10. Bölüm

9. BÖLÜM

User-D1218
userd1218

İYİ OKUMALARRRRR

 

Ben Deva Gece Vardar.

Herkesin bildiği Deva ama aslında Gece olan o kızdım.

Sevdiğimiz şeyleri tanımadığımız insanlarla paylaşmak istemezdik ya işte bu da aynı mantıktı. Gece, benim için özgür bir ruhu temsil ederken Deva, her zaman bir zincire mahsur kalacak bir bedenden ibaretti.

Deva’yı babannem, Gece’yi ise annanem koymuştu.

Babannemi sevmezdim. Her zaman bana karşı sert ve mesafeliydi. Zorunlu katılmak zorunda olduğum aile yemekleri dışında hiç bir arada bulunmazdık.

Küçükken bir keresinde bana neden Deva ismini koyduğunu sormuştum. Bana üstün körü anlamını sevdiğini söyleyerek geçiştirmiş ve bir daha bunu ona sormamam için beni sıkı bir şekilde tembihlemişti.

Sebebinin bu olmadığını bildiğim halde babannem yani Deniz Vardar’ı kızdırmak en son istediğim şeylerden biriydi o yüzden bu konuyu bir daha hiç açmamıştım. Onun sınırlarını geçersem bana yapabileceği şeylerden korkardım.

Aslında ismim doğana kadar sadece Devaymış. Annanemin tarafı gece doğan bebeklerin uğurlu bebekler olarak sayar ve onlara Gece isminin verilmesi konusunda değişik bir ibadete sahipti.

Ben doğduğumda gökyüzünde kanlı ay gerçekleşmiş, mitolojiye göre de o gün doğan çocukların gökyüzüyle aralarında bir bağ olacağını söylemişti.

Bu yüzden annanem nüfusuma kesinlikle Gece isminin eklenmesi konusunda olay çıkarmış ve galip gelmişti.

Bunu duyan Sayın Vardar’lar çok sinirlense de annanemin soyu da kuvvetli olduğu için seslerini çıkaramamışlardı.

Annanemi çok severdim, onunla aramda hiç bir akrabamla olmayan bir yakınlık vardı. Annem gibi bir kadının annanemin çocuğu olduğuna hiçbir zaman inanamıyordum.

Annanemin annemle arasındaki anne kız ilişkisini hiç görememiştim. Benim hafızamda kazılı her anda birbirleriyle alakaları olmayan iki kadın gibi görünüyorlardı.

Annem annaneme benzemese zaten kesinlikle çocuğu olduğuna inanmazdım. Annaneme her zaman neden annemle uzun yıllardır konuşmadığı sorduğumda annemin bana karşı tutumlarından dolayı olduğunu savunuyordu.

Öyle olmadığını tabikide biliyordum fakat bir türlü ne olduğunu ona anlattıramıyordum.

Herkese ismimin Deva olduğunu söylemem, benim için bir anlam taşımadığındandı ama Gece öyle değildi, onu herkesin ağzına sakız edemezdim.

Gece ismimi bilen üç kişi vardı; Annanem yani Buket Soylu, Tekin ve kara belam Tunç.

Onların bilmesi de hayatımda önemli yerlere sahip olmalarıydı fakat şimdi sadece buna annanem dahildi.

Erkan psikiyatristle bir saat boyunca maddeye nasıl başladığım, beni neyin tetiklediği konuşmuştuk. Tekin ve Tunç hakkında konuşmak istemesem de zorunlulukla konu onlara vardığı için kısaca bahsetmiştim.

Bana maddeyi uzun süredir kullandığımı ama dozunu kaçırmadığı söylemişti. Günde daha fazla kullansaydım bu hastaneye yatarak tedavi görmemi bile sağlayabileceğini anlatmıştı.

Çok fazla içmediğim için rahatlıkla bırakabileceğimi ve bu yüzden bu konu hakkında çok fazla görüşmeyeceğimizi söylemişti. O anda karşımdaki bir yabancıya kendimi açmak zorunda kalmayacağım için çok mutlu olmuştum.

Fakat birkaç saniye sonra yaşadıklarımla yüzleşmem için devam etmem gerektiğini belirtmişti.

Bunlar ilerde tekrar maddeye başamama yol açabilirmiş. Bu fikri düşüneceğimi söyleyerek odadan çıkmış verdiği kan ve idrar testini yapıp hemşireye teslim etmiştim.

Bana yazdığı bazı madde içmemi engelleyecek ilaçlar vardı. Onu da danışmada talep edip seyansla birlikte ücretini ödemiş ve oradan çıkmıştım.

Oradan çıktıktan sonra yürümeye ihtiyacım olduğunu hissetmiş ve biraz yürümeye karar vermiştim.

Yaklaşık on dakikadır nereye gittiğimi bilmeden öylece yürüyordum. Her attığım adımın bir bilinmezliğe gittiği biliyordum fakat bu beni rahatsız etmiyordu çünkü bunu isteyen bendim.

Belirsizlik toplumun gözünde büyüttüğü bir şeydi. Hayatını kendi idare edemeyen bazı insanların en büyük kaçışları belirsizlikti. Nereye gittiğinizi bilmezdiniz fakat kendi isteğinizle, özgürce adımlar atardınız işte bu da size huzur verirdi.

Çantamdaki telefonumun çalmasıyla daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Çantamdan telefonumu çıkarıp kimin aradığına baktım.

Moonlight Müdür yazısını görmemle aramayı bekletmeden direk açtım.

“Merhaba Deva Hanım nasılsınız?”

“Merhaba müdür bir şey mi oldu?” Nasılsınız sorusunu es geçerek direk konuya geçmiştim.

“ Önemli olmadığı sürece rahatsız etmemi istememiştiniz fakat bunun önemli olduğunu düşünüyorum.”

Konuya direk girmesini beklerken oyalanarak konuşması beni sinirlendirmişti.

“Müdür gevelemeden ne olduğu söyler misin?” Sinirlendiğim sesime de yansımıştı.

“Bu bir içilde yeni aldığımız deri koltukların birçoğu mahvolmuş durumda aynı şekilde bardaklarda da çok kırılma gerçekleşti. Birde bu aralar yoğunluk çok fazla, bu da günlük aldığımız alkolü karşılayamıyor. Bunlar için sizi rahatsız ettim.”

“Ne gerekiyorsa onu yap müdür yeter ki içinin görünüşü değişmesin. Harcanılan miktarı bana dökümanlarıyla atarsın ben sana gönderirim. Kesinlikle ordan kazanılan paradan harcama yapma.”

“Peki Deva Hanım, size iyi akşamlar diliyorum.”

“Sanada müdür.”

Tekin’in benim için yaptırdığı mekanı hala işletiyordum. Aramızda neler yaşanırsa yaşansın gene de orayı kapatmazdım. O zamanki Gece ve Tekine ihanet etmek istemiyordum.

Oradan kazanılan tüm parayı çocuk esirgeme kurumlarına düzenli olarak bağış yapıyordum.

Çocuklara sevgim sonsuzdu, onların hayata tutunmalarında yardımcı olmak beni çok mutlu ediyordu.

Telefonumda aramaları kontrol ettim; annem beş kere, annanem iki kere ve Vera da dokuz kere aramıştı.

Annemin beni azarlayacağını biliyordum ve şu anda bunu dinleyecek gücüm yoktu.

Annanemle daha rahat bir zamanda uzun bir şekilde konuşmak istediğim için onu da es geçtim.

Şu anda konuşabileceği tek kişi Vera kalmıştı. Vera, Vardar ailesinin en yakın arkadaş olduğu Kunt ailesinin varislerinden biriydi.

O şu anda üniversitede tıp bölümünde okuyordu. Hayatımda tanıdığım en zeki ve güzel insanlardan biriydi.

Koyu kahverengi gözlere ve uzun saçlara sahipti. Boyu benden epey bir kısa olmasına rağmen benden bin kat daha güzel bir vücuda sahipti. Bunun için günlerce diyet yapıp saatlerce yoga yaptığını sadece ben biliyordum.

Aramızda yakın arkadaşlık gibi bir kavram olmasa da sevdiğim insanlardan biriydi. Hal hatır sormak için birbirimizi düzenli arar bir sıkıntımız varsa birbirimize anlatırdık.

Genelde Vera anlatır ben onu dinlerdim çünkü yaşadıklarımı kimseyle paylaşmayı sevmezdim. Bu huyumu bildiğinden beni anlatmam konusunda hiç zorlamazdı.

Ben böyle biriydim işte, yaşadıklarım ne kadar ağır olursa olsun birinin karşısına geçip bunu paylaşmak istemezdim. Karşımda kim olursa olsun beni anlamayacağını düşünürdüm.

Vera hayatımda tanıdığım en güvenilir ve sır tutan bir insan olmasına rağmen ona bu konuda içimi açamazdım.

Son günlerde aramalarını açmamamın sonucunda telaşlandığını biliyordum bu yüzden vakit kaybetmeden ara tuşuna basıp telefonu kulağıma dayadım.

Arayalı birkaç saniye olmuşken karşıdan korna sesinin gelmesiyle açtığını anladım.

“Alo Deva sen misin, iyi misin neden telefonlarımı kaç gündür açmıyorsun senin için çok endişelendim.”

Kulağıma dolan endişeli sesi karşısında sakince bir nefes alarak konuşmaya başladım.

“Merhaba Vera, sakin ol ben iyiyim. Bu son günlerde yoğunluktan dolayı telefonu elime almaya fırsatım olmadı. Bu kadar telaşlanacağını düşünememiştim üzgünüm.”

Yalan söylemekten nefret etsemde bazen benim için en büyük kaçış yolu oluyordu. Aslında yoğundum bu doğruydu fakat sebep bu değildi. Bunun yalan olduğunu anlayacağını ve üstüme gitmeyeceğini biliyordum.

“Sen iyisin ya önemli olan o. İzmir’e yanına birkaç günlüğüne gelmemi ister misin?”

Bunun bana çok iyi geleceğini bilsemde şu anda onu bu yaşadığım sıkıntılı sürece dahil etmek istemiyordum.

“Hala her şeyi bir düzene oturtamadım. Şu anda değil de birkaç hafta sonra gelirsen daha iyi vakit geçiririz.”

“ Tamam canım ne zaman istersen.”

Bu yönünü de çok seviyordum. Çok anlayışlı bir insandı, kararlarıma saygı duyar itirazda bulunmazdı.

Hava iyice kararmıştı. Uzun bir süredir durmadan yürüyordum. Artık yol ıssızlaşmaya başlamıştı. Yürüyüşü burada sonlandırıp bir taksi çağırma karar verdim.

“Vera şimdi bir işim var sonra konuşsak olur mu?”

“Tamamdır canım, istediğin her an arayabilirsin. Çok öpüyorum seni, kendine dikkat et.”

“Sende öyle, bende çok öpüyorum görüşürüz.”

“Bayyyy.”

Aramayı sonlandırıp taksi numarasını aradım. Canlı konumumu taksiciye attığımda en az bir saatte gelebileceğini, konumun merkeze çok uzak olduğu söylemişti.

İçimden bir küfür ederek sorun olmadığını, gelebileceğimi söyledim.

Telefonu kapattığımda etrafımda bir tur attım. Oturabileceğim bir kafe bulmak için gözlerimi etrafta gezdirsem de buradaki dükkanların çok eski ve kullanılmadığıyla karşılaşmıştım.

Aferin Deva, insan bir yürüdüğü yola bir bakar dimi.

Etrafta çok az insan bulunuyordu, bunlar da pek tekin görünen tipler değildi.

Korkmaya başlamıştım, ben cidden neredeydim böyle?

Korktuğum ya da stres olduğum anlarda biriyle konuşma ihtiyacı hissederdim. Güvendiğim biriyle konuşsam beni bir nebze de olsa sakinleştirebileceğini biliyordum fakat buradaki sıkıntı şu anda bunu gerçekleştirebilecek kişilerle aramda büyük bir buz kütlesinin olmasıydı.

Kaldırımın kenarına geçerek kenarda bulunan dükkanlardan birinin merdivenine oturdum.

İçimden hiçbir şey olmayacağını geçirirken yolun diğer kısmındaki kaldırımda bulunan terk edilmiş bir dükkandan iki tane benden birkaç yaş büyük olduklarını düşündüğüm, pekte tekin görünmeyen iki genç çıktı.

İkisi de dükkanın önünde bulunan merdivene yan yana oturup elerindeki biraları içmeye devam ettiler.

İkisinden biri bile kafasını kaldırsa beni görebilirdi ve bunun gerçekleşeceğini biliyordum.

Birini aramalıydım, eğer ki aramazsam çok pişman olacağımı biliyordum.

Elimdeki telefonun şifresini girerek rehberime girdim. Gözlerim bütün kayıtlı isimlerde gezindi fakat şu anda bana yardım edebilecek sadece iki kişi vardı.

Teki ve Tunç.

Her ikisini de aramak istemesem de şu anda yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

Tekin’in üstüne basacağım an bugün bana dedikleri bi anda zihnimde canlandı. Bana onca dediği şeylerden sonra ne olursa olsun ondan yardım istemek istemiyordum.

“Ştt güzellik yolunu mu kaybettin?”

Karşıdan gelen sesle korktuğum şeyin başıma geldiğini anladım.

İşte şimdi sıçtın Deva

Oyalanmadan Tunç’un numarasının üzerine tıkladım. Telefon numarasını değiştirmişse sıçmıştım.

Bu hayat şu anda bana Tunç’u aratıyorsa daha ne yapmaz ki.

Gözlerimi asla yerden kaldırmıyor, onlara bakmıyordum.

Telefon çalıyordu fakat açan kimse yoktu. Karşıdaki bir çocuğun yansıyan görüntüsüyle ayağa kalktığını gördüm.

“Neden bize bakmıyorsun güzellik?”

Aç şu lanet telefonu Tunç, lütfen aç.

Yalvarmamı duymuş gibi telefon kapanmak üzereyken açıldı.

“Alo, Gece?”

Gece demesine ne kadar takılmak istesem de ne yeri ne zamanıydı.

“Tunç lütfen bana yardım et.”

Sesim kesik kesik çıkmıştı ve titriyordu. Kim duysa korktuğumu anlayabilirdi.

Boksa yıllarca gitmiştim ve dövüşmekte de iyidim fakat son zamanlarda düzgün yemek yememem, uykusuzluklarım dövüşmekte beni zayıflatan en büyük etkenlerdi.

Ayrıca yanımda kendimi savunabileceğim hiçbir şey yoktu, eğerki onlar da varsa buda canımı tehlikeye atmama yol açardı.

“Gece noluyor, neredesin.” Kalın, keskin sesinde artık bir endişe seziyordum ya da öyle olmasını istiyordum.

Konu hem Tunç olunca ben neyin gerçek neyin hayal olduğunu ayırt edemiyordum.

“Neredeyim bilmiyorum ama çok korkuyorum. Lütfen beni almaya gel.”

Sesim ona muhtaç çıkıyordu, şu anda muhtaçtım da. Ne kadar bu kelimeden nefret etsem de şu anda olduğum durum bundan ibadetti.

“Yavrum bak şimdi bana konumunu gönderiyorsun ve bende hemen geliyorum tamam mı?”

Yavrum mu?

Konuşacakken karşımdaki ayaklanan adamın tam önümde belirmesiyle olduğum yerde korkudan sıçramıştım.

“Hadi güzellik konuşmanı bitir ve bizimle biraz takıl ha ne dersin?”

Benim boylarımda diye tahmin ettiğim sarışın bir çocuktu. Yüzündeki o ifadesi ne kadar büyük bir pislik olduğunu gösteriyordu.

Ben oturuyor olmama rağmen ağzından gelen leş sigara ve alkol kokusunu çok net alabiliyordum.

“Kim lan o orospu çocuğu” Tunç’un bağırmasıyla iyice gerilmiştim. Çocukta Tunç’un sesini duymuş olmalı ki yüzünü serseri bir gülüş esir aldı. Telefonu bi anda kulağımdan çekerek kendi kulağına dayadı.

“Orospu çocuğu ben oluyorum galiba.” Telefonu aldığı gibi konuşmaya başlamıştı.

“Bana bak lan sakın o kıza dokunayım deme duydun mu beni şerefsiz”

Telefon kulağında olmasına rağmen Tunç’un bağırışını çok net bir şekilde duymuştum. Hala merdivende oturan kumral çocuk bir şeyler olduğunu anlayarak ayaklandı ve buraya doğru yürümeye başladı.

“Karşımda böyle bir güzellik dururken dokunmamak büyük bir günah olur.”

Sesi midemi bulandırıyordu. Yüzündeki ifadeyi yumluğumla ne kadar yok etmek istesem de bir yumruk atacak bile kendimde güç bulamıyordum.

Kumral çocukta olduğumuz yere vararak sarışına neler oluyor bakışı atmıştı.

“Lan ecdadını sikeceğim senin, güzelim korkma sen yoldayım geliyorum.”

Sarışının yüzündeki sırıtış kaybolurken sinirle telefonu yere fırlattı. Bi anda beni bileğimden tutarak zorla kaldırıp çıktıkları dükkana sürüklemeye başladı.

“Bırak beni gerizekalı.” Serbest olan elimle bileğimi tutan koluna bütün gücümle bir yumruk savurdum.

İnleyerek bileğimi bıraktı bende bıraktığı gibi yürüdüğüm yolda geri koşmaya başladım.

Birkaç saniye sonra saçlarım bir el tarafından tutuldu ve koparmak istercesine saçlarıma asıldı.

Ne kadar kendimi tutmak istesem de bu acıyla karşılık küçük bir çığlık attım.

Kumral çocuk beni saçımdan kavramış, arkaya doğru çekerek yere fırlatmıştı.

Ellerimle yere tutunarak kalkmaya yeltendiğim an sarışın karnıma sağlam bir tekme geçirdi.

Gözlerim birkaç saniyeliğine karardı. Bedenim artık çok güçsüzdü, ne yaparlarsa yapsınlar karşı duramayacağımı anlamıştım.

“Sen küçük bir sürtüksün, aklınca bizden kaçabileceğini mi düşündün.”

Bu sefer konuşan kumral olmuştu. Sesleri birbirlerine çok benziyordu çünkü ikisi de pisliğin tekiydi.

Sokağı bir arabanın farlarıyla aydınlanmasıyla hepimizin bakışları ışığın geldiği tarafa döndü.

Yerdeydim fakat yüzüm arabaya doğru dönüktü. Araba siyah, spor bir Porsche’di. Bunun Tunç’a ait olduğuna emindim çünkü onun küçüklükten beri bir Porsche takıntısı vardı ve onun dışında hiçbir arabayı sevmezdi.

Araba bizden kısa bir mesafede durdu ve farlarını söndürdü.

O anda aramızda bir mesafe olmasına rağmen ve arabanın camlarının siyahla kaplı olmasına rağmen gözlerinin bende olduğunu hissedebiliyordum.

Tunç’u aramıştım fakat sinirlenince ne kadar delirdiğini o anda aklıma gelmemişti.

Biraz sonra buradan hiç iyi şeyler yaşanmayacaktı.

Arabanın sürücü kapısı açıldı ve içinden siyahlara bürünmüş bir Tunç Pertev çıktı.

Her zamanki gibi siyah tshirt ve siyah eşofman altı giymişti. Siyah saçları her zamanki gibi dağınıktı. Gözlerinin maviliği sinirlendiğini belli edercesine koyulaşmıştı fakat bunu sadece fark edebilecek kişi bendim çünkü yüzündeki ifade o kadar sakindi ki kimse onun sinirlendiğini anlayamazdı.

O böyleydi işte, ilk önce sinsi bir şekilde yaklaşır ne olduğunu anlayamadan sizi nakavt ederdi.

Gözlerini ilk önce ayaktaki iki çocukta sakince gezdirdi. Sonra yavaşça gözlerini bedenimde gezdirmeye başladı. Karnıma yediğim darbeden dolayı ellerim karnımın üzerindeydi.

Bunu fark ettiğini gözlerinden anlayabiliyordum, vücudumu incelemesi bitince gözlerini gözlerime çevirdi.

Cehennem demek Tunç Pertev demekti. Gözlerindeki ateş herkesi yakıp kül etmeye yetecek kadar büyüktü. Bunu biliyordum çünkü yaşayıp görmüştüm.

Gözlerindeki acımasızlığı görebiliyordum. Onu bu hayatta en iyi tanıyan kişiydim, bunu kesin bir şekilde biliyordum.

Oda kendini insanlara açan bir insan değildi. Kimsenin ona karşı yakınlık kurmasını istemiyordu.

Eskiden bir ortama girdiğimizde kimsenin yüzüne bakmaz, muhabbetleriyle ilgilenmezdi. Alkolünü ve sigarasını içer sadece benimle muhabbet ederdi.

Bu beni pek rahatsız etmezdi çünkü bütün ilgisi bende olurdu fakat gene de arkadaşlık ilişkilerinin hep iyi olmasını isterdim.

Bir grup arkadaşı vardı fakat içlerinden hiç birini sevmediğini sadece eğlence için onlarla takıldığını o zamanlar anlamıştım.

Tabi şimdi aradan bir yıl geçmişti, hayatında neler oluyordu bilmiyordum.

Bakışları beni yatıştırmak istercesineydi fakat birazdan yaşanacakları çok iyi bildiğim için bu gerçekleşemeyecekti.

“Selam gençler, bakıyorum da pek eğleniyorsunuz.”

Sesi çok sakindi. Yüzündeki ifade de sakinliğini gösterir cinstendi.

Cehennem öncesi küçük bir şovdu bu. Onlarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynayıp en sonunda onları yakacaktı, biliyordum.

“Sen şu telefondaki piç kurusu değil misin?” Sarışın sesinden tanımış olmalıydı.

Tunç sorusuna karşılık gülerek kafasıyla onayladı.

“Eylence olduğunu duydum kaçırır mıyım böyle bir şeyi.”

Gözlerimi Tunç’tan çekerek tepemde dikilen çocuklara döndürdüm. İkisi de neler olduğunu çözmek için bir birbirlerine bir Tunç’a bakıyorlardı.

Büyük ihtimal telefondaki tavrıyla şu anki tavrının arasındaki fark onları şaşırtmıştı.

Ben olsam şu anda kaçıyor olurdum.

Eminim ki yaşanacakları onlar da bilse şu anda arkalarına bakmadan kaçarlardı.

“Amacın ne lan senin?” Soruyu soran kumral çocuktu, Tunç’a sormasına rağmen Tunç umursamadan bize doğru yürümeye başladı.

Tepemdekilerin boyundan ve cüssesinden Tunç’tan korktuğunu anlamıştım fakat başlarda belli etmemiştiler fakat şu anda Tunç’un bize doğru adımlamasıyla onlar da birkaç adım geriye gitmişti.

Tunç bunu fark ettiğinde yüzünde küçümser bir sırıtış meydana geldi.

Tunç tam önüme gelince durdu. Bakışlarını arkamdakilerden bana çevirdi. Önümde diz çökerek elleriyle bedenime eğildi.

Beni kucağına alacaktı, bunu anlamıştım. Normalde olsa ona bağırır ve buna asla izin vermezdim fakat şu andaki durumum buna pek elverişli değildi.

Bedenimi nazikçe kollarına aldı ve geri ayağa kalktı. Çocukların kaçmayacaklarından emindi bu yüzden onlara hiç bakmadan arkasını dönerek yürümeye başladı.

“İyi misin güzelim, ne kadar zayıflamışsın böyle”

Kafamı ayakta bile tutacak gücüm olmadığından omzuna yaslamıştım.

“Bana güzelim demeyi kes.”

Şu anki durumumuzda söylediğim cümle ona çok komik gelmiş olmalıydı ki gülmeye başlamıştı.

Neye gülüyorsa artık ruh hastası.

Karnımda duran elimi oynatarak kolunu cimcikledim. Gülüşü cimciklememle inlemeye dönüşmüştü.

“Napıyorsun kızım ya alt üstü bir güldüm.”

“He he aynen.” Tavrıma karşı gülmemişti fakat yüzünde bir gülümseme oluşmuştu.

O gülümsemesi eskiden bana bir özgürlüğü simgelerken şimdi ölü bir gülüşü andırıyordu.

O beni arabaya taşırken bende yüzünü inceleyeme başladım. Hafif kemerli burnu, kemikli çenesi, uzun güzel kirpikleri, gözleri ve dudağının üstündeki beni.

Eskiden beninin güzelliğini kıskanırdım. Ona çok yakışıyordu. Her zaman yanağından öpmektense dudağının üstündeki beni öpüyordum bu da onun çok hoşuna gidiyordu.

Arabaya vardığımızda öndeki yolcu koltuğunun kapısını açıp beni oraya oturttu.

“Birkaç dakikaya geleceğim gözlerini kapatıp dinlen.”

Söylediği cümlenin komikliğiyle gülmeye başlamıştım. Gözlerimi kapatıp dinlenmek? Adamlara yapacaklarımı görmemi istediği için böyle diyordu.

“Tunç komik olma çocuklara neler yapabileceğini biliyorum.”

Yapma, bırak gidelim gibi kelimeleri kurmayacaktım. Yaptıkları günahlar sonucu iblisin onları cezalandırmasına izin verecektim.

“Sakın karışma Gece.” Sesi artık sinirini belli etmeye başlamıştı.

“Bana Gece demeyi kes artık, yeter.” Gerçekten şu anda takılabileceğim en saçma şey olsa da bunu göz ardı edemezdim.

“Hay sikicem şimdi Geceyi de…” Elimle bir tane koluna geçirdim.

“Ne diyorsun be hayırsız çocuk.” Aramızdaki bu konuşma beni eski anılara götürmüştü fakat zaman değildi.

Tepkime karşı gülmeye devam etti. “Uslu bir kız olup beni bekle.”

Karşı çıkacağımı çok iyi bildiği için benden cevap beklemeden kapıyı kapatıp çocuklara doğru ilerlemeye başladı.

Cehenneme hoş geldiniz çocuklar.

Tunç’un arkası bana dönüktü fakat çocukların yüzünü net bir şekilde görebiliyordum. Kumralın ağzını oynatmasıyla konuşduklarını anladım fakat ne konuştuklarını duyamıyordum.

Çocuklar bi anda eğlendiklerini belli eden kahkahalar atmaya başladıklarında hiç şaşırmadan oları izlemeye devam ettim.

Birazdan o korktuğum kıyamet kopacaktı.

Bir anda Tunç sarışını boynundan kavrayıp eğerek yüzüne dizini geçirdi. İşte şimdi işleri bitmişti.

Sarışın yere yığılırken kumral duruma ne kadar şaşırsa da zaman kaybetmeden Tunç’a doğru bir yumruk savurdu. Tunç ona yumruk attığı eli havada yakalayarak ters çevirip büktü

Kumralın acı dolu bağırışını duyabilmiştim, kolunun kırıldığı belliydi.

Sarışın o arada ayaklanmışken Tunç kumralı oda doğru ittirip ikisini de yere düşürmüştü.

Çok iyi bir boksçuydu, bir yumruğunun bile insanda büyük bir etkisi olurdu. Yavaşça yerde yatan çocukların etrafında dolanmaya başladı. Yüzünü görebildiğim birkaç saniyelik sürede o şeytanı gülümsemesi onunlaydı.

Bir tur atıp bana arkası dönük bir şekilde geri yerinde durdu. Kumral kırık koluna sarılmış bir şekilde yatıyordu fakat sarışın bir hamle yaparak ayağı kalkmaya çalıştı.

Buna karşılık da Tunç özel bölgesine hiç acımadan ayağını oraya koyarak bastırmaya başladı.

Elini arka cebine attı ve oradan aşina olduğum siyah küçük çakısını yavaşça çıkardı.

Bundan sonrasına artık bakamayacaktım. Dizlerimi kendime çektim ve kafamı yasladım.

Dışardan acı haykırışlar gelmesine rağmen kafamı kaldıracak cesareti kendimde bulamıyordum.

Kafamda eski mutlu anılarımı canlandırdım. Belli bir süre onları düşünerek kendimi oyalamayı başardım.

Belli bir sürenin sonunda yanımdaki sürücü kapısı açıldı ve Tunç arabaya binerek sertçe kapıyı kapattı.

Kafamı dizlerimden kaldırmadan ona doğru döndürdüm. Ellerinde ve üzerinde kanlar vardı. Bir elinde kulağına yaslı telefonunu tutarken diğeriyle arabayı çalıştırdı.

“Ben sana konumu atıyorum sen halledersin burayı.” Birini aramış ve çocuklara bakması için onu çağırmıştı.

Karşıdan onay beklemeden telefonu kapatıp dizinin üzerine bıraktı.

Gözlerini asla bana doğru çevirmiyordu. Hala bakışları dışardaki eserindeydi.

Ne kadar bakmak istemesem de çok merak ettiğim için dizlerimden kafamı kaldırarak önüme doğru baktım.

Çocukların ikisi de yerde ölmüş gibi yatıyorları. Üzerleri kanlarla kaplıydı. Onları öldürmediğini ama ömürleri boyunca üzerlerinde taşıyacağı bir yara açtığını biliyordum.

Oda böyle bir insandı işte, damarına basılırsa kendini kaybeder çok tehlikeli şeyler yapardı.

Çocukları incelemek istesem de Tunç eliyle çenemi kavrayarak kendisine doğru çevirdi.

“Onlara bakmaman gerektiğini biliyorsun.” Sesi sakindi, sinirini çocuklardan misliyle çıkarmıştı.

“Bilmem bakmayacağım anlamına gelmiyor.” Sesim beklediğim gibi güçsüz çıkmıştı.

“Senin beni böyle görmenden nefret ediyorum.” İtirafı beni şaşırtmıştı. Aslında bu olaylara çok şahit olmuştum fakat bana ilk defa böyle bir şey söylüyordu.

“Bende seni bir zamanlar böyle görmekten nefret ediyordum.” Cümlemde eskiden olduğunu bilerek vurgulamıştım.

Bunu fark etmesiyle kaçları çatıldı. “Eskiden?”

“Hala böyle olduğunu mu düşündün yoksa? Umurumda değilsin Pertev.”

Ağzımdan çıkan her kelime zehirliydi biliyordum fakat doğru olan buydu. Onca yaptığından sonra ona ne tepki vermemi bekliyordu ki?

“ Çekip giderken benim mutlu olduğumu falan mı zannediyorsun sen?”

Sesi yükselmişti, gözlerinin renginin koyulaştığını görebiliyordum.

Kurduğu cümle karşısında sağlam bir kahkaha attım. Bu çocuk şaka mıydı?

“Seven insan, önemseyen insan çekip gitmez. İster mutlu ol olma bana ne kadar değer verdiğini ben o gece çok net bir şekilde gördüm.” Sesim yüksekti sinirlenmeye başlamıştım.

Yüzünü serseri bir sırıtış esir aldı. “Ben sana bu hayatta kimseye vermediğim değeri verdim Gece. Ben senin iyiliğin için seni terk ettim bunu bir anla.”

“İyiliğim için öyle mi? Sen şaka mısın Tunç, sen benim ne kadar perişan olacağımı bilerek beni terk ettim. Ben seni Tekin yerine tercih etmişken sen bana çok güzel bir şekilde ne kadar büyük bir hata olduğunu kanıtladın.”

“İstediğini düşünebilirsin ama buna mecburdum Gece. Beni hiç tanımadın mı sen ya? Ben seni simgeleyen koluma büyük bir dövme yaptırdım sevmeyen insan böyle bir şey yapar mı?” Manipülasyon yapmaya çalışıyordu fakat ben buna kanmayacaktım.

“Seven insan da o zaman sözünü tutmalı değil mi? Ama gördüğüm kadarıyla sen birbirimize verdiğimiz sözleri bile sikip atmışsın. Daha fazla uzatma beni bir taksi durağına bırak ve git.”

Artık bu konuları şu anda konuşabilecek ne sabrım ne de halim vardı.

Bu da anlamış olacak ki önüne dönerek arabayı çalıştırdı. Konuşmayı sürdürsek sabaha kadar tartışırdık ama sonucunda hiç istemeyeceğim şeylerle de karşılaşabilirdim.

Aslında ben en çok bu olayların sonucunda yaşanılacak şeylerden korkuyordum fakat biliyordum ki korkunun ecele bir faydası yoktu.

Ana caddeye çıkmış hızlı bir şekilde arabayı sürüyordu.

“Seni eve ben bırakacağım bu konuda asla bir itirazda bulunma.”

Ne kadar itiraz edersem de edeyim beni her türlü eve bırakacağını biliyordum o yüzden arabanın tabletindeki konum uygulamasına tıklayıp evimin adresini oraya girdim.

Oda ordan bakarak yoluna o şekilde devam etti. Yaklaşık bir saatin sonunda apartmanın kapısına gelmiştik. Yol boyunca ne ben ne de o konuşmuştu.

Kemerimi çözdüm ve arabadan çıkmak için kapıyı açtım. Ne olursa olsun yanıma yardıma geldiği için bir teşekkürü hak ettiğini düşünüyordum.

Bu yüzden inmeden son bir kez ona döndüm. Yüzünde daha önce görmediğim kadar bir hüzün vardı. Onu böyle görmek beni de mahvetse de böyle olmasını kendi seçmişti.

“ Bugün için teşekkür ederim.” Başka bir şeyler demek istiyordum çünkü arabadan inmek istemiyordum fakat artık diyeceğim hiçbir şey kalmamıştı.

Bir şey demesini beklemeden arabadan inmek için adımımı dışarıya attığım an eli bileğimi kavrayarak beni oturduğum koltuğa geri oturttu.

Neler olduğunu anlamaya çalışırken bir anda elleriyle belimi kavrayarak beni koltuktan kaldırıp kucağına oturttu.

Yaptığı şeyler sonucu dilim tutulmuştu. Tam ağzımı açıp konuşmaya başlayacakken beni susturan sertçe dudaklarını dudaklarıma bastırması oldu.

Hellooo nasılsınızzz???

Bölümü nasıl buldunuz nütfen benimle paylaşın.

En beğendiğiniz sahne ne oldu??

 

 

 

Bölüm : 20.01.2025 19:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...