Siz: Yapay zeka mısın sen amına koyayım??
Yekta: Niye bana küfrediyorsun :(((
Siz: Sen eskiden böyle değildin
Siz: Geri zekalı olmuş çıkmışsın
Yekta: Bana cevabınızı lütfeder misiniz?
Yekta: Beni evine atmak ister misin? Evin boş değilse benim evimede atabilirsin.
Yekta: Benim evime sen beni değil ben seni atabilirim.
Yekta: Neyse ne zaman geleyim evine?
Siz: Mesajları Poyraz'a ileteceğim. O karar verir ne zaman gelmen gerektiğine
Yekta: Bacım iki kelam etmiyelim mi?
Yekta: Halin vaktin yerinde mi diye merak ettim.
Yekta: Hayırlı günler dilerim🙏🏻
Siz: Görevi bırakman iyi olmuş.
Siz: Bu zeka ile bu kadar orada kalman bile tuhaf ama neyse
Siz: Ben yazmadığım sürece yazma geriyorsun
Yekta: Her şeyi çok net anladım.
Siz: Ben yazmadığım sürece yazma geriyorsun
Yekta: Gerdiğimiz gibi gevşetiriz :))
•••
Yekta: İyi akşamlar nasılsın?
Siz: Sen benimle taşşak mı geçiyorsun?
Siz: Bu iş uzamasın daha fazla, Sizinle uğraşmak istemiyorum. Bana yarın buluşmak istendiğiniz konumu at. Saat ve mekan önemli değil
Yekta: Fazla ciddisin hoşlanmadım.
Siz: Hoşuna gidecek şeyler umrumda değil.
Siz: Konum ve saat harici yazmayı kes
Yekta: Elbet yumuşatacağım seni
🌚
Elimdeki tepsi ile ilerlediğim masaya baktım. Servisi yaptıktan sonra arkaya doğru yürüdüm. Bugün cafe fazlası ile doluydu. Buraya taşındığımız ilk hafta burayı bulmuştum. O günden beri burada çalışıyordum. Sicilim umurlarında olmamıştı. Benim işime gelmişti. İşlek bir caddede bulunduğumuz için her gün içerisi dolup taşıyordu. Yan tarafta bir kaç okulun bulunmasıda buranın yararınaydı.
"Masa 3 tamam mı?" Kafamı salladım.
"Evet şu anda başka bir sipariş yok." Sandalyelerden birine oturdum. Sabah Yekta yazmıştı. Ondan iki gün önce onunla karşılaşmıştık. Yıllar sonra onu gördüğümde nefret, kırgınlık ya da kızgınlık gibi duygular hissedeceğimi düşünüyordum. Özlem seçenekler arasında bile yoktu. Oysaki yüzünü gördüğüm an onu ve sıcaklığını ne kadar özlemiş olduğumu fark etmiştim. Ne hissedersem hissedeyim gardımı indirmemiş, onu terslemiştim.
Belki çok uzun süre birlikte çalışmamış yan yana kalmamıştık ama o kısa sürede bana karşı tutumu, hassas olduğum şeylere dikkat edişi, özellikle hissettirdiği güven duygusunu sevmiştim. Poyraz'ın yapamadığı abiliği dört aya sığdırmış, Mete'nin olmayan cesaretini kuşanmış, benim acımı benimsemiş intikamıma ortak olmuştu. Dört ayda her şeyim olmaya çalışmıştı. Herkesten uzaklaştığım anda varlığını ortaya koymuş yalnız kalmama engel olmuştu.
Poyraz'dan bile daha çok onu düşünmüştüm. Yanlış mıydı yaptığım? Yanlışsa bile kime göre yanlıştı?
Ellerimi yüzüme kapattım. Hissettirdiği güveni özlemiştim. O leş gibi dönemde bile bir şekilde verdiği huzuru tekrar hissetmek istedim. Bencilce bir istek miydi? Öyleyse bile umrumda değildi. Bende bencil olabilirdim.
"Pardon bakar mısınız?" Kafamı kaldırıp çaprazımdaki masaya baktım. Kafamı toparlayıp oraya yöneldim. Siparişlerini aldım
Saatler böyle geçmişti. Monoton sakin bir hayattı. Memnundum. Gözlerim saate takıldı. Çıkış saatim yaklaşmıştı. Arka tarafa geçip önlüğümü bıraktım. Dolabıma soktuğum hırkamı çıkarıp elime aldım. Akşamları hafifçe olsa bile esiyordu. Hırkayı biraz önce omzuma taktığım çantamın kenarına attım. Mesaimin bittiğini haber vererek cafeden çıktım.
Cebimden telefonu çıkardım. Yekta üç saat önce mesaj atmıştı.
Yekta: Saat 12 civarı ilk karşılaştığımız yere gel. Seni gideceğimiz yere ben götüreceğim.
Yavaşça ilerliyordum. İlk tanıştığımız yeri hatırlamaya çalıştım.
~~~
"Hanımefendi pardon bakar mısınız?" Arkamı dönüp bana doğru yaklaşan adama baktım. Elim hızlıca ceketimin cebindeki bıçağa gitmişti.
"Kimsin?" Bana cevap vermeden elini cebine attı. Hızlıca onu kıskancıma almış bıçağıda boynuna dayamıştım.
"Eğer onun adamıysan şuracıkta canını alırım beni anlıyor musun?" Normalde olsa böyle bir tepki belkide vermezdim ama benim şu an bulunduğum parka uzun süredir uğrayan olmuyordu. İhtimaller uğruna kendimi tehlikeye atamazdım. Şu anda kollarım arasındaki adam masumsa beni deli sanıp kaçabilirdi. Açıkçası bu işime gelirdi.
"Durun hanımefendi ne yapıyorsunuz?" Kurtulmak için bir harekette bulunmuyordu. Bunun korkudan olmadığına emindim. Bana yaslı olan vücudundan bunu anlayabiliyordum.
"Hanımefendini siktirtme bana şimdi kimsin? Ne diye buradasın?" Küfür etmem ile yüzümü ekşittim. Bu aralar ağzım iyice bozulmuştu. Sinirim vücudum dışında ağzımda yansıyordu.
"Tamam anlaşılan böyle olmayacak. Her şeyi anlatacağım. Umarım bitirmeden önce bıçak yemem." Pozisyonumu bozmadan konuşmasını bekledim.
"Yekta Tunç ben abinin askeriyeden arkadaşıyım. Onun isteği üzerine sana yardım etmek için geldim. Görünürde yardıma sen değil ben muhtacım gibi ama neyse." Sinirle bir soluk verdim. Nasılda sıralıyordu yalanları.
"Bana bak bari tutarlı yalanlar söyle. Benim bir abim yok. Benim hiç kimsem yok biri yardım için bana insan göndermez, beni duyuyor musun?" Bıçağı biraz daha bastırdım. Vücudu gerilmişti.
"Abin var. Olmaması imkansız. Poyraz Kartal senin abin değil mi? Damla Efsun değil misin sen? Yanılmış olmam imkansız." Dayandığım bıçağı gevşetmek yerine daha sıkı tuttum. Bunları Mert'te araştırıp öğrenebilirdi.
"Bana mantıklı bir sebep ve amaç vermezsen bu bıçak o boynunu kesecek." Birden bir şey oldu. Nasıl yaptı bilmiyorum ama şu anda pozisyonlar değişmişti. Tek fark benim elimdeki bıçak artık yerdeydi. Vücudumu vücuda yaslamış ve beni sıkıca tutmuştu. Rahatsızca kıpırdandım. Neden dokunuyordu?
"Yemin ederim amacın zarar vermek değil. Beni Poyraz gönderdi. Seni yıllar sonra bulmuş. Bana güvenmelisin. Sana her şeyi anlatıp kanıt gösteririm." Beni serbest bıraktı.
"Sana zorla bir şeyler yaptıramam. Seçim senin. Eğer bana inanırsan intikamın için bir oluruz. İstemezsen şu anda gideceğim ve bir daha karşına çıkmayacağım." Yüzüne baktım. Neden inanacaktım?
"Abin seni babanla bırakmış 18 bastığı ilk an çıkıp gitmişti değil mi? Senden nefret ettiğini düşünüyordun ama bunun nedenini kimseye belkide anlatmıyorsundur bilmiyorum. Abin seni annenin ölümden suçlu tuttu. Her fırsatta bunu yüzüne vurdu. Baban kendini alkol ve kumara verdi. Abin bahsetmişti bana, bazen seni annenize benzetip konuşurmuş doğru muyum?" Nefes almayı bıraktım. Bunlar herkesin bileceği türden şeyler değildi. Bunları sadece ben ve poyraz bilirdi. Biraz önce anlattığı her şeyi Mert'in araştırıp öğrenmesi imkansızdı. Doğru muydu? O mu bu adamı bana göndermişti? Peki neden yıllar sonra yapmıştı bunu?
"Yürü." Sorgulamadan dediğimi yaptı.
°°°
Ellerimi çıtlatarak karşımdaki adama baktım. Parkta tanıştıktan sonra onu gizlice evime sokup yanlış bir hareketinde askerlere terörist diye veririm şeklinde tehdit etmiştim. Bana bir şekilde anlaşmaya varmıştık. Bir sözleşme dahi yapmıştık.
"Masaya ayaklarını koyma her gün siliyorum ben orayı!" Bağırışımla hoplamıştı.
"Kızım ruh hastası mısın?" Tekrar ayaklarını koydu. Elime aldığım oklava ile ona yöneldim. Bacaklarına vurmam ile çekmek zorunda kalmıştı.
"Koyma ayaklarını ya!" Burun kemerini sıktı.
"Lütfen psikolojik destek al." Elimdeki oklavayı göstererek gülümsedim.
"Sustum." Gülüşüm dahada büyüdü.
"Bize kahve yapsana." Üstüne alınmamış gibiydi.
"Plan yaparken ayık olmamız gerekiyor. Normalde ben yapardım ama bu aralar yaralarım sızlıyor." Ajitasyonumu ciddiye almıştı. Mutfağa yöneldi.
"Otur bekle canım geliyorum iki dakikaya" ister istemez sırıttım. Bu iş hoşuma gitmeye başlıyordu.
~~~
Elimdeki poşetleri bankın üstüne bıraktım.
Poyraz'ın beni boş yere çağırmayacağına emindim. Tekrardan kurulu düzenimi bok edecekler gibi hissediyordum.
Poşetin içindeki biralardan birini elime aldım. Yavaş yavaş içmeye başlamıştım.
Bugün izin günümdü. Bunu onlar için harcamak hoşuma gitmemişti.
Parkın girişine yaklaşan motora baktım. Poşeti elime geçirdim ve oraya yöneldim. Yekta kaskı çıkarıp beni baştan aşağı süzmüştü.
"Etek?" Sorarcasına konuşması ile boynumu çıtlattım.
"Şans işte." Motordan indi. Üstünden çıkardığı ceketi ile üstüme gelmesi kaşlarımı çatmama sebep oldu.
"Gel buraya yemeyeceğim seni." Sinirle güldüm. Hala benimle yüzsüz gibi konuşuyordu. Bu hallerini özlemiştim ama kendimden taviz veremezdim. O gün aklımdan kolay kolay çıkmıyordu.
"Rahatsız eder o beni, istemez." Kafasını geriye atıp derin bir nefes almıştı.
"İyi o zaman geç önüme." Sinirle güldüm.
"Kucağına oturayım direkt. Daha konforlu bir yolculuk olur, ne dersin?" Gergin bakışları üstümde gezindi.
"Yol boyunca her bakanı kör etmemi mi istiyorsun?" Oflayıp elimi ona doğru uzattım.
"Ver." Dediğini yapmadı. Ceket ile birlikte yanıma gelmiş ve belime bağlamaya başlamıştı. Ceketi arkadan dolamak için üstüme eğilmişti. Görüş açımda boynu vardı. Bu koku, ten kokusu ya da parfüm bilmiyordum ama çok hoş bir kokusu vardı.
Boynumda nefesini hissettim. Benim ona yaptığımı o da bana yapıyordu. Bir süre hareket etmedik. Elleri ceketi bağladıktan sonra düzetlmek için belime gitmiş ve orda kalmıştı. Kendimi toparlayıp bir adım geriledim. Dudağı boynuma sürtündü. 1
Ne oluyordu? Neden biri göğüsümü yumrukluyormuş gibi hissediyordum? 2
Boğazımı temizledim ve ona baktım.
"İstediğin oldu ise gidelim artık." Gözleri biraz önce yanlışlıkla dudaklarının değdiği kısımda gezindi. Kendime gelmek ister gibi gözlerini kırpıştırdı.
"Oldu. Gidelim." Elimdeki poşeti alıp motora yerleştirdi. İlk o ardından ben bindim. Benim yapmayacağımı bildiği için ellerimi tutup kendi beline sardı.
"Korkuyorsan söyle yavaş sürerim tamam mı?" Kafamı sırtına yasladım.
"Korkmam. Hızlı sür." Cümlemi duyduğu an gaza yüklendi. Yolculuk fazlası ile kısa sürecekti.
🐝
Geldiğimiz malikaneye baktım. Beni önceden getirdikleri yer ile benzer gibiydi.
"Beğendin mi?" Yekta'ya cevap vermeden yürümeye başladım. Elim aynı zamanda belimdeki cekete gitti. Bağladığı yeri çözdüm. O da o sırada aldığım biraları motorun içinden çıkarıyordu.
"Al ihtiyacım kalmadı." Bir şey söylemeden aldı.
Kapıya geldiğimiz an kapı açılmıştı. İki kadın kapının kenarlarında duruyor, bizi karşılıyordu.
"Hoş geldiniz efendim. Poyraz bey çalışma odasında sizi bekliyor."Bir şey demeden içeri girdim.
"Asansör var sağ tarafta." Yekta'nın tarif ettiği kısma geçtim. Asansöre bindik.
"3. Kata bas." Gerildiğimin farkındaydı. O yüzden sadece gerekirse konuşuyordu.
"Soldan beşinci oda." Oraya yöneldim. Kapıyı sertçe açıp içeri girdim.
"Geldim." Çarpan kapıyı umursamadan onun masasına ilerledim.
"Hoş geldin. Geç otur." Sessizce sandalyelerden birine oturdum. Yekta'da sandalyesini yanıma çekip oturmuştu.
"Fazla uzatmadan başla." Yekta'nın elindeki poşete uzandım. Bir şişe alıp önüme koydum. O da dediğimi yapmış ve direkt konuya girmişti.
"Bunu çok düşündüm. Sana söylemek en doğrusu olacak. Yıllardır baş ediyorum ama artık bazı şeyler engelleyemeyeceğim aşamaya geldi." Şişeden bir yudum aldım.
"Sen beni hala abin olarak görmesende benim kardeşimsin. Kabullenmek istemsen bile öyle." Şişeyi kafama diktim.
"Damla annemiz yaşıyor." Öksürmeye başladım. Yekta yanıma gelip elime bir şişe su tutuşturdu. Kısa sürede toparlanıp Poyraz'ın yüzüne odaklandım.
"Buraya benimle dalga geç diye gelmedim." Sesim çok sert çıkmıştı. İçimdeki kırgınlık nefret ve sinir olarak yansımaya başlamıştı. Kendimi tutamıyordum.
"Bak abiciğim seni kandırmaya çalışmıyorum. Annemiz gerçekten yaşıyor ve benim seni ondan kor-" büyük bir kahkaha attım.
"Gerçekten mi? Uzun süredir görüşmüyoruz ve ilk yaptığın şey benimle taşşak geçmek mi? Sen şaka mısın? İstersen babamında yıllardır saklandığını söyle." Bir kahkaha daha attım.
Biten şişeyi yere atarak yeni şişe aldım. Büyük yudumlarla içmeye başladım.
Sandalyeden kalkıp bana yöneldi.
"Damla sana bunu bir şekilde kanıtlayabilirim. Ayrıca benim değil ama senin baban gerçekten yaşıyor." Elimdeki diğer şişede yeri boyladı. Poşete uzandığımda Yekta elimi tutarak bunu engelledi. Kahkahalarım kesilmişti.
"Bunları öğrenmek ve hazmetmek için ayık bir kafaya ihtiyacın var." Elimi geri çekip önümde dizlerinin üzerine çöken Poyraz'a baktım.
"Ne anlatıyorsun? Senin baban yaşıyor ne demek? Yine bir plan mı yaptınız?" Tırnaklarımı avuç içime batırdım. Yalan söylemesin istiyordum. Annem yaşıyorsa onu görmek isterdim.
"Poyraz benden ne istiyorsun? Neden bu kadar süreden sonra tekrar beni dağıtmaya çalışıyorsun?" Ellerimi tuttu ve açtı. Tırnaklarımı bastırdığım yerleri parmağı ile okşadı.
"Kardeşim annemizin yaşadığını sana ulaşmadan kısa süre önce öğrendim. Öğrendiğim an sana söylemek istedim. Birlikte gidip onu bulalım istedim ama olmadı. Bunları sana yavaş ve sakin bir şekilde anlatmak istiyordum ama beklemek yanlış bir seçenek olur. Her şeyi tane tane anlatmaya çalışacağım. Annem seni istemiyor. Bunu söylemesi kabullenmesi gibi zor. Farkındayım. O seni istemiyor ve öldürmek istiyor." Dolu gözlerle bana bakıyordu.
"Annem gerçekten yaşıyor mu? Sen beni kandırmıyorsun değil mi? O yaşıyorsa ben onu öldürmemişim demektir. Annem ölmedi değil mi? Gerçekten doğruyu söylüyorsun bana sen. Kanıtın var dedin göstersene." O yaşıyor muydu? Poyraz'ın diğer dediklerini duymamıştım. İçimde minik bir ateş yanmış ve kalbime saplanmış buz parçalarını eritmeye başlamıştı. Annem yaşıyordu. Benim annem hayattaydı.
"Göstereceğim ama beni dinle. Sana anlattıklarımın hepsini duyuyor musun? Beni dinlemen ve anlaman gerekiyor. Damla seni korumam için beni anlaman gerekiyor. Duydun mu?" Yüzüne baktım.
"Ben sadece annemi görmek istedim. Bu mümkün mü? Poyraz bana annemi getirir misin? Seni zora sokmak istemem. Eğer o gelemezse ben gideyim ona, olur mu? Onu görebilir miyim? Sana abi bile derim beni ona götür." Yüzümü kavradı. Yüzüne baktım. Bakışımda gördüğü şey ile küfür edip benden uzaklaştı. Anne; dört harf iki hece. Benim için her şey. Beni iyileştirebilecek bir merhem.
Gözümde umut vardı. Yeşeren çiçekler gibi içimde bir anda umut tohumu büyümüştü. Şu anda sinirim uçup gitmişti. Nefretim yok olmuştu. Yıllardır hissetiğim eksiklik dolsun istedim. Yalan atmıyordu. İnanıyordum.
"Abicim bana bak. Beni dinle can kulağı ile dinle. Anlaman gerekiyor. Annem seni istemiyor. O seni öldürmek istiyor. Senden
Nefret ediyo. Baban var. Yaşıyor. Farklı babalara sahibiz. Seninki yaşıyor. Anladın mı?" Cevap veremedim.
"Annemiz ondan nefret ettiği için seni istemiyor. Damla benim babam sen doğmadan öncede böyleydi. Bunun sebebi senin babandı." İdrak etmekte niye bu kadar zorlanıyordum? Soluğum kesilmiş oraya sanki bir taş oturmuş gibiydi. Umutlar tuzla buz oldu. Bari sevinmem için biraz zaman veremez miydi?
"Neden?" Düşündüm soracak soru bulamıyordum. Bahsettiği şeyler normal değildi. Ben annemi istiyordum. Annem benden nasıl nefret ederdi?
"Benim babam ne demek? Annem ne yapmış? Anlamıyorum." Yüzümdeki ellerini çekmedi.
"Annemiz babamı senin baban ile aldatıyormuş. Babam onları yakalamış ardından kendini alkole ve kumara kaptırmış. Babamın borç yaptığı mekanlar senin babana ait kumarhaneler. Bu yüzden babam zor bir duruma düşmüş. Annem o sırada sana hamile kaldığını öğrenmiş. Senin babanın tehditlerinden ve benim babamın borçlarından kaçmak için seni kullanmış. Biz onu öldü sanarken o senin babana senin öldüğün hakkında yalan söylemiş." Çok mu hızlı konuşuyordu? Evet hızlı ve fazla açık konuşuyordu. Nefes almadan kurduğu cümlelerin beni ne hale soktuğunu görüyordu. Peki neden hala durmuyordu?
Sandalyeden ayağa kalktım. Odadaki cama yürümeye başlamıştım. Nefes almam gerekiyordu. O yinede susmadı. Konuşmaya devam etti.
"Annem senin babanın mekanlarına sızıp benim babamın borçlarını senin olarak göstermiş. Kendince bir plan yapmış. Bütün okları sana çevirmek istemiş. Geri gelip onun hayatını mahvetme ihtimaline karşı seni ortadan kaldırmak istemiş." Açtığım cam ile derin nefesler almaya çalıştım. Bu nasıl bir düzendi? Herkes bir kumar oynamıştı ve hepsinin kullandığı, gözden çıkardığı ilk piyon ben olmuştum. Biraz önce merhem olur dediğim kadın bıçak olmuş bana saplanmıştı.
"Annemin planını bozan biri vardı. Mete sana hiç babasından bahsetti mi? Konustuklarınız hakkında hiç bir şey bilmiyorum. Mert ve Mete bizim gibi farklı babalara sahip insanlardı. Annemin planını bozan üvey oğlu Mert'ti." Birden yerin ayağımın altından kaydığını hissettim. Belime saran kol düşmemi engelledi. Mert benim üvey abim miydi?2
"Bunu yapmaktan zevk almıyorum. Seni böyle gördükçe benim canım daha çok acıyor ama kimse bunları savunmasız bir anında sana karşı kullanmasın diye anlatmam gerekiyor. Bunun için şimdi her şeyi dökmek zorundayım." Elim mermere yaslandı. Derin nefesler almaya devam ettim.
"Mert senin üvey abin. Babanla kumarhaneleri ortaklaşa yönetiyorlar. Bunları plan için Yekta'nın araştırma yaptığı gün öğrendim. Her şey planın bir parçası haline geldi." Yetmiyordu. Ne kadar parçalanırsam parçalanayım bu şeyin sonu gelmiyordu.
"Sus. Lütfen sus. Yalvarırım sus. Dayanamıyorum artık. Neden bahsediyorsun sen? Benim bu hale gelmenin sebebi nasıl annem olur? Ben ondan canını aldığımı sanıp kahrolurken o mu benden canımı istiyor? Benim hayatım onların zevki uğruna mı heba oldu? Benim en büyük hayallerimden biri bu yüzden mi elimden alındı? Benim canım anne diye ağladığım için mi bu kadar yandı!" Yere çökmüştüm. Beni tutan kişi benimle çöktü. Kafamı çevirip arkama döndüm. Poyraz'dı. Ağlıyordu.
"Özür dilerim seni korumak için her şeyi denedim. Bak kardeşim yalan söylemiyorum. Sana asla bu saatten sonra yalan söylemem. O durmuyor. Seni korumak için bunları anlatmam gerekiyordu. Seni bulamasın diye elimden gelenin fazlasını yaptım. Bunu yapmak istemedim. Yemin ederim canını yakmak istemedim abiciğim ama zamanı gelmişti. Bu bir zorunluluktu. Seni güvende tutmak, korumak istiyorum." Gözümden yaşlar düşmeye başladı. Bu aralar çok mu ağlak olmuştum yoksa yaşadığım şeyler mi beni rezil bir hale getirmişti?
Geçmişi sildim. Sadece ben değil o da bir yalana kurban gitmişti. Onu affetmek için artık bir bahanem vardı. Acımı yok saydım. Yokluğunda ağladığım günleri unutmak istedim. Ben geçmişime ihanet ettim ve Poyraz'a sarıldım.
"Çok acıyor. Kalbim çok fazla acıyor. Abi canım yanıyor. Çaresizim. Ben ne yapacağım. Bana yardım et. Ben artık seni affetmek istiyorum. Ben artık dik durmak değil oturup ağlamak istiyorum. Abi ben neden bu kadar kolay gözden çıkarıldım? Sevilmeyecek biri miyim ben? Sesimi soluğumu kestiler benim. Ben yıllardır ilaçlara mahkum yaşıyorum. Toparlanmak için çok çabaladım. Şu hayat için bu kadar çabalamışken neden herkes onu benden almaya çalışıyor? Abi ben kötü biri miyim? Bencil miyim?" Kollarını daha sıkı sardı.
"Birtanem sen şu dünyada tanıdığım en mükemmel kız çocuğusun. Gördüğüm en cesur ve güçlü kadınsın. Beni dinle. Bu saatten sonra seni bir dakika yalnız bırakmam. Senin kurtarıcın ben olacağım tamam mı? Ağlamak mı istiyorsun, ağlayacaksın. Gülmek mi istiyorsun, kahkahalar atacaksın. Korkman gerekirse korkacaksın. Heyecanlanacak, şaşıracaksın. Sana bütün imkanları sağlayacağım. İstediğin an istediğin şeyi yapman için sana en uygun ortamı hazırlayacağım. Sen bir abin olduğunu, arkanda bir dağın varlığını sonuna kadar hissedeceksin." Sustuk. Birbirimize daha çok sokulduk.
Tek kelime etmeden saatlerce sarılarak gözyaşı döktük. Yılların acısını çıkardık. Yaraları sardık. Sessiz bir kabullenişti belki. Ben o gün abimim varlığını kabul ettim. Yıllardır görmezden geldiğim abimi. Bir sarılması ile benimsedim. Ben abime her zaman muhtaç küçük bir kız çocuğuydum. Ben o gün yerde o kız çocuğu oldum. Ben o gün abimsiz çocukluğumun sancılarını, zorluklarını onun omzunda tekrar hissettim ve unuttum.
Benim abim vardı ve artık dağ gibi arkamdaydı.1
Ben bu bölümden sonra biraz (10-20 saat) overthink yapmaya gidiyorum.
Bu ne ya böyle? Bu kızı yazdıkça ben üzülüyorum o ne yapsın?
Neyse neyse yavaştan sonsuz mutluluğa kavuşacağız ben inanıyorum.
Finale yaklaştık gibi. Olayları açığa kavuşturduktan kısa bir süre sonra final vermeyi düşünüyorum. Her şeyin tadında bırakılması gerekir.
Bu kitabın başında aslında kendimi çok kez tembihlemiştim cıvıl cıvıl bir hikaye olsun diye ama galiba beceremedim😭😭😭😭😭
Kızım, benim yaralı kuşum çok üzülüyorum. Artık bende onun başına gelenlere dayanamıyorum. Elime tüfeği alıp herkesi vurasım var.
Her neyse bebişimi huzura kavuşturacağım. Buda benim sözüm olsun.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
53.31k Okunma |
2.74k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |