32. Bölüm

Başlangıç

Userimkuserim2006
userimkuserim2006

Elimde tuttuğum fener ile yavaş ve sessiz bir şekilde yürüyordum. Yekta'da tahminen benden üç dört adım uzaktaydı. Biz yürümeye devam ettikçe ağaçlar seyrekleşiyordu.

‎Mert'in saklanmak için kullandığı yerlerden birine gidiyorduk. Şu anda büyük ihtimalle orda değildi ama ya yakın zamanda uğrayacaktı ya da adam gönderecekti, buna emindim.

‎Biraz hızlanmaya karar verdim. Art arda büyük adımlar attığım an büyük bir tümseğe denk gelmem ile bunun bir hata olduğunu anladım. Art arda tökezlemiştim. Düşeceğim sıra arkadan karnıma sarılan el bunu engel olmuştu.

‎"Önden nereye gidiyorsun tek başına? Nerde olduğumuzu bile bilmiyorsun kızım bir dur." Karnımdaki elini hala çekmediği için feneri yüzüne tuttum.

‎"Elini çek ölmedim daha. Ayrıca farkındaysan benim için buradayız önden gitmesi gereken benim." Bu sefer o fenerini yüzüme tutmuş gözümün kamaşmasına sebep olmuştu.

‎"Asker olup buraları avucunun içi gibi bilende benim onu ne yapalım? Ver elini tümsekler çoğalıyor burda. Araçlar hızlıca geçemesin diye bi ton tümsek açmış sikik!" Sinirle aniden yükselmesi ile kaşlarım havaya kalktı. Uzattığı elini tuttum. Haklıydı, elini tuttuğum an başka bir tümseğe denk gelmiştim.

‎"Küfür etme terbiyesiz herif. Ayrıca ne kadar kaldı ya sıkıldım böyle yük eşeği gibi yürümekten." Çok normal bir şeye gidiyormuşuz gibi sakindik. O mesleği gereği alışmış olabilirdi. Ya ben niye bu kadar sakindim?

‎"Kusura bakma senin narin ayaklarını yoruyoruz. Özel uçağımı getirtemedim affet ama istersen omzuma atayım seni." Tuttuğum elini uyarırcasına sıktım. Gerçekten canımı sıkmaya başlamıştı. Dalga geçip duruyordu.

‎"Alsana cidden çok yoruldum." Altta mı kalacağımı sanıyordu? Asla kalmayacaktım. Şaşırmıştı, düşünür gibi yüzüme baktı. Elimi tutan elini çekti. Birden kalçamın altından geçirip ani bir hamle ile beklemediğim bir anda beni omzuma attı. GERÇEKTEN BENİ OMZUNA ATMIŞTI! Bu adam şaka mıydı?2

‎"Anlaşmaya yeni maddeler eklmemiz gerekiyor galiba. Ücretsiz bir şekilde çalışıp birde hamallık yapıyorum olmaz böyle." Dehşetle gözlerimi açtım. Hiç düşünmeden görüş açımdaki sırtına bir yumruk indirdim.

‎"Ya geri zekalı mısın dalga geçiyorduk ya hani? İndir beni şuradan tamam demedim bir şey." Kolunu daha çok sardı. Gerçekten sinirlenmeye başlıyordum. Ani bir hareketle kendimi geri attım. Boşluğana geldiği için afallamıştı. Herkesten aynı tepkiyi almak artık sinirimi bozuyordu.

‎"Kızım ne yapıyorsun? Daha oraya varmadan düşüp bir yerini kırıp döküceksin. Biraz daha var sabret." Kabahatli kendisi değilmiş gibi birde beni azarlıyordu. Elimi avucunun içine aldı. Tekrar yürümeye başlamıştık. Madem daha vardı o zaman aklımdakileri sorabilirdim.

‎"Abim beni nasıl bulmuş? Ayrıca seni niye şimdi gönderdi? Kendi niye gelmedi ki? Nasıl biri olmuş, evli mi? O nasıl asker olmuş? Geçmişimiz sadece benim önüme çıkmış olamaz ya." Art arda merak ettiğim her şeyi sıralamıştım. Onun bana olan bakışları değişti. Yerini hüzün almış gibiydi. Geçmişe dalar gibi karşıya baktı.

‎"Abinle çok eskiden tanışıyoruz. Bizim mahalleye ilk geldiği gün denk gelip futbol maçı yapmıştık onunla. Akşama doğru oturduk kaldırıma konuştuk, dertleştik. Kimsesiz kaldığını gidecek yeri olmadığını söyledi bana o gün." Beni kendine çekip tümsekten kurtardı. Benim aklım ise konuştuklarındaydı. Benimle iki kelime etmeye katlanamayan, nefes alışımdan rahatsız olan abim -Yekta'nın anlattığına göre- bir yabancıya ne kadar kolay açmıştı kendini. Kimsesiz mi kalmıştı? Kendi kimsesiz kaldı diye beni niye kimsesiz bırakmak istemişti? Kafamdakileri dağıtan Yekta'nın tekrar konuşması oldu.

‎"O da benim gibiydi, yalnız. Tek yaşıyorum ev arkadaşım ol dedim hemen kabul etti. Hem okuyup hem çalışmaya başladık ikimizde. Beraber büyüdük bi nevi. Sonra yolumuz hep aynı çizgiden geçti. Arkadaş değil kardeş olduk. Silah arkadaşı olduk. İki kişilik bir aile olduk. Sonra bir gün abin seni araştırmamı istedi. Ben ne bileyim onca yıllık kardeşimin kardeşi olduğunu? Baktım sana her şeyi öğrendim. Bir şekilde en son bir hastanede yattığına kadar bütün bilginlerine ulaştım. Abine anlattım. Benim aptal kardeşim geç akıllanmış. Seni bırakmanın hata olduğunu çok sonradan anlamış." Gözlerim yaklaştığımız eve benzer yere döndü. O kendine dayanacak bir sırt bulmuştu. Ben babama yaslanmak istesem ikimizde yıkılır kalırdık. O kendine sıcak bir ev bulmuştu. Ben o buz gibi evde bazen babamın ağlayıp sızlamalarını etrafı dağıtmasını duymamak için soğuk sokağa kaçıp sığınırdım. O geçmişi bırakıp gitmişti. Ben geçmişin yaralarını hala taşıyor ve almaya devam ediyordum.

‎"Kendi gelmeye yüz bulamadı. Aslında en başta sen onu tanımazsın diye gelecek yardım edecekti ama bilmediğin birine güvenmezsin diye vazgeçti. Beni bile kabul etmezsin sandı. Poyraz'ın hesaba katmadığı bir şey vardı tabi." Gözlerimi evden çekip yüzüne çevirdim.

‎"Neydi?" Bana baktı. Sıkıntıyla nefes verdi söylemekten çekiniyor gibiydi.

‎"Senin içindeki abi özlemi. Sana ilk ondan bahsettiğim an hemencecik gözlerin dolmuştu. Saklamaya çalışmak için bahaneler uydurup gitmiştin. Sen abine küs değil kırgınsın. Sana gelip sarılsa ne yaparsın Damla?" Adımlarım aniden durakladı. Bir iki saniye sonra tekrar yürümeye devam ettim. Yanlış çıkarımlar yapıyordu.

‎"Ben bahsettiğin abi kavramını hayatımdan çıkaralı çok oldu Yekta. Onu tanımıyorum pek ama bana geleceğini sanmam. Gelse bile artık ben onunla sarılmayı geç konuşmam bile bu saatten sonra. Kırgın mıymışım, olabilir. İnsan kırıldığı ile kalıyor bazen kalırım. Özlemiş miyim? İnsan neler atlatıyor o da geçer. Ben onun yıllar sonra varlığına ihtiyaç duymam. Benim çocukluğumu hiçe sayan, beni sokaktaki köpek kadar bile sevemeyip tahammül edemeyen insanın şimdiki pişmanlığı benim neyime yarayacak? Yarayı açan sarmak için geç kalırsa o yara kendi kendine merheme ihtiyaç duymadan kabuk bağlar. Beni anlıyor musun? Ayrıca yardım etmen için seni göndermesi beni kırıp, ağlattığı gecelerin borcu olsun. " Elimi elinden çektim. Belimdeki silahları iki elime aldım. Feneri birinin kenarına sabitledim.

‎"Beni bekle!" Sakin adımlarla yürüdüm. İki buçuk aydır bu iş için yoğun bir eğitimden geçmiştim. Bu eğitimin hakkını fazlasıyla vermeyi düşünüyordum. Etrafı iyice kolaçan ettikten sonra kapıya yöneldim. Biraz önce yaşanan konuşma sanki beni iyice öfkelendirmiş gibi hissediyordum. Her şeyi ve her yeri dağıtmak istiyordum.

‎🔮

Yazar'dan

‎Mete timi ile ormanda sakince ilerliyordu. Uzun uğraşlar sonucu abisinin saklandığı yerlerden bir kaçını bulmuşlardı. Bir hafta içinde üç tanesini kontrol etmişler ve Mert'in oraları çoktan kullanıp ortadan kaybolduğunu anlamışlardı. Şimdi ise son iki yer kalmıştı. Ormanlık bir alanda ilerliyorlardı. Eğer burasıda kullanılmışsa hız kesmeden son istikamete gideceklerdi. Timin adımları senkronize bir şekilde ormanda yankılanıyordu.

‎Mete o günden sonra bir daha Damla'ya gitmemişti. Kız nasılda kapı dışarı etmişti onu anlayamıyordu. Haklı olduğu kısımlar vardı Mete gerçekten hak vermişti. Bunları telafi etmek kızın yanında olmak istiyordu ama Damla buna imkan vermezdi, farkındaydı.1

‎Mert'i yakalamak şu anda önceliğiydi. Abisi yıllar sonra tekrar ortaya çıktıysa başına sağlam bir şekilde bela olacaktı, biliyordu.

‎"Komutanım yaklaştık!" Mete duyduğu cümle ile bakışlarını baktığı çimenlerden kaldırdı. Karşıda görünen yere baktı. Küçücük bir dağ evi gibiydi. Adımlar hızlandı. Herkes silahlarını daha sıkı kavramıştı. İçeride ne olduğu, onları neyin beklediği bilinmezdi. Tek temennileri daha fazla uğraşmamaktı. İstediklerini burda bulmak istiyorlardı. Kimse içeri girmeden ne ile karşılaşacağını bilemeyecekti.

‎🪬

‎Kapıyı elimdeki kartla iki saniyede açmam ile Yekta sorgularcasına bana baktı. Ne var dercesine omuz silkmiş ve içeri yönelmiştim.

‎"Çok kolay oldu. Daha önce hırsızlık ya da baskın yaptın mı?" Yüzüne bakana kadar şaka yaptığını düşünüyordum. Şaka değildi. Ciddi ciddi sormuştu.

‎"Aynen her gün evimin çevresindeki bomboş arazide ağaç kovuklarını soyuyorum. En sevdiğim aktivitelerden biri hatta." Sorunun mantıksızlığını fark etmiş gibi sustu. Beni arkasına alıp içeri ilk kendi girmişti. Etrafı yoklayıp bana işaret verdi. Elimi kolumu sallayarak içeri girdim.

‎"Işıkları açalım evi kontrol etmemiz gerekiyor." Anlamsızca ona baktım. Benim tanıştığım her asker niye bu kadar salak oluyordu? Elinde fener vardı. Yeterliydi. Ayrıca adam şu an buraya geliyor olsa açık ışığı görünce gelir miydi? Gelse bile bizim belamızı sevmez miydi?

‎"Yekta olmaz öyle bence sen bir karton aç kapının önüne tapu niyetine dikelim biz buradayız diye. Yanında ateş yakıp marshmallow tutarız. Çok keyifli olur." Bir kaç kere gözlerini kırptı. Gözüme çok avel gelmişti. İster istemez güldüm.

‎"Fenerler yeter bakmak için ışık açmak mantıklı mı sence?" Hak vermiş gibi düğmeden uzaklaştı.

‎Fener ile etrafı dolaşmıştık. Sadece iki adet dolap ve bir tanede arka kapı vardı. Dolapların içlerine baktığımızda birinin bomboş olduğunu fark etmiştik. Diğeri ise bazı işkence aletleri ile doluydu. Bu adamın gerçekten zihinsel sıkıntıları vardı.

‎Bütün her yeri iyice kolaçan ettikten sonra silahlarımızı eski yerlerine yerleştirmiştik.

‎"Şimdi sistemimi kullanmam için burda kendime küçük bir alan kurmam gerekiyor." Gözleri sırtındaki kocaman çantaya takıldı.

‎"Bu at boku gibi şey bu yüzden böyle ağır ise seni buranın çatısından sallandırırım Damla!" Kaşlarımı çatarak ona baktım. Ne vardı iki üç parça şey attıysam? Belki biraz fazla ağır olabilirdi ama ölmezdi değil mi? Drama Queen olmuştu başıma.

‎"Bide bayıl! Senin götünü sağlama almak için gerekli bu. O kadar kamera taktık. Bir işe yaramasa götünü takardık ağaçlar yerine değil mi?" Verdiğim tepkiye şaşırmıştı. E o da sürekli mızmızlanıyordu, ne yapabilirdim? Bana bir süre baktı ve sırtındaki çantayı yavaşça yere bıraktı.

‎"Nasıl takıcaksın o kamerayı gel bir göstersene!" Üç adımda üstüme yürümesi ile gözüm açıldı.

‎"Ay hoşt ulan a-" cümlemi kesen dışarıdan duyulan seslerdi. Bir süre hareketsiz kalıp dinlemiştik. Sonrasında Yekta hızlı bir şekilde elimi tutup önce beni çekmiş ardından yere bıraktığı çantayı aceleyle almıştı. Arka kapıya yöneldiğimiz sıra ordanda ses gelmeye başlamıştı.

‎"Sikeyim noluyor? bu kadar erken gelemez ki!" Hızlıca tek seçenek olan boş dolaba girmiştik. Çanta sayesinde maalesef şu anda götle don gibiydik. Hoş değildi ama ona rağmen dolabın kapağı tam kapanmıyordu. Benim olduğum köşe kapanmasını engelliyordu.

‎"Şimdi yapacağım şey için ne küfür edeceksin ne de bana vuracaksın anlaşıldı mı? Sadece sus." Ben ona cevap vermeden beni belimden kavrayıp kucağına almıştı. Aynı anda dolap tam olarak kapanmıştı.

‎"Aptal mısın bu şekilde ne kadar dayanabilirsin? Ayrıca açarsa burayı ne bok yiyeceğiz birde bu şekilde iken?" Elini ağzıma kapattı. Birbirimize daha çok yapıştık. Tam o an kapı açıldı. İçeri birileri girmişti. Işık yandı.

‎Bizi bulurlar mıydı? Çok olası bir durumdu. Yakalanırsak ne olurdu? Tek emin olduğum Mert'i vurmadan bana yaptıklarını ona yaşatmadan burdan gitmeyecektim.

‎Hehehehhe ben geldim efenim haftasonu sürprizi yapayım dedim 😻🐢

‎🦊

 

Bölüm : 03.01.2025 16:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...