"Irz düşmanı ne demek soyun!" Eline vurdum. Olayı yeni kavramış gibi kafa salladı. Gülmemek için kendini sıktığını fark ettim.
"Kızım burada değil arkada soyunacaksın. Sana yapacağımız antrenmanda rahat hareket et diye kıyafet bıraktılar." Utançla kafamı öne eğdim.
"Eğer utanmazsan soyun burada, benim için hava hoş." Ona baktığımda tişörtünü çıkarıp yere attığını gördüm.
"Aslında gerçekten öyle mi yapsak?" Anlamsızca yüzüne baktım. Ne diyordu.
"Kavga anında karşı tarafa zarar vermek gibi vücudunuda korumak önemli. Biz oraya ne kadar tedbirli gitsekte ne olacağını ya da ne hale geleceğimizi bilemeyiz. Çıplak çalışmak daha mantıklı olacaktır." Şaka yapmıyordu. Bahsettiği şeyde bir sapıklıkta yoktu. Konuşma şeklinden belliydi. Olanakları tartıp biçiyordu. Bu konuda oldukça ciddiydi. Anlamıştım.
"Çıplak derken? Olmaz ben rahat edemem ki öyle." Yüzüme baktı. Aynı saniyede içeriye karanlık çöktü. Elim hızlıca onun kolunu kavradı.
"Korkma ben kapattım ışığı. Hem ben burdayım tedirgin olmana gerek yok." Elimi çıplak kolundan çektim.
"Bu şekilde rahat hareket edersin belki. Sana vücuduna gelebilecek en ufak temastan nasıl kurtulacağınıda göstereceğim bu yolla." Parmağımla oynadım. Saçma geliyordu.
"Kıyafetler zaten ince değil mi? Diğer türlü pek mantıklı gelmedi. İç çamaşırı ile kalmam çok düşük bir olasılık bence." Hak verircesine bir kaç mırıltı çıkardı.
"Tamam arkaya geç ve giyin hızlıca o zaman. Ben rahat edemediğim için üstüm çıplak olacak haberin olsun." Işığı açtı. Bende arkaya doğru yürüdüm.
Üstümdekileri yere attım. Siyah sporcu atleti ve yine siyah bir şort vardı. Fakat bedeni tutturamadıkları için ikiside üstüme yapışmıştı. Sert bir nefes verdim. Bir şey olmazdı. Zaten yapacak bir şeyde yoktu. İçeri doğru yürüdüm. Yekta beni süzdü.
"Rahat değil gibisin. Tahmin ettiğim gibi küçük almışlar." Kaşlarım çatıldı.
"Sen benim bedenimi mi röntgenliyorsun?" Beni kaale almamıştı. Bende çatık kaşlarımla onu süzdüm. Altında sadece siyah bir şort vardı. Gözlerim çıplak vücudunun her santiminde dolaştı. İnce işçilikti. Beğenmiştim.
"Bana kızıp aynısını sen yapıyorsun yavrum." Gözlerimi hızla yüzüne çıkardım. Boğazımı temizleyip dikleştim.
"Sus ve başla." Net tavrıma karşı sırıttı.
"Sana saldıracağım kurtulmaya çalış tamam mı?" Onayladım. Aynı dakikalarda beni tutup ters çevirdi. Sırtımı göğüsüne yasladı. Bir eli boynumu kilide aldı.
"Biri seni bu hale sokarsa ne yaparsın?" Nefesimi toparladım. Var gücümü kullanıp onu hızlıca kaldırıp yere fırlattım.
"Sikeyim!" Gözlerim yüzünü kaydı. Canı yanmıştı.
"Bu kadar beklemiyordum." Sırıttım. Birden bacağımı yakalayıp beni yere yatırdı. Ardından bacaklarımın arasına girip üste çıktı.
"Hiç bir zaman gardını düşürme Efsun." Elleri boğazımı kavradı.
"Biri seni minik bir hareketle bile öldürebilir." Konuştuğu sırada bacaklarımı beline doladım. Ağırlığımı oraya verip yan döndüm. Artık o yerde ben ise kucağındaydım. Dirseğimi boynuna dayadım.
"Karşındaki kim olursa olsun küçük görme komutan." Hoşuna gitmiş olacak ki gülüyordu. Tekrar dönmesi sonucu ben altta o da yine üstteydi. Yüzü diğerine göre daha yakındı.
"Ne güzel çıktı ağzından." Sırıttım. Ani bir hamle ile onu yana ittim ve hızla ayağa kalktım. Kalkması için ona süre verdim.
"Tatlı dile hemen aldanma." Üstüme yürüdü. Yumruğunu karnıma indirmek için harekete geçti. ayağımla sertçe vurarak geri püskürttüm. Üstüme gelmesi ile hafifçe geriledim.
"Esneksin bu fazladan artı bir puan." Kafamı salladım. Birden üstüme atlaması ile kenara kaçtım.
"Düşmanla ebelemece oynayacaksın herhalde." Sinirle yüzüne bir yumruk indirdim.
"Yok öpeceğim onları sikik!" Dudağını tutarak eğilmesi ile ona yaklaştım. Çok mu sertti? Birden gerilmiştim.
"Yekta iyi misin? Kaldır kafanı bakayım bir." Hızlıca dikleşmiş beni sertçe duvara itmişti. Sırtıma koyduğu eli duvara çarpmama engel oldu.
"Çok acıttın. Acısının geçmesi için öpmelisin." Vücutlarımız birbirine yapışık haldeydi. Onu yan tarafa ittim. Yüzünü duvara doğru yasladım. Elimde bıçak varmış gibi boynuna yasladım. Sırtına sabitlediğim ellerine sağlam bir güç uyguluyordum.
"Bir şekilde kaçar ve öldürürüm. Her zaman yaparım. Ayrıca o öpücüğü rüyanda görürsün." Boşluğumdan yararlanıp ellerini çekti. Sırtını duvara döndü. Beni kalçamdan yakalayıp kucağına aldı. Tekrar duvara dayamıştı.1
"Biri sana böyle yaparsa," durdu ve düşündü. Sinirlenmişti.
"Siktir etsene senden önce ben onun belasını sikerim." Cevap vermeden yükümü ona verip yere düşmesini sağladım.
"Bir şekilde altımda oluyorsun." Fark ettiğim şey şaşırtıcıydı. Yanakları hafifçe kızarmıştı.
Ellerini belime sabitledi. Beni kafasının üstün doğru fırlattı. Kendi takla atıp tepeme çıktı.
"Sen alttasın. Şu anda kendini bir görsen," sustu ve başka bir şey demedi.
Elim boynundaki bir noktaya gitti.
"Buraya küçük bir kuvvet uyguladığım an kollarıma bayılırsın. Unutma." Bu sefer kendi ters döndü ve beni kucağına aldı. Tam karnına oturmuştum. Yana doğru yattım. Benimle birlikte döndü. İkimizde durulduk. Art arda yapılan ataklardan dolayı soluğumuz kesilmişti. Kafasını hafifçe öne eğdi. Boynuma değen ve burnumun dibindeki saçlara bakıp gülümsedim. Bebek saçları gibi yumuşaktı. Çenemi eğik kafasına yasladım. Bunu yaptığım an kafası bunu beklemiş gibi boynuma sığındı. Kalçamdaki ve belimdeki elleri sıkılaştı.
"Üşüyor musun?" Boğuk mırıltısına karşılık ona daha çok sokuldum.
"Hayır." Saçlarının kokusu buram buram geliyordu. Dudaklarım o kokunun kaynağında olmalıydı. Yapmadım. Kendimi tuttum ama o tutamamış olacak ki boynumda aniden ılık dudaklarını hissettim. Şaşkınca yutkundum. Tepkimi ölçmek istercesine bekledi. Sakince yanında oyuncak bir bebekmiş gibi uzanıyordum. Tekrar aynı noktayı dudaklarını bastırdı. Bu daha uzun ve derindi. Yavaşça geri çekilip yüzüme döndü. Gözlerim kısılmıştı. Hafifçe açılan ıslak dudaklarıma baktı. Yüzünün şekli değişti.
"Siktir siktir siktir!" Yavaşça çekildi. Ayağa kalktığı an hızla benden uzaklaştı. Ben ne olduğunu anlamadan arkaya doğru yürüdü.1
"Ne oluyor?" Küfürlerini hala duyuyordum.
"Bugünlük burda bitti. Mümkünse yemeğe kadar gözüme gözükme. Özellikle o bakışlar ile çıkma sakın karşıma!" Uyarısı ile yutkundum. Bir şeylerin yanlış olduğunun farkındaydı. Bende öyleydim ama onun aksine kendimi tutamamıştım. Dışarıdan bakıldığında tutamayan o gibi gözüküyordu. Değildi işte, tam tersiydi.
Üstümdekileri umursamadan burdan çıktım. Arka tarafa, onun olduğu yere girersem uzun bir süre çıkamayacak gibiydim. Doğru düzgün konuşup kırgınlıkları halledememişken böyle bir hale gelmek saçmaydı. Bu içimdeki şey neyin nesiydi? Nefesim daralıyordu. Kalbim boğazımda atıyordu. Ellerim buz gibi yanaklarım ise ona zıt ateşler içindeydi. Hızlıca evin içine girdim. Odama ulaştım. Önce soğuk bir duş alacak sonrasında ise akşam yemeğine kadar uyuyacaktım. Kafamı toplamak için belli bir sürem olurdu.
🤭
Elim gergince boynuma gitti. Hep birlikte masada oturuyorduk. Abimle ara sıra konuşuyor sonrasında ise tekrardan sessizliğe gömülüyorduk. Yekta ile göz göze gelmekten kaçınıyordum. Ne zaman o koyu yeşil harelerine baksam bir şeyler oluyordu. Artık vücudum çok farklı tepkiler veriyordu. Vermemesi gereken tepkiler..
"Nasıl geçti bugün? Damla eskisi gibi mi yoksa paslanmış mı?" Abimin Yekta'ya yönelttiği sorudan sonra göz göze geldik. Bir anlığına boynuma bakmış ve hemen abime dönmüştü.
"Beni tutup fırlattı. İyi gibi ama daha fazla gelişmesi gerekiyor. Zaten uzun bir süre devam edeceğiz. Her türlü gelişecek. Farklı taktiklerde vereceğim. Halledeceğiz merak etme. Sen planı rayına sokmaya bak." Abim sırıttı ve ağzına bir parça et attı.
"Bomba olup patlıyasım var. Çok hazırım. Her şeyi başlatmak bir emrime bakar." Eminliği ve özgüveni bana bulaştı. İçim hafifçe ferahladı. Önümdeki ayrandan büyük bir yudum aldım.
"Ne zaman bitecek her şey? Bizimkiler bensiz yapamaz ki." Abimin gülüşü sekteye uğradı.
"Bittikten hemen sonra gidecek misin? Birtanem biraz daha kalamaz mısın benimle?" Elimdeki bardağı sıktım.
"İkimizinde kendine ait bir düzeni ve hayatı var. Eskiye elbette döneceğiz ama bir fark olacak. O hayatta artık sende varsın abi. Çoğu zaman birlikte olacağız. Ben seni bulana kadar başıma gelmeyen kalmadı. Sence artık seni kolay kolay bırakır mıyım?" Dudağının kenarı Kıvrıldı. Buruk bir tebessümdü.
"Onlarda bizimle yaşamaz mı? Bak burası çok büyük. Hep birlikte yaşayalım. Ne olabilir ki?" Ben bunu istesem bile onlar istemezdi. Abime bunu anlatmak niye bu kadar zor geliyordu? Başka bir seçenek sunmaya karar verdim.
"Aslında bizim kaldığımız yerin yanında kiralık bir daire var. Fazlası ile büyük bir yer." Gözleri parladı.
"Konumunu at. Evi şimdiden biri almadan alayım. Her şey bittikten sonra kirli işlerden çekileceğim. Bir şirket var. Kendi temiz paramla aldım. Bir tek onu bırakacağım. Sonra Yekta ile oraya taşınırız. Yine yanında olurum. Yılların acısını sağlam çıkaracağız ufaklık." Hevesle anlattığı şeyler yüreğimi ısıttı. Çocuksu heyecana onca şeye rağmen dip diriydi.
Birden çalan telefon ile gözlerimiz oraya döndü. A şeklinde kaydedilmiş bir numara arıyordu. Abim yüzüme baktı. O an anladım. Sessizce açmasını bekledim. Telefonu açıp hoparlöre aldı.
Bir ses yükseldi. Ömrüm boyunca ilk defa duyduğum bir kadın sesi. Acılarıma derman sandığım ama asıl acılarımın sebebi olan kadının sesiydi. Abimin anlattıklarına rağmen ona nefret besleyemedim. Kızgındım. Bir kere sarılmadığı, sesini duyurmadığı için çok kızgındım. Aptal mıydım? Evet belki öyleydim ama insan benim gibi yıllarca aile ve şevkat özlemi ile yanıp tutuştuysa bu normaldi. İnsan eksikliklerini dibine kadar hissettiği şeyi isterdi. Bir kerede olsa varlığını ve yaşattığı duyguları tatmak, bilmek isterdi.
Kendime gelip konuşmaya kulak kesildim.
"Oğlum nasılsın?" Abimin tüm yüzü gerilmişti. Bu tepkiyi her konuşmada verdiğini anladım.
"Ne boka aradın?" Şen bir kahkaha sesi yükseldi telefondan.
"Seni özledim. Hem yapacaklarımı hatırlatmak için aradım." Ellerini masaya bastırdı.
"Sana çok kez söyledim. Yine söyleyeceğim. Ona el uzatmayacaksın, uzatamayacaksın. Kızın lan o senin!" Titreyen ellerimi masanın altına sakladım. Telefondaki kahkaha kesildi.
"Şu aptal şeyi söylemekten vazgeç! Benim bir kızım yok. Sana göre varsa bile yakında o da olmayacak. Kendi nefesinde boğacağım onu. Hmm belkide kan havuzunda son nefesini verir." Sert ve sinir dolu ses salonda yankılandı. Gözlerim yaşlarla dolmuştu. Annemden ilk duyduğum şeyler beni öldürmek istediği şekiller olmuştu.
Elimi sarmalayan ele baktım. Yekta destek vermek istercesine elimi sıktı. Gözlerimi gördüğü an yüz ifadesi değişti. Pişmanlıkla sarmaladı elimi.
"Senin onları yapacak kadar süren olacak mı düşün bakalım? Ona yapmak istediğin her şeyi misliyle yaşayacaksın. Yaşamını bile değil ölümü nefret ettiğin o kızdan dileneceksin. Son nefesinde dahi merhamet kırıntısı bile göremeyeceksin! Bunları sakın unutma!" Abim telefonu beklemeden kapattı. Bir süre masaya baktı. Bana bakmaya çekiniyor gibiydi.
"Onuda mı öldüreceğiz?" Bakışları bana değdi. Bu soruyu beklemediği açıktı.
"Öldürmek zorundayız değil mi?" Konuşmadı. Sadece kafasını salladı. Yekta elimi hafifçe okşuyordu.
"Benden bu kadar nefret etmesi çok saçma." Sustular.
"Kendi suçların cezasını bana kesmeleride çok saçma." Yekta'nın elini sıktım.
"İğrenç insanlar. Bir bebeği bile pis işlerini bulaştırıp onu kana bulamaktan zevk alıcak kadar iğrençler hemde." Kafamı masaya eğdim.
"Buna rağmen onu görmek ve sarılmak istiyorum. Bu yüzden kendimi acınası bir zavallı gibi hissediyorum." Abim sandalyesinden kalkıp yanıma gelip oturdu. Beni sıkıca göğsüne çekti. Yekta elimi hala bırakmamıştı.
"Abisi bak bakayım sen bana." Kafamı kaldırdım. Abim bana baktığı an tövbe çekti.
"Böylede bok yemiş porsuğa dönmüşsün. Ağlama kızım." İster istemez güldüm. Abim gözümden akan yaşları sildi.
"Bok yemiş detayını neden verdin Poyraz'ım?" Abim beni süzdü.
"Keyfim istedi Yekta'm." Yekta sırıtıp bana yanaştı.
"Yekta'm diyen dillerini-" elimle ağzına vurdum.
"Höst o kadar uzun boylu değil." İkiside kahkaha attı. İki saniye önce zırlayan ben değilmişim gibi bende onlara katıldım.
"Kardeşin aşkımızı kıskanıyor. Kim bilir belkide bana aşıktır." Abim ciddileşti. Bana merakla bakıyordu. Ne saçma bir şeydi bu.
"Bakma öyle yine ağlamaya başlarım bak." Ağzına fermuar çekiyormuş gibi yaptı. Beni daha çok göğüsüne bastırdı.
"Çilek gibi kokuyorsun." K9 gibi kafamı kokluyordu. Abimin birden kafamı ısırması ile çığlık attım.
"Ya kafamı niye ısırıyorsun be adam! Kıtlama şeker miyim ben?" Isırdığı yeri öptü. Eliyle hafifçe okşadı.
"Eğer onun kokusu buraya gelirde ben yiyemezsem var ya," bakışlarımız Yekta'ya döndü. Abim masadan aldığı peçeteliği onun kafasına attı.
"Siktir git it." Eğilen Yekta demir peçetelikten son anda kurtuldu. Abime kınayıcı bir bakış attı.
"Bekle oğlum sen. Kardeşini alacağım elinden." Gözlerim büyüdü. Abime şaka bile olsa bu şekilde yaklaşması ne kadar doğruydu?
"Bana bak yavşak herif." Bana döndü. Ellerini kulağıma kapattı ve cümlesine devam etti. Dudaklarını okudum.
"Bağırsaklarını nefes boruna dolar ardından seni soluksuz sikerim. Kuş siki seni" İlk defa böyle bir sövme şekli görmüştüm. Ağzım açıldı. Kuşun siki mi vardı?
Abim ellerini kulağımdan çekti. Yekta'da abime benim gibi şaşkınlıkla bakıyordu.
"Yıllardır aynı evi paylaşıyoruz. Ağzından bir kere şu kadar incitici bir küfür duymamıştım. Hayatımın darbesini yedim. Birde şu sümüklü kardeşin için. Poyraz ben bunu kaldırmam. Ayrılalım." Abim tavana bakarak sabır çekti.
"Kardeşime şükür et. Seni dinlene dinlene dövmüyorsam sebebi o." Yekta'ya nispet yaparcasına abime sokuldum. Elinde buruşturduğu peçeteyi bana attı.
"Sen yokken ben vardım. Benim olduğum yerde senin esamen okunmaz." Peçete yüzüme çarpmadan elimle yakaladım. Geri ona atıp abime döndüm.
"Abi sen beni sevmiyor musun?" Hala ıslak gözlerim ile ona bakmam içini titretmiş gibi bir nefes verdi.
"Abim sen benim her şeyimsim olur mu öyle şey? Benim biriciğimsin ben seni nasıl sevmem?" Alnımı öptü.
"Bu terliksi hayvan öyle dedi bana. Abin seni değil hep beni sevdi. Abin en çok beni seviyor seni istemiyoruz dedi." Yekta'ya döndüğüm an gerçekten şaşırmış olduğunu gördüm. Kaşları inanmazca havaya kalkmıştı.
"Yok devesinin amı. Ne zaman demişim ben onları?" Abim beni sarmalarken gizlice Yekta'ya el hareketi çekmiştim.
"Sus it kardeşimi kötü etkiliyorsun." Yekta yalandan dudak büzdü.
"Ama aşkım o seni kandırıyor." Birden koca bir kahkaha attım. Tükürüğüm boğazıma kaçtı. Kahkahalarım kesildi. Art arda şiddetli bir şekilde öksürmeye başladım. Karizmayı sikmiştik. Neyse artık yapacak bir şey yoktu.
"Lan dur!" Uzattıkları suyu içtim. Bir iki saniyeye toparlanmıştım.
"Kıskançlığından ölüyordu kız." Yekta'ya elimdeki boş şişeyi fırlattım. Tam o an telefonum çaldı.
"Kerem arıyor ben bir konuşayım gelirim." İkiside başını salladı. Aldığım telefonum ile bahçeye çıktım. Hamaklardan birine oturup telefonu açtım.
"Alo hayatım." Arkada hafif bir müzik çalıyordu.
"Güzelim nasılsın?" Hafifçe sallanmaya başladım. Onları şimdiden özlemiştim.
"İyiyim ben. Siz nasılsınız, nasıl gidiyor?" Müziğin sesi kısıldı.
"Seni özlüyoruz. Ne zaman döneceksin? Bahsettiğin zaman diliminde hiç mi görüşemeyeceğiz?" Soğuk hava yüzüme vuruyordu.
"Tehlikeli. O kadın beni çoktan aramaya başlamış. Hepimizin güvenliği için buluşmamak daha doğru." Bir şeyin kırılma sesini duydum.
"Bana kaldığınız yerin konumunu at." Hızlıca hamakta sallanmaya başladım.
"Tehlikeli diyorum ya Kerem. Yakında elbet görüşeceğiz. Biraz sabır gerekiyor sadece. Beni anla."
"Konumu at. Bende yardım edeceğim." Hamaktan düştüm.
"Hay dizim." Elimden uçan telefona gariban bakışlar atıyordum.
"Kerem dilinin kemiğini sikeyim." Dizlerim taşa çok sert çarpmıştı ve düştüğüm kısımdaki bir taş bileğimin bırakılmasına sebep olmuştu. Hareket ettikçe canım yandığı için sabit durmaya karar verdim. Sızlamaya başlamıştı.
"Kerem telefon uçtu. Sesin gelmiyor şu anda. Ayrıca telefona uzamıyorum bekle biraz!" Kafamı sağa döndüğüm an bir çift bacak gördüm. Hafifçe kafamı kaldırıp baktığımda korumalardan biri olduğunu anladım.
"Efsun hanım yardıma ihtiyacınız var mı?" Bunu nezaketen sormuştu. Sorarken gidip telefonumu almış ve bana vermişti.
"Galiba dizimi yaraladım. Sanırım birazda ayağım burkuldu." Açıklamam ile kafa sallayan adam bana doğru eğildi.
"İzniniz varsa kaldırıp içeri bıraktım sizi." Olur derecesine kafa salladım. Eli dikkatlice bacağımın altından geçti. Diğer eli belimi kavradı. Havaya yükselmiştim.
"Alo duyuyor musun beni? Damla iyi misin!" Avucumun içindeki telefonu kulağıma yasladım.
"İyiyim ruh hastası iyiyim. Bağırma ordan. Atacağım komumuda tamam ama sadece konuşmak için." Adam beni içeri soktuğu an abimler ayaklandı.
"Şimdi kapatacağım tamam mı? Odama geçince mesaj atarım." İkiside bana koşuyordu.
"Tamam. Dikkat et kendine aptal kız. Ben gelene kadar tek parça kalmaya çalış." Kıkırdadım. Telefon kapandı. Yanımıza gelen abimlere döndüm. Yekta birden beni kendi kucağıma aldı.
"Ne oldu?" Abim Yekta'yı iterek beni kendi kucağına çekti. Korumaya attıkları kötü bakışları fark edip açıklama yaptım.
"Ben hamaktan düştüm. O da beni görünce yardım etmek için geldi." Abim beni yavaşça koltuğa bıraktı.
"Pansuman yapalım bacağına." Sessizce bekledim.
Abim bana pansuman yapmış şişen bileğim içinde bir merhem sürmüştü. Beni kendi elleri ile ofya taşımıştı. Yatağa iyice yerleştim ve elime telefonu aldım.
Velet: İki gün sonra geliyorum.
Siz: Sadece konuşmak için geleceksin.
Velet: Hayır. Madem bir planınız var benide dahil etsinler o zaman. Senin ile ilgili bir konuda bu kadar geride kalır mıyım sence ben?
Siz: Kerem yapma işte gerek var mı böyle bir şeye? Bu bir oyun değil farkındasın. Nedir bu ısrarın?
Velet: Geldiğimde konuşuruz şimdi uyu. İyi geceler güzelim
Siz: Çok sinir bozucusun. İyi gecelerr
Yavaşça kafamı yastığa koydum. Gözlerimi sıkıca kapattım. Uyku beni hızlıca sarmalamıştı.
🩶
Zar zor nefesimi topladım. Bu aralar beni daha sıkı ve yorucu bir antrenmana sokuyorlardı. Nefesim münasip bir yerlerime kaçıyordu.
Bir aydan fazla bir süredir bu şey devam ediyordu. Vücuden fazlaca gelişmiştim. Bu sürede aynı zamanda her tür silah, bıçak görmüş ve nasıl kullanılacağım hakkında eğitilmiştim. Tabiri caizse ebemi sikmişlerdi.
Kerem'e gelirsek o kendini abimlere zorla kabul ettirmiş ve plana dahil olmuştu. Bana öğretilen her şey onada öğretiliyordu. Ayrı yerlerde eğitiliyorduk. İyi durumdaydık.
Birden yüzüme gelen yumruktan kıl payı kurtuldum.
"Allah rızası için dur. Götüm düştü." Yekta durmamış bana karşı bir atak daha yapmıştı.
"Su uyur düşman uyumaz." Böyle işi sikerlerdi.
"Lan köpek! Silah vereceksin elime benim. Gidip geri zekalı gibi yüz adamın ortasına atmayacağım ya kendimi!" Sinirle dizinin arkasına tekme attım. Tam önümde diz çökmüştü.
"Al bak düşmana böyle diz çöktürürler. Ne oldu yavşak?" Sırıttı.
"Önünde diz çökmemi bu kadar çok istiyorsan söylemen yeterli bebeğim. Bunu zoraki bir şekilde yapmam." Çenesini çıplak karnıma yaslamıştı. Kendimi geri çektim.
"Terbiyesiz herif sus. Saçma sapan konuşmayı kes." Utanıyordum. Bu adam bu aralar fazla açık sözlü olmuştu.
"Yanakların neden böyle davrandığını belli ediyor." Yumruk attım.
"Yekta söylesene, bana neden yalan söyledin?" Sorum ve yumruğum aynı anda gelmişti. Yumruk yüzüne soru ise tam yerine oturmuştu. Yalpaladı.
"Zorunda kaldım. Bunu isteyerek yapmayacağımı biliyorsun." Tekmesini savurdum.
"Hep aynı palavra. Artık bundan sıkıldım." Karnına dirseğimi geçirdim.
"Dürüst olmamı mı istiyorsun?" Bir atak yapıp arkama geçti.
"Dürüstlük ve gerçek bir cevap istiyorum." Bu sefer ben onun arkasına geçtim. Konuşmadan önce beni tekrar önüne aldı.
"Çünkü o plan son anda yapılmış bir şeydi. Bir kesinliği yoktu. Biz o yola çıkmadan hemen önce abinle konuşmuştuk. Emin olmadığım bir şeyden bahsetmek istemedim. Abin gelene kadar ben bile orada öleceğimizi düşündüm." Beni çevirip duvara yasladı.
"Ne olursa olsun bir şey söyleyebilirdin. En azından o kadar boktan bir durumdaymış gibi hissettmezdim. Olmadı düşüncelere kapılmazdım." Göğsünü sırtıma yasladı.
"Yemin ederim çok pişmanım. Sadece yanlış bir şey olmasın istedim. Ona güvenerek hareket edemezdik. Her ihtimali hesap etmek zorundaydım." Bedenlerimiz bir bütün olmuştu.
"Her türlü birilerine empati yapmaktan nefret ediyorum." Zar zor soluklandım.
"Beni affetmenin zamanı gelmedi mi? Her türlü birbirimize maruz kalacağız en azından bunu katlanabilir bir hale getirebiliriz. Zaten çok fazla yol katettik. Sadece senin beni gerçekten affettiğini bilmeliyim." Çenesini omzuma yasladı. Hafifçe çıkmış sakalları yanağıma battı.
"Belkide seni çoktan affetmişimdir. Bazı şeyleri bilmek için yalan söylemek gerekiyor demek ki." Onu itmek için hazırladığım kollarımı yakalayıp duvarın iki yanına sabitledi.
"Benimle oynamak hoşuna mı gidiyor?" Kulağıma fısıldayışı kafamı hafifçe oraya yatırmama sebep oldu.
"Bunu yapmadan bir sonuç elde edemiyorum." Kalçam ile onu ittim.
"Bazı şeyler çizgiyi aşıyor." Anlamamış gibi bana bakıyordu.
"Biz eğitimin dışına çıkıyoruz. Bazı şeyler karışıyor ve bunu engellemek gerekiyor." Yüzüme baktı.
"Nasıl engelleyeceğiz peki?" Neyi kastettiğimi anlamıştı.
"O şeyleri kökten yok edeceğiz abiciğim." Kaşları çatıldı. Bundan sonra böyle olacaktı. Ben eskiden nasıl davranıyorsam yine aynısını yapacaktım.
"Birincisi onlar öyle lafla yok olmuyor." Çelme takarak yere düşmemi sağladı.
"İkincisi bana sakın abi deme." Dizlerime oturup boynuma ellerini sardı.1
"Ben hiç bir zaman senin abi kelimesini kullanabileceğin biri olmayacağım." Gözlerimin içine bakıyordu.
"Bazı çizgiler çizildiği gibi kalmalı. Sınırları aşmamak gerekir." Yumruğumu karın boşluğuna çaktım. Yana kaydı.
"Sana abi diyeceğim. Bu ikimiz içinde sınırı çiziyor. Benim için daha fazlası olmaz." Onu yana devirip üstüne çıktım. Bacaklarımı iki yanına açılmış kollarının üstüne koydum.
"Bu sınırlar ne zamandan beri var?" Kollarını hızla çekip kurtardı. Belimi iki yandan sarmıştı.
"Yanlışların farkına vardığım andan beri." Bana karşı bir atakta bulundu ama bu beni kendinden uzaklaştırmak için değildi. Beni hızlıca kendine doğru çekmişti. Yüzü yüzümün dibindeydi.
"Yanlış olduğunu düşündüren ne?" Ellerimi göğüsüne bastırıp uzaklaştım.
"Biz tanışmadan, ben sana kendim hakkımda bir şey anlatmadan önce benim geçmişimin ne kadarını biliyordun? Dur ben cevap vereyim. Her şeyi benim hakkımda neredeyse her şeyi. Benim iznim olmadan önüne gelen geçmişime uzanıyor. Peki ben senin hakkında ne biliyorum? Senin bana anlattığın bir avuç bilgiden daha fazlası değil. İlk tanıştığımız zamanlar bana asker izni gibi saçmalıklar söylemiştin hatta." Üstünden kalktım.
"Benim neden iş bulamadığımı biliyorsun. Sicilim yüzünden. Peki ben neden senin askerliğini bırakma sebebini bilmiyorum? Sen benim bütün pisliğimi çektiğim bütün bokları biliyorsun. Ben ise seni neredeyse hiç tanımıyorum." Elimdeki sargıları çözdüm.
"Ben senin için en başta bir görevdim. Abim yüzünden benim ile uğraştın. En baştaki gibi kalmaya ne dersin? Çünkü yine aynı durumdayız değişen bir şey yok. Sen abime yardım ediyorsun. Bu yardım yine benimle uğraşmana sebep oluyor. Ben bir görevim. Ben sana eskiden abi diyordum aynı şekilde devam edelim. Mesafeyi koruyalım." Üstüme hırkamı geçirdim.
"Değişen bir şey yok diyorsun öyle mi Damla Efsun?" Kafamı ona çevirdim.
"Çok şey değişti. Sen sadece görmek istemiyorsun. Sen bahsederken bile eskiden diyorsun. Ben sana nasıl o gözle bakayım?" O da ellerindeki sargıyı çıkarıyordu.
"Düşüncelerimde netim. Ben senin kardeşim dediğin adamın kardeşiyim. Senin içinde bir farkım olmamalı. O düşündüğün ya da hissetiğin her neyse işte, ben hepsini uzun süre önce hayatımdan çıkardım. Tekrar sokmayacağım." Saçımı açıp tekrar topladım.
"Benimle sürekli yan yana durduğun için yanlış yorumlamış olduğun şeyleri sil at abiciğim..Dersimiz bence bitti." Arkamı dönüp kapıya yürüdüm.
"Sen sadece Poyraz'ın kardeşisin. Hiç bir şey yanlış değil. Bende duygularım ve düşüncelerimde çok netim hemde uzun bir süredir. Ayrıca bundan kaçamazsın Damla. Sen çoktan bitirdiğini sandığın duyguları kapılmışsın." Tırnaklarımı avuç içime sapladım.
"Saçmalamayı kes bir şeye kapıldığım falan yok." Hızlıca kapıya yaklaştım. Çıkacağım an arkamdan bağırdı.
"Sen reddetsende o kalp seni inkar eder. Elbet fark edeceksin o kalbin kimin için hızlandığını!" Kapıdan çıktım. Çok sinirlenmiştim. Ellerim yumruk oldu. Sinirlenmiştim çünkü haklıydı. Sinirliydim çünkü kalbimin atışları fazla hızlıydı. Sinirliydim çünkü ben gerçekten ona karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştım.1
İMDATLAR OLSUN BANA ORDAN BİR BUZDOLABI FIRLATİN. ATEŞİM SÖNSÜN!!!!2
Arkadaşlar ben dayanamıyorum bunlar nasıl dayanıyor? Bir öpüşseler rahatlayacaklar eminim ama işte daha yolumuz var gibi.3
Bu bölüm bir garip hissettim. Aralarındaki çekim benide çekiyor. Çığlık atacağım.2
Bu iş böyle giderse Yekta Damla'dan önce Poyraz ile evlenecek gibi🫢🫢🫢🫢1
Çok hoşuma kaçan bir bölümdü. Umarım beğenirsiniz3
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
55.79k Okunma |
2.82k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |