Yazar'dan 2
Tim saatler sonunda geldikleri depoya baktılar. Uzaktan etrafı gözlüyor adam sayısını kontrol ediyorlardı. Düşmanı tanıdıkları için hazırlıklı gelmişlerdi. Cephaneleri ve yanına aldıkları adamlar işi kolayca bitirmelerini sağlayacaktı.
"Dördünüz arkadan dolanın. Geri kalan benimle direkt açığa çıkacak!" Soner Komutanın yönlendirmesi ile herkes dağılmaya başlamıştı. Soner önce arkaya gidenlerin ilerlemesini beklemiş ardından aniden timle birlikte öne atılmıştı. Kapının önündeki onlarca adam sıkı sıkıya tuttuğu silahlarla ateş açmak için hazırda bekliyordu. Soner Komutan ilk kurşunu ateşledi. Diğerlerinin silah sesleri onu takip etti. Hızlı ve çevik hareketlerle herkes bir köşeye sığındı. İçerdeki canı kurtarmak için bir savaş başlamıştı. Mete komutanları için savaşan timin içeride göreceği şey daha farklı olacaktı. Kimse ise bu çatışma bitene kadar bunu anlamayacaktı.
🐢
Hareket etmeye çalıştım. Dışarıdan gelen silah sesleri saatler sonra kalbimde bir umut ışığı yaktı. Mete gelmiş miydi? Planı vardı belkide. Ellerini hızlıca üzerimden çekip kemerindeki silaha uzanan Mert'e baktım. İçimdeki sıkıntı yavaşça dağılmaya başlamıştı. Mert bana tam dokunmaya başladığı bir andı. Biraz daha geç gelselerdi belkide her şey benim için bitecekti. Gelenler kurtuluşumdu. Emindim bu benim için bir işaretti.
"Hay koyayım!" Hırsa ve kine bulanmış sesi tüm depoda yankılandı. Gözleri hızlıca vücudumu taradı. Cebindeki anahtarı çıkaracağı sıra arka taraftan bir cismin çarpma sesi geliyordu. Ağız dolusu küfürler edip etrafa baktı. Bir şeyleri ölçüp tartıyor gibiydi. Deponun köşesinde duran cama yönelmişti. Beni bırakmıştı.
"Şimdi kendimi kurtamam gerekiyor. Merak etme senin için daha sonra geleceğim. İşimiz daha bitmiş sayılmaz bebeğim." Camdan atlayıp kaçması ile yutkundum. Planı istediği gibi gitmemişti onu zaten anlamıştım. Pencereden uzaklaşan görüntüsünü izledim. Hızlıca kaçıyordu. Kısa süre sonra deponun açık olan kapısından ve arkadan gelen sert adım sesleri duydum. Adım sesleri güven verdi. Mete'den ezberlemiş olduğum bot sesleri kulaklarıma doldu. Gözüm kapıda dolaştı. Mete'yi arıyordum. Duyduğum cümle ile heyecanım tuzla buz oldu. Kurtuluşun sevinci boğazımda takılı kalmıştı.
"Mete Komutanım! Orda mısınız?" Mete'ye mi gelmişlerdi? O zaman Mete gerçekten beni bırakıp gitmiş miydi? Buraya yaklaşan adım seslerine tepki vermek bağıran kişiye burda olduğumu söylemem gerekirdi belki ama yapamamıştım. Sustum sadece. Onlar gelip beni görene kadar sustum. Koşa koşa yanıma gelen kadın askere baktım. Tuttuğu fener gözlerimi kısmama sebep oldu. Feneri birden aşağı indirdi. Sanırım üstümün çıplaklığını fark etmişti.
"Efsun abla iyi misin? Mete Komutanım nerde? O mu aldı götürdü?" Art arda soruları sıralayan çocuğu baktım. Soner temkinli adımlarla sadece yüzüme bakarak bana yaklaşıyordu. Elindeki çakıya baktım. Zincirlerimi ve üstündeki kilidi görmüş olmalıydı.
"Mete yok. Mert onu serbest bıraktı. Size ulaşmadı mı?" Çakıyı kaldırıp yaklaştırdığı sırada gergince hareketlendim. Yara olmuş bileklerim acıdı. Soner'in eli havada kaldı. Geriden tutulan fener ile yüzünü net bir şekilde görebiliyordum. Yüzü donuklaşmıştı. Verdiğim tepki bir adım geri atmasına sebep oldu. Sakince nefes verip kendime hakim olmaya çalıştım. Soner ise o sırada kadın asker ile yer değiştirmişti. Daha rahat edeceğimi düşünmüş gibiydi. Haklı olabilirdi. Kadın bana yaklaştığı sıra biraz önceki gibi çok bir tepki vermemiştim. Uzun bir uğraş sonrası ellerim serbestti.
"Mete'den hiç mi haber gelmedi size?" Zar zor konuştum. Suya ihtiyacım vardı. Kendimi Mete'yi sorduğum için kötü hissediyordum ama ister istemez kendimin değil onun halini daha çok merak ediyordum. Çok büyük bir aptaldım. Gidişi tekrar gözümün önüne düştü. Arkasını dönmeyin emim adımlarla gitmişti. Bir kere duraklamamıştı. Hiç mi düşünmemişti?
Bacağımdan uzaklaşan bir ağırlıkla derin bir soluk verdim. Başka bir kadın asker yanıma gelmiş düşmemem için belime uzanmıştı. Gerginlik yine tüm vücudumu sardı. Bir şey yapmaycaktı biliyordum ama dakikalar önce bedenimde dolaşan ellerden sonra otomatik bir şekilde bu tepkiyi veriyordum. İki dakikada eski halime dönemezdim sonuçta değil mi?
"Özür dilerim korkutmak değil amacım. Tutmazsan düşeceksin." Diğer ayağımda hafifledi. Kadının dediği gibi bağlandığım demirden aşağı kaydım. Belimdeki eller düşmemi engelledi. Hızlıca üstüme bir ceket atmışlardı. Destek alarak yürümeye başlamıştım.
Birileri bir şeyler konuşuyordu. Duyamıyordum. Sanki birden sırtımdaki yük arttı. Vücudumun ağırlığı iki katına çıktı. Beni tutan vücuda daha çok yaslandım. Saatlerdir kendimi zorluyordum. Zaten sürekli bayılıp yüzüme yediğim buzlu sularla ayılıyordum. Şimdi ise güvende olmanın bilinci ile gücüm beni terk ediyordu. Gözlerimi bu sefer kendi isteğim ile yumdum.
💤
Yazar'dan 2
Mete geldiği yere baktı. Araçtan inip yavaş adımlarla yürümeye başlamıştı. Mert abisi bacaklarına özellikle zarar vermeye çalışmıştı. Abisinin en büyük düşmanlığı kardeşinin kendisinden sonra, yaptığı meslekti. Onun hayallerini çalmak için fazladan çaba harcar can yakardı. Bu sefer mesleğini değil sevdiğini almaya çalışmıştı.1
Mete zar zor kapıya ulaştı. Kapıdaki askerler hemen etrafını sarıp ona yardımcı olmuştu. Onların desteği ile içeri girmişti. Konuştuğundu sorduğu ilk şey kardeşiydi. Sevdiği -belkide sevdiğini düşündüğü- kadını yine geri plana attı. Kardeşine gitmek istedi. O sırada Damla ona değen eller için ağlıyordu. Bilmezdi Mete bilmek istememişti belkide. Geçmişini ezbere bildiği kadını geçmişine atıp gitmek onun için kolay olmuştu. Tercih yaptığında yaptığı gibi yine ailesini önde tuttu. Tutsak olan kadını değil güvende olan kardeşini merak etti.1
"Komutanım sizin lojmanınızda bizden bir haber bekliyor." Konuşan asker aynı zamanda Mete'ye yürümesi için yardım ediyordu. Mete destek aldığı için iyice hızlandı. Kapıya geldi. Beklemeden canının acısını düşünmeden askeri arkada bırakıp hızlı adımlarla içeri daldı. Lidya korku ile ayağa sıçradı. Karşısında gördüğü abisi ile afallamıştı. Bir iki saniye durmuş ardından koşarak abisine sarılmıştı. Uzun süredir bu anı beklemiş gibi hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı.
"Burdayım abiciğim. Korkma geldim sana. Ağlama güzelim iyiyim ben bak." Lidya daha çok sığındı abisine. Aldığı teselliler daha çok arttırdı hıçkırıklarını. Abisinin içi her bir gözyaşında daha çok yandı. Oysa ki ardında bıraktığı kadının tek bir yaşına dikkat etmemişti. Kadın ise onun yokluğunda bile onun acısı için ağlamıştı. Yine bilmiyordu. Onuda görmezden gelmişti.
"Abi çok korktum. Yine aynı şey olacak sandım." Kız zar zor konuşuyordu. Bir süre daha ağladı. Sakinleşip toparlandığında yeni hatırladığı şeyle etrafa baktı. Buğulu gözleri aradığı kişiyi bulamayınca abisine döndü.
"Yengem nerde? Hemen onu benimsemişti. Belki verdiği güvendendi. Belkide abisinin yaptığı gibi onu korumaya çalışmasındanda olabilirdi. Şimdi ise varlığını, güvende olduğunu hissetmek ve görmek istiyordu. Ona ne olmuştu? Abisinin yüzü yara bere içindeydi. Onada aynı şekilde zarar vermişler miydi? Abisine baktı. Bir cevap bekliyordu.
"Abiciğim o yanımda değil. Merak etme bulacağız ama benimle gelemedi." Lidya'nın kaşları çatıldı. Burnunu çekerek abisinden uzaklaştı. İkiside yatağa oturmuştu. Kız anlamsızca bakıyordu. Gelemedi ne demekti? Abisinin sakinliğine anlam veremedi. Bu kadar rahat konuşması normal miydi?1
"Ne demek o?" Mete sıkıntı ile çenesini sıvazladı. Ne söyleyeceğini düşündü. Lidya çocuk değildi. Yalana gerek yoktu. Anlayışla karşılar abisini haklı bulurdu. Mete öyle düşünmek istiyordu.
"Mert bir seçim sundu. Onu ardımda bırakmam lazımdı. Ondan vazgeçmem gerekiyordu. Damla kalmasaydı ben gelemeyecektim." Tam olarak seçimi açıkça anlatmadı ama yinede kardeşinin anlamasını bekledi. Lidya ayağa kalktı. Yüzünde duygu karmaşası vardı. Anlaşılmaz bir haldeydi. Abisinin yaptığı neydi? Mantıklı değildi. Abisi arkada birini bırakıp gelecek biri değildi. Şimdi bu neyin nesiydi?
"Abi biliyor musun oysa ki o fark etti beni. Korkumu, yaşadığımı anladı. Beni alıp arkasına sakladı abi. Efsun beni tanımadan kendini tehlikeye atıp beni korudu. Buraya getirilmemi istedi. Beni korumak ve sana gelmek için kendini ortaya attı. Sen onun sana geldiğini biliyordun buna eminim. O sana gelirken sen ondan gittin mi? Ya ölürse? Abi sen niye onu bıraktın!" Lidya'nın art arda bağırarak ve sinirle kurduğu cümleler Mete'yi bozguna uğrattı. Damla'nın kendine geldiğini az çok tahmin ediyordu ama onuda Mert'in zoruyla yaptığını düşünmüştü. Beklemediği bu şey kafasından aşağı kaynar sular dökülmesine sebep oldu.
Kardeşi gerçeği en beklenmedik anda yüzüne tokat misali çarpmıştı. O aylardır tanıyıp sevdiği kadını arkasında bırakmıştı. Kadın ise onun bilmediği kardeşini düşünmeden korumuştu. Kardeşine bakan yüzü kasıldı. Dizindeki elleri yumruk oldu. Bencilliğinin pişmanlığını yaşadı. Damla'nın ona endişeli bağırışları kulağında yankılandı.5
Kendiside anlamıyordu. Deli gibi sevdiği kadını nasıl bir anda umursamadan bırakmıştı. Kendi sevgisinden şüphe etti. İğrenç olduğunu hissetti. Ne yapmıştı. Yediği haltın yeni yeni farkına varıyor gibiydi. Geri dönüş için geç kalmamıştı çünkü Mete zaten çoktan yanlışı yapmıştı.1
Bir hışımla odadan çıktı. Time ulaşması lazımdı. Onu aradıklarına emindi. O gelmişti. Şimdi asıl bulmaları ve korumaları gereken biri vardı. Belanın avucuna, tam ortaya bırakılmış bir kadın vardı.
🪻
Kafamın üstünde sürekli olarak devam eden fısıltılar ile gözlerimi araladım. İlk gördüğüm şey gri tavan olmuştu. Yavaşça gözlerimin tamamını açıp etrafı kontrol ettim. burnuma buram buram hastane kokusu geliyordu. Burnuma oksijen sağlaması için cihaz takılmıştı. Bu normaldi. Orda bir kaç kez atak geçirip ağır olduğuna eminim olduğum sakinleştiriciler ile durulmuştum. Ataklarım solunum problemlerine sebep oluyordu. Her zaman serum takılması ile birlikte oksijen maskeside takarlardı.
"Uyanmışsınız." Beni inceleyen doktora baktım. Doktordan duydukları kelimeden sonra bir kaç kişi yatağa yaklaşıp bana doğru eğilmişti. Gözlerim hepsini taradı. Beni kurtarmaya gelen askerlerdi. Mete yine yoktu. Bu sefer onu sormadım. Susup doktorun beni kontrol etmesini bekledim. Sonrasında bana sorduğu sorulara cevap vermiştim. Bütün gerekenleri halledip kısa sürede çıkmıştı.
"Efsun hanım daha iyi misiniz?" Konuşan kişiye bakmadan kafamı salladım. Sanki dilim dahi ağrıyordu. Birden kapının hızla açılması ile gözlerim oraya dönmüştü. Berenler içeri telaşla giriyordu. Hızlı adımlarla yattığım yatağa ulaştılar. Hepsinin gözleri yaşlarla doluydu. Bunu fark ettiğim an benimde gözlerim dolmuştu.
"Abla iyi misin?" Elimi dikkatlice avucunun içine alan Kerem'e baktım. Gözünden bir yaş düşmüştü. Bana kolay kolay abla demiyordu. Burnunu çekip gözlerini kırpıştırdı. Ben bu haldeyken önümde ağlamak istemiyordu, anlıyordum. Elimi korkusundan doğru düzgün sıkmıyordu bile.5
"Harikayim, mükemmelim kıskan." Cevabımdan dolayı dolu gözleri ile bana gülümsemişti. Böyle olmalıydı işte. Ağlayıp üzülmesine gerek yoktu. Yaşıyordum yine işte, Yeterliydi.
Askerler yavaş yavaş odadan çıkıyordu. Bizi rahat etmemiz için yalnız bırakıyorlardı. Seren sağıma Deren soluma geçmişti. Beren ise Kerem gibi yatağımın diğer kenarına oturdu. Hepsi merakla bana bakıyor sorular sormak için bekliyorlardı.
"Bekliyorum evet konuşun." Hepsi önce birbirine baktı. Ardından kızarmış dört çift göz tekrar bana döndü.
"Can aradı bizi. Mete yüzünden bu haldesin değil mi? O nerde peki? Seni bırakıp gitti di mi. Sen onun için bu hale gelmişsin o siktir olup gitmiş! Saatlerdir kayıpmışsın. Yüz üstü mü bıraktı seni? Doğru mu anlıyorum lan ben!" Kerem'in girdiği anki sessizliği gitmiş yerine sinir gelmişti. Koruma iç güdüsü ağır basmıştı. Tuttuğu elimi acıtmamak için bırakıp yumruklarını sıkmaya başladı.
"Ablacığım şimdi değil tamam mı?" Beren'in ılımlı sesi ile Kerem susup sessizce kafasını salladı. Bu hareketi bile gerginliğini belli ediyordu. Hepsi konuşmamı, açıklamamı bekliyordu.
"Bana şuradan bir bardak su Allah rızası için. Çöle döndü boğazım!" Beklemedikleri tepkime şaşırmışlardı. Deren hızlıca bir bardak su doldurup bana uzattı. Saatlerdir süren susuzluğumu gidermenin mutluluğu ile saniyesinde suyu bitirdim. İkinci bardağıda alıp içtim. Yeteri kadar içtiğime kanaat getirip derin bir nefes verdim. Konuşmak için hazırdım.
"En başta Mete defteri bu saatten sonra net olarak kapanmıştır. Bunu bilin önce. Bu halime gelirsek, onun seçiminin sonucu buydu. Ben şu an onunla uğraşacak halde değilim. O şimdi kendi vicdanı ile yüzleşsin. Sonrasında zaten elbet benimlede yüzleşecek. Başka soru veya bu konu hakkında bir konuşma yapmak ya da duymak istemiyorum." Hepsi pür dikkat beni dinlemişti. Kerem'in şu anda bütün detayları öğrenmek ve Mete'yi dövmek istediğini çok iyi biliyordum. Yinede hepsi gibi o da susuyordu. Netliğimi en iyi bilenler onlardı. Ne olursa olsun zorunda kalmadığım sürece konuşmayacaktım.
"Dediğin gibi olsun Efsun'um. Sen iyi misin peki? Ağrın sızın var mı?" Beren'ne dönüp kafamı iki yana salladım. İyi değildim ama söylemeye gerek yoktu. İyi olurdum illa ki. Hep öyle olurdu. Yine öyle olacaktı.
🐎
Tim düşünceli ve sessiz bir şekilde sandalyelerde oturuyorlardı. Kimseden çıt çıkmıyordu. Komutanlarının yaptığı şey kafalarını karıştırıyordu. Hiç kimse böyle bir şeyin olacağını düşünmüyordu. İhtimal dahi vermiyordu ama olmuştu. Yinede herkesin aklında farklı ihtimaller dolaşıyordu. Komutanları zorla tehdit edilip gönderilmiş olabilirdi. Belkide daha büyük bir bela komutanlarının peşindeydi. İçerde olan kadın belkide sadece bir yalanı izlemişti. Kim bilebilirdi? Komutanları oyuna gelip yine aynı adamın eline düşmüşte olabilirdi. Bu ihtimallerin her biri diğerinden beterdi.
Can telefonuna uzandı. Silah arkadaşını, kardeşim dediği adamı bulmak için yola çıkmış onsuz dönmüştü. İçi içini yiyor ihtimaller canını sıkıyordu. İyi bir haber duyma umuduyla Lidya'yı aramaya karar verdi. Kulağına yasladığı telefon ilk çalışta hemen açıldı.
"Lidya kardeşim abinden bir haber var mı?" Bir kaç hışırtı sesinden sonra sert ve net bir ses duyuldu. Can duyduğu sesle rahat bir nefes vermişti.
"Burdayım kardeşim merak etmeyin. Siz onu buldunuz mu?" Can rahatsızlıkla sakalını sıvazladı. Mete eğer güvendeyse ihtimal vermediği olasılık gerçekleşmiş miydi? Mete sevdiğini arkada bırakıp gelmişti. Şimdi ise hiç bir şey yokmuş gibi soruyordu. Can yine kötü düşünmek istemedi. Bir bahanesi olduğuna inandı ve konuşmaya devam etti.
"Efsun'u bulduk. Şimdi hastanedeyiz." Cevap beklediği sırada telefon elinden çekildi. Şaşkınlıkla kafasını kaldırdığında karşısında sevgilisini görmek şu anda beklemediği bir şeydi. Merakla ne yapacağına baktığı sırada Seren beklemeden telefonu kapattı.
"O adama artık kardeşimin durumdan değil varlığından bile bahsetme!" Can kafasını sallayıp Seren'in elindeki telefonu aldı. Elini yavaşça tutup yanına oturttu. Kötü gözüküyordu. Onun bu haline Can'ın içi gidiyordu.
"Canım sakin ol. Belki bir sebebi vardır. Konuşmadan anlayamayız değil mi?" Seren kafasını sallayıp reddetti. Kardeşinin bu halinin sebebi olan kişiye hiç bir haklılık payı bırakmazdı. Suçluydu işte o kadardı.
"Kanına uyuşturucu enjekte etmişler! Biliyor mudur? Ya da tahmin etmiş midir o? Biraz daha geç kalsaydınız eğer o buna maruz kalmaya devam etseydi yüksek dozdan ölecekmiş! Onun kendine yapılan şeyden haberi bile yok!" Can durdu. Bunu o da beklemiyordu. Mert denen adamın Vücuduna zarar vereceğini bilirdi ama bu cinayet için atılan bir adım gibiydi.
Kimse o an olayın nasıl bir boyuta geldiğinin tam olarak farkında değildi.
Damla yatakta burdan çıkmak için beklerken yan odasında olandan habersizdi. Onu öldürmek için an kollayan adam yan odasında yatıyor planlar yapıyordu. Ne olacaktı? Ölüm mü daha yakındı yoksa umut mu?8
Küçük bir sürpriz 🐿️🩷2
🦊
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
55.23k Okunma |
2.81k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |