Elimdeki silahın hızla şarjörünü değiştirdim. Hızlıca hedeflere ateşlemeye devam ettim.
Bugün harici bir gün kalmıştı. Onları alaşağı etmek için sadece bir gün daha sabredecektim. 40 günlük süreçte. Acımı hırsa ve kine çevirmiştim. Çoğu konuda fazlası ile hazırdım. Vücudumda eğitimler sonucu değişiklikler olmuştu. Bana ayrı bir hava katmıştı. Sevmiştim. Son iki gün silah eğitimine daha fazla yoğunlaşmak istemiştim. Yekta'dan kaçmak için çok mantıklı bir yoldu.
"Kendini şu halde bir izlesen aklını kaçırırsın." Dikkatimi dağıtmadan ateş etmeye devam ediyordum. Geldiğini hissetmiş ama görmezden gelmek istemiştim. Biten şarjör ile elim cebime gitti. Cebimdekilerde bitmişti. Arkaya döndüğüm an Yekta'nın bedeni beni karşıladı. Minik olan alana girmiş beni iyice köşeye sıkıştırmıştı.
"Hala kaçmaya devam mı cüce?" Ellerini iki yana yaslamıştı.
"Kaçtığım yok. Sana o günde söyledim sınırları unutma. Onları aşma Yekta abi." Üstüme eğildi.
"Bana abi demeyi kes." Elimdeki silahı yan tarafa bıraktım.
"Abi gözü ile baktığım birine ne demeliyim?" Önüme düşen saç tutamını kulağımın arkasına yerleştirdi. Nefes alış verişlerim sıklaştı.
"Sen abi dediğin her insan ile dudak dudağa mı gelirsin Damla?" Yoğun bakışları beni etkisi altına alıyordu ve ben buna sinir oluyordum.1
"O sana abi demeden önceydi. Ayrıca üstüme gelip duran sensin, çekil önümden!" Çekilmedi.
"Şu iş bir bitsin önce. Ben sana, bana abi dememen için sebepler vereceğim. Bunu büyük bir zevkle yapacağım emin ol." Geri çekildi. Hızla alandan çıkıp Kerem'in olduğu kısma yürümeye başladım. Ellerim ile yüzüme hava yapıyordum. Böyle olmayacaktı. Bu şey bitmeli ve ben evime dönmeliydim.
Geldiğim kısıma baktım. Gördüğüm görüntü adımlarımı yavaşlattı. Kerem'i izlemeye başladım. Şerefsiz köpek çok havalı gözüküyordu. Biraz izledikten sonra içeri adımlamaya başladım.
"Kerem bugün için bu kadar yeterli olacaktır. Zaten dövüş konusunda çok iyisin." Tam ben girdiğim sıra eğitmen kapıya yönelmişti. Kısa sürede gözden kayboldu. Koşarak Kerem'in sırtına atladım.
"Taşı beni eşek!" Birden arkaya ağırlık vermesi ile küfür edip geri atladım. Beni düşürecekti.
"Sen büyüdünde adam mı tokatlıyorsun he?" Önceden yaptığım gibi vura vura sevmeye başlamıştım.
"Bak sonra ben karşılık verince kızıyorsun." Yüzüne bir tokat daha attım.
"Ben ablayım köpek. Ben vuracağım sen susup kabullenecek-" cümlemi bitirmeme izin vermeden bacağımdan yakalayıp beni omzuna attı. Görüş açımda artık yüzü değil götü vardı. Tercih edeceğim bir manzara mıydı? Pek sanmıyordum.
"Ne diyordun ablacım?" Dışarı doğru yürümeye başladı.
"İndir. Bak bütün fiyaka bok olacak. Bahçe adam dolu. Kerem indir hadi ablacım." Cıklayarak yürümeye devam etti. Kapıyı açıp dışarı çıkması ile kalçasına bir tokat attım.
"İndirmezsen canını yakarım." Kahkaha atıp beni sağa sola salladı.
"Düşücem! Dur geri zekalı dur!" Sinirle dişlerimi sırtına geçirdim. Acı ile inledi.
"Vampir misin şizofren karı!" Sırtına ve kalçasına vurmaya başladım. Ön bahçeye yaklaşmıştık. Rezil olacaktım.
"Lan dur bak düşeceğiz. Zaten her yer kayıyor bu amına koyduğum bahçesinde." Şom ağızlı demiş miydim? Bu çocuk gerçekten öyleydi. Yere yapışmıştık. Son anda beni öne çekip Kafamı çarpmamı engellemişti. Şu anda geldiğimin pozisyonda hoş değildi.
"Kalk kucağımdan öküz gibi olmuşsun!" Hızla kalktım. Onun yüzünden düşmüşken birde kiloma mı laf ediyordu? Ona arkamı dönüp hızlandım. Tribe girmiştim. Öküz demişti bana. Öküz biraz fazla ayıp değil miydi?
"Lan yer elması şaka yaptım." Duymazdan geldim. Hızımı arttırıp eve girdim. Girdiğim an gözüme çarpan kişi duraksamama sebep oldu. Yekta Kerem ile benim biraz önce geldiğimiz kısmı camdan izliyordu. Bakışları bana döndü.
"Yanlış düşüncelere kapılmayacağım." Ben bir şey söyliyemeden Kerem içeri girip beni kolumdan yakalamıştı.
"Alınma şaka yaptım ablası." Beni tuttuğu eline vurup uzaklaştım. Yekta'ya bakmadan üst kata yöneldim. Üstümü değiştirmem gerekiyordu.
💞
Odama girip kısa bir duş almıştım. Havluyu kafamda sabit tutmaya çalışırken bir yandanda dolaptan kıyafet seçmeye çalışıyordum.
Abim mesaj atmış ve akşam yemeğini dışarıda yiyeceğimizi söylemişti. Güzel bir restauranta gideceğimizi, ona göre hazırlanmamız gerektiğinden bahsetmişti. Ayrıca bir arkadaşınında bu yemeğe dahil olacağını yazmıştı. Bir hevesle o arkadaşının cinsiyetini sormuştum. Erkek olduğunu öğrenince hüsrana uğramıştım. Bir sevgili yapsa ne olurdu sanki?
Ellerim elbiselere gitti. Eskisi gibi rengarenk giyinmeye başlamıştım. Yara izlerimin hiç birini gizleme gereği duymuyordum. Hepsini kabullenmiş ve saklamamaya karar vermiştim. Saçlarımı uzatmıştım. Belime yaklaşmışlardı.
Elime değen kumaşın yumuşaklığı hoşuma gitmişti. Elimi uzatıp askıyı aldım. Gözlerim etekli takımda gezindi. Sütlü kahve renginde ceketli bir takımdı. Askıdan çıkardım. Diğer gözden krem rengi iç çamaşırı takımımı çıkardım. Dikkatlice kıyafetlerimi giydim.
Aynanın karşısına geçip kendimi süzdüm. İçimde krem rengi bir crop vardı. Takımdaki etek mini bir etekti. Güzel durmuştu.
Saçımdan havluyu çıkardım. Elime aldığım kurutma makinesi ile kuruttum. Sıkı bir at kuyruğu yapmak istiyordum. Saçımı halledip makyajıma geçtim. Gözüme kahve tonlarında bir far sürmeye karar verdim. İnce bir eyeliner çekmiş ve maskara sürmüştüm. Dudağıma kiraz renginde bir gloss geçtim. Makyajım tamamlanınca siyah topuklularımı ayağıma geçirmiş. Yine siyah rengi olan çantamı da elime alıp aşağı inmek için odadan çıkmıştım.
Topuk sesimin yankısı yüzümde tebessüm oluşturdu. Özlemiştim. Aşağı indiğimde kimseyi göremedim. Neredeydi bu salaklar?
"Kerem, Yekta!" Bir cevap alamadım. Gözüm dışarı kaydı. Yönümü kapıya çevirdim. Elimdeki telefon çaldı.
"Neredesiniz?" Korna sesini duyduğum an telefonu kapattım. Kapının üstündeki anahtarı her ihtimale karşı alıp çantama attım.
Kapıdan çıktığım an gözüme çarpan şey arabanın kaputuna yaslanmış Yekta'ydı. Gri gömlek ve siyah bol bir kumaş pantolon giymişti. Ayağında beyaz sporları vardı. Gömleğinin iki düğmesi açık, kolları ise hafifçe katlanmıştı. Uzun süre sonra onu ilk defa eşofman dışı bir kıyafetle görmüştüm. Gömlek kesinlikle bir erkeği fazlası ile çekici kılan bir parçaydı. Ona baktıkça buna daha net emin oluyordum.
"Senden herhalde bu anı bekliyordun." Merakla yüzüne baktım.
"Etek falan diyorum, yakışmış baya." İmalı iltifatına sırıttım.
"Sağ ol canım. Sende fena değilsin." Onu dalgaya aldığımı fark edip boynunu çıtlattı.
"Hadi geç kalmayalım abimi özledim." Arabaya yöneldim. Öne Kerem oturmuştu. Arkaya geçtim. Rahat rahat yayılırdım.
Abim genelde sabahları olmuyordu. Geceleri eve geldiğinde ise yorgun oluyordu. Ben ona kıyamadığım için çok fazla rahatsız etmiyor dinlemesi için zaman veriyordum. Bugün ise fazlası ile erken bir saatte denk gelecektik. Gün geçtikçe abimle bağımız dahada kuvvetleniyordu. Pişmanlıklar ve hatalar telafi edilmişti.
Yüzümü önüne uzatılan jelibona baktım.
"Ne bakıyorsun mal gibi alsana kızım." Kerem'in ensesindeki saçı çektim. Kafası koltuğun başlığına çarpınca küfür etti.
"Düzgün konuş terbiyesiz." Elindeki jelibonu toptan alıp arkama yaslandım.
"Damla" gözlerim dikiz aynasından bana bakan Yekta'daydı.
"He?" Bir jelibonu ağzıma attım ve çiğnemeye başladım.
"Sevgilim olsana." Yutmak üzeri olduğum jelibon boğazımda kaldı.
"Ne diyorsun dingil?" Kerem'in ani yükselişine karşılık elimi omzuma atıp onu durdurdum. Ağzımdaki jelibonu zar zor yutmuştum.
"Ben bir şey yiyip içerken mümkünse konuşmayın." Net uyarım ile Yekta kahkaha atmıştı.
"Sevgilim olacak mısın?" Dalga mı geçiyordu? Dikkatlice yüzünü inceledim.
"Damla ne oluyor?" Ebenin amı oluyor demek istiyordum. Demedim. Ne olduğunu bende bilmiyordum ki. Bilsem söylerdim.
"Şakaysa komik değil." Yekta cevap vermeyerek arkasına yaslandı. Arabayı çalıştırıp ani bir dönüş yapmıştı. Cama yapışmaktan son anda kurtuldum. Sessiz kalıp konu hakkında yorum yapmamaya karar verdim.
"Lütfen benim yanımda o şekil şeyler yapmayın." Kerem'e döndüm. Bu çocuk ya cidden geri zekalıydı ya da sağlam rol yapıyordu.
"Kes sesini al şu jelibonu ye." Paketini geri eline verdim. İştahım kaçmıştı.
Ne oluyordu yine? Yekta ergenler gibi her fırsatta bana gönderme yapıyordu. Şimdide kelime oyunu mu yapıyordu? Artık canım sıkılmaya başlamıştı. Kabullenmek istemiyordum işte. Hem neyin zorlamasıydı bu?
Yekta'nın ani freni yüzünden yine şeklim şemalim kaymıştı. Emniyet kemerini takıp cama döndüm. Tek parça kalmam gerekiyordu.
Abimim attığı konuma gidene kadar hiç birimizden çıt çıkmadı.
Trafik yüzünden on saate anca gelebildiğimiz restauranta baktım. Dışı zaten kendini fazlaca belli ediyordu. Üstüme dikkat ederek arabadan indim. Koltukta kalan çantamı alıp omzuma geçirdim. Hep birlikte içeri yürümeye başladık. Belime bir el sarıldı. Bakışlarımız elin sahibine döndü.
"Yanımdan ayrılma. Kurtlar sofrası gibidir şimdi burası." Daha önce gelmiş gibi konuşmuştu. Cevap vermeden yürümeye devam ettim. Belimdeki eli için laf dalaşına girmeye gerek yoktu.
Önümüzde kıvıran Kerem'e baktım. Dikkatlice etrafı kontrol ettim. Temizdi. Yakın çevrede insan ya da bizi çeken kamera yoktu. Poposuna hızlı bir tekme attım.
"Hassiktir bir şey girdi!" Hiddetle arkasını döndü. Hiç bir şey olmamış gibi karşıya bakmaya ve yürümeye devam ediyordum.2
"Ne oldu?" Soruyu soran Yekta'ydı. Anlaşılan o da bilmeze yatmaya karar vermişti.
"Sinek çarptı. Sus ve yürü çocuk." Bana kötü bakışlar atsada önüne dönüp lafıma uymuştu.
İçeri girmiştik. Etrafı süzüp abimlerin masasını aradık. El sallayan abime gülümseyip yönümü oraya çevirdim. Yekta belimdeki elini dahada sıkılaştırmıştı. Ona dönmeden yürümeye devam ettim. Aynı zamanda abimin yanında oturan adamı izliyordum. Abim Yekta hariç hiç bir arkadaşının konusunu açmamıştı. Kimdi bu adam?
Sonunda masaya ulaştığımızda kısa bir selamlaşma senfonisi yaşadık. Selamlaşma bittiğinde Yekta sandalyemi çekti. Ardından kendinide yanıma bıraktı. Kerem ise ona sessizce sövüp baştaki sandalyelerden birine oturmuştu.
Abim yerleşmemizi bekledikten sonra konuşmaya başladı.
"Abiciğim bu Cem. Bize silah, bıçak, bomba gibi malzemelerde yardımcı oluyor." Abimin toptancıdan mal alıyormuş gibi bahsetmesi ister istemez şaşırtıyordu. Bomba değil iki kilo elma alıyordu sanki.
"Fazlası ile yardımı dokunuyor anlaşılan. Memnun oldum tekrardan." Uzattığım elimi sıktı. Adam kemik gözlüklerini düzeltip bana gülümsedi. Hiç o tip yoktu. Daha çok video oyunlarına bağımlı, asosyal biri gibiydi. Zaten ummadık taş hep baş yarardı.
"Abin bahsediyordu senden. Taşşaklı kadınmışsın." Dudaklarım aralandı. Duymayı beklediğim belki bir memnun oldum olabilirdi ama kesinlikle bu değildi. İltifat mıydı, hakaret mi? Ben verecek cevap ararken abim kafasına şamar attı. Sarsıldığı için adamın gözlüğü benim tabağımın içine uçmuştu. Gözlüğü alıp ona uzattım.
"Eyvallah öyleyimdir." Adam gözlüğü aldı.
"Niye vuruyorsun? Kız gocunmadı. Lafım senin mi götüne giriyor anlamıyorum." Gevşek biriydi anlaşılan. Abim, konuştuğundan beri Cem denen adama kaşlarını çatarak bakıyordu.
"Yekta ben bu arada. Tekrar söyleyeyim duymadıysan." Birden Yekta yüzük parmağıma bir şey geçirdi. Bakmama izin vermeden elimi kaldırıp hızlıca Cem'in yüzüne yaklaştırdı.
"He birde Damla'nın nişanlısıyım. Poyraz'ında çok yakın arkadaşıyım." Gözlerim yan yana gösterdiği ellerimize kaydı. Parmağıma yüzük geçirmişti. Bu adam canına mı susamıştı? Abim kırmızı görmüş boğalar gibi bir Yekta'ya bir ellerimize bakıyordu. Kerem ise şaşkınlıktan yere düşürdüğü tabağın parçalarını toplamakla meşguldü. Hızlıca elimi abimim görüş açısından çektim. Masanın altına soktuğum an yüzüğü çıkardım.1
"Öyle mi? Poyraz bana hiç bahsetmemişti. Sadece iş ortağı gibi bir şey olduğundan bahsetmiş-" Cem cümlesini tamamlayamadı. Bunu engelleyen Yekta'nın sağ gözüne gelen sert bir yumruktu.
🫣
Şu anda ne mi oluyordu? Yükselen sesli küfürler ve yumruklar yüzünden yaka paça restauranttan kovulmuştuk. Abim Yekta'yı döverken Cem'den özür dilemiş ve akşam yemeğini sonraya ertelemişti. Şimdi ise arabaya binmiş eve doğru gidiyorduk. Beş dakikadır süren sessizliği ben bozmaya karar verdim.
"Siz beyinsiz misiniz?" Gerçekten ciddi bir şekilde sormuştum. Yaşanan hoş bir an değildi. Hiç hoş bir an değildi hemde.
"Ben naptımkine?" Gözlerim kesilen parmağındaki kanı emen Kerem'e döndü. Gariban neye uğradığını şaşırmıştı. Tabak toplarkende üç parmağını kesmişti. Arabayı bindiğimiz andan beri sıra ile hepsini emiyordu.
"Sana demiyorum canım." Gülüp kafa salladı ve tekrar parmağını emmeye başladı.1
"Sen ne diye yalan söylüyorsun? Ya hadi bu bir bok yedi neyse. Abi sen ne için masanın üstünden Yekta'ya uçuyorsun! Rezil kepaze olduk. Ya Cem denen adam vazgeçse iş yapmaktan? Girdiğiniz hal hiç iç açıcı değildi." Sinirle konuşmam ile ikiside kendini koltuğa bastırmıştı.
"Abi Allah için sen niye o kadar vuruyorsun? Çocuğun suratına bak kuru üzüme döndü ya!" Yekta yaptığım savunmadan güç alıp kafasını öne doğru uzattı.
"Haklı kız abicim. Şu tipime bak. İki güne milleti pataklamaya gideceğim. Beni bu yüz ile kim ciddiye alır?" Kafasını öne uzatması bir hataydı. Bunu gören abim bir elini direksiyondan çekip Yekta'nın gömleğinin yakasını kavradı. Hızlıca çekti. Yekta hafifçe öne gelirken arabanın içinde net bir cart sesi yükseldi.
Sessizdik. Ne abim elimi ordan çekmişti ne de Yekta geri çekilmişti. Kısa bir bakışma sonrası abim elini çekme kararı aldı. Çektiği elinde Yekta'nın yakası ve onun dışında gömleğin büyük bir kısmıda bulunuyordu.
Fırsattan yararlanmak lazımdı. Gözlerimi çaktırmadan açığa çıkmış olan gövdesinde gezdirdim. Onların dikkati farklı yönde olduğu için beni fark etmiyorlardı. Elimi yanlışlıkla yapmış gibi karın tarafına çarptım. Hissetiğim kas yığını ister istemez ağzımı sulandırmıştı. Ne yapabilirdim? Yasak meyve daha çekici geliyordu. Ayrıca benim kas ve asker fetişim vardı.2
Yoktu sadece bahane bulmak için söylenen bir yalandı. Gözlerim biraz daha gezindi. Şenlik vardı maşallah!
Onlar abim ile boğuşurken Yekta'yı dikizlemem beni hayırsız bir kardeş yapar mıydı? Bence yapmazdı. Göz hakkı diye bir şey vardı. Birden koltuğumun yan kısmından bir el çıkıp omzuma vurdu. Hızlıca toparlandım. Kerem'e baktığımda telefonumu işaret etmişti. Bildirim gelmişti. Ne yazmıştı?
Velet: Adamı gözlerin ile yedin aç köpek bakma artık!
Utançla telefona gömüldüm. Ben Kerem'in beni görme ihtimalini hesaba katmamıştım.
Siz: Saçmalama be! Gözüm kaydı bir saniye o kadar
Velet: Lan baklava niyetine adamı götürecektin gider ayak ne anlatıyorsun.
Daha çok utandım. Yakalanmıştım.
Velet: Ablacım madem boş değilsin ne diye geri duruyorsun?
Siz: Çok konuştun velet susta şunu geri çek. Kaza yapıp gebereceğiz yoksa.
Mesaj okunduğu an Yekta'ya iki el belinden sarılmış ve şiddetle geri çekmişti. Ne diye beline sarılıyordu? Arkaya baktığımda Kerem'in hala ellerini çekmediğini ve dik dik bana baktığını fark ettim. Götelek bana nispet mi yapıyordu?
"Abi hızlı sür. Mümkünse sonra yiyin birbirinize. Açım ben. Güç kuvvet lazım bana. KAS, ENERJİ, PROTEİN LAZIM BANA ABİ BAS GAZA!" Gereksiz yükselişimden sonra kedi gibi koltuğa kıvrıldım. Çok sinirli hissediyordum. Uyumak istedim.
Trafik dedesinin amı gibiydi. Uyumazsam açlıktan direksiyonu bile kemirebilirdim. Çantamdan çıkardığım kulaklığımı taktım. Bluetoothu bağladıktan sonra rastgele bir müzik açıp gözlerimi kapattım. Eğitimin yorgunluğu kendini belli etmiş ve bu huzursuz koltukta bile uykuya dalmamı sağlamıştı.
💤
Elimdeki bıçak ile karşımdaki adama saldırdım. Abimin bok gibi parası vardı. Gerçekten buna emin olmuştum. Bize bir kaç adam tutmuştu. Oradaymışız gibi adamlarla dövüşüyordum. Bazıları özel hazırlanmış giysiler giymişti. Onlara ateş ediyor. Yakın dövüşe geçincede bıçağı popişlerine takıyordum. Rahatsızlık derecesinde bu işten zevk almaya başlamıştım. Gözümü korkutan yanı da buydu.
Kerem buraya geldiğinden beri bir çok kez konuşup vazgeçebileceğinden bahsetmiştim. Benim için kendi sırtına büyük bir vicdan azabı yüklüyordu. Belkide altında ezilecekti. Bir insanın canını almak kolay değildi ama onun sende bıraktıkları ile yaşamak ve bunlara alışmak öldürmekten daha zordu. Ben bunu 16 yaşımda yaşamış ve öğrenmiştim.
O günden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı. Ben de düzeltmek için çabalamadım.
Kerem her şeyi göze alıp kabullenmişti. Benim elimden başka bir şey gelmezdi.
Bu kadar sıkı eğitim çok gerekli değildi ama abim her ihtimale karşı her konuda gelişmem için elinden geleni yapmıştı.
Biz kendimizi hemen ortaya atmayacaktık. Abimin tuttuğu adamlar belli bir raddeye kadar onların adamalarını ortadan kaldıracak bize yol açacaklardı. O adamların giremeyeceği kısımlarda biz devreye girecektik. Abim her şeyi uzun süredir ilmek ilmek işlemişti. Hiç kimse bir şey anlamayacaktı. Onlar ne olduğunu çözemeden biz tepelerine çökecektik.
"Yeterli!" Abimin bağırışı ile ikimizde durduk. Ben önce adamın boynuna yasladığım bıçağı geri çektim. Ardından oturduğum karnından kalktım. Abim bize doğru yürüyordu. Adam burdaki işinin bittiğini anlamış olacak ki arkaya yönelmişti.
Abim tam karşıma geçti. Terli olmamı umursamadan bana sıkıca sarıldı.
"Çok az kaldı abiciğim. Her şey yakında sona erecek. Hayatın eskisinden bile daha güzel olacak sana söz veriyorum." Ona sokuldum. Bana verdiği sözleri tutuyordu. Yanında olacağım demişti. Bir an beni yalnız bırakmamıştı. Abim anlatmasa bile Yekta'dan bir şeyler duyuyordum. Ben bilmesem bile o zaten yıllardır bir adım arkamdaydı. Beni geç bulmuştu ama korumak için canını dahi ortaya koymuştu. O da benim gibi geç bulduğu şeyi erken kaybetmek istemiyordu.
"Birlikte halledip bitireceğiz her şeyi abi." Kollarını bir an gevşetmedi. Varlığını tüm gerçekliği ile hissettiriyordu. Kafamı hafifçe kaldırıp yüzüne baktım.
"Kutluma yapalım artık. Hakettik." Birbirimizden ayrıldık. Abim kolunu omzuma attı. Sırıtarak yine ona sırnaştım.
Yarın her şey başlıyordu. Ondan önce eğlenmek hakkımızdı.
🥹
"Dün abim Yekta'yı ne yaptı?"
"Dövdü!" Heyecanla kafa salladım.
"Yani ne denir buna?" Kerem ayağa kalktı.
"Şiddet!" Kahkaha atarak boynuna atladım.
"Biz öndeyiz ezikler!" Kerem ile birlikte koltuktaki yerlerimize yerleştik. Sıra abimlerdeydi. Yekta anlatacak abim bilmeye çalışacaktı.
"Bizim en sevdiğimiz aktivite ne?" Abim çenesini kaşıdı.
"Adam dövmek?" Yekta sabır çekip pas geçti. Gözlerim çevirdiğimiz süreye kaydı. Yine bir şey bilemeyeceklerdi
"Bunu bilemezsen bu evden siktir ol git." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Abimi kendi evinden kovuyordu.
"Damla hangi ayda doğdu?" Bakışlarım elindeki kağıda gitti. Temmuz diye mırıldandım içimden. Abim bilebilir miydi?
"21 Temmuz!" Zıplayarak bağırmıştı. Gülerek onları alkışladım. Abim doğum günümü biliyordu.1
"Süre bitti!" Yekta kıstığı gözleri ile Kerem'i süzdü.
"Ne bağırıyorsun it?" Kerem bacak bacak üstüne atıp bana yaslandı.
"Salaksınız oğlum siz. Tek bir kelime bildiniz o da bu kız sayesinde." Saçımı okşayarak beni gösterdi. Örnek öğrenci seçilmiş gibi gururla onlara bakıyordum.
"Takım değişikliğine gidelim." Yekta'nın sunduğu fikir mantıklı gelmiş olacak ki abimde katılmıştı.
"İyi bari beni hangi yakışıklı ister?" Gözlerim Kerem'de gezindi. Bu çocuk gay olabilir miydi? Kaç yıldır yanında bir kız bile görmemiştim. Ayrıca bu abim ve Yekta'ya mı yavşıyordu? Ben bunları düşünürken Yekta, Kerem'i ensesinden yakalayarak abimin yanına attı.
"Al sana yakışıklı. Ben Efsun ile takımım." Bu sefer abim Kerem'i itekledi.
"Piç benim kardeşimi niye benden alıyorsun?" Kerem yine abime itelendi.
"YETER LAN HACI YATMAZ GİBİ BİR SAĞA BİR SOLA BUNALDIM BE!" Kulağımın dibinde yükselen ses yüzünden yana kaydım.
"Dürtülmüş eşek gibi niye bağırıyorsun götü düşük?" Tepkime karşı bir sessizlik oluştu.
"Düzgün oynayın. Kalkıp gideceğim az kaldı!" Yekta elimi kavrayarak beni durdurdu. Hayırdır dercesine kafamı salladım.
"Rahat duracağız hadi çöm." Oturdum. Çöm demişti değil mi? Güldüm. Birimiz normal değildik.1
"Ben başlıyorum. Yekta'ya anlatacağım. Sende git abimin yanına taktik ver biraz." Kerem birden abimin olduğu tarafa zıplamıştı. Hedef yanındaki yer olsada abimin kucağına oturmuştu. Bazen tutturamıyordu. Durumun farkına varmasına rağmen şoktan hareket etmemişti.
"İn lan üstümden am çorbası!" Abim dayanamayarak tek eli ile onu yan koltuğa fırlattı. Bana dönünce ettiği küfrün farkına yeni yeni varıyordu.
"Kusura bakma abiciğim. Bunlar varken çeneme sahip çıkamıyorum." Sırıtarak omuz silktim. Sorun değildi. Kendini filtrelemesine gerek yoktu.
"Eğer okeyseniz başlıyorum." Herkesin beni onaylaması ile elimdeki karta baktım. Kelime parktı. Basitti.
"Bizim ilk tanıştığımız yer?" Yekta sırıttı.
"Park." Kartı kenara ayırıp yenisine baktım. Gördüğüm sevgili kelimesi ile sırıttım.
"Sen bana arabada ne demiştin?"
"Sevgili!" Abimin bakışları ikimiz arasında mekik dokuyordu. Ses etmedi. Zaten hıncını çıkarmıştı. Şimdilik tekrara düşmeye gerek yoktu.
Elimdeki kelimenin kolaylığı ile gülüşüm büyüdü.
"Yekta en sevdiğin renk?" Gözlerinin tam içine baktı.
"Kahverengi!" Sevinçle kartı kenara ayırdım. Kerem'in zıplayarak üstüme atlaması beklenmedik bir şeydi. Birlikte düşmemize sebep oldu.
"Süre bitti!" Çığlık atarcasına konuşması kulağımı tırmalamıştı.
"Anladık dana! Sen niye her önüne gelenin kucağına atlıyorsun ya? Kalk nefes alamıyorum." Hemen kağıtları elimden çekip aldı. Benim biraz önce durduğum yere geçti. Ben o sırada ayağa kalkıp Yekta'nın yanına geçtim.
Yekta halıya sürttüğüm için kızarmış olan dirseğimi kendine çekti. Gözleri biraz kızarıklıkta oyalandı. Gözlerini yüzüme çevirdi. Benden sonra abimi ve Kerem'i izledi. Onlar hırsla oyuna odaklanmıştı.
Yekta evi süzdü. Tekrardan yüzüme döndü. Amacını anlamadığım için bir kaşım havaya kalkmıştı. Tepkime güldü. Dudaklarını kızarık yere bastırıp hızlıca çekmesi ile şok oldum. Neden etrafa baktığım anlamıştım. Yutkunarak elimi çekmek istedim. İzin vermemiş dudaklarını bir kere daha aynı yere bastırıp çekmişti.
Sıcak basmıştı. Bu evin kliması falan mı bozulmuştu? Kolumu bu sefer şiddetlice çektim. Bırakmıştı. Gözüm süreye kaydığında çoktan bittiğini fark ettim.
"Süre bitti. Bırak lan kağıdı düdük!" Hüzünle kafasını eğen Kerem'in elinden kağıtları çekip aldım.
"Yekta anlatacak şimdi." Kalkan Yekta ile Kerem onun yerine kuruldu. Süre tuttuğumuz kum saatini hemen eline aldı.
"Başla!" Yekta kağıda baktı. Ardından bana döndü.
"Biz eğitim sonrası hava almak için nereye gittik?" Aklımda canlanan görüntü ile nefesim kesildi.
~~~
"Ne zamana kadar gider böyle?"Neden bahsediyordu?
"Bakma öyle melül melül. Farkında olduğunu şeylerden kaçmayı ne zaman bırakacaksın?" Elimdeki dondurma boğazıma dizilmişti.
"Senin ile bir daha bir yere çıkmayacağım!" Yüzüme bakıp sırıttı.
"Bensiz eksik kalırsın ama cüce. Şu ağzına bak." Diğer elimde hazırda tuttuğum peçete ile hızlıca sildim.
"Aynen sil hemen. Ben gelip silmeye çalışırım falan sakın fırsat verme. Elimde zehir var ya!" Cevap vermeyip tekrar dondurmamı yemeye döndüm. Sessiz kalmak daha mantıklıydı.
"Bende dondurma istiyorum." Gözleri elimdeki Külahta dolandı. O bakarken hart diye külahın bir kısmını ısırdım.
"Teklif ettim ben. Dondurmayı istemeyen sendin. Şansını kaybettin." Bankta daha çok yanıma kaydı. Teni tenime değiyordu.
"Şansım hala var bence." Çenemi kavradı. Baş parmağı çenemi okşadı. Dudaklarım hafifçe ayrıldı.
"He?" Gözleri aralanan dudaklarımdaydı. Baş parmağı bu sefer alt dudağımı okşadı.
"Sadece dondurmanın tadına bakacağım." Alt dudağımı yavaşça dudaklarımın arasına aldı. Elimdeki külah çoktan yere düşmüştü. Boşta kalan ellerimi tutup boynuna sardı. Bir kolunu belime dolayarak beni kendine çekmişti. Alt dudağımı emip geri çekildiğinde gözlerimiz denk düştü. Zar zor kırpıştırdığım gözlerim ile ona baktım.
Bu duygular boyumu aşmaya başlamıştı. Ben şu anda hiç hissetmediğim şeyleri hissetmeye başlamıştım. Şu anda hissetiğim şeyler aşksa ben Mete'ye hiç aşık olmamış mıydım?1
Yekta çok ayrı bir konuydu. Bir anda nefesimi keserken aynı an bütün oksjienim oluyordu. Yaktığı yeri kendi söndürüyordu. Dağıttığı beni yine kendi elleri ile topluyordu. Red etmiştim. Görmezden gelmeye çalışmıştım ama başaramamıştım. Kaçtığım şey beni kıskıvrak yakalamıştı. Yekta Tunç benim gerçekten korkarak sevdiğim güzellikte bir adamdı.
Artık korktuğum tek şey duygularım değildi. Korktuğum şey duygularım yüzünden karşımda bana parıldayan gözlerle bakan adamı istemeden kırmak, canını acıtmaktı.
~~~
"Deniz mi?" Hızlıca kafa sallayıp reddetti.
"Dondurma, bank, aşk!" Art arda can havliyle konuşuyordum.
"Bank evet!" Kartı değiştirdi.
"Benim seni ö-" endişe ile ayağa sıçradım.
"Ayy!" Kerem bağırarak dikkatleri kendine çekti.
"Ayağım uyuştu. Bırakın oyunu şu anda çok vahim bir durumdayım." Herkesin ona odaklanması ile rahat bir nefes verdim.
Oyun biraz daha devam etmişti. Sonrasında ise bitirmiştik.
😛
Dudağımı büküp karşımdaki yüzlere baktım.
Oynadığımız oyunda ben kimin ile takım olduysam o kazanıyor diğer takım kaybediyordu. Abim marifetin bende olduğunu anlamıştı. Oyun cezalı bir oyundu. Kaybeden takım havuza atlayacaktı. Sonuç olarak ben harici hepsi atlamıştı. Şimdi ise üç hasta veledim vardı.
"Bir daha saçma sapan cezalar çıkartmayın ortaya!"
"Hani adam dövecektik? Bu hal ile kendinize hayrınız yok." Hepsine sırası ile baktım.
"Herkes kendi odasına dağılsın! Mikroplarınızı paylaşıp daha çok hasta olacaksınız." Düşünür gibi etrafa baktım. Bunlar nazlanıp kalkmayacaklardı.
"İlk odasına ulaşana çorba yaparım!" Kerem duyduğu cümle ile ayağa sıçradı. Başı dönmüş olacak ki sendeledi. İki saniye sonra tekrar yürümeye başladı.
"Mercimek yap. Özledim." Abim ona baktı ve ayaklandı.
"O benim kardeşim. İlk çorbayı ben içeceğim." Abimde ağır adımlarla salondan çıkmaya başladı. O Kerem gibi merdivene değil, akıllılık edip asansöre yönelmişti.
Birden yüzüme çarpan şey ile bozguna uğratmıştım. Ben abime hiç yemek yapmamıştım. O benim elimden hiç bir şey yememişti. Onlara bir ara güzel bir sofra kuracaktım.
"Ee paşam sizde kalkma Llütfünda bulunur musunuz? Narin götünüzü yormak gibi olmasın." Yekta'nın kızarık yanaklarını ve kısık gözlerine baktım. İçimde onu mıncırma isteği uyandırmıştı. Kendimi engellemeden uzandığı koltuğun kenarına tünedim.
"Oy kıyamam sana. Sen hasta mı oldun?" Yanaklarını sıktım.
"Yanaklara bak. Elma şekeri gibi olmuşsun." Biraz daha yanaklarını mıncırdım.
"Oy oy nasılda tatlı olmuş." Bu sefer kendimi tutamayarak ağzına vurdum. Şu anda hastaya zulmediyor gibi görünüyordum. Kesinlikle öyle değildi.
"Rahat dur kadın ölüyorum." Ellerimi tutarak yüzüne bakmamı sağladı. Gerçekten aralarında en kötüsü Yekta'ydı. Zaten oyundan önce soğuk algınlığı ile uğraşıyordu. O halde denize atlaması kendine eziyetten başka bir şey değildi.
"Tamam durdum. Kalk ama odana geç. Hem çalışanları hasta etmeyin." Dikilmeye çalıştı. Gerçekten halinin olmadığı ortadaydı. Elimi tutan elleri benim ufak bir hareketim ile düşmüştü.
"Malsın. Şu haline bak. Of Yekta of!" Gittikçe kısılan gözleri beni izledi.
"Gel sen, ben yardım edeceğim. Yaslan bana." Kolunu tutup omzuma attım. Kendi kolumuda onun beline sardım. Derin bir nefes alıp hızlıca ayağa kalktım.
"İlaçlarını içtin mi?" Cevap gelmeyince yüzüne baktım. Hassiktir bilinci gitmezdi değil mi? Şu anda şak diye düşse kalsa kucaklamam gerekirdi.
"Yekta! Yaa Yekta!" Yürümeye başladım. Kafası omzuma doğru düştü. Yanağıma değen teni alev alevdi.
"Ses versene bana!" Hafifçe kafasının oynattı.
"Hmm?" Sesi çok kısık geliyordu. Asansörün olduğu kısma geldiğimizde tuşa bastım. Abim çoktan odasına gitmişti büyük ihtimalle. Boş asansör hemen geldi. İkimizi zar zor içeri soktum.
"Sen ne halta atlıyorsun ki havuza?" Cevap vermedi. Onun odasının katına bastım.
"Salak, aptal, mal herif! Şu haline bak. Canın götünde." Cevap vermedi. Asansör istediğim kata geldi. Yine zar zor çıktık. Geldiğimiz kapı ile sendeledim. Ağırlığını daha çok vermişti. Hulk değildim ya ben! İki katım adamı nasıl taşıyacaktım?
"Ayıl lütfen ya! Altında ezileceğim şimdi!" Bedeninin hafiften titrediğini fark ettim. Bu hasta olduğu için değil güldüğü içindi.
"Ne gülüyorsun geri zekalı!" Tekrar titredi. Onun sırtını kapıya yaslayarak kapıyı açtım. Kapı duvara yapışmadan önce onu çekip tekrar kendime yasladım. Ardından kapıyı kapatmak için tekrar onu kapının burdaki tarafına yasladım. Hala titreyen bedeni sinirlerimi bozmaya başlamıştı.
"Can çekişmem hoşuna mı gitti? Hasta olmasan uğraşacağım yok zaten! Gülüp durma!" Birden bedenini hepten bana yaslayarak arkaya düşmeme sebep oldu. Yatağa yaklaştığımız için sırtım soğuk yatakla buluşmuştu. O ise üstümdeydi.
"Altımda ezileceğini sanmam. Ben seni üstte görmekten hoşlanıyorum." Kısık sesi boynuma yaslı olan yüzünden dolayı fısıltı gibi çıkmıştı. Gülmesinin sebebi bu muydu?
"Sapıksın. Şu halde bile o pis aklın durmuyor!" Üstümden itmek için hareket edecektim ama bunu yapmadım. Neden yapamadım?
"Konu sen isen benim kafa hep yerinde olur. Bedenen yamuldum ama aklen hala sağlam ve sendeyim." Boynuma vuran sıcak nefes sanki hareket etmemi engelleyen bir sakinleştirici gibiydi. Yekta'yı boynumda saklamak, onu oraya hapsetmek istemek çok bencilce bir istekti. İmkanım olsa bunu kesinlikle yapacağım bir bencillikti.
"Sus ve kalk üstümden." Dediğimi yapmadı. Onun yerine beni öyle bir sıkı sardı ki sesimi çıkaramadım.
"Biraz kalsan olmaz mı?" Kolları sardı, sarmaladı.
"İlaçlar içip toparlanmanız lazım. Onun içinde önce yemek yemeniz gerekiyor. Gitmeliyim." Bırakmadı. Sanki beni hiç duymamıştı.
"Benim İlacım kollarımın arasında. Şu anda hiç bir ilaç onun kadar etkili olamaz." Burnunu boynuma sürttü.
Tüm vücudum dondu. Ben ne kadar engel olmaya çalışırsam çalışayım bu adama çekilecektim. Kaçtığım şey çığ olup üstüme yıkılacaktı. Zaten istediğim bir şeyden niye kaçıyordum? Şu anda beni saran kollar bana huzur veriyorsa bundan neden korkacaktım? O her şeyi bilip kabul ediyordu. Beni, her şeyimi bildiği halde istiyordu. Ben de onu seviyorken geri durmayacaktım. Yüzümü aşağı eğip yüzüne yaklaştırdım.
"Yekta." Kapalı gözlerini açtı.
"Hala geçerli mi?" Anlamadığı için bakmayı sürdürdü.
"Hala sevgilin olmamı istiyor musun?" Gözleri birden daha çok açıldı.
"Sen kabul edene kadar geçerli Efsun. Asla vazgeçmem." Gülüşüm büyüdü. Artık kaçmak yoktu. Bütün korkularımın üstüne gidiyordum. En zoru bu değildi. Eğer o ve kalplerimizde büyüyen sevgimiz varsa hallederdik.
"Kabul ediyorum." Hafifçe doğruldu. İnanmayan gözleri bana bakıyordu.
"Yekta Tunç ben senin sevgilin olmak istiyorum." Şu anda nefes dahi almıyordu. Algılamaya çalışıyordu.
"Hayal değil. Şaka hiç değil. Gerçekliğini kanıtlamalıyım sanırım." Hala aynı şekilde duruyordu. Gülüşüm devam ederken dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Bu sefer geri çekilmedim. Bize engel olacak biride yoktu. Hiç bir ihtimal umrumda değildi. Kendime engel koymadım ve özgürce onu öptüm.
Ellerimi boynuna sararak onu kendime hapsettim.
Öpüştük🥳🥳🥳🥳🥳🥳🥳2
Diğer bölüm artık plan devreye girecek. Çok fazla bekledik yeterrr
🦊
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
55.49k Okunma |
2.81k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |