35. Bölüm

Kurtuluş mu, ölüm mü?

Userimkuserim2006
userimkuserim2006

‎Her yer çökmüş gibiydi. Ya da ben öyle olsun istiyordum. Duyduğum kurşun sesleri arttı. Bizim girdiğimiz kapıdan art arda silahlı adamlar giriyor ve her yere ateş ediyorlardı. Hiç bir kurşun bana denk gelmemişti. Kollarım arasındaki adamı kaçmaması için daha çok sıkıyordum. Yere sert bir şekilde o düşmüştük. Onun üstüme düşmesi canımı yakmış, karnıma ağır kramplar girmesine sebep olmuştu. Bacaklarımı karnına doğru dolayıp onu tamamı ile kendime hapsettim.

‎Etrafa baktım. Bunlar normal silahlı adamlar değillerdi. Hepsinin yüzünde siyah ve lacivert rengi maskeler vardı. Nasıl bir savaşın ortasında kalmıştım? Gözlerim Yekta'yı aradı. Adamların bir kaçı ona gitmişti. Bir şey mi yapacaklardı? Kerem'e baktım. Sonra Beren, Seren, Deren hepsinde gezindi gözlerim. Yara ve kan yoktu.

‎Kurşunlar havada uçuştu. Kollarım arasındaki Mert çırpınıyor kaçmaya çalışıyordu. Onun planı dışı bir şey oluyordu, farkındaydım. Gelenler sadece onun adamlarını öldürüyordu. Kurşun sesleri azalıyor yere düşen beden sayısı artıyordu. Nefes alamıyordum. Tekrardan midem bulanmaya başladı. Her şey yok oluyordu. Kollarım gevşemeye başlamıştı. Bize doğru gelen adam direkt Mert'i hedef aldı, kaçamayacaktı. Bunu anladığım an kendimi sıkmayı bıraktım. Mert benden uzaklaştırıldı.

‎Vücudum arkaya düştü. Kan her yerdeydi. Bacağıma değen ıslaklık yerdeki ölülerin kanıydı. Bu kadar güçsüz müydüm? Bu yola ölümü düşünerek çıkmıştım ama hesapta olmayan çok fazla şey olmuştu.

‎Beyaz tavana baktım. Birden elim koluma gitti. Dokunduğum an elimi geri çekmeye cesaret edemedim. Bende mi vurulmuştum? Gözlerimi tavandan çekmedim. Alamadığım nefes beni bitirdi. Sesim çıkmadı, vücudum daha fazla hareket edemedi. Kulağıma ilişen bir ses vardı. Tanımadığım, belkide ilk defa duyduğum bir sesti sanki. Ne dedi anlayamadım. Kendimi bu sefer kurtarmak için karanlığa bıraktım.1

‎👾

Yazar'dan

‎Her yer ölü bedenlerle doluydu. Mert yine işini şansa bırakmak istememiş kendine bir ordu kurmuştu. Bu sefer şanslı değildi. Bugün son özgür günüydü. Her şeyi hesaplandığını sanan adam yanılmıştı. Bütün oyun onda dönüyor mu sanıyordu? En büyük hatayı kendini zeki sanarak yapmıştı. Nerden bilecekti sağ kolu yaptığı adamın düşmanın ortağı olduğunu?

‎"Kardeşim geldim!" Bağırarak yerdeki kardeşine koştu Poyraz. Nahif küçük bedene baktı. Kollarının arasına aldı. Yüzünü görsün istedi ama gözleri çoktan kapanmıştı. Gözünü kan bürüdü.

‎"Bu piç harici hiç birini sağ bırakmayın! İşiniz bitince yakın her yeri!" Üstündeki ceketi çıkarıp kardeşine sardı. Kucağına aldığı bedeni kendine yasladı. Gözlerini diğerlerine çevirdi.

‎"Yekta'yı, kardeşimi bana getirin. Onları sağ salim evlerine bırakın!" Diye bağırdı sandalyedekileri gösterirken. Tim için bir şey demedi. Zaten onlara ne olacağı belliydi. Koşmaya başladı. Aptal gibi geç bulduğu canı kaybetmemek için hızlandı. Kolundan ve bacağından vurulmuştu.

‎"Dayan abiciğim tamam mı? Daha bana olan kırgınlığını yaşayamadın ki." Niye bu kadar çok kan olduğunu anlayamıyordu. Çok fazla kan vardı. Dahada hızlandı kollarındaki küçük beden üşümesin diye koştu. O kulübeden çıktığı an ona koşan adamlara döndü. 1

‎"Doktoru arayın!" Hazırda bulunan arabaya bindi. Ona uzatılan telefona döndü.

‎"Bacağından ve kolundan vuruldu. Çok kan kaybediyor! Daha çok göğüsüne bastırdı. Dağınık saçlarını öptü.

‎"Tam olarak yaralar nerede?" Sıkıntı ile nefes verdi.

‎"Diz kapağının beş santim altı. Kolundaki yara dirseğinden 15 santim aşağıda sol tarafta. Doktor benim kardeşim çok kötü durumda. Ne yapacağım canı acıyodur." Arkadan anlaşılmaz sesler geldi. Ardından doktorun sesi duyuldu.

‎"Çok fazla hareket ettirip tehlikeye atma. Kanı bastırmak için tampon yapmaya çalış. Sakin ol Poyraz halledeceğiz tamam mı? Hızlıca onu bana getirmeye çalışın." Poyraz onaylar bir mırıltı çıkardı. Öndeki adam telefonu kapatıp geri döndü. Duyduğu şeyler için malzemeleri çıkarıyordu. Poyraz ise kardeşini kundaklar gibi sıkıca sarmaladı.

‎"Bir daha canının yanmasına izin vermeyeceğim tamam mı? Bak sen çok güçlüymüşsün abim dayanırsın." Bir kere daha kafasını öptü.

‎Yolculuk devam etti. Damla yorgunluğuna yenik düşüp ilk kez çabalamadan kurtuluşu bekledi. Poyraz kucağında gittikçe küçülen kardeşinin yüzüne bakıyordu. En azından ufak bir tepki verip ona bir umut ışığı yakmasını istiyordu. Yekta aynı dakikalarda adamların arabası ile Poyraz'ı takip ediyordu. Arkadan gelen son araç ise daracak köpek kulübesine benzeyen demir bir kafesi taşıyordu. İçine ise cehennemi yaşayacak adamı kapatmışlardı. Yolculuk sona erdi, kurtuluşa bir adım daha yaklaşmışlardı.

‎"Geldik iyi olacaksın. Canın hiç acımaycak artık." Onu duymayan bedene dakikalardır bir şeyler söylüyordu. Korku ile arabadan indi yakında duran eve yürüdü. Kardeşi sanki gittikçe hafifleşiyor, ondan uzaklaşıyor gibi hissediyordu. Açılan kapı ile içeri girdi. Hızını kesmeden arkadaki odaya geçti. Burası gelmeden önce hazırlattığı ameliyathaneydi. Kardeşini dikkatlice ameliyat masasına bıraktı. Açılan ceketi düzeltti. Doktor köşede durmuş onun çekilmesini bekliyordu.

‎"Kana ihtiyacı var mıdır? Kan grubunu ben bilmiyorum ama eğer ihtiyacı olursa bulurum bir yerden." Poyraz çok çaresiz hissetmişti. Bu haline şaşırıyordu. Nasıl bu hale gelmişti. Onun pişman olmaya dahi hakkı yoktu. Giderken umursamadığı gibi geldiğindede umursamayacaktı oysa ki ama artık bir çocuk olarak değil yetişkin olarak düşünüyordu. Pişmandı işte ne yapacaktı başka? Artık bir karar vermişti. Geçmişte dağıtmıştı, şimdi geleceği toplayacaktı.

‎"Poyraz bu kızın kanaması olduğunu niye söylemedin!" Bağıran doktor ile poyraz kardeşine yaklaştı.

‎"Çok kan kaybetti dedim zaten!" Doktor sıkıntı ile kafasını ovuşturdu.

‎"Kardeşinin hamile olduğunun farkında mısın sen?" Gözleri şaşkınlık ve korku ile açıldı. Hamile miydi? Kan bu yüzden mi bu kadar çoktu.

‎"Emin misin Melih? Belki yaradır." Doktor yaklaşıp ceketi çekti. Kasıklarından gelen kan bacağına doğru süzülmüştü.

‎"Kardeşim hiç bir şey kaybedemez artık anlıyor musun? Çocuğunuda kurtar." Doktor kafasını iki yana salladı.

‎"Öyle kolay değil her şey belkide geç kalmışsındır." Poyraz'ın elleri yumruk haline geldi. Bebek ölü müydü? Peki bebek Mete denen çocuktan mıydı? Yoksa Mert kardeşine onun bilmediği daha büyük zararlar mı vermişti? İhtimallerde boğulduğunu fark edip odağını dağıttı.

‎"Elinden geleni yap. Sana tüm imkanları sağladım." Doktor kafa salladı. Poyraz bir süre kardeşine bakmış ve ameliyathaneden çıkmıştı.

‎"O duyarsa ne olacak?" İçi içini yiyordu. Damla bu bebeği ister miydi? Bütün ihtimallerin en kötüsünü düşündü. Cebinden çıkardığı sigarayı dudaklarına yerleştirdi. Düşünmesi gereken çok şey vardı. Kardeşine gerçekleri anlatmalı mıydı?

‎"Asker olmadığımı elbet öğrenecek ne boka yalan söyleyeceğim ki?" Kendi hakkında anlattırdığı çoğu şey yalandı. Yekta askerdi evet ama kendisi asker değil, pis işlerle uğraşmak zorunda kalan bir adamdı. Çok fazla yalan ve sorun vardı. Biten sigarayı duvarda söndürüp ilerideki çöpe fırlattı. Gözlerini dakikalardır izlediği yola çevirdi. Gelen arabalarla dikleşmiş oraya yürümeye başlamıştı. Arabadan inen Yekta'ya baktı. Uyanmıştı.

‎"Kardeşim nasılsın?" Sıkıca sarılmışlardı.

‎"Biraz daha geciksen kötü olacaktım." Omuz omuza eve yöneldiler

‎"Plan istediğim gibi gitmedi. Kardeşim yaralandı." Yekta kafasını hızlıca Poyraz'a çevirdi.

‎"Damla vurulmuş mu?" Poyraz'dan uzaklaşıp eve hızlı adımlarla yürümeye başladı.

‎"Doktor ameliyathaneye aldı. İçeride girme şimdi o çağıracak bizi!" Durdu.

‎"Çok mu kötü?" Poyraz sanki bu soruyu beklemiş gibi derim bir nefes verdi. Daha fazla dayanamayıp yere, toprağa oturdu. Yekta'da yanına yerleşmişti.

‎"Ben ne bok yiyeceğim Yekta? Beni tanımıyor, sevmiyor belkide nefret ediyor. Kendimi nasıl affettirip, sevdireceğim? Ben yıllar önce bırakıp gittim. Bir kere arayıp sormadım. Ben onun yanındayken bütün acımı ondan çıkardım. O benden beter halde, annesiz hatta babasız olarak başlamıştı hayata bende gidip onu kırıp parçaladım. Lan benim kardeşim neler kaybetmiş neler yapmışlar ona ben bilmiyorum! Bütün hayatının bir oyun yüzünden boka döndüğünü nasıl anlatacağım ona? Ben daha annemin yaşadığını hazmedemiyorum bu kıza nasıl anlatacağım bunu!" Poyraz son yıllarda biriktirdiği bütün acısını kusmuştu, dahada konuşacaktı. Derin bir nefes alıp devam etti.

‎"Ben Kız kardeşime nasıl diyeceğim bunları? Seni bir yalan uğruna terk etmişim nasıl denir? Ben gitmesem babam öldüğünde ona sahip çıkardım. Kimse ona el süremezdi. Ben niye gittim? Küçücük bir kız çocuğunu aklı başında bile olmayan bir adamla nasıl bıraktım? Kendime çocuktum diyerek avutamıyorum çünkü çocuk olan ben değil oydu. Ben bunu göremeyecek kadar nefret mi ettim ondan? Bu kız annesinin yaşadığını öğrenince görmek isteyecek. Yekta annem onu istemeyecek biliyorum. Ben ne yapacağım?" Yekta kolunu omzuna attı. Kardeşini çekip sıkıca sarıldı. O da biliyordu kolay olmayacaktı. İçeride yatan kadın -ona göre birazda masum bir çocuk- bunları öğrendiğinde yıkılacaktı. O gün o mezarda onu görünce anlamıştı. Kan ve pislik içinde iken yaralarına rağmen tek bir gözyaşı dökmeyen, bağırmayan kız annesinin mezarında küçük bir çocuk gibi ağlamış ve yalvarmıştı. Ölü olduğunu düşündüğü bir bedene karşı bu kadar savunmasız duran biri o bedenin yaşadığını öğrenince ne yapardı?2

‎"Kardeşim beraber halledeceğiz tamam mı? Onu birlikte toplayıp dağılmasını engelleyeceğiz. Bak o iti yakalamak için söz vermiştik birbirimize başardık. Yine söz tamam mı? Onu düştüğü an ilk tutanlar biz olacağız." Sözü desteklemek istercesine dahada sıkı sarıldılar. Poyraz aklını kurcalayan soruyu arkadaşına sormaya karar verdi.

‎"Yekta Damla hamileymiş. Haberin var mıydı?" Şok ile geri çekilen adam Poyraz'ın devam etmesini bekledi. Böyle bir şey olmazdı, olamazdı.

‎"Ve şu anda bebek ölü mü sağ mı bilmiyorum. O bebeği istiyor mu onuda bilmiyorum. Ben onun kanaması olduğunu bile anlayamadım!" Yekta diyecek bir söz bulamadı bir süre konuştular. Ne yapacaklarını, Damla'nın nasıl tepki vereceğini hepsini düşündüler. Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovaladı. İçeriden bir ses ya da soluk gelmedi. Beklediler uzun süre beklediler.

‎🥹

‎Bedenim üşüyordu ama emin değildim. Vücuduma biri bir ateş parçasını bastırır gibiydi. Nefes alamıyordum. Her yerim sanki benden ayrılıp kopmuştu. Sadece kafam vardı, onunda içi darmadağınıktı. Olduğum yer, hissetiğim şeyler ya mıydı gerçek miydi? Gözlerimi kör eden bir ışık geldi. Sanki beni bir yere götürmek ister gibi her yeri kapladı. Gözümü kapattım.

‎Gözlerimi açtığım odaya baktım. Bembeyaz bir odaydı. Boştu hiç bir şey yoktu. Bir kapı aradım, yoktu.

‎"Bana gelin" kirpiklerim titredi. Cümleyi kuran kişi sanki enseme doğru fısıldanmıştı. Arkamı döndüm. Karanlık bir silüet vardı. Ellerini karnıma doğru uzattı. Hızlıca geri kaçtım.

‎"Gelecek." Anlamsızca baktım. Silüetin elleri koluma ve bacağıma değdi. Ondan kaçmak için duvarlara dokunuyordum. Birden duvar geriye açılmış içeri doğru düşmüştüm. Geldiğim sahile baktım.

‎"Bekliyorum." Nefesim daraldı. Neyin nesiydi bu? Sahil suları taştı, dizimi geçip karnıma ulaştı. Karnıma geldiği an kanlanan su geriye düşmeme sebep oldu. Düştüğümde geriye kalkamadım. Çırpınışlarım durmadı.

‎"O benim olacak" Su vücudumdan uzaklaştı. Bu sefer bir ameliyathanedeydim. Sedyede gördüğüm kişi ise bendim. Kolum, bacaklarım ve karnım kan içinde kalmıştı. Elim korku ile karnıma gitti. O an ıslaklık hissettim. Dizlerim üzerine çöktüm. Canımın acısı vücuduma yansıdı. Yere yatıp cenin pozisyonunu aldım. Karnım parçalanıyor gibiydi. Ağlamak istiyor ama ağlayamıyordum.

‎"Zaten bana aitti" Gözümden bir yaş düştü. Elim yanan gözüme değdi. Elime bulaşan ıslaklık kandı.

‎"Bitsin istiyorum." Neyin içindeydim. Kaçmak için yine bir şeyler yapmaya çalıştım. Bu sefer ise morgdaydım. Annemin bedenini gördüm. Yavaşça hareketleniyor ve ayağa kalkıyordu.

‎"Anne" bana cevap vermedi. Ellerine baktım. Tırnakları gereğinden uzun ve sivri bir haldeydi. Üstüme gelmeye başladı.

‎"Anne sen misin?" Konuşmadı, bana doğru koştu. Tırnaklarını karnıma sapladı. Ağzımdan acı dolu bir çığlık kaçtı. Gözüm kararmıştı.

‎"İyi misiniz?" İlk defa gördüğüm adama baktım. Kimdi ve niye yanımdaydı? Korku ile gözlerim vücuduma kaydı. Bir şeyler yapmışlardı.

‎"Ne yaptın bana? Kimsin sen? Ne istiyorsun?" Adam korkumu fark edip geriledi.

‎"Abin ve arkadaşını çağıracağım şimdi sakin ol tamam mı? Sana zarar vermeyeceğim. Onlar sana anlatacak her şeyi." Hareketlenmek istediğim an eli ile durmamı işaret etti.

‎"Yaraların var, ameliyatın yeni bitti hareket etme hemen çağırıp geleceğim." Durdum ve bekledim. Abim olarak bahsettiği kişi Yekta olabilirdi. Belkide bizi kurtarmaya gelen kişiler Yekta'nın arkadaşının adamıydı. Düşününce mantıklı gelmeye başlamıştı. Her şey planlı ise neden bana söylememişti?

‎Çıkan adam kısa süre sonra geri gelmişti. Ardından ise Yekta ve başka bir adam girmişti.

‎"İyi misin?" Soruyu soran adama kaşlarımı çatarak baktım. Ardından onu es geçip Yekta'ya döndüm. Acımı unutmuş gibiydim.

‎"Yekta ne halt dönüyor burada? Bu adam bana ne yaptı ayrıca? Burası neresi, neden ve nasıl geldik? her şey planlı mıydı? Bana neden hiç bir şeyden bahsetmedin? Orada ne hale geldiğimin farkında mısın sen? Neden hiç bir şey söylemedim bana?" Sakince konuşuyordum. Cevaplar ve çözümler istiyordum.

‎"Damla" tekrar konuşana kişiye baktım. Kimdi bu? Hiç bir sıkıntı yokmuş gibi onunla uğraşamazdım.

‎"Kimsiniz siz? Bana o şekilde hitap etmeyin." Vücudum niye hiç bir şey hissetmiyordu? Hareketlerim çok fazla canımı yakmıyordu. Sanki yaşamıyordum.

‎"Siz mi?" Gözleri kızarmış adama ardından ise Yekta'ya baktım.

‎"Poyraz kafasını falan çarptı mı? Çarpmış ise olası bir hafıza kaybı ihtimali var." Hareketlerim kesildi. Poyraz mı demişti, öyle demişti değil mi? Poyraz Poyraz Kartal benim abim olan Poyraz Kartal o muydu, olabilir miydi? Beni, bizi kurtaran abim miydi?

‎"Dışarı çıkın." Herkes bana dönmüştü.

‎"Eğer bir işiniz yoksa dışarı çıkın şimdi, hemen." Yekta bir şey diyecek gibi oldu. Baktığım an ise susmuştu. Diğer adam bakmadım, gözlerimi doktor olduğunu anladığım adama çevirdim. Şimdi ne geçmişimi görmek ne de onunla yüzleşmek istemiyordum.

‎"Karnımda bir yara ya da kurşun yoktu. Olsa hissederdim. Ne yaptın doktor? Ben sadece bir ağrı hissettim o kurşun olamaycak bir ağrıydı." Sakalını sıvazlayıp, çekiştirdi.

‎"Bilincini kaybettiğin zaman zarar görmüşsün. Bak bacağın ve kolunda sargılı hep." Beni çocuk gibi kandırmaya mı karar vermişlerdi.

‎"Yekta bana yalan söylemeye kalkışma sakın. Ayrıca çıkın dedim size!" Dakikalardır belkide saatlerdir boğuştuğum kabus boşa değildi, emindim. Ben kendimi izlemiştim. Ben rüyada acıyı bir kaç kere yaşamıştım. Benim karnımın içindeki bir kurşun değildi, buna inanmazdım.

‎"Neden yapayım bunu?" Sertçe nefes verdim.

‎"Plan hakkında rahatça yalan söyledin tekrar yapabilirsin değil mi?" Sustu ve sadece bana baktı.

‎"Dışarı çıkın onun biraz dinlemesi gerekiyor. Bu bile fazla zaten zayıf düşmüş yormayın." Doktora döndüm.

‎"Bana cevap ver." Kalkmaya çalıştığım an bana doğru yaklaşıp buna engel oldu. Hissetmediğim sandığım acı kendini belli etti. Yüzümü ekşittim.

‎"Eğer böyle yapmaya devam edersen seni sakinleştirici ile uyutacağım." Sinirle ellerini ittim.

‎"Ne anlatıyorsun sen ya ne sakinleştiricisinden bahsediyorsun! Kendi hakkımda sorduğum şeye niye cevap alamıyorum ben! Her şey çok normalmiş gibi davranmayın burada, ben buna çıldırıyorum. İstemiyorum sakinleşmek inadına üstüne gideceğim artık yeter! Yaklaşmayın bana hiç biriniz. Dokunmayın diyorum anlasanıza!" Hiç biri beni dinlemedi. Üçü bir olmuş ve o lanet şeyin tekrardan kanıma karışmasına sebep olmuşlardı.

‎🌚

4 gün sonra...

‎Rahatsızca etrafa baktım. Bir kaç gündür buradaydım. Hiç kimse ile konuşmuyordum. Bana verilen ilaçları içiyor, kaldığım odaya gönderilen yemekleri yiyordum. Doktorun kontrolleri harici kimseyi içeri almıyordum.

‎Hiç kimse bana o gün ne olduğunu anlamamıştı ama bugün öğrenmeye karar vermiştim. Toparlanmayı beklediğim için susmuştum şimdi ise daha iyi hissediyordum. Konuşacak sonra gidecektim. Günlerdir çıkmadığım odadan çıktım. Merdivenler yaralarımı zorlamasın diye giriş kata oda hazırlanmıştı. Burda kalmak istemesemde gitmeme izin vermemişlerdi. Yakındı, her şeyi öğrenip gidecektim.

‎"Efsun gelmişsin sonunda" Poyraz'a baktım. Yavaşça ilerliyordum. Koltuklardan birine oturup ona baktım. Şu anda sadece ikimiz vardık, hizmetliler dahi yoktu etrafta.

‎"Neden geldin?" Yıllar sonra ona sorduğum ilk soru kimsiniz siz olmuştu. Şimdi ise neden geldiğini sormak istemiştim. İçimde varlığından dolayı bir güven, sevinç belki biraz mutluluk aradım, yoktu. Buz gibi hissediyordum.

‎"Özledim ve merak ettim." İnanmıyordum.

‎"Ne zaman gideceksin? Ayrıca ne karşılığı geldin ya da Yekta'yı bana gönderdin?" Baktı, uzun bir süre baktı.

‎"Sen benim kardeşimsin." Kafamı iki yana salladım.

‎"Sen benim için bir hiçsin." Gözlerini kırpıştırdı, sulanmışlardı.

‎"Seni korumak istiyorum." Güldüm.

‎"Görebileceğim kadar zarar gördüm." Dişlerini sıktı.

‎"Yardım etmek istiyorum." Kafamı omzuma yatırdım.

‎"Fazla geç kalmışsın." Elleri yumruk oldu.

‎"İntikamını almak istiyorum." Şaka gibiydi.

‎"Bir işe yaramayacak." Yanıma geldi.

‎"Elini tutup destek olmak istiyorum." Oturdu.

‎"Gerek kalmadı." Elimi tutmak için uzandı.

‎"Abiciğim sana abilik yapmak istiyorum." Geri çekildim.

‎"İsteklerin umrumda değil. Ne burada kalmak nede seni görmek istemiyorum. Bana cevaplarımı ver ve gideyim." Kızarık gözleri yüzümde gezindi. Babama hiç benzemiyordu, anneme mi çekmişti? Ben annemi hiç görmemiştim ki bilemezdim.

‎"Hamile olduğunu bilmiyordun değil mi?" Tahminim doğru çıkmıştı. İmkansız dediğim her şey beni buluyordu. Peki ya güzel olan her şey neden beni bu kadar erken terk ediyordu? Elimi karnıma sardım. Rüyalar, kabuslar bana kaybettiklerimi tek tek gösteren şeyler.

‎"Öldü biliyorum, farkındayım. Peki sen neden bu kadar geç geldin? Bana neden söylemediniz? İlyas denen adamdan haberin var mıydı? Ne yapacağını biliyor muydun?" Elleri ile saçını karıştırdı.

‎"Bebeği ister miydin? Hızlı bir şekilde gelmek için çabaladım. Planı bilmemen daha doğruydu. Tehlikeye atamazdık. O dediğin kişiyi tanımıyorum ve eğer sana vereceği ya da verdiği zararı bilsem onu Mert bulmadan bulurdum. Hiç bir fikrim yoktu." Tek tek cevaplıyordu. Benim aklım ise sadece başta sorduğu soruda kaldı. Bu halde olmama sebep olan adamın bebeğini ister miydim ya da istemeli miydim?

‎"Neden yıllar sonra geldin? Asker değilsin eminim. Nesin sen? Niye kendin hakkında yalan söylettirdin? Yekta peki o asker mi? Bana anlattığı her şey seninki gibi yalan mı?" Çok fazla cevaba ihtiyacım vardı. Yalan olmasın istiyordum, en azından biri bana doğruları ile gelsin istiyordum. Elim her geçen saniye karnımı daha çok sarıyordu. Artık orası bomboştu neyi korumaya çalışıyordum?

‎"Ben büyük bir hata yaptım. Sana beni affet ya da sev demeyeceğim ama en azından yanında durmama izin ver olur mu? Bu hata kaç gecemi mahvetti saymadım. Ben pişmanlığın en dibindeyim, bunu telafi etmem için bana bir şans verir misin kardeşim?" Gözlerim sulanmıştı. O pişmanlığından uyuyamamıştı ben ise bunun hayali ile her gece uykuya dalıyordum. Olmazdı, şimdi onu afedersem kendimi affetmezdim.

‎"İstemiyorum, şimdi sorularıma cevap ver." Gözlerini kaçırıp eli ile oynamaya başladı.

‎"Ben asker değilim daha farklı işlerle uğraşıyorum. Yekta, o askerdi bu yalan değildi, sadece askerliği bir süre önce bıraktı. Benim hakkımda asker olmam dışında bildiğin şeylerin hepsi doğru." Bakışlarım ellerimde oyalandı. Ne kadar garipti karşımdaki yabancı benim abimdi.

‎"Bir yıl önce gelmiş olsaydın eğer her şey daha farklı olurdu adım gibi eminim ama sen çok fazla geç kaldın." Göz göze geldik.

‎"Yekta'yı benimsemişsin, belki benide-" devam etmemeliydi.

‎"Hayır aynı şeyler değil. Onunla kendini bir tutma. O arkadaş, dost benim için, sen ise abimdin. Aile ve arkadaş farklı şeyler. Biri seni sebepsiz çıkarsız karşılısız sever doğduğun andan bu yana yanında durur." tekrar elimi tutmak için uzandı.

‎"Hala abinim kardeşim" yine kendimi geri çektim.

‎"Niye zorluyorsun? Sana dur diyorum, rahatsız oluyorum işte anlasana bunu!" Bağırmak istememiştim ama sesim benden bağımsız yükseliyordu.

‎"Özür dilerim yapmam bir daha." İçim yandı. Her şeyi geçmişte bırakıp ona sarılsam saatlerce ağlasam ne olurdu? Geçmişime ve acılarıma ihanet ettiğimde belki mutlu olurdum. Olur muydum sahiden?

‎"Bana anlatacağın bir şeyler yoksa gideceğim artık." Korku ile yüzüme baktı.

‎"Kalsan olmaz mı? Eve gelmem, hiç kimseyi sokmam içeri rahat edeceğin şekilde ayarlarız her şeyi olmaz mı?" Tırnak etlerim ile oynamaya başladım.

‎"Bir taksi çağır, benim telefonum kayıp." Kafası hafifçe öne düştü. Onu görmezden gelip ayağa kalktım. Kaldığım odaya yöneldim. İçerideki ilaçları almayı planlıyordum.

‎"Gitmek için fazla erken davranıyorsun. Bizim bir sözleşmemiz yok muydu?" Bakışlarımı kapıdan giren Yekta'ya döndü. Ne ara gelmiş ve duymuştu?

‎"Anlamadım?" Bana doğru bir iki adım attı.

‎"Mert burada, aşağıda tutuluyor. Sencede ona cezası kesmenin vakti gelmedi mi?" Adı geçtiği an ellerim uyuşmuştu. Onu ben düşmeden önce kollarımın arasından almışlardı. Bu sefer esir düşen o olmuştu. İntikam için bana fırsat mı doğmuştu?

‎"Damla Efsun intikam için tekrar bir olmaya var mısın? Bu sefer kesin ve çok yakın." Bana doğru uzattığı eline izledim. Koltuktaki Poyraz'a baktım. Artık acımı çıkarmanın vakti gelmişti. Gitmek istesemde vazgeçtim. İşimi bitirmeden gitmeyecektim.

‎"Varım, son kez." Elini sıktım. Her şeyi kaybetmeyi göze alarak çıkmıştım bu yola. Belki her şeyimi değil ama çoğu şeyimi kaybetmiştim. Sözümde duracak bütün acımı ondan çıkaracaktım.

‎Diğer bölüm Mert'e küçük bir ziyarette bulunacağız gibiii 🫢3

Bombayı saldım gidiyorumm.1

‎🦊

Bölüm : 21.01.2025 19:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...