(Bölümde tetikleyici unsurlar bulunmaktadır. Bunu dikkate alarak okuyunuz.)
•••
Yerde kanlar içinde yatan bedene bakıyorum. Annemizi tam alnında bir kurşun deliği var. Harun yan tarafta kanı gördükçe çırpınıyor, yardım istiyor.
Abimler bir şey konuşuyor ama duymuyorum. Yerde, tam karşımda duran, benim eserim olan annemin cesedine bakıyorum. Nefes almayı ne zaman bıraktım? Ya da nefesim buraya gelmeden çoktan kesilmiş miydi? Göz dahi kırpmadan kanı izliyordum. Biri bedenimi sarsıyor, bir tepki bekliyordu.
Ellerime baktım. Tabancayı tutan, o tetiğe basan ellerime baktım. Eldivenlerimi çıkarmıştım. Kan yoktu ama net bir kan kokusu vardı. Lafta her şey kolaydı ama ben gerçekten onu öldürmüştüm. Ben annemi hiç düşünmeden öldürmüştüm. Ellerimi dizime bastırdım.
"Aileni gerçekten zehirliyorsun. Sen sadece katillerin kızı değilsin. Sen de artık onlar gibi katilsin." Sonunda nefes almayı başardım. Katil olabilirdim ama ben masum birinin katili değildim. Hiç bir zaman olmamıştım.
"Kendini avutma. Yakında herkesi öldüreceksin. Bunu engelleyebilirsin." Kafamı hızla iki yana salladım. "Sus. Artık sus."
"Öl. Sen ölürsen her şey bitecek. Öl Öl. Öl.." Ellerimi kulaklarıma kapattım.
"Sen susacaksın. Yaşayacağım ben." Birinin ellerimi tuttuğunu hissediyordum. O eller yüzüme uzandı. Ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi açtım.
"Burdayım. Burdayız. Bana bak. İyisin tamam mı? Hakettiği şeyi yaptın. Sakinleş." Yekta'nın kurduğu cümleler beni bir transtan çıkarmış gibi. Nefes alışlarım hızlandı.
Kendime sakinleşmek için kısa bir süre tanıdım. Tam olarak iyi olduğuma emin olunca gözlerim abimi aradı. Dizlerinin üzerine çökmüştü. Benim yaptığım gibi cesedi izliyordu. Kerem abimin yanında bekliyordu. Düşerse tutmak için ona bakıyordu.
"Abimin yanına git." İlk ona bakması gerekiyordu.
"Onunla konuştum. Toparlanmak için süre istedi." Cevap vermeden tekrar cesede baktım.
Yerde yatıyor. O beden hiç hareket etmiyor. Kan neredeyse ayaklarıma ulaşacak. Ben artık korkunç biriyim.
"Tabanca nerede?" Yekta bana baktı. Ona dönmedim. Etrafı izliyorum. Gözlerim her yerde geziniyor. Tabancayı gördüğüm yere yürümeye başladım. Tabancayı aldım.
Harun'a yürüyorum. Tam karşına geçiyorum. Gözlerim yüzünde geziniyor. Bir şeye başlamışsam tamamlamalıyım. O ne kadar erken ölürse kabullenmesi o kadar hızlı olur.
"Vakti geldi. Senin için ölüm geldi Harun!" Hiç düşünmeden anneme yaptığım gibi alnının ortasına bir kurşunu sıktım. Elim titredi ama yine o tetiğe bastım. Bu sefer onun yüzüne bakmadım.
Kan vardı. Nefret ettiğim kan her yeri sarmıştı.
Kapıya doğru yürüyorum. Geride kalanları umursamadan, nefes almak için buradan kaçıyorum.
Merdivenlere yöneldiğim an kan kokusu yok oldu. Soğuk hava dakikalar sonra vücuduma nüfuz etti. Koşa koşa kendimi bahçeye attım. Yere çöktüm. Nasıl bu kadar zor olabilirdi?
Yıllar öncesini düşündüm. Gülüp, eğlenen, geçmişine rağmen hayat dolu olan bir kadındım. Ben kan görmeye dayanamazken şimdi ne halt yemiştim? Gülüp eğlenen tarafım gün geçtikçe değişiyor, beni iğrenç birine döndürüyordu. Ben hırsım ve intikam ihtiyacım yüzünden acımasız biri olmuştum. Yaptığımı her şey yasa dışıydı.
"Allah'ım ben ne yaptım?" Gözümden sıcak bir yaş yanağıma doğru süzüldü.
"Ben kendi adaletimi sağlamak için nasıl bu kadar can yaktım?" Başka bir yaş diğerini takip etti.
"Bu vicdanımın ağırlığı ile nasıl devam edeceğim?" Üstümdeki tişörtün yakasına tırnaklarımı geçirip parçaladım. Boğuyordu.
"Bu yük çok ağır. Allah'ım ben çok yoruldum." Kafamı önüme eğdim.
"Çok yanlış yaptım. Çok can yaktım." Sırtımı arkamda duran ağaca yasladım.
"Bana ne oldu bilmiyorum." Dizlerimi kendime çektim.
Ne kadar çok şey yaşamıştım öyle. Her şey Mete'ye yazmam ile başlamıştı. Sonrası çorap söküğü gibi gelmişti. O zamanlar deli dolu biriydim. Şu an ne olmuştu? Benim öldürdüğüm iki ceset biraz önce çıktığım evin içindeydi.
"Mete'ye ulaştığım günü sikeyim." Kafamı dizlerime gömdüm.
Sırf birinden hoşlandım diye başıma gelenler şaka olmalıydı. Sevgili olduğum adamın üvey abisi başıma bela olan adam çıkmıştı. O adam ise annemin ve gerçek babamın üvey oğluydu.
Sinirle bir kahkaha attım. Hayat bana götü ile gülmesinin yanı sıra kendi hayatımı götüme sokmuştu.
"Olayın rezilliğin bak amına koyayım. Herkesin hedefi benim. Her şeyin ucu bana dokunuyor. Her olayda bana illa ki bir şey giriyor." Sinirle gülmeye başladım. Islak suratımı elimin tersi ile sildim. Biraz önce kısa bir kriz geçirmiştim. Şimdi ise büyük ihtimalle kriz sonrası büyük bir rahatlama çökecekti. İçimdekileri dökmüştüm.
"Sona yaklaştık güzelim merak etme." Yekta bana doğru adımlıyor. Beni baştan aşağı süzüyor. Ağladığımı fark ettiği an kömür karası kaşlarını çatıyor.
"O kadar emin olma." Yanıma oturdu. Sırtını benim gibi ağacın gövdesine yasladı. Bakışlarını gökyüzüne çevirmişti.
"Gökyüzüne bak." Dediğini yaptım.
"Yıldızlar ve ay oradalar hala değil mi?" Kafa sallayarak onu onayladım.
"Şu gökyüzüne baktığında ay ve yıldızları kaybedersen, sadece biri değil. İkisi de yoksa o zaman eminliğimden şüphe et sevgilim." Gözlerim gözlerinde asılı kaldı. O belki gökyüzünü kastediyordu ama benim gökyüzüm onun gözlerinde bulunuyordu.
Gözleri, ela renginin en sevdiğim tonu olan gözleri bana hep aynı bakıyordu. Tanıştığımız günden bu yana bakışları değişmemişti. Ben boğazına bıçak dayadığım zaman, karşında geçmişim için diz çöktüğüm zaman, öfkemden herkesi kırıp, kaçtığım zaman, kendi ailemi öldürdüğüm zaman o gözler hala bana aynı parıltı ile baktı. Bir an bile farklı bir duygu görmemiştim. Yekta bana hala ilk gün olduğu gibi bakıyordu. Bir katile değil bir bebeğe bakar gibi. Acımasız bir kadına değil merhametli bir kadına bakar gibi. Bende ki bana değil onda olan bana bakar gibi. Şanssız bir kadına değil dünyanın en şanslı insanına bakar gibiydi. Yekta Tunç benim için gerçekten bulunmaz bir elmas gibi değerliydi. Sevgi, şevkat ve aşkı ayırmamı sağlayan kişiydi. O artık benim için her şeydi.
"Senden hiç bir konuda, hiç bir zaman şüphe etmem." Gülümsedi. Bu öyle bir gülümseyişti ki bana bir kaç dakika önceyi unutturdu.
"Yekta." Gözlerimin tam içine bakıyordu. Bütün benliğimi gördüğünü hissediyordum.
"Biraz kafa dağıtalım. Bana kendini anlat. Normal insanlar gibi sohbet edelim. Ölüleri unutalım." Neden istediğimi anlamamış gibiydi.
"Senin ile bu şekilde değil de rastgele bir kafede karşılaşıp tanışsaydık nasıl olurdu? Bak ben merak ettim." Yönünü karşıya değil bana çevirdi.
"Ben her şeye bodoslama dalarım. Benim karakterim bu." Sırıttım.
"Bu huyunu baya sevdiğimi söylemiş miydim?" Bana göz kırptı.
"Ben seni çoktan çözdüm güzelim." Gülüşüm büyüdü. Saçlarımı omzumdan geriye attım.
"Direkt merak ettiğin şeyleri anlatacağım. Çok vaktimiz yok çünkü o geri zekalı arkadaşın kusmaya başladı." Şaşkınca dudaklarım aralandı. Ben gerçekten aşağıyı unutmuştum.
"Neyse sorun yok. Biraz vaktimiz var merak etme." Elimi tutup dikkatimi kendine çevirdi.
"Askerliği bırakmamın sebebi görev yaptığım ortamdı. Fazlaca torpil vardı. Daha kötüsü bir ara karşı taraf ile iş birliği yaptıklarına şahit oldum. Onlar ile konuştum. Geri adım atmadıkları takdirde üst makamlara gideceğimden bahsettim. Bunu onlara söylemek benim sonum oldu. Beni bir hain olarak göstermişlerdi ve bunu beni bitirmek için kullanacaklardı. Onların çekmediği ceza bana kesilecekti. Bunu anladığım an mesleği bırakmak zorunda kaldım. Başka yerde denemek istedim ama onlar yoluma çoktan koca bir engel koymuşlardı." Biraz soluklandı. Tam o sırada aklıma gelen mükemmel fikri ortaya attım.
"Elim değmişken onları da öldüreyim. Ne dersin?" Baş parmağı çenemi okşamaya başlamıştı.
"Kendi bildiğin yoldan gitmeni seviyorum ama bu kadar hızlı gidersen kaybolursun." Kelime oyununa dudak büzdüm. Yol götüne girer diyemiyordu tabi.
"Sen eskiden askerdin ama yasadışı yaptığımız her işte yanımızdasın. Bu çok garip."
"Kaldığım ortamda çok fazla örtbas vardı. Orada devam edebilmem için yanlışa göz yumam gerekiyordu. Ben ise yanlış bir hayat yaşayarak doğruyu bulmayı seçtim. Bundan hiç bir zaman pişman olmadım." Her kelimesi ayrı bir hoşuma gidiyordu.
"Ailemi hiç anlatacak vaktim olmadı. Annem, babam üç tane de erkek kardeşim var. Askerliğe zorluklarından dolayı çok sıcak bakmamışlardı. Hırslandım evi terk ettim. Sorsan pişman mıyım? Evet köpek gibi pişmanım. Alıngan, hırçın ve uçarı bir ergendim. Abini görüp, konuştuğumuz an kendime benzetmiştim." Kafamı omzuma yatırdım. Onu yeni yeni tanımak kötü hissetirse bile onu tanımaya başlamanın mutluluğu o hissi gölgede bırakıyordu.
"Ailem ile görüşüyorum. Ara ara gidiyorum yanlarına. Aramızı düzelttik. Artık beni destekliyorlar. İki tarafta yaptığı yanlışların pişmanlıklarını çekti ve bitti. Hallettik işte." Bir kaç dakika sessiz kaldı. Anlatacak bir şeyler arıyordu.
"Daha önce hiç kız arkadaşın oldu mu?" Meraklı bakışlarımı görünce gülümsedi.
"Dediğim gibi ayrı eve çıkmıştım okul, iş ve ev. Başka bir ortama girmeye vaktim olmuyordu. İlla ki bana ilgi duyan kadınlar olmuştu ama benim hayatım onlar için fazla doluydu. Yer bulamazlardı. Zaten o işlerde çokta gözüm yoktu." Gözlerinin içine baktım.
"Uzun süre öyle düşüdüm. Hatırlıyor musun bana evde kalırsın demiştin." Evet manasında kafamı salladım.
"Gerçekten öyle olacağını ve bundan hoşnut olacağımı düşünüyordum ama çok büyük yanılmışım." Göz kontağını bir an bile bozmadım.
"Sana en başta, abin sayesinde fotoğrafını gördüğüm zamangerçekten bir görev gözü ile bakıyordum. Bana göre çocuk gibi geliyordun." Boğazını temizledi.
"Kardeşimin içinde ukte kalan abiliği gelir ben sana yaparım diyordum. İşte her şey akılda olanla bir olmuyor. O parkta boynuma bıçağı dayadın ya. Benim ağzım, yüzüm ayrı oynadı. Korkudan değildi." Gergince ensesini kaşıdı. Bana her türlü yürüyordu. Bu onun için kolaydı ama duygularından bahsetmesi için aynı şeyi söyleyemezdim.
"Aklıma olan bütün düşünceleri sikip attın. Ben tabi başta ciddiye almadım. Sonuçta hiç öyle bir şey yaşamamışım ne bileyim ben?" Bakışlarını çoktan kaçırmıştı.
"Bir gün seni mezarlıkta görünce ne yapacağımı şaşırdım. İlk defa ağlarken görmüştüm. O gün şuramda bir sancı vardı." Eli kalbinin üstündeydi.
"Sana yardım edemeyeceğimi düşündüm. Değişik bir çaresizlik hissettim. Niye olduğunu anlamamıştım o zaman. Sonra biz hep birlikte devam ettik ama bir gün, o çatışmanın ortasında kaldığımız gün. Sonrasında olanlar, bizi, daha doğrusu beni silip gitmen, bilmiyorum işte çok değişik hissettim. Nasıl anlatılır ki? Hani diyelim çok sevdiğin bir çikolata var. Uzun süre sonra onu istemişsin. Almak için gittiğinde piyasadan kalktığını öğrenirsin ya, son kez yiyemeden onu kaybedersin. Ben o gün sana veda edemeden sen gittin." Gülmek ve üzülmek arasında kaldım. Bana olan hislerini bir çikolata üzerinden anlatmıştı. Benden bir çikolataymışım gibi bahşetmişti.
"Of mal oldum iyice bak. Ya sen gidince neye uğradığımı şaşırdım. Ne oldu, nasıl oldu bilmiyorum ama ben bir şekilde senin olduğun yerlerde bulmaya başladım kendimi. O eve taşındığınız ilk gün var ya," Heycanla dinlemeye devam ediyordum.
"Ben senin orada olduğunu dahi bilmeden oraya geldim. Neden bilmiyorum ama ilk defa geçtiğim o sokak sanki benden bir şeyi barındırıyormuş gibi gelmişti. Öyleymiş. Sen varmışsın orada. Bana ait olan, diğer parçam olan sen orada tekrardan hayat bulmuşsun." Bu sefer gözlerini kaçıran ben olmuştum. Ettiği laflar beni utandırmaktan beter ediyordu. Biraz önce çikolata benzetmesi yaparken şu anda açık açık bir şeyleri anlatıyordu.
"Geldiğim ilk gün seni pencereden görünce her şey daha anlamlı hale geldi. Sonra o sokaktan geçmek benim için bir alışkanlık oldu. Senin ile karşılaşmamak için saklandım. Eğer karşılaşırsak kaçarsın diye korktum. Senin haberin dahi olmadan denk geliyorduk. O zamanlar kesin olarak emin oldum. Ben sana abi gözü ile hiç bakmamıştım. Bana o bıçağı doğrulttuğun gün ben senden çoktan etkilenmeye başlamıştım. Bunu hiç bir zaman inkar etmedim ama sen buna hazır değilsindir diye üstüne gelmek istemedim. Sonra bazı şeyleri anladım. Bu yüzden sürekli üstüne geldim." Ona yaklaştım. Dizlerinin üzerine oturdum. Ellerimi yüzüne yerleştirerek yüzünü yüzüme yaklaştırdım.
"Bana karşı hep aynı olduğun için teşekkür ederim. Verdiğin her sözü tutuğun için teşekkür ederim. Ben seni itsem dahi benden vazgeçmediğin için teşekkür ederim. Yekta ben öyle afilli bir aşk itirafı yapamam. İçimden geçen cümleleri dile getirmeyi beceremem belki ama hissettiririm. Sana söylemek istediğim tek şey bana aşkı öğretiyorsun. Kırmadan, dökmeden ve koşulsuzca birine aşık olmayı senden öğreniyorum. Sen benim sevmediğim her parçamı sevmemi sağlıyorsun. Şu halime bak. Biraz önce anne ve babamı öldürdüm ama onları yok sayıp yine senin kollarında var oluyorum." Alnını alnıma yasladım.
"Yekta ben korktuğum kendimden senin sayende kaçıp, kurtuluyorum. Bunu net bir şekilde söyleyebilirim. Ben sana aşığım sevgilim." Ela hareler yine en sevdiğim şekilde bana bakıyordu.
Fazla mı yakındık? Şaşırmıyordum çünkü biz en alakasız yerlerde bu hale geliyorduk.
"Şu anda seni öpsem beni kim tutabilir?" Dudaklarımda olan gözler kalp ritmimle oynuyordu.
"Çok fazla ihtimal var." Her zaman bütün ihtimalleri düşünüyorduk.
"Bu sefer ihtimalleri siktir etsene. Ben şimdi seni öpeceğim." Dudağı dudağıma değdi.
Öpemedi. Lanet olsun yine beni öpemedi. Bir sevişsek enerjimizi atsak mutlu olacaktık. Niye sürekli bir engel çıkıyordu? İçeriden gelen devrilme sesi yüzünden ayaklanıp eve yönelmek zorunda kalmıştık.
"Eğer bizi boş bir sebep için böldülerse hangisi olursa olsun elini ayağını sikeceğim!" Sinirliydi. E haklıydı adam uzun zaman sonra bir fırsat elimize geçmişti. Onunda içine sıçmışlardı.
"Ulan kedi!" Yekta koşup vazoları devirmiş olan sarmanı yakaldı. Kediyi yüzüne yaklaştırarak göz kontağı kurmaya çalışıyordu.
"Hadsiz hayvan! Mart ayı biz size dokunmadık. Sen ne diye bizi bölüyorsun? Ulan dişi bulamadın diye mi bu kıskançlık?" Şaşkınca Yekta'ya baktım. Kediyi mi azarlıyordu o? Koca bir kahkaha patlattığımda bana baktı.1
"Geri zekalı o kedi dişi zaten." Yaşadığı farkındalık ile kediyi yere bıraktı.
"Neyse anlamıştım zaten." Tabi dercesine kafa salladım.
"Aşağı inelim. Şu salaklar ne yapıyor bir bakalım." Merdivenlere yöneldik.
"Sence ben katil sayılır mıyım?"
"Sence ben seri katil olmuş sayılır mıyım?"
"Peki piskopat bir seri katil sayılır mıyım?" Arkasını dönüp tereddütle bana baktı.
"Yavrum sen geri zekalı mısın?" Kaşlarım çatılmış, dudaklarım alışkanlıktan büzülmüştü.
"Sen beni sevmiyorsun." Şokla bana baktı.
"Karı aşağıda mimarisi sana ait olan iki ceset var. Ben biraz önce seni öpmeye çalıştım. Ayrıca kusmuklu yere senin arkadaşın için gidiyorum. BEN Mİ SEVMİYORUM?" Sonda bağırması ile korkarak onun yanına geldim. Elimi ağzına kapatmaya çalıştım.
"Sikerler böyle işi. Bırak kızım duyarlarsa duysunlar. Yeter artık. Yakında evleneceğiz hala gizli saklı ilerliyoruz. Böyle gitmez bu." Şu an itirafın tam zamanıydı zaten.
"Salak! Sence doğru zaman mı?" Hak verircesine sustu.
Aşağı indiğimiz an etrafı süzdüm. Abim bir kenarda sigara içiyordu. Kerem ise elin olan kolanyayı bileklerine ve boynuna sürüp duruyordu. Sıkıntı ile bir nefes verdim. İyi hissediyordum. Gerçekten bazen bu krizlere şükür ediyordum. Eğer onlar olmasa bu sakinlik bedenime uğramazdı. Çok iyi biliyordum.
"Onları bir yere gömmek gerekiyor. Mümkünse bulunacakları bir yer olmalı." Abimin konuşması ile hepimiz ona döndük. Sesi hissiz ya da üzgün gelmiyordu. Çok sakin ve dingin bir ses tonuydu.
"İzler ne olacak?" Abim sigarasını duvara bastırarak söndürdü. Çöpünü kendi cebine sıkıştırdı.
"Fıstığım abin her şeyi düşünüyor. Sen rahat ol hepsini halledeceğim ben." Bize iyice yaklaşmıştı.
"Abi bana kızgın mısın? Ya da onun için üzgün müsün?" Ne olursa olsun. Bana bu olanağı o sağlamış dahi olsa üzülebilirdi. Buna kızmaz ya da kırılmazdım. Annemiz onu değil beni öldürmek istemişti. Sadece benim için ona karşı duruyordu. Eğer bir pişmanlık yaşadıysa bu onun hakkıydı. Yeni bulduğu annesini kardeşi öldürmüştü.
"Bunu senden ben istedim." Ellerinde hala duran eldivenleri gösterdi.
"Eğer sen acı çektirmek için biraz daha yaşatsan sana yardım edecektim. Ben seçimimi sana geldiğim gün yaptım abiciğim.
"Abi ama sen o öldüğü zaman beni ter-" Beni eli ile susturdu.
"O kadının ne halt ettiğini bilmiyordum. Ayrıca asıl sebebim o değildi, biliyorsun." Sessizce yüzüne baktım.
Hayat gerçekten çok garipti. Annesini öldürdüğümü sandığı için benim ölümümü dileyen abim, annemi öldürmem için bana imkan ve fırsat vermişti. O zaman bir yalandan beni yok sayan abim şimdi bir gerçeğe rağmen benden vazgeçmiyordu.
Onu kollarım arasına çektim. Sıkıca sardığım an kafasını boynuma sakladı. Neferlerinin düzensiz olduğu fark ettim.
"Ağlamak istersen ağla. Ben seni saklarım abi." Boynumu ıslatan gözyaşları ateş oldu, içimi yaktı.
"Onların ölmesi umrumda değil. Onlar için üzülmüyorum. Bu halimin sebebi başardığımız için. Mutluyum abiciğim. Çok mutluyum. Senin için çabaladım ve başardım. Ben bu savaşı sonunda kazandım Efsun'um." Mutluluktan mı ağlıyordu? Annesinin ölüme değil, beni kurtarmayı başardığı için ağlıyordu.
"Burdayım abi. Hep yanındayım artık."
"Şükürler olsun. Bu son için şükürler olsun." Gülümsedim.
❤🩹
Karşıda duran iki bedene baktım. Bütün izleri yok etmiştik. Onları birer halıya sarmış, ormanda bir derenin kenarına gelmiştik.
"Taşlar nerde? Bağlayalım. Hemen atıp kurtulalım artık." Yekta ve Kerem ellerinde ipe bağlı koca taşları getiriyordu.
"Hangisine bağlamak istiyorsun?" Abimin cümlesi ile yutkundum. Ona daha fazla kötülük yapmak istemiyordum.
"Annemizi." Daha fazla konuşmadan onlara yöneldik. Kerem bana, Yekta abime yardım etmişti. Cesetleri dereye attık. Bir süre gidişlerini izledik. Gözden kayboldukları an birbirimize döndük.
"Bitti." Tek bir kelime yeterdi. Bitmişti. Bu savaş bitmiş ve biz kazanmıştık.
"Kutlama işi ne oldu?" Kerem biraz toplarlanmıştı. Hatta biraz az kalırdı. Kutlama derdine düştüğüne göre turp gibiydi.
"Şu an değil. Elbet kutlama yapacağız ama biraz kendimize gelelim. Mesela ben Beren, Seren ve Deren'i çok özledim. Yeğenime dokunmak istiyorum. Ben kızlarıma sıkı sıkı sarılmak istiyorum. Burnumda tütüyorlar." Derin bir nefes verdim. Görüntülü konuşmak bile yetmemişti. Her gün aynı evin içinde olduğum insanları bir aydan fazla bir süredir göremiyordum.
"Of ablalarım diye ağlayacağım şimdi." Şaşkınca ona döndüm. Bebek gibi dudakları büzülmüş, kolları çiçek olmuştu.
"Ben de ablanım ya it!" Ensesine vurdum. Birden yere düşmesi ile ufak bir çığlık attım.
"Ay gitti." Yekta onu ensesinden tutup tek eli ile kaldırdı.
"Önüne bak dangalak." Kafasını önüne eğdi. Büzülen dudakları bozulmamış hatta ekstradan gözleri dolmuştu.
"Oyy kıyamam sana ben." Kaç yaşına gelirse gelsin Kerem benim için hala çocuktu. Yanına gidip, kolumu omzuna attım.
"Ağlama lan zırlak. Tamam gideceğiz anlamlara. Lan tamam dedik köpek ağlama!" Tekrar ensesine vurdum.
"Katil oldum ona dert yanmadın. Buna mı dudak büküyorsun?" Tekrar kolumun altına aldım.
"Merak etme birlikte gideriz tedavi oluruz. Ben zaten devam etmeyi planlıyorum." Boyuna çok yetemediğim için kolum ağrıyordu. Omzundan indirdim ve koluna girdim. Bu daha makuldü.
"Sen neden tedavi görüyorsun?" Abimin sorusu ile boğazımı temizledim.
"Kafadan kontağım ben." Başka bir soru gelmemişti. Benim istediğim buydu. Konunun çok irdelenmelerine gerek yoktu.
Uzun bir yolculuk sonrası eve vardık. Bugün son kez burada kalacaktım. Son kez burada uyuyacaktım.
💜
Heyecanla hastane koridorunu turluyordum. Bugün yeğenim geliyordu. Minik bir kız çocuğu aramıza katılacak ve ailemiz biraz daha büyüyecekti.
Dolan gözlerimi bir kere daha sildim. Herkes bir yere oturmuş bekliyordu.
"Ya bu kız niye hala doğmuyor ya? Gidip ben devam edeceğim şimdi doğuma! Ay yeter daral geldi." Kerem hızlıca yanıma geldi.
"Gerçekten deneyimin var mı?" Buna bir espri olsaydı belki gülebilirdim ama Kerem oldukça ciddiydi.
"Çocuk geri zekalı mısın? Bas geri." Hüzünle gidip sandalyesine oturdu.
Girdiğimiz odada misket gibi dizilmiş bir Deren'e bir yeğenimize bakıyorduk.
"Kanka hani ayrılacaktın? Kibarlık için evlendin tamam ama bu biraz fazla oldu." Yan gözle Fatih'e baktım. Zorbalıklarıma alıştığı için gülerek bebeğine bakmaya devam etti. Ben ise Deren'e yaklaşıp kulağına eğildim.
"Çok acıdı mı?" Soruma şaşırmamıştı. Hayır dercesine kafa salladı. Ben de inandım zaten götüm. Şunu çıkarana kadar götü çıkmıştı.
"İstediğin bir şey var mı karım?" Fatih'in sorusu ile burun kıvırdım.
"Sen hayırdır? Tanışıyor musunuz? Deren karım falan diyor hayırdır?" Bu adamı pek sevemiyordum. Hayır sebebi Deren'i bizden alması değildi. Öyle bir saçmalık olamazdı ya.
Kesinlikle Deren'i bizden aldığı içindi.
"Ay teyzen götünü, başını ısırır kız senin! Oy bakayım suratına. Ne kadar çirkin bir şey lan bu." Şaka yapar gibi konuştum. İlk defa yüzüne net bir şekilde bakınca kaşlarım çatıldı. Bu çocuk niye domates turşusuna benziyordu?
"Allah'tan tedarikli geldim. Bebişime minik bir hediye getirdim." Çantamın içinden çıkardığım zıbın ile sırıttım. Özel olarak hazırlatmıştım. Üstünde yazan yazıya bakınca sırıttım.
"Efsun teyzemin biriciğiyim." Biraz garip olmuş gibi geliyordu. Umrumda değildi. Bu kız bu zıbını giyeyecekti.
Zıbının için soktuğum tam altını çıkardım. Bebişimizin adana dürüm gibi sarıldığı örtüye taktım.
"Bu zıbını gitmezse yeğenlikten reddederim." Minik gülüşmeler odada dolandı. Onlar benim ile dalga geçerken ben hareket etmeden duran miniğe baktım.
O an belki kimse anlamadı ama ben, bana da böyle bir güzelliğin nasip olması için dualar ediyordum. Ümit artık her daim benimleydi. Karşımda duran kız çocuğu bana daha fazla ümit aşılıyordu. Diğerleri bilmiyordu ama bu kız çocuğu benim için gerçekten bir dönüm noktası olacaktı.
Gözümden süzülen yaşı sildim. Abim ile göz göze geldik. Sözler tutuluyordu. Artık mutluluktan ağlıyordum.
Gözlerim her yerde gezindi. Her şeyim, ailem, benim değerli tek varlıklarım. Hepsi burada yanımdaydı.
🥳
Gözlerim televizyonda yayınlanan haberdeydi. Eski dosya tekrar açıldı. Ünlü ve saygın iş adamı Harun Siran ve Karısı Damla Siran bir hiçliğe kurban gitti. çiftinin katilleri hala bulunamadı. Dosya yeniden gün yüzüne çıkmasına rağmen hiç bir gelişme bulunamadı. Geçen alt yazı yüzümü gülümsetti. Aylar geçmişti. Olay yakın zamanda rafa kaldırılacaktı. Buna adım gibi emindim.
Psikolojik destek almaya devam etmiştim.
O günden sonra o evi terk etmiştik. Abim dediğini yapmış, bütün gereksiz yerleri satmıştı. Şu an yan dairemizde, Yekta ile beraber bir yaşam sürüyorlardı. Abim evine bir kedi ve köpek almıştı. Hayatında sadece bir kaç hayvana ~buna Yekta'da dahildi.~ ve kardeşine yer olduğundan bahsetmişti. Bu yaştan sonra öyle şeyler ile uğraşamam diyerek ona ayarladığım bütün randevulardan kaçmıştı.
Abim ve Yekta'yı, Beren, Seren ve Deren ile tanıştırmıştım. Her şeyi konuşup açığa kavuşturmuştuk. Çok iyi bir arkadaş grubu olmuştuk.
Bu zaman diliminde Kerem bir kızla çıkıyordu. Bu kız Çicekti. En başta, yıllar önce şakasına flörtleşmişlerdi. O dönem iletişimleri kesilmiş, yakın zamanda ise tekrar eskiye dönmüşlerdi. Tek fark ise bu sefer ikisi şakasına değil, ciddi bir şekilde birbirlerine ilgi duyuyorlardı. Bu mesafe onlarda olan hisleri açığa çıkarmış olmalıydı. Bir aya yakın bir süredir sevgililerdi.
Deren kocası ile biricik kızlarının tatlı telaşını yaşıyorlardı. Bize çok uğrama imkanları olmuyordu. Biz ise çoğu zaman itina ile onları taciz ediyor, bebişlerini kaçırıp onlara başbaşa kalma ve dinlenme imkanı veriyorduk. Şikayetçi değil aksine çok memnunlardı.
Seren ise Can ile Mete olayı yüzünden ani bir sinir ile arayı açmıştı. Ben uzun süre dil dökerek konuşmalarını sağlamıştım. Buluştukları zaman ikisi eteklerindeki taşları dökmüştü. Şu an ise yakın zamanda olacak sözlerinin telaşındalardı.2
Beren'e gelirsek, o ümitsiz bir birliktelik yaşamış ve bu işlerden elini ayağını çekmişti. Şimdilerde kendi açtığı pastanesi ile ilgileniyordu. Keyfi tıkırındaydı. İleride onun için ne olurdu bilmiyordum. Tahminen ne kadar reddetse bile yine bu aşk işlerine bulaşacaktı.
Biz. Yekta ve ben. Biz şu an çok garip bir evredeydik. Ailesi ile tanışmıştım. Bunu yaparken çok mahçup hissetmiştim çünkü benim abim ve arkadaşlarım harici bahsedeceğim kalabalık bir ailem yoktu. Tanışmanın ilerleyen saattlerinde bu mahçupluğun boşa olduğunu bana çok net bir şekilde kanıtlamışlardı. Sevgilimin ailesi de onun gibi harikaydı.
"Geri zekalı Yekta telefonları sikti kalk artık! Astral seyahate mi çıktın anlamadım ki!" Kafama çarpan kumanda beni kendime getirdi. Kerem'in bağırışı ile bir aydınlanma yaşadım.
"Lan biz buluşacaktık. Hassiktir unuttum ben." Acele ile üst kata çıktım. Geceden hazır ettiğim elbisemi üstüme geçirdim. Makyaj yapmaya kalmayan vaktim ile küfür ettim. Makyaj çantamı yanıma aldım. Yolda yapabilirdim. Kenarda duran topukluları ayağıma geçirdim. Asıl takacağım çantanın içine makyaj çantamı ve bir kaç gerekli eşyayı attım. Onu omzuna atarken ağzıma bir lastik aldım. Merdivenleri geri inerken saçımı toplamak için cebelleşmeye başlamıştım. Merdivenin sonuna gelince şükür ettim. Başarılı bir at kuyruğu olmuştu. Koltukta unuttuğum telefonu alıp kapıya çıktım.
"Ben kaçıyorum!" Koşarak kapının önünde olan arabaya gittim. Kendimi zar zor koltuğa attığım an rahat bir nefes verdim.
"Aşkım özür dilerim ben biraz dalmışım öyle. Kerem bağırınca hemen hazırlandım. Zaten hiç bir şey yapamadım. Kafam dağınıktı biraz unutmuşum. Özür dilerim haber veremedim. Seni beklettim ama isteyerek olma-" Tyt paragrafı gibi sıraladığım cümlelerin sonunu getiren Yekta'nın yumuşak dudaklarıydı. Bir süre dudaklarımın üstünde soluklanmış ve geri çekilmişti.
"Sorun değil diyeceğim ama susmuyorsun bir türlü balım." Yarım ağız sırıtarak ona baktım.
"E susturdun işte ne güzel." Bana göz kırparak tekrar yola döndü. Nereye gideceğimiz hakkında bir fikrim yoktu. Yekta'nın dediği tek şey, benim hoşlanacağım, seveceğim bir yere gidiyor oluşumuzdu. Bu cümleden sonra susmuş ve beklemeye karar vermiştim.
"Haberleri gördün mü?" Yandan bana bir bakış atarak kafa salladı.
"Hala bir şekilde açılıp, kapatıyorlar. Bu işin içinde bir şey varmış gibi geliyor." Bana katıldığını belli ederek kafa salladı.
"Araştırmaya başladık tekrardan, ne olur ne olmaz. İşimizi sağlama almamız gerekiyor." Rahat bir nefes vererek önüme döndüm. Rahatlamıştım.
Yekta arabanın radyosuna uzandı. Bir kaç kanal değiştirdi. Durduğu kanalda yükselen müzik tebessüm etmeme sebep oldu.
Aşk belası çalıyordu. Yekta bunu da unutmamıştı. Ellerinden birini bacağımın üstüne attı. Parmağı ile ritim tutmaya başlamıştı.
"Delice bir sevda, delice bir tutku bu
İçimde sancısı, yüreğimde korkusu
Öylesi sardı ki, bu hırçın sevda beni
Kaçamam susamam, kapalı kaçış yolu"
Gülüşüm daha çok büyüdü. Yüreğim sıcak bir sıvı ile dolup taşmıştı. O yolu ben onu izliyordum. Sırıtarak bacağımda ritim tutmaya devam ediyordu.
Kurudu dudaklar, çorak çöle döndü
Bekledim gelmedin, bekledim gün döndü
Haydi ara beni sor beni yorma beni sar beni yar
Sevdan ellerimi kollarımı gözlerimi bağladı yar
Kalbim sana doğru senin için deli gibi atıyor yar
Beni bir koynuna, alıversen ne olur yar
Haydi ara beni sor beni yorma beni sar beni yar
Sevdan ellerimi kollarımı gözlerimi bağladı yar
Kalbim sana doğru senin için deli gibi atıyor yar
Beni bir koynuna, alıversen ne olur yar
Gözleri kısa bir an dudaklarıma kaydı. Derin bir nefes verip tekrar yola odaklanmıştı. Şarkının sesini biraz daha açtım ve eşlik etmeye başladım.
Gözlerimi bir an dahi yüzünden ayırmıyordum. 1.5 yılı devirmiştik. Ben emindim. Yekta bana gerçekten aşıktı ve hep dediğim gibi ben de onun sayesinde aşk duygusunu tatmıştım.
Yekta ile ilişkimiz boyunca öpüşmenin ilerisine geçmemiştik. Bazı günler freni patlamış araba gibi ilerlediğimiz anlar olmuştu ama Yekta yine bir şekilde kendini durdurmuş bunu engellemişti. Benim güvenimi ve sevgimi kazandığına emin olduğu an ileri gitmek istiyordu. Bana hava hoştu. Böyle ince ve nahif düşünmesi beni eriyip, bitiriyordu.
Kurudu dudaklar, çorak çöle döndü
Bekledim gelmedin, bekledim gün döndü
Haydi ara beni sor beni yorma beni sar beni yar
Sevdan ellerimi kollarımı gözlerimi bağladı yar
Kalbim sana doğru senin için deli gibi atıyor yar
Beni bir koynuna, alıversen ne olur yar
Haydi ara beni sor beni yorma beni sar beni yar
Sevdan ellerimi kollarımı gözlerimi bağladı yar
Kalbim sana doğru senin için deli gibi atıyor yar
Beni bir koynuna, alıversen ne olur yar "
Biten şarkı ile Yekta'nın parmakları durdu. Bu sefer ben radyoya uzandım. Telefonumu bağladım.
Sertab Erener - Ateş ile Barut şarkısını açarak tekrardan geriye yaslandım.
Şarkı da yol gibi su misali akıp gidiyordu.
"Ateşle barut ah yanyana durmaz
Ellerin mızrap olur bedenim saz"
Gülüşü gittikçe büyümüştü. Ben mırıldandıkça daha fazla gülüyor ve ara ara bana bakıyordu.
"Kafamı sıfırlıyorsun. Yemin ederim ne yapacağımı unutuyorum. Yavrum bakma şöyle." Kahkaha attım.
"Nasıl bakıyormuşum ki?" Alt dudağını yaladı.
"İçin gidiyormuş gibi. Dikkatim dağılmıyor direkt yok oluyor." Bir kahkaha daha attım.
"Demek ki içim gidiyor Yekta. Sen de bana bakma o zaman. Dağılmaz hiç bir şeyin." Bir kere daha bana baktı.
"Sen gel benim yerime geç. Şu güzelliğe bakmadan durabilir misin acaba? İçim titriyor kızım. Bir gülüşün, bakışın içimi titretiyor." Dilimi üst dudağımda gezdirdim.
"Bu cümleleri o zaman geldiğinde tekrar kur sevgilim. Sana o gün çok farklı bir tepki vereceğime emin olabilirsin." Gülerek sabır çekti ve yola döndü.
Bu konuşma sonrası susmuştuk. O şarkı eşliğinde araba sürmüş, ben de makyaj yapmıştım.
Arabadan inince geldiğimiz yere baktım. Anında gözlerim dolmuş, dudaklarım çocukluğun getirdiği alışkanlık ile büzülmüştü.
"Yekta." Sesim fısıltı gibi çıkmıştı.
Beni lunaparka getirmişti. Yekta benim ile ilgili her detayı böyle hep hatırlayacak mıydı?
Ona lunapark anımı anlattığım günü hatırladım.
•••
"İşte evden kaçtım o gün. Babam yakıp yıkıyor her yeri. Ben de uzaklaşmak istedim. Sağa sola döne döne bir lunaparka gitmiştim. Küçüğüm bir yere gittiğim yok. Ne bileyim oranının bana göre olmadığını? Bir prenses vardı orda. Uzun uzun baktım ona. Çok güzeldi. İçeri girdim gizlice." Yekta saçlarımla oynamaya devam ediyordu. İyice mayışmaya başlamıştım.
"Sonra bir kaç çocuk geldi. Bağırıp, kızdılar bana. Sonra görevli geldi. Annemi, babamı sordu. Cevap vermeyince kızdı bana. Küçük gördü beni. Ben susup sadece durunca dilenci sandı beni. Polise veririm demişti. Çok korktum ben de. Ağlayarak kaçtım oradan. Bir daha bir lunaparka girmeyi bırak, önünden geçmedim." Saçımı öptü. Benim gözler yavaştan gitmeye başlamıştı.
"Sadece prensesi görmek istemiştim. Hayatımı değiştirebileceğine inandığım biriydi o. Pembe kabarık bir elbisesi vardı. Saçları dalgalı ve çok uzundu. Yüzü sanki bir peri kızı gibi boyanmıştı. Pespembeydi. Çok büyülü biriymiş gibi gözüküyordu. Çünkü çok güzeldi. Bir çocuk için bu yeterli bir sebepti. Neyse ne yapacağım zaten artık prensesi? Çok konuştum bak yine. Uykum geldi. Uyuyacağım." Boynumu öptü.
"İstersen hep konuş güzelim. Sesin benim için bebek mırıltısı gibi. Hoşuma gidiyor. Uykun varsa uyu ben yanındayım." Gözlerimi öptü. Sıkıca gözlerimi yumdum. Uyku ile uyanıklık arasında kaldığım bir anda onun sesi kulaklarıma doldu.
"Senin kaybettiğin çocukluğu, senin için birlikte bulacağız. Sana söz sevgilim, bunu yaparken bir an olsun elini bırakmayacağım."
•••
"Ağlayacağım şimdi." Elimi elinin içine hapsetti. Tutuğu elimi kaldırarak üstünü öptü.
Bu çok fazlaydı. Yekta'nın her şeyi çok fazla ve harikaydı.
"Unutmamışsın." Dolan gözümden bir yaş düştü. Bu yaş yine mutluluktandı. Yekta boşta kalan eli ile gözyaşımı sildi. Elini çeneme yerleştirerek yüzümü yukarı, kendine doğru çevirdi.
"Balım büzme öyle dudaklarını. Ağlama. Dökme yaşlarını." Düşen yaşları silmedi. Onun yerine yaşların aktığı yolu takip etti. Her bir yaşı, yüzümün her bir milimini öptü.
"Benim güzeIim bu sefer istediğini yapacak burada." Elimi elinden çekip sıkıca boynuna sarıldım. O belimden kavrayıp iyice kendine çekince ayaklarım yerden kesilmişti.
Hep böyleydi. Yekta her türlü benim ayaklarımı yerden kesiyordu.
"Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim. Yekta." Beni tek kolu ile kavramış yürümeye başlanmıştı.
"Seni çok seviyorum. Canımdan çok seviyorum." O omzumu öptü.
"O can olmasa Yekta diye bir şey olmaz, haberin yok." Kıkırdakdım. Gözümden yaşlar akmaya devam ederken, gülüşüm geçen her saniye daha çok büyüyordu.
Yekta beni indirerek geldiğimiz yeri görmemi sağladı. Ağzım hafifçe aralandı. Prenses buradaydı. Tam karşımda bana bakıyordu. Tam Yekta'ya tarif etmiş olduğum gibi biriydi. Hiç bir detayı unutmamıştı.
"Sen şakasın." Değilim dercesine kafa salladı. Karşımda duran prensese baktım. Çok güzeldi. Aynı çocukluğumda olduğu gibiydi. Bana doğru geldi. Elini uzattığında tuttum. Beni kendine çekip sıkıca sardı.
"Şimdi sana hayatını değiştirecek ve bugünün en güzel günün olmasını sağlayacak bir büyü yapacağım." Şen bir kahkaha attım. Çocuk aklımla kurduğum hayalimi dahi küçümsememiş, bir şeyler yapmaya çalışmıştı.
"Çok iyi olur. Ne yapacaksınız bana?" Tutuğu elimden beni yönlendirdi. Kısa bir yürüyüş ardından korku tüneline gelmiştik.
"Hayatım burada mı değişecek? Ne yapacaksınız? Buradan çıkınca kafama korku filmi senaryosu falan mı yükleyeceksiniz? İyi para eder mi bari onu da söyleyin." Kadın nazik bir şekilde gülmüş ve beni raylara yaklaştırmıştı. Gözüm trende gezindi. Hepsi boştu.
"Tek başıma binmeyeceğim değil mi?" Kadın beni itileyerek bindirdi. Demiri indirdiği an tren hareket etmeye başlamıştı.
"Prenses hanım ben karanlıktan korkarım ama! Ya afedersiniz alın beni! Beni almıyorsanız sevgilimi verin!" Girdiğim tünel ile gözlerimi sıkı sıkıya kapattım.
Bir kaç saniye geçti. Göz kapağıma vuran ışık gözümü açmama sebep oldu.
Burası karanlık değildi. Hatta burası bir korku tüneli bile değildi.
"Yalancılar." Etraf benim ve Yekta'nın birlikte çekildiği fotoğraflar ile doluydu. Her yere güneş şeklinde ışıklar yapıştırılmıştı. Demiri itip ayağa kalktım. Fotoğrafları elimde toplamaya başladım. Hepsinde ayrı bir cümle yazıyordu. Biraz daha ilerlediğimde etrafa yazılar yazılmış olduğunu gördüm.
"Benim dünyama bir güneş gibi doğdun. Benim ışığım, yönüm oldun. Bu ışıklar ve anılar sana sevgilim."
Gözlerim fotoğraflarda gezindi.
"Doğum günümün en güzel hediyesi olduğundan habersizdin." Pastasını taşıyan ben ve bana ışıltılı gözler ile bakan o.
"Seni öptüğüm için kalp ağrısı çektiğimi bilmediğin o gün." Yanağından öptüğüm fotoğraf.
"Benim yüzümden yaktığın keki yediğim ama senin bilmediğin gün." Siyaha dönmüş ve ısırılmış kek dilimi.
"Abine seni sevdiğimi senden önce söyleyip dayak yediğim gün." Morarmış gözüne buz tutuğum kare.
"Nefesim olduğundan, sayende can bulduğumdan habersiz olduğun o gün." Bir deniz kenarında uzun uzun birbirimize sokularak konuştuğumuz gün.
Yolum sonuna yaklaşmıştım. Son bir fotoğraf vardı. Elime aldığım şey ile kaşlarım çatıldı. Bu ne zamandı?
Gözlerimi üstüme çevirdim. Bu fotoğraf bir kaç saat öncesine aitti. Araba beni öptüğü andı. Gözlerim yazıya indi.
"Senden çok bana hediye olacak o şeyi yapacağım gün." Cümle burada bitiyordu ama minik bir ok arkayı işaret ediyordu. Tam orayı çevirdiğim sıra tünel bitti ışığa çıktım.
"SANA BİR ÖMÜR ADAYACAĞIM, BENİM İLE EVLENMEN İÇİN TEKLİFTE BULUNACAĞIM GÜN." İki taraftan Konfetiler patladı. Alkış sesleri yükseldi. Gözlerimi resim karesinden çekemedim.
Yekta bana evlenme teklifi mi edecekti?
Elimden çekilen fotoğrafı takip ettim. Yekta gömleğinin cebine yerleştirdi. Beni tek kolu ile olduğum yerden çıkardı. Karşıma geçerek diz çökmüştü.
Elimi kalbime bastırdım. Hayeller gerçek oluyordu. Hayatımın en güzel günlerinden biriydi. Prenses kadın haklıydı. Bugün hayatım değişecekti ve bugün en güzel günümdü.
"Efsun'um, güzel sevgilim benim. Sana verdiğim sözleri hep tuttum. Hepte tutarım bilirsin. Bunları yaparken, sözleri yerine getirirken hayallerimizide gerçekleştirmeliyiz. Benim en büyük hayalim senin karım olman. Tek hayalim bu zaten. Efsun biliyorsun ben böyle konuşmalar yaparken biraz salaklaşıyorum ama inan seni çok seviyorum. Ben ilk defa böyle şeyler hissettim, hissediyorum. Ben senin hep yanımda olmanı, bana hep kalbim patlayacakmış gibi hissettirmeni istiyorum. Sevgilim benim ile evlenip, hayatımı her gün daha çok renklendirir misin?" Nefes neydi? Nasıl alınıyordu? Ben şu an alabiliyor muydum?
Karşımda dizlerinin üzerine çökmüş halde bana bakan adam. En büyük iyi kilerimden biri. Beni öyle bir hale getirmişti ki kendi bile tahmin edemezdi.
Vereceğim tepki ne olabilirdi? Belki evet diye çığlık atıp boynuna sarılırdım. Belki mutluluktan evet demeyi unuturdum. Liste böyle ihtimaller ile uzar giderdi ama ben en saçması olanı yapmış, mutluluktan şak diye düşüp bayılmıştım. Şu an hastaneden çıkıyorduk. Yekta beni, diz çöktüğü için tutamamıştı. Ben de biraz trene çarpmıştım. kafama dikiş atılmıştı.1
"Aşkım özür dilerim." Sabır çektim. Geldiğimizden beri özür diliyordu. Sıkıntı bendeydi ama o niye özür diliyordu?
"Yekta bir kere daha özür dilersen dikişleri sana kafa atma sureti ile patlatırım duydun mu?" Korkmuş gibi kafa salladı.
"O patlar mı ki öyle?" Ciddi ciddi sormuştu. Ben de ciddi bir şekilde düşündüm.
"Bilmiyorum. O kadar bilgim yok." Tekrar kafa salladı ve yürümeye devam etti.
"E beni kucağında ne zaman indireceksin?" He bir detayı unutmuştum. Yekta sanki ben kafadan değil bacaktan dikiş yemişim gibi beni kucağından indirmiyordu.
"İçim rahat edene kadar." Kabullenerek kafamı göğüsüne dayadım. Zaten topuklu ile yürümeye üşeniyordum.
Arabaya değil hastanenin bahçesinde bulunan banklara yönelmiştik. Beni kucağından indirmeden oturdu. Etrafta bize bakan kötü yaşlılar vardı. Hiçte umrumda değildi.
"Şey diyeceğim." Tekrar kafamı kaldırıp yüzüne baktım.
"Sırası mı bilmem ama bana cevap veremedin." Yüzümde güller açtı.
"Kabul ediyorum." Emin olmak istercesine bakıyordu.
"Yekta Tunç ben senin karın olmayı kabul ediyorum." Gözleri doldu. Sağ gözünden bir yaş süzüldü ve benim omzuma düştü.
"Hayal değil. Şaka hiç değil. Gerçekliğini kanıtlamalıyım sanırım." Yaşattığım dejavu için gülümsedim. Onun ise gözlerinden bir kaç damla yaş daha süzüldü. O gün yaptığımı yaptım. Dudaklarımı onun dudakları ile mühürledim.
👰🏻♀️
Düğün Günü..1
Titreyen ve terleyen ellerimi gelinliğin eteğine sildim. Sadece elim değil bütün uzuvlarım titriyordu.
"Kızlar ben öleceğim. Bir ambulans çağırın ya." Koşuşturarak bana gelen bebeğime baktım. Deren'in veledi daha çok büyümüştü. En sevdiği teyzesi bendim. Sürekli peşimde dolanıyor, annesinden daha çok benim adımı çığırıyordu.
"Aşkımm." Güldüm. Gittikçe daha çok bana benziyordu.
"Bebeğim söyle." Dudak büzerek kucağıma çıktı.
"Şen bıyakacan mı beni? Küşeyim mi sana?" Dudağı titremeye başladı. Kahkaha atarak yanağından bir makas aldım.
"Kız fıstık yerim seni he. Ne bırakması? Sence senin en mükemmel teyzen böyle bir şey yapar mı?" Hızla kafa salladı.
"Benim teyzem hiç kimisimizi bırakmaz." Sıkıca sarıp göğüsüme bastırdım. Makyajım bozulmasa öpüp bitirirdim.
"Annecim gel bana. Teyzeyi çok sık boğaz etme." Annesine uyarak pıtı pıtı ona yürüdü. O giderken minik totosuna bir şaplak attım.
"Az kaldı. Gel bir kere daha makyajına bakayım." Beren üstüme yürümeye başladı.
"Bir adım daha atarsan eyelinerı yerim. Dur artık. Her geldiğinde yüzüme bir şeyler sürmeye çalışıyordu.
"Lan bırakın benim gelinimi!" Seren yardımıma koşmuştu.
"Allah razı olsun!" Benim önüme siper oldu.
"Ne zaman çıkacağım burdan? Nikah memuru gelsin artık. Bayılacağım şimdi!" Kapı hızla açıldı. İçeri ateş topu giren abim kapıyı hızla kapadı.
"Boşanın!" Şaşkınca kaşlarımı kaldırdım.
"Evlenemedik ki." Abim çenesini sıvazladı.
"Ben sevgili olmanızı kabul edemedim göt herif kızımla evleniyor. Tansiyonum düştü." Abim bana gelip sarıldı.
"Evlenme ben bakarım sana." Gülmek istesem bile dudağımı ısırarak bunu engelledim.
"Çok geç yavşak. Nikah memuru karım ve benim için geldi bile." Ne ara geldiğini dahi anlayamadığım Yekta'ya baktım. O sırada abim önümden çekildi.
Ben meteor gibi çocuğu kapmıştım. Üstünde siyah bir takım vardı. Olmasada olurdu. Saçları dağınık değildi. Özenle şekillendirilmişti. Onları zevkle dağıtacaktım.
Benim üstümde sade beyaz bir gelinlik vardı. Üst kısmın dekoltesi gelinlik olduğunu belli edecek cinstendi. Duvak olarak kısa minik bir tül parçası takmıştım. Güzeldim. Kendime ilk defa beyazı bu kadar çok yakıştırmıştım.
Bana doğru adımlamaya başlayan taşa baktım. Bir an önce son aşamaya ışınlanmak lazımdı.
"Birtanem." Tam karşımda durdu. Ellerimi ellerinin arasına aldı. Sağ elimi kaldırıp avuç içime dudaklarını bastırdı. Biraz daha aşağı kayıp damarlarımın olduğunu kısma indi. Oraya da bir öpücük bırakıp geri çekildi.
"Kalbimin sesini duysan benden kaçarsın." Yarım ağız güldü.
"Merak etme ben onu zaten çok yakından dinleyeceğim. O atışlar ile özel olarak ilgileneceğim." Fısıldamıştı. Sadece ben duymuştum.
Arkada çırpınma sesleri geliyordu. Abimin bize ulaşmak için can çekiştiğine emindim.
"Gidelim mi güzelim?" Hemen heyecanla kafa salladım. Abim Yekta'yı itti.
"Aşağı in ve benim onu sana getirmemi bekle lan. Adeti bilmiyor musun?" Anlayış ile kafa salladı ve kapıya yöneldi.
Abimin uzattığı kola girdim. Beren'ler önden aşağı inmişti. Biz ise yavaşça yürüyorduk.
"İşin şakası bir yana en ufak bir sıkıntıda bana geleceksin. Tamam mı abiciğim? Ne olursa olsun ilk abine koş." Kolunu okşadım.
"O beni asla üzmez. En iyi sen biliyorsun değil mi abi?" Gülmemek için kendini kastığını fark ettim.
"O yüzden evlenme diyorum ya. Allah'ın cezası çok güzel seviyor kıskanıyorum. Seni benden alacak." Kolunu sıktım.
"Her şey çok güzel olacak abi. Biz kolay kolay kopmayız." Kendini sıkmayı bıraktı. Gülümsedi. Gülerken gözlerinin dolduğunu gizlemeye çalışıyordu.
Geldiğimiz salona baktım. Çok kişi yoktu işte. Yekta'nın ailesi ve bizimkiler vardı. Fazla kalabalığa gerekte yoktu.
Abim merdivenin sonunda dediği gibi beni Yekta'nın yanına getirdi. Abimin kolundan çıkıp onun koluna girdim.
"Yeni bir hayata adım atacağız." Öyle olacaktı. İstediğim, dualarla dilediğim mutluluğa kavuşuyordum. Zarar görmeden, canım daha çok yanmadan oluyordu her şey. Geçmişin karşılığını şimdi alıyordum.
Yerlerimize geçtik. Nikah memuruna kısa kesmesi için minik bir uyarı yapmıştık. Klasik cümleler kurulmuştu.
"Siz Damla Efsun Kartal, Yekta Tunç'u eşliğe kabul ediyor musunuz?
"Evet." Rüya değildi. Olamazdı da zaten. Benim rüyalarımda bile bu kadar mutluluğa yer olmuyordu. Bu gerçekti. Yanımda duran ve kocam olacak adam kadar gerçek ve güzeldi.
"Siz Yekta Tunç, Damla Efsun Kartal'ı eşliğe kabul ediyor musunuz?"
"Son nefesime kadar evet." Oluyordu. Hayaller gerçek oluyordu.
"Ben de belediyenin bana verdiği yetki ile sizleri karı koca ilan ediyorum." Bu cümlenin ardından arkada bir şarkı yükseldi.
"Aşk bahçemi süsleyen inci çiçeğim misin?
Aşk bahçemi süsleyen inci çiçeğim misin?
Gecemi aydınlatan, ateş böceğim misin?
Gecemi aydınlatan, ateş böceğim misin?
Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan
Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan
Kovaladıkça kaçan, ateş böceğim misin?
Kovaladıkça kaçan, ateş böceğim misin?"
Aniden beni tutup çeken Yekta ile neye uğradığımı şaşırdım. Ortaya geçmiş ve dans etmeye başlamıştık.
"Bahar dalında yaprak, yıldızdan daha parlak
Bahar dalında yaprak, yıldızdan daha parlak
Gözyaşımdan yuvarlak, ateş böceğim misin?
Gözyaşımdan yuvarlak, ateş böceğim misin?
Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan
Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan
Kovaladıkça kaçan, ateş böceğim misin?
Kovaladıkça kaçan, ateş böceğim misin?"
Bana bakarak ve bağırarak söylemeye başladı. Tempomuz artmıştı.
"Doğmayan güneşimsin, rüyalarda eşimsin
Doğmayan güneşimsin, rüyalarda eşimsin
Sevgilim söylermisin, ateş böceğim misin?
Sevgilim söylermisin, ateş böceğim misin?
Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan
Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan
Kovaladıkça kaçan, ateş böceğim misin?
Kovaladıkça kaçan, ateş böceğim misin?
Kovaladıkça kaçan, ateş böceğim misin?
Kovaladıkça kaçan, ateş böceğim misin?"
Hep yaptığım gibi yine dua ettim. Bu mutluluğun daim olması için. Her gün artarak çoğalması ve hep sürmesi için. Olduğum kollar huzur ve aşktı.
😭
Gergince volta atmaya başladım. Ne olacaktı? Hediye mi beğenir miydi? İçim içimi yiyordu.
Biz evliydik. Biz Yekta ile baya, çok evliydik. Kocam vardı. 1 yıldır vardı. Canım kocam.
Gözlerim telefonuma indi. İzin günlerimiz denk düşüyordu. Yine aynı şekilde denk gelmişti. Bugün evlilik yıl dönümümüzdü. Kutlama yapacaktık. Yekta köpeğimizi münasip işler için çıkarmıştı. Şu an gelmesini bekliyordum. Hediye üzerinde baya çalışmıştım. Aslında onunda haberi olmadan yardımı dokunmuştu. Kesinlikle beğenecekti.
"Karım kapıyı açsana! Karım!" Hızla kapıya yöneldim. Yine mal gibi dalıp gitmiştim." Kapıyı açtığım an sülfür üstüme atlamıştı.
"Annem dur. Sakin ol bakayım." Kısa bir hoş geldinden sonra atlayıp gitmişti.
"Kocam, karısının harikulade parçası. Geç bakayım masaya hediyeni vereyim." Yüzüme baktı. Arsız bir gülüş attığında kafasına şaplak attım.
"Salak herif o değil. Sahip çık o eline ayağına." Sırıtmaya devam ederek masaya geçti. O sandalyeye oturduğu an koltuğun oraya geçtim. Paytak adımlar ile yürüyordum. Zevk aldığım bir şeydi. Koltuğun üstünde olan hediyeyi aldım ve tekrar masaya yöneldim.
"Bunun için uzun süredir çabalıyorum. Sonunda istediğim sonucu aldım." Hediyeyi direkt eline bıraktım. Heyecanla kapağını açtı. Bir süre baktı. Bir tepki ya da hareket yoktu.
"Efsun, güzelim bu," Dizinde kalmış boş kutu düştü.
"Efsun gerçek mi?" Dolu gözlerim ile kafa salladım.
"Hamileyim. Ben hamileyim." Sesim titriyordu. Elindeki her şeyi savurup bana geldi. Sıkıca sardı.
"Yavrum emin misin? Doktora gidelim mi? Kontrol gerekir." Dudağına bir öpücük kondurdum.
"Araştırdım. Bir kaç doktor ile görüştüm. Belli bir tedavi sayesinde hamile kalma ihtimalim yükselecekti. Uzun süredir kaçıp gitmemin sebebi oydu. Kontrole gittim. Emin olmadan sevinmek istemedim zaten. Kesin. Her şey çok net." Bu sefer o beni öptü.
"4.5 aylık hamileymişim. Yekta ikizler." İlk haberi hazmedemeden ikincisini duymak feleğini şaşırtmıştı.
"İkiz mi?" Hemen kafa salladım.
"İkiz Sevgilim. İki minik bebek. Ailemiz şimdi tamamlanacak. Her şey dahada güzel olacak." Alnımı öptü.
"Tanıyıp, görebileceğin en güzel ve en iyi baba olacağım." Biliyordum. Yekta ondan bir parça taşıyan her insana cenneti yaşatıyordu.
Şükrettim. Kocam ve bedenimde bulunan çocuklarım için şükrettim.
Benim hikayem bu sonu haketmişti. Ben mutlu olmayı ve kazanmayı haketmiştim. Yılların acısı öyle mükemmel bir ödül ile taçlandırılmıştı ki değdi diyebilirdim. Pes etmeden çabalamıştım. Her şeyi silip geleceğe odaklanmıştım. Ben geçmişimi silmekten pişman olmamış bundan memnun kalmıştım. Gelecek bana yeterdi.
Ailem şimdi ve geleceğim ile bana yetecek ve bütün yaralarımı iyileştirecekti. Geçmişti eskinin izleri. Silinmiş gitmişti kan lekeleri. Tamamen susmuştu kafamdaki ses. Benim sonum yoktu.
Bizim hikayemiz mutlu sonsuz olarak bitmişti.
Arkadaşlar ben ağlıyabilir miyim😭😭😭😭😭😭😭
Bu sondu işte. Gerçek bir sondu.
Yazacak çok şey var ama şu an yazacak hal kalmadı. Gidiyorum ben aglim biraz. Kafam karıştı.
Hiç bitirmek gelmedi içimden ama önceden dediğim gibi her şey tadında bırakılmalı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
55.77k Okunma |
2.82k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |