Bölümde tetikleyici unsurlar bulunmaktadır. Rahatsız olanlar işaretlenen yerden sonrasını okumaya devam edebilir.
~~~~
Bir süredir yürüyorduk. Şu ana kadar karşımıza yol ayrımları harici hiç bir şey çıkmamıştı. Uzun süredir bir yere ulaşamadığımız için yanlış yola saptığımızı düşünüyordum.
"Ya boşa gidiyorsak ve bu yanlış yolsa ne olucak? Çok fazla vakit kaybetmiş olacağız bu şekilde." Kafasını hafifçe bana çevirdi.
"Ben kaç yıldır askerim haberin var mı?" Kafamı kaldırdım. Düşünür gibi yaptım.
"Harbi sen kaç yaşındasın? Çok yaşlıymıssın gibi konuştun." Yaşlı kelimesini duyunca kaşları çatılmıştı. E ne vardı sonuçta yalan mıydı?
"34 yaşındayım Abisi" gülmemek için dudaklarımı dişledim. Söyleyiş şekli ve alındığı için abisi demesi hoşuma gitmişti.
"Sen baya baya dede olmuşsun. Şurada 40'a ne kalmış ki? Daha fazla geç kalmadan evlen bence son şansın olabilir." Gülmemek için kendimi sıkıyordum. Her an kahkaha atabilirdim. Her şey çok sıradanmış gibi espri yapıp gülmem normal miydi? Bu meseleyi halletikten sonra Kerem'in dediği gibi psikolojik bir destek alacaktım. Gözlerimi kırpıştırıp şu ana odaklandım.
"İlla evlenmem şart değil. Eğer isteseydim zaten birini çoktan bulurdum." Bende inanmıştım zaten.
"Evet katılıyorum sana kesinlikle sana talip vardır senin gönlün yoktur eminim." Birden durması ile kafam sırtına çarptı.
"Ya yeter ama artık. ne istiyorsunuz kafamdan bugün!" Eli elimi daha sıkı kavradı. Birden hızlanmıştık.
"Sessiz ol ve bana ayak uydur." Başka seçenek bırakmış gibi birde ayak uydur diyordu. Ses çıkarmadan hızını yetiştim. Feneri tuttuğu yere baktım. Yine bir kapı vardı. Artık sikecetim. Daire şeklinde kolu gözüme çarptı. Yekta beni yine arkasına sakladı. Sanki ezbere biliyormuş gibi kapının kolunu sırayla sağa ve sola çevirdi. Yanan yeşil ışığın ardından kapı içeriye doğru açılmıştı. Dikkatli ve yavaş bir şekilde art arda içeri girdik. Kapı ardımızdan otomatik olarak kapanmıştı. Bembeyaz bir odaydı. İçerideki her şey beyazdı. Gözlerimi bir iki saniye kısmak zorunda kalmıştım. El ele yürümeye devam ettik. Birden bir demirin çarpma sesini duydum. Çok kısa süre sonra ben ve Yekta demir bir kafesin içindeydik. Şimdi boku yemiştik. Tam üstümüzden gelmişti. Birden tüm her yer bir duman ile kaplandı bilincimi kaybettiğimi anladım. Bu bi tuzaktı. Peki ya bu sefer amacı neydi?
💥
Tim sonunda gördüğü kapı ile derin bir nefes aldı. Sıkış tepiş yeraltı onların cüsseleri için bir ceza gibiydi. Kurtulmanın sevinci ile hızlıca gördükleri kapıya yaklaştılar. Mete ve Soner öne geçti. Kapıyı kısa bir süre incelemiş ve içeri girmişlerdi. Tüm herkes içeri doluştu. Bir kaç adım sonra karşılaştıkları manzara Mete'nin gerilmesine sebep oldu.
"Damla senin ne işin var burada?" Kız kafasını demire yasladı. Sahiden bu kafes nerden gelmişti. Tim kafese yaklaşacağı sıra bir ses yankılandı. Kısa süre sonra aynı duruma düşmüşlerdi. Bir duman her yeri sarmış ve hepsinin sesini susturmuştu. Onlarda tuzağa düşmüştü.
💥
Her şey Mert'in planına göre ilerliyordu. Avları kendi ayakları ile ona gelmişti. Bir süre herkesin ayılmasını bekledi. Onları izlediği kontrol odasından çıktı. Tam iki kafesin ortasına geldi. Bazıları şaşkınlıkla bazıları ise nefretle yüzüne bakıyordu. Onun ise ilk odaklandığı asıl beklediği kişiydi, Efsundu. Gülümseyerek baş selamı verdi.
"Merhaba rehineler. Benim dünyama ve oyunumuza hoş geldiniz!" Eğlence Mert için yeni başlıyordu.
🐝
Dehşetle karşımdaki adama baktım. Mete ve ekibi buradaydı. Bizde tuzağa düşmüştük. Bilerek yapmıştı. Bizim hareketlerimizi tahmin etmiş ona göre hareket etmişti. Yine onun eline düşmüştüm.
"Bu oyunlar senin sonun olacak biliyorsun değil mi?" Buraya yaklaştı. Ben geriye çekilemeden kolumu yakaladı. Beni çekeceği sıra bir el beni sarmış ve elime dolanan eli tutup benden uzaklaştırmıştı.
"Sakın ona elini uzatmaya çalışma koparır atarım!" Yekta beni iyice yakınına çekti.
"Olduğun yere ve duruma bak önce. O kız zaten benim. Sadece biraz aksiyon olsun diye uğraşıyorum. Hatta daha fazla beklemeden başlayalım mı? Efsun ilk kurban her daim sensin. Seninle başlamak istiyorum." Yekta'ya daha çok yaslandım. Bilerek yapıyordu.
"Dört kardeşten ikisi ölecek seçmek ister misin?" Duyduğum cümleleri bir süre idrak etmeye çalıştım. Anında Yekta'dan uzaklaşıp demirlere yaklaştım. Düşündüğüm şey olamazdı değil mi?
"Ne diyorsun sen piç ne saçmalıyorsun! Onlara dokunmaya cüret etme! Derdin benimle değil mi?" Gülümsedi.
"Derdim seninle elbette. Hem artık senin mutluluğunu elinden almak ve sana mutlu olmak için sebep vermekte benim elimde. Seçim yapmak istemiyor musun yoksa? Hepsini mi öldürsem acaba?" Kafesin kilidine uzandım. Gördüğüm şey sinirimi şiddetlendirdi. Gerçek bir kilit değildi. Kandırmak için konulmuştu.
"Bebeğim sana bir seçenek daha sunmamı ister misin?" Bakışlarım ona döndü. Karşıdan ve arkamdan bağırışlar belkide küfürler duyuluyordu. Hatta Yekta'nın bana yaklaşmaya çalıştığını hissetmiştim ama şu anda tam olarak odaklanamıyordum. Kerem'ler gerçekten elinde miydi? Neden bir şekilde yine bu adamın eline düşüyordum?
"Bunu bir evet olarak kabul ediyorum. Seçenek şu; sana daha öncede geçmişini hatırlattım, biliyorsun. Seni daha eskiye götürmek istiyorum. Sokaklara sığındığın günler, her daim peşinde olduğum günler, o günleri ve yaşadığın şeyleri hatırlamak ister misin?" Anlamsızca ona baktım. Neyden bahsediyordu?
"Yoksa unuttun mu? Doğru ya unutmuştun değil mi? Önce sana geçmişini anlatayım sonra hatırlaman için yardımcı olayım tamam mı? Hepiniz dikkatlice dinleyin çünkü bunların hiç biri kayıtlara geçmemiş şeyler." Midem bulanıyordu. Vücudum alev alev yanıyor ellerim titriyordu. Benim geçmişimi benden çok nasıl bilecekti? Bana ne anlatacak ya da hatırlatacaktı?
"Sessizliğinize bakılırsa anlatmamı bekliyorsunuz. Efsun daha önce hiç intihar etmeye çalıştın mı?" Elimim titremesi durmuyordu. Önümdeki demirlere sardım.
"Mert benimle oynamayı kes. Benim hakkımda benim bilmediğim ne bilebilirsin!" Zar zor konuşuyordum.
"25 Aralık 2009 saat gece 1, çok güzel, karlı bir gün. Sen karlı havaları çok severdin. Bunuda hatırlamıyorsun değil mi? Hatırlayacak ve tekrar kış ayından nefret edeceksin." Sesim çıkmıyordu. 10 yaşımda çocuk olamayacak kadar yetişkin bir çocuktum. Mert o zamandan ne biliyordu? Beni neyin beklediğini anlamaya çalışıyordum.
"O gün o saatte dışarı çıktın. İnsanların sana bir çöpmüş gibi bakmalarını ve yargılamalarını istemediğin için hep gizlice ve gece çıkardın. O gün çıkmak yanlış bir karardı, senin en büyük hatandı. Evinin arkasına gidip kendi kendine karla oynuyordun. Senin güldüğünü gördüğüm nadir anlardandı ama o bile çok kısa sürmüştü. Sana yaklaşan çocuktan haberin dahi yoktu. Okula gittiğin dönemi hatırlıyor musun?" Nefeslerim sıklaştı. Başım ağrımaya başlamıştı. Anlattıklarını hatırlamaya çalışıyordum ama sanki o anı almış ve orayı siyah bir sayfaya çevirmişlerdi.
"Ortaokulunun yanındaki liseyi hatırlıyor musun Efsun?" Bir şeyler sanki hatırlanmak için zorluyor gibiydi. Kafam patlayacak gibi hissediyordum.
"O lisede sana takıntılı olan çocuk o gün seni savunmasızca yakalamıştı. Sen ondan kaçarken en beklenmedik anda kollarına düşmüştün." Birden yer sanki sallandı. Belime sarılan eller ayakta durmamı sağladı. Oksijen kalmamış gibi nefes almaya çalışıyordum.
"Bir şeyler hatırlıyorsun değil mi? İstediğim bu ve bunun için devam edeceğim. İlyas Riyaz sana bir şeyler çağrıştırır belki. Sen 10 yaşında bir çocuktun, o 19 yaşında bir genç. Sana dokunmaktan hiç çekinmemişti biliyor musun? Senin hatırlamadığın bir tecavüzcün daha vardı Efsun. Beni tutan eller bile işe yaramadı. Dizlerimin üstüne düştüm. Gözlerimden yaşlar benden bağımsız düşüyordu. Vücudumdaki bütün oksijen alınmış, bütün kanım çekilmişti.
"O gün ilk defa kara bu kadar yakından baktığın gün karların aslında ne kadar kirli ve soğuk olduğunu anladığın gün oldu biliyorsun, eminim. Sadece hatırlaman gerekiyor. Ben hepsini izledim. Buna engel olmadım çünkü kaderi engelleyemezsin değil mi? Çığlıklarını dakikalarca duydum. Sana kaç kere tecavüz ettiğini saydım. Senin ağlayışlarını, onun nasıl zevk aldığını hepsini gördüm." Kusmak istiyordum.
"Sus" bir elim boynumda bir elim ise yerdeydi. Gözlerim sanki yerinden çıkacak gibiydi. Kesik kesik görüntüler geldi gözümün önüne. Başımın ağrısı şiddetlendi. Gözlerimi kapattım. Açtığım an sanki yuvalarından çıkacaklardı. Nefes almaya çalıştım. Yıllardır bir sandığın içinde kilitli duran tozlanmış anılar beynime nüfuz etti. Beni küçük bir parça bile darma duman etmişti.
~~~
"Abi yaklaşma bana!" Üstüme geliyordu.
"Abi gelme diyorum. Sesimi duyan var mı, imdat!" Geldi.
"Yapma dur. Abi küçüğüm yapma lütfen!" Yaptı.
"Dokunma bana canım acıyor!" Dokundu.
"Kardeşin yaşındayım abi yalvarırım yeter!" Ona yetmemişti.
"Abi öldür beni canım çok acıyor." Öldürmedi ama ölümden beter etti.
"Abi!" Cümlemide nefesimide yarıda kesti.
"Bir daha benden kaçma tamam mı?" Cevap vermedim, ölümü bekledim.
°°°
Geldiğim yere baktım. Bu halde ve vücudumdaki acı ile gideceğim uzak bir yer yoktu. Geldiğim en yüksek ve yakın yer yarım bırakılmış üç katlı bir inşaattı. Elim acı ile sızlayan kasıklarıma gitti. Gözlerimi sıkıca kapattım. Beni neden kimse korumamıştı? Canım çok acıyordu. Vücuduma bunlar fazla geliyordu. Ben ne olursa olsun bir çocuk değil miydim? Ayakta duramayacak hale geldiğim için betona oturdum. Aşağı baktım. Kar yağıyordu. Beyaz siyahı hiç bir zaman temizleyemiyordu, anlamıştım.
"Anne artık vakti gelmedi mi? Senden istemeden aldığım yaşamının cezasını yeteri kadar çekmedim mi? Bir çocuk böyle konuşur mu hiç? Bak halime anne! Nefes dahi alırken canım acıyor! Anne sana geldiğim için bana kızma, artık kızmayın. Ben bari orada yalnız kalmayayım olur mu?" Kendimi zorladım, acımı göz ardı edip ayağa kalktım. Yüksekti, soğuktu. Bedenimdeki ve zihmindeki acı beni yakıp kavuruyordu. Daha fazla ne aşağı baktım ne de karlara odaklandım. Gözümü sıkıca kapattım. Her zaman yaptığım gibi kollarıma kendime sardım. Adımlar art arda geldi. Bedenimi aşağı bıraktım.
Ben o gün yaşayamadığım çocukluğumu acılarım ile birlikte tozlu sayfaların ardında bıraktım. Ben Efsun Kartal o gün Damla olmaktan vazgeçtim. O gün uyandığım hastanede ise benliğimi zaten çoktan kaybetmiştim.
~~~
"Bana bak sakin ol Damla!" Kapalı gözlerim açıldı. Yüzüm yaşlardan sırılsıklam olmuştu. Beni tutan ellerden sürünerek uzaklaştım. Vücudum tamamen yere uzanmıştı. Cenin pozisyonu aldım. Parçalanıyordum ve bunu engelleyecek hiç bir şey yapamıyordum. Kulağım çınlıyordu. Kendime zaman vermeye karar verdim. İyi olan şeyleri düşünmek istedim. Kediler, çocuklar, sonbahar, güzel rüyalar, kardeşlerim hepsi aklımda dolandı. Ne kadar süredir bu şekilde duruyordum? İşe yarıyor gibiydi. Pis anılar gidiyordu. Kirli zihmin temizlemeye başlamıştı.
Gözlerimi araladığımda o artık yoktu. Bana korku dolu gözlerle bakan Yekta'yı gördüm. Kafamı çevirip arkaya karşıya baktım. Herkes bana bakıyordu. Vücudum kasılmalardan ağrımıştı. Başımdaki ağrı dinmemiş, şiddetini arttırmıştı.
"Yaklaşsan rahatsız olur musun? Sargıyı açtın kanıyor. Yardım edebilir miyim sana?" Oturur pozisyona geçtim. Kafamı iki yana sallayıp onu reddettim. Kerem'ler sayesinde eskisi gibi insanlara temas etmeye başlamıştım. Birinim dokunuşundan çok fazla rahatsız olmuyordum ama şimdi birden onların uğraşları uçup gitmişti. Kafesin en ucuna gidip sırtımı yasladım. Hiç bir şeyi hazmedemiyordum. Hayatımın hatırladığım kısmı zaten mahvolmam için yeterken, unuttuğum kısımda daha çok acı çektiğimi öğrenmem gerekmezdi.
"Yaklaşma şu an değil. Bırak kanasın ölemem ya." Ölmem değildi, ölememdi. Vücudumun tir tir titrediğini fark ettim.
"Bana bak Damla! İyi misin cevap ver bana!" Kafamı çevirdiğim Mete'ye baktım. Cevap vermeyip önüme döndüm. Kimseye bakmadan sesleri dinlemeden yeri izliyordum. Mert'in ona göre sözde hikayesi nasılda bitirmişti beni. Gördüm ve duydum demişti. İnsan bi kadar iğrenç ve cani olabilir miydi? Şimdiki ben için bir şey demeyecektim ama bir çocuğun göz göre göre nasıl tecavüze kurban gitmesini izlersin?
Bütün her şeyimi kaybettiğimi hissettim. Benliğimi aldılar demiştim. Aslında benim doğduğumdan bu yana bir benliğim yoktu. Ben sadece vardım işte daha fazlası yoktu. Baktığım beyaz zemin gözlerimi rahatsız etmeye başlamıştı.
"Ayıldın mı canım?" Geri gelmişti. Elim belime gitti. Silahın yokluğu ile kafamı daha çok kendime çektiğim dizime bastırdım. Bilerek bayıltmıştı. Her şeyimizi alıp bizi savunmasız bırakmak istemişti. Hiç bir şey yoktu. Belki umut vardır demiştim, yanılmıştım.
"Asıl sürprizimi yapmadan bayılman beni çok üzmüştü. Madem uyandın kaldığımız yerden devam edelim mi?" Hayır demek istedim, sesim çıkmadı.
"Sancak kardeşlerden ikisini öldürmem mi yoksa tecavüzcünle yüzleşmek mi? Seç bebeğim tercih hakkın var." Kafamı yasladığım dizimden çektim. Hızla ayağa kalkıp etrafa baktım.
"Ne diyorsun sen? Yalan atıyorsun, beni kandırmaya çalışıyorsun!" Elini iki kere çırptı. Bir kaç adam içeri girdi. Peşlerinden sürükledikleri kişiler ile anında gözlerim doldu. Çok çaresiz hissediyordum.
Kısa sürede Beren, Seren, Deren ve Kerem sandalyelere bağlı şekilde tam benim önüme dizilmişti. Hepsinin gözü bendeydi.
"Karşında gördüğün kişilerden iki kişi seçmek ister misin?" Kerem'in sesini duydum.
"Adamsan çöz elimi bana konuş orospu çocuğu! Ondan ne istiyorsun bırak onu!" Tırnaklarımı avuç içime batırdım. Aynı anda bir çarpma sesi duyuldu. Kerem'in yüzü yana düştü. Mert kardeşime el mi uzatmıştı.
"Bana bak! Onları bırak ve o adamı getir bana duyuyor musun? Onlara bir daha dokunma!" Bu sefer Beren'e uzandı. Eli yüzünde gezindi. Birilerinin art arda küfürler dizdiğini duydum.
"Dokunma ona!" Bana inat yapar gibi ona daha çok yaklaştı. Beren'in dolan gözleri kalbimi yaktı. Ben onların acısına dayanamazdım, kıyamazdım.
"Onlara zarar vermez, rahat bırakırsan istediğin her şeyi yaparım!" Beren'den uzaklaştı.
"Abla sus hayır! Onu bırak gel öldür lan beni!" Kerem'in bağırışları yankılandı. Onlara bakamadım. Mert buraya gelmişti.
"Bana yaklaş Efsun." Yaklaştım.
"Benim için herkesin gözü önünde üstünü çıkarır mısın Efsun?" Yüzüne dehşetle baktım. Aniden belinden çıkardığı silahı Seren'e doğrulttu. Dediğini yaptım. Yekta bir şeyler yapıyordu ama onu idrak edecek halde değildim.
"Seni şimdi buradan çıkarıp İlyas'ın yanına götüreceğim tamam mı?" Kafamı iki yana sallıyordum. Bu sefer kurtuluş yoktu. Birden bir adam geldi. Yekta'yı hızlıca yakalayıp boynuna bir sıvı enjekte etti. Bir iki saniye sonrası o artık yerdeydi.
"Kendin gelecek misin yoksa uyutalım mı?" Kafesten çıktım.
"Efsun gitme dur kardeşim! Efsun bir yol buluruz yapma!" Beni kolumdan tutup biraz ileriye götürdü. Birden beni çekip itmesi ile yere düşmüştüm. Hepsi beni görüyordu, emindim. Biri getirilmişti. Tam önüme atılan adama baktım. Yüzünü gördüğüm an şiddetli bir ağrı sanki beynime saplandı. Mert ensesini tutup bana yaklaştırdı.
"Özür dile sevgilimden!" Kafa salladı. Mert ona tekme attı.
"Canını yaktığın için pişman olduğunu söyle!" İterek bana yaklaştırdı.
"Söyle dedim!" Üstüme fırlattı. Çığlık atıp geri süründüm. Tek başıma baş edemezdim. Kafesten çıktığım an onu öldürmeyi düşünmüştüm ama sevdiklerim buradaydı. Çok fazla adam vardı. Ben tek olsam düşünmezdim ama bencillik edemezdim.
"Ne istiyorsun benden!" Yerden destek alıp kalktım. Bacaklarım titriyordu.
"Seni istiyorum sadece niye anlamıyorsun?" Yerdeki adamı pas geçip üstüme yürüdü. Dibime girmişti.
"Psikopat piç delirmişsin sen sadece!" Biraz önce beni kolumdan sürüklediği sıra kimseye fark ettirmeden aldığım bıçağı sütyenimden çıkardım. Ani hareketimle onu boynundan yakalayıp vücudunu kendime yapıştırdım. Boğazına dayandığım bıçak yüzünden hareket edemezdi. Aklımı kaçırmış gibi hissediyordum. Kafayı yemiş olabilir miydim? Deli cesaretiydi, adrenalin kanımda hızla dolaşıyordu. Ne yaptığımı bilmiyor, sadece birilerinin zarar görmesini engellemek istiyordum.
"Seni öldürünce her şey bitecek." Gülmüyordu, tepki vermiyordu. Vücudu kasılmıştı, gergindi.
"Bana zarar verirsen herkesi kaybedersin." Hırsla bıçağı daha çok ona yasladım.
"Siz benden neredeyse her şeyimi aldınız zaten. Ben senin sadece canını istiyorum çok mu?" Bir sürü adamın silahları ortaya çıkmıştı. Herkesin kafasında bir namlu ucu vardı. Biraz önceki düşüncelerim silindi. Sadece ölmesini istedim.
"İndirin silahları. Bunun kanı ile boğarım sizi!" İndirmediler. Bir kurşun sesi duyuldu. Ardından koca bir çığlık her yeri sardı. Ben Mert'i daha çok sıktım. Bıçak deriye girdi. Çığlık beni kan akıtmaya itti.
Arkadaşlar ben galiba mutlu sahne yazamıyorum😭😭😭 MELQMFLWKD 2
Şaka bir yana geçmiş kısımların bazıları yakınlarımla ilgili konulardan alınıp yazıldı. Onların isteği üzerine yazılmış kısımlar. Onların yaşanmışlıklarına karşı nasıl dik ve güçlü durduklarını hala nasıl dayandıklarını Efsun sayesinde göstermek istedim, istedik. En azından o konuları yaniii
Bu hafıza olayı gerekliydi çünkü Efsun'un başına böyle bir şey gelmese o, o gün hastaneye gidemeyecek ve ölmeyi bekleyecekti. Bir çocuğun böyle şeylerden utanmayı geç yaşamadığı bir gelecek diliyorumm🙏🏻 (Böyle yaraları olan ve hala kanamaya devam eden çok kişi, kişiler var. Hepinizin kalbinden öpüyorum ve en yakın zamanda bunları atlatmanızı ve bir daha yaşamamanızı diliyorum,) Sevgilerim ve bolca kalplerimlee💗💓💞2
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
55.5k Okunma |
2.81k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |