Elim karnımın üzerinde gezindi. Onlar benim dokunuşumu hissedince hareket ediyordu. Ben ise onların her hareketinde daha çok gülüyordum. Karnım fazlaca belirginleşmişti. İkiz olduklarını belli etmek ister gibi karnımı her gün daha çok şişiriyorlardı.
"Karım! Çocuklarımın anası! Hayatımın aşkı nerdesin?" Elimi karnıma sardım. Kafamı kapıya çevirdim.
"Koltuktayım aşkım!" Cümlem bittiği an Yekta adeta uçarak içeri girmişti.
"Niye odada değilsin? Kızım ben sana, sen yatacaksın kocan senin ayağına gelecek demedim mi?" Dudağımı aşağı sarkıtarak ona baktım.
"Ama sıkıldım. Vallahi bunaltıdan doğuracağım şimdi! Kaç haftadır bezdim ya!" Yanıma gelip dibime oturdu.
"Tehlikeli bir dönemdesin. Doktoru niye dikkate almıyorsun? İlla elini kolunu yatağa mı bağlayayım? " Sonda kurduğu cümle yutkunmama sebep oldu. Kaç aydır özlem ile kavrulan bedenimi ateş bastı. Aklım cümleyi istediği gibi anlıyordu.
O çok farklı bir konudan bahsediyordu ama benim aklım fikrim sevişmekteydi.
"Bağla. Hadi götür beni ve yatağa bağla." Ona daha çok yaklaşmak istedim ama göbeğim bunu engelledi.
"Efsun'um az daha sabır. Yapmasana şöyle bak." Sinirlerim tepeme çıkmıştı. Artık yeterdi.
"Yeter lan! Kaç aydır yanıma yanaşmıyorsun! Kucağına dahi oturamıyorum bu karnım yüzünden. Biz niye sevişmiyoruz? Burama kadar geldi ya! Kocamsın işte seviş benimle! Doktor ile konuştum bahsettiğin gibi tehlike falan yok!" Anında sakinleşerek geri yasladım. Strese gerek yoktu. Karnıma inen tekmeler benim için minik uyarıcılardı.
"Yavrum ben istemez miyim sence? Karımı doya doya öpmek, koklamak istiyorum elbette ama olmaz işte. Kızım ben kendimi tutmak için kaç haftadır seni öpmüyorum." Hatırladığım şey ile kaşlarım çatıldı. Bir aydan fazladır öpmüyordu beni. Bunun için çok kez trip yemişti.
"Doktor sadece stresten uzak kalmalısın dedi. Sen hiç yardımcı olmuyorsun bana. Stresimi almak yerine daha çok strese sokuyorsun." Gergince soluk verdi.
"Karım az daha sabır. Kızlarımız bir aya gelecek zaten. Sonrasında bizi tutan mı olacak? Bu ayların acısını misli ile çıkartırız. Hem sende stresi geç nefes alacak hal kalmaz emin ol." Dudaklarımı yaladım. Bu cümleler daha çok tahrik olmama sebep olmuştu.
"Ettiğin laflara bak! Sonra sabır diyorsun bana. Ben sana böyle konuşsam şu an üçüncü çocuğu yapardık be!" Kasıklarımı giren ani krampla iki büklüm oldum. Aniden çok feci sancılanmaya başlamıştım.
"Hay sokacağım böyle işe. Soluğum kesiliyor bu nasıl bir şey? Sen niye doğurmuyorsun ya bu çocukları! Sinirimden ağlayacağım şimdi. Bütün cefayı ben çekiyorum. O kızlar seni benden çok severse seni öldürürüm göt herif." Sancım çoğalmaya başladı.
"Sevgilim iyi misin? Sancılanıyor musun?" Yüzümü görünce endişesi göz ile görülür hale geldi.
"Gel hastaneye gidelim. Böyle olmaz." Nefes alışlarım hızlandı.
Korku ile karnıma eğildim. Ne oluyordu ulan?
"Kızlar şaka yapmıştım ben. Lütfen şu an çıkmaya çalışmayın. Kabullenme sürecine giremedim, durun." Yekta belimden ve bacaklarımdan tutarak beni kucağına aldı.
"Derin nefes al bebeğim. Hemen gideceğiz şimdi. Sakin ol. Bir şey yok." Çektiğim acıdan dolayı ağzımdan varla yok arası iniltiler dökülüyordu.
Birden bire neden böyle olmuştum? Sinirlendiğim zaman elbet sancılarım oluyordu ama hiç biri bu kadar şiddetli ve uzun sürmüyordu.
"Nasıl bir şey yok puşt! İki tane insan var içimde! Ne demek bir şey yok? Ay Allah'ım imdat! Doğuruyorum galiba!" Yekta hızlıca arabaya yürüyordu.
"Efsun yavrum. Bana bak. Çok mu acıyor canın? Sakin kal. Hastaneye gideceğiz şimdi." Beni arkaya yerleştirdi ve emniyet kemerimi taktı. Hemen sonra öne geçti. Arabayı çalıştırıp gaza basmıştı.
"Yekta bu ne? Ben doğurmak istemiyorum. Lütfen içimde kalsınlar!" Birden ağlamaya başlamıştım. Yekta'nın eli ayağına dolanmıştı. Arabalara sürtmekten kıl payı kurtuluyordu.
Vücudum heyecan ve korku yüzünden titriyor, aklım beni farklı ihtimallere sürüklüyordu.
"Geri zekalı sağa sola savurmasana beni!" Daha çok ağlamaya başladım. Vücuduma basan korku ve acı beni mala çevirmişti.
"Ben hiç böyle hayal etmemiştim. Ya vallahi ben hiç böyle hayal etmemiştim!" İniltilerim ve ağlayışım birbirine karışmıştı.
"Daha hızlı sür. Arabaya doğurmak istemiyorum!" Aniden hız yapması biraz öne gitmeme sebep oldu.
Ben hamilelik kavramını benimsemiştim. Onda sıkıntı yoktu ama annelik için hazır olma sürecine girememiştim ki!
"Hepsi senin uçkur düşkünlüğün yüzünden! Aptal köpek! Ay canım çıkacak bu ne?" Birden bacaklarımdan aşağı doğru bir şey hissettim. Şaka olmalıydı. Bu şu an şaka olmalıydı. Ağzımdan çığlık gibi bir inilti daha yükseldi.
"Suyum geldi! Yekta bir şey yap doğuracağım galiba!" Korku ile ellerimi karnıma sardım. Kaybetme korkusu tam şu an baş göstermeye başlamıştı. Sanki karnımı tutarsam onları da tutarmış gibi hissediyordum. Ben onları tutarken onlar da bana tutunmalıydı.
"Yekta." Bağırışım balon olup sönmüş, sesim neredeyse kesilip gitmişti.
"Ne oldu güzelim? Hala mı acıyor? Az kaldı sevgilim sakin ol. Ben buradayım bak. Camı açayım mı?" Gözümden bir yaş süzüldü. Bu yaş acıdan değil korkudandı.
"Yekta yine kaybeder miyim? Çok acıyor. Ya yetişemezsek. Onlar da mı gider benden? Yekta istemiyorum. Lütfen bir şey yap bu sefer olmasın." Acı tüm bedenimi sarmış gibiydi. Belki tehlikeli bir anda değildik ama geçmişin yaraları elbet kanıyordu. İyileşsem bile kalan izler bazen sızlıyordu.
Yekta'nın yaptığı ani dönüş ile tekrar salladım.
"Bana güveniyor musun sevgilim?"
"Sorman bile saçma." Karnımı daha çok sardım. Göz yaşlarım asla dinmiyorsu.
"O zaman sözlerime de güvenirsin. Kızlarımıza hiç bir şey olmayacak. Bana inan bir tanem. Ne onlara ne sana zarar gelmeyecek." Sonunda bulanık bir şekilde bile olsa hastaneyi görmüştüm. Bir yaş daha çeneme doğru süzüldü.
Yekta arabadan hızla inerek yanıma gelmiş ve beni kucaklamıştı. Hastanye girdiğimiz an benim için asıl savaş başlayacaktı.
🤰🏻
"Hayırlı olsun. Nur topu gibi ikizlerimiz geldi." Bağırmaktan ağrıyan boğazım ve korkudan ağladığım için bulanık gören gözlerim ile tam olarak bitik gözüküyordum. Yinede kendimi zorlayarak hafifçe doğrulmak istedim. Bunu engelleyen bana bebeklerim ile gelen hemşirelerdi.
Durulan yaşların yerine yenileri geldi. Kurumayan yanaklarım daha çok ıslandı. Kollarıma verilen canlara baktım. İki minik kız çocuğu. Benim bebeklerim. Hala kalpleri atan çocuklarım. En büyük hayalim ellerimde. İkiside kafalarını kalbimin yakınlarına düşürmüş bir şekilde. Kokuları bana cenneti sunuyor gibi hissediyorum. Bu iki can benim bedenimde can buldu. Şimdi ise kollarımda yeni bir yaşama adım attılar.
Etrafa baktım. Yekta neredeydi?
"Eşim, eşim yok. O nerede?" Yüzüme gülümsediler.
"Eşiniz küçük bir kaza geçirdi." Kalbim korku ile çarptı.
"Anlamadım ne kazası? Kötü bir şey mi oldu?" Hızla konuşmaya başladı.
"Hayır. Korkacak bir şey yok. Heyecandan dolayı biraz fazla koşuşturdu. Düşüp biraz kafasını yarmış olabilir." Şaka mı yapıyorlardı? Benim kocam bu kadar salak mıydı?
"Siz ciddisiniz değil mi?" Kafa sallayarak beni onayladı. Yekta gerçekten salaktı. Bebeklerime baktım.
"Lütfen bana benzeyin. Babanızın sadece iyi yönlerini alın. Salak olmayın tamam mı?" Beni anlamış gibi ses çıkarmışlardı. Yüzlerine baktığımda gülümsedim. Yanakları o kadar ısırmalık duruyordu ki.
Çok miniktiler. İkisini bir koluma alsam rahatça taşıyabileceğim kadar küçüktüler.
"Yekta buraya ne zaman gelir?"
"Hemşire haber vermeye gitti. Her an gelebilir." Cümlenin bitmesi ile kapının açılması bir oldu. Keşke açılmasaydı. Yekta ittiği kapıyı kırmıştı. Adam ya kendine ya da çevreye zarar veriyordu. Yekta'ya heyecanlanmayı yasaklamam lazımdı.
"Karım ve ondan çıkmış çocuklarım nerde?" Onu tanımıyormuş gibi kafamı cama çevirdim.
"Doktor hanım hastalardan biri kaçtı sanırım. Bir kontrol edin odasına gönderin bence." Doktor kahkaha attı. Yekta o sıra bana yaklaşmış, çocukları görmezden gelerek alnını benim alnıma yaslamıştı. Gülümseyerek yüzüne döndüm.
"Sana verdiğim sözleri hep tutarım biliyorsun sevgilim." Burnumu öptü.
"Biliyorum. Yine tuttun. Seni seviyorum." Yanağımı öptü. Bebeklerim kafalarını tam kalbimin üstünde hissettim. Benim canım onların canı ile var olmuş gibiydi.
"İyi ki karımsın. İyi ki benimlesin ve hep benimsin. Görüp görebileceğim en güzel anne olacaksın." Dudaklarını dudaklarıma örttü. Nefesi kesilmişte ben de can bulmuş gibi öptü. Bizim canlarımız birbirne bağlıydı. Bu saatten sonra daha net anlamıştım. Biz çoktan birbirimize mühürlenmiş, bir zincirle kilitlenmiştik. Her can diğerine muhtaçtı. Kollarımda ve dudaklarımda var olan canlar bana hayat denen şeyi yaşamam için bir ümit ve sebep oluyordu.
"Hoş geldiniz. Tekrardan dünyama hoşgeldiniz sevgilim." Sadece çocuklarımızı değil beni, anne olmuş beni tekrardan kollarına alıyor. Bebeklerimize sergilediği nahif tutumu bana da sergiliyordu.
"Hoş bulduk Yekta'm. Her şeyin ve her şeyim ile tekrardan." Gülümsedi.
"Tekrar ve en baştan." Dolu gözlerim ile kafa salladım.
"Tekrardan ve en baştan." Elleri benim karnımda. Gözleri bebeklerimizdeydi. Bu anı aklıma kazıdım.
23 Ekim bana yaşamanın ve sevmenin ne kadar güzel oduğunu hissettiren gün.
23 Ekim hayalimin gerçekleştiği ve en güzel günlerimden ikincisi.
23 Ekim sevmeyi ve sevilmeyi, aşkı ve fedakarlığı, annelik duygusunu ve canların tenimde atışını hissettiğim gün.
23 Ekim mucizelerimin hepsinin bir arada olduğu ve bana katlanabilir bir hayat sundukları gün.
23 Ekim ailemin tamamlandığı gün..
🥹
"Yekta salak mısın? Yayık ayran yaptım çocuklarımı ya!" Eline vurarak kızlarıma uzandım. Balın ve Balca anlamış gibi sesler çıkarmaya başladılar. Bana doğru çevirdikleri minik ellerini açıp kapıyorlardı.
"Güzelim senin kocan babalıkta master yapmış insan. Kendine gel." Kızlarımı kollarıma aldım.
"Kızlar doğalı 8 ay oldu. Sen düşürürüm korkusundan çocukları kucağına almaya başlayalı 4 ay oldu. Nasıl bir master yaptın tam olarak?" Yanıma oturdu. Dudağımın kenarını öptü ve göz göze gelmemizi sağladı.
"Detaylı bir şekilde anlatmamı ister misin?" Dudaklarımı ıslattım. Kaç ay beni çölde sussuz kalmışlara çevirmişti.
"Hm bir düşünmem lazım. Ajandama bakacağım. Müsait olduğum bir gün olursa sana zaman ayırabilirim." Bu sefer dudaklarıma ufak bir öpücük kondurdu.
"Sen merak etme yavrum. Ben ikimiz içinde o ajandada yer açtım. Kızları alıyoruz dayılarına ve teyzelerine bırakıyoruz." Hafifçe dudağım aralandı.
"Sağdığın sütler bir gün değil bir ay yeter."
"Çantaları yok. Hazırlamadım."
"Ben çoktan ikisine birer çanta ayarladım."
"Ya Abimler müsait değiller ise?"
"Konuştum ve istersek önümüzdeki iki, üç gün bakabileceklerini söylediler."
"Ağlar ve bizi isterlerse?" Yekta birden beni çekip öptü. Bunu yaparken dudağımı ısırması beklemediğim bir şeydi.
"Efsun'um susacak mısın? Sakinleş. Kocan her şeyi ayarladı. Birazdan çocukları gönderip keyfimize bakacağız." Keyiflenmek istiyordum ama olmuyordu.
"Ya düşer bir yerleri zarar görürse? Ya biz bilmeden yanlış bir şey yedirirlerse? Vazgeçelim." Çenemi kavramış olan eli yanağımı okşamaya başladı. Kızlara dikkat ederek bana yaslandı. Beni öyle bir hırs ve yoğunluk ile öpmeye başlamıştı ki, sorduğum ve sormak istediğim bütün sorulara tek bir cevap vermiş gibiydi.
Nefesimin kesildiğini anladığı an geri çekildi.
"Kızlarımız ile bolca özlemini gider. Birazdan dokunup, hissedeceğin tek kişi sadece ben olacağım." Benden uzaklaşıp üst kata yöneldi. Büyük ihtimalle çantaları aşağı indirecekti. Ben ise şu an endişe ile bebeklerime bakmakla meşguldüm.
Gözlerim kucağımda olan kızlarımın üzerinde gezindi.
"Kardeş ister misiniz?" Sırıtarak sorduğum soru yüzünden anında pişman olmuştum. Bu iki fırlama beni anlamış gibi hemen dudak büzüp, gözlerini doldurmuştu.
"Ağlarsanız bir kardeşiniz daha olur." Bükülen dudaklar düzeldi. Dehşetle onlara baktım. Yerden bitmeler beni mi oynatıyordu.
"Siz nasıl bebeksiniz ya? Hani bu oyunculuk kimden geliyor? Cüceler sizi." İkisininde yanaklarına sulu birer öpücük bıraktım. Anında kıkırdamaya başlamaları içimi cıvıl cıvıl bir bahçeye çevirmişti.
"Kim doğurmuş bunları? Hangi mükkemmel anadan çıkmış bu melekler?" Sırası ile omuzlarını öptüm.
"Oy cennet kokuyorlar. Kimin bebekleri bunlar ya?" Yanaklarını hafifçe ısırdım.
"Anne yesin mi ağzınızı, burnunuzu?" Onların yaşam dolu sesleri beni öyle bir mutlu ediyordu ki. Bu sekiz ay boyunca doğru düzgün kendime vakit ayıramamıştım ama asla şikayetçi değildim. Onların minik bir gülüşü, bana parlayan gözleri ile bakışları, onları emzirdiğim zaman bana olan tutunuşları benim için 8 aya değil bir ömre bedeldi.
Yekta çok güzel bir baba olmuştu. Kızlarımız gidip kafasına işese gıkını çıkarmaz sadece bitmesini beklerdi. İlk başlarda korkmuştu. Aslında ona söylemesem bile ben de çok korkmuştum.
Kokularını içime çekerken bile korkarak yapmıştım ama annelik denen şeye alışınca bütün korkular uçup gitmişti.
Yekta'yı alışmaya zorlamıştım. Bunu başarmıştım.
Şimdilerde kızlarımızı kollarından başka bir yerde göremiyordum. Bulduğu her fırsatta onları kucaklıyor ve sevgiye boğuyordu.
Onlar uyuduğu zaman ise beni kucaklıyor, sanki bebeklerimizden bir farkım yokmuş gibi onlara uyguladığı muamelenin aynısını bana uyguluyordu. Şikayetçi değildim. Hatta fazlaca hoşuma gidiyordu.
Pata küte aşağı inen Yekta'ya döndüm. Çantaları hemen kapının yanına bıraktı. Koltuğun üstünden atlayarak yanıma yerleşti. Kızlar babalarını görünce daha yüksek sesli gülmeye başlamışlardı.
"Ananızı bana bırakın. Artık gitme vaktiniz geldi kızlar. Bugün farklı olacak. Aile evinden uçup gideceksiniz." Birden bir şey aklına gelmiş olacak ki durdu.
"Sadece bugünlük ama yanlış anlaşılma olmasın." Sanki gerçekten anlıyorlarmış gibi açıklama yapıyordu. Gülmemek için dudaklarımı dişledim.
"Bak o kafanı gömdüğün boyuna ben aylardır hasretim. Uzaklaş kız ordan." Kendimi tutamayarak büyük bir kahkaha attım. Kendi karısını, kendi kızından kıskanıyordu.
Ben bir şey diyemeden kızları kollarımdan aldı. Çantalarda kollarında iken çok yiyilesi bir tipi vardı.
"Salak kocam dikkat et." Duymamış gibiydi.
"Ya kızları bana ver kapıya kadar." Vermedi.
"Versene be adam ne çekip duruyorsun." Kızlarım babalarına huysuzluk yapıyor bana gelmek istediklerini belli ediyorlardı.
"Yazıklar olsun size. Böyle yakışıklı bir suratı reddediyorlar bide utanmadan." Kızları tekrar kollarıma aldım.
Çalan telefon ile adımlarımı hızlandırdım. Bebeklerimin yüzünde güller açmaya başlamıştı. Telefon sesinden dolayı kimin geldiğini anlayacak kadar zeki çocuklarım vardı. İkisininde kafasına birer öpücük kondurdum.
Yekta hızla kapıyı açtı ve geçmem için kenara çekildi. Ben çıktığım an abim ve Kerem buraya doğru geliyordu. Bana doğru yürümeye başlamışlardı.
"Abiciğim!" Abim kızlarımdan önce beni öptü.
"Nasıl özlemişim hepinizi var ya anlatamam. Ballar naber?" Sırıttım. İsimlerinde bal geçtiği için abim doğduklarından beri ballar diyerek seviyordu. Bu sevme şekli kızlarımdan çok benim hoşuma gidiyordu.
"Abisinin balı sen nasılsın? Yoruyor mu bu yavşak seni?" Kafamı sallayarak reddettim. Kızlar abim Yekta'ya hakaret ettiği an eğlendiklerini belli eden sesler çıkarmaya başlamışlardı.
"Kapatın kulakları siz niye dinliyorsunuz?" Hesap sormamı gram umursamadan tatlı sesler çıkarmaya devam ediyorlardı.
"Anneniz yesin sizi. Oy benim yavrularım. Analarının kuzuları. Güzel bebeklerim." İçimden fışkıran sevgi direkt onlara yansıyordu. Kendime hakim olamayarak ikisininde yanaklarına art arda öpücükler kondurdum.
"Bebeğim ver bakayım yeğenlerimi. Yedin bitirdin bize kalsın biraz." Duymazdan gelerek biraz daha öptüm.
"Anladık kızım anaları sensin ver şu kızları." Dudak büzerek önce abime sonra ise yan yana durmuş sohbet eden Kerem ve Yekta'ya baktım.
"Karım, güzelim, bir tanem, güzel sevgilim benim. Çocukları kalıcı olarak vermiyoruz. Yarın gidip alacağız." Burnumu çektim.
"Ağlayacak gibisin. Ağlamazsın değil mi?" Gözlerimin kızarmaya başladığını emindim.
Yekta şok olmuş şekilde bana baktı.
"Lan!" Yekta her geçen saniye daha büyük bir şokla bana yaklaşıyordu. Gözlerim hafiften dolmuştu.
Belki de drama quennlik yapıyor olabilirdim ama ilk defa çocuklarım benden ayrı kalacaktı. Bana sırıtarak bakan dişsiz, tontiş ve tatlı suratlardan ayrılmak istemiyordum.
"Efsun'um, biricik sevgilim." Beni kolunun altına aldı.
Abim ve Kerem ise kızları kollarımdan almıştı.
"Gel bakayım sana ne anlatacağım ben evde." Ben merakla yüzüne bakarken o abimlere eli ile gitmeleri için işaret yapmıştı.
"Beni kandırıyorsun bide köpek! Ben yer miyim bunları?" Sırıttı.
"Yemezsin biliyorum güzelim." Beni aniden kucaklamıştı. İçeri girdik.
O beni indirmeden üst kata doğru çıkmaya başlamıştı.
"Uzun süredir hasret kaldık artık yeter." İsyanına karşı sırıttım.
Beni yatağa atmış kendi ise yanıma yerleşmişti.
"Sonunda deliksiz bir uyku çekebileceğiz."
Birbimize sokulduk. Beraber uyumayı, vakit geçirmeyi özlemiştim.
Kafasını boynuma gömdü. Sıcak nefesi içimi gıdıklayan bir his bırakıyordu.
Kafamı onun kafasının üstüne doğru yatırdım. Huylandığımı bildiği için nefesini üflemeye başlamıştı.
Kahkaha atarak ona daha çok yaslandım.
"Nasıl özlemişim karımı anlatamam. Zaten işlerden ne sana ne kızlarıma vakit ayıramıyorum." Dudağımı büzdüm.
"Daha dur bu başlangıç. Doğru düzgün göreve dahi çıkmadın bile. O zaman bakalım ne halt edeceğiz."
Yekta askerliğe geri dönmüştü.
Vazgeçmek zorunda kaldığı işine dönmüştü.
Her şeyi layığı ile yapıyordu.
Üstün başarısı sayesinde kısa sürede rütbe atlamıştı.
Benim kocam harika bir varlıktı.
"Yavrum komutan diyerek kısaltma." Sırıttım.
"Kıdemli binbaşı Yekta Tunç mu desek o zaman?" Yüz yüze geldik.
"Diyelim sevgilim." Sırıttım ve yanağını öptüm.
"Komutanım." Dalgasına kullandığım kelimeden çok hoşnut duruyordu.
"Komutanın seni yesin." Büyük bir kahkaha attım.
Gülüşüm kesilmiş ona kitlenmiştim.
Sevmek, sevilmek, aşık olmak ve kavuşmak. Hepsi büyük birer nimetti.
Binlerce kez şükür etmem gereken şeylerdi.
Kokusuna tamamen hapsolarak uyumak istedim.
Beni saran sıcak kolları mayışmama yardımcı olmuş, kısa sürede uykuya dalmamı sağlamıştı.
😻
"Ya anne Balca saçımı çekiyor!" Ağrıyan başımı parmaklarım ile ovdum.
Saatlerdir sürekli bağırarak kavga ediyorlardı. Bin kere orta yolu bulmuştum ama artık bende siktir etmiştim. Kardeşler arasında kavgalar çıkabilirdi.
"Anne Balın'da benim kokulu silgimi Uraz'a vermiş!" Bu kızın Uraz sevdası ne zaman bitecekti?
"Anne çocuğun silgisi kaybolmuş ne yapsaydım?" Kesinlikle kaybolduğu içindi. Ben şahsen inanıyordum.
"Yalancı utanmasan onun önüne kırtasiye açacaksın!" Bir pat sesi yükseldi. Hızla ayağa kalkıp mutfağa koşmaya başladım.
"İyi misiniz!" Cevap gelmemişti.
Mutfaktan içeri girdiğimde kızları göremedim. Endişe ile etrafa baktım. Bahçeye açılan kapı açıktı.
"Balca, Balın!" Ses gelmedi. Kapıdan dışarı çıktım.
Çıktığım an iki yandan patlayan Konfetiler ödümü patlatmıştı.
Balca sağımda Balın ise solumdaydı.
Tam karşımda ise elinde kocaman bir kutu tutan Yekta duruyordu.
Uzun süredir bir görev için şehir dışındaydı.
Özlem ile kavrulan yüreğim deli şimdi gibi atıyordu.
Haber vermemişti. Bana sürpriz yapmıştı.
"Güzel karım." Kutuyu kenara bıraktı.
Beni belimden kavrayarak kendine çekti. Ayaklarım yerden kesilmiş dudaklarımız ise birleşmişti.
Bırakmak istemiyor gibi sarmıştı belimi.
Ne kadar çok özlemiştim onun kokusunu ve verdiği güveni.
Kızların varlığını hatırlayıp kafamı geri çektim.
"Çok özlemişim be!" Gözlerim çoktan dolmuştu.
Diğerleri gibi değildi. Telefondan konuşmamız dahi yasaktı.
Ayların getirdiği özlem ve hasret ağlamam için yeterli bir sebepti.
"Ben daha çok özledim komutanım."
"En çok biz özledik!" Bir ağızdan bağıran kızlarımıza baktım. Yekta beni yanına alarak bu sefer kızlara kollarını açtı.
İkisini birden kucağına aldı. Saçlarına birer öpücük kondurdu.
Bir süre birbirlerine sarılı şekilde kalmışlardı.
"Hadi annenize hediyesini verelim." Kızlar hevesle kafa salladı.
"Baba sen bir daha sürpriz yapma. Bağırmaktan sesimiz kısıldı. Her şeyi düşürmek zorunda mısın?" Yekta dehşete düşmüş bir şekilde Balca'ya baktı. Kızının taramalı tüfek gibi ona laf etmesini beklemiyor gibiydi.
"O yüzden mi benim başım çatlıyor?" Hepsi aynı anda kafalarını önlerine eğdi.
"Salaklar yerim sizi." Gözlerim masada gezindi.
Birden kafamda ışıklar yandı. Bugün benim doğum günümdü.
Unutmamış hatta süpriz yapmışlardı.
Kızlarım ve Yekta beni takip etti.
Pastanın üstünde hepimizin olduğu bir fotoğraf vardı.
Yekta'nın askeri üniforması ftoğrafın karizmasını yükseltiyordu.
Kızlarımızın minik bedenleri ise kollarımdaydı.
Pastanın yazısını baktığımda ister istemez gülüşüm büyüdü.
Herkes kendi bebeğini kucaklar.
Düşüncenin tatlılığı içimi ısıttı.
Yekta hızlıca pastanın üstünde duran mumları yaktı.
"Dilek tut sevgilim." Kafa salladım ve gözlerimi kapattım.
Yekta'yı tanıdığımdan beri tuttuğum her dilek gerçekleşiyordu.
Yekta benim için büyük bir ödüldü. Kızlarım ise en büyük hediyelerimdi.
Hala kapalı olan gözlerim ile mumları üfledim.
Bu dileğimde gerçekleşecekti, emindim.
"Ne diledin anne?" Cevap vermeyerek gülümsedim.
Yekta kollarını karnıma sardı.
Sıcak göğüsü sırtıma yaslandı. Çenesini ise omzumun üstüne yerleştirdi.
Balın ve Balca'da beni sardı. Biri sağımda, biri solumdaydı.
Dünyanın en zengin ve en mutlu insanı bendim.
Ailem benim için en büyük mutluluk sebebiydi.
"Anne hediyeyi aç." Aklıma yeni gelen kutuya yöneldim.
Kapağını açtığım an içinden onlarca balon uçuştu.
Kutunun içinde minik başka bir kutu kaldı.
Kapağını açtığım an sevinç çığlığım etrafta yankılandı.
"Tatil demek ha?" Yekta şehir dışında tatil yapabileceğimiz bir yer ayarlamış ve hepimize bilet almıştı.
Kısa sürecekti ama birlikte olmamız yeterliydi.
"Keremler ve Poyraz'da geliyor." Sevincim ikiye katlandı. Uzun süredir işlerden görüşemiyorduk.
"Komutanlar bu kadar maaş alıyor mu ya?" Omzumu öptü.
"Senin kocan zengin yavrum. Ayrıca sanırım alıyoruz." Cilveli bir gülüş dudaklarımda yer edindi.
"Pardon Komutan mısınız?" Tekrar omzumu öptü.
"Komutanım ama aynı zamanda sizin için harika bir koca ve kızlarımız için de mükemmel bir babayım." Kahkaha atarak arkamı döndüm.
Ben dudaklarımızı birleştirirken kızlar elleri ile birbirlerinin gözlerini kapatmıştı.
İkisiden aralık duran parmakların arasında bizi izliyordu.
Bu görüntü bile benim için yaşamaya değer bir sebepti.
Her acısına, her ağlayışıma değmişti.
Kurtuluşum güzel ve unutulmaz olmuştu.
Yaşamaktan yorulan kadın yaşama sebebini buldu.
Ondan birer parça taşıyan çocuklar doğurdu ve hayat daha katlanılabilir kılındı.
Gülmeyi bilmeyen kadın artık ağlamayı unuttu.
Benim hikayem mutlu bir şekilde son buldu.
Ben hala kopamadım ama kopmam gerekiyor 🥹🥹
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
62.42k Okunma |
3.2k Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |