Gözlerim ileriye kaydığında iyice hızlandım. Minyon tipli kırmızı bir kafa görmüştüm. Mete'nin peşimden koştuğunu askeri botlarının sert sesinden anlıyordum. Etrafta fazlası ile asker olduğu için bağırmıyordu, emindim. Kızın yanına yaklaştığımda Mete'nin elini kolumda hissettim.
"Yavrum dur bir" konuşmasını kesen kızın askerlerden birine sinirle bağırışıydı.
"Ya sevgilimi görmeye geldim diyorum alsanıza içeri!" Kaşlarım çatılmıştı. Sakin olmak için ekstradan bir çaba verip kızın karşısına yavaşça adımladım. Şimdi kimdi öğrenecektim.
"Mete komutanın sevgilisisiniz öyle mi?" Kız sorduğum soruyla önce bana sonra arkamdaki Mete'ye baktı. Mete artık susmuş ve soluklamaya başlamıştı. Uğraşmaktan vazgeçmiş gibiydi.
"Sen kimsin?" Soruma soruyla yanıt vermesi sinirimi hoplatmıştı. Kimdi bu kız? Mete'nin kız arkadaşı yoktu. Olmadığını net bir dille kendi söylemişti. Şimdi ise biri gelip sevgilisi olduğunu söylüyor, ısrar ediyordu.
"Birincisi sen değil siz. İkincisi ben bir soru sordum ve cevap bekliyorum. Üçüncü ve sonuncusu ise ben sevgilisiyim diye yalan attığın adamın sevgilisisiyim. Şimdi beklediğim cevabı istiyorum. Kimsin ve neden yalan söylüyorsun?" Kızın şokla ağızı açılmıştı. Elini şaşkınlıkla ağzına kapattı ve arkamdaki Mete'ye baktı. Kısa süre sonra hızlıca elini çekti. Birden yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Akılsal problemleri olabilir miydi?
"Ay ben sevgilisi olduğunuz adamın kardeşiyim!" Bu sefer ağzı açılan bendim. Ben doğru düzgün şaşıramadan kız ani bir heyecanla boynuma atlamıştı. Mete bir iki adım öne çıktı. Sıkıntılı bir nefes verip kardeşine uzandı ve onu sabır çekerek benden uzaklaştırdı.
"Gerizekalı mısın Lidya?" Kız hayır dercesine omuz silkmiş ve bu seferde Mete'ye sarılmıştı. Bir kaç kez gözümü kırpıştırdım. Kardeşi mi vardı? Yutkunarak onlara döndüm. 5 aya yakın bir süredir sevgiliydik ve ben onun hakkında neredeyse hiç bir şey bilmiyordum. Onada kendim hakkında pek bir şey anlatmamıştım. Yüzleşmek için hazır hissetmediğim için onada böyle meseleleri hiç sormamıştım.
"Şey ben özür dilerim öyle birden atladım ama çok sevindim yani ondan." Bakışlarımız buluştu. Ben ona o bana mahçupça bakıyorduk.
"Ne kusuru ben anlamadım? Ayrıca şu bahsettiğiniz adamı tanımam etmem. Yani anlamadım zaten ben buraya yanlış gelmişim. İyi günler kusura bakmayın." Kız bana anlamsızca bakarken Mete kaşlarını çatmıştı. Napabilirdim? Bok gibi bir tanışma olmuştu. Topuklamak en iyisiydi. Yakın olduğum kapıya minik adımlarla yürümeye başladım.
"Damla Efsun!" Bana bağırması ile önce adımlarım durdu sonra arkamı döndüm. Aramızdaki kısa mesafeyi iki adımla kapattı. Hemen yanımda bitmişti.
"Ne bağırıyorsun be bana!" Sessiz çemkirişime gülmek ister gibi bir hali vardı. Kafasını omzuma yatırıp bana baktı. Tek kaşını kaldırarak sorgular bir ifadeye bürünmüştü.
"Sen hayırdır?" Kardeşide aynı benim gibi pıtı pıtı yanımıza gelmişti. Merakla bir abisine bir bana bakmayı sürdürüyordu. Yüzünde ise hala yerli yerinde duran gülümsemesi vardı.
"Asıl sen hayırdır adımla seslenmeler falan ayrılmak mı istiyorsun yoksa? Sen beni terk mi edeceksin?" Aniden değişen yüzüm ve moodumla konuştum. Yalandan hüzünle sorduğum soru ile yüz ifadesi tamamen değişmiş yerini endişe almıştı.
"Yavrum olur mu öyle şey? Asma güzel suratına ne ayrılması?" Onun biraz önce yaptığı gibi bende kafamı omzuma yatırıp ona baktım. Etrafı süzerek bir soluk verdi. Önce benim sonra kardeşinin elini tutup bizi askeriyeden dışarı çıkardı.
💖
Gözlerimi geldiğimiz restaurantta gezdirdim. Mete hiç bir şey söylemeden bizi buraya sürüklemiş ve biraz önce siparişleri vermişti. Çorba istemişti. Sabahın köründe kelle paça istemişti.
"Şimdi sen benim yengem misin?" Gözlerim Lidyaya kaydı. Çok salak bir karşılaşma olmuştu. Utanç içinde olduğum için konuşmak istemiyordum. Mete anlamış gibi imdadıma yetişmişti.
"Yengen Lidya ama sen bu konuda 3 maymunu oynayacaksın. Anlıyor musun beni abiciğim?" Alt dudağını sarkıtıp kafasını salladı. Önümüzü gelen kelle paçalarla sandalyemi masadan uzaklaştırdım. Yemek konusunda fazla seçici bir yapım vardı. Ayrıca öğlenin bu saatinde zaten bunu içmek midesizlikten başka bir şey değildi.
"Şey merhaba tekrardan." Bana uzatılan eli tutup sıktım. Kardeşi ona hiç benzemiyordu. Bu yüzden bi çıkarım yapamamıştım. Zaten o an kıskançlığım kafamı bulandırmıştı.
"Merhaba memnun oldum Lidya" kafasını sallamış ve gülümsemişti. Karşılık verdim. Çorbanın kokusu gelince mide bulantım ile ayağa kalktım. Mete'nin eş zamanla bakışları bana döndü.1
"Bir lavaboya gideceğim." Lidya benimle beraber kalktı. Mete önce beni süzdü. Yüzümün şeklinden dolayı yediğini sorguladı ve ardından hızlıca yemeğe devam etti. Beni kafasıyla onaylamayı ihmal etmemişti. Biz ise Lidya ile yürümeye başlamıştık.
"Çok güzel bir kadınsın abimin neyine baktın? Mısır koçanına benziyor biraz." Küçük bir kahkaha atıp ona döndüm. Yüzünde benim gibi çilleri vardı ve bu ekstradan bir tatlılık ve masumiyet katmıştı suratına.
"Aslında asıl abin beni nasıl sevdi bilmiyorum. Pek bir numaram yok ki benim." Beni baştan aşağı süzüp kafasını iki yana salladı. Benim düşünceme katılmadığı kesindi.
"Her güzelin bir kusuru olur seninde abim olsun bari." Bana üzülmüş gibi kafasını önüne eğmesi ile tekrardan kahkaha attım. Abisine hayran bir kadın olduğuna adım gibi emindim. Tekrardan kendini hatırlatan midem ile elim ağzıma gitti. Hızlanarak köşeyi döndüm. Kabinlerden birine girmiştim. Hızlıca dizlerim üzerine hafifçe çöktüm. Boş midemle sadece öğürüyordum.
"Yenge iyi misin ki? geleyim mi? Saçını tutayım mı? Utanır mısın?" Bir kaç kere öğürmem ile biraz durmuş ve içeri girmişti. Elleri saçlarımı toplamıştı. Hafifçe ona baktığımda utanmamam için gözlerini tuvalet kağıdı rulosuna sabitlenmişti. İlk günden daha ne kadar rezil olabilirdim? Bir şey gelmeyince hafifçe dikildim. Elinde ne ara aldığını bilmediğim peçeteyi bana bakmadan uzattı. 1
"Teşekkür ederim. Kusura bakma iyice rezil oldum." Dudağımı silip tamamıyla kalktım. Saçlarımı serbest bırakıp yüzüme döndü. Elini dikkatlice beni rahatsız etmemeye dikkat ederek alnıma yerleştirdi.
"Asıl rezillik benim yaptığım, salaklıktı. Ayrıca o çorba benimde midemi alt üst etti utanmana gerek yok ki." Bunları söylerken eli hafifçe yanağımda ve boynumda dolaşmıştı. Rahatsız olmam gereken bir temastı belki ama avucunun sıcaklığı sanki güven verdi. Minik elinde bütün şevkatini taşıyor gibi hissettim.
"Biraz ateşin var gibi hasta olabilirsin." Elimi yüzümü yıkadım. Yine biraz önce yaptığı gibi peçete vermişti. Minnetle gülümsedim. Tuvaletten çıktık.
"Teşekkür ederim. Ayrıca rezillik değil aslında, büyük ihtimalle nöbettekiler yeni askerlerdi seni tanımadıkları için bu yalana başvurman normal." Kafa sallayıp onayladı. Geldiğimiz masa ile kaşlarım çatıldı. Mete yoktu.
"Pardon bu masada mıydınız?" Gelen garsona kafa sallayıp sorgularcasına baktım.
"Beyefendi çıkması gerektiğini sonra konuşacağınızı söyledi." Lidya ile birbirimize baktık. Çantaları masadan alıp çıktık. Eline telefonu aldığını gördüm. Kulağına yasladıktan kısa süre sonra geri çekti. Onunda kaşları çatılmıştı.
"Telefonu kapalı" bende elime telefonu aldım. Mesaj yazacaktım. Telefonun kapalı olduğunu yeni farketmem ile sıkıntılı bir nefes verdim.
"Telefonunu genelde kapatmıyor ki" Lidya'da kafasını sallayıp beni onayladı. Aramaya devam ediyordu. Beraber yürümeye başladık. Askeriyeye gitmek mantıklı değil gibi geliyordu ama gitmezsem meraktan çatlayabilirdim.
"Napsak?" Lidya'nın sorusu ile düşünmeye başladım. Gitmek doğru değildi. Eve gidip telefonu şarj edip yazardım. İlla bir yol bulur yanıt verirdi. Gözlerimiz kesiştiğinde cevap vermek için hazırlandım.
"Benim evime gidelim mi?" Hayır bunu ben söylememiştim. Kimdi? Arkamda duyduğum ses ile dönmek için bir hamle yapacaktım. Enseme dayanan soğuk cisim buna engel olmuştu. Bu bir tabancaydı. Lidya'nın çığlığı ile gergince yumruklarımı sıktım. Tabancayı umursamadan arkamı döndüm. Namluyu geri çekip tam alnıma yerleştirmişti.
"Kimsin?" İlk söylediğim buydu. Kaşlarım çatık şekilde sorduğum soruya güldü. Uluorta yerde silah çeken bir adamın boş biri olmadığı netti ama kim olduğuda önemliydi. Bir amacı vardı belliydi. Silahı iyice alnıma yasladı ve bana bir iki adım yaklaştı. Başıma dimdik tutmuş konuşmasını bekliyordum.
"Lidya canım abinin göz bebeğine benden bahsetmedin mi hiç?" Lidya'nın gerginliğini ve korkusunu sanki sırtımda hissediyordum. Kimdi bu kadar korktuyordu bu kızı? Hem nerden tanıyordu bu dingil benim kocamı?
"Mert abi silahı indirir misin lütfen?" Gözlerimi şaşkınlıkla açmamak için kendimi zor tutuyordum. Mert adını daha önce duymuştum. Rastgele bir an kulak misafiri olduğum bir konuşmaydı. Aranan teröristlerden biriydi, belkide elebaşlarıydı tam hatırlamıyordum. Mete ile bir bağlantısı olduğunun farkındaydım ama neydi? Hiç bahsedilmemişti. Silahı çekip göğüsüme yasladı. Lidya'dan küçük bir çığlık daha yükseldi. Adım sesleri işittim. Birileri ona mı dokunacaktı?1
"Nesin sen?" Tekrar sırıttı. Küçük bir el hareketi ile adım sesleri durdu. Fırsat bilip hızlıca geriledim. Lidyaya yaklaşmıştım. Ona baktığımda aniden değişen ten rengi yutkunmama sebep oldu. Bembeyaz olmuştu. Gerçekten tüm kanı çekilmiş gibiydi.
"Ben çok yakışıklı ve yetenekli bir suçluyum. Ha bu arada Lidya canım korkma bu sefer seninle ilgili bir mevzu yok." Sertçe nefesimi verdim. Kıza ne bok yapmıştı? Tamamıyla iki dakika içinde ne olmuştu? Biraz önceki kadın gitmiş küçük korkak bir kız çocuğu gelmişti. Güven vermek istercesine elini avucumun içine aldım. Kafama sızan eski görüntüler ile elini daha sıkı kavradım.
"Şanslı kişi sensin küçük, masum kadın." Bir iki adım atıp yanımıza ulaştı. İki tarafımızda bir kaç adam sabit bir şekilde duruyor etrafı izliyordu. Lidya'nın titrediğini hissettim. Ani bir refleks ile onu hafifçe arkamı alıp adamın görmesini engellemeye çalıştım. Elini bırakmamıştım. Tuvalette yüzüme dokunan sıcak elleri buz kesmişti.
"Mete'nin en güzel zaafı sensin sanırım hmm" silahın namlusu tekrar göğüsümü buldu. Aşağı indirerek elbisenin göğüs kısmını aralamaya çalıştı. Midem bulanmıştı. Lidya elimi sıktı. Kısık ve titrek sesi ile sürekli özür dilediğini duyuyordum.
"Madem kız ile işin yok korkutmayı bırak. Şunlarıda geri çek. Polisiye film mi çekiyoruz?" Gerginlik tüm vücudumu sarmıştı ama burnumun dikine gidip kuyruğumu dik tutmam vazgeçilmezimdi. Silah tuttuğu elini geri çekti. Silahı beline yerleştirip boşta kalan eliyle yüzüme uzanmaya kalkışmıştı.
"Deneme bile!" Elimle elini ittim. Bir adım atıp dibime girdi. Lidya bana daha çok sığındı. Yüzünü yüzüme eğerek beni izledi.
"Tamda Mete'ye göresin. Asker bir adamın dişli ve hırslı sevgilisi!" Kahkaha atarak mırıldanışı sinirimi hoplatmıştı. Mete neredeydi? Mete'nin aniden yok olmasında bu adamın parmağı vardı şu an emin olmuştum.
"Uzaklaş!" Bakışları adamlara döndü. Kafa işareti ile adamlara bir komut verdi. Adamlar bize yönelmişti. Çabalasamda faydası olmayacaktı. Sakin davranıp çözüm odaklı düşünmem gerekirdi. Niyetini az çok anlamıştım. Ona göre konuşacaktım.
"Lidya askeriyeye sağ salim giderse zorluk çıkarmadan gelirim Mert Vilas" Anında bakışları adamları es geçip beni buldu yüzünden eksilmeyen gülümsemesi dahada büyüdü. Onu tanımam hoşuna gitmiş gibiydi.
"Hay hay senin gözünün önünde bırakalım onu. Sonrada eğlenceli oyunumuz başlasın!"4
🦊
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
55.88k Okunma |
2.82k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |