Elimdeki çiçek buketi ile yavaşça geldiğim yere baktım. Buraya belki iki ya da üçüncü gelişimdi. Toprağın ıslak kokusu sonumu hatırlatmak ister gibi burnuma doluyordu.
Gözlerim mezar taşının üstünde gezindi. Damla KARTAL uzun süre taşa kazınan bu ismi izledim. Ölen birinin adını almanın kötü bir şey olduğundan hep bahsederlerdi. Kişinin kaderini etkilediğini söylerlerdi ama benim annemin bile kaderi bu kadar kötü değildi. Hatayı yapandan çok bedel ödemek bana verilen bir ceza mıydı?
Etrafta dolaştırdım gözlerimi. Mezarlık bomboştu. Hava çok bozmuştu. Üstümdeki elbise çoktan sırılsıklam olmuştu ve vücuduma yapışmıştı. Elbisem gibi yüzüme yapışan saçlarımı geriye attım. Çamurların topuklu ayakkabıma bulaşmasını umursamadan mezarın iyice yakınına girdim. En güzel ve özel halimle gelmek istemiştim. Hava buna karşı çıkar gibiydi. Beni kirletmek için çabalamıştı sanki. Her yanım çamura bulanmış elimdeki çiçekler boynunu bükmüştü.
Kenardaki mermere oturdum. Elimdeki buketi dikkat ile mezarın üstüne bıraktım. Yan tarafında babamın mezarı vardı. Gözlerim bir kere dönmemişti oraya. İsmi okumaya bile yeltenmemiştim. Bana vermediği sevgiden dolayı mıydı? Hiç hissetiremediği varlığından dolayı mıydı? Bilmezdim, çözemezdim çoğu zaman bende.
"Merhaba uzun süredir görüşmemiştik." Elim mezar taşının bir köşesini kavradı.
"Nasılsın? Üşüyor musun çok?" Elimi sardığım yeri sıktım. Titrek bir nefes verdim.
"Umarım iyisindir. Hangi çiçeği seversin bilmiyorum. Her gelişimde farklı bir şey almaya çalışıyorum." Daha çok kavradım. Her zaman yaptığım gibi ağlamamak için kendimi sıktım.
"Seni onlardanda öğrenemedim. Sormaya yüz bulamadım. Açıkçası birazda korktum. Sesini hiç duymadım. Fotoğraflarınıda o götürmüş giderken. Senin yüzünüde hiç bilmiyorum. Bir adın var o kadar. Sahi sen nasıl bir insansın?" Dolan gözlerimi sıkıca kapattım.
"Eğer ölmeseydin ben bunları yaşar mıydım? Beni koruyup kollar mıydım? Oğlun seni çok seviyormuş bende onun gibi sever miydim seni anne?" Bir kere olsun varlığını hissetmek istemiştim. Kendimi toparlamak için bir süre bekledim.
"Neden bencillik etmedin? Doğmamış bir şeyi canını hiçe sayacak kadar nasıl sevebildin?" Kapalı gözlerimden birer yaş düştü.
"Senin bana olan sevgin ne kadar fazlaysa onların bana olan sevgisi o kadar noksandı. Çok yalnız kaldım. Sevmediler pek öyle. Merak etme ama ben her şeye karşı dimdik duruyorum. Sevgisizlik bana zarar kadar güçte verdi biliyor musun?" Gözlerimi açtım. Kafama hafifçe sürtüp dizime düşen şeye baktım. Minik bir çiçek yaprağıydı. Bana yanıt vermişti, anlamıştım.
"Sana hiç söylemedim ama benden benliğimi aldılar anne." Gözümden yaşlar düşmeye başladı.
"Teyzem nerde? Onuda bulamıyorum. Seni ondan öğrenmeme bile izin vermediler. Seni benden niye bu kadar çok sakındılar? En çok ben haketmiyor muydum? Sana benziyor muyum sen söyle. Bir şekilde varlığını hissetir. Buna ihtiyacım var sana ihtiyacım var yalvarırım." Cümlelerim duruldu. Hıçkırıklarım arttı. Kafamı elimi sardığım taşa yasladım. Kendimi sıkmayı bıraktım. Bağıra çağıra ağlıyordum. Ben yenilgilerimden birini burda veriyordum.
"Sözümü tutamadım ama sen beni anla olur mu? Bazen gardımı düşürmeye ihtiyaç duyuyorum. Birine yaslanmak istiyorum. Keşke diyorum bazen anne kış gibi soğuk taşa değilde göğüsüne yaslanıp ağlayabilseydim." Bu cümlelerden sonra sustum. Ağlayarak bütün kuramadığım cümleleri, anlatamadığım dertlerimi döktüm.
Üstüme bırakılan ceketle ani bir şekilde ayağa kalmıştım. Ceket mezar taşının üstüne düşmüştü. Belimdeki bıçağı almak için uzattığım elimi gördüğüm yüzden sonra geri çektim.
"Ne zamandır burdasın?" Beni süzüp cekete uzandı. Bu sefer ceketi sakince bana uzatmıştı. Elinden alıp üstüme geçirdim. O ise soruma yanıt verdi.
"Hiç bir şeyi duymamış, her şeyi görmüş kadar belki." Boğazımı temizleyip kendimi toparladım. Kendimi geçmişe fazla kaptırmıştım.
"Şunu yapma." Net konuşmam ile kaşlarını çatmak istesede buna engel olmuştu. Onun yerine kafasını sallayıp beni onayladı. Ona bakmadan yürümeye başlamıştım. Hızlı adımlarla eve yol aldım. Kalırsam sorular soracaktı. Şimdi değildi.
"Bir adım arkadan geleceğim bu saatten sonra haberin olsun!" Kendini duyurmak için bağırması ile adımlarım durdu. Arkamı dönüp sorgularcasına ona baktım.
"Bakma öyle bizim bir anlaşmamız var." Rahatsızca nefes verdim. Bunun anlaşmamız ile alakası dahi yoktu.
"Bana sadece yardım edeceksin. Anlaşmayı saptırma. Ona can borcun varda benim mi haberim yok? Ayrıca onun böyle bir şey istediğine inancım dahi yok." Tekrardan önüme dönüp yürümeye başladım. Soruyu cevap almak için sormamıştım. Farkına vardığı için bir yanıt vermemişti. Adım seslerine duydum. Ne olursa olsun tam olarak bir adım arkamdan geliyordu. İyi yanı soru sormuyor ya da konu açmıyordu. Sadece beni eve kadar takip etmişti. Kapıda gördüğüm askerlere yalandan tebessüm etmiştim. Onlardan habersiz, sohbete daldıkları bir an sessizce camdan kaçmıştım. Şu anda şaşkınlıkla ve sorgulayan bakışlarla bana bakıyorlardı. Onları es geçip eve geçtim. O ise Ben eve girerken beni izlemiş, ardından askerlere bir şeyler söyleyip sonra yavaşça uzaklaşmıştı.
🌚
Sıkıntı ile yüzümü ovuşturdum. Aylar olmuştu. Onun bana gelmesi hesap sorması için bekliyordum. Karşısına çıkmaya, konuşmaya yüzüm yoktu. O gelmediği sürece gitmeyecektim. Onu ardımda bırakmam yanlıştı, biliyordum ama benim yokluğumda daha fazla can yanacaktı. Yaptığımın bencillik olduğunu düşünmüyordum. Ben en az zarar verecek ihtimali seçmiştim.2
Timin beni aramak için harekete geçmesi çok olası bir durumdu. Bunu düşünüp hareket etmek kolaydı. Ordan o an çıkmasaydım bugün burada olmayacaktım biliyordum. Peki o niye bana anlayış göstermiyordu? Biraz düşünmek bile bunun için yeterdi.1
Aklıma dolan Mert ile yüzümü ekşittim. Arayışlar sürüyordu. Nasıl yaptığını bilmiyordum ama tam yakaladığımızı düşündüğümüz an elimizden kaçıyordu.
Kafamda o gün ile ilgili çok fazla ihtimal dolanıyordu. Onları arka plana atıyordum. Elbet bir şekilde öğrenilirdi. Şimdi boşa kafa patlatmaya gerek yoktu.
Düşünüyordum. Neden böyle olduğunu anlamaya çalışıyordum. Damla'yı sevdiğimi söylemiştim ama orda ne aklıma sevgim ne de aşkım gelmemişti. Belkide yıllar sonra bir kadının ilgisi ve şevkati hoşuma gitmişti. Annem ve kardeşim dışında birinin beni sevip, sarmalaması, düşünmesi beni saçma bir duyguya itmişti.5
Elbette bana dokuması, merhamet göstermesini sevmiştim ama ondan öncesi neyin nesiydi? Beni tanımadığı halde ona karşı bir ilgi duymuştum. Güzelliğinden olduğunu düşünüyordum. Dış görünüşünü beğenmiştim.
Yaşanmışlıklarımız çok güzeldi. Tenimde onu hissetmek, kokusunu özgürce soluyabilmek benim için eşsiz anlardı, sevmiştim ama işte o kadardı. Hiç bir şekilde daha fazlası yoktu. Doğrusu belkide buydu. Adından başka hiç bir şeyini söylemeyen kadına aşık olmam zaten saçma olmaz mıydı?3
Kapının sertçe çalınması ile oturduğum sandalyede dikleşip toparlandım. Gir komutu verdiğim an içeri telaşla giren Soner'e baktım. Direkt konuya girmişti.
"Komutanım Efsun hanım gizlice evden çıkmış. Arkasında bir adam ile dönmüş. Adam kapıdakilere güvenliği sıkılaştırmaları hakkında bir şeyler söylemiş." Soner'in art arda kurduğu cümleler kaşlarımı çatmama yetmişti. Bu kız evden gizlice çıkıp nereye gitmişti? Birde bir erkekle mi dönmüştü?3
"Kayıtlar varsa ulaşın bana getirin. Kim olduğunu öğrenmek lazım Mert ile bağlantılı mı değil mi kontrol edin!" Soner emri almış asker selamı verip çıkmıştı. Sandalyede rahatsızca kıpırdandım. Kaçıp biriyle mi buluşmuştu? Hemen kendine başka birini mi bulmuştu? Sinirlerim geriliyordu. Ben gelip benimle konuşması için beklerken o başka erkeklerle mi buluşuyordu? Madem o gelmeyecekti ben kendim giderdim.9
🙀
Gözlerim açtığım radyoda takılı kalmıştı. Hala planı devreye sokacak uygun bir vakit bulamamıştık. Bütün hazırlıklarım tamdı geriye sadece zamanı doğru ayarlamak kalmıştı.
Bugün evden gizlice kaçmıştım. Bunu bilerek isteyerek yapmıştım. Bu planda o yoktu. Mezarlıkta karşıma çıkması beklemedikti ama işime gelmişti. Süreci hızlandırırdı. Bu şekilde Mete kendi ayakları ile bana daha çabuk gelecekti. İlk fitil böyle ateşlenecekti. Diğerleri yavaş ya da hızlı elbette ötekini takip edecekti. Çalan müzik dışında kulağıma bildirim sesi ilişti. Telefonuma uzandım.
"KÖYLÜ KEMAL ÇİFTÇİ KEMAL KÖYLÜNÜN DOSTU KÖYLÜNÜN BAŞKANI KEMAL"
Sancak4 (kerem): NASILMIŞŞ BENİM DÜNYANIN SEKİZİNCİ HARİKASI ABLAM 💓💘💓💘💓1
Sancak2(Seren): Birtanemmm napıyosunn
Sancak1(Deren): Özledikk kızımm
Sancak3(Beren): Cidden hem sen bizi niye kovdun😭😭😭😭😭😭😭😭😭
Yüzümde bir tebessüm oluştu. Her daim beni kontrol ediyorlar, iyi olduğuma emin olmak istiyorlardı. Parmaklarım klavyede dolaştı.
Siz: Gayet iyiyim toparladım çoktann
Siz: Ayrıca ben sizi kovmadım ki siz gittiniz 😔
Sancak4 (kerem): Da lga mi ge ç iyosu. Canım
Sancak3(Beren): Başladı yine Facebook amcaları gibi 🤦🏻♀️1
Sırıtarak mesajlara görüldü attım. Sonra devamını okurdum. Şimdi biraz uyumak istiyordum. Üst kata çıkıp odama girmiştim. Hızlıca yatağa uzanıp yorganıma sarıldım. Bir kaç gündür halsiz hissediyordum.
İş konusundan şu an rahattım. Mehmet amca halimi biliyordu. Bana sık sık ziyarete geliyor kontrol ediyordu. Gerçekten vefalı ve yufka yürekli bir patron bulmuştum. Zamanı hiç bir şekilde sıkıntı etmememi söylemişti. Ara sıra zorla elime para tutuşturmaya çalışıyordu, kabul etmeyincede maaşından keserim yalanı ile bir yerlere atıp kaçıyordu. Çok fazla benimsemiştik birbirimizi.
Yatakta sağa sola döndüm. İçime bir şey baskı uyguluyor gibiydi. Buraya çok alışmıştım. Deren'ler, Mehmet amca, beni kardeşi gibi gören Selim hepsi burdaydı. Kendi kafamda kurduğum ailem, peki ya ben gidince ne olacaktı. Onlardan ayrı farklı bir şehirde olma düşüncesi bile canımı sıkıyordu. Gitmem gerekecekti, emindim. Bunaltı ile yataktan kalktım. Bütün uykum dağılmıştı.
Kapıya sertçe indirilen darbeler ile odadan çıktım. Bu kadar çabuk gelmesi şaşırtıcıydı. Seke seke aşağı indim. İntikam duygum yine alevleniyordu ama sadece bu değildi işte. Bu duygunun yanında başka bir duygu baş gösteriyordu. Yıllardır mahkum olduğum his, Kırgınlık. Bunu ne kadar bastırmaya çalışsamda olmuyordu. Yıllar sonra kendimi herkesten sakındığım, sakladığım kapağı kapalı kutumun kapağını açtığım an böyle sert bir tokat yemek ağır geliyordu. Seke seke indiğim merdivenler bittiğinde gözlerim hazırda bekler gibi çoktan dolmuştu. Kendimi toplamak adına gözümü kırpıştırdım. Elimle yüzüme hava yaparak derin nefesler aldım. Zil susmuyor kapı yumruklanmaya devam ediyordu. Kapıyı açtım.
"Hayırdır?" Kendimi zorlayıp duygusuz bir şekilde sormuştum. Kaşları bu tavrıma karşı havaya kalkmıştı. Kapımın girişini kapatıp içeri girmesini engelliyordum.
"İçeri geçip konuşalım mı?" Boynumu kaşıdım. Gözleri oraya kaymıştı. Göz bebekleri titremişti sanki. Boynumdaki yeni yaraları fark ettiğini anladım. Elimi çekip konuşmaya başladım.
"Müsait değilim o kadar, ne istiyorsun?" Yaslanıp kapattığım kapının boşluk kısmından içeri bakmaya çalıştı. Kaşlarım çatıldı.
"Abicim derdin neyse söyle. Bir şey yoksada çek git işim gücüm var." Net ve sert sesimle afallamıştı, Olabilirdi. Bende şu an kendime şaşırıyordum. Askerlerin çaktırmadan bize baktığını fark ettim.
"Abicim mi?" Bıkkınca nefesimi verdim. Onu baştan aşağı süzüp kafamı omzuma yatırdım. Konuşmak istemiyordu anlaşılan.
"Senin konuşmaya niyetin yok belli. Kapatıyorum ben içeri soğuk alıyor, zor ısıttım. Doğalgaz zamanlanmış zaten." Kapıyı ittiğim sıra ayağını araya soktu. Aklıma bunu yaptığı ilk an gelmişti. O an oysaki ona kıyamamıştım. Hiç düşünmeden kapıyı sertçe ittim. Bu sefer kapıma elinide sokup engelledi.
"Kardeşim doğalgaz faturamı ödemeyeceksen bırak kapımı! Kapı fetişin mi var anlamadım ki!" Kapıyı itmeyi bıraktım.
"Konuşalım içeri geleyim." Kapıyı açıp onu hızlıca içeri çekmiş ardından kapıyı sertçe kapamıştım. Uyguladığım ani güçlü gözleri açılmıştı. Salona yürümeye başladım.
"Salona gel. Hatta dur gelmeden mutfaktan kahvemi al." Girip koltuğa oturdum.ortadaki sehpaya ayaklarımı uzattım. Onun istediği belkide kavga etmem bağırıp çağırmam olacaktı. İstediğini alamayacak tam tersini görecekti. İçimdeki alevler yükselip bir cehennem yaratsa bile ona göstermezdim bu saatten sonra. Haketmiyordu artık biliyordum.
Bir iki saniye sonra elinde benim kupamla gelmişti. Bana uzattığı kahveyi alıp koltuğa daha çok yerleştim. O da diğer koltuğa oturdu.
"Damla sen niye evden kaçtın?" Elimdeki kupayı sıktım. Artık Damla demesin istiyordum. Annemden bana kalan tek parçayı sadece onun kullanmasını hissettirmesini istemiştim ama şimdi ise bununda bir hata olduğunu fark ediyordum.
"Bana artık Efsun de. Ben kaçmadım sadece peşime ördek gibi onları takmadım. Hayırdır ayrıca ev hapsim falan mı varda haberim yok?" Dizlerindeki ellerini saçlarını daldırıp karıştırdı.
"Bunun ne kadar tehlikeli olduğunun farkında mısın? Senin güvenliğin için bu gerekli." Küçük bir kahkaha attım. Güvenliğim içindi öyle mi?
"Niye yoruyorsun insanları o gün o depoda yaptığını yapsana yine. Güvenlik diyorsun bana bide. Ne kadar düşüncelisin bak aşık oldum şu an." Çenesinin kasılmasına anbean şahit oldum. Keyifle kahvemden bir yudum aldım.
"Sen nereye gidersen benim vatanım orasıdır bu saatten sonra. aynı bu cümleyi kurmuştun bana o gün. Bir asker vatanını baş tacı yapar her şeyden önde tutar diye böyle açıklamıştın bana olan aşkını. Peki komutan senin zor anında gözden çıkardığın ilk şey neden vatanım dediğin vatanın gibi benimsediğin bir kadın oldu?" Yüzüne baktım. Bir cevap ya da açıklama aradım yoktu.
"Sen biz sevgili olduğumuz günden beri ne diyordun bana? Seni her savaştan geride tutarım. Her kurşunda önce senin önüne atlarım. Ölümün acı eline en son seni bırakırım. Şimdi ne oldu peki? Sen beni belanın avucuna bıraktın. Orda düşünmedin bile. Mete sen orda bir saniye bile düşünmeden kalkıp gittin. Bu şekilde konuşup, sözler verdin o gün ise hiç bir şey demeden gittin. Benden seni anlayıp bunu kabullenmemi bekleme." Bunun bugün olmaması gerekiyordu fakat kendime hakim olamamıştım. Aylar sonra bir açıklamayı ya da özrü -işe yaramasa bile- hakediyordum.
"Bir adamdan bahsettiler. Senin hayatında biri mi var? Fazla erken bunun için." Elimdeki kupayı masaya bıraktım. Tırnaklarım avuç içime geçmişti. Ben özür beklerken o hesap soruyordu. Anlaşılan bu konuşma burda bitiyordu.
"Mete siktir git evimden." Anlamsızca bana baktı. Kalkması için üstüne yürümeye başladım.
"Hoşuna gitmedi mi? Doğru tahminde mi bulundum yoksa? Damla bu kadar çabuk olamaz ama değil mi? Hala bana karşı bir şeyler hissediyorsun ben biliyorum. Bana olan bakışından anlarım ben. Ayrıca tekrar deneyebiliriz farkında mısın? İkimizde iyiyiz, toplayabiliriz." Kan beynime sıçramıştı. Bu adam şaka mıydı? Hiç mi bu halini görmemiş miştim, yoksa o mu bana göstermemişti?4
"Burdan şu an defolup gitmezsen canını yakacağım." Birden sinirlenmiş gibi ayağa kalktı.
"Damla inşallah o adam yüzünden böyle yapmıyorsundur. Umarım onunla aranda hiç bir şey yoktur. Eğer kendim öğrenirsem güzel şeyler olmaz." Konuşmasını izin vermeden kolundan tutup sertçe çekiştirmeye başladım.
"Bana bir daha Damla demeyeceksin. O ismi kullanmayı haketmiyorsun. Bir daha biz gibi bir kelime kullanmayacak, bana hesap sormaya kalkışmayacaksın. Beni hafife alma Mete! Anlamamakta ısrar ediyorsan canını yakmaktan geri durmam anlıyor musun?" Gücüme şaşırdığı belliydi. Daha çok şaşıracaktı. Sinirle var gücümü kullanıp onu kapıya doğru savurdum. Başta tökezlemiş sonra hemen toparlamıştı. Kapıyı açıp çıkmasını bekledim.2
"Böyle kolay kapanmaz bu olay. Beni dinlemedin, istediğim cevapları vermedin bile!" Kapıyı suratına kapattım. Yüzümü ovuşturdum.4
Salona geldiğimde orta sehpanın üstündeki telefonuma uzandım. Rehberdeki 7 kişiden birine bastım. Mesajlar kısmına girmiştim. Parmaklarım ezbere bildiği yerlerde dolandı.
Siz: İşleri hızlandıralım. Daha fazla beklemek istemiyorum. Mert'in yakalanması için yakın zamanda gerekli hazırlıkları tamamla
Yekta Tunç: Halledeceğim:)9
Dayanamadım geldim🥹💞9
🦊
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
55.81k Okunma |
2.82k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |