41. Bölüm

41. Bölüm

uykuluHatun
uykuluhatun

Uçlarından su damlayan ve yerde küçük birikintiler bırakan saçlarımın ıslaklığını önce uzun bir havlu ile kurulama zahmetine girdim, ardından saç kurutma makinesi ile saçlarımın geriye kalan ıslaklıklarını giderdim. Düşünceler zihnimin içerinde futbol maçı yaparken parmaklarıma doladığım kalemle beyaz bir kağıdın önünde duraksamış, keyif yoksunu bir halle kağıda bir not düşmeye başlamıştım.

Merhaba kızlar;

Öncelikle, göz nizamına aykırı olan şu berbat yazım için sizlerden özür diliyorum.

Bana kızacağınızı biliyorum, özellikle böyle sessiz sedasız, size hiçbir şey söylemeden sadece gerimde bir not bırakarak aranızdan ayrılıyor oluşuma gerçekten kızacağınızı biliyorum. Hatta bana edeceğiniz küfürleri şimdiden duyabiliyorum. ( Ağlamaklı gülen emoji.) Artık İstanbul'da kalmamı gerektirecek bir sebebim yok kızlar, görüyorsunuz ya, hiçbir şey istediğim gibi gitmiyor...

Velhasıl kelam, ben gidiyorum kızlar. Burada kalmam anlamını yitirdi. Ayrıca size de yeterince yük oluyorum... Neyse işte.

Bir miktar borcum var ve onu karşılamak için güzel bir iş bulmam gerekiyor. Bildiğiniz üzere burada o parayı hem kazanıp, hem de borcu ödeyemem. Evin kirası, doğalgaz, su, elektrik, cart, curt, hurra... Bir bakmışsın para bitmiş. Anlayacağınız yetmiyor.

Nur, cümle bozukluklarım varsa, sakın düzeltme.

Bana kızmayın, olur mu? Telefonu da bırakıyorum. Bana ulaşamayacaksınız bir süre ama ben size her türlü ulaşırım, emin olun. Sadece bir yıl kadar bir süre ayrı kalacağım sizden. Bu benim için gerekli. Kendime gelmem için..

Beni anladığınızı düşünüyorum. Hepinizi çok seviyorum, sakın unutmayın bunu. Bir yıl uzak kalacağım diye de sizi unutacağımı sanmayın.

Neden veda etmedin, diye kızacaksınız belki bana ama biliyorsunuz, vedalardan hiç hoşlanmam.

Sizin çatlak arkadaşınız, Efser Gece Şen.

*

Kağıdı görebikecekleri bir yere gelişi güzel bıraktım. Ruhsuz bir şekilde valizimi hazırlamaya başladığımda saat epey ilerlemişti. Kağıda bir kaç cümle karalayacağım derken zamanın nasıl aktığını fark edememiştim.

Neyse ki valiz kıyafetlerimin hepsini sığdırabileceğim kadar büyüktü. Beni gereksiz zahmetten kurtarıp bütün kıyafetlerimi içine kabul etmiş, ikinci bir valiz hazırlama işkencesinden kurtarmıştı. Kıyafetleri katlamayı sevmediğim için sinir bozucu bir dağınıklıkla tüm elbiselerimi valize tıkıştırdım.

Ben buydum.
Kafasından dağınık dolabı olan bir kız.

Valizle olan kavgam nihayet son bulduğunda son rütuşunu da yapıp valizin fermuarını çekiştire çekiştire kapattım. Yerde âdeta bir güreşe tutuştuğum valizimi doğrulttuktan sonra bakışlarım aynadaki yansımamla çakıştı.

Valizi dik vaziyette yatağa yaslayıp aynanın karşısına geçtim. Gözlerimle buluşan yansıma bana o kadar yabancı gelmişti ki, bir an omzumun üzerinden arkama bakıp aynada ki yansımamın başka birine ait olabileceği ihtimalini eyleme dökerek odanın içerisinde bir yabancı bulma umuduyla arayışa girecektim. Lâkin aynadaki yansıma tam olarak bana aitti, çimenimsi bir yeşile ev sahipliği yapan gözlerim o kadar çökük bir vaziyet almıştı ki, rengi sonbaharın sarı yapraklarının rengine bürünmüş, hastalıklı bir renk kapmıştı. Yeşil gözlere sahiptim ama şu an yeşil olduğunu söylemeye bin şahit isterdi. Normalde dolgun ve pembe olan yanaklarım içe çökmüş, rengi bir mum gibi beyazlamıştı.

Göz altlarımda davetsiz bir misafir gibi ağırladığım morluklar beni olduğumdan daha yaşlı göstermişti. Dudaklarımın etrafı küçük çatlaklarla şerit şerit yaralanmış, çenem aşağı üzüntümü ifşa etmek istiyormuşçasına sarkmıştı. Saçlarım o kadar cansız görünüyordu ki...

Aynadaki görüntü sinirlerimi bozmuştu.

" Ben bu hale nasıl düştüm? " diye mırıldandım pürüzlü bir sesle. Derin bir iç çekişle gözlerimi yavaşça yumdum. Avuçlarımın alnıma yaslayıp başımı sağa sola salladığımda gözlerimin önünde kısa süreli bir karınca savaşı başladı.

Kaç gündür mideme doğru dürüst bir şeyler girmemişti. Ellerimi iki yanıma indirdim ve düşürdüğüm omuzlarımı sarsacak şekilde bir iç çektim. Deniz Güney'in varlığı da, yokluğu da bu kadar etkiliydi işte. Bir gün beni öldürecek derece de mutlu ederken, bir başka gün beni öldürecek derecede üzüyordu.

Aşk dediğin sadece parçalanmaktan başka bir şey değil miydi sahi? Aşk virüs taşıyan bir hastalık!

Can yakan ve yavaş yavaş ölüme götüren bir hastalık..

Komodinin üzerinde duran telefonumu yıpranmış parmaklarım arasında sabitleyip bütün sosyal medya hesaplarımdan çıkış yaptım ve tekrar komodinin üzerine koydum, Deniz ile birlikte çekildiğimiz fotoğrafın hemen önüne...

Eve son kez bakıp yavaşça kapıyı çektim. Merdivenlerden inmek için savaş vermeye başladım! Bu kadar kıyafeti neden koydum ki, cidden malım ya!

Soluk soluğa kalmıştım. " Ben hıhıhıhıhı bugün yakalanmadan gidersem helal bana! " kısık nefeslerimle söylemiştim. Ceketin altına kapşonlu yeleğini giymiştim , şapkayı başıma geçrip valizi çekmeye başladım.

Cidden valizin boyu bana yakın olduğu için sulardan fazlasıyla komik durduğuna adımın Efser Gece olduğu kadar emindim.

Yolda görenler bu espriyi bile yaparlar cidden ' yürüyen çanta mı icat etmişler ' diye.

Tamam berbattı. Komik olsun diye söylememiştim zaten.

**

Etrafı seyre dalmıştım, bir an önce için otobüsün kalkmasını bekliyordum. Dışarıda vedalaşan insanları görünce tuhaf bir duygu kapladı içimi. Ben sanırım buraya hiç ait olmamıştım.

Bir saniye gözlerim yanlış mı görüyor yoksa ben delirdim mi?

Hayır kesinlikle gözlerim bana oyun oynuyor!

Kaşlarım otomatik olarak çatılırken iki ruh hastası otobüsü doğru gelmeye başladı. Gözlüklerimi takıp kapşonumun şapkası kafama geçirdim. Çantamdaki deneme kitabını elime alıp okuyor gibi yapmaya başladım. Başımı fazlasıyla eğmiştim Allahım bunlar neler nerden çıktı ki!

" Bak sevgilim burda minik sıçan varmış " dedi Can, alayla.

Hiç istifimi bozmadan onlar yokmuş gibi davranmaya başladım.

" Minik sıçan bir dahakine kitabı düz okumayı denese? " dedi Nur, soğuk ve bir o kadar komik bir sesleri. Nur Son derece dikkatle sürmüş ojeleriyle kitabımı elimden kaptı.

" Dilini mi yuttun " diye araya girdi Can.

" Ne var " diyerek kendimi savunmaya geçtim. Bu durumdayken söyleyeceğim en son kelimeyi ilk söyledim.
Kesinlikle dayaklığım.

Allahım bunları neden sevgili yaptım ki? Niye o kadar çaba sarfettim anlamış değilim. Hayır kesinlikle bana rahat batmış!

" Allahım kızdaki rahatlığa bak! " diye üzerime yürürken Can onu tutup sonunda bir işe yaradı.

" Cidden ne var " diyerek bu olaya son vermek istedim. Ama tabi ki sonu hüsran!

İç sesim Mustafa Ceceli'den hüsran şarkısını mırıldanırken buldum.

İç sesimin psikoloğa götürmem gerek. İyi değilim cidden iyi değilim...

Can ensemden tutup önlerinden yürümemi sağladı.

Kısa olduğunu sokun gözüme sokun!

" Can Koyun bu yaptığın hareket için ölüm fermanı imzaladığını biliyosun değil mi?!"

" Minikliğini yerler ufaklık " dedi gülerek. " Can " diye çemkirdi Nur. Ooo bunlar kıskançlık evrelerinede geçmişler oh mis!

Otobüsten torba gibi indirildikten sonra önüme eğildim.

Nur " Ne yapmaya çalışıyorsun Gece? " dedi buruk bir sesle.

" Buraya geldiyseniz anlamış olmanız gerekmiyor mu? " birazdan bana yumruk atmazsa bugünün tarihi altın harflerle yazacağım!

" Evet, okuduk yada okumaya çalıştık. Allah aşkına yazı yazma! " diyince dudaklarımdaki tebessüme engel olmadım. " Eve gidiyoruz " diye ekledi. Koluma girip çekiştirdi.

" Yazdıklarımda ciddiydim " dedim pürüzlü bir sesle.

" Gitmene izin vermem " dedi bal renkli gözleri alev alev parlıyordu.

Can'dan beklemediğim birşey yapıp susuyordu.

" İzin istemedim, gidiyorum dedim. " kolumu kolundan çektim. " Şaka mı bu? " ciddiyetimi bozmadan.

" Dediğim gibi gidiyorum ve bu gerçek. "

" Bizi mi bırakacaksın? "

" Nur gerekçemi söyledim , uzatmasak? " bana birden sımsıkı sarıldı. " Kendini yıpratıyorsun onun için değmez. "

" Nur "

" Onun masraflarını ödemek için gidiyorsun biliyorum " bu dediklerini fısıldayarak söylemişti.

" Bazen fedakarlık gerekir herşey için " burnunu çekme sesini duyduktan sonra kaşlarımı çatarak kendimi ondan uzaklaştım. " Ciddi olamazsın, Sen buz dağı! " dedim alayla. Omzuma bir kere vurdu. " Sen pislik misin? "

" Ah kesinlikle, sen? " diyince kıkırdadı. " Seni çok seviyorum bunu unutma? "

" Bu unutulur mu? " sanrım ağlayacağım.

" Sen bir kere karar verirsen ondan geri dönmezsin. Git ve Nur sen haklıymış diyeceğin zaman gel. Deniz Güney buna değmez." dedi geri geri gitmişti.

" Bazen senin için değersiz olan birşey karşındakinin hayatıdır he? " dedim göz kırptım.

" Değişmeyeceksin "

" Ah kesinlikle evet! " dedim kıkırdadım. Cebinden telefonumu çıkarıp uzattı. " Bunu almadan gidemezsin. " kaşlarını havaya kaldırarak.

" Pekala " dedim omuz silktim. El sallayıp otobüse doğru yürüdüm.

Ben ve hüznüm istanbula dardı.

Yerime oturunca onları sarmaş dolaş görünce yutkundum. İlk defa yutkunurken canımın yandığını hissettim.

Sağol Deniz, beni kimsesiz bıraktığın için çok sağol !

**

Bütün yol boyunca kulaklıkla şarkı dinleyip fotoğraflarımıza bakıp ağladım.

Nerde hatayı yapıyordum? Neden ağlayan üzülen taraf benim? Niye aşk sadece bana acı çektiriyor Allahım!

Elimin tersiyle gözyaşımı sildim yine ve tek başıma.

Otobüsten indiğimde herkes uyku mağduruyken benim kirpiklerimin ıslaklığı vardı.

Yürüyecek halim olmadığı için son kalan paramıda taksiye vermek zorunda kaldım.

Sanırım iş bakmaya şimdiden bakmaya başlamam gerekiyor.

Parasız İzmirde yaşayamazdım. Deniz'in parasını 29 gün sonra yatırmam gerekiyordu ah tabi ayrı olarak testler için para gerekiyordu.
Deniz demişken elim boğazıma gitti.. Bana olan nefreti gözlerinde gördüm.. Boynumu sıkarken onun sultanı değildim onun o zaman hiçbirşeyiydim.

" Gece kapat bu konuyu rafa kaldır " diye kendi kendime konuşunca taksici amca ters bir bakış attı. Dudaklarım tebessüm yapıp yine eski haline getirdim. Gülmek benim için kötü bir eylemdi. -şuanlık-

Amcaya parayı ödeyip valizimle imtihan devam ettim. ablamın evine asansör yapan mütahitten Allah razı olsun.

Asansör binince aynadan kendime baktım, halim zavallıca!

Kızarık burun şişik gözler.. Bu ben değildim ben bu kadar karamsar bir kız olmadım.

Geçmişinin yıkık dökük olması rağmen geleceğimin merdivenlerine engel olmamışken ayağıma takılıp beni düşüren aşka ne demeli?

O kadar merdiven çıkıp tepe taklak düşünce o merdivenlerde çıkmaya hevesim kalmadı..

Aşk beni tuz buz edip dağıtmıştı.

İliklerime kadar acı salıp morfin vurmayı unutmuştu. Acıyı en dibine kadar hissetmek zorundayım.

Ablamın katına gelince bir valiz olayını daha atlattım çok şükür. Tam kapıya vurmak için yeltenecekken kapı açıldı. Kapıya şaşkın şaşkın bakarken bir çift yeşil gözlerle karşılaştım.

Bu yeşil gözlerinin feri sönmüştü.. Hayalleri paramparça olmuş bu yeşilin umuda da yok olmuş gibiydi..

" Müneccim olmaya mı karar verdin yoksa? " diyerek kötü bir espiri yaptım. Amacım gergin havayı yok etmekti ama pek faydalı olduğu söylenemezdi.

" Senin geldiğini anlamam için müneccim olmaya gerek yok canım, valizle hangi manyak savaş eder ki? Bunu bilmemek aptallık olur " dedi gamzesi görecek kadar gülümsedi. Bu gülümseme içten olmadığı bariz ortadaydı.

Sessiz olmaya çalıştıkça ses çıkarınca bu sefer Kamran bey cidden gülümsedi. Sandalyeyle kendini geri geri çekerken bende içeri girip derin bir nefes aldım.

" Evdekiler uyuyor herkes geç uyudu ikizlerin uyanması öğleyi bulur dedi yavaş yavaş tekerlekli sandalyeyi sürdü.

Peki ona ne olmuştu?

Hem onun burda ne işi vardı. Arkasından onu takip edince misafir odasına doğru gittik. Ablamın tabiri caizse kutsal odası. Bizi burda görürse kesinlikle öldürecekti.

Koltuğa yakın bir yerde durunca ben tam karşıma oturdum. Biz ikizler mutlu olamayacakmıydık?

" Evet dinliyorum " dedik aynı anda. Ufak bir kıkırdamadan sonra " Yakışıklılar önden " diyerek gülümsettim.

" Benim derdimi dinledikten sonra senin derdin küçük gelmesin sonra? "

" Allah herkese taşıyacağı yükü verir ikizim." dedim ve göz kırptım.

" Gülsümle biz sevgili olduk " dedi buruk gülümsemeyle.

" Oha cidden mi? " dedim. Bu harika!

" Evet, hatta aileleri tanıştırdık " diyince gözlerim faltaşı gibi açılmıştı..

Benim ailem gelin görmeye gitmişti.... Kendimi gereksiz hissettim.. Benim ailemde ben yokmuşum gibi hissetmek.. Bu duygunun tarifi anlatılmaz sanırım yaşamak gerekiyor.

" Gülsüm tedaviye iyi yanıt verdiğimi söyledi böyle devam edersem, yakında yürümeye başlayacağım " diyince tiz bir çığlık atıp ona sarıldım. " Allahım ikiz! Bu bu Allahım çok şükür ya! " geri çekilirken onun gözlerinde ki kan çanağını görünce sevincim kursağımda kaldı.. " Noldu "

" Adam dedi ki, kızına nasıl bakacakmışım " duraksadı.. Konuşurken oluşan küçük gamzesinde kadar gelen göz yaşı o çukurda kaldı. " Hem dilsiz hem sakat hem lise mezunu dedi " burnunu çekip ellerine baktı.

" Onun kızı daha iyilerine layıkmış falan filan fiso. Biz kalkarken babam beni iterken Gülsüm önüme geçti. Söyle dedi konuş benimle, evlenmek istediğini söyle dedi.. Ben yapamadım.. Ben cesaret edemedim. Başımı eğip suskunluğuma devam ederken beni evinden kovdu " dedi ve hıçkırıkları koyverdi..

Kamran Şen karşımda hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.. Onunla birlikte benim gözlerimde doldu. Yerimden kalkıp bacaklarına önüne çömeldim. " Bana bak ikiz! Bana bak! Neden konuşmadın niye izin verdin? "

" Biz söz verdik o sözümü bozmamı istedi Efser. Bunu yapamazdım "

" Kamran "

" Efser söyleyecek bişey yok " dedi omuz silkti.

" Bak-"

" Efser kapa çeneni ve neden bu halde olduğunu söyle" elimin üzerine elimi koydu. Güç verircesine okşadı. " Boynuna noldu " dedi elini elimden çekti boynuma dokundu.

" Bişey yok canım " dedim elini çektim. Saçlarımı düzelttim.

" Öyle olsun bakalım " eliyle yeni çıkmış şakalarını okşadı. " Ayrıldınız mı? "

Keşke demek istedim .. Daha beteri oldu.

" Deniz tedavi olmaya karar verdi. "

" Buna mı üzüldün "

" Ve ayrıldık " diye sesli nefes verdim. Gözlerimden akmak için çabalayan damlaları tek tek silmeye başladım. Kahretsin çok fazlalar.

" Barışırsnız , üzülme " elini omzuma koydu. " En azından benim ki gibi imkansız değil " diye ekledi.

" Yav he he " diyerek başımı çevirdim. Bir de ne göreyim göbüşlü bir Efsun! " Abla! " diye çemkirdim.

" Ne kızım manyak mısın sen? " karnını kaşıyıp esnedi.

" Ulan camış gibi olmuşsun bu bebek 4 aylık değil mi? " diyince dudaklarını büzdü ve ağlamaya başladı. " Aferin Gece iyi halt ettin bir saat susmaz " dedi omuz silkti Kamran.

" Abla ben şaka abla -"

" Sus Efser! Haklısın hııııaaahh" diyerek odadan çıktı.

Bu kadar mal olmamın sorumlusu ablam! Çok düşürmeseymiş! Sanırım sesli düşündüm yoksa Kamran gülmezdi.

" Git güzelim şunun gönlünü al" dedi başını salladı. Ablamın ağlama sesini takip ederek soluğu mutfakta aldım .

" Ablammm şaka yaptım " dedim o ise almış salatalığı ısıra ısıra yiyordu. " Herkes öyle diyor Efser hatta enişten bile. Geçen hatun sen bu ara çok mu etli oldun dedi, başladım ağlamaya sonra şaka şaka dedi " diyerek ağlamaya devam etti. " Senin hormonlar baya çoşmuş " yüzümü buruşturarak karşısına oturdum.

" Ablam üzme kendini hamilelikte doğal değil mi? "

" Evet bir hafta sonra 5 aylık olacak ve ben 15 kilo aldım. " dudaklarım bir o şeklini aldı. Ablam ne yaptın sen be.

" Acaba ben kaç kilo alırım.." Deniz'den bir bebeğim olduğunu hayal edince bir hoş oldum.

" Bu arada kulak misafir oldum. Yavrum sizde ne çok ayrılıyorsunuz? "

" Başlama sende abla "

" İyi bir şey demedim " ayağa kalktı. " Kahvaltı hazırlayım ben "

" Bırak abla ben hazırlarım.. " ama durur mu benim ablam durmaz!

" Ye ye otur tabi kilo alırım, Merak etme azıcık eririm. " kadına bak yahu! Üstüne üstünlük bana trip attı. Buna hamilelik yaramamış!

Kamran ve ben fazlasıyla aşk acısı çekiyorduk o yüzden evdeki yas havası bir türlü gitmemişti.

Hava almak için yürüyüşe çıktık sonra çocuklarla parka doğru gittik. Eve gelince ablamı Müge Anlıyı izlerken buldum tabi ki yine ağlıyordu ve elindeki dondurma ile!

" Abla ne yapıyorsun! "

" Kız ıhaaahh annesiyle buluştu. " dedi ve ağlamaya kaldığı yerden devam etti.

" Bu güzel bir şey neden ağlıyorsun? "

" Ya sen ne anlarsın! Odun kız! " diyince yanında kalırsam sinirlerimi bozacaktı.

Ablamı kendi halinde bırakıp yatacağım odaya doğru ilerledim. Telefonumu alıp birlikte olan fotoğraflarımızı tekrardan bakıp duygusal bağladım..

Onu çok özlemiştim fakat bu sefer kolay affedecek miydim? Malım ben affederdim..

**

Fotoğraflarımıza bakarke yine kendimi tutamadım.. Olmuyor bir türlü aklımdan çıkmıyor herif! Sızlıyor iliklerim, boğazım düğümleniyor nefes alışım yavaşlıyor. Soyutlanıyorum sanki yaşamaktan yavaş yavaş...

*

Bir süre bu vaziyette ve bu düşüncelerle savaştım, Kamran'ın gelişi sayesinde kafam az da olsa dağılmış Deniz Güney olayını birazcık rafa kaldırmıştım.

" Kamran bizim halimiz ne olacak böyle? " diyerek onun olduğunu tarafa döndüm. Kamran cam kenarına geçip dışarıyı seyrederken buldum. Beni takmıyordu. Arkadan boynuna sarılıp öpücük kondurdum. Göz göze geldiğimiz zaman gözleri kan çanağına döndüğünü fark ettim.

Bu böyle olmaz! Benim ikizimi kimse üzemez.

" Kamran bana Gülsüm'ün adresini ver. "

" Ne yapacaksın? "

" Lazım senn versene" diye direttim. Elindeki telefonu elinden birden kaptım. " Söyleyecek misin? "

" Telefonu versene " dedi tekerlekli sandalye iterken bana yaklaşıyordu. " Yerini söylesene "

" Bursada nasıl gideceksin? Ne diyeceksin? " diye bağırdı. " Sakat kardeşimi nolur sev mi diyeceksin?! " diye bağırdı dolan gözleriyle.

" Kamran sen -"
" Doğru olan bu değil mi? " birden bacaklarını yumruklamaya başladı. " Sakatım beni sevip ne yapacak?! " hıçkırmaya başladı. Dizlerimin üzerine çöküp ellerini tuttum. " Kamran bunu mu takıyorsun cidden? " dolan gözlerimi kapatıp yaşların akmasına izin verdim. " Bunu kendine nasıl dersin? Sen Kamran Şen'sin sen çok güçlüsün! Rabbimde seni böyle imtihan ediyor, nasıl ona isyan ediyorsun? "

" Adamın sözleri beni değil en çok Gülsüm'ü üzdü ve bizimkilerini. Beni değil! Anla beni ikiz azıcık anla. " dedi ellerini ellerimden çekti.

" Gidiyoruz " diyebildim. Kapıdan çıkacakken duraksadı. " Babam bu sefer seni döver bir tokatla bırakmaz. " dedi omzunun üzerinden.

" Yapmadığı bir şey mi? Sadece 4 yıl ara vermişti. " diyerek omuz silktim. " Yarından sonra gidiyoruz, konu kapanmıştır. " diyerek akan gözyaşlarımı sildim.

Babamla yüzleşmenin vakti gelmişti. İçimdeki zehir akıtma sırasıydı, yoksa bu zehir beni öldürecekti.

**

Cuma gününü iş arayarak geçirmiştim, Sonunda yarım saatlik bir yol uzaklığı olan bir eczane kalfalık olarak işe başvurdum. Pazartesi günü bana geri dönüş yapacaklarını söylediler.

Kalfalık olduğu için parası birazcık iyiydi.

Ablama da zamanı geldiğinde her şeyi anlatırdım. Şuan bir Deniz Güney vakası daha yaşamak istemiyordum , yuvarlak büyük gözlerim bir haftadır korelilerin gözleri gibi çekik olmuştu.

Ah kesinlikle çekik göz sadece Deniz'ime yakışıyordu.

Hoppala konu döndü dolaştı yine o çekik öküzüne geldi!

**

Yol boyunca sadece bakışmıştık belediyede çalışan amcaya rica edip beni belediyeye yakın bir çay bahçesinde bırakacaktı.

" Kamran ben burada ineceğim işimi halledip yanına geleceğim. " gözlerimi kapatıp öpücük attım. Çay bahçesine girince bir çay söyleyip beklemeye başladım, kızın numarası ve adresi elimde vardı. İlk olarak onu buraya çağırıp birde ondan duymak istiyordum herşeyi.

Telefonumu elime alıp Gülsüm'ün numarasını tuşladım. " Alo " diye kibar bir ses duydum .

" Gülsüm Dilkay ile mi görüşüyorum? "

" Evet buyrun? " dedi merak dolu bir sesle.

" Acilen sizi iki sokak aşağıdaki çay bahçesinde bekliyorum, Kamran 'la ilgili. " dedim konuşmasına izin vermeden telefonu suratına kapattım.

Kamran'ın anlattığına göre fazlasıyla meraklı bir kızdı, gelecekti. Gelmese de ben giderdim.

Anlattığına göre buğday sarısı saçları gökyüzünü kıskandıracak gözleri ve ay gibi parlak güzel yüzü.

Fazla mı abartmıştı?

Hoş, aşk her şeyi abartmak değil miydi sahi?

Ben ve Deniz'i ele alalım mesela. Adamın bakışı kalbime sıcak çikolata döküyor, o yarım gülüşü var ya of! İçimdeki hayvanat bahçesine yem atıyor! Hele de imalı bakıp dudaklarını ıslatması!

Midemdeki masum (!) kelebekleri gebertiyor. Bazen de gebertmeyi bırakıp içimdeki kelebeklere horon teptiriyor!

Ah Deniz Güney ah!

Sen ve o gülüşün, ne yapacağım ben onlarla? Çok özledim lan çok fazla!

Ama affetmek yok dedi içimdeki mantıklı ses. Affetmek yok biraz sürünmesi gerekiyor.

Sol yanım ise hemen olaya müdahale etti. Ben ona kıyamam ki! O geldikçe nasıl kaçardım ki? Bana güzel bakarken nasıl istemiyorum derdim?

Deniz konusunu yine rafa kaldırdım, ne ara konu ona geldi anlamadım ama...

Neyse....

Yine musluklarımın akmasını istemiyorum.. Zor tamir etmişken..

Şuan ki konum burası Bursaydı. Fazlasıyla değişmişti, zamana uğrayan ne aynı kalırdı ki? Bendeki de soru!

Acaba bizimkiler değişmiş miydi?

Meymenetsiz yengem Meliha, suratsız amcam Levent, aynı annesinin yolundan giden Yeliz onlarla sadece kan bağı olup Kerem . İçlerinde ki en temiz kalbe sahipti ama bana aşıktı! Bu yüzden onu pek sevmezdim.

Babamın değişmediğini Deniz bile şahit olmuştu. Belkide beni karşında görünce daha farklı olacaktı, belkide daha beter. Geçmişe dönük olan düşüncelerimi etrafa meraklı gözlerle bakan Gülsüm son vermişti.

" Gülsüm Bilkay! " diyerek el sallayınca mavi gözleri benim yeşil gözlerimle buluştu. Kaşlarını çatıp yavaş adımlarla bana doğru ilerledi. Bu arada çayımı yarıya kadar getirmiştim.

" Lütfen otur." dedim en sakin sesimle. Sinirimi ondan değil babasından çıkaracağıma dair Kamran'a söz vermiştim.

" Tanışıyor muyuz? " diye sordu korkarak.

" Hayır " dedim düz bir şekilde.

" Ben ve Kamran'ı nerden tanıyorsun? " duraksadı. " Aslında siman pek yabancı değil. "

" Susarsan eğer anlatacağım.. " Allahım kız benden bile geveze! Derin nefes aldım. " Ben Efser, Efser Gece Şen " dedim soğukça.

" sen Kamra-" bu sefer lafını bitmesini beklemedim. " Evet, ikizim o benim. Buraya sana soru sormaya geldim. " mavi gözler kızarmaya başladı. " O o iyi değil mi? " diye sorduğunda net bir şekilde

" Hayır " dedim.

" Neyi var bir şey olmadı değil mi ona? " dedi ve birden elimi tuttu. " O iyi değil mi noldu anlatsana! "

Gözleri boncuk boncuk yaşlar akıyordu, Kamran'ı gerçekten seviyor muydu?

" Neden o şekilde davrandın? " dedim sorusunu göz ardı ederek.

" Kızdım, sadece kızdım! Belki de seni kıskandım. " dedi ellerini ellerimden çekerken. Dudaklarını büzüp gözlerimin içine baktı. " O iyi değil mi? Kalp krizi geçireceğim şuracıkta! " dedi yanaklarını silerken. " Sağlık yönünden iyi çok şükür fakat sol yanı.. Yani bilemeyeceğim.. "

" Ama haklı olan benim! Sadece çocuklukta verilen bir söz için bıraktı beni. Hem aileniz bilse her şey daha güzel olmaz mı? "

" Anlamıyorsun. " diyerek yanıtladım. " Bizim yaşadıklarımızı benim anlatmamla anlamanı beklemiyorum. Ben kızım ve Kamran erkek hem de engelli bir erkek. Babamın tek varisi engelli bir oğul! Nasıl ezildiğimizi neler çektiğimizi bilemezsin! Babam için erkekler kızdan daha kıymetli ve babam o yüzden pek sevmez beni, Kamran'ı ise engelli ve dilsiz diye. Sanki her şey onun suçuymuş gibi. Kamran dilsiz olmayı seçti evet.. Bazen o kadar bağırmak istedi ki hatta çığlık atmak.. Ama o sadece sustu. Sustu ve duyduklarını yuttu. En son olay ise yutacak cinsten değil! " bir anda dolan gözlerimi yok saydım.

" Babamın haklı olduğunu söylemiyorum, söyleyemem de. " dedi ağlamaya başladı. " Ben Kamran'ın sessizliğine aşık oldum, Efser. Sessiz duruşuna, bakışına , gülüşüne.. Bizim için kelimelerin anlamı yoktu. Gamzeleri sol yanağında fazlasıyla derin bir gamzesi , sağ tarafta ise daha az belirgindi. Onları görebilmek için şebeklik yapıp durduğumu bilirim. Hele ki ona onu anlattığım zaman. Kendini kıskanmıştı, görmen gerekiyor nasıl tavır atardı bana. Söylemese de gözleri belli ediyordu her şeyi, seviyordu beni.. Bir anda onun sesini duydum ve o an diğer sesler anlamını yitirdi. Sanki ömrüm boyunca bu sesi duymak için yaşamışım.. O gün ise.. Bilirsin insan en çok sevdiğini kırar, en çok ona kırılır. Biz birbirimize o gece çok kırıldık o parçaları toplaması gerekirken pes edip ablasının yanına gitti. " dedi yanaklarını sildi derin bir nefes verirken. O Kamran 'ı anlatırken Deniz olan hislerimi gözden geçirdim, bu aşk ciddi anlamda lanet bir iletti. Sevdiğin yanındaysa ilaç gibi geliyor yanında yoksa tedavisi bulunmayan bir hastalık.

Deniz güldüğünde nefes almayı unuttuğum adam!

" Kamran burada mı? " diye düşüncemi böldü yine. Başımı olumlu bir şekilde salladım. " Ona gid-"

" Şuan olmaz, babanla görüşüp Kamran'ın demediklerini demem gerekiyor. " ben bile hazmedemezken Kamran 'ın hazmetmesini nasıl beklerdim? " Haklısın.. Babam bile olsa onları demeyecekti.

*

Hesabı ödedikten sonra zaman kaybetmeden Gülsümlere gitmek için yola koyulduk.

Nasıl başlayacaktım nasıl sakin kalacaktım yada içimdekileri nasıl kusacaktım. Bir süre sessizce yürüdük durduğumuz yerde ise mini bir villa vardı. Şuan ciddi bir olay olmasaydı ıslık bir çalardım.

Zengin piç diye geçirdim.

Benim kızıma nasıl bakacak diyen herif! Egosunu tükürdüğüm! Hızlı bir şekilde yürümeye başladım, Kamran'ı nasıl aşağılayabilirdi?

Olay mı çıkacaktı çıksın! Kardeşimin gururunu ezmekten utanmayan bir insanı ezmekten gurur duyacağım!

Kapıyı alacaklı bir şekilde çaldıktan sonra kapı yavaşça açıldı. Kapıyı açan Gülsüm'ü andıran güzel giyimli bir bayandı. Kadına çarparak gürültü gelen kısma doğru yürüdüm. Kalabalığa girince nefret dolu olan kısmım sinsice sırıttı.

Şimdi yerin dibine girme vakti onda!

" Ah merhaba " dedim sahte gülümsemeyle. " Bölmüyorum umarım? " umarım bölmüşümdür.

" Sende kimsin? " dedi otoriter bir sesle. Etrafındakiler resmi biri oldukları giyimlerinden belliydi.

" Ben kim miyim? Aslında tanıyorsun Yavuz Bey. Simam tanıdık gelmedi mi? " dediğim zaman gözleri kısıp dikkatlice baktı. Baktım cevap vereceği yok, " Buraya neden geldiğini ve neden deli gibi bağırdığını soruyorsunuz değil mi? "

" Aynen tamda onu soruyorum " dedi arkadan gözlüklü olan.

" Yavuz Bey, çok yardım sever ve hayır işleri yapan biriymiş yani öyle okudum dergilerden. "

" Para mı dileneceksin? " dedi elini cebine koydu. Yumruğumu sıktım.

Sakin Efser sakin.

" Hayır Yavuz Bey! Sizi azıcık insan olmaya davet etmeye geldim. "

" Sen ne dediğini sanıyorsun çocuk! " diye kükredi.

" Durun ,Sakin olun. Bundan 2-3 hafta önce sırf kardeşim engelli diye aşağılayan sen değil miydin? " deyince rengi değişti. Arkadan fısıltılar çoğaldı.

" Kim senin kardeşin! " diye bağırdı. " Kamran Şen! Ona demediğinizi bırakmadınız mı? Sırf kızınızla birbirlerini seviyorlar diye! " derin nefes aldım. " Medya maymunusunuz! Medya olunca yardımsever, yok iken geber! İnsan mısın be! " artık sinirim boyut atlamıştı. " Bir söz vardır bilir misiniz? Ne oldum demeyeceksiniz , ne olacağım demeniz gerek! Malınıza yada sağlığınıza güvenmeyin Yavuz Bey, ölüm kapınıza dayanınca pek işe yaramayacak ve son olarak ölenlerin hepsi hasta yada yaşlı değil! " gözlerimi kısarak baktım ve yürümeye başladım. İçimdekileri kusmuştum çok şükür! Tam kapıdan çıkacakken duraksadım ve omzumdan arkadan dona kalanlara baktım. " Kamran Allahın izniyle yakında yürüyecek o iyileşecek. Sizin dilsiz diye dalga geçtiğiniz ikizim sizden iyi konuşuyor. Son olarak... Herkes engelli adayı Yavuz Bey. "

Son hızla o evi terk ettim.. Rahattım içimi dökmüştüm.

Bir süre ağlayarak yürüdüm. Kamran'ın ağırlığı gitmişti. Onun diyemedikleri demek beni cidden rahatlatmıştı.

Ama hala solumda sızı vardı bana ağır gelen bir şey vardı.

Sürekli sureti gözümün önünde olan insanın yokluğunun ağırlığıydı.

Soluma ağırlık yapıp dengemi bozuyordu. Kalbimin büyük kısmını kapladığı için onun sorunu daha ağırdı.

Yürüdüm, yürüdükçe içimdeki hisleri alarak dışa vurdum. Yollar bana yabancı gelmişti. Sadece 4 yılda fazlasıyla değişmişti.

Kamran 'la oyun oynadığımız sokaklar bunlar değilmiş gibiydi.

Bizim sokağa geldiğimiz hızlanan kalbimden anlamıştım. Yerinden çıkacaktı, tabi ki Deniz'in yanındaki gibi aşk ile atmıyordu. Sanırım bu korkudandı yada panik inanın şuan bilmiyorum.

Derin nefes alıp kendimi toplamaya çalıştım, Ne kadar toplasam o kadar dağıldım.

Bizim binanın önüne gelince dönmeyi düşündüm. Yapamacaktım! Sanırım hazır değildim.

Yaparsın Efser, yaparsın! Diye gaz verirken sırt çantamı sıkıca tuttum. Seri adımlarla merdivenleri çıktım. Bizim kata geldiğimde sinir bozucu olan akrabamın ses gelmişti, yengem Meliha.

" Aaa Efser " diye bağırdı. Bu sırada bizim kapı açıldı. Hay dilini eşşek arısı soksun be kadın!

" Gece " diye bağırdı annem. Bu sırada amcam, babam , Kerem ve Yeliz hepsi ismimi duyunca bizim kata inmişti.

" Evet benim yenge " dedim bıkkın bir sesle. Ah zaten herife bağırmaktan sesim kısılmıştı.

" Ne işin var burada? " diye bağırdı babam! Ah sertliği bile aynıydı!

" Ben gelip görmek istedim " dedim kem küm ederek.

" Ne hakla? " diye cevapladı babam .

" Neden bana böyle davranıyorsun! "

" Efser sınırını geçme sakın! " dedi elini havaya kaldırdı.

"Ba-" ba lafını tamamlamadan yengem sözümü kesti. " Ne yüzle geliyorsun be! Onun bunun altında kalıp babanın suratına nasıl bakıyorsun?!" dediği an şimşek çaktı sandım!

Nasıl yengemin üzerine yürüdüm saçlarını elime doladım bilmiyorum ! " İnsanın fikr, neyse zikri de o olur!" diye bağırdım.

" Efser kapa çeneni!" bir kere daha anladım. Benim babam çoktan ölmüştü. amcam beni yengemden ayırmıştı.

" Baba biliyor musun, kızların ilk aşkı babası olurmuş. Sen benim ilk aşkım değil ilk acımdın. " deyip göz yaşlarımın akmasına izin verdim, elimi tutan Kamran'ı yoksayıp yürümeye başladım. Hataydı. Bursa bana haram olduğunu bir kere daha kanıtladı!

" Efser dur! " sesiyle dona kaldım. Sen ne yaptın Kamran!

 

 

 

Bölüm : 30.12.2024 00:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...