
Barut Aslan...
Tahmin ettiğim büyük hüsranın hüsrandan ziyade huzur olması alışılmadıktı. Hayatı boyunca her türlü dram filmi başrolünü üstlenmiş biri için birkaç ay içinde mesleğine geri dönebileceğini duymak yıllar sonra evim olan kadının yüzünü görmek gibiydi. Ki bana kalırsa hayatımdaki güzel olayların büyük bir kısmı onun yüzündendi. Tıpkı bu an gibi. O göçüğün içinde yaralar kaslarımı gererken acıdan ayılmakla bayılmak arasında kalmışken, vücuduma uygulanan anestezik maddelere rağmen etrafı varla yok arası hissettiğim anda bile tek netliğim oydu.
Pırıl meslektaşını darlama yoluyla tıbbi sorguya çekerken biz oğlumla annesini izlemiştik. Tıbbi terimler ağzından öyle güzel çıkıyordu ki hayran olmamak elde bile değildi. Yarım saatlik kontrol randevumun –on dakikası kontrolüm kalan yirmi dakikası Pırıltımın sorularından oluşuyordu- sonuna gelip odadan çıktığımızda içim içime sığmıyordu. Güzel Pırıltım da benimle aynı hissediyor olmalıydı ki çıkar çıkmaz kıkırdayarak boynuma sarılmıştı parmak ucunda.
Sevdim seni bir kere başkasını sevemem pırıltılı kız. Bildiğim tüm yollar sana çıkarken hele de.
“Dedim sana Barut Aslan. Dedim sana! Benim ameliyatına bizzat girdiğim bir hastanın -ki sadece ameliyatına girmedim biraz daha zorlasalardı sana da gi- ayh neyse- herhangi bir hasar kaydı olamaz. Bak olmadı. Oldu mu? Olmadı.” Pamir’le aynı anda sırıtıp gülmüştük Pırıl’a. Özellikle kendi mükemmel benliğini övdüğü anlar oğlumla beni daha çok bağlıyordu Pırıl’a bence. Muhtemelen bunun sebebi Pırıl’ın kendini övmesinden ziyade bize davranışlarındaki samimiyet ve içtenlikti. Başkalarının samimi olmayan ‘çok iyisiniz’ sözlerinden ziyade Pırıl’ın ‘ben mükemmel bir varlığım’ sözleri bizi daha fazla büyülüyordu Pamir’le.
Gülerek hala boynuma sarılı Pırıl Şentürk’ün beline sağlam kolumu sararken cevap beklemediği cümlelerini kendi dilinde cevapladım. “Evet. Pırıl Şentürk mükemmel bir kadın biliyoruz Şentürk. Ama sence de kendini fazla övmüyor musun? Hayır Allah’tan mavi gözlü değilsin. Yoksa bir de senin iki de bir nazardan hastanelik oluşunla uğraşacağız.”
O ise şakayla karışık dediklerimi cımbızla çekmiş hızla kollarını boynumdan çekip benden uzaklaşmış ve tek bir cümle kurmuştu tahtımı sarsacak. “Benim gibi mükemmel bir varlık ojelerinin bozulmasından korkmadan senin gibi inatçı bir keçiyle uğraşırken sorun olmuyor ama öyle mi seni bozuk Aslan. Ayrıca mavi gözlü olsam da mükemmel bir meteor olurdum. Tercih meselesi aşkım.”
Son söylediği gerçek miydi? Aşkım? Ben? Aşk? Hani şu üç harf iki kişi içeren eylem? Tam götümün kalkacağı esnada o da fark etmiş gibi gözleri büyümüş ve hızlıca parmaklarıyla ağzına vurup açıklama yapmıştı. “Sana aşkım demedim üstüne alınma. Yani dedim ama demedim! Of! Demedim tamam mı?” aramıza soktuğu mesafeleri hızlıca kapatıp kolumu tekrar beline sarmış ve başımı yana eğip yanağını öpmüş ardından kulağına fısıldamıştım.
“Ama sakin ol aşkım. Hastanenin ortasında seni yemem sakin ol. Bu kadar korkmana gerek yok. Sahi ne zaman istiyorum seni? Evlensek mi biz?” benimle benzer bir hızla kendini tekrar geri çekmiş ve bir dizi saçma cümle yığını kurmuştu.
“Hahahahahah! Beni yiyecekmiş güleyim bari. Senin gibi sözde aslan bir kedi yavrusundan niye korkayım Barut? Sahi evlilik demişken, madem bir sıfır öndesin skorları eşitlemek lazım. Nişanıma beklerim Barut Aslan. Bir yalancıyı ömür boyu bekleyecek değilim ya yatsıda mumu sönsün diye.” Yemin ederim bu kız hiçbir şeyi unutmuyordu. Ben ona olanları tam haliyle anlatmadıkça unutmayacaktı hadi tamam ama, nişan nerden çıkmıştı? Muhtemelen benim ayarlarımla oynamaya çalışıyordu. Unuttuğu şey ise benim Pırıl dedektörü olmamdı.
“Hayırlı olsun diye geliriz oğlumla, yalnız nişan hediyesi ayağına gelini alır kaçırırım. Seni kaçırmak yeni hobim olur. Ki güzel hobi fikri ben bunu bir ara düşüneyim.” bir an sonra Pırıl çantasından davetiye çıkarmış ve elime verip konuşmuştu. “Gerçek mi şaka mı ben yüzüğümdeki kurdeleyi kestirirken görürsün Aslan. Yarın akşam sekizde benim lojmanda ama müstakbel nişanlımın evinde. Beklerim.” eğilip Pamir’in yanaklarını öpmüş ve benim onunla eve geçeceğimi kendisinin işe gideceğini akşam da gelip Pamir’i alacağını söylemişti.
Siktir. Bu hatun ciddiydi.
Pırıl Şentürk...
Sırıtarak çıkmıştım hastaneden. Elbette ki evlenmiyordum evlenmeyi düşünmediğim biriyle. Ama sonuçta elime Barut’ u çıldırtma fırsatı gelmişse de tepecek değildik yahu. Canım biricik arkadaşım arkadaşlığımızı mahalle dedikodularına fiili kurban ettiğimiz Ali’m yarın sekizde evinde yıllar sonra mutluluğunu sağlayan o ışıltılı kızla nişanlanacaktı. Günce’yle. O kadar yakışıyorlardı ki. Peri masalları, büyülü diyarlar hatta şiirler bile yanlarında soluk kalıyordu. Ama tabi bizim Barut’cuğumla bitirim ikili olmamız tüm çiftleri oyun dışı yapıyordu.
Daha önce arkadaşlarımdan birinin düğününe giderken hazırlanıp onların zoruyla çektirdiğim ve sanki nişanlanacakmışım gibi duran fotoğrafı yarın sadece Barut’a görünecek şekilde hikayeme atıp krem takımımı giyip inerdin nişana. Ali'ye benim minik öküzcüğümü hafif sinir edeceğimi davetiyeyi alırken haberdar etmiştim ve o da kız kardeşi için bir davara katlanabileceğini söylemişti. Tabi davar dememişti ama olsun...
Ertesi gün saat yedi...
Saks mavisi elbisem su dalgası saçlarım açık mavi tonlarında farlarımla yapılmış makyajım ve gümüş topuklularımla çekilmiş fıstık gibi fotoğrafımı hikayeme ekleyip gizlilik ayarlarımdan görünmeyi sadece Barut Aslan ayarlamış ve fotoğrafın üstüne ‘Son saat heyecanı. Kavuşmamıza az kaldı.’ yazmış ve kalbimin üstüne sanki birini etiketlemişim gibi bir görünüm verip üstünü kapamıştım. Biraz da tıklamaya çalışıp kafayı yesindi. O sıra biz de kahvelerimizi içer nişanımızı izlerdik. Ne de olsa erkek tarafıydık ayol. Yaşasın görümcelik.
Güzel güzel giyinip hazırlanmış ve üçüncü kata inip heyecandan ölmek üzere olan kankama bakmaya geçmiştim. Diğer kankam kocam da kocam olduğu için hala Yağız’laydı. Böyle dediğime bakmayın onun durumu çok daha kötüydü. Kötü haber gelmek üzere gibiydi. Elif’in dediğine göre bacağı tamamen kalıp gibi kalıyormuş. Diz kapağı sanki yokmuşçasına. Parçalanan kas ve kemik dokuları eğer onarılmazsa ne yazık ki, ne yazık ki bir daha mesleğini yapamayacaktı. Her ne kadar maymun eniştem olsa bile empati kurulduğunda içi acıyordu insanın. Hem mesleğimi hem el bileğimi kaybetseydim sanırım bir daha hayata olumlu bakamazdım. Ancak hiçbir şeyin kesin olmaması hem Yağız’ı hem Elif’i hem de ekip arkadaşlarını darlıyordu.
Çaldığım kapının açılması ve titreyen bir çift iri elle bakışmış ve gülerek dalga geçmeye yönelmiştim. Hayatın acılarını unutmak için en etkili yöntemime. “Ooo damat bey, bu yakışıklılığa bu titreyen eller hiç uymuyor yalnız. Gören de sizi gelin sanacak. Lütfen rol çalmayalım. Hashtag prenses erkolara hayır!” dalga geçmemle robot gibi durmuştu ama bu hali daha komik gelmişti. “Prenses olma derken robot gelin ol demedim ki Aliş. Senin de bir ortan yok ama.”
O ise gözlerini kısmış ve kavgaya hazır mart kedisi ses tonuyla konuşmuştu. “Hiçbir gelin robot değildir Pırıl Şentürk. Ayrıca ayıp be kızım ağabeye robot falan denir mi hiç? Kırıcısın vallahi. Alındın gücendim. Artık bunun acısını kardeşimizi çalmaya gelecek çakma kara atlıdan çıkaracağım. Sana kıyamam çünkü.” hem kendimi hem kocamı savunmam gereken noktadaydık.
“Bana kıyamazsın çünkü dünya mirası gibi mükemmelim değil mi? Ama kocam- aman davarıma da kıyma kolu daha iyileşmedi. Nazlı bir prenses o şu an.” bir anda kolunu ensemden boynuma dolamış ve beni eğerken konuşmuştu. “Demek kocan ha Pırıl Hanım? Demek kocan! Gelsin alsın seni elimsen o kocan madem kocan.” tam cevap verecektim ki Zeliha Hanım mutfaktan seslenmişti. Ya da belki de ses tellerini torunlarına seslenmeye alıştırma antrenmanı yapıyordu. “Ali! Bırak kızı da gel buraya hain evlat! İki elimi yetmiş pabuca soktum senin yüzünden ayol! Şu çiçeğe bak gel! Pırıl sen gel kızım bu anlamaz şimdi aranjmandan.”
Hızlıca Zeliş’imi sinirlendirmeden mutfağa gelmiş ve Zeliş’in hazırladığı çiçek aranjmanına bakmıştım ilgiyle. Bu kadın zaten güzel çiçekleri mükemmel hale getiriyordu resmen. Derin ve genişçe gülümseyerek konuştum. “Zeliş sultanım sendeki bu yetenek ve ahengin yarısı bizim bu hayırsıza geçseydi şimdiye Günce bacım sen ben kahve buluşması eşliğinde dedikodu yapıyor olurduk. Tabi annem de gelirdi bak. Sultanım acaba sana sosyal medya hesabı mı açsak? Bu çiçekler fazla aşık olunası çünkü.”
Sunduğum mükemmel ötesi fikirlere rağmen Zeliş bana senden adam olmaz bakışı atmış ve sakince konuşmuştu. “Eh be deli sevdalı kızım sen Zeliha Sultanını eski dönem video oyunu mu sanıyorsun kız. Gir bak Sultans_Flower_With_Zeli diye gör bak bakalım sultanın neler yapmış sen yokken.” dediği hesap adını aratmamla gerçekten aşktan deli divane olduğumu fark etmiştim. Kadın çiçek aranjmanı krallığı kurup taht sahibi olmuştu biz hala Barut’un kalbine tahtı geçip tabure koysak kardır demeye başlamıştık burada.
Kadının sekiz yüz kırk bin takipçisi vardı ve hesabında iğneli fotoğraflardan birinde Kylie Jenner’la sarılmıştı. Arka planda binlerle aranjman vardı. Açıklamada ise yazan şey çok ikonikti. Tam Zelişlik bir yazıydı. ‘Sultandan prensesine. Kylie hanım kızım çok beğenince dayanamamış atlamış gelmiş.’
Kapının çalmasıyla açık kalan ağzımı kapatıp kapıyı açmak için koşmuştum. Açtığım gibi açık fıstık yeşili takımıyla saçlarını düzleştirmiş annemi görmüştüm. Hızlıca öpüşüp sarılmış ve içeri almıştım. “Anne Zeliş ünlüymüş!” yeni öğrendiğim bilgiyi pazarlama mutluluğu yaşayacakken annemin yüzüne bakınca mutluluğum uçmuştu. “Biliyordun değil mi?” dudağımı büzüp bilerek başımı eğmiş ve en üzgün çıkan ses tonuma zorlayıp ne zaman çıkacağımızı sormuştum. “Bu aşağılık kompleksimden ben kocaya kaçmadan çıkabilmem için artık evden çıkabilir miyiz? Çıkmayacaksak ben kocamı çağıracağım camdan atlayıp kaçacağım da. Çok aşağıladınız siz beni küstüm.”
Hep bir ağızdan gülmüşler ve ardından çiçek çikolatayla en üst kata çıkmak için evden çıkmıştık. Elime verilen çikolatalara gözlerimden çıkan kalplerle bakarken Ali uyarıcı bakışlarını atmış ve ‘Yersen ölersin’ imgesini yüzüyle atmıştı sağ olsun. Acaba bunlar beni sevmiyor muydu? Ya da ben Barut’ a kaçmak için fazla heveslendiğimden bahane mi arıyordum ayol? Biri beni tutsundu. Yoksa ben çok fena kaçacaktım adama. Hayır içimdeki salon kadınına ayıp olurdu yoksa benim için sorun değildi...
Ne demek değildi?! Gayet sorundu bu arada. Adam daha niye kardeşi gibi gördüğü kıza soyadını paylaştığını açıklayamıyordu. Ama daha önemlisi ben hiçbir olumsuz sinyal göndermezken neden reddi yediğini düşündüğünü anlatmıyordu. Şayet Ali’yle takıldığımı görüp yanlış anladıysa yemin ederim ki kaçırdığımız her yılın günlerinin saatleri için bir kere ısırırdım onu.
Zile basıp gelin hanımın kapıyı açmasını beklerken Ali’nin kendinde bayılmamak için verdiği telkinlerle gülmemek için kendimi zor tutuyordum. İstemsiz Barut’u hayal etmiştim. O nasıl olurdu acaba? Takım elbise, heyecan, gerginlik, bayılma tehlikesi,... ağam benimle eğlenir olabilirdik sanki kocamla.
Günce nihayet kapıyı açmaya karar verdiğinde usul usul içeri girmiş ve yerlerimize oturmuştuk. Yarım saat içinde kız tarafı nazı -Ali kalp krizi eşiğinden dönmüş- yapılmış, çiçekler vazoda can bulmuş yüzükler takılmış -Ali bayılmamıştı- fotoğraflar çekilmişti. Şimdi ise özenle hazırlanmış nişan yemekleri yeniyordu. Çok aşırı aile arası bir nişandı.
Madem aile arasında niye davetiye bastırdınız diye sorguladınız değil mi? Hemen cevap vereyim. Ali’nin hobi olarak işlettirdiği matbaa dükkanını aramış ve anı kalması için sadece gelenlere ve Barut’a davetiye bastırmıştık. Asla ‘anı için davetiye bastırma’ fikri benden çıkmamıştı. Lütfen... Benim gibi bir melekten çıksa bile arkadaşlarımın özel günü yüzümüzde tebessüm bıraksın diye çıkmış olurdu. Yoksa Barut Bey için özel olarak uğraşamazdım. Telefonumdan saate bakmış ve saatin sekiz olduğunu görmemle sırıtmaya başlamıştım. İsteme bitmişti. Şov başlayacaktı.
Sevgili Barut Aslan dakik bir insandı. Davetiye de sekiz yazıyorsa sekizde gelirdi. Nitekim öyle de olmuştu. Kapının çalmasıyla herkes eksik mi var ki kim bu kadar geç geldi diye birbirine bakarken hemen lafa atlamıştım. “Belki Elif gelmiştir. Kedi zile basamaz sonuçta.” Ali anlamış ve Günce’ye dönüp göz kırpmıştı. Günce ise anında imayı anlayıp sırıtmış ve tatlı sesiyle konuşmuştu. “Kedidir canım bence bizim buraların kedileri aslan gibi oluyor kocaman kocaman.”
Herkes merakla beklerken Günce’nin kapıyı açmasıyla içeri hışımla Barut ve Pamir girmişti takımlarıyla ful paket. ‘Demek beni kaçırmaya takımla geliyordu.’ Herkes merakla onlara bakarken onların tek odağı bendim. Pamir göz göze gelmemizle gülümsemiş onun gülümsemesiyle benim dünyam aydınlanmış ve kollarımı açmıştım. “Anneciğim...” sesinin naifliğiyle kabul ettiği annesini etrafa duyurup kucağıma gelmişti. Günce ayakta kalan Barut’a yanımı işaret edip konuşmuştu. “Ayakta kaldın otursana Barut.” neler döndüğünü anlamayan Barut oturmak yerine bana şok oturtmuştu. Bana yaklaşmış ve Pamir’i kucağımdan alıp sağlam koluyla belimden tutup omzuna atmıştı. Ama herkesin içinde! Pamir'e dönüp gözleriyle ileriyi işaret etmiş ve gülümsemişti. Emri alan biricik hain oğlumsa ben babasının poposuyla bakışırken -dikizlerken- annem ve Zeliş’in elini, Günce’nin yanağını öpmüş Ali’ye ise sarılmış ve kulağına fısıldamıştı. Ali kahkaha atmış ve başını sallamıştı. Satılıyor muydum? Yoksa kaçmayı fazla mı manifestlemiştim? Pamir yanımıza gelip babasının elini tutmuş ve bana bakmıştı gülerek. Anneciğim anne halinden memnun mu geliyor acaba sana şu an? İmdat çığlığına son bir!
Barut anneme dönmüş ve konuşmuştu. “Anne ben hanımı alıyorum biliyorsun kızınca nevri dönüp kocasını bile terk ediyor. Gidelim de affettireyim kendimi. Yoksa boşar da bu beni dokuz çocukla kalırım yalnız başıma.” sabahtan beri bana gülümseyen Günce’nin teyzesinin yüzü duyduklarıyla solmuştu. Annem ise anlaşmışlar gibi konuşmuştu. “Bilmez miyim oğlum. Torunum benimle kalsın bu gece senin işin çok zor bir de torunumu yorma.”
İhanet!!!!!! Hepsine küsecektim görsündü onlar. Pamir babasına başını sallamış ve annemin kucağına sinmişti. Ben ise kurda emanet edilen kuzu gibi Barut’un omzunda kalmıştım. Daireden çıkıp asansöre bindiğimizde konuşmuştum. “Tamam hadi bırak beni kazandın.” o ise söylemlerimi umursamıyormuş gibi kayan beni düzeltmiş ve aşağı inen asansörden çıkmıştı. “Bıraksana beni deli adam! Kütük müyüm ben ruh hastası.” ruh hastası dememle popoma gelen tokat çok eş zamanlı olmuştu. Bu adam galiba niyeti bozmuştu.
“Niyeti falan bozmadım Pırıl ama yukarıda bıraktığımız insanlar sence bizim ne yapmaya gittiğimizi düşünüyordur? Eminim evli çiftlerin barışma aktivitelerinin ne olduğunu çoktan biliyorsundur. Nişanından kaçırdım gerçi seni. Bilmiyor olabilirsin. Şimdi sus ki ruh hastanın elleri sadece bacaklarını tutmaya devam etsin.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.2k Okunma |
400 Oy |
0 Takip |
22 Bölümlü Kitap |