
Herkese selam!!!!!
Az kaldı aşklarım kavuşacağız!! son bir ay... sonraaa gelsin bölümler gelsin yeni kurgular!!!!
Bu arada diğer platformda paylaşmıştım ama sanırım burada müzik listemizi paylaşmamışım. (Biraz şapşal bir yazarcığım da efenim mazur görün lütfen...)
https://open.spotify.com/playlist/6dmKZsfTX6H1qGad00eFPJ?si=63ca84afb76c49b8 (ilk defa buraya link atıyorum açılmazsa sorry)
Ay sahi normalde ben yirmi bölüm yazabiliyorum kurgularımı, yani genelde yirmi son oluyor ama ilk kez galiba otuz göreceğiz...
Hadi iyi okumalar.
Öptüm!!!!!
Barut Aslan...
Bacağımdaki hafif sızıya rağmen hemen önümde yaşanan sarılma benim için her şeye bedeldi. Biricik sevdiğim ve kardeşlerimin emaneti, göz bebeğim, oğlumun birbirlerine bu kadar uyumlu olmaları benim gibi birinin isteyebileceği her şeydi. Sarılmaları uzayınca kıskanmış ve bende salça olmuştum hemen. Ne yapalım biri hanım biri evlat ikisine de bir ben lazım.
Benim de dahil olmamla birkaç dakika daha zamanın nasıl geçtiğini anlamamış ve süremizin sonuna geldiğimizde Pırıl içimi yakıp sıcacık eden gülümsemesiyle baktığında dayanamamış ve başlarım profesyonelliğe diyerek nerdeyse tüm timin gözü önünde alnından öpmüştüm. Darısı bordo ruj sürdüğü günlerde farklı bir öpücük tekniğineydi.
Pırıl Şentürk...
Oğluşla hasret giderme işini babasına paketlemiş babamın yanına gidiyordum. Baba... her kız çocuğunun ya yarası ya devasıydı. Kimi babalar kızlarına çınar ağacı olur, ömür boyu yaslandıkları ve gölgesinde şenlendikleri insan olurlardı. Kimi babalarsa bıçak kesiğinden daha acı verici birer yara olurlardı. Gerçi benimki ikisi de değildi sanırım. Sahi benim babam neydi bu genelleme de? Yara bırakmış mıydı? Belki küçük başkalarının yarası için yara sayılmayacak yaracıklar. Gölge olmuş dinlenmeme izin vermiş miydi? Zaman zaman gölgemde olmuştu. O halde benim babam hangi kalıba uyuyordu?
Belki de babalar çocuklarının içinde büyümekte olan tomurcuktur. İyi ya da kötü her şey büyütüyor, çürütüyor, yakıyor, yıkıyor, topluyordur. Belki de tüm kız çocukları olarak emin olduğumuz tek şey, babalarımız hangi grupta olursa olsun tam olarak oraya ait olmadığını düşünmemizdir. Hepimiz içten içe sonu gelmeyen son şanslar veriyoruzdur belki.
Kaldığı çadırın kapısına geldiğimde annemin sesiyle kapıda beklemiş ve konuşmalarını dinlemeye başlamıştım. “Yıllardır aramalarını açmıyorum seni yok sayıyorum diye gidip enkaz altında kalmana gerek yoktu Özkan Şentürk.” annem her zaman böyleydi. Canını yakan bir şey varsa mutlaka şakaya vururdu. Belki ben evlenirken ciddi bir kadın olurdu. Gerçi inancım sıfırdı ama neyse. Babamın sadece anneme özgü olan ses tonuyla cevabını işittim. “Seninle bir olmak zordu ama yerle bir olmak çok kolay oldu Ferah’ım. Aşkın çaresi yerle bir olmakta değilmiş. Ne yapacağız benim sana karşı uslanmayan gönlümü?” bu noktada annem ciddileşti ciddileşti. Ciddileşmezse durum vahim dostlar. Yandık ki ne yandık. Annem kıkırdamış ve babama özel yaptığı cilveli sesiyle konuşmuştu. “Şimdi sen kızımın gönlünü kırmanın bahanesi olarak kalbini çaldığımı da söylersin çok şüphelisin gözümde. Hiç sırnaşma Özkan Şentürk!”
Babama da bakın hele sırnaşıyormuş bir de anneme. Benim anama. Benim. Babamsa muhtemelen sırıtarak -çok yüksek ihtimaldi- cevaplamıştı. “Çalmadın mı kalbimi Ferah Şentürk? Hatırlatırım bak Şentürk diyorum, neden diyorum? Çünkü sen hala benim karımsın. Çünkü çaldığım kalbin beni boşamana izin vermedi.” şaka maka kocamla bizden iyi cilveleşiyorlardı bu yaşlı kumrular. Bir ara annemden ders alsam iyi olacaktı.
“Yaşlı herif seni. Yakışıklı çıtır bir adamla boynuzlayayım seni de soyadıma oynamaktan vazgeçersin belki. Adama iyilik yapıyoruz dünyanın yedinci harikasından boşanan adam olarak adı çıkmasın diye. Gelip dalga geçiyor. İyi tamam. Döner dönmez boşayacağım seni! Sen kaşındın.” ve artık bu noktada konuşmayı bitirenin annem olması için içeri girmem gerekiyordu. İçeri girmemle bakışlarının beni bulmasıyla annem kazanmanın verdiği hakkı gururla sırıtmış ve babama hadi konuşsana bakışı atmıştı.
Hızlıca yatağın dibine gelmiş ve ne zamandır sarılmadığım babama sarılmıştım. Belki şu an bu haldeyken yanımızda Barut ve beş torunu olabilirdi... şey... sanırım beş fazla oldu biraz. Ben o kadar doğuramam da. Gerçi doğum teknolojisi biraz daha ilerlerse kocam benim acı çekmemem için kendi doğururdu sankim. Biraz sarılı kaldığımız esnada saçlarımı okşamış ve kokumu çekmişti hissettirmemeye çalışarak.
Geri çekildiğime yüzünde keyifsiz bir ifadeyle yarım ağız sormuştu. “Beni... o çocuk kurtardı değil mi?” mağara ayısı kocama çocuk mu demişti yoksa bu mükemmel son teknoloji kulaklarım yanlış mı duymuştu? Kaşımın birini kaldırarak cevaplamıştım sorgular sesle. “Evet... de bunun günün anlam ve önemiyle ne ilgisi var babacığım anlayamadım da. Teknik olarak ikimiz kurtardık çünkü de.” Babam tuhaf bir surat ifadesiyle konuşmak istemez konuşmuştu. “Daha ne kadar aynı evde kalıp farklı soyağaçlarında olacaksınız. Söyle o hergeleye alsın çiçeğini çikolatasını gelsin istesin kızımı.” ay babam beni Barut’a verecek miydi yani?
Zihnimi okumuş gibi konuşmuştu. “Hemen sevinme biricik kızımı elin oğluna ilk gelişinde verecek değilim. Bir yüz olsun düşünürüz. Kolay mı öyle Özkan Şentürk’ün biriciğini tekte almak? Hem görelim bakalım babana rest çektiğin herif ne kadar sabırlı, ne kadar dayanıklı, seni ne kadar seviyor? Bir şey değil canım kızım sana bedavadan aşk testi yapıyorum hiç önemli değil. Bende seni seviyorum babacığım tabi.”
Baba şaka ol, baba şaka ol, baba şaka ol,...
Arkadaşlar zor günler bitmiş daha zorları geliyormuş...
Barut Aslan...
On üç günlük arama kurtarma çalışmalarımızın sonunda fazla ekip olduğumuz için ikinci bir emre kadar geri gönderilmiştik. On üç günde neredeyse çoğu enkaz didik didik edilmiş yaşayan vefat eden kim varsa soğuk betonların arasına terk edilmemişti. Artık küçük çaplı yıkımların enkazları için kendi bölge ve çevre bölge kurtarma ekipleri devam edecekti. Biz ikinci seviye yakınlıkta olduğumuz için kalabileceğimizi söylesek bile hasar kayıtlarına göre bize gerek yoktu.
Nereden bileydim ki enkaz çalışmalarının Özkan Beyin çilesinden daha kolay olduğunu. Adam bildiğiniz canlı bomba gibiydi. Müdahale etsek patlayacağız etmesek hatun bizi patlatacak. İki ucu kancalı bok tabancalı değnekti anlayacağınız.
Haftada bir düzenli olarak benimkini istemeye gidiyor ve reddimi yiyip geri dönüyordum. Hayır şartlar eş değildi. Bizzat benim mini boy oğlum annesini tüm gün görüyorken ben sadece haftada bir görebiliyordum. Tabi bu gece olacaklar hariç. Pırılsızlık sendromu canıma tak ettiği için artık her şeyi göze alıp -ki her şeyden kastım sevgili mahalle muhtarımızın ruhsatlı tabancasıyla popomda delikler açması- gizlice girecektim Pırıl’ın odasına.
Hayır her hafta istemeye gidip ret yemeye kabulüm ama hatunu görmek için hangi operasyonda nasıl yaralansam diye kafamda senaryolar kurmaktan beynimi feda etmek üzereydim yani. Adam resmen bana özel kişiselleştirilmiş dedektör gibiydi. Pırıl’ın sözlüsü olmadan mesaj bile atmama izin yoktu. Derdim çok büyük anlatabildiğimi düşünüyorum?
Çalışmadığım günlerde, gençken çalıştığım tamirhane ve oto yıkama salonunda deneyimli eski eleman sıfatıyla çalışıyordum. En azından benim hatun gelene kadar çalışıyordum. Pırıl gelince tüm işim gücüm o olmuştu. Eski patron manevi ağabeyim gönül koymazdı umarım.
Orada çalışırken giymem için verilen ama klasik yedek forma dolabımda kaderini bekleyen siyah tulumlarımdan birini giymiş nerdeyse tamamen siyah olacak kombinimi bozan beyaz çoraplarımı kamufle edip birinci kattaki odaya tırmanacak yer aramak üzere yola çıkmıştım bile. Ve... işte oradaydı: Yukarıya çıkış trenim olacak o mükemmel çelik, çatı temizleme borusu.
Neyse ki sevgili kayınpederim evini de kariyerini de mümkün olan maksimum kaliteyle döşemeyi seviyordu. -Kızının hayat kalitesini düşürmeyeceğimi anlayacağı günü sabırsızlıkla bekliyordum tabii.-
Buz gibi havaya rağmen camını kapatmayan hatuna camdan giren koca sürprizi. Şaşkın yüzü aklımda dolanınca sırıtmama engel olamamıştım. Seviyorum ben benimkini ya... sadece sevmiyorum hatta hayatımdaki birçok şeyden vazgeçebilecek kadar seviyorum. Hem onun yüzünü hayal ederek yukarı tırmanmış hem de sırıtmış dolayısıyla iki işi aynı anda yapmış bulunmuştum. Bugün de sevdamızdan dağları -hepi topu 4 metre falan- falan arşınlıyorduk canım. Yalnız ben galiba gerçekten şu an o evreyi yaşıyordum. Sevenin sevdiğine benzediği evre...
Pırıl Şentürk...
Üçüncü istememizde –hemen birkaç saat önce yaşanmıştı- aşırı yakışıklı olan kocamı zihnimde tekrar tekrar başa sarıp izlerken aramızdaki babam engeline burukça gülümsemiş ve odamda kocamın hayaline biraz daha aşk yüklemek için kaçmıştım salondan. Ah minik bir detay, annem yeniden bizimle yaşıyordu. Kesinlikle babamın, cilvelerine verdiği tepkilere yeniden kızardığı ve aşık olduğu için döndüğüne emindim.
Elbisemi çıkarttığım esnada oda havalansın diye açık bıraktığım cam aklıma gelince cama doğru döneceğim esnada camda gördüğüm gölgeyle hızlıca yanımdaki masadan gümüş vazomu almış -alırken özenle yaptırdığım isteme tırnağımdan birini kırmış- ve arkadaki gölgenin kafasına geçirmiştim. Çığlık atmak üzereyken gördüğüm yüzle donakalmıştım. Arkadaşlar... galiba evde kalacaktım...
Adamı hem kız istesin diye çağırıp boş yollayıp her hafta masrafa sokuyor hem de kafasını yarıyorduk. Galiba Şentürk’ler olarak Barut’a bir garezimiz vardı. Hızlıca kafasını yardığım sevdiğimin yanına çökerek nabzını kontrol etmiştim. Tamam problem yok evde kalmıyoruz yaşıyor. Ama kafasına fena sert vurmuş olmalıyım ki sol tarafı kanıyor ve alnına akıyordu. En azından bu cüsseyle yere yapışırken fazla ses çıkmamıştı. Gerçi annemler kendi seslerinden duymamış -umursamamış- olabilirdi.
“Kocam... kocam kalk yatağa uzan bari... Barut bak ölmedin işte tamam kalk.” kalkmamış aksine daha fazla yayılmıştı. Biraz ayı biraz da mağara ama çokça aşık bir adamla aynı odada olmak ruhsal sağlığa çok iyi geliyor kızlar benden söylemesi. Ayağa kalkıp çekmeceden ilk yardım çantasını almış, kocam da kocamın başını dizlerimin üstüne koyup pansuman yapmaya başlamıştım.
Gözlerini açmış güzel güzel yüzüme bakan adama verdiğim tek tepki kızarmak olurken yaşadığımız klişeyi bacıma anlatırken bol bol güleceğimi aklıma not etmiştim. Pansuman bittiğinde eldivenlerimi çıkarmış ve başımı eğip dizlerimde olan alnını öpmüştüm. Babamız vermemiş olabilirdi ama helalimdi yani bilsindi.
“Yavrum zaten sol yanım senindi, bir daha niye kafamın sol yanını yardın ki? Hem...” arsız arsız güldüğünde ne olduğunu anlamamıştım ki... arkadaşlar elbisemi çıkarmıştım... hih diye bir nida eşliğinde ellerimle adamın zaten ezberlediğine emin olduğum yerlerimi kapatmış ve cıklamıştım. “Ahlaksız adam seni. Hem gece gece odama gir izinsiz, destursuz hem tırnağımı vereyim uğruna hem de gel utanmadan dikizle ayıp. Çok ayıp!” kısık sesli ve ne yazık ki işe yaramayacak minik isyanlarımla kalkmaya yeltenmiş fakat çıkarttığım elbiseme takılıp kocamın üstüne kapaklanmıştım.
Ahlaksızca sırıtmış ardından çıplak belimi okşayarak konuşmuştu. “Hatun... ben sana her halinle düşerken senin bana kafamı yardığında düşmen şartsa, hep yar kafamı. İstediğin an kafamı yarıp koynuma düşebilirsin. Göğsümün böyle güzel bir kadına yastık olması benim için mükemmel bir hayat görevi olur bil yani.” battı balık yan gider hesabı ondan utanıp yine onun bedenine saklanırken hafifçe burnundan gülmüş ve az evvel yaralanan o değilmiş gibi sorunsuzca kalkmış ve beni de indirmemişti.
Ancak... kaybettiği kan kendinin kaybolduğunu yeni anlamış gibi sendelettiğinde yatağımın üstüne sertçe sırt üstü düşmüş üstüne benim ağırlığım da eklenince yataktan çatırdama sesleri eşliğinde yere yapışmıştık. Şey... galiba Barut’un farklı şekillerde kırmak umuduyla geldiği yatağı düşerek kırmıştık... gerçi tek başına düşse de kırardı bu ayı!
Keşke sorun yatağın kırılmasıyla bitseydi... yan odadan kırılmayı duyan kırmızı geceliğin üstüne sabahlık giymiş ve pijamalarıyla koşarak gelen aile üyelerimin gördüğü manzara hoş değildi. En azından babam için. Annem kahkahalarla tüm evi inletirken babam az sonra atmosfere düşecek meteor gibi kızarmaya başlamıştı.
Umarım annemle, kocalarımızı ileride de sağlam görmeye devam ederdik. Gerçi... sanırım babam benim kocayı yok edecekti...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.2k Okunma |
400 Oy |
0 Takip |
22 Bölümlü Kitap |