
Beşinci Yüzük Serisi 2 - Avdet
Bölüm Yirmi Sekiz: Mum Işığımda Geçmiş Ve Gelecek
tove lo - thousands milles
ansambl veselye rebyata - в последний раз
"Sen?" Mırıldandım ama devamı gelmedi.
Karanlık kulağıma yaklaştı, "Sonunda geldin cadıcık."
Etraf sanki daha da kararmış göz gözü görmez olmuştu. Görüntü yoktu sadece burnuma dolan o yanık kokusu vardı ancak rahatsız hissettirmiyordu aksine tanıdıkdı. Bir erkeğe ait sesi duyduğumda kaşlarımı çattım, cadıcık diyerek hitap ettiği kişi ben miydim? Daha önceden tanıdığım biri olma ihtimaliyle uzanıp kolunu ya da üzerindeki kıyafetten onu yakalamak istedim ancak parmak ucum bile değmedi, sadece boşluk vardı. Ben ona ulaşamadım ancak soğuk parmaklar tenime değdiğinde irkilerek sıçradım.
"Gerçeksin..." Hala buradaydı ancak onu inatla göremiyordum. Hem yakın hem de bir o kadar uzaktaydı.
Beni tanıyordu ancak sesi sanki varlığıma inanamıyormuş gibiydi.
Beklemediği anda uzandım ve sonunda kolunu yakaladım. "Kimsin sen? Beni tanıyor musun?" Karanlığın içinde gülüşünü işittim. Hoş bir melodiyi anımsatan ses zihnimin içinde yankılanırken bir süredir sesini duyamadığım baykuş bir yerlerde öterek varlığını belli etti.
Gözümün önündeki karanlık geri çekildiğinde sadece bomboş arazi kalmıştı. Az önce hissettiğim varlığı öylece silinip gitmişiti. Nasıl bir illüzyondu bu böyle. Elimdeki feneri etrafa tutarak herhangi bir iz aradım ama bulamadım. Az önce yaşadığımın gerçekliğini sorgularken ileriden adım seslendi. Ses Kıvanç'a aitti. Bana doğru koşarak geliyordu ve oldukça endişeli görünüyordu. Kollarını belime dolayıp beni kendine çekerek sımsıkı sarıldığında nefesimi bir anlığına tuttum.
"Başına bir şey geldi sandım." Nefes nefese kalmıştı ancak üstünden bir yük kalmış gibi omuzları düştü.
"İyiyim sorun yok." Sırtına bir kaç kez hafifçe vurduğumda geri çekildi. Yüzü yine eski soğuk haline dönmüştü ancak gözlerindeki rahatlamış ifadeyi görebiliyordum. Diğerleri burada değildi yalnız gelmişti. "Diğerleri nerede?" diye sordum dikkatini dağıtmak için.
"Sen ortalıkda olmayınca daha çok korkmaya başladılar bu yüzden onları arabaya gönderdim."
"Beni nasıl buldun?" Kocaman bir kasabada bu kadar kısa sürede nasıl bulmuştu?
"İnan bana hiç kolay değildi." Sadece başımı salladığımı omuzumdan hafifçe beni yönlendirdi. "Gidelim artık."
Onunla birlikte adımlamaya başladığımda omzumun üstünden arkama baktım ancak kimse yoktu. Önüme dönmek üzereyken üst katta ki odadan yansıyan ışığı görmek gözlerimin şaşkınlıkla açılmasına sebep oldu. Adımlarımın yavaşladığını Kıvanç fark etmeden önüme döndüm ama tüm zihnim o ışığa odaklanmıştı. Orada mıydı? Aradığım cevaplar orada mıydı?
Arabaya yaklaşana kadar konuşmadık sadece olabildiğince hızlı hareket ediyorduk. Fısıltı şeklinde gelen konuşmaları duyduğumda geldiğimizi anlamış oldum. Tel kapıyı ittirerek çıktığımda Kıvanç arkamdan kapıyı kilitledi. Öndeki yerime geçtiğimde aynadan koltukta sıçradıklarını görmek dudağımın hafifçe kıvrlmasına neden oldu.
"Korkmayın biziz." Lara uzanıp kollarını boğazıma doladı. Gerçekten korkmuş görünüyordu bu yüzden elimi kollarının üzerine koyup hafifçe güven vermek adına okşadım. "İyiyim sorun yok."
Lara hafifçe başını salldı ve Kıvanç içeri girdikten sonra geri çekilip arkasına yaslandı. "Kitaplar bende." Teşekkür edercesine gülümsemeye çalıştım. Benim aksime o içten bir gülümseme gönderdi.
Kıvanç arabayı çalıştırırken bir yandan söyleniyordu. "Güya cadı vardı burada ha? Bir bok yok."
Sonunda geldin cadıcık.
Zihnimde yankılanan cümleyi görmezden gelmeye çalışarak gözlerimi yumdum.
"Belki de saklanıyordu?" diyerek bir öneri sundu Ekin.
Kıvanç ona aynadan nasıl baktı bilmiyorum ama arkadaki yerine iyice sindi. Araba çalıştıktan kısa süre sonra arkada çoktan uyuklamaya başlamışlardı. Sadece Lara uyumakta zorlanıyor gibiydi bu yüzden uzanıp elini tuttum. Bedeni anında gevşerken huzurlu bir uykuya dalmış gibiydi. Daha yakın olmak adına arkama yaslandım.
"Ormana mı gidiyoruz?" diye sordum kasabanın içine giden yola girmeden devam ettiğimizde.
Camdaki yansımasından Kıvanç'ın başını salladığını gördüm. "Saat geç oldu bunlar da kolay kolay ayılmaz ev halkını rahatsız etmesin kimse."
Mantıklıydı. "Onları içeriye nasıl götüreceğiz peki?"
Aynadan saniyelik olarak arkaya baktı, hemen ardından önüne dönmüştü. "Lara'yı ben içeri taşırım bu ikiside arabada zıbarsın siktir et."
Hafifçe gülerek başımı salladım. Tek başımayken ya da diğer insanların yanındayken duygularımı hissedemiyordum. Uyandığım daha doğrusu o hastanedeki olaydan sonra bunu fark etmiştim. İlk bir kaç gün sadece etrafı izlemiş ve halamların çoğu konuşmalarını duymamıştım. Yeni doğmuş bir bebek gibi etrafa adapte olmaya çalışıyordum. Halam ve eniştem bana gülümsüyordu ancak ben dümdüz bakıyordum. Halam bir köşede gizlice ağladığında ben uzaktan onu izliyordum. Eniştem izlediği maçlarda sinirlenip bağırıyordu ben ise yaşadığı duyguları anlamlandırmaya çalışıyordum. Diğerleri mimiklere ve duygulara sahipti ben ise dümdüz bakan bir yüze ve içimdeki kocaman boşluğa sahiptim. Hastane odasında ilk ve son gözyaşlarımı akıtmış tüm duyguları orada bırakmış gibiydim.
Sonra onlarla tanışmıştım. Lara bana öyle kocaman gülümsemişti ki sanki üstümdeki tüm kasveti dağıtmıştı. Sevgiyi öğretti bana sonra mutlu olmayı ve gülümsemeyi. Sonra diğerleriyle tanıştırdı böylece dostluğu ve güven duygusunu öğrendim. Dünyada attığı adımlarda elimden önce Lara tuttu sonra diğerleri.
Arabanın durduğunu bile fark edemeyecek kadar çok düşündüğüm sırada Kıvanç'ın beni hafifçe dürtmesiyle kendime gelip doğruldum. "Sen önden git." diyerek anahtarları kucağıma bıraktığında başımı salladım.
Lara'nın hala tuttuğu elimi nazikçe kurtarıp elini bıraktım. Huysuzca homurdandığında gülümsedim. Gülümsemek onların bana kazandırdırdıklarından sadece biriydi.
Araban inip kapıyı açtıktan sonra ardımdan girebilecekleri kadar açık bıraktım. Önden yatakların olduğu odaya girip Kıvanç'ın Lara'yı rahatça yatırabilmesi için yorganı sıyırdım. Bir kaç dakika geçmişti ki Kıvanç kucağında ki Lara ile içeri girdi. Kızı nazikçe yatağa bırakıp geri çekildiğinde başımı kaldırıp ona baktım.
"İyi geceler." diye mırıldandı.
"İyi geceler."
Kıvanç odadan çıkıp ardından yavaşça kapıyı kapattığında uzanığ Lara'nın üzerini örttüm. Elimi çekmek üzereyken uzanıp tekrar yakaladı. Uyku mahmuruydu ama yine de varlığımı hissetmişti işte. Elimi bırakmayacağını biliyordum bu yüzden onu hafifçe ittirerek yanına yattım. Bir eli hala elimi tutarken diğer eli uzanıp belime sarıldı. Uzanıp bende onu kendime çektim ve onun göğsüme bir kedi gibi girdiği sırada çenemi başının üstüne, sarı saçlarının arasına hafifçe bastırarak sarıldım.
"Sanada iyi geceler sarışın." Lara uykusunun arasında anlayamadığım sesler çıkardı. Güldüm ve bende gözlerimi kapattım.
Kütüphanenin çevresindeki banklardan birinde oturmuştum. Bacaklarımı yukarı kaldırmış kollarımı da etrafına dolamış bir şekilde etraftaki insanları inceliyordum. El ele tutuşarak ilerleyen bir çift gülümsüyordu. Oğlan uzanıp dudaklarını kızın yanağına bastırıp geri çekildiğinde kızın yanakları kıpkırmızı olmuştu. Dikkatlice onları izleyip duygularını anlamlandırmaya çalıştım. İlerideki ağaçlıkta bir kıza ağaca yaslanmış sessizce ağlıyor, gözyaşlarını silmeye çalışıyordu. Bunu daha önce halam yaparken de görmüştüm. Başka bir tarafta üç oğlan kendi aralarında yaptıkları bir şakaya kahkaha atarak gülüyordu.
"İyi bir gözlemcisin sanırım." Yanımda neşeli bir ses hissettiğimde başımı o yöne çevirdim. Güneş gibi sapsarı parlayan saçlara sahip muhtemelen benim yaşlarımdan genç bir kız yanıma oturmuştu. Ona baktığımda hiç istifini bozmadan gülümsemeye devam etti. "Seni bir süredir etrafı izlerken görüyorum ama kimsenin yanına gitmiyorsun." Ne anlatıyorsun dercesine ters ters ona baktım ama bu onu güldürdü. "Ve hep bu ifade ile." Bana doğru uzandığında hareket etmedim. Parmakları dudaklarımın iki yanına uzandı ve nazikçe oldukça hafif bir şekilde iki yandan yukarı hareket ettirdi. Yüzümde ki ifade kızı tekrar güldürdü. "Sanırım seni daha ürkütücü bir hale getirdim."
Konuşmadım ama bu umrunda değil gibiydi. Parmaklarını yüzümden çekip tekrar konuşmak üzereydi ama telefonu çaldığında yüzünü buruşturdu. "Aman be anne!" kendi kendine huysuzlanıp telefonu çantasına attı. Bana tekrar baktığında yeniden gülümsedi. "Maalesef şimdi gitmem gerek ama yarın tekrar geleceğim sende gel tamam mı?" Onay almayı beklemeden ayağa kalktı. Pudra pembesi eteğini düzeltip çekik gözlerinin kısılıp küçücük kalmasına neden olacak kadar büyük gülümsedi. "Bu arada ben Lara ve sen de..."
"Hera." dedim istemsizce.
Bu onu heyecanlandırdı. "Yarın görüşmek üzere Hera." Arkasını dönüp koşarak uzaklaşırken sarı saçları bir o yana bir bu yana hareket ederek dalgalandı.
Neden bilmiyorum ama sonraki gün gitmeyeceksem bile oraya gidip o banka oturdum ve Lara cevap vermeme rağmen benimle saatlerce konuştu. Sonraki günde ve ondan sonrakinde de. Ondan sonraki ben ona cevap verene kadar olan günlerde de...
Takırtı sesleriyle gözlerimi açtığımda pencereden sızan güneş ışığı yüzüme çarptı. Hafifçe hareketlendiğimde yanımdaki Lara'da kıpırdanmıştı. Onu uyandırmamaya çalışarak zorda olsa yataktan çıkmayı başardım. Odadan çıkıp küçük koridorda ilerledikçe seslerin kaynağını da fark ettim. Mutfak kapısından içeri girip arkası dönük Kıvanç'a bakarken gözlerimi ovuşturma ihtiyacı ile elimi kaldırdım. Kıvanç omuzunun üstünden bana baktı. Ne ara beni fark ettiğini anlayamadım, oldukça sessiz geldiğimi düşünüyordum.
"Git de yüzünü yıka." dedi önündekilerle uğraşmayı bırakmadan.
Omuz silkerek ne yaptığına bakmaya çalıştım. "Ne yapıyorsun?" Burnuma güzel kokular geliyordu.
"İçeri git getiriyorum şimdi." Başımı sallayıp arkamı dönmek üzereydim ki tekrar konuştu. "Lara uyandı mı?"
"Hayır bırak uyusun." Bugün tatil günüydü ve Lara uyumayı çok seviyor olsada okul ve annesi yüzünden hep erken kalkmak zorundaydı. Öğlene kadar uyumak eminim onu çok mutlu eder.
Kıvanç başını salladı bende dediğini yapıp içeri gittim. Bugün tatil etkisinden mi bilmiyorum ama benim de fazlasıyla uykum vardı. Yatağa gidip uyumak çok cazip geliyordu doğrusu. Büyük kanepeye yüz üstü uzandım ve biraz gözlerimi dinlendirdim ama onlar ihanet etmeye o kadar meyilliydi ki tekrar uyuya kalabilirdim.
"Uykun varsa gidip biraz daha uyu Hera saat daha erken." Başımı kaldırıp duvarda ki saate baktım. Saat henüz yeni yedi olmuştu ama Kıvanç kalkmış muhtemelen duş almış ve kahvaltı hazırlamıştı eminim yürüyüş bile yapmıştı.
Saati görünce ona tip tip baktım. "Sorunlu." Esneye esneye koltuktan kalktım. Yanından geçip gitmeden önce küçük kreplerden birini ağzıma atmadan edemedim. Güzel görünüyorlardı onlara nasıl ihanet edebilirdim?
Lara ile kaldığımız odaya gidip tekrar yanına yattım. Uyku anında tekrar üstüme çökmüş tekrar uykuya dalmam sadece bir kaç saniye sürmüştü. Çok uzun sürmediğini düşündüğüm bir uykunun ardından kendimi çok daha enerjik hissettim. Gözlerimi ovuşturup etrafa bakındım, Lara uyanmış olmalı ki odada değildi. Gerinerek yataktan kalktım ve odadan çıktım. Küçük salondan içeri girdiğimde tabakları yerleştiren Lara görüş açıma girdi. Beni fark ettiğinde gülümseyerek doğruldu.
"Uyandın mı?"
"Yok daha uyuyor.(!)" Kaan kendi çapında bir espri yapıp güldüğünde Lara ona ters ters baktı.
Koltuğa oturup muhtemelen Kıvanç'ın hazırladığı kahvaltıya göz gezdirdim. Ekin bir köşede yarı açık gözleriyle sofraya bakıyor Kaan ise önündeki omlete yumulmuştu. Lara benim önüme de bir omlet bıraktığında gülümseyerek teşekkür ettim. Karşıma oturup kahve dolu kupayı bana uzattı.
"Kıvanç nerede?" Elinden kahve bardağını uzatırken bir yandan etrafa bakındım.
Ekin esneyerek doğruldu. "Annesine tezgah için yardım etmeye gitti." Derken bir yandan yüzünü ekşitti. "Sabah bizi tam anlamıyla arabadan tekmeleyerek attı. Hayır zaten tüm gece bu elemanla uyumuşum bel falan kalmadı bir de o vurdu bir darbe."
"Uyumasaydınız arabada." Lara Ekin'i terslediğinde Ekin sırıttı.
"Sen de uyudun?" Gözlerini kısarak kıza doğru eğildi. "Tabi seni kucağında taşıdığı için sana hava hoş değil mi?"
"Dana gibisin seni mi taşıyacak çocuk?!" Kızaran yanaklarını diğerleri fark etmese de ben fark ettim ancak görmezden gelmeyi tercih ettim.
Lara'nın Kıvanç'dan hoşlandığını anlayalı uzun bir zaman oluyordu. Bunu diğerlerinden saklamaya çalışsada benden gizleyememiş daha doğrusu içinde daha fazla tutamadan itiraf etmişti. Duygularını asla itiraf edeceğini düşünmüyorum çünkü ne kadar görmezden gelmeye çalışsam da Kıvanç'ın tanıştığımız günden beri bana ilgisi var. Lara bunun farkında bu yüzden ne kadar uzun sürerse sürsün bunu gizleyecek gibi görünüyor. Lara'nın benden bu yüzden nefret edeceğini düşünmüştüm hatta ama o bana bir kere bile kötü hareket yapmamıştı.
Ekin hala Lara ile uğraşmaya çalışıyordu. Uzanıp hafifçe alnına vurdum. "Rahat bırak kızı." Uyarı alarak sırıta sırıta yemeğine geri döndü.
Biz kendi aramızda birbirimizle uğraşırken Kaan'a baktım. Kaan'ın asla umurunda değildik çocuk sadece yemeğiyle ilgileniyordu. Onu bu konuda takdir ettim ve bende aynısını yaptım. Hepimiz tabaklarımızı bitirene kadar daha konuşmadık sessizce yemeğimizi yedik. Yemekten sonra Kaan acil bir telefonla yanımızdan ayrılmış Ekin'de sıkıldığı için daha doğrusu bulaşıkdan kaçmak için peşine takılmıştı. Bu alışkın olduğumuz bir olaydı, genelde sadece Kıvanç bize yardım eder bu ikisi bir şekilde kaçardı.
Lara ile sofrayı toplayıp bulaşıkları yıkadıktan sonra oturma alanına geçtik. Kıvanç birazdan bizi alıp Lara'nın evine bırakacaktı ama sonrasında ne yapacağımızı henüz bilmiyordum. Bir kaç dakika oturmanın ardından Kıvanç'da korna çalarak geldiğini belli etmiş biz de minik barakamızdan çıkıp kapılarını kilitlemiştik. Lara'nın öne geçmesi için yavaş yürümeye çalıştım ama o beni hiç şaşırtmayarak arka koltuğa geçti. Ön yolcu koltuğuna oturduğumda dikiz aynasından arkaya baktım. Lara tatlı bir gülümsemeyle göz kırptığında gözlerimi kaçırdım.
"Süslenirken alana geç kalmayın." Kıvanç'ın hafif bir gülümsemeyle muhtemelen Lara için yaptığı uyarıya kaşlarımı çattım.
"Alan?"
Lara bunu bekliyormuş gibi heyecanla doğruldu. "Bugün kasaba için büyük bir gün. Balin'in Kurtuluş günü olarak adlandırılıyor. Yer yıl bugün canavarlarda kurtulduğumuz günü büyük bir neşeyle kutlarız. Çadırlar kurulur bugüne özel bazı lunapark aletleri getirilir. Çadırlarda oyunlar yemekler ve hatta falcılar olur ancak yaşlı kısım fal bakanlarda hoşlanmaz sadece gençlerin ilgisi çeker ki bu kasabada sadece bir kişi fal bakar." Durup nefeslendiğinde hafifçe ona döndüm.
"Kim?"
"Gerçek ismini bilmiyoruz ancak ona Rosa deniliyor. Kasabaya çok yakın olmayan ormanda bir kulübede yaşıyor ve onunla pek konuşan olmaz."
Üstü kapalı anlattıkları meraklandırıcıydı. "Eee neden?"
Lara kıkırdayarak kulağıma yaklaştı. " Çünkü onun cadı olduğu söyleniyor."
Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. "Cadı? Hepsinin kapatıldığını sanıyordum."
"Eh bu da başka bir sır."
Sırlar ve sırlar. Öğreneceklerim hiç bitmeyecek gibiydi.
Lara hazır bu kadar istekliyken ve konusu açılmışken ona bir kaç soru daha sormaya karar verdim. "Peki kapatıldıkları o evren nasıl bir yer?"
Omuz silkti. "Hapis evreni hakkında bir bilgimiz yok ama yaşlılarımız oranın cehennemden bile beter olduğunu anlatır."
Cehennemden bile beter demek. Benim ne tür bir yaratık olduğumu öğrenirlerse gönderileceğim yer.
"Sohbetinizi bölmek istemem ama geldik." Kıvanç'ın bölmesiyle ikimizde toparlandık. Lara hazırlanmak için hızlı hızlı önden giderken beni geri de bırakmıştı. Kapıyı açıp inmek üzereyken Kıvanç kolumu yakaladı. "Kitaplarını gizlice odana bıraktım ama halanlara çaktırmasan iyi olur."
Başımı salladım. "Teşekkürler, dikkat ederim."
İnmek üzereydim ama o kolumu bırakmadı. "Neden onları okumak istiyorsun?"
Hadi ver cevabını Hera.
"Sadece merak ediyorum. Öğrenmek ve bilmek istiyorum." Daha fazla soru sormasını beklemeden kolumu çekip arabadan indim.
Açık kapıdan içeri girdiğimde Lara'nın annesi beni gülümseyerek karşıladı. "Hoş geldin Hera."
Olabildiğince gülümsemeye çalıştım. "Merhaba."
"Lara odasında seni bekliyor canım ben sizi baş başa bırakayım."
Başka bir odaya gittiğinde ezbere bildiğim Lara 'nın odasına girdim. Dolabının başında eşyaları beğenmeyip etrafa atıyordu. Yüzüme çarpan bir etekle gözlerimi kapattım. Etek yere düşerken Lara sahte gözyaşlarıyla yatağa atladı.
"Giyecek kıyafetim yok!" Kollarını ve bacaklarını yatağa vurmasına gözlerimi devirdim.
Etrafta ki koca kıyafet yığınlarını işaret ettim. "Bunlar ne peki canım?"
Hafifçe başını kaldırıp saçlarını ardından korku filmi karakterleri gibi alttan alttan baktı. "Onları kombinleyemiyorum ki!"
Ne büyük sorun ama!
Lara'nın sevdiği boğazlı pembe kazağı fark ettiğimde onu yerden aldım ve kafasına attım. Kıyafetleri biraz eşeleyince siyah pileli bir etek ve beyaz kalın uzun çoraplar buldum. Elime aldığım parçaları da ona fırlattığımda doğruldu. Kapının arkasında asılı beyaz şişme montu da alıp fırlattığımda parlak bir gülümsemeyle havada yakaladı.
"Hera!" Elindekileri yatağa bırakıp zıplaya zıplaya yanıma geldi. Ne yapacağını merakla bekliyordum ki belime sımsıkı sarılarak yüzümü öpmeye başladı. "Seni seviyorum! Çok çok çok seviyorum hemde." Gülerek onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım ama ikimizi de kıyafet yığınına düşürdü. Kıkırdayarak geri çekildiğinde yattığımız yerden başını bana çevirdi. "Sıra bende!"
Aniden doğruldu ve bir köstebeğin toprağı eşelediği gibi eşyaları karıştırmaya başladı. Doğrulup oturdum. Neleri seçeceğini merakla bekliyordum ki elinde bir kaç parçayla heyecanla yaklaştı.
"Bak bakalım." Uzattığı kıyafetlere daha doğrusu kıyafete baktım. Beyaz tül bir elbiseydi. Eteği ve kolları kat kat ve bol duruyordu. Yakası ise elbiseye ders olacak şekilde boğazlıydı. "Nasıl beğendin mi?"
Hevesle bakan gözlerine karşı gülümsedim. "Beğendim."
Küçük çocuklar gibi neşeyle el çırptı. "Altına da beyaz uzun çizmeleri giyersen enfes olur!"
Bir şey söylemeden başımı salladım. Üzerimizi hızlıca giyindik. Çekmeceden ten rengi tayt alıp giydim, hava son günlerde çok soğuktu kar yağacağı söyleniyordu. Lara önce benim saçımı ve makyajımı yapmak istediğinde sandalyeye oturdum ve tamamen onun sevdiği gibi hareket etmeden işini yapmasını izledim. Hafif dalgalar yaptığı saçlarımın her iki yanında ince tutamlar alarak arkada tokayla sabitlemiş perçemlerimi önde bırakmıştı. Yüzüme biraz olduğunu söylesede nasılsa uçar diyerek fazlasıyla allak sürmüş ve kirpiklerimi kıvırmıştı. Tam anlamıyla oyuncak bebeği ile oynayan bir kız çocuğuydu.
"Mükemmel." Eseri ile gurur duyarak şimdi kendini süslemek adına beni kaldırdı. Gülerek yatağın üzerine oturdum.
Lara sadece sim eksik olan makyajını ve dalga dalga yaptığı saçlarını bitirdiğinde ikimizde ayağa kalktık. Lara montunu giyerken bende Siyah deri ceketini alıp giydim. Lara ceket tarzı kıyafetleri bol sevdiğinden çoğu zaman erkek reyonundan alırdı bu ceket de onlardan biriydi. Kendi ceketimin içindeki eşyaları alıp yeni giydiğim ceketin ceplerine koyduğum sırada Lara çoktan kapıya koşmuştu. Kenarda duran çizmeleri alıp peşine takıldım.
Kapının önünde telefonla konuşuyordu. Eğilip çizmeleri giydim. Saçlarımı hafifçe düzeltip doğrulduğumda Kıvanç görüş açıma girdi. Göz göze geldiğimizde kornaya basarak varlığını belli etti. Lara telefonunu kapatıp koştururken peşinden arabaya bindim.
"Selam."
Ben başımı sallayarak selamını alırken Lara heyecanla öne eğildi. "Selam! Hadi hızlı sür kaptan geç kalacağız hadi!"
"Geç kaldık zaten sayenizde Lara Hanım." Kıvanç gülerek arabayı hareket ettirdiğinde Lara kızararak geri çekildi.
Alan dedikleri yer kasaba merkeziydi ve oraya gelene kadar abarttıklarını düşünmüştüm ama rengarenk ışıkları gördüğümde meralanarak doğruldum. Kocaman oyuncaklar şekilli çadırlar ve büyük bir sahne gözüme ilk çarpanlar oldu. Otoparka girmeden Kıvanç arabayı kenara çekti.
"Siz gidin ben arabayı park edip gelirim." Lara başını sallayıp hemen arabadan indiğinde göz ucuyla Kıvanç'a baktım. "Beyaz yakışmış."
Kapıyı açtım. "Teşekkürler." Yüzüne bakmadan arabadan indim. Ona karşı sert davranmayı ya da kalbini kırmayı istemiyordum ama ona karşılık verebilecek duygulara sahip değildim. Bu beni zor durumda bırakıyor arkadaşlığımızın bozulmasından endişelenmeme neden oluyordu. Neyseki Kıvanç bu duyguları kendine saklıyordu.
Önden koşturan sarışına yetiştiğimde varlığımı fark ederek heyecanla koluma girdi. "Önce nereye gitmek istersin?"
Etrafa bakındım ama kararsız ve bilgisizdim. "Yönlendir beni."
Bunu bekliyormuş gibi beni sürükleyerek çekiştirmeye başladı. "Önce salep alalım gerisini onu içerken düşünürüz." Lara ufak bir tezgahın önünde durduğunda güzel kokular ile gözlerimi kapattım. "Merhaba iki salep alabilir miyiz bol tarçınlı olsun lütfen." Kadın arkasını döndüğünde Lara gülümseyerek bana döndü. "Hiç salep içtin mi? Buranın sahlepi en iyisidir!"
"Bilmiyorum." Lara anlamayarak alık alık baktığında gülümsedim. "İçmedim."
"Bayılacaksın!" Bu sırada kadın ikimize bardaklarımızı uzatmıştı. Elinden bardakları aldığımızda cüzdanıma uzanmıştım ki Lara beni tekrar çekiştirmeye başladı.
"Parasını ödemedik." dedim şaşkınlıkla.
"Bugün burada parayla satılan hiç bir şey yok canım! Herkes gönüllü olarak kutluyor."
İşte bu güzel bir haberdi.
Sahlepin tadı gerçekten güzeldi. Biraz tatlıydı ama tarçın onu bastırmıştı bu yüzden rahatsız etmiyordu. Geçtiğimiz tezgahlarda çeşit çeşit ürünler vardı. Aradığınız her şeyi bulabilirdiniz ama özellikle yemek tezgahları oldukça iştah açıcıydı. Lara merak ettiği her şeyi alıyor bir iki ısırık aldıktan sonra elime tutuşturuyordu. Onun verdiklerini yemekten fazlasıyla doymuştum hatta midemin bulandığını söyleyebilirim.
"Lara..." dedim sonunda dayanamayarak. Elinde yine yiyecek bir şey gördüğümde yüzümü buruşturdum. "Nolur artık yemek alma, sana yalvarıyorum. " Gözlerini kırpıştırdığında tek çarenin kaçmak olduğuna karar verdim. "Ben diğerlerini bulmaya gidiyorum!"
Kaçar adımlarla yanından uzaklaştığımda bulduğum ilk çöp kovasına midemde ne var ne yoksa boşalttım. Rahat bir nefes alarak doğrulduğumda karşımda büyük bir çadır vardı. Alanın biraz daha dışında kalan bu çadır mor bir desene sahipti. Yıldızların ve ay işlemelerinin bulunduğu çadır ilgi çekici görünüyordu. Yapacak daha iyi bir şeyim yoktu bu yüzden çadıra yaklaşıp etrafı kolaçan ettikten sonra içeri girdim.
"Merhaba?" Mumlarla dolu çadırda birini görmek adına etrafa bakındım. Önümde yuvarlak bir masa ve üstünde çeşit çeşit mumlar, kartlarla birlikte ne olduğunu bilmediğim bir çok malzeme vardı. Yerdeki değişik desenli halıya ve kadife minderlere baktım ancak burada bir insan yoktu. Çadırın sahibinin dışarı çıktığını düşünerek arkamı dönerek çıkacaktım ki aniden dibimde biten bedenle irkilerek geri çıktım. "Beni korkuttunuz." dedim yaşlı kadına. Pelerinin altında zar zor gördüğüm yüzünde minik bir gülümseme belirdi.
"Buraya çekileceğini biliyordum." Yanımdan geçip kadife yastıklardan birine oturduğunda kaşlarımı çattım. "Otursana çocuğum."
İkilemde kalsam da dediğini yapıp karşısına oturdum. Kadın önündeki kartlara dokundu. Kapattığı gözleriyle dağıttığı kartların arasından birini eline aldı. Kartı çevirdiğinde gözlerini açtı.
"Adalet." Uzanıp başka bir kartı aldı ve onu da çevirip önüme bıraktı. "Kader Çarkı." Bir kartı daha çevirip önüme bıraktıktan sonra geri çekildi. "Ve güç."
Önümdeki kartlara baktım ancak ne anlama geldiklerini bilmiyordum. "Yani?"
Kadın güldü. "Her birini ezbere biliyorsun zaten kızım." Uzanıp önümden kartları aldığında ne yaptığını anlamayarak kaşlarımı çattım.
"Benimle dalga mı geçiyorsun?"
Uzanıp elimi ellerinin arasına aldı. "Mumları takip et kızım, onlar yolunu aydınlatacak."
Elimi çekip kurtardım. "Güzel saçmaladın bunak." Bu çadıra zaten niye girdiysem... sadece aptal yaşlı uydurmalarıydı. Kadın kahkaha atarak kartlarını karıştırırken ayağa kalktım. Hala gülen kadına tersçe bakarak hızlı adımlarla çadırdan çıktım.
Dışarı çıktığım an burnumun ucuna düşen ıslaklıkla gözlerimi kırpıştırdım. Başımı kaldırıp havaya doğru baktığımda yüzlerce kar tanesi üstüme gelmeye başladı. Hissetme ihtiyacı ile iki elimi de öne uzattım. Ellerimin üzerine düşen soğuk kar taneleri içimi gıdıklayarak gülümsememe neden oldu. Karın nasıl hissettirdiğini hatırlamıyordum ama şimdi doya doya hissediyordum. Tarif edemiyordum ama içimde bir yerlerde bir parça varlığını göstermeye başlamıştı.
Olduğum yerde kar tanelerini izlerken yavaş yavaş yerler ve ağaçlar, çadırların üstleri beyazlamaya başlamıştı. Lara'nın kar yağacağı için heyecanlı olduğunu hatırlıyordum onun heyecanını görmek için yanına gitsem iyi olurdu. Biraz uzakta kalan alana gitmek üzere hareketlendim ancak adım atamadan tüm vücudum adeta dondu. Kendi isteğimle değilde zorla bir güç tarafından durdurulmuştum. Rüzgar etrafımda tenimi okşayarak dolandı, saçlarımı dalgalandırarak göğe çıktı. Hareket etmek istedim ama arkamdan bir çatırtı sesi geldi. Ani hareketle arkama dönmeyi başardım.
Buradan sonrası ormandı ve kasabaya kıyasla burası tamamen karla kaplanmıştı. Ormanda bir sorun yoktu ama karların arasında sayamayacağım kadar yanan mum görmek yutkunmama neden oldu. Orada onları görmediğime emindim bu o yaşlı kadının oyunu muydu yoksa birileri tarafından kutlama için mi yapıldı diye düşündüm. Yaşlı kadının ben gitmeden önce söylediklerini hatırladım.
Mumları takip et.
Onlar yolunu aydınlatacak.
Bu tesadüf olamazdı ama eğer şakaysa da komik değildi. Çadıra girip o kadına hesap sorabilirdim ya da Lara'nın yanına dönebilirdim. İkisini de yapmadım. Mumların olduğu ormana doğru ilerledim. Beni tetikleyen merakım olabilirdi ve orada tehlikeye düşebilirdim ama korkmuyorum çünkü ne olduğumu biliyorum. Korkulacak bir şey varsa o da benden başkası değil.
O aynada ki canavar.
Mumları takip ettikçe ormanın içine giriyor gittikçe kasabadan uzaklaşıyordum ancak ışık devam ediyordu. Sıkılmadan ışığı takip ettim. Sayamadığım kadar çok mumu geride bıraktığımda ormanı da geride bıraktım. Bir yerden sonra mumlar bitmiş ben onları taip ettiğim sırada hava kararmıştı. Önümde kocaman bir karanlık, önümde bir tane sönmüş mum vardı. Eğilip yanmayan muma uzandım, işaret parmağımı uzatarak dokunduğum mumun ucundan çıkan minik alevler gözlerime yansıdı.
O küçük mumun yanmasıyla birlikte az önce zifiri karanlık olan yer şimdi aydınlandı. Etrafı koca duvarlarla kaplı koca yapının her yeri bir çok ışıkla doluydu. Mumlar, gaz lambaları... Küçük mumu yaktığımda onlarda aydınlandı. Karşımda ki kocaman köşke baktım ve geri dönmek için çok geç kaldığımı fark ettim. Buraya kadar geldiysem orada ne olduğunu bakmalıydım.
Yerdeki mumlardan birini elime alıp koca demir kapının önüne kadar yürüdüm. Demir kapıya dokunmamla iki yana açılması bir oldu. Şaşırmadım ya da korkmadım ama içeriye girerken temkinliydim. Kısa patikadan yürümeye başladığım sırada köşkün kapısı beni içeri davet edercesine iki yana açıldı. Davetini kabul ederek içeri girdim. Etraf karanlıktı sadece elimdeki mumun aydınlattığı kadarını görebiliyordum. Bir yerlere girdim ama eşyaların üzerinde beyaz örtüler vardı. Onlara dokunmak istemediğim için gördüğüm merdivene yöneldim.
Merdivenlerde zifiri karanlık olduğundan basamaklara dikkat ederek üst kata çıktım. Dışarıdan büyük görünsede içeri girince düşündüğüm kadar büyük olmadığını fark ettiğim evin üst katında üç oda vardı. İki kapı yan yana dururken üçüncü odanın kapısı onlara kıyasla daha uzaktaydı. Girmek için uzandığım ilk kapı kilitliydi bu yüzden ikinci kapının koluna uzanıp aşşağı çektim. Açılan kapı ile birlikte etrafı kolaçan edip içeri girdim. Fazla büyük olmayan odayı mum ışığını etrafa tutarak incelemeye başladığımda buranın küçük bir çocuğa ait olduğunu fark ettim.
Mavi duvarlı odanın ortasındaki beşiğe yaklaştığımda adımlarım durdu. Elimdeki mumun ışığının sönmesiyle odanın içerisindeki ışıklar açıldı. Gözlerimi kırpıştırarak etrafa bakındım. Beşiğin içinde yatan küçük bedeni fark ettiğimde irkilerek geri adımladım. Odanın
ışığının yansıdığı kızıl saçları vardı. O bir çocuk bile değildi, bebekti. Ona yaklaşmak üzere hareket edecektim ki yanımdan biri geçti. Beni fark etmeden öylece geçip gitmesine şaşırırken daha çok irkilerek geri geri adımladım. Beşikte çocuğu kucağına aldığında çocuğun gözleri açıldı. Zar zor açtığı mavi gözleriyle ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Amca?" diye sordu zar zor birleştirdiği kelimeleriyle.
Adam onu hafifçe salladı. "Buradayım ufaklık uyumaya devam et." Bunu bekliyormuş gibi gözlerini geri kapattı.
Adam uzanıp beşikte ki battaniye alarak çocuğun etrafına sardı. Bana doğru döndüğünde panikle başımı eğdim. Yanımdan geçip giden ayak sesleri ile şaşkınlıkla geri başımı kaldırdım. Beni fark etmemişti bu nasıl olabilirdi? Odanın içindeki ışıklar söndü. Aynı saniye mum tekrar yanmaya başlamıştı. Yaşadığım olayın şaşkınlığıyla alelacele odadan çıktım. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi hızlı hızlı atarken gerçekten göğsümü delip oradan çıkacağını düşündüm.
Uzaktan gelen kahkaha sesi ile yerimde sıçradım. "Kim var orada?!" Öfkeyle bağırarak elimdeki mumu ileriye uzattım. Başta korkmuyordum ancak artık yalnızlığında baskın gelmesiyle tedirgin hissediyordum.
Görünürde kimse yoktu. Kahkaha sesi tekrar geldiğinde bunun genç bir kadına ait olduğunu fark ettim. Evin dışından geliyordu. Merdivenin yanındaki cama koşar adım giderek dışarı baktım. Onu gördüm, parlak gülümsemesiyle bana baktı ve tekrar güldü. Aydınlık kızıl saçları o hareket ettikçe savrularak dalgalanıyordu. Beyaz elbisesinin uzun eteklerini tutarak bahçede neşeli kahkahalar içinde koşmaya devam etti. Işık sadece onu aydınlattı, onu ve parlak gülümsemesini. Bir kaç kez daha bana o gülümsemeyle baktığında istemsizce dudaklarım iki yana kıvrıldı.
Işık söndü kızın kahkahaları kesildi. Tekrar o ürkütücü havayı hissetmek buradan bir an önce çıkmam gerektiğini hatırlattı. Bahçeye son bir kez bakıp merdivenlere ilerledim. Merdivenlerden hızlı adımlarla inerken adımlarım dönemeçteki geniş alanda durdu. Beni durduran yine o kuvvetti. Yan tarafımda parlaklığını hissettiğim yere bakmamak için dirensemde ona baktım. Kocaman tabloyu gördüğümde bir adım geri çıkmam gerekti. Onu daha rahat görebildim. Onu değil onları. Bahçedeki kadın karşımda duruyordu. Kucağında muhtemelen yeni doğmuş bir bebek ile kadraja gülümsüyor tablodan gözlerimin içine gülerek bakıyordu. Kadının omuzunda duran elin sahibine bakmak için başımı kaldırmam gerekti çünkü tablo normal boyutlardan daha büyüktü. Mumu adamın yüzüne tuttum ve o an kendi isteğimle donup kaldım. Yüzü o kadar tanıdıktı ki donup kalmama neden oldu. Gözleri gözlerimle buluştuğunda bir damla yaşın gözümden kayıp gittiğini hissettim. Gülümseyen gözleri, gülümseyen gözleri kalbimi paramparça etti ve bunun nedeni anlayamadım bile.
Bir hıçkırık bağımsızca ağzımdan çıktı. Tabloya baktıkça daha fazlası geldi. Büyük bir duygu patlamasını tüm hücrelerimde hissettim. Aynı anda o kadar çok duyguyu ve anıyı hissettim ki öleceğim sandım.
Ama ölmeyeceğim çünkü zaten bir kere öldüm.
"Cadı." Göz yaşları içerisinde duyduğum sese döndüm ve bir kez daha öldüğümü hissettim.
Göğsümde hançeri hissetmek acıyla hıçkırmama neden oldu. Hatırladım. Kim olduğumu, ne olduğumu. Dönüp tabloda ki anne ve babama baktım. Daha çok ağladım. Karşımda ki adama baktım ve daha da çok ağladım. Gözyaşları sel misali akıp gittiler ama içimdeki yangını söndürmeye yetmediler. Kalbim bin bir parçaya bölünürken zorlukla nefes almayı başardım. Hıçkırıklarım durdu ama gözyaşlarım akmaya devam etti.
Mumun ışığı dalgalanırken çok özlediğimi fark ettiğim kızıl harelere baktım. Hançerin bıraktığı acı sızladı da sızladı.
"Alar."
İşte o an içimdeki alevler büyüdü...
BÖLÜM SONU
Merhaba cadıcıklarım!
Bölümde en sevdiğiniz kısım neresiydi? Açıkçası ben en çok Hera ve Lara'nın tanışma sahnesini yazarken çok heyecanlandım ve bölümün son sahnelerinde... Son sahnelerde kalbim yerinden çalacak gibiydi.
Onları gerçekten çok özledim ve geride bıraktığımız diğerlerini de. Bir sonraki bölümde artık daha hızlı ilerleyeceğiz çünkü HERA PAMİRA GERİ DÖNDÜ!
Ve artık içinde kocaman alevler ve onları etrafa saçması an meselesi!
Artık bende Hera ve Alar hesaplaşması görmek istiyorum 😭
O zaman bir sonraki bölüme kadar kendinize cici bakın 🫶
instagram: vaerosass
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 551 Okunma |
141 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |