
bütün gece uyuyamamamın yorgunluğuyla kalktım yataktan. o kadar bitkin ve halsizdim ki yataktan kalkacak gücüm yoktu. Aklım bana pişmanlık ve hayal kırıklığıyla bakan Mir'deydi. O kadar üzgündüm ki nefes alırken içim yanıyordu. Kaderim böyleydi işte sadece ben değil elimi attığım herkes nasibini alıyordu.
Kahvaltı edecek iştah da kalmamıştı, yatağımdan çıktığım gibi her zaman huzur aradığım dama gittim. Uzandım oradaki halıya, baktım koskoca gökyüzüne... Bir beni mi sığdıramadın yağmurlarına!? Bir ben mi susuz kaldım ha? Cayır cayır yanıyorum, bir beni mi göremedin?
İçimden geçen her kelime o kadar sitemkar çıkıyordu ki engel olamıyordum! Artık mutlu olmak için bir sebebim de kalmamıştı ki! Okulu okuyup ayaklarımın üzerinde duracaktım ve sadece bunun için çalışıyordum öyle değil mi? Evet Mir'i çok kırdım, yaraladım ama bende çok kırıldım, yaralandım... Hem artık olan olmuştu o beni mutlu görmüş ve inanmıştı... Seven insan da inanırdı öyle değil mi? Oda bunu yapmamış mıydı? Oda herkes gibi mutluluk pozlarıma inanmıştı...
Bana doğru gelen annemin sesiyle yerimden doğruldum.
" günaydın yavrum! Niye gelmedin kahvaltıya hasta sandım korktum yavrum..."
Dedi. Korkmuştu nefes alış verişlerinden belliydi zaten. Gülümsedim hafifçe
" yok annem iyim. İştahım yoktu sonra yaparım diye düşünüp dama çıktım hava almaya
Dedim. Annem bana sarılıp alnımdan öptü
" dün gece kötü mü geçti kızım? Bir şey mi dedi sana sözlün?"
Dedi. Önce sustum, aklıma dün gece yaşadıklarım geldi. Boğazım düğümlendi, nefesim kesildi... Ama hızlıca kendimi toparlayıp derince nefes aldım
" yok annecim korkma... Gayet güzel bir geceydi ama Dedim ya bu sabah iştahım yoktu, heyecandan herhalde! "
Dedim. Böylesi daha iyiydi, en azından benim için endişelenmiyordu. Zaten derdi vardı bide kendim için endişelendiremezdim. Gülümsedim sadece annemde sıkıca sarılıp saçlarımdan öptü. Annem gittikten sonra ne yapacağımı bilemedim. Boşluk vardı içimde, canım hiç bir şey yapmak istemiyordu. Ve düğün günüm yaklaşıyordu...
Düğün günü...
Sabah saat 6.30 da zorla annem tarafından yatağımdan çıkarıldım. Bu gün kınam vardı ve hazırlanmak zorundaydım. Herkes kapımın dışında benim uyanmamı bekliyordu.
Kalkıp beni hazırlayacak olan herkesi odama davet ettim bende o sırada hızlıca duşa girdim. Duştan ne kadar çıkmak istemesem de buna mecburdum. Beni bekliyorlardı ve daha fazla burada kalamazdım. Kurulanıp iç çamaşırlarımı giyindim ve odadaki sevil adlı kızla bindallıyı giymeye başladım. Bana çok yardımcı oldu, çok fazla ip vardı...
Üzerimi giyinip makyaj masama oturdum gözlerimi kapattım ve kendimi makyöze bıraktım. O kadar bunaldım ki bu hayattan, yaşadıklarımdan, görmek zorunda olduklarımdan... Daha 18 yaşında bu gördüklerim çok fazlaydı. Evlenmek istemiyordum ben!
Mir'i çıkaramıyorum aklımdan, bana söylediklerini, gözlerindeki o yoğun acıyı... Keşke o yalancı sözlerime, bakışlarıma inanmasaydı. Benim bu kadar kötü ve iğrenç bir adamı sevdiğime inanmasaydı...
Ben onu seviyordum, bunu ona söyleyemez ya da arayamazdım ama kalbimi ona çoktan kaptırmıştım. Artık yarından itibaren tamamen evli bir kadın olacaktım. Her ne kadar nefret de etsem Aram'ı aldatmaz, kandıramazdım... O Kadar çok yüzümle uğraştı ki kadın belli bir süre sonra bunalmaya başladım. Bittiğinde derin bir nefes alıp aynaya baktım...
O kadar güzel görünüyordum ki yüzüm düştü ister istemez, bunun hayalini böyle kurmamıştım... Odaya gelen herkes beni hayranlıkla süzüyordu, annem gözleri dolu dolu girdi kapıdan beni görünce ağlamaya başladı. Geldi yanıma sıkıca sarıldı
" prenses gibi olmuşsun bir tanem... Maşallah Allah nazarlardan korusun"
Dedi. Gülümsedim sadece zaten ne denirdi ki? Herkes bana bakıp iyice süzdükten ve makyöz eksik bir şey var mı yok mu diye kontrol ederken Göz ucuyla saate baktım, saat 12.10du....
Yemekler veriliyordu konakta, neyse ki bu gün Aram'ı görmek zorunda değildim. Kına kız tarafında yapılır ve damat giremezdi... İlk defa tek bir geleneğimizi sevdim. Ben odamda yemek yedikten sonra yavaşça başımda kırmızı duvakla konağın bahçesine indim. Bana ayrılmış olan masaya oturdum yanıma da annem oturdu.
Karanlık çökene kadar yemekler yendi, misafirler oynadı... Herkese göre çok eğlenceli bir kına olmuştu bitek ben öyle düşünmüyordum. Arada beni de oynamam için kaldırmaya çalıştılar ama inat edip hiçbirinde oynamadım, normalde sürüklerler gelini oynaması için ama şükürler olsun ki öyle bir patavatsıza denk gelmemiştim.
Bindallıma baktım çok güzeldi ama eksikti işte, içinde tam bir gelin yoktu. Bunu giyenler genelde mutlu olurlardı. Bordoydu bindallının rengi, kaftanı vardı kolları bileklerime doğru boncuklu işlemlerle bollaşıyordu. Dantel gibi hoş bir görüntüsü vardı, ve tam üzerime oturmuştu. Altına giydiğim tarlatan oturup kalkarken sıkıntı yaratsa da bir şekilde oturmuştum. Saçlarım belime doğru bırakılmış sadece başımın üzerinden kalın örgülerle hoş şekiller verilmişti, rujumun rengi yine bindallım gibi bordoydu, gözüme yapılan makyaj koyuluğuyla gözlerimi ön plana çıkarmıştı. Saç Örgülerimin arasına zarif bir taç sıkıştırılmıştı...
Artık sıra kınamı yakmaya gelmişti, beni konağın ortasına götürüp oturtmuşlardı. Amcamın kızı elinde kına tepsisiyle arkasına bütün genç kızları alıp etrafımda dönmeye başladı. Bir yandan da Kürtçe okunan türkü içimi sızlatmıştı, ağlayamıyordum...
" Hinê bînin li teştê kin
Hinê bînin li teştê kin
Şîr û şerbetê çêkin
Şîr û şerbetê çêkin
Kevçî bi kevçî hûn lêkin
Kevçî bi kevçî hûn lêkin
Bînin li destê zavê kin
Bînin li serê bûkê kin"
******
Kınayı getirin tabağa koyun
Kınayı getirin tabağa koyun
Süt ve şerbetle yapın
Süt ve şerbetle yapın
Kaşık kaşık sürün
Kaşık kaşık sürün
Getirin damadın eline sürün
Getirin gelinin eline sürün "
******
Okunan türkü eşliğinde kına tepsisi önüme geldi ve damadın annesi olmadığı için halası geldi. elimi hiç zorlamadan açtım bir an önce bitsin diye bütün bunlar. Halası elime bir altın koyup kınayı sürmeye başladı. Bir yandan da ömür boyu mutlu olun kızım falan diye dileklerde bulunuyordu.
Kınayı sürüp bana sarıldı, annem de sarıldı, sonra ben tekrar eski yerime döndüm. Ağlatmak için uğraştılar Ama beceremeyip vazgeçtiler. Gece yarısına kadar bu şekilde devam etti eğlence, saat 00.30 da misafirler yavaş yavaş gitmeye başladılar. Bütün yeğenlerim bana düşmanlarıymışım gibi bakıyorlardı, halbuki kimseye bir zararım dokunmamıştı... Hayatım mahvolmuşken bile haset edecek bir şeyler mutlaka buluyorlardı işte, ne yaparsam yapayım asla sevmiyordu bu aile beni. İçimi müthiş bir ağlama isteği kaplamıştı ama kendimi tuttum ve odama gidince istediğim kadar ağlayabileceğimi hatırlattım. Bütün bu saçmalıklar olmak zorunda değildi, sade bi nikahla bitirebilirdik. Ama dedem etrafta torunuma böyle güzel bir düğün yaptım diye övünmeliydi, yoksa ölürdü!
Herkes gidince bende yavaş yavaş odama geçtim, annem geldi yanıma oturduk beraber yatağımın üzerine. Saçlarımı okşadı
" sonunda gidiyorsun yuvadan bebeğim..."
Dedi. O kadar zor tutuyordum ki kendimi annem böyle konuşunca hıçkırarak ağlamaya başladım. Soluksuz ağlıyordum, gören kriz geçiriyorum sanırdı. Annem de benimle beraber ağlamaya başladı, bu gece ikimizde konuşmamış sadece ağlamıştık... Saat 02.40 olunca annem yavaşça toparlanıp, ağlamaktan küçülmüş gözleriyle bana baktı
" yarın düğünün var kızım, ağlama ve birazcık da olsa uyu... Seni çok seviyorum"
Dedi. Kafamla onayladım ve odamdan gitmesini izledim, kendimi hızlıca banyoya attım. Bu gece bütün zehrimi ağlayarak kusacaktım...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.83k Okunma |
450 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |