16. Bölüm

10. BÖLÜM Zehirli Dudaklar Part 1

Zehra Sezgin
valekizi

Onun karanlığına bulandığım zehir, içtiğim zehirden daha tehlikeliydi ama söz dinlemez kalbim çoktan o zehirli karanlığa teslim olmuştu bile. Zehrin kendisi de panzehri de oydu; Onun karanlık, gri gözleriydi.

 

 

Onun kucağındaydım yine beni sımsıkı sarmalamış, tüm tehlikelerden koruyacak gibi göğsüne çekmişti bedenimi. Gördüklerim ve duyduklarım arasındaki bağlantıyı kurunca zehirlenen bedenim daha fazla ayakta kalamamıştı. İçtiğim içkiden dolayı zehirlendiğimi artık anlamıştım. Onun kehribar kokusuna karışan nefeslerim sığ, nabzım yavaştı. Kapalı gözlerle sığındığım adam ise;

Bayan Koroleva…

Yani beni arıyordu. Kerem Koroleva’nın sahte karısını.

Ve aradığı kadın, günlerdir kollarının arasındaydı.

Beni kucağına aldığı gibi kapıya giden adımları telaşlıydı. Anlamıştı içmemin yasak olan kadehleri içtiğimi. Başım onun hızla inip kalkan göğsünde, saçlarım ise yüzümü gizlemişti.

“Sana kaç kere sordum neden söylemedim Katre ” dedi beni azarlar gibi. Adım sesleri birbirine karışırken Ata ve ekibi de hızlıca Dmitri’nin yanına gelmişti.

“Sana inanan beynimi si…” kısık homurdanması Ata’nın sesiyle kesildi.

“Dmitri yapabileceğimiz bir şey var mı?” tok sesi ilgiliydi.

“Hayır panzehir arabamda sana ve ekibine teşekkür ederim ” dedi çoktan kapı açılmış koridora çıkmıştık.

Viktroia’ya ait olduğunu düşündüğüm sinirli tiz bir homurdanma da bizimle birlikte geliyordu.

Kucağına biraz daha gömülüp midemdeki krampların geçmesini sağlamaya çalıştım.

“Dmitri” dedim halsizce. Ona ismiyle seslendiğimi sonradan fark ettim ama tekrar konuşacak kadar gücüm yoktu.

“Tamam güzelim yetiştireceğim seni” dedi boğuk bir telaşla. Onun güven veren sesini duymak sadece zihnimi iyi hissettirmişti, bedenim ise hala acı içindeydi.

“Aptal kız operasyonu batırdı.” Viktoria’nın ince sesinde öfke ve hırs hakimdi. Evet öyle olmuştu ama bunu ondan duymak yavaşlayan öfkemi yeniden alevlendirmeye başladı ve Dmitri’nin kucağında rahatsızca kıpırdanmaya çalıştım.

“Viktoria diğerlerine söyle birkaç gün Moskova’da kalacağız. Herkes güvenli yere geçsin. Şimdi bizi yalnız bırak ” göğsünden gelen kalın sesine sıkıca sarıldım. Dmitri beni kucağında hiç yorulmadan asansörün olduğu yere kadar taşıdı. Kısa uyarıcı bir sesle açılan kapılara hızlıca girdik. Viktoria, Dmitri’nin tok emriyle yanımızdan ayrılmıştı sanırım sinirli homurtular kesilmişti çünkü.

“Bunun bir cezası olacak Katre” dedi nefesini sağ kulağıma vererek. Nabzım onun bana yakın olan sesiyle yavaşlamayı saliselik bırakıp birkaç hızlı vuruş yapmaya çalıştı ama zehir o kadar etkiliydi ki dudaklarımdan sadece bir mırıltı döküldü. Başımı iki yanıma zor salladım en son ki cezasını düşününce; her şeyi bana en az üç kere yaptırmıştı ve şu an bir cezayı daha kaldıracak gücüm yoktu.

“Bu sefer farklı” dedi boğuk sesi kulağımı okşadı. Yüzümden nefesi çekilmesiyle asansör kapıları açılmıştı. Dmitri dışarı adım attığı an durdu. Beni saran kolları hemen kasıldı. Ters giden bir şeyler vardı.

“Mr. Vasiliev” dedi. Cehennemden gelen soğuk bir ses.

Vladimir’in buz gibi Rusçasını duymamla başım, onun neredeyse göğsünü yarıp içine girecek kadar ona sokuldu. Bedenim istemsizce titremesi zehirlenmemden değildi; bu Vladimir’in beni tekrar yakalamasından korktuğum içindi.

“Mr. Orlov erken geldiniz” dedi Dimitri beni daha sıkı sarmalayıp o da Rusça konuşmuştu.

“Benimle bir görüşmeniz varken kucağınızdakiyle ne yapmayı düşünüyorsunuz” kelimelerin hepsi ayrı bir alay içeriyordu. Vladimir’in küçümseyen sesini bu haldeyken bile hissedebiliyordum.

“Bu gece görüşme iptal” kolları biraz daha kasılarak beni kendine çekti.

“Bu görüşme için planlarımı erteledim.” Vladimir’in sesi olabildiğince soğuk ve öfkeli çıkmıştı. Onun öfkesini bizzat görmüş ve yaşamış biri olarak nabızlarım biraz daha azalırken parmaklarım buz gibi olmaya başladı. Sanki yavaşça ruhum bedenimden ayrılmaya başlıyordu.

“Kız benim için önemli. Görüşme yarın akşama kaldı.” Dmitri sanki sabrının son dozlarında gibiydi. Onunla daha fazla konuşmak istemediği belliydi. Kelimeler sıktığı dişlerinin arasından güçlükle çıkıyordu.

Üzerimde hissettiğim soğuk bakışlar kesinlikle Vladimir’e aitti. Beni buz gibi cehennemine katmak için buz mavisi gözleri her yerimi tarıyor benim kim olduğumu anlamaya çalışıyordu. Keskin ve kurnaz zekasıyla, Mr. Vasiliev’in kucağında taşıdığı garsonun ne derece önemli olabileceğini çözmeye çalıştığını biliyordum. Onun buz mavisi soğuk gözlerinden hiçbir şey kaçmazdı. Allah’tan uzun saçlarım yüzümü kapatmıştı yoksa şu an ne olurdu düşünmek bile istemiyorum.

“Bunu unutmam” dedi karanlık bir sesle. “Görüşmeyi siz talep ettiniz yarın için söz veremem” diyerek adım sesleri eşliğinde asansörün sesi duyuldu. Bir iki saniyelik beklemenin ardından Dmitri beni kendine çekip hızla yürümeye başladı.

“ Svoloch’ ” piç

Onun Rusça küfür ettiğini duymamla bulunduğum pozisyondan kafamı kaldırmaya çalıştım ama Dmitri keskin bir emir verdi.

“Kıpırdama Katre” dedi sesi gergindi. Biraz önceki karşılaşma canını sıkmıştı ve bunun sorumlusu tamamen bendim.

İkinci görüşmesinin Vladimir’le olduğunu anladığımda buz kestim eğer zehirlenmeseydim Vladimir ve adamları ile olan görüşmeye beni de götürecekti. Onların arasındaki bağlantıyı bir türlü çözemiyordum.

Vladimir; Mr. Vasiliev demişti demek ki Dmitri’nin yüzünü hiç görmemişti. Onun, beni Dağıstan’ın karlı ormanlarında hapsettiği depoda Volkov hakkındaki konuşmasını hatırlıyordum. Onu tanıyordu ama onu hiç görmemişti.

Ucuz kurtulmuştum ama yarınki görüşmelerine kesinlikle katılmamalıydım.

Ben kendim hakkında düşünürken Dmitri sertçe arabanın kapısını açmasıyla garaja geldiğimiz anladım. Beni kucağından indirip arka koltuğa yatırdı. Zihnim o kadar bulanmıştı ki tüm bunların bir kabus olmasını diledim gözlerimi açınca her şeyin bitmiş; benimse başım teyzemin kucağında, onun şefkatli ellerinin altında olmayı istedim.

Tıpkı eski günlerdeki gibi.

Terlemiş ve halsizleşen bedenimin sanki canı çekilmiş gibiydi; yorgun ve gözlerim hala kapalıydı. Gözkapaklarım çok ağırdı onları bir türlü açık tutamıyordum. Midem ve karnımdaki ağrıyla yüzüm biraz buruştu ve dudaklarımdan anlamsız mırıltılar döküldü.

“Teyze” dedim mırıldanarak.

Dmitri’nin hızla torpidoda bir şeyler aradığını zor işitiyordum. Sonunda arka koltuğa yanıma gelince üzerimdeki kısa kol, beyaz gömleğimi biraz daha yukarı çekti. Derime giren keskin acı sivri bir iğneye aitti. Biraz irkilip mızıldanmaya başladım.

“Korkma etkisini hemen gösterir.” dedi yumuşacık sesiyle. İçime verdiği soğuk ilaçla bedenimdeki amansız yanma biraz azaldı. İçim yanıyor, dışım ise buz gibiydi. Nasıl bir zehirse beni az daha öldürecekti. Sıcak parmakları yüzümdeki birkaç teli alıp kenara çekti ama elini saçlarımdan çekmedi. Saçlarımın arasına sızan elini hissetmek için başımı biraz o tarafa doğru çevirdim.

Nefeslerim biraz düzelmiş nabzım eski atımına geri dönmüştü. Dmitri’nin üzerindeki kumaş sesini duymamla bacaklarıma kapanan kehribar kokulu ılık ceketi hissetmem bir olmuştu. Sıcak eli ceketinin üstünde; bacağımdaydı.

“Ellerimin altında bu kadar masum görünmen bir ceza sanki Katre” bacağımdaki eli bulunduğu yeri yavaşça okşadı. Düzelmiş olan nabzım bu seferde onun söyledikleri ile hızlanmaya başladı. Artık gözlerimi açacak kadar kendimi iyi hissediyordum.

İlk gördüğüm şey bana ilgiyle bakan gri gözleriydi. Kirli sakallı çehresi loş ışıkta biraz üzerime eğilmiş, yüzünde onda görmeye alışkın olduğum çapkın bir gülümseme oluştu.

“Hadi seni otelime götürelim” Ellerini bacaklarımın üstünden çekince soğuk beni hızla karşıladı. İstemsizce titredim benden uzaklaşırken. Onun sıcak ellerini tekrar hissetmek istediğimi anlayınca zor yutkundum. Moskova’daki amacım onlardan kaçmakken onu sığınmak istemem; karanlık okyanusun en derinindeki Dmitri’ye boğulmadan gitmek gibiydi. Oysa yapmam gereken belliydi; o karanlık okyanustan hızla uzaklaşmaktı.

Dmitri arabayı sürmek için ön koltuğa geçip arabayı hızla çalıştırdı ben arka koltukta onun bana söyledikleri ile uzanmaya devam ettim. Masum olduğumu görüyordu ama masum olduğuma inanmıyordu. Nasıl bir tezattı bu.

Ondan kaçmak istiyordum ve onun beni bırakmasını hiç istemiyordum.

İşte böyle bir tezattı bu.

Beni Moskova’daki güvenli yerine götürürken bende son yaşananları düşünmeye başladım. Dmitri beni arıyordu. Muhtemelen çip için Albay dedikleri adamdan emir gelmişti.

Dmitri’nin yeni görevi; ben ve nerede olduğunu bilmediğim çipti. Kerem’in kimlere nasıl bulaştığını, beni ne hallere soktuğunu düşünmeden edemedim.

Dmitri neden gizli bir kimlikle anlaşmaları olduğu adamın oğluna yanaşıyordu? Onlardan gizlice ne gibi bilgiler alacaktı?

Arka koltukta düşüncelerimin arasında derin bir nefes alınca Dmitri arabayı durdurdu. Sanırım gelmiştik. Arka kapıyı açıp beni kucağına tekrar alacağını anladığımda neden paniklediğimi anlamadım.

“Kendim gidebilirim” dedim kısıkça kendimi yürüyebilecek kadar iyi hissediyordum.

Dmitri beni hiç duymamış gibi bir elini belime diğer elini de bacaklarımın altına koyarak beni tekrar kucağına aldı. Bu sefer başım göğsünde değildi. Merakla onun çehresini inceliyordum. Yine bir garajdaydık.

“Kendim gidebilirim demiştim.” Dmitri benim gözlerime neredeyse ölümcül bir bakış attı.

“Bende sana içmek yasak demiştim.” Sözleri sertti ama gözlerinde nefretten hiçbir iz yoktu. Gri gözlerini nefretten arınmış görmek onlara daha da ilgiyle bakmama neden oldu. gri gözleri bir elmas gibi parlıyordu. Ben, onun gri gözlerini incelerken Dmitri’nin bakışları yavaşça benim kırmızı dudaklarıma kaydı. Beni saran kolları kasıldı.

Gelen asansörün sesiyle bile benim dudaklarımdaki bakışı hiç değişmedi. Güçlü yutkunuşu her bir sinir hücremi hareketlendirdi. Dudaklarım karıncalanmış midem kasılmıştı. İçine daha binemediğimiz asansör kapanınca Dmitri benden bakışlarını çekip düğmeye tekrar bastı. Kirli sakallarının arasındaki çenesini sertçe sıktığını gördüm. Asansöre girdiğimizde başımı biraz eğip onun göğsüne sokuldum. Tekrar dudaklarıma bakmasına dayanabilir miydim bilmiyorum. Kaç kat çıktığımızı anlamadığım asansör sonunda durmuş, bizi direk geniş bir hole çıkarmıştı.

Kapalı kapının önüne geldiğimiz de Dmitri hiç zorlanmadan beni tek eliyle tutup pantolonundan kartı çıkardı. Tek hamlede açtığı kapıdan girince adımları direkt sağa döndü ve beni geniş yatağın önünden geçirip bir kapıdan tekrar sokunca lavaboya geldiğimizi anladım. Beni yavaşça kucağından indirince saç tellerim onun beyaz gömleğinde ısrarla kalmaya devam etti.

Boynumda; dövmemin olduğu yere değen çehresindeki kaşları çatıldı.

“Elini yüzünü yıka Katre, sonra cezan hakkında konuşacağız” diyerek bakışları en son yine dudaklarımı buldu. Kırmızı rujlu dudaklarıma üç saniye daha bakıp arkasını dönerek çıktı.

Onun bana bakışları, hayır dudaklarıma bakışları yüzünden hızla atan kalbimle arkamı döndüm. Geniş aynada afallayan suratımı görmek hiç şaşırtıcı değildi. Onunla başlayan saklambaç oyunumuz nasıl olacaktı hiç bilmiyorum. Ellerimi lavaboya dayayıp derin bir nefes aldım. Moskova’da birkaç gün kalacağımızı söylemişti değil mi? Daha kaçıp gitmem için fırsat vardı. Nasıl yapacağımı bilmiyordum ama o, beni ararken daha fazla yanlarında kalmamam gerektiğini biliyordum.

Bir yandan Vladimir, bir yandan Dimitri artık ne yapacağımı şaşırmıştım. Gittikçe köşeye sıkıştığımı hissediyordum. Soğuk suyu açıp yüzümdeki boynumdaki tüm makyajı çıkardığımda yine eski ben olmuştum. Boynumdaki kurdumla yeniden yüz yüze gelince omuzlarım dikleşti.

Üzerimde hala siyah mini kalem etek ve transparan beyaz gömlek vardı. Saçlarımı da düzeltip arkama atarak lavabodan çıkıp yatak odasına geçtim. Dmitri’yi burada göremedim ama yatağın üstündeki beyaz gömleği oradaydı. Gözlerimi etrafta gezdirince burasının süit bir otel odası olduğunu anladım. Adımlarım direkt tüm Moskova’yı ayaklar altına alan boydan cama doğru ilerledi.

Gecenin karanlığında yıldızlar sanki gökte değil ayaklarımın altındaydı. Saçlarımı sol omzuma toplayıp Moskova sokaklarına bakmaya başladım. Manzarayı izlemeye o kadar dalmıştım ki ensemdeki sıcak nefesi hissedince bedenim gerilip cama biraz daha yanaştı. Ondan uzaklaştığımı düşünen Dmitri iri ellerini belimden karnıma getirip beni kendi bedenine geri çekti. Bana ne gibi bir ceza keseceği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Onun teması ile bacaklarım titrerken dik durmaya çalıştım.

Verdiğim hızlı nefesler Moskova sokaklarını bana sunan camda küçük bir buğu oluşturuyordu. Bedenim ona o kadar yakındı ki onun gömleksiz olduğunu bildiğim sert ve kehribar kokan göğsünden gelen sıcaklık sırtımı karıncalandırıyordu.

Kirli sakallı çenesini açıkta kalan omzuma koyunca transparan gömlekten içeri sızan sert sakallar ince omzuma battı.

“Katreee” dedi son harfini uzatarak. Ona dönmedim ikimizde geceyi aydınlatan boş sokaklara bakıyorduk.

“Neden emrime karşı gelip içtin?” dedi sesi sanki cevabımı biliyormuş gibi elleri düz göbeğimi okşadı. Onun bu teması karnımda bir alev topu oluşturmaya başladı. Kalbim hızla atarken bir bahane aramaya çalıştım.

“Susamıştım” dedim fısıldayarak. Aklıma ilk gelen basit bir bahaneydi ama Dmitri buna inanır mıydı bilmiyorum. Sözlerim bittiği anda çenesini omzumdan kaldırıp beni tek hamlede kendine çevirdi. Saçlarım aramızda savrulurken gecenin aydınlığında gri gözler siyah bir kuyunun etrafında bir cam gibi parlıyordu.

Bana mümkünmüş gibi biraz daha yaklaşınca açıkta kalan bacaklarım onun kumaş pantolonun değmeye başladı. Bir eli belimdeyken diğer elini arkamdaki cama koyarak beni kendi çemberine aldı. Cam ve onun bedeni arasına sıkışan bedenim hızlı nefesler almaya başlayarak göğüslerim onun çıplak göğsüne temas etti. Kalbim ise onun bana ellerinin değmesiyle çoktan göğsümü delip çıkarcasına atmaya başlamıştı. Gri gözleri çehremi hızla turlayıp dudağının bir ucu muzipçe kıvrıldı.

“Neden içtiğini biliyorum Katre” dedi sesindeki boğuk tını; göğsümün en derininde hızla atan kalbimin rotasını şaşırttı.

Neden içtiğimi ben bile kabullenmezken o nereden bilebilir ki?

İçtiğim üç kadeh şampanya ile biraz gevşeyen bedenime arsız bir cesaret geldi. Ellerimi onun çıplak iri kollarına getirdim. Yutkunuşum aramızdaki zincirleri bir bir yıkacak kadar sesliydi.

“Katre” dedi gözlerini iki saniye kapatıp sonra yeniden açtı ama bu sefer odak noktası dudaklarımdı. Vücudum onun elinin altında ne yapacağını bilemeden hareketsizce bekledi. Yüzünü biraz daha yüzüme yaklaştırınca neredeyse burunlarımız birbirine değecekti. Dudaklarının arasından çıkan ılık nefesi direkt benim dudaklarıma akıyordu. Değmiyordu ama dudaklarım onu hissediyordu.

“Dudakların bir zehir moya krasavitsa (güzelim) ve ben o zehrin sonum olacağını bile bile içmek istiyorum.”

Kelimeler biter bitmez sıcak dudakları dudaklarımın üzerine kapandı. Karnım şiddetle kasılırken tüm sinirlerim uyarılmış gibi hareketlendi. Karnımın altındaki alev topu bu sefer beni yakarak dudaklarıma çıktı. Dudaklarımdaki yumuşak ve sıcak dokunuşlarıyla tüm sinir hücrelerim alev almaya başladı. Küçük bir kıvılcımla başlayan yangın fırtınalı bir akşamdaki yangın gibi alevleri her hücreme yayıldı. Bacaklarım titrerken kollarına daha sıkı tutundum onu tutmasam kesinlikle boşluğa yığılırdım.

Dudaklarının sıcak dokunuşları alt dudağımı kavrayınca karnımın altından kasıklarıma güçlü bir sızı sarmaladı. Tırnaklarım onun kollarına gömülünce beklimdeki elini sıkıca bastırıp beni kendine çekti. Dudaklarımda başlayan yumuşak dokunuşlar hızla sertleşmeye ve beni büyük bir açlıkla öpmeye başladı. Dudaklarım bir parça nefes almak için aralanınca o boşluktan içeri sızan sıcak diliyle başım dönerken kulaklarım uğuldadı.

Camdaki elini çekip çenemle boyumun birleştiği yere getirerek başımı biraz daha kaldırdı. Boğazından hırıltı bir inleme duymamla kasıklarım tekrar sızladı. Yabancısı olduğum tüm hisler beni ele geçirirken ne yapacağımı bilemedim.

Tek yaptığım, düşmemek için kollarındaki elimi yavaşça ensesine çıkarmaktı. Belimdeki elini beni daha fazla kendine bastırınca varlığından haberimin daha yeni olduğu yakıcı bir his tüm bedenimde dolaşıp en son onun dudaklarına inlemem ile sırtımı camdan ayırdı.

Benim onun dudaklarına inlemem ile tüm hareketleri sert bir hal aldı. Dudaklarımdaki istilası artarken kirli sakalları, çenem ve dudaklarımın etrafında minik minik çiziklerini bırakıyordu. Beni tek hamlede kaldırınca ensesindeki kollarımı sıkıca sardım. Belimdeki eli kalçama inince bacaklarımı da onun kaslı beline sararak tüm teslimiyetimle ona sarıldım.

Adımları ne ara attığını veya nereye gittiğimizi düşünemeyecek kadar içimdeki yangınla kavrulmuştum. Bende, onun benim dudaklarıma yaptığını yapıyor onu çölde susuz kalmışım gibi, tek içtiğim kaynak oymuş gibi onu öpmeye çalışıyordum. Hareketlerim onun tecrübeli hallerinden çok uzaktı. Ensesindeki siyah tutamları çekiştirmemle Dmitri ağzımın içine hırıltılı bir inleme daha bıraktı ve sırtım yumuşak bir zemine yığıldı.

Ensesinde birleştirdiğim ellerimle onu da üzerime çekmiştim ya da çektiğimi zannediyordum. Kalçamdaki eli yavaşça yukarı doğru çıkıyor bulunduğu yerleri yavaşça geziyordu. Üzerimde gömlek olmasına rağmen dokunduğu yerleri ateş gibi yakıyordu. İçimde başlayan yangının nasıl alevlendiğini ve beni nasıl yakacağını bilemeden ona teslim olan bedenimi nasıl kontrol edeceğimi bilmiyordum.

Dip dibe olan bedenlerimizin yakınlığı sanki yeterli değildi onu daha fazla istediğimde durmak istemediğimi anladım. Dmitri dudaklarımı hiç tükenmeden öperken bir yandan da ensesindeki ellerimi alıp başımın üstüne getirdi. Sağ eliyle bileklerimi habis altına alırken gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. Ayın loş ışığında tek hissettiğim üzerimdeki yumuşak ve sert ağırlığıydı. Konu Dmitri olunca tüm hisler zıtlıkları ile geliyordu.

Nefret- aşk, yumuşak- sert, nazik-kaba, sıcak ve soğuk gibi onun cehennemi beni hem yakıyor hem de buz gibi hissettiriyordu.

Diğer eli karnımın üstünden ateş gibi bir dokunuşla sağ göğsüme doğru yaklaştı. Onun iri elini doldurmayan göğsümü biraz sıkmasıyla onun dudaklarına inlemem bir oldu. Gözlerim kapanmış başım biraz geriye gitmişti. Belim yumuşak zeminden havalanıp onun bedenine yapıştı.

İlk defa dudaklarıma dokunan yabancı dudaklar, içimde kocaman bir yangın başlatıp tüm bedenimi yakmaya başlamıştı. Dudakları yavaşça dudaklarımdan ayrılırken büyük titrek bir nefes almaya çalıştım. Onunsa dudakları boynumda; dövmemim olduğu yere gitti. Burnunu sürterek derin bir nefes almasıyla başımın üstündeki bileklerimi çekiştirdim.

Onun bedeni kaskatı kesilmiş karnımda hiç hissetmemem gereken yerde ona ait şeyi sertçe hissetmiştim. Dövememe boğazından bir hırıltıyla gömülüp onu ıslak dudaklarının arasına aldı. Ona dokunmak isteyen parmaklarımın uçları adeta karıncalanıyordu. Elinin habis aldığı bileklerimi bir kez daha çekiştirince onları özgürlüğüne kavuşturdu. Serbest kalan ellerim direkt onun kasılı omuzlarına gitti. Sızlayan parmak uçlarım onun sert omuzlarında gezindi. Boynumu sola çevirip ona biraz daha alan açınca boynumdaki istilası arttı. Sağ eli açıkta kalan bacağıma inerken alevler dokunduğu her yere yayıldı.

Sol eli bir kez daha göğsümü sıkınca, ellerimi onun omuzlarından ensesine çıkartıp siyah tutamları asice çektim bu hareketime karşın Dmitri bana kendini bastırıp derimi dişlerimin arasına alınca nefes alamadım. Kalbim hızla göğsümde atarken dudaklarımdan istemsiz adı döküldü.

“Dmitri” dedim kesik ve titrek nefeslerimin arasından. Ellerimi tekrar geniş sırtına indirdim. Parmaklarım hafif buruşmuş deriye değince onun kurşun izine dokunduğumu anladım. Dudakları boynumda hızla dolanırken kolyemde ki alyanslar gürültüyle birbirine çarpıp boyun çukuruma geldi.

İkimizi de kendine getiren bu ses oldu. Dmitri dudaklarını boynumdan çekti ama kafasını kaldırmadı. Gürültülü ve hızlı nefesleri boyun çukurumu habis aldı. Benimse parmaklarım hala onun kurşun izindeydi; ihanetin izindeydi.

“Yedinstvennaya zhenshchina, s kotoroy ya narushil svoi klyatvy, prinadlezhit komu-to drugomu”

 

“Yeminimi bozduğum tek kadın başka birisine ait.”

 

Boğuk sesindeki öfkeli tını belliydi. Öfkesi benim boynumda taşıdığım alyanslaraydı; alyansın diğer eşine ait olduğum kişiyeydi. Kerem Koroleva’ydı.

Sık ve titrek nefeslerim onun kalın boynuna gömülüyor göğüslerim onun sert göğsüne çarpıyordu.

Dmitri boynumdaki hükümdarlığını da alıp üzerimde doğrulunca kararmış gözleri biraz önce sertçe öpülmekten kızaran dudaklarıma kaydı. Onun yatağında dağılmış saçlarıma bakıp gözlerime tekrar baktı. Sert çenesi kasılıydı. Gri gözlerinde ki karanlık arzu azalınca geriye kalanları görmemle kalbim sıkıştı. Gözlerim hızla dolarken sertçe yutkundum.

Onun gri gözlerindeki pişmanlığı görmemle boğazıma bir yumru oturdu. Yatağın üstünde çıkarmış olduğu gömleği sertçe eline alıp üzerimden tamamen kalktı. Bakışları bana hiç uğramadan elindeki gömleği ve sert adımlarla kapıyı açıp sertçe kapattı.

 

Loş odada yatakta dağılmış olarak onun boş tavanına baktım. Hayatımda ilk defa bir erkek tarafından öpülmüştüm ama öpen adam bundan saliseler sonra hemen pişman olmuştu.

Benim aksime.

Ona zaten teslim olmuş bedenime lanet ederek gözlerimi kapadım. Küçük bir damla şakağımdan kayınca derin bir nefes almaya çalıştım.

Boğazımdaki yumruyu nasıl yok edeceğimi bilmeden defalarca yutkunup boş tavanı izledim. Ellerim yatakta her iki yanıma uzanmış dağınık saçlarımla ne kadar yattığımı bilmeden saatlerce onun bir ihtimal geri gelmesini bekledim.

Aradan saatle geçmiş, artık şafak sökmeye yakın uykusuzluğa veya onsuzluğa dayanamayan vücudum kendini kırgın bir uykunun kollarına bırakmıştı.

 

                                                                                   ***

 

Yüzüme değen yoğun ışıkla gözlerimi açtım. İlk başta nerede olduğumu algılayamayan beynim geniş camdan dışarıyı görünce Moskova’da olduğumu anladım. Sırtımı yatak başlığına dayayarak kalktığımda burada tek başına olduğumu anlamam uzun sürmedi yatağın diğer yarısı soğuktu. Onun kehribar kokan tenine bugün sığınamamıştım. Gece yatakta nasıl yattıysam öyle kalkmıştım. Üzerimdeki kıyafetleri bile dün nasılsa bugünde öyleydi. Mini siyah etek bacaklarımın üstünde toplanmıştı.

Dün geceyi düşününce zihnime sızan görüntülerle dudaklarımı birbirine sertçe bastırdım. Dmitri beni öpmüştü ve bende ona karşılık vermiştim hiç hesapta yokken, kendimi ona neredeyse teslim etmiştim. Parmaklarım dudaklarımı bulduğunda düşünmeden edemedim.

Bana söylediği ceza bu muydu? Öyleyse neden pişman olmuştu?

Düşüncelerimi derinlere gömüp ayağa kalktım. Lavaboya giden adımlarım kapının tıklatılmasıyla durdu. Kapıyı açıp açmamak konusunda kararsız kaldım ama lena’nın ince sesini duymamla hiç düşünmeden adımlarım kapalı kapıya gitti. Kapıyı açtığım anda Lena kucağıma atlamıştı.

“Katre nasılsın iyi misin?” dedi telaşlı sesi gerçekten endişeliydi. Kollarını benden çekip minyon yüzünü yüzümde gezdirdi. En son bakışları sağ boynumdaki dövmemde kalınca dudakları şaşkınlıkla açıldı ve minyon yanaklarına bir kırmızılık oturdu.

“Gördüğüm kadarıyla çok iyisin” dedi muzip bir sesle. Neyi kastettiğini anladığımda ince kaşlarım çatıldı. Elim gömleğimin yakasına giderek dün geceden kalan izleri kapatmaya çalıştım.

“Sandığın gibi değil bir yere çarptım” dedim aklıma ilk gelen bahane ile. Bunu söylememle Lena kısaca homurdandı.

“Sana kıyafet getirdim herkes terasta kahvaltıda seni bekliyoruz” dedi Lena poşetleri bana uzatarak. Demek Dmitri’de onların yanındaydı. Lena’nın elindeki kağıt poşetleri aldım.

“Koridorun sonundaki açık alandayız” diyerek beni Dmitri’nin odasında yalnız bıraktı.

Kapıyı kapatıp yatağın yanına geldim. Komodindeki saate baktığımda çoktan saatin on bir olduğunu gördüm. Geç yatınca sabahta kalkamamıştım. Elimdeki poşetleri ters çevirince dağınık yatağın üstüne birkaç parça kumaş düştü. Lena’nın bana getirdiği kıyafetlere kısaca baktım.

Dışarıda olacağımız için biraz kapalı kıyafetler getirmişti. Siyah deri İspanyol paça taytı görmemle yeşil gözlerimi devirdim. Üzerine Allah’tan boyunlu beyaz bir kazak koymuştu. Crop tazındaki bu kazak boyunluydu ama hem kısa hem de omuzları açıktı.

Burada başka kıyafet olmadığı için üzerimdekileri hızla çıkardım. En son iç çamaşırlarım ve bacağımdaki çakının olduğu siyah bant şeklindeki kumaş kalmıştı ama çakı yoktu. Yattığım yatağa bakındım ama onu göremedim. Dün Dmitri’nin elinin bir ara bacaklarıma indiği anla derin bir nefes aldım. Sanırım çakıyı o zaman almıştı ben o ara nasıl kendimde değilsem artık hiç fark etmemiştim.

Kaşlarım çatılırken hemen üzerimi giyinip kendimi lavaboya attım. Yüzümü serin suda yıkayıp saçlarımı özenle arkaya attım. Boyunlu kazaktan boynumdaki hiçbir iz gözükmüyordu. Lena’nın seçimini tebrik ettim.

Aynada kendime bakınca, yeşil gözlerimin altının biraz mor olduğunu gördüm. Dün gece geç uyumam hemen beyaz yüzümde izler bırakmıştı. Dudaklarıma değen bakışlarımı hemen kaçırıp lavabodan çıktım.

Lena’nın poşetinden çıkan beyaz spor ayakkabıyı da giyip koridora çıktım. Sağda; ilerideki terastan gelen güneş ışığı loş koridoru aydınlatıyordu. Omuzlarımı dikleştirip terasın olduğu alana doğru yürümeye başladım. Kapalı kapılar otomatik açılıp ben dışarıya çıkınca onları, köşedeki büyük masada gördüm. Dmitri’nin tüm ekibi buradaydı. Tüm gözleri bir an bana çevrilince olduğum yerde biraz gerildim.

Dmitri her zamanki lider duruşu ile en başa oturmuş, üzerinde dün giydiği beyaz gömleği vardı ve hafifçe kırışmıştı. Yanında her zamanki gibi Alex vardı ama bu tarafta her zamanki gibi adam yoktu. Onun yerine Viktoria vardı.

Sarı dalgalı saçları ile Dmitri ile koyu bir sohbet içindeydi. Damarlarımdaki kanın kaynamasını kontrol altına alıp derin bir nefes aldım. Adımlarım tek boş yere; Alex ve Anna’nın arasındaki sandalyeye yönelirken Dmitri, beni sanki yeni fark etmiş gibi bakışları kısaca yüzümde dolaştı. Morarmış gözaltlarımdaki bakışları daha sonra kapalı boynuma gelince biraz kısıldı. Siyah gür kaşları hafifçe çatılırken yutkunmaya çalıştım.

Onun bakışları altında bedenimin verdiği tepkilere söylenmeden edemedim. Sandalyemi çeken Alex’e kısaca gülümsedim. Bakışlarım direkt sağ çaprazımdaki sarışını buldu. Mavi gözlerindeki dans eden parıltılar o kadar fazlaydı ki resmen gözlerinden ışık çıkıyordu.

Bakışlarım, koluma konan narin parmaklar yüzünden kesildi. Yüzümü Anna’ya çevirdim.

“Geçmiş olsun Katre kendine dikkat et” diyerek kulağıma fısıldadı. Kızıl saçları her zamanki gibi şelale gibi beline dökülmüştü. Üzerine giydiği kırmızı kazağı ile resmen ateş gibi olmuştu.

“Teşekkür ederim” dedim sadece. Bana genişçe gülümseyip önüne döndü. Benim gelmemle başlayan kahvaltıda herkes kendince konuşuyor bugün yapılması planlanan Vladimir görüşmesi hakkında birbirlerine bir şeyler söylüyorlardı. Kahvaltı yapacak iştahım kalmamıştı. Çatalımla tabağımdakileri kurcalarken, Viktoria’nın ince parmakları Dmitri’nin geniş omzunu sardı. Dmitri ona hiç bakmamıştı ama omzunu da çekmemişti.

“Dün gece için teşekkür ederim” Viktoria’nın fısıltısını duymamla elimdeki çatal gürültülü bir şekilde tabağıma düştü. Dmitri’nin gözleri bir an düşürdüğüm çatal ve bozguna uğrayan yüzümde dolaştı. Diğerleri de kısaca bakınca hemen kendimi toparladım. Yüzümü önümdeki tabağa çevirdim. Sinirle dolan gözlerime derin nefesler alarak bastırmaya çalıştım.

Beni dün gece yatakta bırakıp bu kızın odasına mı gitmişti?

Yanaklarımı dişleyerek içimdeki öfke ve kırgınlığa bir çare aradım. Tekrar tabağımdaki zeytinlere işkence yapmaya başladım. Ben Dmitri’ yi görmesem de bana baktığını karıncalanan yüzümden hissediyordum. Derin bir nefes alıp ona hiç bakmadan tabağımdaki kahvaltılıkları kurcalamaya devam ettim. Herkesin kendi halinde konuşmasına dalması uzun sürmedi.

Aradan biraz zaman geçince ekibin birçoğu dağılmaya başlarken masada çok az kişi kalmıştık. Viktoria hala Dmitri ile bir şeyler konuşmayı çabalıyordu ama Dmitri sandalyenin arkasına dayanıp ellerini göğsünde birleştirmişti. Bir kere bile dönüp gecesine teşekkür eden kadına bakmamıştı. Gri, düz gözleri sürekli benim üzerimdeydi. Benimse gözlerim terasın aşağısında; Moskova sokaklarındaydı.

Dün kaçma planlarım karşımdaki sarışın yüzünden berbat olmuştu. Elini Dmitri’nin göğsünde dolaştırmasa bende şu an o zehirli içkiden içmemiş olacaktım. Neden rahatsız olup içtiğimi şu an bile kabul etmek istemiyordum ve Dmitri bana dün gece neden içtiğimi bildiğini söylemişti.

Yeşil gözlerim trafiğin yoğun olduğu sokaklarda bir kaçış ararken Niko’nun homurtusu ile dikkatimi hiçte rahat olmadığım masaya çevirdim.

Niko, elindeki telefonu Dmitri’ye uzatmış yüzü ciddiyetle gölgelenmişti. Dmitri’nin ise kaşları çatık; aldığı habere bakıyordu. Anlaşılan iyi bir haber almamıştı.

“Ne demek görüşmek istemiyor!” dedi tok sesi boş terasta yankılandı. Elindeki telefonu sertçe Niko’ya geri uzattı.

Anlaşılan Vladimir, Mr. Vasiliev’le görüşmek istemiyordu ve isabet olurdu. Onların daha fazla iç içe olmaları benim kimliğimi tehlikeye atıyordu.

“Niko o görüşme bugün ayarlanacak” dişlerinin arasından çıkan sesi sertti. Kısa bir es verip devam etti.

“Albay o çipi istiyor ve Anton’un oğluna yaklaşıp bir şey bilip bilmediğini dün Albaya haber etmem gerekiyordu.” Cümlesinin sonunu gözlerime bakarak tamamladı. Dün zehirlenerek onların zaten ayarladığı görüşmeye bodoslama dalıp onların görüşmelerini engellemiştim. Dmitri bunu o yüzden bana bakarak söylemişti ama pişman değildim iyi ki de dün görüşmemişlerdi.

Masada daha fazla durmak istemediğim için sandalyemi sertçe geriye iterek kalktım. Bu hareketimle kısa bir an masadakiler bana baktı. Bense kimseye bakmadan geldiğim yeri takip ederek Dmitri’nin beni akşam tek başına bıraktığı odaya gittim.

Düşüncelerim o kadar dağınıktı ki nasıl toparlayacağımı bilemedim. Vladimir, Dmitri’nin aslında kim olduğunu bilmiyordu. Dmitri, Albayın emri ile Anton’un oğluna yaklaşıp çip hakkında bilgi öğrenmesi gerekiyordu. Peki Anton çip hakkında Albaya ne kadar ne anlatmıştı? Anton Orlov çipi muhtemelen Albaya vermek istemiyordu ve onlara eksik bilgiler veriyordu.

Kerem Koroleva’nın çipi aldığını muhtemelen biliyorlardı. O yüzden Dmitri beni yani Bayan Koroleva’yı araştırması için Türk bağlantılarından yardım istemişti. Ne yapacaklardı şimdi?

Ben düşüncelerimin arasından kaybolurken kapı birden açıldı ve Dmitri sert adımlarıyla içeri girdi.

Masadaki halinden biraz daha sinirli gibiydi. Camın önünde durduğumu görünce dalgın gri bakışları bana döndü. Gözlerinin hedefi direkt dudaklarımdı. İkimizde aynı şeyi düşündük. Dün bu camın önünde bana ceza vermek için beni öpmüştü ama kendi sonradan pişman olmuştu.

Beni öptükten saliseler sonra yani.

Dün o pişman olurken, bense o an sadece dudaklarımda başlayan yangının tüm bedenimi nasıl sardığını anlamaya çalışıyordum. Kalbimin içinde kuruduğunu sandığım kasımpatıların nasıl yeniden kök saldığını, sadece bir dokunuşu ile beyaz kasımpatıların nasıl filizlenmek için beklediğini gördüm.

Ben bakışlarımı kaçırınca o da arkasını dönerek, üstünde dünden beri giydiği beyaz gömleğin düğmelerini çözmeye başladı. Beyaz gömlek sırtından aşağı inince kurşun izi gözlerimin önüne serildi. O, dolabından siyah bir gömlek alırken gözlerimi odadaki cama çevirdim. Onu izlediğimi görsün istememiştim.

Üstünü giyinip adımları bana yaklaşınca derin bir nefes almadan edemedim. Onun bana her yaklaşışında ona teslim olmak isteyen kalbime nasıl söz geçireceğimi düşündüm. Saçlarımın üstünde hissettiğim nefesiyle bana çok yaklaşmıştı.

“Dışarıda olacağım senin tek başına bu otelden çıkman yasak Katre” dedi tane tane ve yavaşça. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes daha aldım. Kehribarlar içime nüfuz edince hızla atan kalbim biraz sakinleşti. Konuşmadım sadece onu onaylamak için kafamı salladım.

Hemen gitmedi saçlarımdaki nefesini uzun bir süre hissettim. Sanki bir şey söylemek ister gibi bekledi. Sonra burnundan sert bir nefes verip hızlı adımlarla dış kapıya gitti. Onun çıkıp gittiğini sertçe kapatılan kapı bana itinayla sundu.

Onun geceyi Viktoria ile geçirdiğine inanamayan yanıma alayla gülmek isteyip ne kadar safsın demek istiyordum. İçimdeki amansız öfkeye inanamadım. Dudaklarımı sertçe dişlediğimi ağzımın içine metalik tat geldiğinde fark ettim.

Bir süre camdan dışarı bakarken kapı yavaşça tıklatıldı. Dmitri çoktan çıkmıştı. Gelenin kim olduğunu anlamak için hızlı adımlarla kapıya gittim. Lena ve Anna kapıda montlarını giyinmiş, bana sabırsızca bakıyorlardı.

“Hadi Katre alışverişe” dedi Lena heyecanla. Dışarı çıkacağıma inanamayan gözlerle onlara baktım. Fırsat ayağıma gelmişti, hiç itiraz etmedim.

“Tamam geliyorum” dedim. Bir şey almayacaktım ama Moskova sokaklarına karışıp kaçabilmem için onlarla gitmem gerekiyordu. Üstüme geçirdiğim beyaz kabanla bende çıkıp Anna ve Lena’nın yanına gittim.

“Moskova görevlerinin en sevdiğim yanı alışveriş ve öğleden sonra gireceğimiz havuzlar” dedi Anna asansöre giderken. Kızıl saçlarını tepesinde dağınıkça toplamış, deri uzun bir ceket giymişti. Uzun topukluları ile ben buradayım diye bağırıyordu resmen.

“Benim favorim sıcak sular, sende sever misin Katre?” dedi Lena gözlerimin içine bakıp.

“Eskiden yüzmeyi severdim ama şimdi girmeyi düşünmüyorum ” dedim sesim hatırladıklarımla pürüzlü çıkmıştı.

“Senin için güzel bir bikini takımı düşünmüştüm oysaki” dedi Lena üzülmüş gibi dudaklarını büzerek. Eskiden sade bir mayo giyip Antalya’nın sıcak sularına girerdim. Bikini giyeceğimi hiç sanmıyordum.

Asansör gelip, bizi en alt kata indirdi. Anna kendisine ait olduğunu düşündüğüm siyah jeep’in sürücü koltuğuna geçip güçlü motorunu çalıştırdı. Biz Lena ile arkaya geçip Moskova sokaklarına doğru yola çıktık. Trafik kalabalıktı. Gün ışığıyla Moskova’yı görmek oldukça güzeldi. Tarihi yapılarına imrenerek baktım. Caddedeki kafelerin ilerisine arabayı park edince hepimiz indik.

Soğuk, Kafkas dağlarına oranla burada daha iyiydi. Anna bizi karşımızdaki beş katlı ve geniş yer kaplayan mekana sokunca, çılgınca alışverişe hazırlanan ikiliye başımı hafifçe sallayarak baktım.

Benim gözlerim kumaş parçalarında değildi. Bir çıkış aramak için etrafı hızlıca taradım. Lena kolumdan tutup beni bir standın önünü çekince mecbur bende gözlerimi kumaş parçalarında gezdirdim.

“Hadi Katre buraya senin için geldik ama tek parça bakmıyorsun” dedi Lena eline bir elbise alıp. Ona şaşırarak baktım.

“Ben bir şey almak istemiyorum” dedim zaten kişisel hiçbir eşyam yanıma yokt buna param dahil.

“Dmitri’nin kesin emri, ihtiyaçlarını almadan buradan çıkamayız” dedi Lena genişçe gülümseyerek.

“Dmitri çok iyidir” dedi Anna mavi gözlerini bana dikerek. Dudaklarındaki çapkın gülüşü bin bir ima barındırıyordu. Onlara kafamı iki yanına sallayıp kısaca gözlerimi devirdim.

Evet. Evet çok iyidir diye içimden söylenmeden edemedim. Elime birkaç parça kot ve kazağı alınca, kızlar beni iç çamaşırı bölümüne yönlendirdi. Oradan da en sade ve dikkat çekmeyen birkaç siyah takım alınca benim alışveriş diye tabir ettiğim olay bitmişti. Kızlar elimdekilere gözlerini devirerek baktılar. Onlara lavaboya gitmek istediğimi söyleyip yanından ayrıldım.

Ben ayrılırken bile iç çamaşırı bakan ikiliye burukça gülümsedim. Onlardan şimdi ayrılıyor olmak içimi hüzünle kapladı. Yüzüm ciddileşirken önüme bakıp insan kalabalığında bir çıkış aradım. Sanırım ikinci kattaydık hemen merdivenlere yönelip kalabalığın arasından geçtim. Adımlarım hızlıydı. Kalbim kaçabileceğim umuduyla boğazımda atıyordu. İlerdeki cam kapıları görünce; filizlenen umudum aldığım nefeslerle hızlandı. Çıkışa neredeyse koşar adımlarla gidiyordum.

Arkamdan bileğime dolanan bir elle bu hızlı kaçışım aniden kesildi. Saçlarım savrulmuş nabzım yakalanmanın verdiği adrenalinle arşa çıkmıştı.

Arkamı dönüp bileğimi tutan iri parmakların sahibine baktığımda gözlerime inanamadım. Titrek nefeslerim kesildi. Karşımdaki adam çikolata kahvesi gözleri ve kahve saçlarıyla bana en son kaçmamı söyleyen Sergei’ydi. Zaman durmuşçasına birbirimize baktık.

O da beni görmenin şaşkınlığı ile kahve gözleri açılmış kaşları benim burada olduğuma inanamaz şekilde çatılmıştı. Üzerinde her zamanki gibi kahve deri bir ceketi vardı. Kirli sakalları uzamıştı. Dudaklarının arasından şaşkın bir nefes verdi.

“Katre” dedi hala burada olduğuma inanamaz şekilde. Onun ağzından duyduğum ismimle gözlerim doldu, dudaklarım titredi. Ben ona doğru bir adım atınca bileğimdeki eliyle beni kendine çekti. Kollarım benden izinsiz onun boynuna dolandı.

“Sergei” dedim bende onun kadar şaşırarak. Elleri özlemle saçlarımda dolaştı.

“Yaşıyorsun” dedi saçlarımın arasına verdiği nefesin arasından.

Kollarımı onun boynundan indirip bir adım geri giderek bana yardım eden adamın yüzüne baktım. Burnu kazada fena kırılmıştı ve hafif yamuk kaynamış ama onu hiçte kötü göstermemişti. Bakışlarım hızla bacağına indi.

“Bacağın nasıl iyi mi?” dedim sesim onu görmenin şaşkınlığı ile titremişti. Onu en son kaza yaptığımız arabada kırık bir bacakla acı içinde bırakmıştım.

Beni kolumdan tutup etrafına hızla bakarak lavaboların olduğu uzun koridora götürdü. O zaman gördüm ki Sergei bayağı aksak yürüyordu. Ona üzülmeden edemedim. Anlaşılan bacağında ki hasar oldukça büyüktü. Beni koridordaki duvara yasladı. Gözleri hala nasıl burada olur der gibi bakıyordu.

“Vladimir burada” dedi sertçe. Dudaklarımdan dökülen inleme ile başımı arkamdaki duvara yasladım.

“O karlı dağda Mikhail seni aramadık yer bırakmamıştı.” Dedi Sergei. İri elleri kollarımı sıkıca tutmaya devam etti.

“Nasıl hayatta kaldın?” dedi şaşırarak. Bense hala Vladimir’in nasıl burada olduğunu düşünüyordum. Nasıl denk gelirdik? Yine.

Kendimi bir çemberin etrafında dönüyor gibi hissediyordum. Bir yandan Dmitri bir yandan Vladimir ne taraf gidersem gideyim hep bir şekilde üçümüz de denk geliyorduk. Sergei koridoru dikkatlice kontrol edip yüzüme biraz eğildi.

“Vladimir seni görmeden git” dedi kısıkça. “Dışarıda ve içeride şu an adamları var git saklan ve sonra çık buradan” Sergei yine bana yardım ediyordu. Onun çikolata kahvesi gözlerine bakıp ona bir kez daha sarıldım.

“Teşekkür ederim” dedim sesim onun göğsüne karışırken “Teşekkür ederim Sergei” dedim tekrar. Elleri saçlarımı buldu. Göğsünden başımı kaldırıp ona baktım.

“Sana bir şey yaptı mı?” dedim merakla. Kimden bahsettiğimi biliyordu.

“Hayır ama bana güvenmiyor çoğu görüşmesini bana bildirmiyor.” Dedi sıkıntılı bir nefes vererek. Ellerini saçlarımdan çekip benden bir iki adım uzaklaştı.

“Onu buradan daha erken çıkarmayı deneyeceğim” dedi ve koridorun köşesindeki güvenlik kamerasına bakıp kahve gözlerini gözlerime çevirdi.

“ Güvenlik kameralarını ben hallederim. Senin görülmen hele ki ikimizin görülmesi felaket olur” dedi uzun soluklu bir açıklama yaparak son kez gözlerime baktı.

“Sen üst katta oyalan ve sakın girdiğin mağazadan çıkma, bekle ve sonra dikkatlice git” dedi adımları benden uzaklaşarak. Koridorun ucuna aksayarak gidip etrafı dikkatlice kontrol etti. Kahve gözlerini bana çevirip kısa bir baş hareketiyle üst katı gösterdi. Onun talimatı ile hiç durmadan hızlı adımlarla yanından geçerken ona minnet dolu gözlerimle baktım.

Bölüm : 17.04.2025 10:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...