19. Bölüm

11. BÖLÜM Sahte Hayatlar part 2

Zehra Sezgin
valekizi

Omuzlarımı daha fazla sarıp beni göğsüne çekti dudaklarından çıkan sıcak nefesi saç diplerimdeydi.

“Her ne olursa olsun moya krasavitsa. Sana kollarım hep açık” dedi. Kararlı sesi kalbimin odalarını tek tek kendisiyle doldurdu. Geçmişteki yaraların hepsine nazikçe dokunarak saran adama her gün geri dönülemez bir şekilde daha fazla bağlanıyordum. Her hücrem adeta onunla dolmuştu.

“Lale kim?” kahvesinden bir yudum aldı. Bileğimdeki lale dövmesini kimi için yaptırdığımı merak ediyordu. Göğsünden gelen yoğun kehribarları içime çekerek derin bir nefes aldım.

“Annem” dedim gözlerimi karlı ormanda gezdirip. Parmağıyla ince omuzumda minik daireler çizmeye başladı.

“Ne zaman öldü?” dedi. Yüzünü yine bana dönmüştü sanırım saç diplerim onun sıcak nefesiyle karıncalandı.

“Ben dört yaşındayken” Boğazımda ki acı yumruğu atmaya çalışmak oldukça zordu. Beyaz kasımpatıların arasındaki küçük evimizde annemle olan hatıralarım zihnime zamansızca sızarken Dmitri’nin saçlarımın arasındaki sıcak nefesi çok yakındı. Bir milim daha yaklaşsa dudakları saçlarıma değecekti.

“Onunla mı büyüdün?” omuzlarımdaki kolu gerildi. Babamla aramızda bir sorun olduğunu biliyordu. Baban mı büyüttü? Ya da baban mı baktı? demedi

Onunla mı büyüdün? dedi.

Hatırladıklarımla ince omuzlarım gerilmişti. Onun bedenine daha fazla sokulup zihnimden babam ve Senem Hanımla yaşadığım o kısa süreyi silmeye çalıştım.

Ben tam ona bakıp beni teyzem büyüttü diyecekken arkamızdaki kulübenin kapısı birden açıldı. Ben Dmitri’nin sıcak göğsünden ayrılmaya çalışınca Dmitri omuzumdaki elini hiç çekmeden beni kendine geri çekti. Gür siyah kaşları çatılı bir şekilde Niko’ya bakıyordu.

Niko ise bizi görünce kapalı olan ağzı biraz açıldı. Dmitri ve beni böyle sarılırken görmeyi beklemediği her halinden belliydi.

“Söyle asker” dedi Dmitri omuzlarımı daha fazla sarıp. Onun bu hareketine yüzüm hızla kızarmaya başladı. Ben Niko’ya geçen günlerde aramızda hiçbir şey yok derken şu an olduğumuz durum tam tersini gösteriyordu.

Niko iki üç saniye şaşkınlığın ardından kendini topladı.

“Albay sizi görmek için her zamanki yerde bekliyormuş ” Niko, gözlerini benim ve Dmitri’nin arasında gezdirdi.

Dmitri, Albaydan gelen bu emirle kaskatı olmuştu. Bu gelen emrin zamansız olduğu her halinden belliydi. Çehresi hızla sertleşirken Niko bana son kez baktı ve çıktığı kulübeye geri gitti.

Dmitri gözlerime uzun bir süre bakmadı sert çehresi oldukça düşünceliydi. Sonunda kendini toparladı ve bana döndü.

“Hadi içeri girelim hava soğudu” dedi beni ahşap kulübesine yönlendirirken. Kulübeye girene kadar elini üzerimden çekmedi. Eve girince bir süre karanlık gri gözler yüzümde dolaştı. Lena mutfaktan çıkınca Dmitri’de yüzümdeki gözlerini çekip ahşap merdivenlere yöneldi.

Ben onun geniş sırtıyla uzaklaşmasını izlerken bir çift iri gözün sabırsızca beni beklediğini daha yeni fark ettim.

“Onu ilk defa böyle görüyorum” dedi Lena beni şaşırtarak. Ellerini göğsünde buluşturmuş ağırlığını tek ayağına vermişti.

“Nasıl?” dedim bende dağılmış saçlarımı arkaya atarak.

“Mutlu” Lena mavi gözlerini benim yüzümde gezdirdi.

Dmitri benim yanımdayken mutlu muydu bilmiyorum ama artık gözlerinde nefret görmüyordum. Benimle konuşurken ki ses tonunda bile nefretin izi yoktu.

“Neden ilk defa?” dedim şaşırarak. Sonuçta Marina’yla da birlikteliklerini görmüştü. O zaman mutlu değil miydi?

“Marina ile böyle değildi. Onun gözlerinde ilk defa mutluluğu gördüm” Lena sanki biz bir çiftmişiz gibi yorumluyordu. Moskova görevinde Anna bana Dmitri eğer baba olmak istemişse Marinayı sevmiştir demişti ve seven adam neden mutlu olmasındı ki?

Lena ben cevap vermeyeceğimi anladığında tekrar mutfağa döndü. Sevgilisi için hazırlık yaparken bende üst kata çıkıp Dmitri’nin kaldığı odasının önüne geldim. Ben derin bir nefes alıp girmek için hazırlanırken kapı birden açıldı.

Dmitri askeri bir kamuflajın içinde tüm heybetiyle kapıda belirdi. Gözlerim daha aşağılara kayınca elinde küçük bir çanta taşıdığını gördüm. Yüzüm hızla ciddileşirken kalbim bir an sıkıştı. Hiç dönmeyeceğini düşünmem normal miydi?

Sıcak parmaklarını çenemde hissettim. Küçük bir baskıyla başımı kaldırıp yüzümü kendi yüzüne kaldırdı. Onun buradan kilometrelerce uzağa gidecek olması kalbimde derin bir acı oluşturdu. Boğazımdaki yumruya engel olamadım. Boyu benden epey uzun olunca bana yaklaşmak için yüzüme eğildi. Şimdi sıcak nefesi dudaklarımdaydı. Gri gözleri, gözlerimden benim hafif aralık duran dudaklarıma kaydı. Çenemdeki parmaklarının baskısı biraz arttı.

“Sadece üç gün” dedi dudaklarını benim dudaklarıma bastırmadan önce. Çantanın yere düşme sesiyle elini belime atıp beni kendi odasına çekti. Saçlarım savrulurken çenemi tutan eli boynumu kavradı. Dudaklarımdaki ılık ve ıslak dokunuşlarla sırtım kapıya yaslanınca ellerim onun kalın boynunu hiç düşünmeden kavradı. Sıcak dili benim dilime değerken inlememi durduramadım. Parmaklarım ensesindeki siyah tutamları asice çekti.

Dmitri’nin yumuşak başlayan dokunuşları bir kez daha inlememle sert bir hal aldı. Belimdeki eli beni sıkıca sararken bacaklarım uyuşmaya ve bedenimin tam merkezinde bir ateş yanmaya başlamıştı. Dmitri alt dudağıma son bir öpücük bırakırken dudaklarımdan hiç istemediği halde ayrıldı. Boynumdaki iri elini çeneme çıkararak başparmağı ile öptüğü alt dudağımı hafifçe okşamaya başladı.

Yüzüm alev gibi yanıyordu. Gözlerimi onun arzuyla kaplanmış gri gözlerine çıkardım.

“Gitmek hiç bu kadar zor olmamıştı” sesi şehvetle karışık boğuktu. Nefesi hala dudaklarımı karıncalandırıyor ve daha fazlasını istememe neden oluyordu.

“Üç gün sonra döndüğümde seni hala burada evimde görmek istiyorum” gözlerime bakarak kurduğu cümle ben yokken sakın buradan gitme demekti. Buraya ilk geldiğim zamanlardaki kaçmak isteyen Katre değildim. Artık onun gri gözlerine ve kokusuna meftun olan Katre’ydim. Onun beni güvenle saran kolları ve huzurun tam adresi olan sert göğsü olmadan nefes alamayacak gibi hissediyordum.

Onun gözlerine bakarak benimde dudaklarım her iki yanına kıvrıldı.

“Seni bekleyeceğim senin evinde, senin odanda” dedim sağ elimle biraz önce dağıttığım siyah saçlarını düzelterek. Parmaklarım ipek gibi saçlarında gezindi. Eliyle bileğimden tutup avucumu dudaklarına getirdi. Küçük bir öpücük bırakarak benden bir iki adım uzaklaştı. Gözleri hala bendeyken yere bıraktığı çantasını aldı. Kapıdan bir adım çekilip onun geçmesi için kapıyı açtım. Bana son bir kez bakarak kendi odasından çıktı.

Parmaklarım dudağımda gezerken hemen bahçeyi gören balkonuna çıktım. Dmitri iki dakika sonra heybetli vücuduyla karlı bahçeye; Niko’nun getirdiği jeep’e binmek için hızlı adımlarla aracının önüne vardı. Sanki izlendiğini anlamış gibi yüzünü benim bulunduğum balkona çevirdi. Yüzünde onda görmeye alışkın olduğum çapkın gülümsemesi vardı göz kırpıp jeep’in sürücü koltuğuna oturunca bahçedeki Niko’nun bakışları beni buldu.

Sanki birbirine yıllardır kavuşmayı bekleyen iki aşık gibiydik.

Dmitri’nin aracı gözden kaybolalı dakikalar olmuştu ama ben hala onun balkonunda onu en son gördüğüm yerdeydim. Onun gitmesi ile başlayan kar onun karlı zemindeki izlerini yavaş yavaş yok etmeye başladı. Onun yokluğuyla başlayan soğuk beni içene hapseden karanlık gibiydi; kimsesiz ve ıssız.

Derin bir nefes alıp kendimi şöminenin yanındaki berjere attım. Üşüyen ve yalnız kalan bedenimi olabildiğince ısıtmaya çalıştım, biliyordum ki benim istediğim şey; onun kehribar kokan sıcacık göğsü, beni şefkatle saran kolları, nefretten arınmış gri gözleri ve saçlarımda nazikçe dolanan parmaklarıydı.

Kısacası onunla ilgili olan her şeydi.

Onun odasında, ateşin başında ne kadar durursam durayım ısınmayacağımı biliyordum. Şimdiden onun kokusunu özlemiştim oturduğum berjerden kalkıp onun geniş yatağına gittim. Üzerimdekileri çıkarmadan yatağa uzanıp onun yastığını kucakladım. Kehribar kokusunu en derinime çekerek kendimi yalnız uykunun kollarına bıraktım.

***

“Katre” dedi ince bir ses. Gözlerimi açmadan uzandığım yatakta hafifçe kıpırdandım.

“Katre hadi uyan” dedi Lena aynı anda saçlarımda narin elleri dolaştı. Sonunda gözlerimi atığımda karşımda bir çift mavi iri göz vardı. Üzerimdekilerle yattığım için saç diplerim hafifçe terlemişti. Bir elim terden hafif nemlenmiş saçlarımda dolaştı.

“Hadi yemek hazır. Bizimkiler geleli çok oldu.” dedi yatağın üzerinden kalkarak. Gözlerimi geniş camdan dışarı çevirdim. Gece karanlığı çökmüştü beyaz ormana. Dmitri’nin evde olmadığını bildiğimden hiç aşağı inmek için hevesim yoktu. Üç gün onsuz nasıl geçecekti bilmiyorum.

“Tamam bir duş alıp geliyorum.” Pürüzlü sesim halsiz gibi neşesizdi. Lena sözlerim ile dışarı çıktı. Kendimi tekrar yatağa atıp onun kehribar kokusunu soludum. Derin bir nefes alırken parmaklarım dudaklarıma çıktı. Beni gitmeden önce öpmüştü. Bunu hatırlamak kalbimin hızla atmasına ve nefeslerimin hızlanmasına neden oldu.

Dmitri’den bir an olsun ayrı kalmak istemiyordum ama böyle gidersek sonumuz nasıl olacaktı bunu da düşünmeden edemiyorum. Bir süre daha onun yatağında onu düşündüm. Üzerimdekiler beni sıkınca kalkıp banyoda kısa bir duş aldım. İşim bitince Dmitri’nin bir tişörtünü üzerime geçirdim. Onun kendisi kadar olmasa da kıyafetleri de kokusundan nasibini almıştı.

Altıma Moskova’dan aldığım siyah bir taytı geçirerek saçlarımı kısaca kuruttum. Şimdi hazırdım. Odadan çıkarak merdivenlerden aşağı indiğimde ekibin hepsinin burada olduğunu gördüm. Ben masaya yaklaştıkça tüm gözler bana döndü. Dmitri olmadan bu ev gerçekten de ıssız bir dağdı. İstemesem bile adımlarım onların bulunduğu masaya geldi.

Dmitri’nin yokluğunda Alex bu ekibin yedek lideriydi ve masanın başına o geçmişti. Sağındaki boş sandalyeye yavaşça oturdum. Alex ve Viktor uzun bir yoldan geldikleri için biraz yorgun gibilerdi. Bayan Koroleva ile görüşememiş olmaları onları bayağı bir öfkelendirmiş gibiydi.

“Hoş geldiniz” dedim onlara bakarak. Alex ve Viktor hemen önlerindeki yemeklerden başlarını kaldırıp bana baktılar.

“Hoş bulduk ama eli boş döndük maalesef” dedi Alex canı sıkkın bir şekilde.

“Bizim elimiz boş dönünce Albay, Dmitri ile kendisi görüşmek istedi. Yani biz kızla konuşabilseydik eğer bir sıkıntı olmayacaktı.”

Tahmin ettiğim gibi her ikiside Bayan Koroleva ile yani benimle görüşemedikleri için canları sıkkındı. Albayda, kadın hakkında bilgi gelmediği için Dmitri’yi sıkıştırıyordu.

Eğer beni Vladimir kaçırmamış olsaydı o zaman beni almak için Dmitri gelecekti.

Ne büyük bir karma

Herkes kısaca yemeklerini yerken masa fazla sessizdi Lena’nın bile şen sesleri masada sönük kalmıştı. Bir süre daha herkes önündeki yemekleri kurcalayıp yemeğe çalıştılar. Herkes yorgun olduğu için benim masayı toplama talebime kimse itiraz etmedi.

Şimdi elimde kahvemle Dmitri’nin odasındaydım. Şöminenin önündeki berjerde oturmuş bundan sonrasını düşünüyordum. Dmitri’ye Bayan Koroleva’nın aslında ben olduğumu söylersem nasıl tepki vereceğini merak ediyordum.

Benim kim olduğumu anladığında ne yapardı? Hemen Albaya haber mi verirdi? Yoksa tüm hikayeyi benden mi dinlemek isterdi?

Bunun cevabı beni kıvrandıran bir zehir gibi tüm bedenime yayıldı. Panzehir olup beni iyileştirecek miydi yoksa o zahirden kavrulmama izin mi verecekti bilmiyordum.

Buraya ilk geldiğim zaman onun kim olduğunu öğrenince hemen kaçmak istiyordum ama şimdi burada onunla kalıp bir geleceğimizin olup olmadığını küçükte olsa bir ihtimalin olup olmadığını bilmek istiyordum. Ben o küçücük ihtimale tutunmak ve sıkıca sarılmak istiyordum ama Dmitri’nin duygularını anlamam çok güçtü. O kadar karanlık ve karışık bir adamdı ki beni bir gün pembe bulutlara çıkarırken bir gün cehennemine davet ediyordu.

Asıl sorun benim o cehennemi de istememdi. Yanacağımı bilsem de Dmitri’nin gri gözlerinde kül olmak istememdi.

Kahvemin son yudumunu da içtiğimde onsuz uyuyamayacağımı bildiğim halde adımlarım onun yatağına gitti. Altımdaki taytı çıkarıp kendimi yumuşak yatağa bıraktım. Aynen düşündüğüm gibi olmuştu. Uyuyamamıştım. Şafak sökeli çok olmuştu ama ben hala yorgunca onun yatağında siyahtan maviye dönen gökyüzüne bakıyordum.

 

***

Aradan günler geçmişti. Bense bu gecelerde o olmayınca doğru düzgün uyuyamamıştım bile. Dmitri olmayınca halsiz neşesiz ve neredeyse hasta gibi olmuştum resmen. Kulübedeki ekipte bu halimi görmüş beni neşelendirmek için büyük bir uğraşa girmişlerdi.

Güneş batarken hepimiz aşağı kattaki büyük salondaydık. Dmitri’nin bugün gelmesini bekliyorduk. Lena, bana onun en sevdiği şeyleri söylemişti ve bende hiç üşenmeden hepsinden yapmıştım. Onun, Rusya’ya özel spartak pastasını sevdiğini duyunca biraz şaşırmıştım. Lena bana nasıl yapılacağını söyleyince aslında bizim bisküvili puding tarzına benzediğini ve yapımının da gayet basit olduğunu gördüm.

Bugün altıma bir Jean ve üzerime kırmızı kısa bir kazak giyip saçlarımı tepemden topladım. Geçen gün bu kazağı giydiğimde gri gözleri sürekli kazağımda dolaşmıştı. Eve gelince beni böyle görsün istemiştim.

Alex ve Niko ile yerde iskambil kağıtlarından bir oyun oynamaya çalışıyorduk. Viktor ve Lena kucak kucağa bej koltukta oturmuş; bana kaç gündür öğretmeye çalıştıkları onların oyunu olan baccarat’ı oynamamı izliyorlardı. Kaç gündür kafamın dağılması için benimle ilgilendiklerini biliyordum ve onlara bunun için minnettardım.

Oyunun temek kurallarını öğrenmiştim. Alex bana iki kart verince hemen sayılarına baktım. Kupa dokuz ve sinek dokuzlusu vardı. Sayıların en büyüğü bana gelmişti. Dudaklarım zevkle kıvrıldı.

“Elini bu kadar belli etme Katre” dedi Niko düz bir sesle gerilmişti. Karşımda, diğer iki kartı alıp kendi eline hızlıca baktı. Onun yüzünden pek bir şey anlaşılmıyordu ama son beş eldir zaten ben kazanıyordum ve şu anda benim kazandığım belliydi bence. Bana kartlarını gösteren Niko’nun canı bayağı sıkkındı daha önce bu oyunu oynamamış küçük bir kıza yenilmeyi kendi içinde yediremiyordu.

Bende kartları ortaya koyunca Niko’nun mavi gözleri yok artık der gibi karardı.

“Ne şanslısın Katre” diyerek ayağa kalktı. Sanırım bana birazcık küsmüştü. Bense onun bu hareketine şen bir kahkaha koymuştum. Benim kahkahalarıma Lena’nın beni destekleyen kelimeleri ve Viktor’un ıslığı eşlik etmişti. Şen kahkahalarımın ortasında ahşap kapı sertçe açıldı. Dmitri tüm heybeti ile içeri girdi.

Kahkahalarım onu görünce kesilmiş dudağımda silik bir gülümseme kalmıştı. Dmitri’nin kaşları çatık bir şekilde yerde oturan ben ve ekibi arasında gidip gelmeye başladı. Üzerinde giderken kamuflaj forması vardı ama şimdi kot ve kalın siyah bir kazak giymiş hatta onun üstüne de kalın kaşe kabanını geçirmişti.

“Komutanım hoş geldiniz” dedi Niko hemen yanına gidip. Dmitri’nin gözleri bir an olsun kırmızı kısa kazağımdan ve bağladığım saçlarım yüzünden açıkta kalan gerdanımdan hiç ayrılmadı.

“Bakıyorum da bayağı eğleniyorsunuz” dedi üzerindeki kaşe kabanı çıkarmaya çalışarak. Dmitri’nin gözlerinin içi kızarmış yanakları ve alnı hafif pembeleşmişti. Sanırım dışarısı çok soğuktu. Yüzündeki yorgunluğa farklı bir duygu daha eklenmişti, bakışları daha karanlık daha yakıcıydı sanki.

Kaç gündür o yok diye gülmeyen yüzüm tam o geleceğinde güleceği tutmuştu. Oysa ben onu çok özlemiştim. Koşup onun boynuna sarılacak kadar hem de. Tüm kehribarlarını içime çekecek kadar. Yutkunamadım. Bu kadar mesafeli bir kavuşma beklemiyordum.

“Katre’ye baccarat oynamayı öğretiyorduk” dedi Alex önümdeki kartları hızla alarak.

“Öğrenebilmiş mi bari?” dedi şöminenin ısıttığı berjere oturarak. Eli sanki başı ağrıyor gibi burun kemerine gidip gözlerini biraz kapattı.

“Hem de nasıl Niko’yu altı eldir yeniyor” dedi Viktor ayağa kalkarak. Lena da onu takip ederek ayağa kalktık.

“Geç oldu sende yorgunsun biz gidelim” dedi Viktor, lena’nın elini tutup onu götürürken. Lena yanımdan geçerken bana göz kırpmayı ihmal etmemişti. Şimdi anlamıştım bizi yalnız bırakmaya çalışıyorlardı. Alex’te işi olduğunu söyleyip kalkıp gidince Dmitri elini yüzünden çekerek Niko’ya baktı.

“Senin araştırmanı istediğim bir durum var” dedi Dmitri bana yandan bir bakış atıp bir süre sessiz kalınca onları yalnız bırakmamı istediğini anladım. Derin bir nefes alarak yutkunmaya çalıştım. Ona kırgınlığımı hiç belli etmeden yeşil gözlerimi onun yorgun ve canı zaten sıkkın olan çehresinde gezdirdim.

“Size iyi geceler ben gideyim” diyerek onları salonda yalnız bıraktım. Ben salondan çıkarken sert bir nefes verdiğini işitmiştim. Merdivenlere yönelen adımlarım oldukça yavaştı. Albayla ne hakkında görüşmüş olabileceği ve canının neden bu kadar sıkkın olduğunu merak etmiştim.

“Albay çipin kızda olduğunu düşünüyor ve onu almadıkça tüm Rusya’yı ayağa kaldıracak kadar gözünü karartmış. Bana bu çip hakkında bir rapor hazırla, Aziz görüşmesi ne alemde .” Dmitri’nin sesi oldukça sıkkın ve sert çıkmıştı. Kadehe doldurduğu sek vodkayı onu görmesem de tek hamlede içtiğini biliyordum.

“Aziz’e ulaşmaya çalışıyoruz Efendim ulaştığımız an St. Petersburg’da görüşmeye geleceğinden eminim.”

“Görüşmeyi Lena devralsın. O piç kendisine erkeklerin ulaşmasını umursamıyor” Kadehin sabırsızca votkayla birleşme sesi tekrar geldi.

“Bu görüşmeden bir şey çıkmazsa artık son çare kızı Türkiye’den kaçırmak olacak. Kızı kaçırmak için bana yedek bir ekip ve gün ayarla hazırda beklesinler” dedi. Pürüzlü sesi oldukça halsiz gibiydi.

“Kızı Türkiye’den mi kaçıracağız komutanım bu riskli değil mi? Kız MİT’in ve Bay Koroleva’nın korumasında” Niko diplomatik ilişkiler için telaşlıydı. Duyduklarımla nefes dahi alamadım.

Beni kaçıracaktı.

“Albaya kızı teslim etmezsek asıl risk o zaman başlayacak Albay delirmiş gibi, o çip her ne ise çok önemli” Kadeh berjerin ahşap kenarına sertçe çarpıldı.

“Ama komutanım Albay kızı alırsa… O kızın sonu olur” Niko’nun hafif şaşırmış sesi bu sefer endişeliydi. O, Albayın kim olduğunu ve yapacaklarını biliyor ve hiç tanımadığı kız hakkında endişeleniyordu. Bulunduğum yerde, kalbim sıkıntıyla atarken Dmitri’nin ağzından çıkacak kelimeleri bekledim.

“Görevimiz o kızdan daha üstün asker. Ona nasıl davranacağı umurumda değil. Benim için sadece Rusya’nın geleceği önemli. Albaya kızı teslim ettikten sonrası bizi ilgilendirmez. İster işkenceyle alır o çipi isterse onu öldürerek.” Bu konuşmaya son noktayı koyan Dmitri’nin adımları yavaşça ahşap parkelerde yankılandı.

Daha fazla onları dinleyemedim duyacağımı çoktan duymuştum. Yavaş ve sessizce merdivenleri çıkıp onun odasına girdim. Kapıya yaslanan sırtımla gözlerimi kapattım. Göz diplerim sızlarken ne düşüneceğimi bilmiyordum.

Dmitri’nin hiç tanımadığı bir kadın için endişelenmesini beklemiyordum tabi ama onun bu kadar acımasız olacağını da hiç düşünmezdim. Koroleva’nın ben olduğumu söylediğimde sanırım olacakları biliyordum artık.

Ona kızmak isteyen tarafıma hemen bir bahane bulmaya çalıştım. Aslında onu anlıyordum. Albaydan gelen görevi içine hiçbir duygu katmadan yapmaya çalışıyordu. Onun için sadece hizmet ettiği Rusya ve ülkesinin çıkarları vardı. Bayan Koroleva’nın çipi sakladığını düşünüyorlardı ve bu yüzden onu düşmanı gibi görüyorlardı.

Türkiye’de MİT tarafından korunduğumu biliyordum ama Kerem’inde ayrıyeten beni koruduğunu düşünmemiştim. Bunu ikinci kere duyuşumdu. İlkini Moskova’daki Türk bağlantılar; Ata ve ekibi söylemişti. Beni uzaktan koruyan Kerem’in adamları ile ilgili ne düşüneceğimi şaşırmıştım.

Beni içine attığı ateşten sanki pişman olmuş gibi bir de beni korumak için adamlarını başıma dikmişti ama Vladimir neredeyse tereyağından kıl çeker gibi beni basit bir şekilde hem MİT’in elinden hem de Kerem Koroleva’nın adamlarının elinden kaçırmıştı.

Düşünceleri kafamdan hızla defedip üzerime kısa şort ve askılı geceliği geçirdim. Onun kehribar kokan yatağının sol yanına uzandım. Ben daha uzanalı beş dakika olmamışken onun adım seslerini kapıda işittim. Hemen gözlerimi sıkıca kapayıp uyumuşum gibi yapmaya çalışmıştım. Mesafeli karşılaşmamız ve aşağıdaki konuşmalarından sonra ne yapacağımı bilmiyordum.

Kapı yavaşça açıldı. Kalın postallarının yerde bıraktığı sesten başka bir ses yoktu. Üzerini hemen değiştirip yatağa yaklaştı ama hemen yatmadı. Aradan geçen bir dakikanın sonunda yatağın sağ yanı çökerken onun ağır bedeni yavaşça yanıma uzandı. Zaten yakın olan bedeni yavaşça bana yaklaştı. Sağ kulağıma gelen nefesi ateş gibi sıcaktı.

“Uyumadığını biliyorum” dedi kolunu karnıma dolayıp beni kendi göğsüne çekerek. Gözlerim anında açıldı. Onun yetenekli bir Yüzbaşı olduğunu bazen unutuyordum. Onun gibi bir adam gözleri kapalıyken bile benim uyanık olduğumu anlayacağını bilmeliydim.

Sırtımın dayandığı göğsü genelde çıplak olurdu ama bu sefer bir tişört vardı ve gereğinde de fazla sıcak gibiydi.

“Hasta mısın?” dedim onun beni çektiği göğsüne dayanarak. Aşağıda duyduklarım hiç olmamış gibi onun için endişelendim.

“Hayır sadece yorgunum kokunla uyumaya ihtiyacım var” dedi mırıldanarak. Onun çok yorgun olduğunu ve uyumak için bana ihtiyacı olduğunu biliyordum ama yine de içimde küçük bir yer incinmiş gibiydi. Dmitri sanki bunu hissetmiş gibi boğuk ve kadife gibi yumuşak bir sesle konuştu.

“Beni görünce şen kahkahaların kesilmesin Katre. O güzel dudaklarından gülümsemeler benim yüzümden silinmesin sakın.” Burnuyla boynumda küçük bir yol çizerek tüm kokumu içine çekti.

“Dünyanın en güzel gamzelerini bir daha esirgeme benden” sözlerini boynumda ateş gibi bir öpücükle bitirdi. Beni sıkıca göğsüne çekerken kalbim bir kuş misali neşeyle şakımaya başladı. Ona neden ve niçin incindiğimi benden tek bir sözüyle silmişti. Gözlerim mutlulukla dolarken ondan gelen kehribarları doyasıya içime çektim. Aklıma aniden oda da olmayan koltuk geldi. Ona dönmeden konuştum.

“Camın önündeki koltuğa ne oldu” dedim ellerim onun beni saran koluna koyarken.

Sıcak nefesi saç diplerimde dolaştı.

“kırıldı” dedi muzip sesi saçlarımın arasına sızdı. Karnımın üzerindeki eli yavaşça bulunduğu yeri okşadı.

“kırıldı mı? Nasıl?” şaşırmıştım böyle bir bahane beklemiyordum. Dudaklarım her iki yanına kıvrıldı.

“Kırıldı işte eskiydi zaten” dedi sesini umursamaz tutmaya çalışmıştı ama ses tonundaki boğuk tınıyı saklayamamıştı.

“Sen mi kırdın?” neden uzattığımı bilmiyordum ondan duymak istediklerimi söyleyecek mi merak ediyordum sanırım.

Karnımın üzerindeki sıcak eli beni sararken nefesi sağ kulağıma yaklaşmıştı.

“Lanet koltuğu kırmak için onu terastan aşağı attım” boğuk sesi içimde bir ürperti oluştururken gülümseyen dudaklarım şaşkınlıkla açıldı. Kalbim boğazıma kadar çıkıp baskısını artırırken nefes alamadım.

“İstediğini aldıysan uyumak istiyorum artık” beni kendine daha fazla sarınca başımı onun göğsüne dayadım. Kalbinin benim gibi hızla attığını duymak kulaklarımın duyduğu en güzel sesti.

Aradan geçen bir iki saatin ardından sırtım ateş gibi olmuştu. Arkamı dönüp onun yorgun ve kirli sakallı çehresine baktım. Alnı ve yanakları bayağı kızarmıştı. Elimi alnına götürmemle parmaklarım sanki ateşe dokunmuş gibi yandı. Çok sıcaktı. Dmitri’nin ateşi çıkmıştı. Geldiğinden beri zaten yorgun ve halsiz gibi görünüyordu.

“Dmitri” dedim elim hala alnındayken beni hiç duymamıştı.

“Dmitri uyan ateşin çok fazla” bu sefer onu omuzlarından biraz sarstım. Gözlerini hiç açmamıştı ama dudakları aralandı.

“Katre” dedi sıcak nefesinin arasından.

“Buradayım Dmitri” dedim ona son bir kez bakıp sarsak adımlarla panikleyerek banyoya gittim. Elime geçirdiğim bir bezi hemen ıslatıp geri geldim. Onu alnına koyacağım zaman yine dudakları kıpırdandı.

“Katre gitme” diyen mırıltısı benim göğsümün derinliklerinde onun için açan çiçeklerde gezindi. Zaten kalbim çoktandır onundu ve hiçbir yere gitmiyordu.

“Gitmiyorum Dmitri seninleyim” dedim alnına ılık bezi koyarken. Bir tane bez ona yetmeyecekti. Onun için birkaç tane bez ve ılık su olan bir kabı yatağın yanına getirdim. Üzerindeki tişörtü biraz sıyırınca tüm bedeninin ateş gibi yandığını anladım. Acele ederek tişörtü onun geniş omuzlarından çıkarmayı çalıştım.

Aslında onu kaldırıp duş aldırmam gerekiyordu ama şu an yataktan kalkamayacak kadar kötü bir durumdaydı. Getirdiğim bezleri alına ve boynuna koyunca Dmitri mırıtılar halinde anlaşılmayacak bir şeyler söyledi ve titremeye başladı. Diğer ıslak bezleri de koltuk altlarına doğru koydum ama ateşi ilaç almayınca geçmeyecek gibiydi.

Onu odada bırakıp hemen alt kata indim. Alex’in kapısının önüne gelince hiç düşünmeden kapıya tıkladım ya da vurdum. Üç saniye sonra Alex üzerinde sadece eşofmanla odanın kapısını açtı. Saçları uyku mahmuru dağılmış, orman yeşili gözlerini zor açmıştı. Beni görünce şaşırdığı her halinden belliydi. Ama zeki adamdı.

“Dmitri’ye bir şey mi oldu?” dedi hemen kapının arkasındaki tişörtü üzerine geçirerek.

“Hasta ateşi çok fazla biraz da sayıklıyor” dedim endişeli bir sesle.

“Gel ilaç vereyim de içir yılda bir kere böyle hastalanır o” dedi sorunun bu olduğunu öğrenince gerilen omuzları gevşemişti. Sesi daha sakin çıkmıştı. Mutfakta çekmecelerin birinden üç tane ilaç çıkarıp onları ezdi, yarım bardak suya karıştırıp bana uzattı.

“İstersen ben bekleyebilirim başında” dedi ilgili bir sesle. Gözlerimin altında oluşan morluklara bakarak kaç gündür uyuyamadığımı o da biliyordu.

“Hayır ben bakarım teşekkür ederim.” Dedim onu mutfakta bırakıp hızlıca Dmitri’nin odasına çıktım. Onu hala yatakta halsiz bir şekilde yatarken görünce yüreğim sıkıştı, nefes almakta zorlandım. Hemen yanına gidip başını biraz kaldırmaya çalıştım dudaklarına uzattığım suyu zorlukla içirmiştim. Yastığa geri düşen başı hala sıcaktı ve saç dipleri terlemeye başlamıştı.

Alnındaki ve boynundaki bezleri değiştirip tekrar onları koydum. Ateşi hala aynı olunca onun altındaki eşofmanı çıkarmaya çalıştım. Bir on dakika da bu sürmüştü. Başka bir bez getirip ılık suyunu sıktığım bezi tüm vücudunda gezdirmeye başladım.

“Seviyorum” diyen mırıltısını duyunca bedeninde gezdirdiğim bezle öylece kaldım.

Ateşler içinde sayıklayan adam beni mi seviyordu? Yoksa bu itiraf geçmişteki Marina’ya mıydı? Bezi tekrar karnındaki kaslara çıkardığımda hafifçe titredi. Aradan geçen saatler sonra Dmitri biraz rahatlamış ilacın etkisiyle derin bir uykuya dalmıştı.

Bense saatler önce berjeri yatağın yanına getirmiştim. Onun yanı başında bekliyordum. Eğer yatağa girersem anında uyurdum ve Dmitri’nin tekrar ateşi çıkarsa haberim olmazdı. Arada elim onun vücudunu kontrol ediyor arada da siyah asi saçlarında geziniyordu. Onun rahat bir uykuya dalması ile ağrıyan sırtımı berjere dayadım. Sızlayan gözlerimi sadece bir iki saniye kapatmayı düşündüm.

 

***

Saçlarımda hissettiğim nazik dokunuşlar beni güzel bir rüyaya çekiyordu.

Dmitri ve ben deniz kenarında bir evdeydik. Büyük veranda da teyzem ben ve Dmitri’nin şen kahkahaları Antalya’nın bahar havasına karışıyordu. Dudaklarım bu görüntü karşısında kıvrılmadan edemedi. Teyzemi yeniden sağlıklı bir şekilde karşımda görmeyi ne kadar özlediğimi fark ettim.

Çikolata kahvesi parlak gözleri Dmitri ve benim mutluluk saçan yüzümde dolaştı. Dmitri bir eliyle beni kendine çekerken bir elini de benim hafifçe belli olan karnıma koydu. Gözlerim irice açılırken büyük bir hezeyanla masum başlayan rüyan çökmeye başladı ve sakin denizde dalgalar oluştu.

“Katre” yumuşak, boğuk bir ses yüzümü okşadı.

“Uyan güzelim” iri parmaklar yanağıma tüy gibi okşarken dudaklarımda sadece mırıltılar döküldü.

“ııh ıh” ne dediğim kesinle anlaşılmıyordu ama ben uyanmak istemiyordum. O büyük veranda teyzem ben ve Dmitri ile kalmak istiyordum. Bir de bebek.

Bebek mi?

Gözlerim aniden açılırken Dmitri üzerime eğilmiş fazlasıyla bana yakın duruyordu. Gri gözlerindeki kızarıklık gitmiş çehresindeki halsizlik silinmişti. Gayet dinç ve sağlıklı görünüyordu. Üzerime tamamen eğilince dün uyuyakaldığım berjerde olmadığımı anladım. Onun yatağındaydım.

“Bir an seni uyandıramayacağımı düşündüm minik tilki” dedi pembeleşen yanaklarıma bakarak. Gri gözleri kısıldı.

“Ne gördün rüyanda? Yanakları kıpkırmızı olmuş.” Yüzünde çapkın bir ifadeyle kurduğu cümle hızla rüyamı yeniden bana sundu. Gri gözleri çehremin her yerini inceledi. Dudaklarım biraz aralandı. Bu rüyamı anlatsam kesinlikle benimle dalga geçerdi. Onun alay konusu olmak istemediğim için konuyu değiştirmek istedim.

“iyileşmişsin” dedim onu inceleyerek erken uyanmıştı sanırım duş almış, üzerine siyah tişört ve kot geçirmişti. Günlerdir pek uyuyamamıştım ve dün Dmitri hasta olunca gece boyu ayakta kalan bedenim daha fazla direnememişti. Güya uyumamak için berjere oturmuştum ama gözlerim kapadığım ilk dakikalarda kendimden geçercesine uyuyakalmıştım.

Dmitri yüzüme biraz eğilince burunlarımız neredeyse birbirine değecek kadar yakınlaştı.

“Spartak tatlısını sevdiğimi nereden biliyorsun?” Gri gözleri bir elmas gibi parlarken çehresi yoğun bir mutlulukla kaplandı.

“Lena söyledi ve bende bir şeyler yapmaya çalıştım işte.” Dedim gözlerimi onun gözlerinden kaçırarak. İlk defa birileri için özel bir şey yapmıştım. Yanaklarımdaki kırmızılık sanırım hiç geçmeyecekti.

“Hayır” dedi dudakları dudaklarıma yaklaştı.

“Tadı enfesti tıpkı dudakların gibi ” dedi dudaklarımın üzerine kapanırken nefes alamadım. Bir eli boynumu okşarken bir eli askılı geceliğimden içeri sızdı. Dudaklarımdaki baskı artarken kıvılcımlar şöminenin ateşinden bile fazlaydı. Alt dudağımı kavramasıyla ellerim onun boynuna dolandı. Üzerime daha fazla ağırlığını verince dişlerim istemsiz onun dudaklarını ısırdı. İri eli çıplak göbeğimden yukarı çıkarken Dmitri derin bir hırıltıyla dudaklarıma inledi. Bacaklarımın arasında kendini bana bastırmasıyla onun esareti altında nefes almayı başarırken dudaklarımdan tutkuyla ismi döküldü.

“Dmitri” gözlerim açık kalmakta zorlanırken dudaklarını işkence ettiği dudaklarımdan biraz çekti ve benim arzuyla karışan yeşil gözlerime baktı. Parmakları her zamanki yerde; boynumdaki kurt dövesindeydi, onun soyadını taşıyan dövmemde.

“Adımı her söyleyişin Katre içimde bir intihar, bir ölüm, yenildiğim tek savaş.”

Kalbim söyledikleri ile boğazımda; şah damarımda atmaya başladı. Gri gözleri, kızarmış dudaklarıma inip tekrar gözlerime çıktı.

“Adım dudaklarında, beni cehennemimden çıkarmaya yetecek bir su damlası kadar naif bir şiir sanki.”

Gri gözler şehvetle bulanırken Dmitri tekrar dudaklarıma kapandı. Sıcak ve yumuşak dokunuşları yavaşça çeneme indi. Ellerim onun geniş omuzlarını gezerken boynumdaki eli saçlarıma çıktı onları biraz asılınca başım geriye giderek tüm gerdanım ona sunuldu. Ateş gibi dudaklarını boynuma dokundurduğu anda odanın kapısı nazikçe tıklatıldı.

Nefes nefese kalan bedenlerimiz gerilmiş yoğun bir elektrik akımı ikimizde esir almıştı. Dmitri çalan kapıyı hiç umursamadan dudaklarını boynumda yavaşça sürterek gezindi. Kapı ikinci kez vurulunca boynumun derinliklerine boğuk bir nefes verdi.

Yüzünü soluklandığı boynumda kaldırdı, öfkeli çehresini zapt etmekte biraz zorlanıyor gibiydi. Üzerimden sinirle kalktığında pantolonundan belli olan kabarıklığa gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Benim bu şaşkın halimi gören Dmitri’nin yüzünde oluştuğu arsız ifadeye daha fazla bakamadım başımı şöminenin usulca yanan alevlerine çevirdim. Utanç tüm bedenimi sararken ona tekrar bakmaktan kendimi alamadım ama.

Dmitri’nin yoğun öfkesi biraz azalmış yüzünde karanlık bir arzuyla kapıya gitmişti.

“Komutanım yarına Aziz görüşmesini istediğimiz gibi Lena ayarladı” Niko yine tam zamanında gelmişti. Bu sefer kapıyı direk açmamış Dmitri’nin kapıyı açmasını beklemişti.

“Asker senin zamanlama ayarında problem mi var?” tok ve gergin sesi ahşap holde yayıldı.

“ Neden her defasında sanki bilerek geliyorsun” Dmitri kapının kulpunu kıracak gibi onu sımsıkı sarmış, parmak boğumları bembeyaz olmuştu.

“Ama komutanım dün siz söylediniz buluşma ayarlanınca bana gel söyle dediniz” Niko kendinden emin bir sesle yüzbaşısının verdiği emri yerine getirirken ben yine ne yaptım diye düşündüğüne yemin edebilirim ama kanıtlayamazdım.

Dmitri başını biraz eğip dişlerini alt dudağına geçirdi.

“Öyle mi demişim” diyen sesi kesinlikle sen görürsün der gibi karanlık sulardan akıp gelmişti.

“Tamam öyleyse diğerlerini de alıp bahçeye idmana çıkın” Niko’nun verdiği nefes yine mi der gibi pişmanlıkla çıkmıştı.

“Sonra da hazırlıklara başlayın St. Petersburg’a bugünden gideceğiz” Dmitri, Niko’nun ne cevap vereceğini hiç düşünmeden kapıyı sertçe kapatıp yavaşça yatağın karşısına geldi.

Gözlerinde gezinen parıltılar onda alışkın olmadığım kadar farklıydı. İçinde bin bir aidiyetlikle bana bakıyordu sanki. Çehresi memnuniyet doluydu. Dudaklarından dökülen cümleyle kalbim resmen patlayacak gibi atmaya başladı.

“Hazırlan güzelim seni St. Petersburg’da tanıştırmak istediğim kişiler var.”

St.Petersburg’da ne vardı biliyordum.

St. Petersburg’da Dmitri’nin ailesi vardı.

           

haftaya görüşmek üzere oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin :)

Bölüm : 24.04.2025 15:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...