20. Bölüm

12.BÖLÜM Umut Kırıntıları part 1

Zehra Sezgin
valekizi

Sanki bir parçam ezelden beri onunla; onun gri gözlerine esirdi. Öyle ki gri gözleri, beni görür görmez kendine habis ederek beni amansız bir aşka sürükleyeceğinden habersiz bir okyanus gibi; karanlık, derin, uçsuz bucaksız bir fırtınaya ev sahibiydi.

 

Karşımdaki güçlü duruşuyla, gözleri çehremin her bir noktasını yavaşça izledi. İçimde dur durak bilmeden atan kalbimin her bir noktasını kaplayan sıcaklığı hissetmeyeli yıllar olmuştu. En son böyle hissettiğimde küçük bir kız çocuğuydum. Babama rağmen bile hala bir ailemin olduğu zamanlardı. Zihnimden anılar çoktan silinmişti ama aile kavramının bana hissettirdikleri hiç değişmemişti.

Aile; sıcaklık, güven, ait olmak, paylaşmak… Her şey.

Dört harften oluşan bu kelime şimdi yine aynı hisle aynı sıcaklıkla beni karşılamıştı. Burnum sızlarken derin bir nefes almayı denedim. Dmitri, beni St.Petersburg’da ailesi ile tanıştıracaktı. Ailem dememişti ama beni tanıştırmak istediği insanların ailesi olduğunu biliyordum ve bunu bilmek beni hem sevindiriyor bir yandan da hüzünlendiriyordu.

Bayan Koroleva olduğumu gizlemek artık vicdanımı zorlayan ağır bir yüke dönüşüyordu. Ben, ona cevap vermeden onun adımları yavaşça yatağa yaklaştı. Sırtım yatak başlığına dayalıyken saçlarım biraz önceki yoğun öpüşmemizden dolayı dağılmış, dudaklarımda hala sızısı kalmıştı.

Yatağın yanın gelip yanıma oturunca yatak ona doğru biraz göçtü. Gri gözleri, kaç gündür tam dinlenemediğim için gözaltlarımdaki morlukları arşınladı. Sağ elini yüzüme çıkarıp saçlarımı biraz geriye atarken kalbim onun teması ile basıncını arttırmadan edemedi. Ben ondan gelen kehribarları derin bir şekilde çekerken sıcak avucu yanağımı sardı. Başparmağı gözaltımdaki morluğa gelip yavaşça o bölgeyi okşamaya başladı.

“Kaç gündür uyuyamadığını biliyorum.” yüzünü biraz bana yaklaştırdı.

“Bu yorgunluğa dün bir de benimle ilgilendin.” Dedi nefesi yüzümü yalarken. Dudaklarımı cevap vermek için açmıştım ki gür kaşlarını kaldırdı.

“Sıra bende, bugün seni ben hazırlayacağım” dedi dudakları muzipçe kıvrılırken. Sesinden akan notalar kalbimdeki orkestrayı bir an şaşırtıp duraklattı. Ben şaşkın bir şekilde onun yüzüne bakarken sıcak avucunu yüzümden çekip ayağa kalktı ve üzerindeki tişörtü tek hamlede çıkarıp onu yatağın üzerine attı.

“Ne yapıyorsun?” dedim sırtımı başlıktan ayırarak. Sonunda konuşabildiğimi hatırlamam güzeldi. Bana geniş ve kaslı sırtını dönerek banyoya doğru gitmeye başladı.

“Sana duş aldıracağım” dedi bana arkasını dönmeden. Sesi çok normal çıkmıştı. Sanki beni duşa sokup, beni kendi yıkaması çok doğal bir şeymiş gibi konuşuyordu. Gözlerim sonuna kadar açılırken tüm bedenimi bir sıcaklık kapladı. Sanırım şu an nefes bile almayı unutmuştum çünkü ciğerlerim nefes almak için küçük bir uğraşa girmişti.

Banyoya giren Dmitri’den su sesleri ve birkaç cam şişenin mermere koyulan sesleri gelmeye başladı. Biraz kendimi toparladığımda güçlükle ayağa kalkmıştım. Omuzlarım, sırtım ve kollarım gerçekten de çok ağrıyordu. Bir iki saniye ayakta bekleyip saçlarımı kulaklarımın arkasına attım. Tam bu anda Dmitri üstsüz vücudu ile banyodan çıkıp bana doğru gelmeye başladı. Yüzüm hala sızlayan omuzlarım yüzünden biraz buruşuktu onu görünce hemen düzeltmeye çalışmıştım ama ne kadar başarabildiğim muammaydı.

Dmitri doğruca benim yanıma gelip beni kucağına alınca minik bir çığlık kaçtı dudaklarımdan. Konu Dmitri olunca kesinlikle bir sonraki hamlesini kestiremiyordum. Kollarım onun boynunu düşmemek için sıkıca sararken saçlarım onun kirli sakallarına dolandı. Kendisi daha yeni duş almıştı. Saçları hala nemliydi ve hala buram buram sabun ve kehribar kokuyordu.

Banyodan içeri girmemizle beni kucağından indirip yerdeki küçük paspasa bıraktı. Gözlerim gözlerindeyken onunla bu kadar küçük bir alanda dip dibe durmak garip hissettiriyordu. Hele ki parmaklarım onun geniş ve kaslı kollarına temas ederken, boğazım kuruyor adeta zihnim uyuşuyordu. Nefeslerim hızlanınca yüzümü onun çehresinden çekerek onun geniş göğsüne indirdim.

Dmitri bir adım geriye giderek büyük avuçlarını yüzümün her iki yanına koydu. Sıcak ellerinin verdiği güven hissini hiçbir şey vermiyordu. Yüzümü kaldırınca onun bana bakan kusursuz grilikleri beni tekrar içine aldı. Dokunuşu sanki bir camı kırmaktan korkar gibi nazik ve yumuşaktı.

“Sana asla zarar vermem.” dedi başparmakları yanaklarımı okşarken derinden gelen boğuk sesi; bir teminat, bir yemin gibi yüreğimdeki yerini aldı. Onun bana asla zarar vermeyeceğini biliyordum. Ben, onun aksine; ona güveniyordum. Hem de kendimden daha çok.

“Sana; senin iznin olmadan dokunmayacağımı bil ve benden asla korkma” dedi kalın sesindeki sahiplenici tını benimde göğsümü titretti. Yutkunamadım. Sana duş aldıracağım dediğinde sanırım farklı düşündüğümü sanmıştı. Çünkü geçmişte istemediğim bir adamın istemediğim dokunuşlarından dolayı korkuyla onun kucağında ağladığımı biliyordu ve onu en acı şekilde öldürmüştü.

Ama ben Dmitri’nin aksine kendisi hakkında hiç böyle düşünmemiştim. O bana dokunurken hiçbir zaman korkuyu hissetmedim. Hissettiğim duyguların içinde korkunun emaresi bile yoktu; o duyguların içinde aşk vardı, sevgi vardı, onun sahiplenici sesi vardı. Cehennem ateşi bile vardı ama ne korku vardı ne de nefret vardı.

Dudaklarım yüzümdeki ellerinden dolayı kocaman kıvrılamadı ama onun gözlerinin hedefini değiştirecek kadar dikkatini çekmişti. Ellerimi onun bileklerine getirip yavaşça bileklerini sardım.

“Bana asla zarar vermeyeceğini biliyorum Dmitri” dedim.

Dmitri…

Üçüncü defa onun ismi dudaklarımdan dökülmüştü. Yani ben uyanıkken veya bilinçliyken üçüncü defaydı. Geceleri onun adını sayıkladığımı ben hatırlamıyordum ama bana kaç kere bunun imasını yaptığını biliyordum.

İlki buraya ilk geldiğim zamanlarda onun biraz huyuna gitmek için söylediğim zamandı ve bana nefreti, boyut atlayarak hızla artmıştı resmen.

İkincisi bir kabustan uyandığımda karşımda Mikhail’i göreceğimi zannetmiş çok korkmuştum. Bana endişeyle bakan bir çift, gri göz görmemle dudaklarımdan ikinci defa çıkmıştı bana yasak olan adı.

Şimdi; şu an onun ve benim isteğimle onun adını üçüncü kere söylemiştim ama bu sefer gri gözler nefret yerine bir çocuğun en sevdiği şekere kovuşmuş gibi mutlulukla ışıldıyordu. Tıpkı geceyi aydınlatan yıldızlar gibiydi gri gözleri. Siyah kirpiklerinin arasında bir elmas gibi parlıyor, o parıltılar neşeyle dans ediyordu. Kalın dudakları bana beyaz dişlerini gösterecek kadar her iki yanına kıvrıldı.

Onun bu muhteşem görüntüsüne iç geçirmeden edemedim. Hayatımın hiçbir anında hiçbir adam bana böyle bakıp sırf adını söyledim diye bu kadar mutlu olmamıştı. Birilerinin benim sayemde mutlu olduğunu görmem içimdeki yıkık dökük harabeyi silerek yerine yeniden küçük bir ev inşa etmeye başladı.

Bu küçük evde sadece ben ve Dmitri vardık.

Ve biz mutluyduk.

Onun adını söylediğim dudaklarıma yaklaşacakken hedefini bir anda değiştirip yanağımdaki minik gamzeye bir öpücük kondurdu ve hemen geri çekilerek yüzümdeki ellerini çekip elimi tuttu.

Beni sıcacık doldurduğu jakuziye yönlendirince kalbim dörtnala koşmaya başladı. Onun elini tutarak üzerimdeki askılı atlet ve şort ikilisiyle sıcak olan jakuziye yavaşça girip oturdum. Ben oturunca Dmitri elimi bırakıp kenarda diz çökmesiyle bende jakuzinin kenarına yaslandım.

İri elleri enseme sürterek uzun saçlarımı sol omuzumdan bana verdi. Sıcak su o kadar iyi gelmişti ki hemen gevşemeye başlamıştım. Dmitri yanımdaki küçük cam şişeden birkaç damla yağı eline dökünce ortama yumuşak bir lavanta kokusu hakim oldu. Bana masaj yapacağını anlamamla dudaklarımdan çıkan nefesim titredi.

İri eli önce omuzlarımdaki askıları indirdi ve yavaşça parmakları ensemde ve gergin omuzlarımda dolaştı. Lavantanın hoş kokusuyla, elleri benim omuzlarımda dolaşırken gözlerim istenmeden kapandı. O kadar iyi dokunuyordu ki Dmitri’nin yapamadığı bir şey var mı merak etmeden edemedim.

Omuzlarımı biraz sıkması ile dudaklarımdan samansız bir inleme çıktı. Masaj yapan parmakları bir an duraksadı ve burnundan kesik bir nefes kaçtı. Kısık homurtusu onu anlayamayacağım kadar sessizdi.

Omuzlarımdaki baskıya devam ederken alt dudağımı sertçe ısırdım. Gözlerim yine kapanırken Dmitri bana dakikalarca masaj yaparak en son saçlarımı nazikçe yıkadı ve benim kaç gündür üzerimden atamadığım yorgunluk, onun bir dokunuşu ile yok olmuştu.

 

 

***

 

Şimdi onun özel jetindeydik. Yanımdaki güçlü varlığı ile gözlerimi kapatınca sabah Dmitri’nin bana banyoda masaj yapıp saçlarımı özenle yıkadığı anlar geldi. Karşımda; Viktor ve Lena vardı ve Lena kesinlikle şu an kızaran yanaklarıma bakıyordu. Dmitri sabah saçlarımı yıkayınca onlara küçük bir öpücük kondurarak banyodan çıkmış, benim tamamen yıkanmam için beni yalnız bırakmıştı.

Bense o gittikten sonra bile gevşeyen vücudumla biraz daha sıcak jakuzide kalmıştım, belki de orada birazcık uyumuştum. Dmitri benim dinlendiğimi bildiği için tekrar hiç gelmemişti. Dakikalar sonra kendime gelip kısa bir duş aldığımda banyodan hemen çıkıp hazırlanmıştım.

Üzerime geçirdiğim su yeşili, üzerinde çiçekleri olan kısa elbise kesinlikle bahar havasını yansıtıyordu; içimdeki ilkbaharı. Kalın askıları olan elbiseyi giyip giymemek için yirmi dakika düşünüp en son giymeye karar vermiştim.

Arabaya bindiğimizde Dmitri’nin yine gözlerimi bağlamasını bekledim ama o sadece bana çapkın bir bakış atıp göz kırpmıştı.

Daha önce Moskova’ya göreve giderken, helikopterlere bindiğimiz alana geldiğimizde daha ne kadar şaşırabilirim acaba diye düşünmeden edememiştim.

Çünkü Dmitri’nin özel jeti vardı!

Ve üstünde italik harflerle Mr. Vasiliev yazıyordu.

Şimdi bu muhteşem ve helikopterden fazlasıyla konforlu olan özel jetin içesindeydik. Dmitri’nin özel Jet’inde; diğer kulübelerden sadece Anna ve Lena bizimleydi ve birde jet’e pilotluk eden çekik gözlü askeri vardı. Onu daha önce bindiğimiz helikopterde görmüştüm ama o zaman korkuyla Dmitri’nin göğsünden başımı kaldırmadığım için pek fazla hatırlamıyordum. Adını bile şimdi ilk defa duymuştum. Ha-jun.

Ha-jun’un çok yetenekli olduğunu ve motoru olan her şeyi en iyi şekilde bildiğini ve sürdüğünü söylemişti Dmitri. Ben özel jet’inin önünde kararsızlıkla beklerken onun kulağımı okşayan yumuşacık sesi, gözlerimdeki korkuyu ve kararsızlığı tek hamlede silmişti.

Dmitri kulübelerin liderlik görevini kısa süreliğine Viktoria’ya devretmişti. Aslında İvan’da liderlik yapabilirdi bence, Viktoria’ya gerek bile yoktu. Dmitri, Albay’ın yeğeni olan adamanın ismine bile tahammülünün olmadığını Alex’le konuşurlarken yanlışlıkla duymuştum. Mecbur Viktoria lider olacaktı Dmitri’nin yokluğunda.

Viktoria, biz Dmitri’yle evden çıkmadan gelmiş, sarı saçlarını cilveyle arkaya atarak komutanının söylediklerini dinliyormuş gibi yapıyordu.

Yani yersen.

Ben yemedim şahsen. Çünkü onun buz mavisi gözleri sürekli Dmitri’nin kalın dudakları ve geniş omuzlarında dolaşmıştı.

Dmitri sonunda emirlerini vermesi ile üst kattaki odasından Viktoria’ya bir dosya vermek için yanımızdan ayrılmıştı. Ve biz bu takıntılı sarışınla yalnız kalmıştık.

Buz mavisi gözleri beni küçümseyerek baştan aşağı süzmüş ve en son boynumdaki kurt dövmesinde oyalanmıştı. Adımları büyük salonda yankılanarak karşıma gelip kıpkırmızı dudakları alayla kıvrılmıştı ama gözlerindeki kıskançlığı gizleme gereği bile duymamıştı.

“Herkes onun büyüsüne kapılır, dikkat et uyanma vaktin çok yakın Katre.”

Duyduklarım karşısında içimde kabaran öfkeye mani olamamıştım. Bende hemen bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattım. Aşkla parlayan yeşil gözlerimi, onun buz mavisi gözlerine çıkardım.

“Asıl bir rüyada olan sensin Viktoria, ben gözlerimi açalı çok oldu ama senin gözlerindeki bu hırs ateşi yandığı sürece yapayalnız kabusundan asla uyanamayacaksın…”

Dmitri parmaklarını yanağımda tüy gibi dokunuşlar bırakınca bu can sıkıcı anıdan çıkmam kolay oldu. Gözlerimi açarak yanımdaki; heybetli duruşuna, bana ilgiyle bakan gri gözlerine ve en son beni bu sabah öpen kalın dudaklarında gezdirdim. Ona bakmak bile nefesimi titretirken başını biraz eğip yüzüme yaklaştı.

“Hala uykun mu var? Seni ayıltmamı ister misin?” boğuk sesinden çıkan kelimeleri duymamla benim gözlerim sonuna kadar açılırken karşımdaki Viktor öksürerek gülmesini bastırmaya çalıştı. Alex omzuna yaslanan Anna’nın üzerine ağzındaki viskiyi püskürttü. Lena dudaklarını birbirine bastırırken Anna, Alex’e söylenmeye başlamıştı.

Bu olaylara neredeyse hiç tepki vermeyen bir tek Niko’ydu ve bizi türlü hallerde bastığı için sadece kocaman gülümseyip beyaz dişlerini alt dudağına geçirmişti.

Bana da sanki bi inme inmişti. Nefes almayı unutmuş, sanırım kalbim atmayı bırakmıştı çünkü göğsümün içinde hiçbir vuruş hissetmiyordum. Doğru duyduğumdan emin miydim acaba ben?

Seni ayıltmamı ister misin?

Nasıl?

Tekrar düşününce evet doğru duymuştum. Zihnime direk sabahki öpüşmemiz gelince istemsizce dudaklarım aralandı. Dmitri’de bu arada sert çenesiyle Viktor ve Alex’e döndü.

“Sabahki idman yeterli gelmedi herhalde size.” karanlık sesi anında ciddileşmişti. Viktor gülmemek için yanaklarını dişleyip başını öne eğdi. Alex’te hınzır gözlerini omzundaki kızıl saçlara gömünce Dmitri tekrar bana döndü.

“Askerlerim biraz fesattır. Sen onları boş ver” dedi kalın sesi yüzümü yaladı.

“Hadi uçağın kokpit bölümüne gidiyoruz Katre. Sana benim şehrimi göstermek istiyorum.” Bir yandan beni saran kemeri çözerken bir yandan da ince parmaklarımı tutup beni ayağa kaldırdı. O an aklımdaki tek düşünce Dmitri’nin askerleri kadar fesat olduğumdu. Yanaklarım bu utançla kızarırken Lena bana hadi yine iyisin bakışı atmayı unutmadı.

Dmitri önde, elimi hiç bırakmayacak gibi tutup beni jetinin kokpit bölümüne getirdi. Solda, Ha-jun büyük bir kulaklıkla rahat bir şekilde oturmuş bilmem kaç kilometre hızla giden jeti sanki bisiklet sürüyor gibi neredeyse gözleri kapalı sürüyordu. Onun bu rahatlığına neredeyse gözlerim yerinden fırlayacaktı.

Dmitri sağdaki koltuğa iri bedenini bırakınca beni de tuttuğu elimden çekti. Ellerim beyaz gömleğinin sardığı omuzlarını kavrarken beni bacaklarının arasına alıp kucağına oturttu. Yanaklarım artık kızarmaktan boz bir renk almaya başlamıştı. Yanında askeri varken onu hiç umursamayıp beni kucağına almasına tüm ahlak bilgilerim yerle bir oldu. Ben utançla yutkunup gözlerimi onun gözlerinden kaçırırken Dmitri’nin nefesini yüzümde hissettim. Çok yakımdaydı.

“Bazen evliliğinin bir düzmece olduğu düşüncesi beni kasıp kavuruyor Katre” kalın ve boğuk fısıltısına gözlerim anında gözlerini buldu. Yerden millerce yüksekte Dmitri’nin doğru tespitine tüm vücudumu bir ürperti sardı. Gri gözleri önce yanaklarımdaki kızarıklıkta dolaştı sonra karanlık bir arzuyla dudaklarımda son buldu.

Sol koltukta Ha-jun’un oturuyor olması mantığımdaki edebi korumama yardımcı olurken onun tutkuyla dudaklarıma bakıyor olması içimin kor bir ateşle kavruluyor olmasına neden oluyordu. Ellerim omuzlarında titrerken dilim, kuruyan alt dudağımda gezindi. Bu hareketime Dmitri’nin belimi saran elleri bulunduğu noktayı acıtmayacak derecede sıkarken gözlerini bir iki saniye kapattı.

Onun bu boşluğundan yararlanıp başımı hemen kokpitin camına çevirdim. Gün yavaşça bitiyordu. Güneş gökyüzün mavisini turuncuya bırakmaya hazırlanırken Dmitri sağ kulağıma yaklaştı. Onun kehribar kokusu içinde, midemdeki kelebekler serbest kalmış ahenkle vücudumun her yerine dağılmıştı. Ben titrek bir nefes verirken Dmitri belimdeki elinin birini çekip bana ilerdeki minik yapıları olan şehri gösterdi.

“Benim şehrim” yüzü hemen yanımdaydı benim şehrim derken bile sesi biraz önceki tutkudan sıyrılamamış oturduğum kumaş pantolonundan bile hissettiğim kasları taş gibi olmuştu. Onun şehrine yaklaştıkça ciğerime dolan kehribarlar arttı. Her hücrem onun sesiyle doldu. Ona ait olan her şey bir bir çoğalmaya başlarken kalbimin her odacığına bir sıcaklık kapladı.

Dmitri bir eliyle Ha-jun’a işaret parmağını havada döndürerek kısa bir talimat verdi.

“Emredersiniz Yüzbaşım” tok ve kalın sesinden dökülen Türkçe kelimelere dönen gözlerim kısaca Ha-jun’u inceledi. Siyah gözlerinin çekik olmasından başka Korelilere benzer bir hali yoktu. Uzun ve yapılı bir bedeni vardı, daha çok Avrupai bir görünüme sahipti. Kesinlikle ebeveynlerinde biri Koreli değildi.

Ha-jun, Dmitri’nin kısa talimatını hemen anlamış bizi Dmitri’nin benim şehrim dediği yerin; St. Petersburg’un üzerinde dolaştırmaya başladı. Manzaraya bakan gözlerim merakla onun şehrini inceledi. Geniş su kanalları ve ortadan geçen nehirle şehir resmen tarihi yapı kokuyordu. Şehrin bir kısmı resmen denizin üzerinde yer alıyordu. Bir İstanbul olamazdı ama onun şehri de bizimkiyle yarışırdı.

Dmitri eliyle bana şehri bölen nehri gösterdi.

“Neva nehri” dedi bana şehrini tanıtırken “Daha önce duymuş muydun?”

Hayır anlamında başımı salladım saçlarım hareketlenince Dmitri’nin gözleri kısaca benim uzun karamel saçlarıma takıldı.

“Kuzeyin Venedik’i derler” Benden gözlerini çekerek tekrar denize kıyısı olan ışıltılı körfezi gösterdi. Uzun körfezin ortasında; şekli kocaman yıldız gibi olan büyük yapıyı görünce şaşırmadan edemedim adeta denizin üstünde kocaman bir yıldızdan körfez yapmışlardı. Gün daha batmamıştı ama körfezin sarı ışıkları sanki güneş oradan doğuyormuş gibi pas parlaktı. Onun şehrinin de en az onun kadar muhteşem olmasına derin bir iç geçirdim.

Ben dakikalarca manzarayı izlerken Dmitri’nin boşta kalan eli nazikçe saçlarımda dolaştı. En son Ha-jun’a tekrar kısa bir emir vermesi ile beni kucağından dikkatlice kaldırıp elimi tuttu. Artık ellerim soğuk değildi. Onun sıcak elleri sayesinde her daim ılıktı. Bu ılık his tüm vücuduma yayılırken Dmitri benim sıkıca emniyet kemerimi bağladı.

Yaklaşık on beş dakika sonra inmiştik. Dmitri ve ekibini havaalanında bekleyen küçük bir koruma ekibi siyah jeeplerle bizi almaya gelmişti. Üç araçla gelen ekip Dmitri’yi görünce kısaca başlarını eğerek selam verdiler. Dmitri benim elimi sıkıca tutarken onların selamına kısaca baş salladı ve ilk arabaya yöneldi.

“Ostav’ nas v pokoye” bizi yalnız bırak

Anahtarı korumadan alırken sert bir emir veren Dmitri bana dönünce biraz önceki sert sesinin aksine sıcacık baktı. Arabanın ön kapısını açıp dikkatlice beni içine kattı. O arabaya binene kadar tüm bedenim ailesi ile tanışacağım için titredi. Ne yapacağımı veya nasıl davranacağımı bilmiyordum.

Işıltılı şehri geriden bıraktığımızın yirminci dakikasındaydık, şehrin bu kısmı daha sakin gibiydi evler küçük bir malikane gibi aralıklarla sıralanmaya başlamıştı. Titrek bir nefes alıp sabahtan beri sormak istediğim o soruyu sordum.

“Neden beni ailenle tanıştırıyorsun?”

Gri gözlerini hiç yoldan ayırmadan yaklaşık yarım dakika ailesine giden yolu izledi. Bana cevap vermeyeceğini düşündüğüm saniyelerde Dmitri; gri, karanlık gözlerini yüzüme çevirdi.

“Seni seveceklerinden eminim” dedi çok doğal ve bilindik bir şey gibi hiç düşünmeden konuşmuştu. Ailesiyle tanışacağımı nerden biliyorsun demedi onun hayatını kızlardan dinlediğime adı gibi emindi.

“Sorumun cevabı bu değil” dedim kendimden emin bir sesle. Yeşil gözlerim tereddüt doluydu. Beni seviyor muydu mesela yoksa her şey çaresiz ve sevgiye aç bir kızın gönlünü etmek için miydi? Dmitri gözlerimdeki kararsızlığı görünce hızla giden arabayı yavaşça kenarda durdurarak üst bedenini bana çevirdi.

“Ailemle tanışmayı istemiyor musun?” kalın sesinden dökülen kelimelerle beni yanlış anladığını anladım. Ben aslında senin için ne ifade ediyorum da beni ailenle tanıştırıyorsun? Bu sorunun cevabını aramıştım.

“Hayır” dedim hemen bu yanlış anlamayı düzletmeye çalışmıştım ama sanırım daha fazla batırmıştım. Dmitri’nin gri gözleri hızla bulutlanırken kirli sakallı çehresine minik bir bozgunluk uğradı. Hemen sol elimi uzatıp onun kirli sakallarının ev sahipliği yaptığı yanağına dokundum.

“Yanlış anladın” dedim dudaklarım her iki yanına kıvrılırken. Gri gözleri bana tekrar dönüp yüzümün her bir noktasını arşınladı. Parmaklarım onun kısa sakallarında gezindi.

“Aslında soruyu yanlış sordun. Türkçemiz biraz yanlış yorumlamaya müsait bir dil. Sen istemiyor musun diye sorunca evet desende hayır desen de sonuç olumsuza bağlanıyor.” Dedim sıcacık bir tonda.

“Ailenle tanışmayı tabi ki de istiyorum” gözlerim aile kavramı ile parlarken içimde tatlı bir telaş oluştu.

“Sadece daha önce kimsenin ailesi ile tanışmadım. Sanırım biraz gerginim.” Dmitri’nin gözleri kısılırken yavaşça kaşları da çatılmıştı. Ne düşündüğünü anlamadım.

“Onun ailesi ile tanışmadın mı?” dedi sesinden akan karanlık tını yine konunun ona gelmesinden kaynaklıydı. Onun meraklı bakışlarının altında nasıl bir pot kırdığımı yeni fark ettim. Ben Yavaşça yutkunurken, yanağındaki elimi sıcacık avucuna aldı ve parmakları bileğimdeki lale dövmesini okşamaya başladı. Aile konusunun beni ne kadar etkilediğinin farkındaydı.

Benim bakışlarımda bileğimdeki dövmeye indi.

“Hayır ” dedim gerçekleri söyleyerek en azından bildiğim gerçekleri. Kerem’in bana söylediği böyleydi sadece bir abisinin olduğunu ama pek fazla görüşmediklerini söylemişti. Dmitri çenemi kavradığı parmakları ile yüzümü kaldırıp gözlerimi gözlerine sabitledi. Çehresinde ki gergin ifade evliliğimde büyük bir sorun olduğunu anlamış gibiydi.

Dmitri yavaşça yüzüme yaklaşmaya başladığı sıra telefonu çaldı. Kaşları kabaca çatılırken kendi koltuğuna giderek telefonu açtı. Direkt hoparlöre bağlandığı için ince ve sitemkar bir sesi arabanın içene yayıldı.

“Gde ty brat?”

Neredesin abi?

Bu sesi daha önce duymamıştım ama onun kim olduğunu biliyordum; Eleni, Dmitri’nin asi ve haylaz kız kardeşi.

Dmitri sitem dolu soruyu duymasıyla çatılı kaşları anında açıldı ve dudakları genişçe iki yanına kıvrıldı. Yüzü yavaşça bana döndüğünde onun bu kusursuz gülümseyişine yutkunamadan edemedim.

“ladno, ya idu, moya krasavita.”

Tamam geliyorum güzelim.

Dmitri, moya krasavita; güzelim derken gözlerimin en derinine bakıp bana göz kırpınca bu hareketine bedenimden küçük bir elektrik dalgası geçti. Ben dudaklarımı birbirine bastırırken Dmitri arabayı yeniden çalıştırdı. Bende arkama yaslanıp içimdeki tüm duyguların karmaşıklığına anlam vermeye çalıştım.

Heyecan, korku, sevinç, endişe hepsi yüreğimin üstünde bir düğüm oluşturmuştu. Seviniyordum ama bu duyguya ek üzerinde endişe vardı, heyecanlıydım ama heyecanımın içinde korku habisti.

Dmitri arabayı beyaz, mütevazi bir malikanenin önünde durdurunca duygularımdan sıyrılmaya çalışıp arabanın camından malikaneyi inceledim; yaklaşık üç katlı olan ev bayağı büyük gibiydi. Diğer evlerle mesafesi oldukça fazlaydı. Dişlerim alt dudağımı esir alırken kalbim boğazımda atmaya başladı.

Ben derin bir nefes alırken Dmitri’nin sıcak parmaklarını çenemde hissettim. Başımı yavaşça kendine çevirdi. Gri gözlerinin ilk hedefi üst dişimin arsında olan dudağımdı. Bana söyleyeceği şeyi unutmuş gibi birkaç saniye koyulaşan grileri dudaklarımda gezindi. Onun bana arzuyla bakıyor olması her seferinde karnımın altından ılık bir hissin yavaşça gezinmesine neden oluyordu.

Bana; benim iznim olmadan dokunmayacağını söylemişti ve bu söylediğine şu an lanet ettiğine emindim. Ben adım atmadan bana dokunmayacaktı ve şu an gerilen çenesi ve düzleşmeye başlayan dudaklarından ne kadar zorlandığını anlayabiliyordum.

Çenemdeki başparmağını ile alt dudağıma getirerek onu dişlerimin esaretinden yavaşça kurtardı. Güçlü yutkunuşu içimin derinliklerinde küçük bir sarsıntı oluştururken yüzüme biraz daha yaklaştı.

“Kendini kimseye beğendirmek zorunda değilsin Katre. Sadece kendin olmanı istiyorum.” dedi boğuk bir sesle. Gri gözlerini zorlukla dudaklarımdan çekerek benim gözlerime çıkardı. Onun bu kadar ince düşünceli bir adam olacağını kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi sanırım.

“Teşekkür ederim.” Biz konuşurken ekibin kalanı çoktan gelmiş, içeriye girmişlerdi. Buraya yıllardır sıkça geldikleri belliydi. Dmitri sonunda çenemden elini çekerek arabadan hızla indi. Kendimi derin bir nefes alarak toplamaya çalışırken Dmitri çoktan kapımı açmış, benim arabadan inmeme yardımcı oluyordu. İri eli hemen belime çıkıp beni ailesinin yaşadığı eve doğru götürdü.

Sanki nefes alamayacak gibi hissettiğimde Dmitri belimdeki elinin baskısını biraz artırdı ve sağ kulağıma eğildi.

“Sakin ol Katre… Gevşe biraz” fısıltısı beni rahatlatmak içindi ama şu an o kadar heyecanlıydım ki ağzım kurumuş, avuçlarım terlemişti. Dmitri belimin derin oyuntusunda yavaşça parmaklarını dolaştırınca bu sefer titrek nefeslerim kesik kesik çıkmış, sırtım yay gibi gerilmişti. Onun bu dokunuşu beni rahatlatmak içindi ama belimin çukurunda gezinen parmakları bacaklarımı uyuşturacak kadar beni etkilemişti.

Dmitri’nin bakışları benim hızlanan göğsüm ve dudaklarımdan titreyerek çıkan nefeslerime kayınca gözlerine inanamaz gibi şaşkın bir nefes verdi. Şu an ben ailesi ile tanışmak için kapının açılmasını beklerken onun belimdeki o hassas noktaya teması ile tahrik olmuştum. Yanaklarım utançla kızarırken Dmitri’nin hırıltılı bir nefes verdiğini işittim. Şu an gözlerine bakamıyordum ama baksam göreceğim şeyi biliyordum; koyu karanlık bir arzuya bulanmış bir çift gri göz.

Tam kapı açılacağı zaman Dmitri belimdeki elini çekip sağ elimi büyük avucuna aldı. Benim gözlerim şaşkınlıkla açılırken kapıda orta yaşlarda bir hanımefendi belirdi.

“Evinize hoş geldiniz beyefendi” Rusça çıkan sıcak selamlaşmadan onun bu evde çalışan bir kadın olduğunu anladım. Kadının kaçamak bakışları elimize düşünce rahatsızca kıpırdandım. Biz Dmitri ile el ele kapıdan girerken tek düşündüğüm ailesinin beni sevip sevmeyeceğiydi.

Eve girdiğimiz anda sıcak ve pastel tonlarda duvar ve mobilyalar bizi karşıladı. Gayet geniş ve ferah olan zemin katta ilerleyip büyük salona geldik. Ekibin hepsi buradaydı onlar bizden önce gelip selamlaşma işini bitirmişlerdi. Anna ve Lena’nın meraklı gözleri bizim üzerimizdeydi.

Bizi gördüğü an ayaklanan oldukça genç görünen kadın sanırım Dmitri’nin annesiydi. Oğlunun yanında bir kız görmeyi beklemediği şaşıran çehresinden belliydi. Hemen kendini toparlayıp dolgun sayılabilecek dudaklarına özlem dolu bir gülümseme kondurdu.

Oldukça uzun boyluydu, yılların verdiği zarafetle adeta süzülerek Dmitri’ye doğru geldi. Üzerinde kırmızı saten bluzu ve siyah kumaş pantolonuyla anında göz kamaştırıyordu. Simsiyah saçları başının üstünde şık bir topuz halindeydi. Islak yeşil bakışlarının çevrelediği yüzünde sadece kaz ayakları vardı, onun dışında annesi demeye bin şahitti.

Bakışları kısaca birleşen ellerimize kayınca utanç tüm bedenime yayıldı ve aniden elimi Dmitri’nin sıcak avucundan çektim. Dmitri’nin annesi bir yandan oğluna sarılırken bir yandan kaçamak bakışları benim kızaran yanaklarımda gezindi.

Titreyen elimi üzerime giydiğim minik çiçekleri olan su yeşili elbiseme getirip son derece düzgün olan elbisemi düzeltmeye çalıştım. Bugün neden böyle bir elbise tercih ettiğimi bilmiyordum.

Hayır biliyordum

İstemsizce Dmitri’nin ailesine beğenilmek ve onaylanmak istiyordum. Lena ve Anna üzerimdeki elbiseyi gördükleri andan beri beni onaylayan bakışları ve sözleri hala aklımdaydı. Dmitri’nin kollarından ayrılan annesi sıcak bir gülümsemeyle bana yaklaşarak bana sıkıca sarılınca ne yapacağımı bilemedim. Dmitri’yi ilk gördüğümde çok soğuk ve duygusuz olduğunu düşünmüştüm ama annesi onun tam tersi beni ilk gördüğü an zarif kollarının arasına alarak bana sıkıca sarıldı.

Midemdeki tuhaf hisle ellerimi onun ince omuzlarına dolayarak onun bu kucaklaşmasına cevap verdim. Lavantanın hoş kokusu burnuma gelirken kalbimin içini kaplayan sıcaklık yavaşça büyümeye başladı.

İçimdeki düğüm bir bir çözülürken gözlerimin önünde annemim kahve saçları dolaştı, yutkunmakta zorlandım. Benden bir adım geriye giderek, aynı ton olan gözlerimin içine baktı.

“Ben Caterina, Dmitri’nin annesiyim.” Dedi sesi bir melodi gibi zarif ve kibardı. Böyle zarafet kraliçesinden Dmitri nasıl olmuştu anlam veremedim.

“Bende Katre memnun oldum efendim” ben o kadar heyecanlıydım ki onun bana Rusça konuşmasına ben Türkçe cevap vermiştim. Kaşları biraz havaya kalktı.

“Türk müsün?” dedi şaşkın bir nefes vererek Dmitri’yle bana baktı.

“Evet Efendim” dedim biraz gerilerek bu onlar için sorun muydu bilememiştim. Onlara kendimi sadece Katre olarak tanıtmıştım. Kız arkadaşı veya sevgilisiyim dememiştim. Dmitri’yle bu konuyu kendimiz bile konuşmuyorduk. Sadece anda kalıyor, geleceği umursamıyor gibiydik.

Katrecim el ele olduğumuzu görmüştü ya kadın ama belki ben düşecekken Dmitri elimi tutmuştu olamaz mıydı? Bence olabilirdi

Ben kendi içimde gerginlikten saçmalamaya başlarken Dmitri bana yaklaşarak bir elini belime koydu yine.

Buna da bir temas bağımlılığı gelmişti.

“Şaşırdım.” dedi Caterina narin bir sesle.

“Rus kızlarına benziyorsun acaba bir tarafın Rus mu?” dedi ısrar eden bir merakla. Ben derin bir nefes verirken onun şaşırdığı konunun beni Rus kızlarına benzerliğim olduğunu fark edince gerilen bedenim biraz gevşedi. Bende bir an Türk olmam sorun teşkil etti sanıp bayağı bir gerilmiştim.

Aslında ülkemde; Antalya’da yaşadığım zamanlarda çok nadir de olsa Ruslara benzediğimi söylemişlerdi ama bu imkansızdı; annem de babamda Türk’tü.

“Hayır efendim. Ben öz Türküm” dedim kendimden çok emin bir sesle. Caterina’nın bakışları boynumdaki kurt dövmesine gelmesi ile omuzlarım dikleşmiş, çenem yukarı kalkmıştı. Caterina’nın yeşil gözlerindeki gururlu bakışı görünce zihnimde bir an annemim küçükken bana gururla bakan ifadesi geldi. Kalbim özlemle yanarken. Dmitri belimdeki elini yavaşça hareket ettirip benim gerginliğimi azaltmaya çalıştı.

Biz ayakta tanışma faslındayken Caterina’nın arkasına heybetli bir vücut yanaşıp iri elini onun beline koyarak bize yaklaştı. Gözlerim Dmitri ile aynı heybetli bedene sahip adamı görünce şaşkınlıktan birkaç kere kırpıştı. Sanki Dmitri’nin yıllar sonrası haline bakıyordum. Aynı gri gözler, aynı sert çene yapısı ve aynı geniş omuzlar. Dmitri, babasının resmen kopyasıydı. Grileşen saçları ile hala cazibesinden bir şey kaybetmemiş gibi dinçti.

Bir elini Dimitri’ye uzatırken diğer elini eşinin belinden çekip Dmitri’nin omzunu sıktı.

“Hoş geldin evlat” ses tonun o tok sesi bin bir tecrübeye ev sahipliği yapmış gibiydi. Gri gözlerini bana çevirince gerilmeden edemedim ben titrek bir nefes alırken babası ile tokalaşmak için elini çeken Dmitri sıcak avucunu tekrar belime çıkardı. Kaşımdaki orta yaşlı adam eski bir KGB ajanıydı ve şu anki delici bakışları sanki gerçekleri görüyor gibi yüzümü dikkatle inceliyordu.

Ben derince yutkunurken bana biraz eğilip sağ elini uzattı.

“Evimize hoş geldin Katre. Ben Boris, Dmitri’nin babasıyım” dedi sesi yine kalın ve tok çıkmıştı, gri gözleri yüzümü arşınlayarak tepkilerimi ölçmeye çalıştı ama ben şu an heyecandan bayılacak gibi terlemeye başlamıştım.

“Memnun oldum efendim bende Katre” dedim elimi onun avucundan çekerken. Sesim resmen bu adamla konuşurken içime kaçmıştı. Boğazımı kısaca temizlemeye çalışırken,

“Lütfen bize sadece Caterina ve Boris demen yeterli” Caterina sıcacık sesiyle bana bakarak konuşmuştu. Sonra aklına gelenle bana biraz yaklaştı.

“Ya da yanına bir ünvan getirebilirsin” Bizim oralarda büyüklere sadece isimleriyle hitap edilmezdi. Ya abla derdik, ya teyze, ya da hanım derdik bizim kültürümüze ait bir şeyler söylemesine şaşırmıştım.

“Teşekkür ederim” dedim sadece. Onlara daha ne diyeceğimi bilememiştim. Bu utangaç tavırlarım en çokta Dmitri ve karşı koltukta bizi izleyen Anne ve Lena’nın hoşuna gidiyordu. Dmitri gri gözlerini bir türlü kızaran yanaklarımdan ayırmıyordu. Kızlarda sanki aşktan erimiş gibi gözlerinden kalpler çıkarak bize bakıyordu.

Caterina bizi büyük yemek masasına davet edince ne kadar acıktığımı fark ettim. Yolculuk yaparken kesinlikle bir şeyler yiyemezdim. Tüm ekip masaya doğru giderken birden minik bir çığlıkla Dmitri’nin omuzlarına bir şey yapıştı.

Bir şey?

Ben şaşkınlık ve korkuyla bir adım geriye giderken Dmitri gözlerini bir iki saniye kapatıp çenesini sertçe sıktı.

“Eleni” dedi dişlerinin arasından. Kumral, dalgalı saçlarını Dmitri’nin omuzlarından kaldırıp masmavi gözleriyle kısaca abisinin suratına bakıp onun kirli sakallı yanağına sulu bir öpücük bıraktı. Dmitri onu tek hamlede sırtından alıp yere bırakırken oldukça dikkatliydi.

“Hoş geldin abicim” diyerek masmavi iri gözlerini Dmitri’nin öfkeli çehresinde gezdirdi.

“Çocuk musun Eleni? Kaç kere söyleyeceğim hoşlanmıyorum sulu öpücüklerden” deyince Viktor kıs kıs gülerken Alex’te bıyık altı gülmüştü. Bense tanıdığım herkesten utanarak bakışlarımı kaçırmıştım. Eleni ise neredeyse dudaklarını bükecekti.

Tam karşıma denk gelen Ha-jun’un bakışları, Eleni’nin yüzünde dolaşınca sertçe yutkunmuştu. Herkes Eleni ve Dmitri’ye odaklıyken bu görüntü sadece benim dikkatimi çekmişti.

Dmitri, kız kardeşinin masum yüzündeki iri gözlerine dayanamamıştı.

“Gel bakalım başımızın küçük belası” diyerek onu geniş kollarının arasına aldı. Benimde içimi sıcacık yapan bu karşılamaya iç çekmeden edemedim. Eleni sonunda abisinin kollarından çıkınca mavi gözleri beni buldu. Anında kurt dövmeme takılan bakışları hayranlıkla parladı.

“Yalnız dövmene bayıldım.” dedi ince sesi odayı doldururken benimle aynı yaşlarda olduğuna şaşırdım. Anna seninle aynı yaşlarda demişti ama kaşımdaki kız masum duruşu ve hafif çocuksu tavırları ile her manada benden küçük duruyordu.

Acaba bende dışarıdan böyle çocuk gibi mi görünüyordum?

Dmitri ilk zamanlar alyansları bana verirken evlenmek için yaşın küçük değil mi? Demişti.

Katrecim adam bize arzuyla, şehvetle bakıyor ya hani insan çocuk gibi gördüğü birine böyle bakmaz bence.

“Seni daha önce görmedim sen ekipte yeni misin?” Kumral saçlarını kulaklarına sıkıştırdı.

“Hayır. Katre ekipten değil” dedi Dmitri bu duruma son noktayı koyarken. Ses tonu biraz sert çıkmıştı. Dmitri’nin annesi ve babası da meraklı gözlerle Dmitri’ye bakmıştı. Dmitri’nin hayır ekipten değil sözü neden benim canımı bu kadar yakmıştı anlayamadım. Boğazımda oluşan yumruyu bu defa gönderemedim. Gözlerimden geçen hüznü zor saklamıştım.

Ne demesini bekliyordum bilememiştim. Moskova’da öylesine birine benim için karım derken burada da aynı şeyi söylemesini beklemek saçmalıktı. Babası emekli bir ajandı ve benim için karım diyerek tüm dikkatlerini üzerime çekmesi benim açımdan hiç iyi olmazdı.

Ama nedense içimde küçük bir yer ısrarla sızlamaya devam etti.

“Ben Eleni, Dmitri’nin belalı kız kardeşiyim” dedi ortamı biraz neşelendirerek. Biraz önceki sorusu yüzünden kısa bir gerginlik oluşmuştu ve Eleni çocuksu hareketlerine rağmen bunu hemen sezip toparlamayı başarmıştı.

“Bende Katre memnun oldum.” dedim elimi ona uzatarak sesimin biraz önceki neşesi yoktu ama yine de mutlu bir ses çıkarmayı başarmıştım. Dmitri belimdeki elini biraz daha bastırınca adım atmak zorunda kaldım.

“Yemeğe geçelim artık, acıktık ve yorgunuz” dedi biz masaya geçerken. Boris masanın ilk başındaki sandalyeye oturmuş, yanına da eşi ve kızı oturmuştu. Masanın diğer lideri Dmitri’ydi. Girdiği her ortamda liderliğini hiç elden bırakmıyordu. Her yerde, her durumda güç oydu. Güç onun gri gözleriydi; insanı delip geçen bir kurşun gibi ağır ama beni kendine meftun edecek kadar karanlık bir ışıltısı vardı.

Benimde sandalyemi nazikçe çekerek oturmama yardımcı oldu. Ben hemen onun sağındaydım ve solunda bu sefer Niko vardı. Masadaki yemeklere neredeyse gözlerinden kalp çıkararak bakıyordu. Bu görüntüye gülümsemeden edemedim. Bir kişi daha Niko’nun sakalsız yüzündeki bu gülümsemeye hayranlıkla bakıyordu.

Eleni

Benimle göz göze gelen Eleni’nin mavi gözlerini minik bir telaş sardı. Hemen kendini toparlayıp bakışlarını babasına çevirdi. Baba kız hoş bir sohbete başlarken Eleni’nin hakkında düşünmeden edemedim. Bekli de sadece basit bir hayranlıktır ya da ben yanlış yorumluyordum. Gözlerimi baba kızdan çekerek büyük masada dolaştırdım.

Çoğu kişi karşılıklı çift şeklinde oturmuş, bir tek Ha-jun, Caterina’nın yanına geçmişti. Siyah çekik gözleri arada bir sağ çaprazındaki Eleni’ye değiyordu. Eleni sanki onun farkında değil gibi bir yandan babası ile sohbet ederken bir yandan da kaçamak bakışları abisi ve Niko’nun üzerinde geziyordu.

Yok Katrecim biz yanlış yorumlamadık bence.

Masadan yükselen hoş sohbete kendimi bir türlü veremiyordum. Hala Dmitri’nin benim için ekipten değil demesini kendi içimde yorumlamaya çalışıyordum. Arada Lena ve Anna’nın şaşkın ve gergin bakışlarını yakalıyordum. Onlarda Dmitri’nin benim ekibimden değil demesini beklememişti sanırım. Masaya geçtiğimizden beri gözlerim bir tek Dmitri’nin üzerine değmemişti. Benim aksime Dmitri’nin gözleri bir an olsun üstümden ayrılmamıştı. Onun bakışları altında sanki daha fazla gerilmiştim.

Ben düşüncelerimle boğuşurken bize kapıyı açan hanımefendi masaya doğru geldi ve Dmitri’nin tam karşısında durdu.

“Dört tane misafir odası hazır Beyefendi. Misafirleriniz istediğiniz zaman dinlenmeye geçebilir.”

Dmitri yemeğini bitirirken kadına nazikçe baktı.

“Sadece üç oda hazır olması yeterli Daria. Katre benim odamda kalacak.”

Yediğim yemek boğazımda kalırken Dmitri bakışlarını adının Daria olduğunu öğrendiğim hanımefendiden alıp bana çevirdi. Önümdeki suyu alıp dudaklarıma getirince daha da kızardım.

Ben içebilirdim pekala.

Dmitri’nin anne ve babası aramızdaki ilişkiyi ister istemez merak etmişti. Eleni’nde gözleri pörtleyinceye kadar açılmış, eli açık dudaklarına gitmişti. Aramızdaki ilişkinin normal arkadaş ilişkisi olmadığını böylece herkes anlamış oldu.

Bay Boris, gri bakışlarını bizim yüzümüzde gezdirdi.

Bölüm : 01.05.2025 12:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...