
“Katre ekibinden değil madem” dedi tok sesiyle kısa bir es verip devam etti.
“Bu güzel kızla nasıl tanıştığını anlatmak ister misin?” Caterina’da bana içten bir gülümsemeyle bakıyordu. Bay Boris’in konuşması dümdüz ama bir tık daha ılımlı devam etmişti. Rol yeteneği yüksek bir adam gibiydi. Yıllardır yaptığı iş yüzünden tüm duygularını nasıl kontrol edeceğini iyi biliyordu.
İçimi bir telaş alırken Dmitri’nin ne diyeceğini merak etmiştim. Onunla gerçekten nasıl tanıştığımız ortadaydı. Dmitri, onun yatağına gönderilen bir ajan olduğumu söylüyordu. Yani başlarda böyleydi, eğer Dmitri ailesine böyle bir şey söylerse gururum orta yerinden parçalanıp kırılırdı. Ben panikle düşüncelerimi karıştırırken kalbimi karmakarışık duygular kapladı. Masadaki soğuk elimi, Dmitri’nin büyük ve sıcak eli sarmaladı.
Ben yüzümü kaldırıp onun grilerine bakarken Dmitri derin bir nefes aldı. Geniş göğsü beyaz gömleğinin altında şişerken benimde kalbim sıkıştı. Masadaki sessizlik rahatsız edici derecede yoğundu. Dmitri, gri ve parlak gözlerini gözlerimden hiç ayırmadan çehresine yoğun bir memnuniyet yaydı. Rol mü yapıyordu yoksa bu bakışlarda gördüğüm şey gerçek miydi düşünmeden edemedim.
Şey; aşk, tutku, sahiplenme, sevgi, şefkat. Sanki bu dünyada sadece ikimiz varmış gibi. Sanki her şeyiymişim gibi.
“Ben Türkiye’ye göreve gittiğim zaman tanıştık.” dedi parmakları elimi okşarken. Dmitri’nin babasının da annesiyle buna benzer bir tanışma hikayesi vardı. Masanın diğer ucunda oturan Caterina aşkla Boris’e bakıp parlak yeşil gözlerini tekrar oğluna döndürdü.
“Bir gün Antalya’da bir görev kutlaması için gece kulübüne gitmiştik.” kalın sesinden akan tanışma hikayemizi bende pür dikkat dinlemeye başladım. Çünkü Dmitri hem Antalya demişti hem de gece kulübü demişti. Ben olduğum yerde kaskatı kesilirken yavaşça yutkunmaya çalıştım.
“Biz üst kattaki locada otururken Katre orada garson olarak çalışıyordu. Sanırım ilk iş günüydü. Titrek yeşil bakışları tepsideki son kadehteyken ayağı bir şeye takıldı ve tepsideki son kadehle direkt kucağıma düştü. O gün çok alkollü olduğum halde hatırladığım tek şey onun gözlerime bakan telaşlı yeşil gözleriydi.”
Tüylerim diken diken olurken nefes alamadım. İçimdeki her hücre sarsılırken omurgamdan aşağı bir ürperti geçti. Gözlerimi şaşkınca kırparken anlattığı tüm ayrıntılar sanki benim geçmişimi tanıyor gibi çıkmıştı dudaklarından.
Çünkü garson olarak gittiğim ilk iş günü bir adamın kucağına düşmüştüm. O adamla Dmitir’nin aynı olma olasılığını düşündüm ama o günden pek hatırladığım bir şey yoktu. İlk işim olduğu için oldukça gergin ve telaşlıydım. Aklımdaki tek şey ise ertesi günkü sınavlarımdı.
Dmitri’nin gri gözleri benim aralıklı dudaklarım ve şaşkınlıktan kırpışan gözlerimde dolaştı.
“Yıllardır birlikte misiniz yani?” Eleni’nin şaşkın sorusuna Dmitri gözlerini sonunda benden çekip masaya geri çevirdi. Bende üzerimdeki şaşkınlığı güçlükle atıp masaya odaklandım. Anna ve Lena da bu hikayeyi duyunca biraz şaşırmıştı ama gözlerinden fışkıran kalpler orada;mbana gösterircesine atıyordu.
Viktor ve Alex ise komutanlarının ayaküstü kırk yalan attığına vay be der gibi bakışları vardı.
“Hayır” dedi Dmitri eli hala elimin üzerindeydi. Caterina ve Boris’te bu hikayeyi sevmiş gibi onların da eli masada birleşmişti.
“Türkiye görevinden ayrılırken aramızda bir şey yoktu.” masadaki herkes Dmitri’nin anlattığı hikayeye odaklanmıştı tıpkı benim gibi.
“Neden” dedi zarifçe Caterina oğluna. O da merak etmişti. Bende merak etmiştim
Madem tanışmıştık, kucağına düşmüştüm, neden aramızda bir şey yoktu?
“Katre’nin yaşı çok küçüktü çünkü. Büyümesini bekledim.” Dmitri bana yandan bir bakış atıp göz kırpınca tüm kan yanaklarıma çıktı. Gözlerim sonuna kadar açılırken böyle bir şey söylemesine dudaklarımdan kesik bir nefes çıktı.
Mantıken düşününce o Türkiye görevindeyken ben on sekiz yaşından küçük oluyordum. Caterina ve Boris’in gözleri biraz açılıp şaşırınca onlarda böyle bir neden beklemediği ortadaydı. Niko komutanına kısa bir bakış atıp okyanus mavisi gözlerini hızlıca Eleni’nin üzerinde gezdirdi. Yanakları hafiften kızaran Niko hemen kendini toplayıp kaşlarını çatarak tekrar bize döndü.
Ben Niko’ya şaşıracakken Dmitri konuşmaya devam etti.
“Yıllar bizi ayırırken Katre’yi burada; Rusya’da görmeyi beklemiyordum. Onu tekrar gördüğümde içimdeki duyguların hepsi netleşti ve o zamandan beri de birlikteyiz” Dmitri bizim tanışma hikayemizi anlatırken bunları önceden düşünüp düşünmediğini merak ettim. Şahsen bana sorsalar bu kadar anlatamazdım. Hele ki karşımda emekli bir KGB ajanı varken. Sanki her ayrıntısını düşünmüş gibiydi. Sanki benimle böyle tanışmak istiyormuş gibiydi.
Caterina yeşil gözlerini benim gözlerime çıkardı ve dolgun dudakları sevgiyle kıvrıldı.
“Rusya’ya oğlum için mi geldin?” sorusu içimde hezeyanlara neden oldu.
Baştan beri Dmitri’nin her sözü benim için geldiğini söyleyene kadar… diye başlıyordu. Aslında beni onun için gelmekle suçluyordu. Bu aramızda hep bir çekişme halindeydi ve ben bunu hiç kabul etmemiş ısrarla doğruyu söyleyip onun için gelmediğimi söylemiştim ama şimdi Caterina’nın sorusu tam bu noktaya parmak basıyordu.
Rusya’ya Dmitri için gelmemiştim ama şu an neden geldiğimi söyleyebilecek başka bir bahane bulamayan beynim resmen donmuştu.
Bakışlarımı Caterina’dan çekip kısaca masada dolaştırdım. Boris ve kızları Eleni de bize inanmış gibiydi ama diğerleri benim neden geldiğimin imasını hep Dmitri’den duymuşlardı. Yeşil gözlerim en son Dmitri’nin kirli sakallı çehresinde dolaştı ve onun en sevdiğim yanına çıktı; Gri gözlerine.
“Evet onun için geldim…” dedim emin bir sesle. Bu beni tanımayan birilerine göre aşkının peşinden giden bir kız olarak algılanıyordu ama gerçek bambaşkaydı.
Dmitri dudaklarımdan çıkan kelimelerle bir süre gözlerime baktı, şu an ikimizde yalan söylüyorduk. Yani ben Dmitri’nin bu hikayeyi şimdi uydurduğunu biliyordum. Umarım o da benim onun için geldim dediğim anın yalan olduğunu bilir.
Masadakilerden kısa bir yaa ne romantik nidaları gelirken Caterina masadan zarifçe kalkıp uzun holde kayboldu. Masada bizim tanışma hikayemizle son gerginlik azalmış herkes neşeyle bir sohbet havasına girmişti. Masaya tekrar gelen Caterina elinde büyükçe bir servis tabağı taşıyordu ve içindeki tatlıyı görünce içim aniden sıcaklıkla doldu.
Spartak tatlısı
Bana sıcak basarken saçlarımı arkaya atarak serinleyeme çalıştım. Gözlerimi yanımdaki güçlü duruşa ev sahipliği yapan adama çevirdim. Daha bu sabah, spartak tatlısının nefis tadını dudaklarımın tadına benzeten adama. Onun da zaten bana bakıyor olduğunu görünce derince yutkunmaya çalıştım. Gri gözleri giderek koyulaşmaya başlarken bakışları yavaşça dudaklarıma kaydı. Viktor boğazını temizlerken annesi, Dmitri ve benim tabağıma koca bir dilim koydu.
Kendimi hemen toplayıp bu enfes tatlının tadına baktım. Ben yaptığım tatlıdan yiyememiştim çünkü Dmitri döndüğünde çok mesafeli bir karşılaşmamız olmuştu, sonra da bu tatlı için hevesim gitmişti sanırım ama şu an Dmitri masadakileri umursamadan bana arzuyla bakıyor olması damağımda tekrar çikolatanın enfes tadını hissetmek istememe neden olmuştu.
Tatlı o kadar güzeldi ki şu an mutluluktan ağlayabilirdim. Hayır Dmitri’ye sırılsıklam aşık olduğum için değil, hayır beni ailesi ile tanıştırdığı için değil, hayır bu masada aile sıcaklığını bulduğum için değil. Sadece tatlı çok güzel olduğu için gözlerim dolmuş, burnum sızlamıştı. Ağzımdaki lokmamı güçlükle yuttum.
Dmitri usulca başını eğerek sağ kulağıma yaklaştı.
“Eğer bir daha ağlarsan sana çikolatayı yasaklatacağım” fısıltısı tüm sinir hücrelerimi hareketlendirirken masanın altındaki sıcak eli elbisenin açıkta bıraktığı bacağıma geldi. Tüm duygularım içimde karışırken yutkunamadım. Dmitri, Anna’nın evinde çikolata yerken yanağıma düşen gözyaşıma ve şimdi spartak tatlısı yerken gözlerimin dolmasını aynı sebeplerden olduğunu düşünüyordu ama şu an bilmiyordu ki ben hiçbir ortamda kendimi bu masaya ait hissettiğim kadar buraya ait hissetmemiştim.
Dolan gözlerimi kırpıştırarak onları hemen geri yolladım. Bakışlarımı Dmitri’ye çıkararak ona kocaman gülümsedim.
“Teşekkür ederim” dedim fısıldayarak. Neden teşekkür ettiğimi biliyor muydu bilmiyordum ama bacağımdaki elini yavaşça sıktı. Bu dokunuşu şehvetten uzak duygu yüklüydü. Ben her zaman yanındayım der gibi. Her zaman kollarım sana açık der gibiydi. Ben Caterina’ya tatlısının çok güzel olduğunu söylerken Lena zevkle araya girdi.
“Katre’de bu tatlıyı çok güzle yapıyor aynı sizin gibi” dedi şen sesi kulaklarıma ulaşınca ne yapacağımı bilemedim.
Beni niye karıştırıyorsun Lena.
Anna’nın dudakları zevkle kıvrılırken Caterina’nın zarafet dolu çehresi memnuniyet doldu. Onunda yeşil gözleri aynı benim gibi parıldadı. Sevinçle masadaki elini Boris’in iri elinin üzerine koyarak gözleri ikimizin üzerinde dolaştı.
“Bir gün bizde tadına bakalım o zaman” dolgun dudakları sıcacık gülümserken masadaki ortam iyice sohbet havasına döndü.
“Elbette efendim” dedim sesim biraz kısık çıkmıştı. Övülmek bende direkt mahcubiyeti de getirirdi. Onlara hitabım biraz resmi kalmıştı ama kendimden büyüklere direk isimleri ile hitap etmek bana biraz tuhaf geliyordu ve sanırım zor alışacaktım.
Alışacaktım derken Katrecim?
Aradan biraz zaman geçince tüm ekip zaten yorgun olduğu için odalarına çekilmişti. Sanırım Niko ve Ha-jun aynı odada kalacaktı. İki adamında kaçamak bakışları Dmitri’nini kız kardeşinin üzerindeydi. Ya da ben gerginlikten yanlış yorumlamıştım.
Dmitri ise babası ile çalışma odasına geçmişti. Bende üzerimdeki elbiseden kurtulup Dmitri’nin bir tişörtünü üzerime geçirmiş, Dmitri’nin doğup büyüdüğü odasını inceliyordum. Geniş odanın içinde çift kişilik yatak ve büyük bir dolap vardı. Şömine olmadığı için onun yerinde duvarı kaplayan büyük bir kitaplık vardı. İçerisinde birçok kitap varken bazı raflarda lüks araba maketleri ve birkaç çerçeveli fotoğraf vardı. Adımlarım onun küçüklük fotoğrafının olduğu kitaplığa doğru gitti.
Elime aldığım ilk çerçevede minik Dmitri’yi görünce dudaklarım her iki yanına kıvrıldı. Küçükken de minik siyah kaşları çatılıymış. Asi küçük Dmitri burada beş yaşlarında gibi gözüküyordu. Simsiyah dalgalı saçları dağılmış, minik çehresi öfkeli gibiydi. Küçücük ellerinde büyük maket bir araba taşıyordu.
Çerçeveyi dikkatlice aldığım yere koyup diğer çerçeveyi elime aldığımda gülümsemem kıkırtılara dönüştü. Burada sanırım yedi yaşlarındaydı ve yine kaşları çatık gri gözleri memnuniyetsiz çıkmıştı. Kollarını göğsünde birleştirmişti, yanındaki kumral saçlı küçük kız; onun göğsünde birleştirdiği kollarını asılıyor onun kucağına girmek istiyor gibiydi. Eleni’nin yeşil gözlerinde yaramaz pırıltılar dolaşırken dudakları her iki yanına kıvrılmıştı.
İki kardeşte birbirinden oldukça farklıydı.
Gözlerim, son çerçeveli fotoğrafı alınca birkaç kez kırpıştı. Dudaklarımdaki gülümseme dururken derin bir iç geçirdim. Siyah beyaz olan fotoğrafta Dmitri yaklaşık benim yaşlarımdaydı; yani şu anki halinden beş altı yıl önce. Sakalsız ve köşeli yüzünde çapkın bir gülümse vardı. Üstsüz verdiği anlık poz sanki dergi kapaklarından çıkmışçasına profesyonel gibiydi. Altına giydiği Jean ve çıplak ayakları ile bu odada bulunan terastaydı. Tırabzana yaslanarak verdiği poz direkt gözlerime bakıyor gibiydi.
Gözlerim onun geniş omuzlarında ve karnındaki sıralı kaslarda dolaştı. Ben hayranlık ve arzuyla ellerimin arasındaki fotoğrafa bakarken ensemde hissettiğim sıcak nefesle küçük bir çığlık attım. Elimdeki çerçeve yere düşecekken Dmitri hızlı refleksi sayesinde havada onu yakaladı.
Beni kucağında çevirirken Dmitri biraz üzerime eğildi. Ben düzensiz bir nefes alırken adımlarım geriye doğru gitti. Ta ki sırtım sert kitaplığa dayanıncaya kadar. Dmitri de beni takip ederek aramıza mesafelerin girmesini kati bir suretle önledi.
Koyulaşan grileri yüzümü arşınlarken elindeki çerçeveyi arkamdaki kitaplığın bir rafına koydu ama yukarı uzanan iri kolunu ve yüzünü üzerimden çekmedi. Gözleri ısrarla dudaklarımda dolaşıyor, benden bana dokunmak için küçük bir onay bekliyordu. Gerilen beyaz gömleği neredeyse iç çamaşırsız olan göğüslerime değecek kadar bana yakındı.
Moskova görevinde bana Sergei’yi sorduğunda ısrarla dudaklarını benimkine dokundurmadığı anı zihnime sızınca gözlerimi onun gri gözlerine çıkardım. Başımı biraz kaldırınca burunlarımız değdi ama sadece bu kadardı. Birbirimize değen nefeslerimiz dudaklarımızı yalarken ellerim onun beyaz gömleğinin altındaki sert göğsünde yerini aldı. Ellerimin altında kasları dalgalanırken gri gözleri gecenin karanlığınla yarışarak yavaşça karardı.
Dmitri’nin beni öpmeden daha ne kadar dayanabileceğini merak ediyordum ama bu oyuna devam edersem sonunda kaybedip bende onun kor gibi yanan dudaklarına yapışacak ve onu hiç bırakmayacaktım o yüzden hızlanan nefeslerimi kontrol edebildiğim kadar edip konuşmaya çalıştım.
“Çok uykum geldi.” dedim sesim biraz önceki tutkudan dolayı boğuk çıkmıştı. Dmitri hızla karanlık gözlerini gözlerime çıkardı. İçinde gezen karanlık ışıltılar istediğini alamadığı için hızla bulutlandı. Ben göğsündeki ellerimle onu biraz ittirince Dmitri bir adım geri gitti.
Başını biraz eğip alt dudağına dişlerini geçirerek başını hafifçe salladı. Ben yatağa geçip yatarken Dmitri hiç kıpırdamadı bir süre daha öyle kaldı. Gülmemek için yanaklarımı dişlerken Dmitri sonunda bana dönerek yatağın karşına geldi.
Karanlık çehresini, yatağına dağılmış karamel saçlarımda gezdirirken gri bakışlarındaki arzu hiç kaybolmamıştı. Gözlerimin içine bakarak beyaz gömleğinin düğmelerini yavaşça çözmeye başladı. Bakışlarını benden hiç çekmeden gömleği, gergin ve geniş omuzlarından hızlıca çıkarıp yatağın ucuna attı.
Üstsüz kalan göğsünü her gördüğümde aynı his kaplıyordu bedenimi; Karnımdaki sıcak lavlar yavaşça kasıklarıma iniyor beni bir alev topu gibi her yerimi sarıp, beni yakmaya başlıyordu. Elleri pantolonuna gelince hemen gözlerimi kapatıp uyumaya çalışım ama kulaklarım onun yere düşen kumaş sesindeydi.
Bir süre sonra yatağın diğer yarısı çökünce onun ağır bedeni, bedenimin yanında yer aldı. Belimi sıkıca sarıp beni hızla göğsüne çekerken onun kehribarları bedenimi sardı.
Kalçalarımda hissettiğim sert ve uzun bir şeyle gözlerim şaşkınlıkla açılırken hissettiğim şeyin düşündüğüm şey olma olasılığı yüzümü kıpkırmızı yaparken kalçalarımı biraz ondan çekmeye çalıştım ama Dmitri boynuma yaklaşıp yumuşak ve boğuk bir sesle konuştu.
“Bir oyuna başlarken sonunu hesap edecektin küçük tilki.” Nefesi boynumdan aşağı akarken karnıma dolananın kaslı koluyla beni tekrar kendine bastırdı. Ben yavaşça yutkunurken sonunun böyle olacağını nasıl hesap edemediğimi düşünüyordum.
Dmitri’nin sadece dudaklarıma bakarak tahrik olacağını bilemezdim değil mi?
Onun kehribar kokusunu yavaşça solurken tek düşündüğüm. Aramızdaki tutkuya ne kadar dur diyebileceğimdi. Aramızda öyle bir çekim vardı ki Dmitri isterse ona asla hayır diyemeyeceğimdi. Onu asla durdurmayacağımdı. O da bunu biliyordu. Biliyordu ki ona tüm teslimiyetlerimle gelmemi istiyordu;
Tüm bedenimle, ruhumdaki tüm çiçeklerimle, içimdeki küçük kızla, kimsesiz geçmişimle, umut kırıntıları olan geleceğimle…
Kısaca her şeyimle ona teslim olacağım anı bekliyordu ve aslında o bana dokunmasa bile her şeyimle çoktan ona teslim olmuş gibi hissediyordum. Ezelden beri onunmuş gibi hissediyordum…
***
Gözlerim yeni bir güne açılırken sırtım hala Dmitri’nin geniş göğsündeydi. Kaslı kolu belimden karnıma dolanmış, her nefes alışımda benimle birlikte hareket ediyordu. Gözlerimi biraz daha açtığımda güneş henüz doğmamıştı ama gecenin karanlığı da gitmişti. Komodindeki saate baktığımda saatin daha yedi olduğunu görmemle şaşırdım. Hiç bu kadar erken uyandığımı hatırlamıyordum.
Bir süre daha Dmitri’nin kehribar kokusuna sokulup tekrar uyumayı denedim ama pek başarılı olduğum söylenemezdi. Sürekli kıpırdadığım içinde Dmitri’nin rahatsız olup uyanmasını istemedim. Dikkatlice belimdeki ağır kolunu kaldırıp onun sıcak göğsünden kalktım. Buraya gelirken küçük bir çanta getirmiştim, içindeki kıyafetleri çoktan birileri Dmitri’nin dolabına yerleşmişti.
Altıma açık mavi yüksel bel bir kot alıp üstüme de boyunlu ve uzun kollu olan siyah crop bluzu aldım. Üzerimi hemen banyoda giyinip dağınık saçlarımı düzeltmeye çalıştım. Karamel dalgalar ince belime uzandığında eh işte diye aynayla bakışmamı kestim.
Banyoda işlerimi bitirip çıktığımda yatağında üstsüz bir şekilde uzanan Dmitri’ye baktım. Uyurken bile bu kadar muhteşem oluşuna derin ve nazlı bir iç çekerek Dmitri’nin odasından dikkatlice çıktım.
Bu katta birçok oda vardı. Ekibin diğerleri de bu katta kalıyordu. Geniş holde yürürken önünden geçtiğim kapının arkasından bir tıkırtı geldi. Adımlarım dururken kulaklarım küçük bir inleme duyması ile kapalı dudaklarım şaşkınla açıldı. Ben koridorda dururken kapı hızlıca açıldı ve içeriden telaşla çıkan Niko ile göz göze geldik.
Niko ile
Şok olduğum kısım sadece Niko’yu görmem değildi. Niko’nun arkasında duran Dmitri’nin kız kardeşi Eleni’ydi.
Niko’nun okyanus mavisi gözlerinde hem arzu vardı hem de bana yakalanmanın verdiği bir telaş hakimdi. Gözlerimi onun sakalsız çehresinde gezdirince aralıklı dudakları hafiften kızardığını fark ettim. Niko’nun yüzü kızarırken arkasında pembe pijamaları ile Eleni’nin kumral saçları dağılmış, hassas pembe dudakları kızarmıştı. Onunda mavi gözleri beni görünce kocaman açılmış hemen Niko’nun telaşla çıktığı kapıyı kapatmıştı.
Şimdi koridorda ikimiz kalmıştık ve Niko yüzünü utançla hemen başka bir tarafa çevirdi. Daha fazla orada durmadan hızlı adımlarla koridorun sonundaki odasına gitti.
Niko sanırım yürek yemişti. Biraz önce öpüştüğü kız onun hayran olduğu komutanın kız kardeşiydi.
Ama insan kime aşık olacağını seçemiyordu değil mi? Onların işi bizim Dmitri ile olan karmaşık ilişkimizden bence daha zor gibiydi.
Daha fazla oyalanmadan zemin kata indim ve arka bahçeyi gören geniş açık camın önüne geldim. İçerisi biraz soğumuştu ama serin hava ciğerlerime iyi gelmişti. Tüm ev halkından önce uyandığım için kendimi biraz tuhaf hissetmiştim. İçeride durmak yerine arka verandaya açılan sürgülü kapıdan dışarı çıktım.
Hasır örgülere oturup gözlerimi karşıdan doğmak üzere olan güneşe çevirdim. Hava biraz serin olunca kollarımı önümde birleştirip derin bir nefes alırken Caterina elinde bir şalla kapıda belirdi. Dudaklarımı birbirine bastırıp onun bana sıcacık gülümseyen yüzüne baktım. Üzerine giydiği uzun şarap rengi elbise onu yaşından daha genç göstermişti. Dün başının üzerinde toplu olan siyah saçları bu sefer omuzlarında açık bırakmıştı.
Narin adımlarla yanıma gelirken bende ne yapacağımı bilemediğim için ayağa kalktım. Bana yine sıkıca sarılırken onun hoş lavanta kokusu burnuma sızdı. Gözlerim kapanırken bende onun sıcak sarılışına karşılık verdim.
“Günaydın Katre” dedi Rusça. Elindeki şalı bana uzattı.
“Günaydın Caterina Hanım” şalı alırken sesim biraz kısık çıkmıştı.
“Buraların havası soğuk olur” şalı omuzlarıma atarken ikimizde hasır koltuklara oturmuştuk.
“Türkçe’yi pek bilmiyorum Rusça konuşmam senin için sorun olur mu?” dedi başını bana çevirerek. Yeşil gözleri bir insanı kırmak istemez gibi nazik ve şefkat doluydu.
“Hayır sorun olmaz tabi ki” diyerek bende ona nazikçe gülümsedim. Yavaş yavaş aramızdaki tuhaf gerginlik kaybolurken soğuk havada, sıcak bir sohbet başladı. Caterina bana Dmitri ve Eleni’nin küçüklüğüne dair anılarını anlatırken Daria bize sıcak bir kahve getirmişti. Caterina önümüzdeki geniş bahçeyi gösterip Dmitri’nin küçükken burada çok eğlenceli anılar geçirdiğinden bahsederken bir an kendi küçüklüğümü düşündüm.
Yapayalnız ve kimsesiz geçen küçüklüğümde gülümseyerek hatırlayacağım tek bir anım kalmamıştı. Bir aile özlemiyle yanıp tutuştuğumu Dmitri’nin ailesini görene kadar fark etmemiştim. Caterina gözlerimden geçen hüznü anında fark etti ve elindeki sıcak kahveyi sehpaya koyarak bana döndü. Elleri benim elimin üzerine kapanırken şefkatle bakan yeşil gözleri benim hüzünlü çehremdeydi.
“Geçmiş ne kadar karanlık olursa olsun Katre ışık hep vardır. Yeter ki gözlerindeki bu ışığı kimsenin söndürmesine izin verme ve mutluluğun peşinden böyle koş. Tıpkı oğluma aşkla geldiğin gibi.”
Caterina’nın hayata bakış açısını sevmiştim. Bana teyzemi hatırlatmıştı. Bana karanlığın içinde ışığı görmeyi, kötünün içinde iyiliği bulmayı öğreten teyzemi.
“Dmitri bir daha ekibinden birisiyle birlikte olmamak için yemin etmişti.” Dedi Caterina. Sesi biraz ciddileşirken yeşil gözleri hatırladıklarıyla hüzne boğuldu.
O zaman dün Dmitri bu yüzden benim için ekipten değil demişti. Kalbim bir kuş misali kanatlandı.
“O kadından sonra oğlumun tekrar birini seveceğini hiç düşünmüyordum. Ölümden dönmesiyle daha acımasız sanki daha nefret dolu bir adam olmuştu. Bizimle bile çok görüşmüyordu. Artık onu tanımakta zorlanıyordum.”
Yeşil ıslak bakışları yüzümde dolaştı.
“Ama şimdi Katre oğlumun gözlerinde hiç görmediğim bir duygu var. Bunu o kadınla birlikteyken bile görmemiştim.” Bir süre gözlerime baktı ve devam etti.
“ Aynı duygu senin titrek bakışlarında da var kızım.”
Ben söyledikleri ile küçük bir nefes almayı başarırken güneş karşıdaki tepeden yavaşça kendini gösterdi. İçimdeki her his hareketlenerek midemdeki kelebekler itinayla dans etmeye başladı. Caterina bana son kez konuştu.
“Oğluma aşıksın kızım, tıpkı Dmitri’nin sana aşık olduğu gibi.” Diyerek beni yeni doğmaya başlayan güneş ile yalnız bıraktı. İlk defa birisi onun bana aşık olduğunu söylüyordu ve bu kişi Dmitri’nin annesiydi. İçimi derin bir his kaplarken gözlerimi kapattım. Güneşin parlak ışığı yüzümü ısıtırken aradan dakikalar geçti ama ben hala Caterina’nın oğlum sana aşık dediği kısımda kaldım.
Üzerime gelen gölgeyle gözlerimi açtım.
Bu Dmitri’ydi. Bu bana aşık olan Dmitri’ydi.
Tüm heybeti ile karşımdaydı. Elleri ceplerinde benim huzurla gülümseyen dudaklarıma bakıyordu. Arkasından doğan güneş ışıklarının aksine simsiyah takımıyla onun gölgesi her daim benimleydi. Bir dağ gibi yaslanacağım geniş göğsü onu incelememden dolayı itinayla şişerek siyah gömleğini gerdi.
Parlak gri gözleri sabırsızca üzerimde dolaştı. Açıkta kalan minik ayva göbeğimi görünce hafiften kaşları çatılmıştı.
“Uyandığım zaman neden yoktun?” dedi kalın boğuk sesi yutkunmama neden oldu. Yeni uyandığı için asi siyah saçları dağılmış, gözleri biraz şişmişti.
Bir elini cebinden çıkarıp çenem ve yanağım arasına koyarak nazikçe okşadı.
“Erken uyanmıştım. Seni de uyandırmak istemedim.” Dedim sesim biraz pürüzlü çıkmıştı. Onun sıcak eli tenimde her gezdiğinde adrenalin iliklerime kadar işliyor, ses tellerime kadar beni etkiliyordu.
Sıcak parmakları çeneme gelip başımı biraz kaldırınca parlak gri gözleri benim aralıklı dudaklarıma indi.
“Seni yormadığım için tüm bunlar.” boğuk sesindeki tutku beni bir ateşe çağırırken söylediklerini daha yeni tahlil etmiştim. Çapkın gülümsemesi her zamanki yerde onun sıcak dudaklarındaydı.
Bu adam hep mi arsızdı. Yoksa ben mi daha yeni fark etmiştim.
Yanaklarıma yayılan kızarıklıkla dudaklarımdan titrek bir nefes kaçtı. Kalbim kulaklarımda uğuldarken onunda kalın boynundan ademelması yavaşça yol aldı. Dmitri sabrının son demlerinde gibi gri gözleri hızla karardı. Bu sıcak akımı bölen evin hizmetkarı Daria’ydı.
“Kahvaltı hazır beyefendi” dedi kibarca. Dmitri, Daria’ya hiç bakmadan teşekkür edip çenemdeki elini çekerek bana uzattı. Gri gözleri çehremin her yerini turlayıp benim yeşil gözlerimde durdu. İnce parmaklarımı hiç düşünmeden onun iri eline koydum. Onunda kirli sakallı çehresi memnuniyet doldu. İçeriye girdiğimizde herkes uyanmış masadaki yerini almıştı.
Birleşen ellerimizle ben Dmitri’nin yanına otururken neredeyse tüm gözler bizdeydi. İki kişi hariç. Niko ve Eleni onların gözleri yine birbirlerindeydi. Ben kısaca boğazımı temizlerken Niko bakışlarını Dmitri’nin kız kardeşinden çekti ve mavi utangaç gözlerini kısaca yüzümde gezdirdi.
Eğer Dmitri kendi askerinin kız kardeşini öptüğünü öğrenirse ne olurdu acaba?
Sanırım hiç iyi şeyler olmazdı. Eleni daha çocuk gibiydi ve Dmitri onun kendi askeri ile görüşmesinden hoşnut olmayacağına dair içimde garip bir his vardı.
Yüzü gülmeyen tek kişi Eleni’nin tam karşısına oturmuş olan Ha-jun’du. Yüzünde anlayamadığım bir gerginlik vardı. Caterina son olarak masaya bir tane çay getirince gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Tek bir tane bardağı benim önüme koyunca şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim. Dudaklarım titremiş göğsüm memleket özlemiyle dolmuştu.
“Sizin kahvaltıyı çaysız yapmadığınızı biliyorum.” Dedi nazikçe. Bu ince düşüncesine resmen gözlerim dolmuştu. Güçlükle yutkunup konuşmayı başardım.
“Teşekkür ederim Caterina.” Dedim. Hanım demeden direkt ismiyle hitap etmiştim. Aramızdaki resmiyeti kaldırmamla yeşil gözleri parladı. Yüzünde sıcacık bir gülümseme oluştu. Dmitri masadaki elimi sıkınca gözlerimi onun gri gözlerine çevirdim. Dudakları sağ kulağıma yanaştı.
“Bilseydim tüm Karadeniz’i ayağına sererdim.” sesindeki hissettiğim aitlik beni alıp götürürken biliyordum ki Dmitri ben isteseydim ayaklarıma her şeyi sererdi. Bunu annesinin akıl edip kendisinin akıl etmediğine kendisi de içerlenmiş, her şeyi bana feda edebileceğinin garantisini veriyordu parlak gri gözleri.
Masadaki ısrarlar sonucu Boris, Caterina’yla olan tanışma hikayesini anlatmaya başladı. Caterina’nın yeşil gözleri parlarken Boris’in gri, sert ama bir o kadar da nazik bakışları biricik aşkındaydı; Caterina’daydı. Sıcak bir sohbet eşliğinde içtiğim çayın tadı o kadar güzeldi ki hep bu anda kalmak istedim sonsuza kadar.
Kapı çalınca Daria yanında orta yaşlı bir adamla geri geldi. Kumral düzgün taranmış saçlarının arasında neredeyse beyazlar yok denecek kadar azdı, koyu mavi gözlerinin etrafında hafiften yaşanmışlıkların çizgisi oturmuştu ama üzerine giydiği mavi gömleği ve keten krem pantolonuyla gayet dikkat çekici ve oldukça dinç görünüyordu.
Masadaki herkes, karşımızdaki yaşından oldukça genç görünen adamı incelerken onunsa koyu mavi gözleri direk benim yüzümdeydi. Sanki hayalet görmüşçesine şaşırmış, koyu kumral kaşları havaya kalkmıştı. Titreyen gözleri benim yeşil gözlerimdeyken dudaklarından ise sadece tek bir isim dökülmüştü.
“Liliya”
Bu tanımadığım adamın şaşkın ses tonu, içimdeki yıkık harabede dolanmış, kalbim sıkışmıştı. Aklımda ise sadece tek soru vardı.
Kimdi bu Liliya?
haftaya görüşmek üzere oy verip yorum yapmayı unutmayın
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.3k Okunma |
2.83k Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |