
Bir sigara dumanı gibiydim onun hayatında. Onun kalın dudaklarına habis sadece o istediği zaman serbest kalabiliyor eğer o istemezse onun içinde bilmeden onu zehirliyordum. Ben ikimizi de bilmeden zehirliyordum.
Büyük masada otururken herkesin gözleri gelen orta yaşlı gizemli adamdaydı. Onunsa koyu mavi gözleri direkt benim yüzümde; yeşil gözlerimdeydi. Şimdiye kadar ikinci kere duyduğum isim dökülmüştü onun dudaklarından.
Liliya
Bu ismi ne zaman duysam isim söylenen kişinin dudaklarından hasretle ve özlemle çıkıyordu. İlkini Moskova görevinde üzerine içki döktüğüm yaşlı kadından duymuştum o da böyle seslenmişti beni ilk gördüğünde.
Liliya her defasında özlemle duyduğum bu isim beni geçmişe çağırıyor gibi bedenimi habis alıyordu. Yutkunamadım. Karşımdaki adamı daha önce görmüşüm gibi içimdeki küçük kız hemen hareketlendi. Sanki onu tanıyor gibiydim. Onun sesi benim yıkık harabemde dolanırken minik Katre sesin sahibini aradı yüreğimin derinliklerinde.
Boris hemen ayağa kalkıp gelen adamı selamladı.
“Hoş geldin Alexander uzun zaman olmuştu.” dedi tok ve kalın sesiyle. İki eski tanıdık tokalaşırken adının Alexander olduğunu öğrendiğim adam Boris’le tokalaşırken bile okyanus mavisi gözleri bendeydi. Dmitri birden sandalyemi kendine doğru çekti ve kalın kolunu benim arkamdaki sandalyeme koymayı da ihmal etmedi.
Boris kısaca masayı gösterdi ve Daria hemen bir servis daha açtı. Tam karşıma oturan orta yaşlı adamdan bakışlarımı bir türlü bende çekememiştim. Caterina araya girerek beni tanıtma görevini üstlendi.
“Oğlumun kız arkadaşı Katre ve oğlumun ekibi” dedi kısaca. Caterina’nın sıcak bakışları yine bizdeydi.
Dmitri oturduğu sandalyede dikleşip yüzünü bana çevirdi.
“Aile dostumuz Alexander. Aynı zamanda babamla birlikte çalıştılar” Dmitri’nin sesi biraz gergindi. Bunun sorumlusu sanırım Alexander’in benim üzerimdeki bakışlarıydı. Sonunda Alexander kendini toplayıp gözlerini Dmitri ve benim üzerimde gezdirdi.
“Memnun oldum” dedi tok ve kalın sesi gerçekten memnun olmuş gibi ilgiliydi. Okyanus mavisi gözleri benim yeşil gözlerimde durdu.
“Kusura bakmayın sizi birine benzettim.” Dedi sesi bu sefer özlemle karışık pürüzlüydü. Okyanus mavisi gözleri bu kelimeleri kurarken bile titremişti.
Ne diyeceğimi bilememiştim, bana olan bakışlar demek bu yüzdendi. Benzettiği her kimse sanki artık hayatta değil gibiydi çünkü mavi gözlerine hasret ve ölümün ayrılığı yerleşmişti.
Dmitri parmaklarını ince omzumda gezdirirken konuştu.
“Seni görmeyeli uzun zaman oldu Alexander” dedi Dmitri sesindeki gerginliği biraz bile bırakmayarak.
Beni bu orta yaşlı adamdan kıskanmış olamaz değil mi?
“Evet evlat ben genelde buralardayım ama seni ve kız arkadaşını burada görmek bana da sürpriz oldu” gülümsemesi genişlerken gözleri yine beni buldu. Bende onun gülümsemesine itinayla karşılık verdim.
“Katre, Alexander ve ben mesleğimizin başında hep birlikteydik.” Dedi Boris bana açıklama yaparken. Geçmişe giden bakışları hüzünlenirken dudaklarında silik bir gülümseme oluştu.
“Her göreve beraber giderdik ve önce görevi kim teslim edecek diye iddiaya girerdik” Boris o günleri özlemiş gibi sesi özlem doldu. Sanırım emekli olmayı hiç istemiyordu.
“iddiaları kim kazanıyordu peki?” Dmitri’nin bu soruylaa Boris’in bakışları bizi buldu.
“Ben kazanıyordum ama Alexander’in hiçbir zaman önceliği görevleri değildi.” dedi pürüzlü ve kalın bir sesle.
“Sadece üç yıl beraber çalıştık Boris abartılacak kadar fazla değil ” dedi Alexander. Bu iki yaşlı kurdun atışmasını izlemek gerçekten keyif vericiydi.
“Mesleğine devam etseydin yıllarca olabilirdi.” Boris’in ses tonu bir tık değişmişti. Sanki Alexander mesleğini bilerek devam etmemiş gibi anlamıştım. Masada kızlarla birbirimiz baktık. Onlarda sanırım Alexander’i ilk defa görüyordu.
“Olanları biliyorsun” dedi Alexander geçmişin tozlu raflarına uğradıktan sonra gözleri yavaşça masadakileri dolaştı.
“Bu eğlenceli zamanı geçmişin kötü anılarıyla bozmayalım” dedi sesini neşeli tutarak.
Masadaki Dmitri ve ailesi hariç kimse geçmişin kötü anılarını bilmiyordu sanırım. Boris ve Caterina’nın gözlerinden geçen hüzün beni bile etkiledi. Her ne olduysa, onu tanımasam bile içimde bir yer onun için sızlamaya başladı.
“Katre”dedi Alexander biraz düşünür gibi gözleri kısıldı.
“Türk ismi gibi” sağ kaşını yuları kaldırıp bana baktı. Doğru bilmişti. Ben tam cevap vereceğim zaman Dmitri araya girdi.
Bunun da kıskançlık dozunun bi ayarı yoktu karşımdaki adam neredeyse babam yaşındaydı.
“Evet. Katre Rus değil kendisi bir Türk” Dmitri’nin omuzlarımın üstündeki kolu beni sıkıca sardı. Alexander Türk kelimesini duyunca gözlerindeki hüzün katlanırcasına artmıştı. Onun acıyla yutkunuşu burnumun sızlamasına neden oldu. Bir süre bir şey söylemeden birbirimize baktık.
Bir süre sonra masa yeniden sıcak sohbetine döndü ama Alexander’in kaçamak bakışları sürekli üstümdeydi. Boris ve ikisinin anıları dudaklarımızda gülümse bırakırken Alexander’in okyanus mavisi gözleri yanağımdaki gamzelere takıldı. Gözlerinden hızla geçen gölgelere mani olamadı.
Bir süre daha sohbet eden Boris, Alexander ve Caterina üst kattaki terasa gitmek için ayaklandılar.
Alexander ayaktayken bana büyük avucunu uzattı.
“Tanıştığımıza memnun oldum Katre umarım bir daha görüşürüz.”
Onun büyük avucu benim soğuk elimi sardı. Parmakları tenime değdiği an içimi saran sıcaklığa anlam veremedim.
“Bende memnun oldum Efendim” dedim kibarca. Büyük eli avucumdan ayrılırken içimdeki minik Katre onu hiç bırakmak istemedi. Neden böyle olduğunu anlamadım. Genelde ilk defa gördüğüm insanlara içim bu kadar hızlı ısınmazdı.
Bizi yalnız bırakıp üst kata çıkan Dmitri’nin ailesi gider gitmez meraklı bakışlarımı Dmitri’ye çevirdim. Onun gri ve parlak gözleri zaten benim üstümdeydi. Omuzlarını saran siyah gömleği gerilmiş, çehresi biraz kararmıştı. Ona ne soracağımı biliyordu.
“Kim bu Liliya?” dedim konuyu uzatmadan. Anna ve Lena’da meraklı bakışlarını Dmitri’ye çevirdi. Gözlerime bir süre baktıktan sonra derin bir nefes aldı.
“Alexader’in yıllar önceki sevgilisiymiş. Bende babamdan duymuştum.” Düz sesinden bu konuyu konuşmak istemediğini anladım ama yine de meraklı gözlerimi onun kalın dudaklarından ayıramadım.
“Öldü mü?” Alex’te konuyu merak ederken benim sormak istediğim o soruyu sordu. Masadaki herkes Dmitri’ye odaklanmıştı.
“Öldürüldü.” Dmitri’nin ölüm kadar soğuk sesi daha biraz önce sıcak sohbetimize ev sahibi yapan masada gezindi.
“Alexander’la aranızda bir problem mi var?” dedim kısık bir sesle neden sesimin fısıltı gibi çıktığını anlayamamıştım ama onların arasında sanki görünmeyen bir gerilim vardı ve ben yüksek sesle bunu sorarsam sanki bir şeyle olacakmış gibi hissetmiştim.
Dmitri omuzlarımdaki eliyle bulunduğu yeri okşamaya başladı. Sıcak, gri bakışları benim yüzümü taradı.
“Liliya’yı daha on yedisinde öldüren adamın Anton Orlov olduğunu düşünüyor; Bratva’nın lideri ve bizim hükümetin bu adamla bir anlaşması var haliyle aramızda bazen küçük sıkıntılar çıkabiliyor.”
Dmitri’nin dudaklarından çıkan kelimelerle nefes alamadım nereye gidersem gideyim o adam ve oğlu sürekli karşıma çıkıyordu. Dmitri’nin elinin altındaki omuzlarım gerilmişti. Derin bir nefes almaya çalışırken daha gencecik bir kızı öldüren adama kinim gün geçtikçe büyümeye başladı.
“Alexander için zor olmalı mesleğini o yüzden mi bıraktı?” gözlerim hafifçe buğulanmıştı. Dmitri sesimdeki hüznü fark edip beni geniş göğsüne çekince korunmanın ve sahiplenilmenin o muhteşem duygusu her bir hücremi kapladı. Masadaki herkes artık bizim bu görüntülerimize yavaştan alışmıştı. Sadece Eleni biraz şaşırmıştı. O abisinin bu hallerine sanırım sık denk gelmiyordu.
“Oralar biraz karışık düşünme sen bunları.”
Dmitri masadaki ekibine kısaca göz gezdirdi ve boğazını temizledi.
“Akşam için hazırlıklar tamam mı Niko?” Dmitri iş konuşmaya geçince başımı onun göğsünde kaldırıp bende onları dinlemeye başladım. Akşam El-Aziz denen adamla bir görüşme vardı ve ben Liliya’yı düşünürken bu konudan bayağı bir uzaklaşmıştım. Dmitri’nin üzerimden çekilen eliyle daha fazla gerilmeye ve üşümeye başladım sanki.
“Evet efendim. Her şey hazır” Niko’nun emin sesi masada bir hareketlilik yarattı. Ha-jun sandalyesinde dikleşirken kızların yüzü de hemen ciddileşti. Adamlar ise pür dikkat Dmitri’ye odaklandı. Masa anında askeri bir düzene geçti. Herkesin yüzü düz bir duvar gibi olurken bu ortama bir tek Eleni ve ben yabancı kalmıştık.
“Planın üstünden bir kere daha geçelim. Hata istemiyorum bugün bu iş bitmeli” Dmitri hızlıca bir sigara yakmıştı. Onu yavaşça dudaklarına koyarken gri gözleri de kararmaya başladı.
Niko’nun hemen mavi gözleri parladı ve bakışları ilk önce Lena ve Anna’ya döndü.
“El-Aziz Kaanlı sadece kadınlarla görüşeceğini söylediği için gece kulübüne sadece Lena ve Anna gidecek”
Mavi Gözleri sonra Alex ve Viktor’a döndü.
“Alex keskin nişancımız olarak mekanın köşesinde yerini alacak ve Aziz’in en küçük hareketinde hedefimiz kıskacımızda olacak adamı öldüremeyiz ama en azından etkisiz hale getirebiliriz. Viktor ise gece kulübünde çalışan bir koruma olarak hem girişleri kontrol edecek hem de kızlara ekstra güvenlik sağlayacak.” mavi gözleri en son masada sessiz ve gergin bir şekilde dimdik oturan Ha-jun’a döndü.
“Ha-jun ise barmen olacak hem kızların alkolsüz içeceğinden emin olacak hem de eğer destek gerekirse anında yardım edecek.”
Ha-jun kısa bir baş hareketi ile Niko’yu setçe onayladı. Niko, Dmitri’nin gözlerine bakıp devam etti.
“ Mekan Griboedov clup ayarlandı siz zaten önceden kılık değiştirip mekanda bizi bekliyor olacaksınız. Bende dışarıda sizi kulaklıktan yönlendiriyor olacağım” dedi bu muhteşem planı anlatırken ama sanki bir eksikti.
Evet eksikti.
Ben yoktum.
Masadakileri kısaca göz gezdirdiğim de Eleni’nin de benim gibi kaşları çatılıydı. Bu görevde ikimizde yoktuk. Aziz benim geçmişimin olduğu dosyayı kızlara verirken mutlaka benimde orada olmam gerekiyordu ve o dosyayı mutlaka benim almam lazımdı.
Dmitri, Niko’nun planına övücü birkaç cümle söylerken oturduğum yerde sırtımı dikleştirdim.
“Bende geleceğim” dedim dan diye. Masada kısa bir sessizlik oldu. Sesim kendinden beklemediğim kadar yüksek ve tok çıkmıştı. Masadakiler bu ani çıkışıma şaşırırken Viktor dudaklarını birbirine bastırdı ve kaşlarını havaya kaldırdı.
Dmitri yanımda oturduğu sandalyesinden yavaşça kıpırdanarak bana döndü. Gri şaşkın gözleri yüzümü incelerken biraz kısıldılar.
“Anlamadım” dedi başını biraz bana eğip. Kalın ses tonu bence gayet te anlamış gibi şaşkındı. Omuzlarımı dikleştirip çenemi havaya kaldırdım. Gözleri kısa bir ara boynumdaki dövmeme kaydı.
“Bende geleceğim dedim” kelimelerim tane tane çıkmış ses tonum itiraz kabul etmez gibi sert çıkmıştı. Sözlerimle Dmitri’nin gri gözleri koyulaşarak gözlerimi buldu. Aramızda kısa bir gerilim oluştu. Herkes göreve giderken kimse kusura bakmasın ben evde kalıp Dmitri’nin yolunu gözleyemezdim. Bende onlarla gidecektim. El-Aziz benim geçmişimi deşerken burada hiçbir şey olamamış gibi bekleyemezdim. O dosyayı ilk ben almalı ve içine de ilk ben bakmalıydım. Bugün Bayan Koroleva olduğum gerçeğiyle yüzleşmek istemiyordum. Ben ileriki bir zamanda Dmitri’ye bu konuyu kendim söylemek istiyordum.
Çok ileriki bir zamanda
Dmitri Bayan Koroleva olduğumu sadece benden duymalıydı
“Katre seni o adama göstermeyeceğim” dedi o da benim kadar sert bir sesle. El- Aziz’in ne kadar pislik bir adam olduğunu biliyor ve beni ondan korumak istiyordu. Onu anlıyordum ama Aziz benim hakkımda ki geçmişi Dmitri’ye verirken evde kalamazdım.
“Pekala sen kılık değiştirebiliyorsa bende değiştirebilirim merak etme beni, sen bile tanıyamayacaksın” dedim sağ kaşımı kaldırıp onun gri, öfkeli gözlerine baktım. Bir süre kararlı çehremi izledi. Sert çenesi gerilmişti ve bu işten hiç hoşlanmamıştı. Derin bir nefes alıp gözlerini bir iki saniye kapalı tuttu. Sanırım kendini sakinleştirmek istiyordu. Gri gözleri açıldığında griler gözükmeyecek derecede siyaha bulanmıştı.
“Tamam ama” dedi koyu sesiyle. Yüzünü bana biraz daha yaklaştırdı.
“Görüş açımdan bir an bile çıkmayacaksın Katre. O adam sana bakışlarıyla bile değerse onun öldürürüm” Onun masaya karanlık sesi yayılınca yutkunamadım. Dmitri söylediklerini yapan bir adamdı, eğer Aziz’in bana karşı ters bir hareketini görürse onun babasının Türkiye’de güçlü bir mafyaya liderlik yaptığını falan umursamazdı.
Masadakiler sonunda benimde geleceğimi öğrenince biraz şaşırdılar. Dmitri sanırım bir plan yaptığı zaman sonradan kimseyi dahil etmiyordu. Dudaklarım zevkle kıvrıldı. Kızları görünce onlarında benim gibi sevindiklerini anladım.
Ha- jun’un diğer köşede simsiyah çekik bakışları benim yüzümdeydi. Kaşlarını kaldırarak başını biraz eğdi ve dudaklarında silik bir gülümseme oluştu.
Ben bu hareketi şöyle yorumlayacağım Katrecim izin verirsen
Hatuna bak be adamı iki sözüyle ikna etti. Bakışlarıydı bu.
Eleni ise şaşkın dudaklarını kapatıp abisine baktı. Sanırım abisinden böyle sözler beklemiyordu ve o da şansını denemek için ince ve yumuşak sesiyle konuştu.
“Bende gelmek istiyorum abi” dedi ama Dmitri ikinci bir Katre vakasına daha yakalanmak istemiyor gibiydi. Geniş göğsü şişerek derin bir nefes aldı. Bakışlarını karşısındaki kız kardeşine çevirdi.
“Hayır Eleni senin gelmem mümkün değil” dedi sesi itiraz kabul etmez gibi sert çıkmıştı.
Kaşları çatılan Eleni’nin bakışları beni buldu. Dolgun dudakları şaşkınlıkla aralandı.
“Ama Katre geliyor neden bende gelmeyeyim” kumral saçlarını arkaya atarak sorduğu soru ona göre çok haklı bir soruydu ama gideceğim yer ve yaşanabilecek olaylar küçük kızlara göre değildi.
Katrecim Eleni neredeyse seninle aynı yaşta.
“Bu akşam çocuk bakıcılığı yapamayacak kadar yoğun olacağım Eleni bu konuşma burada bitti.” Kararlı sesine kimseden çıt çıkmadı. Eleni abisinin gözlerine dudaklarını büzerek baktı. Bu görüntü sadece iki kişinin dikkatini çekmeyi başarmıştı. Niko ve Ha-jun’un.
Niko, Ha-jun’un Eleni’ye bakışlarını gördüğü an sevimli yüzü hızla ciddileşti ve koyu kumral kaşları çatıldı. Mavi gözleri hırçın dalgaları fırtınaya çevirecek derecede koyulaştı.
Eleni abisinden ikinci bir kere ret onayı olması sonucu masadan hızlıca kalkıp merdivenlere yöneldi. Anna kızıl saçlarını parmaklarına dolarken sakin bir sesle konuşmaya başladı
“Eleni genç bir kız aslında bizimle….” Dedi ama Dmitri’nin sert bakışları ile bu konuşmanın devamını getiremedi.
Dmitri’nin koyulaşan grileri bana dönüp tüm çehremi arşınladı.
“Zaten bu görevde dikkatim yeterince dağınık olacak hata istemiyorum” dedi tok sesi benim kulaklarıma ulaşırken yüzüm hızla mahcubiyet doldu geçen görevde bir ev sahibesi kadının üstüne içki dökmekten tut bir adamın boxerı ile göz göze gelmeye kadar bir sürü hata silsilesi yapmıştım. İçtiğim zehirli içkileri saymıyorum bile.
Gözlerimi birkaç kere kırpıştırarak bakışlarımı ondan çektim.
Ha-jun masada dikleşerek tok ve kalın sesiyle konuştu.
“Yüzbaşı haklı Eleni gelirse dikkat çekecektir” dedi kollarını kucağında birleştirmiş gayet emin bir sesle konuşmuştu. Dmitri karşı çaprazında oturan askerine yavaşça bakışlarını çevirdi. Dmitri’nin yan profilini gördüğüm için sert çenesi gerilmiş, omuzları dikleşmişti.
Ha-jun yüzbaşının sert bakışlarını görünce hemen boğazını temizleyip kucağında birleştirdiği kollarını çözdü.
“Efendim ben Aziz Kaanlı için söyledim eğer Eleni, Aziz’in dikkatini çekerse görev bir çıkmaza girecektir.”
Aslında Ha-ju’nun söylediği doğruydu. Ben kılık değiştirip gideceğim için beni bir daha görmeyecekti ama Eleni’yi orada görürse hem de Dmitri’yle bir bağının olduğunu anlarsa görev riskli bir durama dönüşecekti.
Dmitri’nin karanlık bakışlarına ek masadaki bir kişinin daha sert ve karanlık bakışları böyleydi. Niko yüzünde onda ilk defa gördüğüm öfkeli çehresi ile Ha-jun’a bakıyordu. Lena ile bakışlarımız çarpışınca bana gözlerini kısarak başını hafifçe salladı. Lena’nın vücut dili bana şunu soruyordu.
Ne oluyor bunlara?
Kısaca omuzlarımı kaldırıp indirirken gözlerimi kızlardan kaçırdım. Niko’nun Eleni ile olan ilişkisi veya hoşlantılarını söylemek bana düşmezdi hele ki daha Dmitri’nin hiçbir şeyden haberi yokken.
Alex bu gergin ortama geniş kollarını masaya koyarak sakin ve temkinli bir sesle girdi.
“Beyler asıl konumuza dönecek olursak akşamki dosyada işe yarar bir bilgi yoksa ne yapacağımız” Dmitri’nin Gazap ekibinin her daim birleştirici ve yedek lideri şu an gerçekten çok önemli bir noktaya parmak basmıştı.
Masadaki tüm gözler Dmitri’ye dönerken ben sadece onun dudaklarından çıkacak kelimeleri bekledim. Yine aynı gergin his bedenim de dolanırken kesik bir nefes verdim.
“O zaman Albayın istediğini yapacağız. Bayan Koroleva’yı Türkiye’den kaçırıp kızı Albaya vereceğiz.”
Yanımdaki adamın her defasında beni Türkiye’den kaçıracak olması oldukça tuhaf görünüyordu. Aramızdaki toz pembe hayallerin ev sahipliği yaptığı ilişkinin gittikçe sonuna geldiğimi hissediyordum. Yavaşça pembe toz taneleri aralanıyor yolun sonunda gözyaşları ile ıslanmış acı çeken bedenimi görünüyordum. İçimdeki onca yaralar onun sayesinde tek tek sarılırken ondan gelecek olan küçük bir yaraya bile dayanamayacağımı biliyordum. O beni iyileştirirken tekrar bana nefret dolu gözlerle bakarsa nefes bile alamayacak gibi hissediyordum.
Viktor sert bir nefes verince düşüncelerimden sıyrıldım.
“Bu ne biçim bir çip, Albay uğruna her şeyi göze almış gibi” Viktor’un kalın sesi bu görevi onaylamadığı her halinden belliydi ama kimsenin Albaya karşı gelmeyeceği de aşikardı.
Niko hemen devreye girdi. Biraz önceki sert çehresi hala oradaydı. Bu ciddiyet onun her zaman ki şen ve kalın sesine yansıyıp onu biraz daha sertleştirdi.
“Çipi önce Anton’un gizli bir şekilde ürettiğini düşünüyoruz. Öyle ki bizim Rus hükümetinin bile haberi yoktu. Çip çalındığı vakit bile Anton kimseye söylemedi ve gizlice kendi usulüne göre çipi aramaya koyuldu. Ne zaman ki Bay Koroleva öldü o zaman çipin Türkiye’de olduğu anlaşıldı; çip şu anda bir kadında, yani karısı Bayan Koroleva’da. Bu kadının Türk hükümeti ve ölen kocası tarafından büyük bir koruma ekibi var.”
Niko’nun uzun soluklu açıklamasını duydukça omurgamdan aşağı soğuk soğuk terler dökülüyordu. Herkes Niko’nun bu açıklamalarını bir vatansever olarak kaşlarını çatarak dinliyordu. Bense hala Vladimir’in beni bu büyük koruma ekibinden nasıl kaçırdığını düşünüyordum.
Niko kısa bir esten sonra devam etti.
“İlk başlarda Anton çipi söylemediği için bizim hükümetimiz sadece bilgi sızdırılması için kızı sorgulamışlar ama ne zaman ki çipin kızın tarafından saklandığını anlamışlar o zamandan beri kızla sorgu ve görüşmeler kesilmiş, MiT ve Bay Koroleva’nın sıkı koruma ağına takılmışlar.
“Bizim bile görüşmemize izin verilmedi.” Alex’in sesi sakinlikten biraz çıkmış hafif kızgın bir tona doğru gitmişti. Anna ince parmaklarını sevgilisinin omzuna koyunca orman yeşili gözler bir elmas gibi parlayarak önceki sakinliğine geri döndü.
“Devam et asker” Dmitri bir tane daha sigara yakmıştı. Düşüncelerim beynimde beni bir bıçak gibi keserken nefes almakta zorlandım. Hep beraber oturmuş beni arıyorduk. Ben ve şu nerede olduğunu bilmediğim lanet çipi arıyorduk.
“Çip olağanüstü, dünyada bir eşi daha yok” Niko’nun gözleri bu teknolojik çipi anlatırken istemeden parladı.
“Çip hangi hükümetin eline geçerse dünya lideri mutlaka o olacaktır. Üstünde kullanıldığı ülkenin tüm savunma saniyelerini devre dışı bırakıyor, buna tüm teknolojik aletler dahil uzaktan kumandalı silahlar, gizli arşivlerin olduğu teknolojik kasalar, tüm ülkelerdeki gizli ajanların isimlerinin olduğu şifreli programlar, denizin milyonlarca altındaki nükleer silahlar… buna her şey dahil” Niko bana çip hakkında daha önce hiç duymadığım bilgileri verirken tüylerim diken diken oldu. Yüreğim sıkışırken aradıkları çipin ne kadar önemli olduğunu anladım.
Omuzlarımı dikleştirip çenemi yukarı kaldırdım. Onlar gibi asker değildim ama bende kendi ülkem için endişelenmiştim.
“Buna iha’lar ve siha’lar da dahil mi?” dedim benden beklenilmeyen sert bir sesle. Dmitri hemen sert sesime döndü. Yüzüme gri gözlerinde anlayamadığım bir duyguyla bakmaya başladı. Bense düz bakışlarımla Niko’nun bana cevap vermesini bekliyordum.
“Evet dahil insansız hava araçlarınız bu çip yüzünden çalışmayacak konuma gelir. Yanisi çipin kullanıldığı ülke hiçbir şekilde kendisini savunamayacak ve karşılık veremeyecektir.” Dedi Niko son sözlerini söylerken.
Anton’un ne kadar tehlikeli bir adam olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. En az oğlu da onun kadar tehlikeli ve bu çip için hırslıydı. Beni kaçırdığı depoda sen kimsin dediğimde bana senin sayende dünyanın hükümdarı olacak kişi derken gerçekten yalan söylemiyormuş, anıları hatırlamak bir an beni sarstı ve ince kollarımı göğsümde sardım.
Derin bir nefes alırken aslında Kerem’in çipi Anton’dan çaldığı bir nevi iyi olmuştu ne kadar büyük bir savaşın önüne geçildiği belliydi. Kerem bunu neden yapmıştı bilmiyorum hangi emirle yapmıştı, kimin emriyle yapmıştı, kime hizmet ederek yapmıştı bilmiyorum ama iyi ki de yapmıştı. Çipi nereye koyduysa kimse ona ulaşmamalıydı hem de hiç kimse eğer o çipi Kerem gerçekten de bana bırakmışsa onu bulacaktım ve hemen yok edecektim. Ne Dmitri ne de başka bir kişi ona ulaşmamalıydı. Bu duyduklarından sonra da Dmitri çipi Albaya vermekte kararlı mıydı bilmiyordum. Seçim onundu. Ya çipi seçecekti ya da beni.
Yanında haftalardır yalan söyleyen Bayan korolevayı…
Masa derin bir sessizlikteyken Lena ince ve merak dolu sesiyle konuştu.
“Çipin Bayan Koroleve’da olduğu kesin bir bilgi mi? yani belki kız çip hakkında tek bir şey bilmiyordur. Olamaz mı?” Lena’nın sorusu yeşil gözlerime bir umut ekerken bir kişinin bile böyle düşündüğünü duymak sıkışan yüreğimi biraz olsun ferahlatmıştı.
Dmitri sigarasından derin bir nefes çekerken diğerleri bu ihtimalin gerçek olmadığını niteler gibi sesler çıkarmıştı. Dmitri sonunda bitirdiği sigarasını tablaya sertçe bastırdı.
“Bizim emirleri sorgulamak gibi bir lüksümüz yok Lena Albay çipin kızda olduğunu söylüyor ve o kızı istiyorsa bizde bir vatansever olarak bunu yapmak zorundayız” toplantı sanırım bitmişti. Dmitri yine aynı şeyleri söylüyordu. Yine masum bir kız beni ilgilendirmez diyordu. Diyordu ama Bayan Koroleva’nın ben olduğumu öğrendiğinde ne yapacaktı. Tenime her değdiğinde beni bir ateş gibi yakan elleri bu sefer beni Albaya teslim edebilecek miydi düşünmeden edemedim.
Dmitri pek duygularıyla hareket etmiyordu. Annesi oğlum sana aşık diyordu ama Dmitri’nin gri gözlerinde gördüğüm vatan sevdası benim asıl kimliğimi öğrendiğinde beni tek hamlede silecek gibi karanlık ve keskindi. Onun acı nefretini tekrar tatmak istemiyordum. Ben derin düşüncelerdeyken Lena bana daha yakından seslendi.
Benden bir cevap bekleyen iri mavimsi gözleri ve minyon yüzü dikkatle çehremi inceledi. Kendimi hemen toplamaya çalıştım.
“Gidelim mi?” dedi tekrar ince ve şen sesiyle. Toplantı çoktan bitmiş Lena askeri kimliğinden hemen sıyrılmıştı.
“Nereye anlamadım?” Dedim konuyu takip edememenin verdiği karışıklıkla. Dmitri ayağa kalkarken iri elini bana uzattı. Ne kaçırmıştım nereye gidecektik? Dmitri beni ayağa kaldırıp elini belime attı ve sol kulağıma yaklaştı. Tüm kehribarlar içimi yakarken boğuk sesiyle konuştu.
“İyi misin güzelim? Solgun görünüyorsun.” Dedi fısıltısı derinliklerimde gezerken içim karmakarışıktı. Biraz önceki duyduklarımdan biraz etkilenmiştim ve sanırım bunu saklayamamıştım. Belimdeki elini yavaşça hareket ettirip beni biraz kucağına çekti. Onun geniş göğsünde olmak bana tarifsiz huzur verirken masadakiler de tek tek ayaklandılar onların kaçamak bakışları ise bizdeydi.
“Katre.” dedi gözlerime bakarak.
“Bir kere sözümü dinleyip akşam gelmesen” dedi yüzüme biraz yaklaşıp. Gelmeyeceksin demiyordu bana resmen rica ediyordu gelmesen diyordu bu teklif çok cazip gelse de benim bu gece orada olmam lazımdı. Aziz’in araştırdığı geçmişimle orada olmalıydım.
“İyiyim bende geleceğim” dedim kendimi biraz toparlayıp bakışlarımı yüreğimin sevdiği adamdan çekip Lena’ya çevirdim.
“Hadi o zaman Katre seni kimsenin tanıyamayacağı bir kadına çevirelim.” Dedi Lena heyecanlı bir sesle. Anna’nın kırmızı dudakları zevkle kıvrıldı. Dmitri belimdeki elini çekmeden tok ve boğuk sesiyle konuştu.
“Akşam gece kulübünde görüşürüz. Sen kızlarla biraz baş başa kalıp akşam hazırlanmak için yakınlardaki otele gideceksiniz, siz oradan geçeceksiniz bizde hazırlıkları yapıp sizden önce orada olacağız” dedi.
Gri gözleri beni uğurlarken gözlerim onun kirli sakallı çehresinde dolandı. Onun acımasızca beni arıyor olmasına rağmen ona hissettiklerim hiç değişmemiş hatta günden güne olan sevgim bir yağmur gibi çoğalıp büyük bir okyanus olmuştu. Bu anı bölen Dmitri’nin telefonuydu. Lena benim koluma girip beni çekerken gözlerim son anda arayan kişiyi gördü.
Viktoria
Kulübelerden ayrıldığımızdan beri belki bu yüzüncü arayışıydı. Her yediği haltı söylüyordu sanırım, değilse bir insan günde neden elli defa arasındı ki. Ben derin bir nefes alırken Lena benim koluma girdi ve kapıda bizi bekleyen Anna’nın yanına götürdü. Arkamda ise Dmitri’nin, Viktoria’ya sert bir Rusçayla emirler verdiğini duydum. Viktoria hiç vazgeçmeyecekti kendisi burada değildi ama sürekli telefonda da olsa kendisini hatırlatıyordu. Keşke şimdilik liderliği İvan alsaydı diye düşünmeden edemedim.
Malikaneden bizi yüzünde kocaman bir gülümsemeyle çıkaran Anna evin önünde park halinde duran jeepine binerek hemen arabayı çalıştırdı. Bizde Lena ile yine arkaya geçip Dmitri’nin şehrinde kısa bir tur atmaya başladık. Arada Lena bana şehri tanıtıyordu. Yine bana solumuzda kalan yapıyı gösterince kilisenin muhteşem yapışan hayranlıkla baktım.
Voskreseni khristova kilisesi
Ülkemde de tarihi yerleri gezmeyi severdim yani yapabildiğim kadarıyla teyzem beni uzaklara göndermek istemezdi hiçbir zaman, tehlikeli ve riski olabileceğini söylerdi ama şu an birbirimizden öyle uzaktık ki nasıl tekrar birleşeceğimiz koca bir düğümdü. Dmitri’yle olan karmaşık ilişkim o düğümü sıktıkça sıkıyor çözülmesi zor bir iplik yumağına döndürüyordu.
Düşüncelerimin arasına sıkça Lena giriyor, bana şen sesiyle şehri tanıtıyordu. Bense içimdeki karmaşık düğümle dudaklarımda silik bir gülümsemeyle ona bakıyordum. Anna’yla dikiz aynasında kesişen gözlerimiz bir süre öylece kaldı. Anna, Lena gibi hayatı toz pembe görmüyordu. Mavi, keskin gözleri hayatın gerçekleri ile çoktan cebelleştiğini niteler gibi çehremde dolaştı. Onun dikiz aynasındaki bakışlarına samimi bir gülümseme gönderip gözlerimi tekrar kalabalık sokaklara çevirdim.
Bir on dakika sonra Dmitri’nin söylediği otele gelmiştik. Anna bizi lüks otelin en üst katına çıkarırken dudaklarında koca bir gülümseme vardı. Sanırım akşam için heyecanlı ve sabırsızdı. Lena’ya baktığımda onunda öyle olduğunu gördüm. Ama ben nedense gerilmeye başlamıştım.
Katrecim akşam Aziz seni araştırdığı dosyayı verecek ya hani.
Odaya adım attığımızda burasının yine süit ve büyük bir oda olduğunu gördüm. Geniş bir terası ve büyükçe bir oturma alanı vardı. Anna önden gidip ayağındaki topukluları çıkarmadan kendini geniş yatağa gülerek atınca kızıl saçları savruldu.
“Gece resmen bizim olacak kızlar” şen ve boğuk sesinden bu tür eğlenceli görevi sevdiğini anladım.
Lena birden benim koluma girip beni yatağa asılınca ikimiz de yatağa; Anna’nın yanına düştük. Ben cırtlak bir çığlık atarken kızlar şen kahkahalarıyla eşlik etti. Ben de hemen onlara ayak uydurup yataktaki yastığı aldım. onu Lena’nın başına atacakken o benden önce davranıp benim ellerimden yastığı kapmıştı.
Onun bazen asker olduğunu unutuyordum. Refleksleri bana göre oldukça hızlıydı. Ben gözlerimde tatlı bir telaşla elindeki yastığa uzanacakken Lena yastığı yüzümün ortasına geçirdi.
Minyon bedenine tam ters, darbeleri sertti. Ben çığlık atıp gülerken başım yumuşak yatakla buluştu. Onların yanında daha hızlı olmam gerektiğimi anladım. Elim yataktaki diğer yastığı kaptığı gibi önümdeki Lena’ya geçirdim. Ben yataktan doğrulurken etraf kuş tüyüyle dolmuş, Lena’nın kısacık saçları bembeyaz kuş tüyüyle kaplanmıştı. Ben bu görüntüye şen bir kahkaha koyarken Anna hiç beklemediğim anda elindeki yastığı bana geçirdi. İkici yastıkta patlarken artık her yer de kuş tüyü ve şen kahkahalarımız hakimdi.
Ne zamandır kızlarla böyle eğlenmediğim için bu kısacık zaman bile o kadar iyi gelmişti ki içimdeki arkadaşlık bağı yavaşça kardeşlik bağına doğru gidiyordu. Kan bağımız yoktu ama onlar kız kardeşim gibi olmuştu.
Aradan geçen saatler sonunda biz temizlenip terasa çıkmıştık, bu arada odayı temizlemek için tam beş kişi gelmişti. Ben mahcup olurken kızlar hiç üstlerine bile alınmadan onların getirdiği kahveleri içiyorlardı. Demek ki bu tatlı anılar daha önce aralarında sıkça geçiyordu. Bende kahvemden yudumlarken gün yavaşça batmaya başladı.
Turuncudan kızıla evrilen gökyüzü nedense bana Dmitri’yi hatırlatmıştı. Ondan kısa bir süreliğine ayrı kalmıştım ama onu çok özlemiştim. Onun kollarında olmayı, geniş göğsüne huzurla sokulmayı ve kehribarlarıyla nefes almayı özlemiştim. Acaba bir tek ben mi böyleyim diye yanımdaki kızlara baktım. Lena’nın nasıl Viktor’cu olduğunu hepimiz biliyorduk. Gözlerim Anna’nın üzerinde dolaşırken onunda açık mavi bakışları bana döndü. Elindeki kahveyi sehpaya koyarken ince ama tok sesiyle konuştu.
“Aşk çok tuhaf bir duygu değil mi Katre?” dedi gözlerimin içine bakıp. Lena’nın dudakları her iki yanına kocaman kıvrıldı.
“Hayır bence aşk pofuduk bir ayı gibi yumuşacık insanın içini sımsıcak yapan bir şey” dedi şen sesi Viktor’dan bahsederken bile değişiyor tınısına resmen aşk karışıyordu.
Anna gözlerini devirirken bende Lena’nın bu hallerine kıkırdadım, ensesindeki ayı winnie dövmesi olan kızdan aşkla ilgili tabi ki böyle bir şey beklemek oldukça normaldi.
Anna hala gözlerime bakıyor benden bir cevap bekliyordu. Dmitri’ye olan duygularımı ister istemez merak ediyordu. Gözlerimi usulca batan güne doğru çevirdim.
“İnsanların hayatta yapmam dediği her şeyi, aşk tepetaklak ediyor” dedim bende kulübelerden bir an önce kurtulmak isterken birden kendimi o gri gözlere bağlıyken bulmuştum. Nasıl bir son bizi bekliyordu hiç bilmiyorum ama yolun sonunda doğan güneşin aydınlığı yoktu aksine bizim için batan güneşin karanlığı vardı ama yine de güzeldi. Gün batımının karanlığı bizim için bile güzeldi.
“Alex’i ilk gördüğümde başkası ile birlikteydim.” Dedi Anna’nın gözleri gün batımında gezerken. Gözlerim onun hüzünlü çehresinde dolaşırken merakla ne diyeceğini bekledim.
“O zamanki erkek arkadaşım bir öğretmendi ve bizde Dmitri ile ordudaydık. Alex bizim birliğe gelince birbirimize bakışlarımız hiç değmedi. Oldukça mesafeli bir askerdi. Yani haliyle bende öyleydim ve zaten beni sevdiğini sandığım bir sevgilim vardı hayatımda. Sürekli sahalarda çalıştığımız için Matias’la pek fazla görüşemiyorduk. Tartışmalarımızın çoğu bu yüzden çıkardı ama sonunda onun benden defalarca özür dilemesi ile tekrar barışırdık. Biz Matias’la tanıştığımızda da ben bu işi yapıyordum. Çalışma şartlarımı biliyordu. İlk başlarda onu kabul etmedim ama ısrarcı tutumu ve bana olan ilgisi sanırım o zaman çok hoşuma gitmişti başlarda her şey çok güzeldi.” Anna derin bir nefes aldı hatırladıkları sanırım pek iyi anılar değildi.
“Sonraları küçük şeylerden bile kavga eden bir adama dönüştü. Uzun süren görevlerim de bunun üstüne gelince aramızdaki bağ çok açıldı. Aslında defalarca ayrılmayı teklif ettim ama her defasında daha da hırslanıp hırçınlaşmaya başlıyordu sonra yine yalvar yakar halleri ile bir çıkmaza girdim. İlk başlarda sadece küçük darbelerdi.” Anna gözlerindeki ıslak bakışları bana çevirdi. Benimse duyduklarımla dudaklarım şaşkınla açıldı.
“Tabi ki askeri bir eğitimizi var ama ben daha mesleğin başlarında genç bir kızdım ve sevildiğimi sandığım adam tarafından böyle bir şiddet görünce bazen insan donup kalıyor, sanki o an ben askeri bir eğitimi olan Anna değilim ben o an sadece küçük bir kızmışım gibi hissediyordum. Günler geçerken morlukları kapatmakta zorlanıyordum. Dmitri ilk başlarda hemen fark etmemişti morlukları ustaca kapatıyordum ama Alex ona rağmen her defasında orman yeşili gözleri benim üstünü kapattığım morluklarda geziniyordu. Bakışları kararırken sert çenesi geriliyordu. Bu bir zaman böyle devam etti. Alex bir keresinde konuşmaya çalıştı ama ben çok utanmış ve gururum kırılmıştı. Erkek arkadaşından şiddet gören bir asker olmak beni onarın gözünde daha da yerin dibine sokacaktı. Hemen konuyu kapatıp ondan uzaklaşmaya çalışmıştım. Ama Alex peşimi hiç bırakmadı.”
Mavi gözleri buğulanırken onun anlattıklarına inanamadım Anna o kadar özgüvenli ve başarılı bir askerdi ki bir zamanlar erkek arkadaşı dediği insandan şiddet görmüş olmasına oldukça şaşırmıştım. Ben Dağıstan’da tanımadığım bir adamdan iki gün şiddet görmüştüm ve bu travmayı sanırım ömrümce unutamazdım. Anna hem tanıdığı hem de onu seven adam tarafından aylarca belki de yıllarca şiddet görmüştü. Anna’nın kısık sesi yine boş terasta yankılandı.
“Bir gün yine Matias beni bayıltana kadar dövmeye ant içmiş gibiydi. İçtiği alkolün kokusunu hala hatırlayınca bile midemi bulandırır. Dudaklarımdan kanlar dökülürken kapı şiddetle kırılarak açılmıştı. Bulanık gözlerim, üstümdeki adamı hızlı bir tekmeyle yere atan adamı görünce gözyaşlarım kendiliğinden akmaya başladı. Alex, yeşil gözleri neredeyse alev alacak derecede öfkeliydi. O dakikalarca Matias’ı yumruklarken ben yerdeki ahşap parkelerden başımı bile kaldıramamıştım. Kapıdan Dmitri gelip beni yerde yarı baygın görünce sert çenesi kasılarak Alex’e bağırarak bir şeyler söyledi. Sonunda Alex, Matias’ın başından benim yanıma gelince ağlamam daha da şiddetlendi. Beni nazikçe kucaklayan Alex, o kabus gibi evden alırken en son gördüğüm Dmitri ve Matias’ın son nefesini vermesini sağlayan silahın ateş alan sesiydi. Alex beni hemen kendi evine götürdü. Tüm yaralarımla tek tek ilgilenirken aslında birbirimize ne kadar geç kaldığımızı fark ettim. O zamandan itibaren de birlikteyiz, geçenlerde aramızda küçük bir yanlış anlaşılma oldu ama onu da hallettik.”
Anna gözlerinde hüzünle anlattığı bu olayı yaşadığı için çok üzülmüştüm ama sonunda Alex’le birlikte olduğu içinde mutluydum. Alex’in sakin ve rahat yapısı ile Anna’nın sabırsız ateş gibi bir hatun olması onların arasındaki kontrastı iyi dengeliyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.3k Okunma |
2.83k Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |