
Ölüm benim bu kadar nefesimin içindeyken tek düşünebildiğim o gri gözlerdi. Onun, beni ölümün soğuk uykusundan çeken sıcak elleri ve güvenli geniş göğsüydü; kısacası ölüm beni kucağına alırken zihnimde, ruhumda ve bedenimde o vardı ve daima o olacaktı.
Bulunduğum lavabonun dışarısında kıyamet koparken titreyen parmaklarımla ellerimin arasındaki fotoğraflarımı sıkıca sarıp onları buruşturdum. Kesik kesik nefeslerimin arasından korkuyla silah seslerinin yoğunlaştığı kapıya bakarken yutkunamadım. Kalbim sıkışırken dudaklarım titredi. Bulunduğum alandaki ışıklar bir gelip bir giderken Aziz’in adamları tarafından bu izbe tuvalette öldürülecektim ve Dmitri benim Bayan Koroleva olduğumu çok trajik bir biçimde öğrenmiş olacaktı.
Hemen elimdeki fotoğrafları parçalayıp arkamdaki kabine girdim. Onları klozetin pis suyuna atarken kapı birisi tarafından kırılırcasına zorlanmaya başladı. Dışarıdaki boğuk sesler artarken bacaklarım titremeye başladı. Ben elimdeki görüntülerimi attıktan sonra dosya ile birlikte girdiğim kabinden çıkamadım. Kapıda tekrar silah sesi duymamla bulunduğum kabinin kapısını kapatıp üzerime ikinci kilidi atarak bir köşeye düşercesine yığıldım. Korku tüm bedenimi ele geçirirken nefeslerim ciğerlerimde habis kaldı.
Kalbim göğsümü delecek gibi atmaya başladı. Gözlerim dolmaya başlarken kapıdaki boğuşmalar arttı. Alt dudağıma dişlerimi sertçe geçirirken gözlerimi sıkıca kapattım. Ölüme bu kadar yakınken aklımdaki tek kişi Dmitri’ydi. Ona şu an çok ihtiyacım vardı. Onsuz olduğum her an yine kendimi terkedilmiş gibi hissediyordum.
Kapının dışındaki gürültü bir süre kesilince adamların gittiğini düşünerek derin bir nefes aldım ama aradan sadece otuz saniye geçmesiyle birlikte birisi kapıyı açmak için son gücüyle kapıya vurmaya başladı. Bedenimdeki tüm kaslar kasılırken titrek nefeslerim hızlandı.
Tam üç el silah sesi duymamla elimi aralıklı dudaklarıma getirdim. Ben köşede çökmüş bir şekilde beklerken çığlıklarım elimin içine hapsoldu. Kucağımdaki dosyayı parmaklarım beyazlayana kadar sıktığımı parmaklarım uyuşunca fark ettim.
Kulağıma içeriye aceleye giren sert adım sesleri geldi. Adam ilk kabini kırarcasına açarken gözyaşlarım sessizce yanaklarımdan aşağıya süzüldü. Kirpiklerim titrerken adam hiç beklemeden ikinci kabini sert bir tekmeyle açtı. Aceleyle aradığı ben miydim bilmiyorum ama ben burada ölmek istemiyordum. Ben şu an kollarım sana her daim açık diyen adamın kollarında olmak ve onun bana verdiği sonsuz güvene sığınmak istiyordum.
Sıra benim bulunduğum kabine geldiğinde kalbim şah damarımda atmaya başladı. Adam hiç düşünmeden benim bulunduğum kabini yumrukla açınca gözlerimi sıkıca kapadım. Sert bir şekilde kabinin kapısı arkaya çarparak durdu. Karşımdaki adamı sıkılı gözlerimden göremiyordum ama şaşkın bir nefes verdiğini işittim.
“Katre…”
Onun dudaklarından çıkan ismimle sıkılı gözlerimi hemen açtım. Karşımda siyah asi saçları dağılmış, gri gözlerine perişan bir endişe oturmuş Dmitri vardı. Siyah gömleğinin üst düğmeleri sanki onu koparırcasına açılmıştı. Bir boğuşmadan çıktığı her halinden belliydi. Onu görünce dudaklarımdaki elimi çekerek ona hasret olduğum isim bir hıçkırık eşliğinde döküldü dudaklarımdan.
“Dmitri…”
Ben titrek bir sesle onun adını söylerken ağlamam daha da şiddetlendi. Beni görmenin şaşkınlığını üzerinden hemen atıp bir köşeye sinmiş bedenimi kucaklamak için bana yaklaştı. Onun güvenli kollarına adeta uçarcasına çöktüğüm köşeden kalkarak büyük bir şiddetle ona sarıldım. Bedeni kaskatı ve soğuktu. Bir eli hemen dağınık saçlarımı okşarken diğer elini de titreyen omuzlarıma getirdi.
“Geçti güzelim buradayım” dedi elleri beni sakinleştirmek için okşarken. Onun şefkat içeren kalın sesini duymamla ağlamam hıçkırıklara dönüştü. Ben daha fazla içli bir şekilde ağlarken Dmitri’nin kasları daha fazla geriliyor kendini dizginlemekte zorlanıyordu. Ellerim onun kaslı sırtını sıkıca sararken başım onun hızla atan kalbinin üstündeydi. Ben bir süre onun göğsünde ağladıktan sonra onun endişeli sesini duydum.
“İçerideki karmaşada adını o kadar bağırdım ki seni kaybettiğim düşüncesi neredeyse aklımı yitirmeme sebep olacaktı.” Dmitri’nin belki ondan benimle ilgili ilk defa duyduğum itirafıyla ona daha sıkı sarıldım. Bana sonsuz güveni kollarıyla bile sunan adama.
“Kulaklığım düşmüş.” dedim ince ağlamaklı sesimin arasından. Onun kucağında şu an bir kız çocuğundan farkım yoktu. Elleri yavaşça saçlarımda dolaştı.
“Bir daha yanımdan ayrılmak yok Katre bu sondu.” kalın ve tok sesi hala kendine kızgındı. Bu göreve gelmemin suçunu hala kendinde arıyordu. Başımı onun geniş göğsünden çekip göğsüne çenemi dayadım. Ben ıslak kirpiklerimin arasından onun endişeli çehresini incelerken kalbim bu görüntüye hızını arttırıp içimi farklı bir his kapladı. Ben ilk defa birisinin kaybetmekten korktuğu kız olmuştum ve bu hissin hiçbir tarifi yoktu.
Ellerim onun bedenini daha sıkı sardı. Benimde onu kaybetmekten korktuğumu anladığım an endişe damarlarıma bir zehir gibi sızdı ve yüreğim onun için sıkıştı.
“Aziz’i neden öldürdün?” dedim damarlarımdaki endişe kat be kat artarken. Aziz’i öldürmesi plan dahilinde değildi ve onun başının derde girmesini istiyordum.
Saçlarımdan elini çekerek büyük elini boynum ve çenemin birleştiği noktaya getirdi. Sıcak elleri dokunduğu yerde bir ateş yakarken aynı ateşin onun gri gözlerinde de tutuşmaya başladığını gördüm.
“Kimse benim kadınıma dokunamaz” dedi sert ve boğuk sesi kalbimi sıkıştırırken nefes alamadım. İçimde ona beslediğim aşk adeta sel gibi taşarken onun benim kadınım dediği anda kayboldum. Başparmağını benim alt dudağıma getirirken boğuk sesiyle devam etti.
“Hiçbir adamın gözü dudaklarına değemez Moya kravisatsa. Dudaklarına değen her gözün sahibi ölümün o soğuk tadına ellerimle bakacak.”
Göz bebeklerim titrerken bugün Aziz’i öylesine tehdit ettiğim ölümün gerçekten olacağını düşünmemiştim. Dmitri’nin sırf, Aziz dudaklarıma bakıyor diye onu öldürdüğüne hala inanamıyordum. Onun sözleri ile yutkunamadım. Onun beni delicesine kıskandığı düşüncesi tüm bedenimi titretirken bugün benim hakkımdaki itiraflarına yüreğim daha ne kadar dayanırdı bilmiyorum.
Bana; benim kadınım demişti.
Benim kadınım.
Bu itirafına tüm kalbim, tüm bedenim, tüm ruhum, artık onundu. Birbirimize dokunmamış olsak bile ben onun kadınıydım. Gri gözleri yavaşça dudaklarıma kayarken çenesi gerilmeye başladı. Sonra birden kaşları hafifçe çatılmaya başlarken başını biraz eğip dudaklarından alaylı bir gülümseme geçti.
“Geliyoruz Viktor” dedi sertçe. Sesindeki hala o boğuk tınıyı hissetmek benim derin bir nefes almama neden oldu. Beni tek hamlede kucağına alınca dudaklarımdan bir çığlık koptu ve hemen ellerim onun kalın boynunu sardı. Beni kucağına alırken sanki bir daha hiç bırakmak istemiyor gibi elleri bedenimi sıkıca kavradı. Siyah gömleğinden yayılan onun o erkeksi kokusuna karışan kehribarların merkezi şimdi dudaklarımın çok yakınımdaydı. Ben boynuna yaklaşıp derin bir nefesi içime çekerken Dmitri’nin beni saran kolları kasıldı.
“Bizimkiler nasıl? Herkes iyi mi?” dedim onun kalın boynu görüş açımdayken adımları benim sorumla duraksadı ve farklı bir tarz yaptığı kirli sakallı yüzünü bana çevirdi. Dudaklarımız birbirine bu kadar yakınken bir ne sorduğumu unuttum ve derince yutkundum. Kendimi hızla toparlayıp gözlerimi onun çehresinde gezdirdim. Yüzünde onda anlayamadığım bir ifade vardı. Grileri benim tüm çehremi arşınladı ve benim endişeli yeşil gözlerimde durdu.
Birisi mi yaralanmıştı?
“Herkes iyi güzelim. Onlar ön tarafta Aziz denen piçin son adamları ile uğraşıyor” dedi. Sesi konunun Aziz’e gelmesinden dolayı sonlara doğru sertleşerek çıkmıştı. Dmitri tekrar ilerlemeye devam etti. Labirentin karanlık koridorları artık sessiz ve bomboştu. Onun Bastığı yerlerde ceset ve kan varken benim aldığım nefeste sadece kehribarlar vardı. Ona sığındığım adamın ne kadar ileri gideceğini bugün görmüş olmama rağmen kalbindeki derin aşkı susturabilmek imkansızdı. Bu loş karanlıkta ona daha fazla sokularak boynundan derin bir nefes daha çektim. Dmitri anlamadığım bir şeyler homurdanarak beni kendine daha fazla bastırdı.
Gözlerim pek görmese de bu sefer farklı bir çıkıştan gittiğimizi anladım. Sonunda bir kapıdan çıktığımızda gece kulübünün arka sokağına geldiğimizi gördüm. Sokak lambalarının aydınlattığı ıssız sokakta Dmitri beni dikkatlice kucağından yere indirirken gözlerini gözlerimden hiç çekmeden kalın ve sert sesiyle konuştu.
“Arka sokaktayız hemen işinizi bitirip gelin” yere indiğim andan meraklı gözlerim etrafı taradı. Aziz’in tüm adamlarıyla nasıl baş ettiklerini merak etmiştim Niko onların çok kalabalık geldiğini söylemişti. Dmitri benim gerginlikle nereye baktığımı anlamış gibi o güven verici sesiyle konuştu.
“Aziz öldüğü an yarısı çoktan kaçmaya başladı. Ama bizden kaçamadı her kim olursa olsun ihaneti asla affetmem moya krasavitsa. Korkma ben her zaman yanındayım.” dedi benim gözlerimdeki korkuyu silmek ister gibi sesi göğsümde titredi. Onun ihaneti asla affetmeyeceğini biliyordum. Sırtında taşıdığı kurşun izi ona asla unutturmayacaktı. Umarım benim ondan gizlediğim bu küçük bilgiyi ihanet saymazdı ve bana sırtını dönmezdi. Onun beni bırakacak olması bile hançerleri kalbime sokarken buna asla dayanamayacağımı düşündüm.
Düşüncelerimi hızla geri gönderip kucağımda sıkıca tuttuğum dosyaya odaklanmaya çalıştım. Başımı kısaca dosyaya eğerek ona son kez baktım derin bir nefes alarak onu yavaşça Dmitri’ye uzattım. Gri karanlık bakışlarını benden bir kere bile ayırmadan elimdeki dosyayı aldı. Bir süre hiçbir şey söylemeden gri gözleri gözlerimden ayrılmadı. Sonra aklına ne geldiyse gri gözlerinde küçük parıltılar oluştu.
“İçene baktın mı?” dedi boğuk ve kalın sesini yüzüne bakmadan sadece duysaydım eğer benden şüphe ettiğini düşünürdüm. Ama karanlık çehresindeki arzu dolu gri gözleri yavaşça benim koyu kırmızı dudaklarıma kaydı.
Ne diyeceğimi bilmediğimden kapalı dudaklarım biraz aralandı. Artık gri gözleri, gözlerime tekrar çıkarken bir elmas gibi parlıyordu. Gerilen kalın dudaklarına inat bana çapkın bir şekilde göz kırpıp sağ kaşını kaldırdı.
Beni bir oyuna davet ediyordu. Bunu anladığımda minik kalbim şiddetle çarpmaya başladı ve midem şiddetle kasılarak adrenalin damarlarıma sızarak nefeslerimi hızlandırdı.
Bana ceza vermek için beni öpecekti. Çünkü beni ilk defa öptüğünde de kendince bana bir ceza vermek için yapmıştı.
Ona, öpmesi için izin vermeyeceğimi sandığı için bana ceza keserek dudaklarıma yaklaşmayı düşünüyordu. Dmitri sabrının son demlerindeydi. Dudaklarım onun hin oyununu anladığında yavaşça kıvrıldılar. Dmitri’nin başlattığı oyunu bende zevkle devam ettirdim.
“Sen ne isterdin Dmitri dosyanın içine senden izinsiz bakmamı mı?” dedim bulunduğum yerden bir adım arkaya giderek. Aramıza kısa bir mesafe açarak oyunu bir level yükselttim. Dmitri alt dudağına beyaz dişlerini geçirip kafasını biraz eğdi.
Evet sabır kotası şu an doluydu.
Sonunda başını kaldırıp yine benim zevkle kıvrılan dudaklarıma baktı.
“Evet lanet dosyaya bakmanı ve en önemli delilleri yok etmeni isterdim Moya krasivatsa.” Dedi sertçe. Sesi artık tutkudan anlaşılmayacak kadar boğuktu. Gri gözleri ise avına odaklı bir kurt kadar ilkel bir duyguyla kaplıydı; Açlık, onun dudaklarıma olan açlığı içimde haz dalgaları oluştururken boğuk bir nefes verdim.
Ona daha fazla işkence çektirmek istemiyordum. Çünkü aynı işkenceyi bende çekiyordum. Kasıklarıma ince bir sızı iniyor, bedenim cehennem ateşinde yanıyor gibi kavruluyordu. Dudaklarım ise onun sıcak ve yumuşak dokunuşları için adeta yalvarıyordu.
“İstediğin oldu o zaman Dmitri, ben en önemli delilleri yok ettim. Her türlü cezana kabulüm” dediğim anda Dmitri kulağındaki kulaklığı hızla yere atıp benim açtığım mesafeyi neredeyse üstüme atlayarak kapattı.
Onun gözlerinde en ilkel duygu gezerken dudaklarım onun dudakları ile buluştu. Bu buluşma sanki bir atomun diğer atomla çarpışması gibiydi; proton ve elektronlar birbirine hızla çarpıyor, artı ve eksi yüklerin şiddeti içimdeki her hücrede patlarken atom parçalanarak tüm zıtlıkları siliyordu. Geriye sadece bu büyük çarpışmaya şahit olan hızlı ve kesik nefeslerimiz kalıyordu. Ellerim onun sert ve gergin omuzlarına çıkarken bacaklarım şiddetle titredi. Parmaklarım onun tenine değmek için karıncalanırken Dmitri’nin boğazından çıkan hırıltılı inlemesi ile gözlerim kendiliğinden kapandı.
Gözlerim kapalı olsa da içimde patlayan tüm havai fişeklerle ben asla gecenin karanlığında değildim. Ben onun karanlığında, onun bana hissettirdiği ateşin turuncu ışığındaydım. Dokunuşları yumuşaklıktan uzak sert ve baskındı. Dmitri günlerdir beni öpemediğinin cezasını fazlasıyla örselediği dudaklarımdan sertçe çıkarıyordu.
Elleri ince belimi sararken beni arkamdaki duvara ittirince omurgamdaki kemikler duvarın sert yüzeyine değerek dudaklarımdan hem zevk hem acıyla karışık minik bir inleme kaçtı. Benimde ellerim onun omuzlarından kalın boynunun pürüzsüz tenine değdi. Dmitri’nin iri eli elbisemin açıkta bıraktığı bacağıma hoyratça gelirken parmaklarım onun ensesindeki asi tutamları sertçe çekti.
Sıcak dili dudaklarımdan içeri sızıp üst damağıma değince içimdeki atomlar parçalanarak ateşi tüm bedenimi sardı ve dudaklarına kısık bir inleme döküldü boğazımın en derinlerinden. Dmitri onun dudaklarına inlemem ile hareketleri mümkünmüş gibi daha sert ve daha açlıkla doldu. Dişlerimiz birbirine değerken kasıklarımdaki sızı artık zonklamaya dönüştü.
Dmitri dudaklarımdaki sert hakimiyetini de alıp boynuma yöneldiğinde nefessiz kalan dudaklarımdan boğuk, derin bir nefes aldım. İri eli bacaklarımdan kalçama geçerken Dmitri boynumun çukuruna; hırıltılı, sert bir Rusçayla birkaç kelimenin arasından beni kendine bastırdı. Lavlar bedenimin merkezine hızla akarken artık kül olmak üzereydim. Gözlerimi sonunda açıldığımda karşımdaki manzara ile kaskatı oldum. Lavlar yerini buz parçaları ile doldururken şok, tutku dolu bedenimi bir sel gibi kapladı.
Omurgamdan bir ürperti geçerken Aziz’in sarışın kadın koruması; İrina karşımdaydı. Gözlerinde ölümün keskin ayrılığı ile silahını Dmitri’ye doğrultmuştu. Yanaklarından sızan yaşları ay ışığı bana sunarken zaman sanki en yavaş haline büründü. Verdiğim haz dolu nefesin buharı hala önümüzdeydi. Kalbim bedenimde atmayı bırakırken Dmitri’ye bir şey olacağının düşünceleri zihnimde hızla çarpışarak beni kendime getirdi.
Dmitri gerilen bedenimden bir sorun olduğunu daha yeni anlamıştı. Daha o soluklandığı boynumdan başını kaldırmadan sarışın korumanın parmağı tetiğe gitmişti bile. O an hiç düşünmedim, yapmam gereken tek şeyi yaptım. Ateş gibi yanan avuçlarımla Dmitri’yi tüm gücümle ittirdim. İri elleri hala belimde olduğu için bende onunla birlikte bir adım yana kaymıştım.
Geceyi yaran iki el silah sesi duymamla kulaklarım çınlayarak uğuldadı ve gözlerimin önünde sarışın koruma yere düştü. Şaşkınlık beynimi ele geçirirken donup kaldım. Çünkü ikinci kurşunu Dmitri sarışın korumanın alına sıkmıştı.
Ben titrek bir nefes almaya çalışırken sağ göğsümün altında önce büyük bir yanma hissettim. Sonra Ilık bir sıvı elbisemi ıslatırken yüzüm acıyla buruştu. Dmitri tek eliyle beni kucağında tutarken diğer elinde sarışın korumayı öldürdüğü silahı vardı. Silahı hemen yere attı. İri elini kurşunun girdiği sağ göğsümün altına getirdiğinde onun da tüm bedeni kaskatı oldu. Kırmızı sıvı onun parmaklarına akarken gözlerimin önü bulanıklaşmaya başladı.
Uğuldayan kulaklarıma bir yandan Dmitri’nin yarı Rus yarı Türkçe kelimeleri gelirken bir yandan da iri elini tüm gücüyle yarama bastırıyordu. Bir araç hızla gelip durduğunda Dmitri’nin sesleri kükremeye dönecek kadar büyüdü.
“Dmitri” adı dudaklarımdan adeta fısıltı gibi çıkmıştı.
“Buradayım güzelim hastaneye yetiştireceğim seni. Niko acele et.”
Ben amaçsızca onun adını tekrar tekrar fısıldarken Dmitri’nin diğer eli yüzümü kavradı. Gözlerim halsizce, onun kanı çekilen yüzünü arşınladı. Gri gözleri telaşla açılmış, gergin köşeli çenesi sertçe kasılmıştı. Dmitri, beni apar topar kaldırırken kızların telaşlı sesleri ve bağırmaları geldi kulağıma. Beynimin hem içinde hem de dışında büyük bir kaos vardı. Dmitri beni yoğun bir gürültünün arasından arabanın arka koltuğuna kendisiyle birlikte oturturken Vikor ve Alex’in telaşlı yüzlerini gören bulanık gözlerim kapının setçe kapatılması ile son buldu.
Dmitri’nin dudaklarından her ismim çıktığında geceye karışan perişan, sert sesi artık bana uzaktan gelen hüzünlü bir şarkı gibiydi. Gözlerim odak noktasını kaybederek kayarken omuzlarım sarsıldı ve Dmitri’nin sesi tekrar geldi.
“Katre güzelim aç gözlerini benimle kal!” sol kulağıma adeta fısıltı gibi gelen sözlerine sadece kirpiklerim titremişti. Halsizlik tüm bedenim kaplarken Dmitri’nin hızla giden arabada adeta kükreyen sesini duydum.
“Daha hızı sür lanet arabayı Niko! çabuk ol!” kargaşanın ortasında kehribarlar tüm bedenimi sararken soğuk bir uyku beni serin kollarına aldı. Artık Dmitri’nin sesi soğuk diyarımda bir fısıltıdan bile azdı. Karanlık beni tamamen ele geçirdiğinde artık yapayalnızdım.
***
Annemin sıcak kollarının arasından başımı kaldırıp onun melek gibi parlak yüzüne baktım. Onu en son hastane odasında gördüğüm halinden oldukça dinç ve sağlıklıydı. Kahve düz saçları beline kadar upuzun serilmiş. Yeşil gözleri beni görmenin mutluluğunu niteler gibi en parlak haline bürünmüştü. Benim gözlerimdeyse derin bir hüzün vardı. Biliyordum ki bu bir hezeyan, bir yansıma, bir rüya, ve onun diyarında bir kayboluştu adı ne olursa olsun; annem o soğuk mezarından asla çıkamayacaktı ve biz birbirimizle asla buluşamayacaktık.
Narin parmakları yüzümü avuçladı. Hep sıcak olan parmaklar bu defa buz gibiydi. Soğuk bir sıcaklık içimi hızla kaplarken aynı ton olan gözlerimiz birleşti. Bana sevgiyle bakan gözler bu defa büyük bir keşkeyle, pişmanlıkla ve bir yığın olasılık ihtimalleri ile bakıyordu.
“Öldüğüm yaşlardasın Katrem.” Dedi soğuk parmaklar yanağımda gezerken.
“Büyüdüğünü görmek için neler vermezdim kızım.” Buz gibi bir gözyaşı kar tanesi gibi onun yanaklarından yere düşerken boğazımda koca bir yumru oluştu. Özlem tüm vücudumu soğuk bir buzla yakarken dudaklarım titredi.
Asla unutamadığım o naif melodik sesi yüreğimde dolaştı. Ellerimi onun ince ve narin bileklerine getirip onlara sıkıca tutundum. Burnum sızlarken beyaz kasımpatıların hoş kokusu dört bir yanımı sardı. Annemin adı Lale’ydi ama onun hoş, anne kokusu bana beyaz kasımpatıları aratmıyordu.
“Anne” dedim sızlanır gibi, şikayet eder gibi, neden burada; yanımda değilsin der gibi. Benimde nemli gözlerimden sıcak bir gözyaşı yanağıma düşerken her ona anne deyişim bir ölümdü. Anne dediğim her an ben ölümün soğuk kollarındaydım.
“Anne bende senin yaşlandığını görmek isterdim. Anne biliyorum bu imkansız ama saçlarının telinin beyazlara büründüğünü, bana şefkatle dokunan ellerinin kırıştığını ve bana bakan yüzünün yıllar içinde yaşlandığını görmek isterdim.”
Soğuk parmakları narince benim yanağımdaki ılık gözyaşını geldi. Gözlerim bu şefkatli temasa daha fazla dayanamayarak kapandılar. İçim anne özlemi ile yanarken bu anın uzun sürmeyeceğini biliyordum. Bu hezeyanların sonu hep acı bir ayrılıktı.
“Beni affet kızım” dedi yanaklarımdaki son gözyaşını silerken. Gözlerimi açınca onun yüzündeki o çaresiz ifadeyi gördüm.
Neden af diliyordu?
Ben daha dudaklarımı açmadan annem ince ve kırılgan bir sesle devam etti. Bembeyaz yüzü giderek solarken ona daha sıkı tutundum.
“Her şeyi senin için yaptım Katrem. Karnımdan seni hissettiğim ilk an bunu yapmam gerektiğini biliyordum” dedi sesi sonlara doğru kısılırken solgun yüzünü bana yaklaştırdı. Soğuk dudaklar saçlarıma buz gibi sıcak bir öpücük bırakırken soğuk bir cehennem beni tekrar kendine çekmeye başladı. Hayır. Gitmek istemiyordum. Annemin bileklerine daha fazla tutunmak istedim ama görüntüler sarsılarak kırılmaya başladı.
Annemle olan kucaklaşmamız; don tutmuş bir gölün üzerindeki buzun parçalanması gibi kırılırken soğuk beni kendine hapsetti ve derin sulara gömüldüm. Dudaklarımdan anlamsız mırıltılar dolaşırken annem küçük bir ışık gibi benim karanlığımda güçsüzleşerek kayboldu ve karanlık beni tekrar sahiplendi.
***
Bir makinenin düzenli olarak gelen bip sesi kulağıma geldiğinde karanlık sulardan yavaşça sıyrıldığımı anladım. Bedenim oldukça yorulmuş ve bitkin gibiydi. Hissiz soluklarımın her nefes alışında sağ göğsümün altı şiddetle sızlıyordu. Sol kolumun iç kısmında küçük bir acı hissedince bana neler olduğunu düşünmeye başladım.
“Dmitri sakin ol artık İvan’nın ekibi istediğin gibi hem Türkiye’de hem de Dubai’de Aziz’in adamlarını dünya üzerinden siliyor.” Lena’nın ince ve gergin sesini duyunca neler olduğunu düşünmeye başladım. Kargaşa içeren beynim bana görüntüler sunup; Aziz’in kanlı bedeni ve sarışın korumanın Dmitri’ye doğrulttuğu silahı hatırladığımda monitördeki sesler giderek hızlandı. Kalbim patlayacak gibi atmaya başlayınca yanağımda ve saçlarımda onun sıcak parmakları gezindi.
“O piçle bağlantısı olan herkesi öldürmeden içim soğumayacak Lena. Katre gözlerini açmazsa eğer onun tüm ailesini kendi ellerimle öldüreceğim.” Dmitri’nin sert ve pürüzlü sesi kulaklarıma gelince nefeslerim hızlandı. Aziz’in belalı ailesine onun dahil olmasını istemiyordum.
“O iyi olacak Dmitri sende duydun ameliyat çok iyi geçmiş” Lena’nın, Dmitri’ye benim hakkımda verdiği bilgilere dayanarak ameliyat olduğumu anladım. Sarışın koruma Aziz’in ölmesi ile hırsını alamamış neredeyse Dmitri’yi öldürecekti. Titrek bir nefes alırken gözlerimi açmaya çalıştım. Bunu yapmak o kadar zordu ki sanki gözlerim yıllardır kapalıydı ve açmak için tüm gücüm bile yetmiyordu.
Kıpırdanmaya çalıştığım ilk saniyede sağ tarafımda keskin bir sızı oldu ve dudaklarımdan kesik bir inleme döküldü. Göğsümün altındaki sargının sıkı baskısıyla kesik bir nefes verdim.
“Katre” dedi kalın sesindeki endişeli tınıya meftun olduğum adam. Yüzüm acıyla buruştu. Vurulmak bu kadar acı veren bir şey miydi? Göz kapaklarımı tüm gücümle zorladığım üçüncü saniyede yavaşça açıldılar. Işık gözlerimi yakarken Dmitri’nin parmakları alnımdaki saçları geriye çekti.
“Katre güzelim buradayım.” Beni karanlıktan çıkaran sesiyle tekrar gözlerimi açtım. Görüşüm biraz bulanıktı ama Dmitri’nin endişeyle bakan gri gözlerini seçebilmiştim. Yatağın yanında üzerime eğilmişti. Yüzü sanki günlerdir uykuya hasret gibi yorgun ve gergin gibiydi. Gözaltları morarmış kirli sakalları düzensiz bir hal almıştı.
Görüntüye Lena’nın minyon yüzü girince yorgun bakışlarımı Lena’ya çevirdim. Onun da kısa saçları dağılmış mavi gözleri yorgun gözüküyordu.
“Katre canım geçmiş olsun iyi misin? Ağrın var?” Lena’nın ardı arkasına sorduğu soruları bir süre düşündüm iyi miydim bilmiyorum. Şu an hissettiğim tek şey Dmitri’nin yüzümdeki yumuşak dokunuşlarıydı.
“Ağrın var mı güzelim?” Dmitri tekrar sorunca sağ tarafımda küçük bir sızı baş gösterdi. Yüzüm biraz buruşunca Lena hemen kapıya gitti.
“Ben doktoru çağırayım” diyerek bizi Dmitri ile yalnız bıraktı. Bir süre yorgun çehremi izleyen Dmitri yüzüme biraz daha eğildi.
“Sesine hasret kaldığım kadın bir şey söyle lütfen.” Dmitri’nin benim sesim için yalvaran perişan sesini duymamla kalbim hızla atmaya başladı. Gözlerim onun gri gözlerine tutundu.
“Dmitri ...” dedim sesim bir fısıltı gibi çıkmıştı. Onun adının bende iyileştirici bir etkisi vardı. Ben ki adımın anlamı bir damla su onun adının anlamı olan bereketli topraklarına hasret kalıp onun adını tekrar tekrar Dmitri diye fısıldarken alnı benim alnıma değdi. Elleri saçlarımda gezerken konuşmaya başladı.
“Seni az daha kaybediyordum Katre. Dikkatsizliğim yüzünden az daha ölüyordun.” Dedi ses tonu giderek sertleşirken alnımı biraz geri çekerek onun karanlık ve öfkeli çehresini izledim.
Daha ne kadar hızlı olmayı planlıyordu pardon iki silah sesinin arasından belki bir saniye bile yoktu. İrina beni vurduğu an o da ölmüştü.
“Senin suçun değildi.” dedim elimi yorgunca onun kirli sakallarına çıkarırken. Parmaklarım onun sert sakallarında gezerken gri gözlerini yorgunca kapattı. Onun kehribar kokusunu soludum derince.
“Aksine sen bizi kurtardın Dmitri. O kadını vurmasaydın bizi orada öldürecekti.” Dedim onun kendini suçlamasına izin veremezdim. Gözlerini hızla açtı ve yanağındaki elimi yavaşça elinin içine hapsetti.
“Bunu bir daha yapma” dedi sert bir sesle. Neyi kastettiğini biliyordum. Gri gözleri koyulaşırken devam etti.
“Benim için kendini bir daha ateşe atma Katre” gözleri derin bir okyanus gibi dalgalandı.
“Kimse için kendinden vazgeçme moya krasavitsa. İlk önce hep kendini kurtaracaksın” dedi kalın sesi benim başka aptalca bir şey yapmamam için beni uyarıyordu ama ben bin defa da olsa o kurşunun önüne atlardım ve atlayacaktım. Yeşil gözlerimdeki başkaldırıyı anında tanıdı. Dudaklarım ona itiraz etmek için açılırken köşeli çenesi kasıldı.
“Şu iki gün nasıl bir cehennemde olduğumu biliyor musun Malyshka? Bebeğim Sen bu yatakta cansız bir şekilde yatarken nefes bile alamadığımı, senin sesin olmadan nasıl boğulduğumu biliyor musun?” derinden gelen kalın sesi gerçekten de acı çekiyormuş gibi baskın bir hırıltıya dönüştü.
Dmitri gerçekten de şu iki günde perişan olmuş gibiydi hem fiziken hem de ruhen. Asi saçları dağılmış, çehresinde yorgun bir görüntüyle hala üzerinde aynı siyah gömlek vardı. Çünkü gömleğin ilk düğmeleri parçalanmış gibi açıktı. Ben sesli bir şekilde yutkunurken onun benim için endişelenen gözleri, benim ıslak yeşil gözlerimde gezindi. Bu adam benim sesimi duymadan cehenneminde boğulduğunu söylüyordu. Dmitri bana seni seviyorum demese de olurdu.
Bizim bakışmamızı bölen küçük bir kapı tıklatılmasıydı. İçeriye giren Lena ve onun ardından giren doktor beyin gözleri direkt Dmitri ile yakın duran bedenlerimizde gezindi. Doktor kısaca boğazını temizlerken Dmitri hala çok yakınımdaydı. Lena, Dmitri’ye küçük bir baş hareketi yapınca sonunda Dmitri üzerimden çekildi ama gergin çehresi ile yatağın yanından ayrılmadı. Sıcak eli parmaklarımı kapladı.
“Geçmiş olsun Bayan Volkov” dedi mavi gözleri yüzüme bakarken. Ben şaşkınlıkla Dmitri’ye bakıp kaşlarımı hafifçe çattım. Doktorun bana neden Bayan Volkov dediğini anlamaya çalışıyordum.
Dmitri biraz eğilerek yüzüme baktı.
“Soyadını bana hiç söylemediğinden kayıt için ben bunu uygun gördüm” dedi dudaklarında çapkın bir gülümseme geçerken doktorun tekrar boğazını temizlemesi ile bakışlarımı Dmitri’den ayırdım. Yüzüm hafifçe kızarırken bir gün soyadımı sorarsa ona ne diyeceğimi gerçekten bilmiyordum.
“Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?” akıcı bir Rusçayla konuşan doktor direkt gözlerime bakmaktan nedense kaçınıyordu. Yatakta biraz hareket ederek başımı biraz kaldırmayı denedim ama sargıların altındaki yaramın sızlaması ile kaşlarım çatıldı.
“Hareket etmeniz için daha erken” diyerek bana yaklaştı ve üstümdeki pikeye yöneldi. Dmitri’nin iri eli ondan önce davranıp üzerimdeki pikeye geldi.
“Ben yaparım doktor” sesi sert ve gergindi. Dmitri yavaşça üzerimdeki kendi tişörtünü yaramın olduğu yere kadar çıkardı. Doktor sargılarıma bakarken Dmitri her saniye daha fazla gerilmeye başlamıştı sanki.
“Gayet temiz” dedi yüzünü bana çevirerek. “Nasıl hissettiğinizi söylemediniz?”
“İyiyim sadece biraz yorgun hissediyorum.” Dedim sesimde bunu niteler gibi yorgun ve halsiz çıkmıştı.
“Bu çok normal kan değeriniz biraz düşmüş zamanla kendinizi daha iyi hissedeceksiniz” dedi ellerini ceplerine sokarken.
“Ne zaman çıkabilirim?” hastaneler bana her zaman annemin son gününü hatırlatıyordu. Burada bir gün bile kalmak istemiyordum. Dmitri burnundan sert bir nefes verip kısaca homurdanınca benim buradan hemen çıkmamı istemediğini anladım.
“İki gün daha kalmanız gerekiyor yaşadıklarınız hafif şeyler değil” dedi doktor son cümlesini Dmitri’ye bakarak söylemişti. Dmitri’nin gri gözleri kararırken elimi saran parmakları hafifçe elimi sıkmaya başladı. Diğer elimi de onun iri eline getirip onu okşayınca çehresi bana döndü. Gri gözleri karanlığından sıyrılırken ona her şeyin yolunda olduğunu niteleyen bir gülümseme gönderdim.
Doktor kapıdan çıktıktan saniyeler sonra kalabalık bir grup odaya girdi. Ellerinde koca bir buketle odaya giren Anna beni görünce adeta çığlık attı.
“Uyanmışsın Katre senin için çok endişelendik” dedi koca buketin olduğu vazoyu başucumdaki komodine koyarken. Kızıl saçlarını bağlamış mavi gözlerinde derin bir hüzünle bana bakıyordu. Ona iyi olduğumu gösterir nitelikte gülümserken gözlerimi diğer ekip üyelerine çevirdim.
Alex hemen Anna’nın arkasında iri kolunu sevgilisinin beline dolarken, orman yeşili gözleri direkt benim yüzümdeydi.
“Geçmiş olsun Katre ucuz kurtuldun.” dedi sakin sesine ek onunda endişesini içimde hissettim.
Viktor iri bedeniyle onların önüne geçince Alex ve Anna seslice homurdandılar.
“Kızı biraz rahat bırakın” dedi arkasına bakarak onun bu hareketine gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ela gözlerini bana çevirince yaramaz çehresi hızla ciddileşti.
“Benim hiç sahip olmadığım kız kardeşimsin Katre ve sevgilimin”dedi Lena’yı kucağına çekerek
“En iyi arkadaşı, kendine dikkat et ve aramıza hemen dön” dedi onun bu samimi itirafına neredeyse gözlerim doluyordu. İçi onların dostluğunu kazanmakla ısınırken Dmitri’nin diğer elini saçlarımda hissettim.
“Sen olmadan Dmitri gerçekten çekilmiyor.” dedi Viktor. Bu söylediklerine Dmitri’nin saçlarımda nazikçe gezen parmakları bir an duraksadı ve Viktor’a ölümcül bir bakış gönderdi. Viktor hiç bozuntuya vermeden boğazını temizlerken diğer köşeden Ha-jun ve Niko geldi.
Birbirlerine hiç haz etmediklerini hasta yatağımdan bile anlamıştım. Niko’nun, Ha-jun’a attığı karanlık bakışları bana dönünce içindeki fırtınaları dindi. Okyanus mavisi gözlerindeki saygıyı görmemle burnum sızladı. Onun gözünde ben onun komutanın hayatını kurtarmıştım.
“Geçmiş olsun Katre en yakın zamanda aramıza dön ve beni defalarca yendiğin şu oyunu tekrar oynayalım” sempatik sesinden çıkan kelimelerle dudaklarımdan minik bir kıkırtı kaçtı. Ekibin en genç ve en haylaz elemanını gerçekten seviyordum.
Hem aramızda gizli bir sır saklıyken.
Dmitri, Ha-jun’a karanlık bir ifadeyle bakarken sert bir sesle konuştu.
“Ha-jun bir hafta uzaklaştırılma aldın nedenini biliyorsun değil mi?”
“Biliyorum Yüzbaşım emredersiniz” Ha-jun’un çekik siyah gözlerinde mahcubiyet gezerken bende yüzümü Dmitri’ye çevirdim. Ona neden uzaklaştırma verdiğini merak etmiştim. Dmitri benim bakışlarımdaki soruları görünce sert bir nefes verdi.
“Sen Aziz denen piçle görüşürken yanlışlıkla sana alkol vermişti” dişlerinin arasından çıkan kelimelere inanamadım. Ha-jun bu yüzden mi uzaklaştırma alıyordu yani? Ha-jun eğer Eleni’yi orada görmese içecekleri karıştırmayacaktı. Bu hiç adil değildi.
“Ama yanlışlıkla oldu. Olabilir yani değil mi?” yanlışlıkla sadece bir kadeh içki içmiştim. Belki beni biraz cesaretlendirmişti ama sadece o kadardı. Dmitri’nin bu olayı neden büyüttüğünü anlamadım.
Dmitri üzerime biraz eğildi ve gri gözleri koyulaşırken konuşmaya başladı.
“Yanlışlıkla kurşunlar sıkılıp adamlar ölebilir moya krasavitsa ama yanlışlıkla senin damarlarına alkol sızamaz. Onun işi sadece senin alkol almamanı sağlamaktı.” Dudaklarım şaşkınlıkla açılırken gözlerim duyduklarımla birkaç kez kırpıştı. Dmitri sanırım delirmişti. Benim yanlışlıkla alkol almamla yanlışlıkla bir adamın ölmesi bir miydi yani Allah aşkına.
Oda sessizliğe gömülürken diğerlerinin de benim kadar şaşkın olduğunu verdikleri kesik nefeslerinden anlamıştım. Bakışlarım usulca Ha-jun’a kaydı. Çehresinde derin bir mahcubiyetle yüzünü Dmitri’nin öfkeli çehresinden kaçırıp bana döndü ve geçmiş olsun demek için Niko’yu biraz ittirdi. Suratı hemen ciddileşen Niko gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı.
“Geçmiş olsun Katre Hanım umarım en yakın zamanda iyileşirsiniz.” Kalın ve tok sesiyle bana dileklerini sununca Niko tekrar yatağın önüne geçmek için onu omzuyla ittirmeye çalıştı.
“Sizin sorununuz ne?” dedi Dmitri’nin sert sorusuna ikili birden panikleyerek birbirine bakmaya başladı. Kızlarda durumu merak ettiği için bakışları direkt bu ikiliye kaydı.
Niko’nun okyanus mavisi kararlı gözleri benim gözlerime gelip derin bir nefes alınca onun ne yapacağını anladım. Panik benimde vücudumdan geçerken Dmitri’nin elini haddinden fazla sıkmıştım.
Niko şu an kız kardeşinizi seviyorum diye sanırım bağıracaktı.
Kapı birden açılıp içeriye bir hemşire girmesi ile herkes kendine geldi. Bir kişi hariç Dmitri’nin çatılı kaşları hala karşısındaki ikilideydi.
“Hastamız yeni uyandı. Lütfen onu yormayalım” diyen genç hemşire odadaki kalabalığı çıkarırken hepsine kısaca geldikleri için teşekkür ettim. Şimdi odada Dmitri, ben ve genç hemşire kalmıştık.
“Pansumanınıza bakalım sonrada bir ağrı kesici yapacağım” dedi beni bilgilendirerek. Hemşire üzerimdeki pikeyi kaldırırken benimde kaçamak bakışlarım Dmitri’ye kaydı.
Bana pansuman yapılırken burada m kalacaktı?
“Hiç bana öyle bakma buradan çıkınca pansumanlarını ben yapacağım” Dmitri’nin hafifçe kaşlarını çatarak kurduğu cümleyle kaçamak bakışlarımı ondan çektim ve işini yapmak için bekleyen hemşireye çevirdim. Uzun kumral saçlarını başının üstünde toplamış, masmavi hayran bakışları şu an bende değil Dmitri’deydi. Kıskançlık damarlarıma sızarken boğazımı sertçe temizledim.
Genç hemşire hemen bakışlarının benim olan adamdan çekip bana çevirdi. Üzerimdeki tişörtü sargılarıma kadar getirdi. Hatta daha da ilerletip iç çamaşırsız göğüslerimi de açacaktı ama son dakika kızın elinin üstüne hızlıca elimi koyarak onu durdurdum. Yanaklarım alev topuna dönerken hemşire sanırım bizim nasıl evli bir çift olduğumuzu düşünüyordu. Dmitri’nin yardımı ile uzandığım yataktan doğrulurken canım biraz yanmıştı.
“Canın mı yandı güzelim?” Dmitri’nin Türkçe sözlerine Hemşire sadece ince kaşlarını çatmıştı. Onun bizi anlamadığını bilmek beni nedensizce mutlu ederken bende Türkçe devam ettim.
“Azıcık ama geçti şimdi” dedim sargılarım çözülürken bedenim gerildi. Hemşire son sargıyı da açıp yarama pansuman yaparken Dmitri dikkatle onun yaptıklarını izledi. Bir eli benim sırtıma destek olurken bir eli de ellerimin arasındaydı. Hemşire işini bitirip başucumda asılı olan torbaya bir ilaç sıktı ve mavi gözlerini derin bir iç çekerek Dmitri’ye yönlendirdi.
“Geçmiş olsun Efendim” kapıdan çıkarken bile bakışları Dmitri’deydi. Ben ağzımın içinden homurdanırken Dmitri’den derin bir kahkaha yükseldi. Bakışlarımı onun yüze çevirdiğimde gri gözleri bir elmas gibi parlarken dudakları iki yanına kıvrılmıştı. Bembeyaz dişlerini bana sunarak attığı kahkahada geniş göğsü hızla hareket etmişti.
“Komik olan ne?” dedim neye gülüyordu bu kadar şahsen ben burada komik bir olay görmüyordum. Kaşlarım çatılmış dudaklarım gerilmişti.
“Beni kıskandın” dedi şen sesi biraz önceki attığı kahkaha ile eşti. Dudaklarımdan kesik bir nefes verdim.
“Hayır hiç te bile”
“Ama gözlerin hiç te öyle demiyor moya krasavitsa.” boğuk sesindeki eğlenen tınıyla biraz üzerime eğildi.
“Ne diyormuş gözlerim.” dedim bende onun ukala çehresine bakarak.
“Kızı parçalara ayırıp Korsha’nın önüne atacakmışsın gibi bakıyordun.” sözlerini duyunca yüzüm biraz ciddileşti. Evet onu kıskanmıştım. Hem de fazlasıyla ama şu an tek düşündüğüm Korsha fikri neden ilk önce benim aklıma gelmediğiydi. Ben derin bir nefes alırken Dmitri yüzümdeki ciddiyete yok artık dercesine gür kaşlarını kaldırdı. Bir süre gözleri yüzümde gezindi. Yüzü bana biraz daha yaklaşırken gri gözleri hızla karardı ve içindeki tüm yıldızlar parlamaya başladı.
“Neden öyle bakıyorsun?” dedim bakışlarımı onun sert çehresinde gezdirirken.
“Nasıl bakıyorum?” boğuk sesi yüzümü yalarken omurgamdan aşağı hoş bir ürperti dolaştı.
“Sanki” dedim tereddüt içinde söyleyip söylememek arasında kararsız kalmıştım. Gri gözleri devam etmem için uzun siyah kirpiklerinin arasında bir elmas gibi parlamaya başladı.
“Sanki tüm hayatın benmişim gibi” dedim aramızdaki bir nefeslik boşluğa. Dmitri’nin parlak grileri siyaha bulanırken iri elini benim yanağıma çıkardı. Dokunuşu içimde bin bir kıvılcımı tutuştururken nefes alamadım.
“Sankisi fazla malyshka” bebeğim. Boğuk Rusça kelimeler yüreğimi bir ateşe verirken nefeslerim hızlandı. İri eli yanağımı okşarken devam etti.
“Artık tüm hayatım sensin moya krasavitsa” nemli gözlerim kapanırken Dmitri’nin dudakları dudaklarıma kapandı. Yumuşak dokunuşundaki sevgi benim içimde çiçekler açtırırken kalbim hızla çarpmaya başladı. Dudaklarındaki aşk, kirpiklerimi bile titretip bir gözyaşının dışarı düşmesine neden oldu. Dmitri kesik nefeslerimin arasından dudaklarıma son bir öpücük bırakıp biraz geri çekildi. Yanağımdaki iri eli usulca gözyaşını silerken konuştu.
“Tek bir damla gözyaşına tüm dünyayı yakarım malyshka. Mutluluktan bile düşmesin o yaşlar hele ki benim için asla.”
Boğuk sesi saçlarıma karışırken gri gözleri gözlerimde gezindi. Benden bunun için söz almak isteyen ısrarcı çehresine baktım bir süre sonra tüm teslimiyetlerimle gözlerimi kapatıp kısaca başımı salladım. En son hissettiğim şey ise Dmitri’nin saçlarımdaki dudaklarıydı.
***
3 gün sonra
Dmitri bana hastanede bir bebek gibi barken zaman nasıl geçti anlamamıştım. Doktor iki gün demişti ama Dmitri fazladan bir gün daha ekletip üç gün kalmıştık. Hastanelerin hiç kokusunu bile duymak istemezken bir günü bile burada geçiremem derken Dmitri sayesinde günlerce kalmıştık ve ben ölüm kokan duvarların arasında bir kez bile ölümü hatırlamamıştım.
Gündüzleri Dmitri benim yürümeme yardım ediyor benim her ihtiyacımla kendisi özel olarak ilgileniyordu. Akşamları ise saçlarımda gezdirdiği sıcak elleri sayesinde huzurlu bir uykuya dalıyordum. Doktor artık ayağa kalkıp yürümesi gerekiyor dediği andan beri beni hastanenin boş koridorunda uzun bir yürüyüşe çıkarıyordu. Biz uzun koridorda yürürken bu katta başka hasta olmaması bana oldukça tuhaf gelmişti. Başımı çevirip odalara teker teker bakarken Dmitri,
boşuna kimseye bakma bu katı kapattım demesiyle gözlerimi şaşkınlıkla ona çevirmiştim.
Doktor enfeksiyona karşı dikkatli olun deyince tüm katı kapatmak daha iyi bir çözüm olur diye düşündüm. demişti. Ona olan bakışlarım artık nasıl tuhafsa belimi sıkıca tutan eliyle beni kendine çekti. Böyle şeyler sanırım ona göre normaldi. Hayatımda görmediğim lüksü ve imkanları bana sunan adam gözlerimin en derinine bakarak konuştu.
Dünyada senden önemli hiçbir şey yok benim için moya krasavitsa. Sözleriyle kanatlanıp uçan kalbimi sıcacık bir ateş sararken dilimin ucuna gelen soruyu soramadım.
Aradığınız Çip’ten bile önemli miydim?
Bir süre daha gözlerime bakıp beni tekrar yürümeye teşvik etmesiyle içimdeki karmaşık hislere gözlerimi yummuştum. Sonunda onun tarafından ittirilip düşeceğimi bile bile onun güvenli ellerine tutundum.
Dmitri, beni hastaneden çıkarmadan ekibin diğerleri tekrar gelmiş ve bize veda ederek yine Kafkas dağlarındaki kulübelere geri dönmek için hazırlanmaya başlamışlardı. Dmitri liderliği kısa bir süreliğine Alex’e devredince bizim biraz burada bir süre daha kalacağımızı anladım ve sürekli Dmitri’yi arayan Viktoria’dan kurtulduğuma sevinmiştim.
Kızlar vedalaşmak için yanıma geldiğinde Anna’nın kızıl saçlarının olduğu sırtına sıkıca sarılarak ona içten bir şekilde veda ettim. Benden bu kadar samimi bir sarılış beklemediği açıktı mavi gözleri parlarken dudakları her iki yanına kıvrıldı. Sıra Lena’yla vedalaşmaya geldiğinde ona da sıkıca sarıldım. İri mavi gözlerinde anlayamadığım bir parıltı vardı ama buna karşın minyon yüzü biraz solgun gibiydi.
Tüm herkesi kapıdan uğurlarken Niko’nun okyanus mavisi gözleri özlemle etrafta dolaştı. Yüzünde her zaman ki neşe yoktu. Sanırım bu şehirde bıraktığı hasret dolu bir kalp vardı. Ha-jun’un simsiyah bakışlarındaki karanlık ifadesinden pek bir şey anlaşılmıyordu ama sert çenesi ve gergin omuzlarından onun da bu şehirle ilgili bir probleminin olduğu anlaşılıyordu.
Sanırım şehir bahaneydi ve sorun şu an Komutanlarının belalı küçük kız kardeşiydi.
Eleni Volkov resmen patlamaya hazır bir bomba gibiydi aynı abisi gibi bir sonraki hareketini tahmin etmek çok zordu.
Herkes gittiğinde Dmitri yatağın yanına geldi.
“Sonunda” diyerek beni dikkatlice kaldırıp kucağına aldı. Şaşkın gözlerim onun üstündeyken düşmemek için kollarımı boynuna doladım.
“Kendim gidebilirdim.”
“Bu hastaneye kollarımda geldin kollarımda çıkacaksın malyshka.” baskın sesine itiraz etmedim ya da etmek istemedim onun göğsüne sokulup uyumayı çok özlediğim için ona has olan o erkeksi kokusunu içime çekerek beni odadan çıkarmasına izin verdim. Koridorda ilerlerken bana kaç gündür pansuman yapan o genç hemşireyi görünce içimdeki haylaz kıza engel olamadım. Onun mavi gözleri Dmitri ve benim üzerimdeyken kollarımı benim olan adamın boynuna daha çok sardım ve Dmitri’nin kirli sakallarına bir öpücük bıraktım.
Genç hemşirenin yüzünde gördüğüm ifadeye bakılırsa doğru yoldaydım. Mavi gözleri kısılırken dudakları büzülmüştü. Benimse yanaklarım herkesin içinde onu yanağından öpmemle kıpkırmızı olmaya başladı. Dmitri’nin beni taşıyan kolları gerginleşirken adımları bir an duraksadı. Bana yandan bir bakış atıp göz kırpınca içimdeki ateş kıvılcımları yanmaya başlayarak beni uçsuz bucaksız bir sevgi seline boğdu.
Dmitri beni arabanın ön koltuğuna dikkatlice oturttu ve ehliyet kemerini kendi elleriyle bağladı. Üzerimdeki bedenini çekmeden dudaklarıma minik bir öpücük bırakınca yüreğim bu kısacık temasta bile bedenimden çıkacakmış gibi atmaya başladı. Dmitri yüzümde ne gördüyse artık bana çapkın bir gülümseme atıp o da sürücü koltuğuna geçti.
Nereye gidiyorduk bilmiyorum konu o olunca gözlerim kör, dudaklarım kilitli oluyordu. O ne isterse sorgusuz sualsiz dediğini yapmak artık bana tuhaf gelmiyordu. İçimde onun her emrine her isteğine uymak için bir bahane buluyor, onu yüreğimin ve mantığımın en yüce yerine koyuyordum.
Hızla giden arabanın biraz camını açıp elimi dışarı çıkardım. Rüzgar uzun saçlarımı savururken düşüncelerimde beynimde savrulup duruyordu. Onu seviyordum. Hem de delicesine. Dmitri’ye olan bağlılığım benim bile gözümü korkuturken bizim hakkımızda küçükte olsa bir geleceğimiz olma ihtimaline sığınıyordum. Çünkü ben bu gri gözlü adam sırılsıklam aşıktım.
Dmitri arabayı yavaşça durdurunca etrafa bakındım. Durduğumuz yerden ormanın içinde küçük bir kulübe görünüyordu. Dmitri’nin beni tekrar ailesinin evine götüreceğini düşünmüştüm ama büyük ağaçların ortasındaki kulübeyi görünce şaşırdım çünkü bana Dmitri ile ilk tanıştığımız evi anımsatmıştı.
Ben manzarayı izlerken Dmitri’nin parmakları çenemi usulca kavradı ve benim yüzümü kendisine çevirdi. Kirli sakallı çehresi gergin gri gözleri kararmıştı. Bana bir şey söylemeye hazırlanan Dmitri şu an oldukça zorlanıyor gibiydi. Gözleri benim çehremi turlayıp gözlerime çıktı.
“Sana seçme şansı veriyorum Katre. Yanımda güvende değilsin, seni koruyamadım” dedi boğazından gelen kalın sesi hala kendini suçluyordu. Gri gözleri pişmanlıkla kaplandı. Sert çenesi kasılırken devam etti.
“Eğer ülkene geri dönmek istersen sana hemen bugün bir uçak ayarlarım.” duyduklarımla kesik bir nefes kaçtı dudaklarımdan. Yeşil gözlerim kırpışırken içimdeki tüm hisler birbirine girdi. Yüreğimin üstünde bir el beni sıkarken ne yapacağımı bilemedim.
Dmitri kendini suçladığı için beni bugün ülkeme göndermeyi teklif ediyordu. Hiçbir şey sormadan, benim kim olduğumu umursamadan yaptığı bu teklife daha önce yapsaydı eğer cevabım hemen evet olurdu ve bir daha Rusya’nın adını bile anmadan yaşar giderdim.
Ama şimdi gidemezdim bunun iki nedeni vardı. İlki; ben ona sırılsıklam aşıkken, onun kehribar kokusunu alamadığım her an boğuluyormuşum gibi hissederken ve kalbim bir tek onun için çarparken onu asla bırakamazdım.
İkinci ise benim ülkeme döndüğüm an Dmitri beni kaçırmak için geri gelecekti. Hem Vladimir hem Dmitri hem de Çipin varlığından haberdar olmaya başlayan adını bile bilmediğim diğer hükümetlerden adamlar beni aramak için dört bir tarafımı saracaklardı. O çip bulunmadıkça ben hiçbir yerde güvende değildim. Güvende olduğum tek yer onun beni saran kollarıydı.
Ben derin bir nefes alırken gözlerim benim cevabımı bekleyen adamdaydı. Beni bırakmak istemiyordu ama benim onun yanında vurulmam onun canını fena halde sıkmış olacak ki bana özgürlüğümün biletini veriyordu. Bende yönümü ona tamamen dönüp ellerimi kirli sakallarının olduğu sert çenesine çıkardım. Parmaklarım onun sakallarında gezinirken gözlerini bir iki saniye kapattı. Gri gözleri açıldığında onun cevabım için hazır olduğunu anladım.
“Hayır” dedim kararlı bir sesle.
“Seninle kalmak istiyorum Dmitri” derken gri gözleri yıldızlar gibi parladı.
oy ver ve yorum yap sonra devam et :)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.3k Okunma |
2.83k Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |