27. Bölüm

15. BÖLÜM Benimsin... part 2

Zehra Sezgin
valekizi

Onun beni görmesi ile çatılı kaşları biraz yumuşadı ve yüzündeki sıkıntılı ifade yavaşça kayboldu. Adımları onun kehribarlarını soluyacağım kadar yakınıma geldi. Derin bir nefes alıp onun dalgalı denizleri andıran gri gözlerine baktım.

“İznin bitti mi yüzbaşım?” dedim sesimi neşeli tutmaya çalışarak. Elleri belimin her iki yanını kavradı ve başını biraz bana eğdi.

“Maalesef güzelim hayatımda bu kadar izin kullanmamıştım bile ama her saniyesine değen bir güzellik var karşımda.” Dudaklarından çıkan şen sesine inanamadım daha biraz önce sert ve gergin bir sesle konuşan adam benimle konuşurken tam bir centilmenlik abidesi olmuştu. Dudaklarım her iki yanına kıvrılırken elleri belimde nazikçe dolaşmaya başladı.

“Birazdan yola çıkacağız güzelim. Üzerine bir şeyler giy, kahvaltıyı jetimde yaparız” onun boğuk ve sisli sesine hayır demek imkansızdı. Ellerim siyah gömleğinin sardığı kalın kollarında gezindi. Dudakları alnıma bir öpücük kondururken gözlerim yavaşça kapandı. Şefkat, sevgi, koruma hepsi alnıma kondurduğu küçük öpücüğe sığmıştı.

***

Tekrar Kafkas dağlarındaki kulübenin önündeydik. Korsha bizi gördüğü an şen bir ulumayla resmen üzerimize atlamış, yüzümüzde yalanmamış tek nokta bırakmamıştı. Siyah kuyruğunu hızla sallarken parmaklarım onun kalın postunda gezindi.

Dmitri çoktan kulübeye girmiş beni biraz daha Korsha ile yalnız bırakmıştı. Bembeyaz örtüyü özlediğimi fark etmek içimdeki kökleri sorulama istediği doğurdu. Sanki sürekli bu soğuk iklimin özlemi çekiyordum, aile kavramını o heybetli adamın gri gözlerinde buluyor, onun beni sahiplenen bedenine mühürleniyordum.

Korsha’nın başına küçük bir öpücük kondurup bende Dmitri’nin kulübesine doğru gittim. Bu sanki evime dönmek gibiydi. Artık buraya ilk geldiğimdeki bilinmezlik yoktu. Adımlarım kararlı ve netti. İçeride beni neyin beklediğini biliyor sanki bu kulübeye girmek için kalbim canla başla atmaya çalışıyordu.

Kapıyı açar açmaz ılık hava beni karşıladı. Tam karşımda Viktor vardı ve üzerime hızla geliyordu. Beni kucağına çekerek sarılınca şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemedim ama dudaklarımdaki kıkırtılarda kendini serbest bıraktı. Bana bir abi yaklaşan ikinci erkekti. Beni kız kardeşi gibi gören Viktor bana Sergei’yi hatırlatıyor, gözlerimin önüne onun kahve saçları ve çikolata kahvesi gözleri geliyordu.

Sonunda birinin derince öksürmesiyle beni bırakan Viktor’un gözleri direkt Dmitri’nin bize ölüm kadar soğuk bakan gözlerine değdi. Viktor ağzından bir şeyler geveleyerek bir eliyle omzuma vurup resmen u dönüşü yaptı.

“Aramıza tekrar hoş geldin asker” demesiyle dudaklarımı gülmemek için birbirine bastırdım ama Alex ve Niko arkasında derince gülerken benimde kıkırtılar dudaklarımdan kaçtı. Bana sarılmasını örtmek için beni resmen asker ilan etmiş ve bir erkek selamlaşması gibi omzuma vurmuştu. Dmitri ise askerinin bu yaptıklarına neredeyse gülecekti ama onlara bu gösteriyi sunmamak için kendini hızla toparladı.

“Başka benim kadınıma sarılmak isteyen var mı?” karakteristik sesinden akan sözlerle herkes kendini toparladı. Kimsenin gözlerinde şaşkınlık yoktu. Dmitri herkesin içinde benim kadınım demişti ve kimseden çıt çıkmamıştı. Demek ki askerleri bizim aramızdaki ilişkiyi çoktandır biliyordu. Benim yanaklarım kızarırken Alex ve Niko uzaktan bana selam verip hoş geldin dediler. Dmitri’nin kıskançlık modu şu an üst seviyedeydi ve gri bakışları bir ateş gibi yanarken kimse ona başkaldıramazdı.

“Dmitri akşam tüm ekip burada olacak ekip şefleri haberdar edildi.” Alex, Dmitri’nin emrini yerine getirirken tüm ekibi görmeyeli uzun bir süre olduğunu fark ettim. Bu tüm ekibin içinde Viktoria’nın da olması damarlarıma giden kanı ateşe verirken Dmitri’nin ona nasıl davranacağını merak ettim. Beni nasıl onun kadınıysam artık o da benim erkeğimdi ve hiçbir göz artık ona değemezdi. Tek kıskançlık modu yüksek olan o değildi. Allahtan Dmitri, Viktoria’ya yüz vermiyor pek fazla konuşmuyordu.

“Güzelim beni duyuyor musun?” Dmitri’nin parmakları saçlarımda gezinirken düşüncelerimde ne kadar boğulduğumu fark ettim. Diğerleri bizi yalnız bırakmak için salona geri dönmüşler, Dmitri ise gri meraklı bakışlarını bana çevirmişti.

“Ne düşünüyorsun sevgilim?” Boğuk ve kalın sesi yüzümü yalarken ona ne kadar aşık olduğumu bir kez daha anladım. Daha ortada Viktoria bile yokken onu delicesine kıskanıyor olmamı başka hiçbir şey açıklayamazdı bence.

“Hiç seni ne kadar sevdiğimi düşünüyordum.” Dedim ona gerçekleri sunarken yeşil gözlerim onun gülümsemesini görünce en parlak haline büründü. Beyaz dişlerini alt dudağına geçirirken şu an ikimizin yalnız olmasını diledim ama Dmitri şu an ekibiyle bir toplantı yapmak üzereydi ve sonra onunla konuşmam gereken gerçekler, sırlar ve yalanlar vardı. Derin bir nefes aldım.

“Lena yukarıda biraz hasta istersen uğra günlerdir seni soruyordu.” Lena’nın hasta olduğunu duymamla hemen bakışlarımı ondan çekip Viktor’un kaldığı odaya baktım.

“Tamam hemen gidiyorum” diyerek ellerimi onun üstünden çektim. Lena’yı en son gördüğümde de biraz solgun gibiydi. Adımlarım onun kaldığı kapının önüne gelince durdu, yavaşça kapıya vurdum ve onun şen sesini bekledim ama duyduğum sadece bir öğürtü sesiydi. Hemen kapıyı açıp odaya girmemle Lena odanın içindeki lavaboya koşturdu.

Midesindeki her şeyi klozete çıkarırken telaşlı adımlarım hemen onun yanına gitti. Onunla birlikte bende eğildim ve sırtına sıvazlayarak ona destek olmaya çalıştım. Lena beni fark etmişti ama kusmaktan kendine gelememişti, sonunda midesindekilerin hepsini çıkardıktan sonra kızaran mavimsi gözlerini benim endişeyle bekleyen yüzüme çevirdi. Kısacık saçlarının arasında boncuk boncuk terler birikmiş, minyon yüzü solgunlaşmıştı.

“İyi misin Lena neyin var?” telaşlı ince sesime inat dudaklarında geniş bir gülümseme belirdi. Mavimsi gözleri farklı bir pırıltıyla parlamaya başlarken derin bir nefes aldı.

“Hamileyim Katre” duyduklarımla gözlerim şaşkınlıkla genişlerken minyon elleri benim çığlık atmak için açılan dudaklarıma giderek çığlığımın çıkmasına engel oldu.

“Kimse bilmiyor herkes basit bir soğuk algınlığı sanıyor.” parmaklarını dudaklarımdan çekerken ne söyleyeceğimi bilemedim.

“Neden kimseye söylemedin Viktor da mı bilmiyor?” Lena gözlerini birkaç saniye kapatıp açtı. Minyon bedeni sanki biraz daha zayıflamıştı.

“Emin olmak istedim bu haberi kaç yıldır bekliyoruz, o yüzden bir yanlışlık olsun istemedim.” Onun ne zamandır bebek beklediğini biliyordum bu yüzden hiç düşünmeden onun minyon bedenini kucağıma çekerek klozetin önünde dakikalarca sarıldık. Sonunda ondan ayrılıp parlayan mavimsi yeşil gözerine baktım.

“Peki ne zaman söylemeyi planlıyorsun?” kucağındaki parmaklarını avucuma sardım. Gözlerim onun düz karnında dolaştı.

“Bu akşam Dmitri tüm ekibiyle hem toplantı hem de motivasyon için bir eğlence düzenliyor tüm herkesin içinde Viktor’a minik bir kutu vereceğim” Lena’nın sesi giderek daha canlı daha şen çıkıyordu. Akşam için o ne kadar sabırsızsa ben de öyleydim. Bu sırrı sadece bana söylemesi de beni ne kadar önemsediğini gösteriyordu. İçim sıcacık olurken onun karnındaki minik kalp için heyecanlandım.

Lena’nın gözleri benim parlak ve canlı yüzümde dolaştı ve hafifçe kaşlarını çatarak gözlerini kıstı.

“Neden öyle bakıyorsun?” Lena’nın meraklı bakışları bir süre daha gözlerimde dolaşınca onu hafifçe omuzundan dürttüm.

“Farklı görünüyorsun gözlerin pırıl pırıl, cildin yenilenmiş gibi, dudaklarındaki gülümse hiç kaybolmuyor.” Sözleriyle yanaklarım ve boynuna pembelik yayılırken yutkunmadan edemedim. Dmitri ile birlikte olduğumuzu anlamış olma ihtimali bile elimi ayağımı dolaştırırken gözlerimi kaçırdım.

“Her zamanki halim” diyerek gevelediğim sözcüklere Lena’nın şen kıkırtısı eşlik edince gözlerim yine minyon yüzünü buldu.

“Dmitri ile birlikte oldunuz değil mi?” gözlerim onun doğru tespitiyle açılırken homurdandım ve ellerimle yüzümü kapattım.

“Bu kadar belli oluyor mu?” boğuk sesim avuçlarıma akarken Lena ellerimi yüzümden çekti.

“Aslında Dmitri’nin kediye dönen sinirlerinden anlamıştım. Her zamanki gergin ve öfkeli adam gitmiş yerine bakışlarında umut yeşeren sakin bir adam gelmiş. İkiniz adına o kadar mutluyum ki. Dmitri hiç belli etmese de bu aşkı yıllardır bekliyordu.”

Lena’nın Dmitri için söylediği sözlerle kalbimi bir sıcaklık kapladı. Utanç bedenimden sıyrılırken Lena’yı ne kadar özlediğimi fark etmiştim. Annen olmak ona çok yakışacaktı. Onu kucağında sarışın bir bebekle hayal etmek hiç te zor değildi.

Lena ile ne kadar sohbet ettik bilmiyorum ama artık onun dinlenmesi gerektiğini düşünerek yanından ayrıldım. O da zaten uykulu gözlerle Vikor’un yatağında hemen yerini aldı.

Dudaklarımda geniş bir gülümseme ile kapısını kapatarak koridorun sonundaki Dmitri’nin odasına gittim. Kapıyı tıklamadan açmamla Dmitri’yi üzerinde sadece kot pantolonu ile geniş camın önünde dışarıyı izlerken buldum. Geniş ve kaslı sırtında buradan bile belli olan tırnak izlerim kasıklarıma bir sızı gönderirken derin bir nefes almaya ve odaklanmaya çalıştım.

Benim odaya dalmamla Dmitri sadece bakışlarını bana çevirmiş dudaklarından boğuk bir dumanı serbest bırakmıştı. Parmaklarındaki sigarayı terasın karlı havasına atarken yönünü tamamen bana döndü. Onun günlerdir sigara içmediğini biliyordum ona nedenini sorduğumda kurşun izin geçene kadar sigara dumanına maruz kalma güzelim demesi onun ne kadar düşünceli bir adam olduğunu bana tekrar tekrar hatırlattı.

Heykelleri andıran vücudu aklımı başımdan alırken düşüncelerim çok bulanıktı. Artık ona gerçekleri anlatma vaktim gelmişti. Kalbim bu yapacağım konuşma için sıkıntıyla atarken Dmitri bana doğru adımladı. Yoğun kehribarlar burnuma sızarak beni tekrar derin bir nefes almaya itti.

“Sana anlatacaklarım var” sesim nedense kısık çıkmıştı sanki suçlu gibiydim. Ona karşı kendimi mahcup hissediyor, birazdan olacaklar için içim telaşla kıpırdanıyordu. Dmitri tam karşıma gelip beni kendine çekince ellerim onun çıplak sert göğsünü buldu. Teni ateş gibi yanıyor, birazdan söyleyeceklerim boğazımda kalıyordu.

İri elleri belimi bulunca içim ürperdi ve nefeslerim onun bana teması ile hızlanmaya başladı. Kirli sakallı yüzünü boynuma gömüp ıslak öpücükler bırakırken parmaklarım omuzlarına çıkarak tırnaklarım ait olduğu yere gömüldü.

Daha St. Petersburg’dan ayrılmadan dakikalar önce birlikte olan bedenlerimizdeki ateş hiç soğumamış her dakika her saat yoğun bir kıvılcım aramızdaki tutkuyu daha da artırıyordu.

Onun şehrinden ayrılmadan önce Dmitri beni üstümü değiştirmem için yukarı gönderirken adımları sessizce arkamdan gelmiş, benim odaya girmemle beni direkt kucağına alıp geniş yatağa götürmüştü. Ona acelemiz olduğunu sanıyordum dediğimde duyduğum cevap karşısından dudaklarımdan bir kıkırtı firar etmişti.

Eşsiz tadında boğulmak için tüm evreni durdururum moya krasavitsa üzerindeki siyah gömleğin düğmelerini çözerek dudaklarıma yaklaşmasıyla bedenlerimiz tekrar bir olmuş, cehenneminde kaç defa kül olup yeniden alevlendiğimizi sayamamıştım.

Şimdide dokunuşları beni uçurumlara sürüklerken bir eli kot pantolonumun düğmesine giderek onu hemen açtı.

“Yan odada Lena uyurken bunu yapamayız” sesim tutkudan boğuklaşmış, göğüslerim onun dokunması için sızlamaya başlamıştı bile Dmitri ıslak öpücüklerini boynumdan kulağıma doğru çıkarırken durmaya hiç niyetli değil gibiydi. Onunla konuşmak istediğim şeyler beynimin en ücra köşesine kaçarcasına gitti.

Beni kapalı kapıya ittirirken bedeni bir gölge gibi üzerimi, karanlık bir arzuyla kapladı. Parmakları iç çamaşırımın içine sızarken Dmitri aralıklı dudaklarımdan çıkan inlemeyi bastırmak ister gibi dudakları dudaklarımı kavradı. Hareketleri sert, vahşi bir hal almaya başlarken parmaklarım ensesindeki asi tutamları çekiştirdi.

Dudakları dudaklarımdan ayrıldığı an gri gözleri aç bir kurt gibi avına odaklanmıştı. Yüzümün her ayrıntısında dolaşan karanlık bakışları değdiği her yerin karıncalanmasına neden oluyordu.

“Her saat, her dakika, her saniye benimsin malsyhka” burnu burnuma sürterken yine bu kulübede yaptığımız karanlık anlaşmaya atıfta bulundu. Yine böyle demişti.

Her saat, her her dakika, her saniye benimsin Katre

Parmakları iç çamaşırımın içinde dur durak bilmezken ben her salise ona aittim ve aynı şekilde o da bana aitti. Sızı tüm bedenimi kaplarken onun boğuk sesi uğuldayan kulaklarıma değdi.

“Bedeninin, bedenime olan ihtiyacı için tüm dünyayı bekletirim de seni böyle kıvrandıran sızı için bir saniye bile beklemem malen’kaya devochka” küçük kız

Kesik nefeslerimizden çıkan boğuk soluklarımız ne zaman birbirine geçmişti ne zaman yatağa gelip ne zaman bedenlerimiz bir olmuştu takip edememiştim. Tenlerimizi hafif teri birbirine karışırken, bir yapboz gibiydik. Benim eksik parçam o, onun eksik parçası bendim. Zihnim sisli bulutlara çıkarken Dmitri’niın dudakları dudaklarımdan hiç ayrılmadı. Elleri bedenimden, kehribar kokusuysa tutkudan hızla atan kalbimden asla çıkmadı.

Dmitri yanımda uzanmış geniş göğsü sırtıma ev sahipliği yapıyordu. Her zaman huzurun adresi diye tarif ettiğim kaslı göğsü beni kendine hapsederek kolları belimi sıkıca sardı. Dudakları şakağıma bir öpücük bırakarak boğuk ve kalın sesiyle konuştu.

“Konuşmak istersen dinlerim” beni konuşmak için cesaretlendiren yüreğine defalarca aşık olduğum adam anlatacaksın demiyordu. Derdini anlatmak istersen dinlerim diyordu. Onun kolları arasında dönerek bakışlarımı kirli sakallı çehresinde gezdirdim. Ona anlatmak istediklerimi gri gözlerine bakarak söylemek istiyordum. Derin bir nefes alıp boğazımı temizledim. Dmitri benim zorlandığımı görünce saçlarımdaki elini nazikçe dolaştırdı.

“Beni küçükken beni yanına alıp büyüten bir tey-“ kapı şidderle tıklatılınca Dmitri’nin kaşları çatıldı. Ben tam cesaretimi toplayıp ona gerçekleri anlatmaya başlamışken gelenin kim olduğunu merak ettim. Dmitri yataktan kalkarken üzerime çarşafı güzelce örttü ve altına bir şeyler giydi. Sertçe homurdanarak ikinci kere çalan kapıyı açmak için giderken sırtındaki kasları gerildi. Parmakları kapının kolunu fazlasıyla sıkarak kapıyı sadece onun göreceği kadar açtı.

“Efendim Albay burada güvenli evde, sizi görmek istiyor” Niko’nun söyledikleri zihnimde şok etkisi yaratırken omurgamdan aşağı elektrik akımları gönderdi. Göğsümün üstüne bir ağırlık çökerken kalbimi sıkıştı. Doğru mu anlamıştım, Albay dedikleri adam Kafkas dağlarına mı gelmişti? benim, nerede olduğunu bile bilmediğim çipi üzerimde işkence ederek öğrenmek isteyen adamla şu an aynı yerdeydim. Tüylerim diken diken olurken Dmitri’nin sert ve kaba sesini duydum.

“Tam zamanı…yebat” kahretsin sert homurtulara küfürler karıştı.

“Albaya on dakika içinde geleceğimi söyle asker” Dmitri kapıyı sertçe kapatarak elbise dolabına yöneldi. Üzerine kamuflajını giyerken hareketleri sert ve birazda öfkeli gibiydi. Üzerini tamamen giyindiğinde bana doğru dönerek gözleriyle beni baştan aşağı süzdü. Yavaşça yatağından doğruldum. İçimdeki her his birbirinin üzerine binmişken onun özür dileyen bakışlarını görünce derin bir nefes almaya çalıştım. Göğsümdeki çarşafı sıkıca tutarken adımları bana yaklaştı ve alnıma uzun bir öpücük kondurdu.

“Yine mi üç gün yoksun?” geçen sefer Albayla görüşmeye gittiğinde üç gün gelmemiş onun yokluğunda resmen hasta olmuştum.

“Hayır güzelim akşama dönerim ve konuşmaya kaldığımız yerden devam ederiz olur mu?” zaten gidecekti, gitmek zorundaydı ama yine de benim gönlümü alıyordu. Gözlerimi kapatıp açarak onu sessizce onayladım. Bir daha nasıl cesaretimi toplar konuşurdum bilmiyorum ama onunla en kısa sürede bu konuyu çözmek ve geleceğe bakmak istiyordum.

Dmitri dudaklarıma da bir öpücük bırakınca onun dağınık asi saçlarını düzelttim. Kapıya giderek bana çıkmadan önce çapkınca gülüp göz kırpınca midemdeki kelebekler neredeyse dudaklarımdan dışarı çıkacaktı.

Onun gitmesi ile yalnız kaldığımın birinci saatinde odada sıkıldığımı fark edip üzerime kalın bir şeyler giyerek aşağı inmeye karar verdim. Bizim sesimizi birlerinin duyma ihtimali bile her yerimi kıpkırmızı yaparken adımlarımı yavaşça merdivenlerden indirdiğimde hemen yanımdaki kapının arkasından Niko’nun kısık sandığı sesini duydum.

“Güzelimm çok seviyorum diyorum biliyorsun neden böyle yapıyorsun.” onun sitemli sözlerine inat karşı taraftan ince bir ses eşlik etti.

“Bugün dışarı çıkamamamla senin beni çok sevdiğinin nasıl bir bağlantı olabilir ki”

Eleni’nin sesini duymamla kapalı dudaklarım açıldı. Niko nasıl bir yürek yemişse Eleni ile bağlantısını hiç koparmamış hatta birkaç level yükseltmişti.

Eleni’nin ince sesinden çıkan mantıklı soruyu bir an bende merak ettim. Evet nasıl bir ilgisi olabilirdik ki.

“Hırçın ve belalı sevgilim en son evde kalman gereken gün dışarı çıktığında seni o çekik gözlü adamın kucağından aldım ben.”

Niko’nun sesi sonlara doğru sertleşirken istemsizce o günü hatırladım. Eleni’nin gece kulübüne birden gelmesini ve Ha-jun’un onun yüzünden bir adamla kavga etmesi zihnime sızdı. Sanırım Niko, Eleni’yi çok seviyor, onu Ha-hun’dan delicesine kıskanıyordu.

“Ha-jun kötü biri değil o gün beni kurtardığı için ona teşekkür ettim sadece.”

Eleni’nin umursamaz ince sesine Niko’nun boğazından çıkan hırıltısı kapalı kapıdan bile duyuluyordu.

“Eleni şu adamın adını bir daha dudaklarına alacak olursan sana kısa bir ders vermem gerekecek. Hem ona teşekkürü illa sarılarak mı etmen gerekiyordu.?”

Niko’nun onu deli gibi kıskandığını biliyordum ama Eleni’nin o gün ona sarkıntılık eden adamı görünce nasıl yüzünün beyazladığını hala hatırlıyordum. Ha-jun’a korktuğu için sarıldığını tahmin edebiliyordum. Sanırım Niko tam da bu anda onları görmüş, Haj-jun’a nefreti arşa çıkmıştı.

“Bence fazla abartıyorsun tatlı Niko seni sevdiğimi biliyorsun” Eleni’nin, Niko için tatlı sözlerini duyarken onları fazlasıyla dinlediğimi far ettim. Daha fazla özel konuşmalarına dahil olmak istemediğim için yavaşça adımlarımı dış kapıya yönlendirdim.

Dış kapıyı açmamla soğuk hava beni karşıladı. Geniş, ahşap terasta Alex’i elinde bir sigarayla görmeyi hiç beklemiyordum. Beni görünce derin bir nefes alıp sigarayı dudaklarından yavaşça çekti. Gür kaşları çatılmış, her zaman sakin olan orman yeşili gözleri bir fırtınaya ev sahibiydi.

“Sigara kullandığını bilmiyordum.” ona doğru adımlarken sigarasından derin bir nefes daha çekti içine.

“Sadece kafam dağılsın diye içiyorum.” Kalın sesindeki sıkıntılı tonu hemen hissettim. Onun çehresindeki hüzün neden olmuştu az çok tahmin ediyordum. Ateş kızılı saçlarıyla bir adet Anna gözlerimin önüne geldi.

“Her şey yolunda mı Alex?” dedim bir elimi onun omuzuna koyarken. Alex bana orman yeşili gözlerini çevirerek derin bir nefes aldı.

“Bilmiyorum Katre siz kadınları çözmek o kadar zor ki.” Benim dudaklarımdan bir kıkırtı kaçarken, onun dudaklarında da hüzünlü bir gülümseme geçti.

“Neden böyle söylüyorsun?”

“Belli değil mi?” tekrar sigarasından bir nefes çekti

“Konu Anna değil mi?” uzun saçlarımı arkaya atarak onun söyleyeceklerini dinlemeye başladım.

“Evlenmek istemiyormuş hanımefendi” dan diye söylediği kelimelere ağzım bir miktar açık kaldı. Konu demek buydu. Alex’i sigaraya başlatan dert sanırım bizim kültürümüzde şu an tam rakılıktı.

Alex’in evlenip bir aile kurmak istemesini anlıyordum ama Anna’nın da yüreğinin ne kadar kırıldığını ve canının yandığını biliyordum.

“Ona tam iki kere evlenme teklifi ettim ve ikisini de reddetti.” Biten sigarasını karların üzerine fırlatırken her hareketi isyandaydı.

Ona kısaca bir tavsiyede bulunmak istedim.

“Biz kadınları bilirsin bazen sadece elimizden tutulup götürülmeyi bekleriz. Gelebilir misin demeyi değil.”

Bana bakan orman yeşili gözleri parlarken kaşları hafifçe çatıldı. Çehresine yoğun bir memnuniyet yayılırken sanırım bu fikir aklına bayağı yatmıştı. Artık Anna bana sonra teşekkür ederdi. Alex cebinden bir kutu çıkarıp bana Anna için aldığı yüzüğü gösterince nefesim kesildi. Tek taş yüzük o kadar güzeldi ki tam da Anna’ya göre biraz gösterişli ve narindi. Dudaklarım her iki yanına kıvrılırken Alex’in kalın ve muzip sesini duydum.

“Akşam eğlencede herkesin içinde Anna’yla evlenmek için onu kaçıracağım.” Yüzümdeki gülümseme donarken sanırım Alex beni yanlış anlamıştı ve Anna’yı kaçıracaktı ama yine de ona fikrinin kötü olduğunu söylemedim. Anna’yı, Alex’in omzunda kaçırılırken görmeyi daha çok görmeyi istediğim için onu onaylar bir şekilde başımı sallayarak dudaklarımı muzipçe kıvırdım. Bir sorunu daha hallettiğimize göre artık karlı ormana çıkıp çam ağaçlarının o eşsiz kokusunu soluyabilirdim.

Ben tam Alex’in yanından ayrılacakken iri eli kolumu sardı. Bu temasına şaşırırken kirli sakallı çehresinde biraz karanlık yayıldı.

“Dmitri’yi ilk defa böyle görüyorum Katre” kalın ve ciddi sesi aramızda yankılanırken merdivenin dibindeki Korsha’nın bedeni gerildi ve derince uludu. Alex’in kolumdaki elini bir tehdit olarak görmüş, beni kendince korumaya çalışıyordu.

Kaşlarımı çatarak bende cevap verdim.

“Anlamadım?”

Gözlerini bir iki saniye kapatıp açtı ve bileğimdeki elini serbest bıraktı.

“Sana kendini fazla kaptırdı Katre. Fazla aşık, fazla fevri, fazla düşünceli. Onun gibi yenilmez bir komutanın olmaması gereken duygulara sahip.”

Alex’in şu an ne söylediğini anlamıyordum. Komutanlarının aşık olup sevmesini fazla duygusal bulmasına kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Dudaklarım gerilirken bana bir adım yaklaşarak elini havaya kaldırdı ve sakin bir sesle konuştu.

“Yanlış anladın Katre demek istediğim eğer Dmitri’yi bir gün bırakırsan Rusya’nın yenilmez askerini dağıtırsın bu sefer kimse onu toparlayamaz. Geçen sefer ki uğradığı ihanet sana şu anki olan aşkından kat be kat daha hafifti gerisini sen düşün artık.”

Alex’in, Dmitri için endişesini anlıyordum onu bırakmak istemediğimi ve onu ne kadar çok sevdiğimi göremiyor muydu? Yeşil gözlerimi en karanlık haline bürüdüm ve bir adım atarak onun karşısına dikildim. Omuzlarım dikleştirip çenemi yukarı kaldırdım.

“Dmitri’yi seviyorum onun için herkesi karşıma alacak kadar hem de bu sen bile olsan kimseye acımam Alex”

Sesim son derecede kararlı ve net çıkmıştı. Orman yeşili gözlerinde pırıltılar belirirken dudakları her iki yanına kıvrılıp bana yüksek bir kahkaha sundu.

“Aynı onun gibisin Katre. Dmitri’nin sana neden aşık olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Alfalık sizin kanınızda var.” Onun şen kahkahasının arasından çıkan kelimelerle benimde dudağımın bir ucu kıvrıldı ve aramızdaki gerginlik yavaşça son buldu. Alex sadece arkadaşı Dmitri için endişelenmişti ve bu endişe benim gözlerimde gördüğü sonsuz aşkla son bulmuştu. Onu terasın soğuk havasında bırakıp adımlarımı bizi dikkatle izleyen Korsha’ya çevirdim.

Korsha benim ona geldiğimi görünce neşeyle uludu ve koşarak merdivenleri biraz çıktı. Sanki benim gelmemi dört gözle bekliyormuş gibi siyah kuyruğunu zevkle salladı. Bende onun yanına giderek onun siyah postuna parmaklarımı sürttüm, buz mavisi gözleri parlarken yüksek sesle uludu.

Bembeyaz ormanda onunla yürüyüş yapmak için adımlarımı karlı ormana çevirdim Korsha ne yaptığımı anlamış gibi hemen önüme geçip bana yol göstermeye başladı. Ormanın içine sızarken arada bana bakıyor kısaca uluyup kafasıyla işaret veriyordu. Bu da sahibi gibi beni yönetmekten sanırım zevk alıyordu.

Aklıma tekrar Dmitri ve Albay gelince düşüncelerim karışmadan edemedim. Üç gün içinde zaten beni yani Bayan Koroleva’yı teslim etmek için konuşmuşlardı, neden öyleyse Dmitri’yi görmek için buraya kadar gelmişti ki.

Biliyordum ki çip herkes için çok kıymetliydi. Onu ele geçirmek için insanların yapacaklarının bir sınırı yoktu. Kerem onu nereye sakladı hala aklım almıyordu ya da benimle olan ilgisini bir türlü kuramıyordum. Kerem’in o gece kulübüne her gün gelerek beni seçmiş olmasına hala akıl mantığım kabul etmek istemiyor, onunla sadece tesadüfen karşılaşmış olmayı diliyordum ama bu dilek anlamsız içi boş bir hayaldi. Her şey onun istediği gibi gitmiş, herkes şimdi çip için üzerime gelmeye başlamıştı. Öyleyse neden benimle resmiyette bir evlilik yapıp ölüm pahasına bile olsa bu riske girmişti.

Karlı ormanda nereye ne kadar gittiğimizi kendi düşüncelerimde boğulurken fark etmemiştim. Ormanın derinliklerinde adımlarımı atarken sessizlik ağır bir uğultu gibiydi. Her adımım sessiz çığlıklar atarken kanım damarlarımda hızla akmaya başladı. Karşımdaki ağaçların karlı görüntüsü sanki fırtına öncesi bir tuvali resmediyordu. Her şey gözlerimde tehlikeye bürünürken soluklarım hızlanmaya başladı.

Korsha’nın adımları aniden durup bedeni gerginleşince benimde tüm bedenim kasıldı. O da tehlikeyi sezmiş gibi kulakları dikleşerek en küçük sese odaklanmaya başladı.

“Bayan Koroleva”

Kalın ve sert sesin sahibi tam arkamdaydı. Onun nefesinden çıkan sert solukları saçlarımın arasına sızarken göğsüm sıkıştı. Dudaklarımdan minik bir çığlık yükselirken korku tüm bedenimi ele geçirdi. Çünkü bu sesin sahibini tanıyordum.

Omurgamdan aşağı bir ürpeti tüm bedenimi titretti ve onun dudaklarından çıkan gerçek ismimle başıma adeta taş düştü. Beni tek hamlede kendine çevirince nefes alamadım. Korsha bir yandan yanıma gelip derince ulurken gerginlik havada daha da yoğunlaştı.

Benim gerçek kimliğimi nasıl öğrendiğini düşünürken üzerime gelen bedeni ile nefes alamadım. Yapayalnız ormanda onunla tek kalmak kirpiklerimi dahi korkudan titretmişti. Onun ne yapacağını, benim gerçek kimliğimle ilgili daha neler bildiğini düşünürken kalbim göğsümde sıkıştı ve olacakları onun kollarımı şiddetle sıkan iri parmaklarıyla beklemeye başladım.

 

 

 

diğer bölüm muhtemelen birinci kitabın finali olacak ve ikinci kitapta Türkiye sahnelerini okumaya hazır olun :)

Bölüm : 04.06.2025 21:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...