29. Bölüm

16. BÖLÜM Kanlı Oyun part 2

Zehra Sezgin
valekizi

“Evet çünkü günlerdir ilk defa canım bir şeyler çekiyor ve sen bu tatlıyı enfes yapıyorsun.” Melodik sesi benim kulaklarıma ulaşırken bizi dinleyenlerin olduğunu bilmiyordu. Ben boğazımdaki yumruyu yutmaya çalışırken minyon yüzü sevimli bir hal aldı.

“Kızımın canı spartak tatlısı çekiyor” diyerek bir eli düz karnına giderken dudaklarını üzgünce büzdü. İnce kaşlarım çatıldı ve gözlerimi kısarak onun minyon elinin altındaki düz karnına baktım.

“Cinsiyeti belli mi yoksa?” şaşkın soruma omuzlarını kaldırıp indirdi ve emin bir sesle konuştu.

“Hayır ama bana benzeyen bir kızım olacak hissediyorum” ben burnumdan şaşkın bir nefes verirken gözlerimi onun düz karnından minyon yüzüne çıkardım. Bence Lena yanılıyordu. Bende elimi onun düz karnına götürüp daha fasulyeden hallice olan miniği hissetmeye çalıştım.

“Bence yanılıyorsun Lena senin sarı saçlı ela gözlü bir oğlun olacak tıpkı babası gibi” benim sözlerime iri gözlerini devirerek dudaklarını sevimlice büzdü.

“Kimin tarafındasın sen Katre” sitemkar sözleri beni beklemediğim anda yakalamıştı. Göğsümün üstüne bir ağırlık çökünce ona gülümsemeye çalıştım.

“Her zaman senin tarafındayım Lena bunu sakın unutma Her şey bu minik için” düz karnının üstündeki elim titrerken derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim.

“Fazla konuşuyorsun Kotyonok” kulaklığıma onun soğuk sesi akarken çağlayan kanım anında buz tuttu Lena’nın ve bebeğine bir şey olmasına dayanamazdım. Hele ki onu böylesine mutlu böylesine bebeğine bağlanmışken.

Lena bana gözlerini kısarak baktı. Gözleri yüzümün her bir noktasında dolaşınca kendimi toparlamam gerektiğini anladım ve onun koluna girerek bende neşeli bir tonla konuşmayı denedim.

“Hadi bakalım küçük beyin istediğin tatlıyı yapalım” Lena birkaç saniye daha bana bakıp o da bana ayak uydurmayı seçti. Anlamıştı bende bir şeylerin ters gittiğini onlar alanlarındaki en iyi askerlerdi ve onlardan bir şey gizlemek oldukça zordu. Hele ki benim gizleyecek tonlarca bilgim varken.

Lena ile aşağı indiğimizde daha önce görmüş olduğum askerlerin çoğu gelmişti. Pencereden dışarı baktığımda Dmitri’nin ve birkaç adamı hala dışarıda olduğunu gördüm. Aralarında Ha-jun ve Felix diye duyduğum asker hala yoktu. Dmitri onları benim gezdiğim ormanı araştırması için göndermişti ve ısrarla adamlarının geri dönmesini beklediğini biliyordum. Lena yanımdan ayrılıp mutfağa giderken dudaklarımdan sessizce sorular döküldü.

“Onlara zarar verdin mi?” dedim Vladimir’in beni duyduğunu ve izlediğini biliyordum. Ha-jun ve adını yeni öğrendiğim asker için endişelenmeden edemedim. Tırnaklarım onun cevabını beklerken avuçlarıma gömüldü.

“Onları neden önemsiyorsun ki? Onları tanımıyorsun bile” Vladimir’in duygudan yoksun kaba sesi kulağıma dolarken pencerenin önündeki bedenim kasıldı. Onları öldürmüş müydü? Midem şiddetle kasılırken dişlerimi dudaklarıma geçirdim.

“Seninle bir anlaşma yaptık” kısık sesimin buğusu camda iz bırakırken gözlerimin ardı sızladı. Vladimir’in duygusuz soğuk kıkırtısı kulağıma gelince ormanın içinden hızlıca çıkan iki askeri gördüm.

“Fazla duygusalsın kotyonok” kısa bir es verip devam etti.

“Sen anlaşmaya sadık kalıp kimseye bir şey söylemezse bende sadık kalırım belki kim bilir?” soğuk sesinden çıkan tehditlere daha ne kadar dayanabileceğimi bilmiyordum ama onlara zarar vermemiş olmasına da şükredecek duruma gelmiştim. İçim bir nebze rahatlayarak arkamı döndüğüm an birisiyle çarpıştım. Şaşkınlık ve korkuyla çıkan çığlığım odadaki herkesin bize bakmasına neden oldu.

Kızıl afet Anna ile çarpıştığımı anlayınca neredeyse ağlayacak dereceye gelmiştim bir yandan beni tehdit eden Vladimir bir yandan ekipteki ikinci hain stresten dudaklarım dahi karıncalanmaya başladı.

“Katre seni korkutmak istemedim üzgünüm birkaç defa adını seslendim ama” dedi sesi benim yüzümde ne gördüyse sonlara doğru azaldı ve ince kaşları çatıldı.

“iyi misin yüzün bembeyaz oldu. Sadece sana hoş geldin diyecektim tatlım” buz mavisi bakışları yüzümde dolanırken kendimi onun kollarına attım. Sıkıca sarılmama beklemediği her halinden belliydi. Gözlerimin ardı sızlarken ondan ayrılmam gerektiğini anladım değilse hemen şurada bağıra bağıra her şeyi anlatacaktım.

Onun kucağından çekilirken yüzündeki her ifadeye odaklandım. Biraz önce fazlasıyla yakınımdaydı beni duyup duymadığını bilmiyordum ama bana bakan mavi gözleri parıldarken dudakları her iki yanına kıvrıldı.

“seni özledim Katre” onun şen sesine dudaklarımda silik bir gülümseme oluşurken Anna’nın arkasındaki ahşap merdivenlerden sapsarı saçları ile Viktoria indi. Onu aşağıda göremeyince daha gelmediğini düşünmüştüm. Oysa o çoktan gelmiş üst kata çıkmıştı. Onun üst katta ne yaptığını merak ederken Lena mutfaktan çıkıp bize şen sesiyle seslendi.

“Katre tatlı yapman gerekiyor Anna ile ne yapıyorsunuz siz?” Lena’nın bizi bekleyen sitemkar sesine bir yandan Anna’nın kıkırtısı eşlik ederken bir yanda da Anna beni mutfağa yönlendirdi ama gözlerim Viktoria’nın üzerinden bir türlü ayrılmadı.

Tepeden topladığı sarı saçlarıyla gergin yüzündeki buz mavisi gözleri küçümseyerek benim yüzümde dolaştı ve dudağının bir ucu zevkle yukarı kalktı. Mutfağa adım attığım an Viktoria’nın neden öyle davrandığını merak ettim ama Lena ve Anna ile geçirdiğim dakikalar onun görüntüsünü beynimin en ücra köşesine attı.

Kızların şen kahkahaları ile tatlıyı yaptığımız vakit ahşap kapı açıldı ve Dmitri tüm heybetiyle içeriye girdi. Diğer iki askeri kapıya gözcü olarak koymayı ihmal de etmedi. Ona baktığımı hissetmiş gibi gri bakışları direkt benim gözlerimi buldu. Bana çapkınca göz kırpınca içimdeki her hücre acıyla bağırdı. O hemen ekip şefleri ile bir toplantıya otururken bizde Lena ,Viktor ve Alex ile mutfakta kalmıştık.

Onları buradan görüyordum. İvan kırık burnu ve yeşil gözleri ile arada bakışları benim olduğum tarafa geliyor yüzündeki maskeyi ustaca kullanıyordu. Onu görmek bile midemi bulandırırken birazdan olacaklar yüzünden tüm bedenim uyuşuyordu. Toplantıya bu sefer Niko’da dahil olmuştu. Konunun iki gün sonraki Türkiye görevi olup olmadığını merak ederken Lena bana göz kırpıp üst kata koşar adımlarla gitti.

Sanırım toplantının sonlarına gelinmişti Lena o mutlu haberi vermek için odasına gitmişti. Karşımda oturan Alex’in ise eli arada sağ cebine gidiyor orman yeşili gözleri parlayarak dudağında özlem dolu bir gülümseme geçiyordu.

Ben sıkıntı dolu bir nefesi verirken sanki zaman en ağır haline büründü. Lena üst kattaki odasından bir kutuyla yavaşça çıkarken Dmitri’nin toplantısı bitmiş önlerindeki dosyaları kapatıyorlardı. Alex ise elini sağ cebine atmış kadife kutuyu çıkarırken dışarıdan olağan üstü bir gürültü koptu. Silah sesleri ve güçlü motor sesleri geceyi ikiye yararken kalbim sıkıştı. Gelmişti. Vladimir beni almaya gelmişti.

Dmitri hemen dış kapıya gideceği zaman kapı kırılırcasına açılıp iki asker bir hışım içeri girdi. Yüzlerindeki telaş kalbimin bir pençe ile sıkılmasına neden oldu.

“Baskın var ve çok kalabalıklar yüzbaşım” diye bağıran iki askerin gür sesi ile herkes aceleyle silahlarına sarıldı. Karşımdaki Alex‘in dudaklarındaki gülümseme yıldırım hızıyla kaybolurken elindeki kutuyu tekrar cebine atıp bu sefer silahına uzandı. Viktor ise kaşlarını çatarak bir yandan Lena’ya seslenirken bir yanda o da belindeki silahına uzandı.

Lena ise ahşap merdivenlerdeydi elindeki kutu dışarıdaki güçlü motor sesleri ile elinden kayıp düşerken o da hızlıca ince belindeki silahı eline aldı. Bu kızılcık kıyamette benimse gözlerim merdivenlerden aşağı düşen bir çift pembe bebek patiğinde takılı kaldı.

Birisi beni ayağa kaldırınca yere ne zaman çöktüğümü anlamamıştım. Yoğun kehribarlar burnuma sızarken onun Dmitri olduğunu daha yeni anladım. Beni göğsüne çekip sarıldıktan sonra arkasına alıp korumaya çalıştı. Adamlarının çoğu dışarı çıkarken yüreğim onun beni koruma isteğine ezildikçe ezildi.

Onun arkasına sığındığım adam beni heybeti ile korumaya çalışırken gözlerim dış kapıdan gelecek olan o adamda gezindi. Diğer adamları bize silahlarını doğrultmuş ona yol açarken kalabalığın içinde Vladimir’in arkaya düzgün taranmış saçlarını gördüm. Soğuk bir ürperti bedenimi ele geçirdi. Sonunda onu tamamen gördüğümde yutkunamadım. Her zaman ki gibi üzerinde siyah bir takım giymişti Buz mavisi gözleri Dmitri’nin arkasında kalan bedenimi gördükçe yüzü alayla dolup taştı. Onu tekrar karşımda görmemle nefeslerim sıklaştı, göğsümün içindeki kalbim acıyla kasılırken olacaklar yüzünden midem dehşetle ağrımaya başladı.

Dmitri’nin askeri ve onun paralı adamları birbirine silahlarını doğrultmuşken sadece Dmitri ve Vladimir birbirine silah çekmemişti. İki liderin birbirine bakışları oldukça farklıydı. Birisi ne istediğini biliyor; hırsları yüzünden herkese başkaldırıp buraya beni almaya gelmişti. Dmitri ise bu baskının sahibinin kendisiyle olan ilgisini anlamaya çalışır gibi keskin bakışları Vladimir’in ve paralı adamlarının üzerinde hızlıca gezindi ve çehresi öfkeyle kasıldı. Vladimir oldukça kalabalık bir orduyla gelmişti.

Sonunda Vladimir dış kapının eşiğine gelince Dmitri ile karşı karşıya gelmiş oldular. Başımı onun arkasından kaldırıp Dmitri’nin yan profiline baktım. Gergin çehresi karanlık bir hal almış, gür kaşları çatılmıştı. Gri gözleri ise bu baskının sahibini görmesi ile biraz şaşırmıştı.

“Partileri severim hele ki davetli olmadığım zaman” onun buz gibi sesi hücrelerimi tek tek dondururken yüzüne ukala bir sırıtış ekledi ve devam etti.

“Öyle değil mi Mr. Vasiliev ya da size Bay Volkov mu demeliyim?” Vladimir gözlerini kısıp sağ kaşını kaldırdı. Ukala sesi artık Rusya’nın hayalet askerini biliyorum der gibi gururlu çıkmıştı.

Dmitri kendisinin gerçek kimliğini öğrenmesi ile kalın kolları tişörtünün içindekasıldı. Geniş omuzları gerilirken başını yukarı kaldırarak ona meydan okudu.

“Neden buradasın Vladimir?” Dmitri’nin sert çıkan kaba sesi bu durumdan ne kadar rahatsız olduğunu belli eder gibiydi. Neredeyse Vladimir’i kovmak ister gibi bir hali vardı.

“Hem de evime bu şekilde gelerek amacın ne?” sert sorusu ile diğer askerleri de bu baskını anlamlandıramadığı için bakışlarını dikkatle Vladimir ve onun adamlarının üzerinde gezdirdiler bir yandan da dikkatle komutanlarının ağzından çıkacak o saldırın emrini bekliyorlardı. Bir tek İvan’ın gözlerinde şaşkınlık yoktu. Sakallı çehresinde neredeyse dudakları gülümseyecek gibi hazırda bekliyor olacakları bildiği için gözlerindeki parıltılar zevkle dans ediyordu. Yeşil gözleri benim bulunduğum yere kayınca yeşil gözleriyle elinde tuttuğu silahı gösterdi.

Lena şu an hiç te olmaması gereken yerdeydi. Hain adamın önündeydi. Minyon bedeni kasılmış, yüzü biraz buruşmuştu sanırım mide bulantıları tekrar başlamıştı. Yanındaki Viktor’un elini sıkıca tuttu. Viktor ise iri bedeniyle Lena’nın elini sıkıca tutarken diğer yandan içeriye hala giren Vladimir’in paralı adamlarına silah doğrultuyordu. Ela gözleri bu kalabalık karşısında bir an karardı ama sonra omuzlarını dikleştirip pozisyonunu koruyarak gözlerini komutanına çevirdi.

İvan beni gizlice yine tehdit ederken sığındığım adamın arkasında rahatsızca kıpırdandım. Onun korumasını hak etmiyordum. Onun güvenine ihanet edeceğim gerçeği beni karanlık sularda boğarken Vladimir yaralı yüzünü sonunda bana çevirdi ve hiç düşünmeden konuştu.

“Amacım gayet açık benim olanı olmaya geldim” bana bakarken buz mavisi gözleri ışıltıyla parladı. Yine kaybettiği hazinesine kavuşmuş gibi çehresine yoğun bir heyecan sardı. Onun sözleri ile oda da derin bir sessizlik olurken Alex ve Viktor’un bakışları kısaca bana uğradı ama sonra kaşlarını hızla çatarak hemen Dmitri’ye çevirdiler. Onlar birazdan olacakları bilmeyerek damarlarına sızan şüpheyi güvenlerine ulaşamadan def etmişlerdi.

Omurgamdan aşağı soğuk bir ürperti gezindi. Birkaç askerin kısa bakışları üzerime gelirken Dmitri’nin kaşları daha da çatıldı. Boynundaki damarlar belirginleşmiş, bu saçma durum artık canını sıkmaya başlamış gibi dudakları düz bir hal aldı ve ölüm kadar soğuk bir sesle konuştu.

“Benim bölgemdesin Vladimir sözlerine dikkat et sana ait hiçbir şey mekanımda olamaz.”

Onun gergin kolunu saran parmaklarımı yavaşça Dmitri’nin üzerinde çektim. Aralarında çıkacak en küçük bir tartışmada fitilin ucu ateşlenecek gibi ortam gerilmiş, kıvılcımları üzerimize dağılmıştı. Vladimir’in üstün bakışları ve ukala çehresi midemi alt üst ederken yaralı yüzüne daha fazla bakamadım.

“Emin misin Bay Volvov senin yerinde olsam bu kadar kesin konuşmazdım. Hele ki benim küçük ajanım tam arkanda dururken”

Dmitri’nin kucağına bıraktığı bomba ile ortam resmen buz kesti. Ahşap kulübenin içi derin bir sessizliğe gömülürken kimseden çıt çıkmıyordu. Hatta bu itiraf karşısında kimse nefes bile alamamış gibi herkes hareketsizce bekledi. Dmitri’nin geniş omuzları gerilirken kalbim atmayı bıraktı.

Bedenime sanki tekrar kurşun giriyor gibi içim acıyla kasılmaya başladı. Bu sefer kan dışarı akmıyordu. Kan, boğazımdan kaynar bir su gibi mideme dökülüyor, ateşi içimi yakıp kavuruyordu. İçim kan ağlarken dışım ise buz gibiydi. Sanki ayazda kalmışım gibi bir titreme geçti üzerimden. Soğuk bir ter boynumdan aşağı inerken sırayla askerlerin tüm bakışları bana dönüyordu. Ha-jun tam karşımdaydı. Çatılı kaşlarının altındaki çekik gözleri sorularla doluydu.

Zaman şimdi öyle uzundu ki saliseler bile dakika gibi ilerliyor, saniyeler saate evrilirken onların bakışı altında nefes alamıyordum.

Sırayla Alex, Viktor, Lena, Niko ve en son Anna’nın bakışları bana dönerken hepsinin yüzünde aynı ifade vardı. Çehrelerinde yoğun bir şaşkınlık ve inanamayan gözlerle bana bakmaya başladılar. Derin yutkunuşum ile Dmitri’nin sırtındaki her kasın sırayla kasılmasına neden oldu ve geniş omuzlarını saran tişörtü üzerinde gerildi.

Tüm gözler benim üzerime dönüşken bir tek onun sırtı bana dönüktü. Bir tek onun gri gözleri üzerimde değildi. Sanki bakarsa her şey bozulacak, aramızdaki ilişki yerle bir olacaktı ama ben zaten çoktan aramızdaki aşkı öldürmüştüm. Öldürmek zorunda kalmıştım. Askerleri birbirlerine kararsız bakışlar atarken Vladimir dudaklarını zevkle kıvırıp o can alıcı noktaya geldi. Buz mavisindeki pırıltılar dans ederken soğuk sesi herkesin kulaklarında uğuldadı ve bombanın fitilini ateşledi.

“Sadık ajanım; namı diğer Bayan Koroleva” deyince ortam en sessiz haline büründü ve Dmitri sonunda yavaşça bana döndü. Onunla yüz yüze gelmek tüm bedenim uyuşmasına neden oldu. Gergin çehresi hala inanamaz gözlerle bana bakıyor, gri gözleri duyduklarının bir yalan olması için yalvarıyordu sanki.

İri elleri ince omuzlarıma gelip beni sıkıca tuttu. Onun sıcak dokunuşlarına sığınmak isteyen bedenimi şu an zincirlemem gerekti. İçimdeki küçük kız onun göğsüne sokulup kıyamet kapana kadar ağlayıp af dilemek ister gibi kalbimin içinde çığlık atmaya başladı.

“Söyle” dedi Dmitri gözlerime bakıp kollarımdaki parmakları biraz daha beni sıkarken şüphe çoktan damarlarına sızmış bir zehir gibi tüm bedenini ele geçirdi. Değişmeyen sadece gri gözleriydi. Hala griliklerinde umut kırıntıları dolaşırken tekrar konuşmak için sert çenesini zorladı.

“Bayan Koroleva sen misin?” sorusu bin bir çeşit surete bürünüp üzerime gelirken nefesim daraldı. Hayatımda Koroleva olmaktan hiç bu kadar nefret etmemiştim. Hayatımda Kerem’den hiç bu kadar nefret etmemiştim.

Son bir kez daha İvan’ın kısık tehdidi kulaklarıma ulaşınca gözlerimi teslim olurcasına kapattım. Hiçbir teslimiyet kalbimi bu kadar acıtmamıştı. Ellerinin altında titreyince Dmitri duyacak olduklarının ağırlığı ile bedeni kaskatı kesildi. Anlamıştı ona yalan söylediğimi tek dileğim onun cebine bıraktığım mektuba bir an önce ulaşması ve gerçekleri öğrenmesiydi.

“Evet” dedim fısıltılı sesim kulübenin sessizliğinde öyle bir yankılanmıştı ki ahşap duvarlar bile fısıltımla titremişti. Herkesin şaşkın nefeslerini ve kısık homurtularını duyabiliyordum. Vladimir’in sırtlanları andıran yüzü aydınlanırken dudağının bir ucu zevkle yukarı kalktı.

“Evet ama” dedim ellerim onun sert göğsüne uzanıp ona sığınacağım zaman Dmitri kollarımdaki eliyle beni bir adım geriye ittirdi ve sıcak ellerini üzerimden hemen çekti. Sanki bana dokunmak bile midesini bulandırıyor gibi yüzünü buruşturmamak için kendini zor tutuyor gibiydi.

Aramıza giren bu bir adımlık mesafe aslında kilometrelerceydi. Şimdi onun kokusundan mahrum kalacağım kadar uzağındaydım. Issız, uzun, karanlık bir mesafe kalplerimize sızdı.

Bu hareketine içimdeki küçük evimiz ve gelecekteki mutlu günlerimiz harabeye dönerken bir gece bana sarılarak söylediği kelimeler zihnimin en kuytu köşesinden çıkıp gözlerimin önüne geldi.

Düşmanım bile olsan kollarım sana hep açık Katre demişti kötü bir kabustan onun göğsüne sığındığım bir gece. Beni göğsüne saran adam şimdi aynı ellerle beni kendinden mahrum etmişti.

Başımı kaldırıp şaşkın gözlerle onun yüzüne baktığımda nefes alamadım. Çehresinde gördüğüm ifade boğazımdan kızgın bir demirin sokulması gibi canımı yaktı. Gri gözlerini karanlık bir nefret sararken yutkunmak hiç bu kadar canımı yakmamıştı. Dudakları öfkeden dümdüz olmuş zaten sert olan çenesini dişlerini kıracak kadar sıkmıştı. Gözleri yüzümden biraz aşağı; boynumda onun soyadını taşıdığım dövmeye indiğinde yüzünü buruşturmamak için kendini zor zapt ettiğini anladım.

Kalbimin içi acırken titrek bir nefes almayı denedim ama onun kehribarları olmadan sakinleşip nefes almam mümkün değildi. Gri gözleri boynumdan tekrar yüzüme çıktığı zaman bu sefer yüzündeki ifadeyi saklamadı; gri gözlerine ve çehresine yayılan tiksinti midemin şiddetle bulanmasına ve kulaklarımın uğuldamasına neden oldu.

“Katre Koroleva” dedi Dmitri adım dudaklarından tiksintiyle çıkarken gri gözleri gölgelendi. Bir elini asi siyah saçlarına daldırıp burnundan sert bir nefes verdi.

“O yüzden alyansında K&K yazıyordu.” Beyaz dişlerini alt dudağına geçirip yüzüme inanamaz gözlerle baktı.

“Çipe her yaklaştığımızda aslında biraz daha uzaklaşıyorduk değil mi?” tok sesi yavaşça yükselirken gri gözlerindeki parıltılar sönerek koca bir karanlığa mahkum oldular. Onun soruları karşısında bedenim acizce beklerken öfke bedenini yavaşça esir aldı.

Onun her sorusu kalbimin üstüne hançerleri saplıyor kanı içimdeki küçük kızı boğuyordu.

“Sen o yüzden Ailemin evinde benim için geldiğini söyledin.” Üzerindeki tişörtün omuzları gerilirken Dmitri tüm parçaları birleştiriyordu. Onunla konuştuğum ve yaşadığımız her şeyi şu an kafasında tarttığına emindim ama yanlış eşleştiriyordu. Ben hiçbir zaman onun için gelmemiştim bu kulübeye gelirken neyle karşılaşacağımı bilmiyordum bile. Ona sunulan parçalarla benim içimde savaş veren kızı görmesi çok zordu. Hele ki ihanetin tadına bir kere bakmış bir adam için bu imkansızdı.

“Her şey yalandı değil mi?” sorusu içimdeki yıkık harabede dolandı. İvan’ın delici gözleri üzerimdeyken cevap veremedim ama gözlerim son sorusuyla ardına kadar sızlayıp hızla dolmaya başladılar.

bir süre hiçbir şey demeden yüzüme baktı. Sözleri içimdeki yarayı deşerken buz gibi bakışlarına bedenimin daha fazla dayanamayacağını anladım bacaklarım titrerken ellerim her iki yanımda yumruk oldular.

Sessiz kulübede alkış sesleri duymamızla gözlerimi Dmitri’nin öfkeli yüzünden çekip arkasındaki Vladimir’e çevirdim.

“Bu kadar gösteri yeter küçük ajanım gitme vakti geldi” onun alayla karışık gururlu sesi Dmitri’nin silahı çıkarıp aniden yaralı yüzüne doğrultması ile kesildi. Herkesin bedeni gerilirken İvan kaşlarını çatar bana baktı. Dmitri’nin beni bir ihtimal vermeyecek olması içimde küçük bir tohumu filizlendirirken Vladimir’inde yüzü ciddiyetle kasılarak silahını Dmitri’ye doğrulttu. Namlunun ucunda Dmitri’nin olması kalbimin sıkışmasına neden oldu. Ona bir şey olacağı düşüncelerimde gezinirken Dmitri gözlerini kısıp devam etti.

“Babanla bir anlaşmamız varken kızı alamazsın” Dmitri’nin tok sesi kulübeye yayıldı. Gözlerim endişeyle Lena ve diğerlerinde dolandı. Eğer Dmitri beni ona vermezse herkese ölümü tattıracak olan adam kimseye acımazdı. Lena’nın yüzü bembeyaz olmuş neredeyse gözlerinden bir yaş firar edecek gibi dolmuştu. Benim ona bakıyor olmamla gözlerinde ve yüzünde gördüğüm ifade sertleşerek katı bir hal aldı ve yüzünü bana çevirerek elindeki silahı Vladimir’e doğrulttu.

Kalbim onun arkadaşlığını kaybetmemle kasılırken Viktor’da kaşları çatık bir şekilde bana bakmaya ve iri cüssesi her dakika gerilmeye başladı. Aslında her şeyi onlar için yapıyordum. Onların arkadaşlıklarını kaybetmek pahasına yaptığım bu ihanet onların ve daha Viktor’un haberinin dahi olmadığı bebeğini yaşatmak içindi.

“Anlaşma; babamla sizin aranızda beni ilgilendirmiyor kız bana ait ve benimle gelecek” Vladimir’in yaralı yüzü gerilirken Dmitri’ye doğrulttuğu silahı biraz daha kaldırdı ve karşılıklı bir meydan okuma başladı. Viktoria’da ince bedeni ile Dmitri’nin diğer yanına yavaşça gelerek ona sessiz bir destek olurken ona ihanet ettiğim gerçeği bir kez daha beni sarsınca içim kan ağladı. Onun yerinde ben olup Dmitri’ye benim destek olmam gerekirken ben ona ihanet ediyordum.

Dmitri’nin geniş omuzları gerildi ve silahı tutan kolu bana ait dediği yerde kasılarak parmağı tetiğe gitti.

“Onu albaya teslim edeceğim” derken onu dediği yerde içimde yeşeren filiz köklerinden koparak kurudu. Artık onun için sevdiği kadın değildim, her şeyim dediği kadın da değildim, Katre bile değildim. Ben artık o olmuştum. Onun için üçüncü bir şahıstan ibaret olmuştum. Nefes almaya çalıştım ama sızlayan burnum ve kalbimdeki ağırlık bana hiç yardımcı olmadı.

“Onu alman için cesedimi çiğnemen lazım” deyince Vladimir’in dışarıdaki bir yığın adamı içeriye girdi. Hepsi silahlı ve bu görev için oldukça hazırlıklılardı. Vladimir silahının hedefini yanında ona yakın duran Ha-jun’a çevirdi.

“Senin değil ama tüm ekibinin cesedini gözlerinin önüne sererim” Vladimir’in tehdidi kulaklarımda yanılandı. Kimseye zarar vermeyeceğini söylemişti ama şimdi Ha-jun’u öldürmek ister gibi buz mavisi bakışları kararmış silahı tutan eli tetiğe gitmişti.

Alex çatılı kaşlarla, kararsız bir şekilde Dmitri’ye baktı. Çok kalabalıklardı ekipten kayıpların çok olacağı aşikardı.

Dmitri’nin kaşları daha da çatılıp beni arkasına almaya çalışınca bu tehdide durmayacağını anladım. Vladimir’in ölümü demek burada daha fazla yıkım demekti. Bir adım sonrasını düşünmedim. Sadece kimseye bir şey olmaması için yapmam gerekeni yaptım.

Dmitri’nin güvenli alanından şeytanın yanına doğru koştum. Vladimir bu hareketime şaşırmamıştı bile, yaralı yüzüne yoğun bir memnuniyet yayıldı ve diğer eliyle koluma yapışıp beni biraz arkasına aldı. Onun, koluma temas etmesi ile bile tüm bedenim titredi. Dokunuşu içimdeki yaraları deşerken ıslak gözlerim Dmitri ve ekibini buldu.

Herkes şaşkındı. Viktoria bile ama şaşkınlığını hemen üzerinden atıp Dmitri’nin yamacına gelerek silahı Vladimir’e doğrulttu. Buz mavisi gözleri parlarken dudağının bir ucu saliselik kıvrıldı. Benim Dmitri’ye ihanet etmem onun çehresine saklayamadığı bir mutluluk getirmişti.

Bakışlarımı onun memnun çehresinden çekip diğerlerine bakmaya başladım hepsinin gözlerinde aynı duygu vardı; ihanet, şaşkınlık ve hayal kırıklığı… bir tek Alex’in bakışlarında anlayamadığım bir karışıklık vardı. Sanki bir şeylerin ters gittiğini sezmiş gibi orman yeşili gözleri bana bakarken sorularla doldu.

Bakışlarımı kızların üzerinde gezdirince yaptığım şeyin ağırlığı omuzlarıma binerek beni yerin yedi kat dibine soktu. Lena benim yüzüme kati suretle bakmıyor öfkeli ve ciddi çehresini yanımdaki adamdan hiç ayırmıyordu. Anna sevgilisiyle ayı duyguları paylaşıyordu. Çehresi öfkeliydi ama mavi gözlerinde onunda anlayamadığı bir şeyler var gibiydi. Onların bir şeylerden şüphe etmemesi için ıslak bakışlarımı Niko’ya çevirdim.

Yüzü ciddiyetle kasılmış, okyanus mavisi gözlerinde yoğun bir nefretle bana bakıyordu. O çok sevdiği komutanına nasıl ihanet ettiğimi hiç sorgulamadan nefreti üzerime akıtmaya devam ederek sertçe konuştu.

“Nasıl yaparsın sana güvenmiştik!” diye bağırıp Niko silahını direkt bana doğrulttu. Bu kadar silahın içinde bir tek Niko bana silah doğrultmuştu. Dmitri gayet soğuk bir sesle araya girince onun bana bakan nefret dolu grileri görüş açıma girdi ve ona ait kalbim acı içinde doldu.

“O albaya canlı lazım” Dmitri’nin bir gün içimi yakan bakışları şimdi o kadar soğuktu ki tüm bedenim onun ayazında titredi. Vladimir kolumu daha fazla sıkınca dişlerimi birbirine bastırarak ağzımdan çıkacak olan inlemeyi yutmak zorunda kaldım. Dmitri’nin karanlık bakışları Vladimir’in elinin olduğu yere gelince çenesindeki kaslar gerildi, gözlerini bir iki saniye kapayıp tekrar açtı. Onun gözlerinde gördüğüm ifade ölüm kadar soğuk ve ıssızdı. Gözleri gözlerimin en derine bakıp konuştu.

“O, marina gibi ellerimden ölerek kurtulamaz çünkü ölüm onun için basit bir kurtuluş olur” Dmitri’nin tok sesi kulaklarıma ulaşınca dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Kalbim bomboş atışlar yaparken parmak uçlarıma kadar ürperdim. Marina’nın sonunun nasıl olduğunu hiç düşünmemiştim. O ihanetin elbet bir bedeli olmuştu değil mi bunu şimdiye kadar nasıl düşünmezdim.

Şimdi dudaklarım dahi uyuşurken onun ihaneti asla affetmem güzelim dediği anlar kulaklarımda uğuldadı. Marinayı öldürmüştü bir gün baba olmak istiyorum dediği kadını kendi elleriyle öldürmüştü. Dmitri, benim ölümü bile hak etmediğimi söyleyerek beni nasıl bir cehenneme hapsettiğini eğer bilseydi şimdi o kurşunu hiç düşünmeden sıkardı. Vladimir’le gitmek zaten ölümden bile beterdi. Onun yanında her gün ölmeyi dileceğim kesindi. O karanlık ve soğuk günleri düşündükçe gözlerim hızla dolarken burnum sızladı. Dudaklarımın titreyeceğini anladığımda onları sert bir şekilde birbirine bastırdım

Vladimir, adamlarına baş hareketi ile kısa bir emir verince dışarıdaki bir yığın adamı veranda ve kulübeye sızarak onları abluka altına aldılar. Vladimir kolumdaki baskısını artırırken soğuk ve alaylı bir sesle konuştu.

“Görüşmek üzere Bay Vasiliev.” Beni hızla kulübeden çıkarınca dışarıdaki arabaları ve kalabalık orduyu görmemle dudaklarım şaşkınlıkla açıldı ve adımlarım tökezledi. Çok kalabalıklardı Dmitri ve ekibi bu kadar kalabalık bir bu grupla savaşamazdı en azında çok kayıp vermeden savaşamazdı.

İçeriden Niko’nun keskin sesi duyuldu.

“Yüzbaşım gitmesine izin mi veriyoruz?” onlara arkamı dönük bir şekilde onun dudaklarından çıkacak olan kelimeleri bekledim ama Vladimir beni hızla karlı zeminde sürüklemeye başladı yine de onun gür sesi kulaklarımda yankılandı.

“Onun değersiz bedeni için hiçbir adamımın ölmesini göze alamam Niko. Onu sonunda yakalayacağım ama aynı şeyler Vladimir’in paralı adamları için geçerli değil” cümlesi biter bitmez silahlar ateşlenerek büyük bir gürültü koptu. Beni hızla kolumdan çekerek karlı zeminde sürüklercesine çekerken Dmitri’nin benim hakkımdaki sözlerini umursamadan durdum ve iki elimi de onun koluna koyup onu hızla ittim. Karlı zeminde tökezleyince buz mavisi gözleri öfkeyle kısıldı ve hızla üzerime geldi.

“Bana söz verdin onlara bir şey yapmayacağına dair söz verdin” sesim kurşun seslerine karışırken gözlerimden yaşlar inci taneleri gibi dökülmeye başladı. Vladimir öfkeyle koluma tekrar yapışıp beni kendine çekince onun kollarında olmaktan midem bulandı ve bunu saklama gereği bile duymadım.

“Dmitri seni öylece kucağıma bırakmayacaktı herhalde” dişlerinin arasından çıkan sesi daha fazla ağlamama neden olurken ıslak bakışlarım tekrar çatışmanın hakim olduğu kulübeye döndü. Her kurşun sesi ile kalbim parçalara ayrılırken nefes alamadım.

Sanki yangın yeri gibi tüm pencereler kırılmış, aile sıcaklığını bulduğum ev cehennem ateşiyle yanıyor gibi silah sesleri hiç susmuyordu. Vladimir’in dışarıdaki ordusu hala içeriye girerken kimse oradan sağ çıkmıyordu.

“Sen aşağılık adamın tekisin anlaşmayı bozdun bırak beni” diyerek onun kolları arasında debelendim. O anlaşmaya sadık kalmayıp kurşunların sıkılmasına izin vermişti herkes zaten şu an ölümün ucundaydı benimde bu anlaşmaya uymam için bir neden kalmamıştı. Kollarında daha fazla debelenip onu ittirdiğim zaman Vladimir beni boğazımdan tutarak arabaya yasladı ve öfkeli gözlerle yüzüme baktı.

“Adamlarım onu oyalamak için, onlar zaten ölmek için burada ” duygudan yoksun karanlık çehresi yüzümde gezerken adamlarını bilerek ölüme yollayan o soğuk sesi kulaklarımda uğuldadı.

Kaşlarım çatılırken Vladimir boğazımdaki elini çekerek beni jeepin arka koltuğuna ittirince bedenim bez bebek gibi koltuğa yığıldı. Arabanın kapısını sertçe kapatırken onun ne kadar duygusuz ve acımasız bir adam olduğunu düşündüm. Gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı düşmeye devam ederken kulaklığıma ince bir ses geldi.

“Sizinle çalışmak bir şerefti Bay Orlov.” Kulaklarıma inanamadım bu onun sesiydi. İkinci hain oydu. Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken damarlarımdaki kan buz kesti. Bu Viktoria’ydı

“Seninle çalışmakta öyle sarışın” Vladimir arka koltuğa yanıma binerken kulaklığını kapatıp onu sertçe pencereden gecenin karanlığına attı. Öndeki adamı arabayı çalıştırıp hızla sürmeye başlarken görüşüm yaşlardan dolayı bulanıklaşmaya başladı şok bedenimi esir alırken onun yanımdaki hareketlerini görüyordum. Sabırsızca siyah kaşesinin yakalarını düzletti ve dudaklarına hızla bir sigara sıkıştırdı.

“Güvenli bölgeye sür” kısa, kaba bir emri öndeki adamına söylerken aklım hala geride kalan Dmitri ve ekibindeydi. İki hainle ekibi şu an Vladimir’in ordusu ile mücadele ediyordu. Onun gözlerinde tekrar gördüğüm nefretle gözyaşlarım hızlanmış, dudaklarımdaki hıçkırık giderek artmıştı.

Dmitri ve ekibine yaptığım zorunlu ihanet damarlarıma sızıyor beni zehirleyerek yavaşça değiştiriyordu. Ona asla ihanet etmem dediğim an ona ihanet etmiştim.

O ise sana kollarım hep açık dediği an beni kucağından elleriyle itmişti. Hatırlar içimdeki çığlıkları serbest bırakıyor, arabanın güçlü motor sesine gözyaşlarım ve sesli hıçkırıklarım eşlik ediyordu. Birden yanımdaki karanlık bedeni hareketlendi.

Dudaklarındaki sigarayı hızla pencereden atıp bana dönmesi saniyesini almadı. Dövmeli parmakları çenemi sıkıca kavrayıp beni kendine çekti ve ölüm kadar soğuk nefesi kederli gözyaşlarıma değdi. Yüzündeki derin yara ile yüzüme fazlasıyla yakındı. Nefesindeki sigara kokusu midemin bulanmasına neden olurken buz mavisi gözleri yanaklarımdan birer inci tanesi gibi düşen gözyaşlarını takip etti ve bir süre karanlık ve soğuk bakışları gözlerimden akan yaşlarda takılı kaldı sonra kirli sakallı çehresi kararak tekrar ıslak yeşil gözlerimi buldu. Bakışlarında gördüğüm o ilkel açlık midemi kasarken nefes alamadım.

“Gözyaşların beni tahrik ediyor kotyonok, seni arabada becermemi istemiyorsan sesini kes ve yüzündeki yaşları yok et.”

Çenemdeki eliyle beni koltuğun köşesine ittirince kırılgan bedenim bir cam gibi dağıldı. Duyduklarımla arabanın köşesine sinercesine çekilirken tüm bedenim onun soğuk tehdidi yüzünden titredi. Bacaklarımı kendime toplayıp onlara sıkıca sarıldım.

Burada sığınacağım o gri gözlü adam yoktu. Korkma ben yanındayım diyen adam yoktu. Kollarım sana hep açık diyen adam yoktu. Onun yerine yanımdaki karanlık varlığı ile rahatça oturan cehennemin sahibi vardı ve o adamın benim içimde fırtınalara neden olacak soğuk tehdidi vardı.

Yalnızlığı ve çaresizliği hiç bu kadar derinden hissetmemiştim. Küçüklüğümden beri yalnızdım. Arkamda ne babam vardı ne de annem ama şimdi Dmitri’nin beni dağ gibi saran varlığına, gölgesiyle tüm güneşi kapatan heybetine, sıcak göğsünden yayılan huzura ve bedenim onun kehribarlarına bu kadar alışmışken yalnızlık şimdi daha kötüydü.

Yalnızlığı iliklerime kadar hissedince omuzlarım titredi. Onsuz nasıl nefes alacağımı bilmiyordum. Onun gri gözlerini görmeden nasıl yaşayacağım bilmiyordum. Ben kalbimde onun aşkıyla, onsuz nasıl yaşayacağımı bilmiyordum.

Zaman; bana yıllar gibi sürecek bu araba yolculuğunda öğrettiği tek şey gözyaşlarımı içime akıtarak sessizce ağlamayı öğrenmekti. Tüm benliğimde ihanet ettiğim adam varken tüm gözyaşlarım onun içindi. Belirsiz bir gelecek beni beklerken kalbim sadece onun için atmaya devam edecekti.

 

 

 

Evet bu bölüm birinci kitabın finaliydi bundan sonra iki tane özel bölüm atmayı düşünüyorum birinci Kerem’in Katreyi nasıl bulduğu ile ilgili ikincisi Dmitri’nin Katre ile tanışmadan önceki gününü anlatan bir bölüm olacak ve sonra Beyaz Gece 2’ den devam edeceğiz Katre’nin Vladimir’in evinden nasıl kurtulup Türkiye’ye geldiğini ve Antalya’da nasıl bir düzen kurduğu ile ilgili devam edeceğiz. Teyzesi ve Selin hemşire’yi de bol bol okuyazağız.

Katre’ye kimlerin yardım ettiği ve kimlerle ortak olduğunu okuyacağız. Dmitri ve ekibinin tekrar dahil olması ile olaylar iyice karışıp herkes çip için savaşmaya veya çipi bulmak için uzlaşmak zorunda kalacaklar ve bu kitapta Liliya’nın aslında kim olduğu ve Katre’yi nasıl etkilediği bölümler olacak şimdilik hoşça kalın J

 

Bölüm : 16.06.2025 20:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...