9. Bölüm

6. BÖLÜM Karanlık Anlaşma part 2

Zehra Sezgin
valekizi

Katrecim adamın hakkını yemesek mi acaba Dmitri ortalamanın baya baya üstündeydi ama bundan bize neydi tabikisi. Mutfakta yemek pişirdiğim için sıcak olmuştu zaten.

Bakışlarımı onu incelemeyi kesip kirli sakallı yüzüne çıkardım. Ne zamandır oradaydı? Gür siyah kaşları çatıktı. Griliklerinin içine oturan nefretin direkt sahibi bendim. Yüzüme bir miktar bakıp sert ve yavaş adımlarla masanın ona ait olan kısmına geçip sandalyeye oturdu.

Bende üç saniye durup masaya hazırladığım kahvaltılıkları koymaya başladım. Ben onun oturduğu masaya eğilirken o sigarasını yakmaya çalışıyordu. Masaya uzandığım için karamel saçlarım önüme uzanmış ona doğru süzülmüştü. Ateşi yakan sol eli hemen kenara çekilmiş sağ eli ise ipek saçlarıma sızıp onları sigarasından uzaklaştırmıştı. Onun bu hareketi; sanki her zaman saçlarıma dokunuyormuş gibi rahat ve izinsizdi. Benimse saçlarıma değen parmakları tanıdıktı.

Onun bu hareketine bedenim hiç şaşırmamış sanki alışmış gibiydi. Bunu düşünmek, ince kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Saçlarımı hızla elinden çekip diğer malzemeler için tezgaha döndüm. Derin bir nefes alarak yaptığım işe odaklanmaya çalıştım. Alex’te masaya Dimitri’nin yanına oturmuş, yaptığım kaşık dökmesinden ağzına tıkıyordu. Beğendiği her halinden belli olan mırıltılarla mideye indirmeye başlamıştı.

Bulunduğumuz katta, kapıların biri açılmış, ben menemeni masaya getirirken Viktor ve Niko birbirini ittirerek mutfağa resmen daldılar.

“Bu kokuyu, bu evde hissetmek sanırım ağlamak istiyorum.” Niko’nun genç ve çocuksu sesiyle söylediği bu cümle ona ne kadar hasret kaldığını gösteriyordu. Viktor gibi iri bir adamı bile tek hamlede kaktırmış hemen Dmitri’nin soluna geçmişti. Menemene bizim yediğimiz gibi koca bir ekmek banmasıyla Viktor yetişip hemen tavayı önüne çekti daha bir lokma alan Niko saldırmaya hazır bir aslan gibi avına odaklanmaya başladı.

“Viktor tavayı koy dostum” dedi Alex. Aralarında en olgun ve mantıklı düşünen bir tek oydu.

“Kahve” dedi bu karışıklığın ortasından düz bir ses.

Dmitri’nin bu tonda konuşması Viktor’un tavayı yerine koyup, Niko ve ikisinin daha insanca davranmasını sağladı.

Gri gözleri dalgındı. Elindeki sigarası; sanki onun yaşamak için son çaresi gibiydi. Derin derin çektiği duman onu aslında içten içe tüketiyordu. Alex, tezgaha dört bardak çıkarmıştı. Benim uzanamayacağımı düşünmüş önceden kahve makinasının yanına çıkarmış, sadece benim katmam kalmıştı.

Ne kadar düşünceli bir adamdı. Birilerinin aksine!

Kattığım kahveyi önce menemeni neredeyse bitiren ikiliye; Niko ve Viktor’a verdim. Sonrakini Alex’e verdim. Bilerek onunkini en son verecektim. Dmitri’nin donuk gözleri direkt yeşil gözlerime çıktı. Mutfakta buharla yanaklarım pembeleşmiş, saçlarım biraz dağılmıştı. Üzerimde hala onun eşofman ve tişörtü vardı. Gözleri hızlıca üzerimde gezindi. Ben bardağı onun önüne koyup daha arkamı dönmeden kalın sesiyle konuştu.

“Bu kahve ılık bana tekrar kat” dedi hızlıca. Daha kahveye dokunmamıştı bile. Ben masaya koyarken üzerinden duman çıktığını görmüştüm. Ona dönmeden derin nefes aldım. Anlaşılan biraz uğraşmak istiyordu.

Hadi bakalım.

Bedenimi arkaya çevirip masaya adımladım. Buradan bile çıkan dumanı görüyordum.

Piç herif.

Alex ve diğerleri de biraz şaşırmış ama Dmtiri’nin bu hallerine sanırım alışmışlardı ama ben onun bu hallerine alışacak kadar burada kalmayı şahsen düşünmüyordum.

Masadan; ona bakmadan aldığım bana göre sıcak, ona göre ılık kahve bardağını doğruca lavaboya döktüm. Sol köşede ki kahve makinasından tekrar kahve katıp ikinci kere ona götürdüğüm aşırı sıcak kahveye bence bahane bulamazdı artık ama kahveyi dudaklarına götürdüğü an onun sesini yine duydum.

“Bu kahve de ılık yenisi kat” dedi yine dümdüz bir sesle.

Bir şey dememek için yanaklarımı ısırıp dudaklarımı sertçe bastırdım.

Bilerek yapıyor Katre oyununa gelme.

Ona yaklaşıp masaya koyduğu sıcak kahveyi aldım. Kahveyi bir an siyah asi saçlarının arasına dökmek istedim ama bunu yaparsam muhtemelen beni direkt kapının önüne koyardı. O yüzden onu da lavaboya döküp ona üçüncü kahveyi doldurdum sıcaklığından bardağı ben tutamıyordum.

Hızımı alamayıp masaya sertçe bıraktığım bardağa bakışları bayağı karanlıktı. Yavaşça arkama dönerken sanırım bu son turdu diye düşünmeden edemedim.

Bende kurt gibi acıkmıştım. Bana yardım eden Alex’in yanına oturacağım sıra hareketim onun sözleri ile bir bıçak gibi kesildi.

“Sana kahvaltı hazırlamanı söyledim Katre. Gazap birliğinle oturup kahvaltı yapabileceğini değil.” Kalın ve pürüzlü sesinden çıkan kelimeler direk göğsümün içindeki yıkık olan harabeyi toz duman etti.

Daha önce yemek masasından hiç kovulmamıştım, bu babam ve Senem Hanımla geçirdiğim günlerde bile olmamıştı. Yutkunamadım.

Dmitri’nin nefreti gerçekten de babamla yarışacak kadar güçlüydü. Hangisinin elinde un ufak olacağımı bilmeden onun donuk grilerine baktım.

Elim oturacağım sandalyeyi sıkıca kavramıştı, eğer bir şeylere tutunmasam içimdeki kırgınlık ani bir öfkeye dönüşüp geri dönülmez bir hata yapardım.

Sakin ol Katre bu adamın söyledikleri seni neden incitsin ki onu tanımıyorsun bile.

“Dimtri kız bizim evde bizim himayemizde ve onun açlıktan ölmesini izlemeyeceğiz herhalde.” Alex’in benim için Dmitri’ye sert çıkmasını beklemiyordum. Dişlerimi yanaklarımın iç kısmına geçirdim. Burada durup Alex’in benim için bir sıkıntı çıkarmasını istemiyordum. Elimi Alex’in geniş omzuna koyduğumda Dmitri sertçe nefesini verdi.

“Bizim evde, bizim himayemizde değil Alex” durdu. Gri gözleri, yeşil gözlerime tutundu.

“Benim evimde, benim himayemde “ dedi her benim deyişi mantığıma bir isyandı.

“Ona kahvaltı yapmamasını söylemedim sadece bizimle yapmamasını söyledim.” Dedi Dmitri. Yeşil gözlerimde her ne gördüyse açıklama yapma ihtiyacı hissetmişti.

Viktor ve Niko şaşkınca bize bakıyordu, sanırım onlarda Dmitri’nin bu tutumunu biraz fazla bulmuştu. Daha fazla bu kahvaltı masasında durmak istemiyordum. Bir daha onlarla oturup yemek yemezdim olur biterdi. Yavaşça elimi Alex’in omzundan çekeceğim sıra Alex’in eli bileğimi kavradı. Dmitri’ye acıktığımı söylerken o da yanımızdaydı. Alex bu itirafımdan sonra beni bırakmayacak gibiydi ama ben Dmitri’nin sözleri ile çoktan doymuştum.

“Alex kızın üzerinden ellerini çek” dedi karanlık sesi kahvaltı masasına bomba gibi düştü. “Ona bir daha dokunacak olursan sonuçlarına katlanırsın.” Keskin bakışları Alex’in bileğimi saran elindeydi. Bileğimdeki elini delip geçen grilikleri saf öfke doluydu. Ben kolumu Alex’ten hızlıca çekerken onun arada kalmasını istemiyordum.

Ben arkamı dönüp merdivenlere yönelirken, arkamda masadan sertçe itilen sandalyeyi duydum. Ben merdivenlere çıkıp onun odasına giderken, o da masada kalkmış dış kapıya doğru gidiyordu. Sert adımlar, kapının çarpmasıyla kesildi. Aynı anda kapatılan kapılarla o karlı ormanına çıkıp nefeslenmiş, bense onun odasına girip onun kehribar kokusuyla sarmalanmıştım.

Kapalı kapıya yaslanıp incinen duygularımı nasıl kesip atacağımı düşündüm. Onun söylediklerine kırılmamam gerekiyordu. Onu tanımıyordum ama söylediği tek kelimeyle bertaraf olacak kadar da içimdeki kimsesiz kızı ele geçirmiş gibiydi. Bu evden kaçana kadar böyle mi olacaktı her fırsatta birbirimizi mi tüketecektik. Sabah ona attığım tokatla öfkesi sanki ikiye katlanmıştı.

Yatağa yanaşmamla Lena’nın benim için bıraktığı kıyafetleri gördüm. Elime alıp baktığım kıyafetlerin çoğu, dekolteli ve işte Lena tarzı kıyafetlerdi. Açılmamış çorap ve etiketli iç çamaşırı takımı görmeyi beklemiyordum. Siyah derin u yaka uzun kollu crop ve siyah yüksek bel, yumuşak kotu alıp hemen duşa yöneldim. Daha önce giymediğim bir tarzdı ama en azından üstümdeki Dmitri’nin kıyafetlerinden daha rahat hissedeceğim kesindi.

Hızlıca duş aldım. Suyun altında uzun süre durmak bana iyi gelmemeye başlamıştı. O yüzden hemen işimi halledip siyah iç çamaşır takımlarını üzerime geçirdim. Vücudum günden güne toparlanıyordu. Boynumdaki iz artık belli belirsizdi. Sırtımdaki iz için aynısını söyleyemeyecektim. İki tane boydan boya kırbacın izi kalmıştı vücudumda. Bedenim Vladimir’in acımasız sorgusunu hatırlayınca titredi.

Üzerime diğer parçaları geçirdiğimde vücut hatlarım biraz belli oluyordu ama rahatsız olacağım kadar da değildi. Yumuşak siyah kot ve siyah crop arasından görünen tenim fazla açık değildi. Uzun nemli saçlarımı açıkta bıraktım. Her daim usulca yanan şöminenin karşısına geçip oturdum.

Daha nefeslenmeden odanın kapısı tıklatıldı. İnce kaşlarım çatıldı. Dmitri’nin kapıyı çalacağını düşünmüyordum. Yerimden kalkıp ona ait olan kapıyı açtım. Niko, karşımda kocaman gülümsemeyle duruyordu. Sakalsız yüzü hala çocuksu bir güzelliğe sahipti. Parlak mavi gözleri neredeyse Kerem’le aynı tona sahipti. Saçları Kerem’e göre daha açık bir kahve tonlarındaydı. Bu yüzden ona istemsiz kanım kaynamıştı. Boyu uzundu, zayıf ama çevik bir vücudu vardı.

“Merhaba Katre resmi olarak tanışmadık ben Niko” elini bana uzatıp geniş gülümsemesiyle beklemeye başladı.

“Merhaba Niko tanıştığıma memnun oldum.” Dedim elimi onun eline uzatarak yaşı bana en yakın olan sanırım Niko’ydu. Dmitri ve Alexei aynı yaşta gibi duruyordu; yirmilerinin sonlarında olduğunu düşünüyordum. Viktor ise Niko ve diğerlerinin arasında sanırım yirmi dört gibiydi. Elimi benimle birlikte birden kendine çekip benim de odadan çıkmama neden oldu. Bu hareketine gözlerim iri iri açılmıştı.

“Hadi sana yiyecek bir şeyler hazırladım.” Dedi itiraz kabul etmeyen bir tonda. Beni merdivenlere yönlendirip aşağı salona getirdi. Dmitri’nin; Gazap ekibim dediği askerlerinin bir kısmı buradaydı.

Beni bej rengi koltuğa yönlendirip kendisi mutfak alanına gitti. Koltuğun başında, iri cüssesiyle Viktor oturuyordu. Yüzünden geniş bir gülümseme vardı.

“Gel Katre çekinmene gerek yok artık bu evde birlikteyiz ve inan ki Lena’nın dilinden hiç eksik olmuyorsun” dedi üzerinde her zamanki kamuflaj pantolonu ve tişörtü vardı.

Biraz şaşkındım. Dmitri’nin aşırı sert tutumunu onlarda fazla bulmuş olmalı ki bir orta yol bulmak istiyorlardı sanki. Alex şöminenin başındaki berjere oturmuş orman yeşili gözleri benim şaşkın suratımdaydı.

“Evet Katre gel seninle biraz konuşalım. Gazap ekibini yanlış tanımanı istemeyiz” dedi sesinde bu ekipte olmaktan gurur duyan ifade vardı.

Mutfaktan elinde koca bir tabakla gelen Niko, kahvaltı tabağını dizlerimin üzerine bıraktı. O da Viktor’un yanına geçip bana yüzünde küçük bir gülümsemeyle bakmaya başladı.

“Teşekkür ederim Niko zahmet verdim.” Dedim yanaklarım kızarmıştı herkesin bana bakmasına alışkın biri değildim.

“Ne… ne verdim dedin” Niko’nun kaşları biraz çatılınca sanırım söylediğim kelimeyi anlamamıştı.

“bespokoit’” rahatsızlık vermek Viktor’un sesi benden önce çıktı. Aslında dillerine bayağı hakimdim. Bunu Niko’ya açıklayacak kadar da biliyordum. Niko ne söylemek istediğimi sonunda anlamış bana teessüf edercesine baktı.

“Biraz önce ki hazırladığın kahvaltıyı yapmayalı uzun bir süre olmuştu. Sizin yemek kültürünüzü çok seviyorum.” Dedi. Yemek deyince Viktor’un da gözleri parlamıştı. Bana hazırladığı kızarmış ekmekten koca bir ısırık aldım. Tadı çok lezzetliydi. Guruldayan mideme iyi gelmişti.

“Sen de mi Türkiye’deki göreve gelmiştin?” sorumla kısa bir sessizlik oldu. Viktor ve Niko’nun bakışları, Alex’e çevrildi.

Bende Alex’e bakıp, “Söylemek zorunda değilsiniz” dedim onların görevlerini soruşturuyormuşum gibi hissetmiştim.

“Bana güvenmediğinizi biliyorum, buraya sizde onun gibi bilerek geldiğimi düşünüyor olabilirsiniz ama ben sadece yardım istemek için buraya gelmiştim. Eğer dışarıda kalmaya devam etseydim muhtemelen soğuktan ölmüştüm.” Dedim.

Alex’in kaşları çatılmış, eli kirli sakalına gitmişti. Gözlerini camdan dışarıya çevirince bende gözlerimi karlı ormana çevirim. Gökyüzünden dans ederek düşen karlar görsel bir şölen sunuyordu. Tabi ki yeşil gözlerimin aradığı onlar değildi. Yerimden biraz kıpırdanıp onu aramaya başladım.

“Burada değil Korhsa’yı yürüyüşe çıkardı. Canı sıkkın olduğunda genelde bunu yapar” dedi Alex manidar bir sesle. Bakışlarımı tekrar ona çevirdim.

“Benim yüzümden mi?” sorumla Viktor boğazını temizledi. Ne olduğunu anlamıyordum ama bana söyleyip söylememek arasında kararsız kalmışlardı. Sonunda Alex gergin sesiyle konuşmaya başladı.

“Aslında senin yüzünden değil Katre. Dmtri’nin geçmişte yaşadıkları ile ilgili” dedi. Oturuşunu dikleştirip devam etti.

“Kendisi yardıma muhtaç bir kadın yüzünden ölümden döndü ve Gazap ekibinden bir kişiyi o kadın yüzünden kaybettik” dedi sesi sonlara doğru sertleşti. Yanımdaki Viktor ve Niko rahatsızca kıpırdandı.

“Bize ihanet etti Katre, az daha Dmitri’yi kaybediyorduk. Aramıza sızmaya çalışan bir ajan olduğunu anlamamıştık. Direkt hedefi Dmitri’ydi. Onu, öyle bir seviyormuş numarası yapmıştı ki gerçekten Dmitri’ye aşık olduğunu düşünmüştük. Başlarda Dmitri inanmamıştı ama sonradan o da Marina’yı sevmeye başladı. Zamanla ilişkileri daha da derinleşti. Öyle ki Dmitri onunla bir aile kurmayı bile düşünmüştü” durdu. Derin bir nefes aldı sanki söyleyeceklerini tartıyor gibiydi.

“Ama bir gece ansızın Marina ve onu gönderen adamların saldırısına uğradık. Gazap ekibinden bizim ekipte çalışan; keskin nişanda uzman adamımız olan Mina öldü. Dmtiri ise Marina’nın silahından çıkan tek kurşunla vuruldu.” Yutkunamadım. Yediğim lokmalar boğazımda durmuştu. Burada kendime geldiğim ilk gün onun sırtındaki kurşun izini görmüştüm ve üzerindeki deniz dalgası dövmesini. Dövmesi şimdi netlik kazandı kafamda, Marina deniz demekti. Dmitri onu vücuduna deniz dalgası olarak nakşettirmişti. Onu, derisine kazıyacak kadar sevmişti. Ne manidar o dövmenin altında ki kurşun izi neredeyse onu öldürecekmiş.

“ Dmitri o olaydan sonra çok değişti. O kadın, ona nefretle yaşamayı öğretti”

Alex’in anlattıklarıyla kafamda bazı şeyler daha net oturuyordu. Elimdeki ekmeğin kalanını tabağa koyup gözlerimi yine karlı ormana çevirdim. Davranışları şimdi bazı şeyleri açıklıyordu. Onu ilk gördüğümde ona silah doğrultmuştum. Gri gözlerindeki hayal kırıklığını bugünmüş gibi hatırlıyorum. Nedeni belliydi. Marina’da da ona silah doğrultmuş üstüne bir de onu vurmuştu. Hiç tanımadığım bu adama yardıma muhtaç bir halde ona gelip üstüne silah doğrultmam ona sevdiği kadını; Marina’yı hatırlatmıştım.

Dmitri’nin bir aile kuracak kadar bir kadını seviyor olması içimde anlayamadığım karmaşık duyguları körüklüyordu. Onun hudutsuz nefretini görmüştüm ama hudutsuz sevdasını düşünemedim.

Sevince nasıl bakıyordu o gri gözleri, gülünce yanaklarında benim gibi gamzeleri var mıydı?

Dmitri’nin karlı zeminde; yanında minik bir kız çocuğuyla oynadığı görüntüler, zihnimin inşa ettiği en hayranlık uyandırıcı yapıydı. Küçük kızın; siyah, ipek gibi uzun saçları Dmitri’nin uzun parmaklarının arasında sevgiyle dalgalanıyordu. Minik kızın yüzü Dmitri’nin boynuna sokulmuş ona güvenle sarılıyordu. Bu görüntü içimde göğsümün derinliklerine sakladığım kilitli odanın kapısının şiddetle sarsılmasına neden oldu. Yutkunamadım. Kesik bir nefes alıp gözlerimi kapadım.

Gözlerimi açtığımda ise gerçekten de Dmitri’yi görmüştüm. Kulübenin etrafını saran çitlerin orada, yanında asil duruşuyla ona eşlik eden kurduyla beraberdi. Sahibi gibi sert ve donuk bakışlara sahipti. Dışarı çıkarken üzerine aldığı kalın boyunlu asker montu onu yenilmez bir asker gibi gözlerimin önüne seriyordu. Ona baktığımı hissetmiş gibi, gri gözleri direkt camın arkasından benim gözlerimi buldu.

Onun nefretini biraz olsun anlamıştım. Sevdiği kadın tarafından ihanete uğramak, onun gibi yıkılmaz adamı bile fazlasıyla sarsmıştı. Artık karşısına çıkan her kadına güvenmediği bana olan davranışlarından belli oluyordu.

Hızlı ve sert adımlarla kulübenin kapısına geldi. Korsha biraz geride durmuş siyah kuyruğunu sallayarak sahibinin ona geri dönmesini bekliyordu. Belli ki ormanda geçirdiği zamanlar yetmemişti. Kapıyı açıp siyah postallarla içeri giren Dmitri bir iki adım atıp oturduğumuz salona girdi. Açtığı kapıyı kapatmamıştı.

Diğerleri de onun içeri girmesiyle oturuşlarını dikleştirdi. Gri gözler hemen üzerime çevrildi. Kısaca üzerimde gezinen bakışlar açık göbeğimi bulunca gür kaşları çatıldı. Niko hemen ayaklanıp yüzbaşısının yanına gitti.

“Yüzbaşım verdiğiniz karttaki numara iz sürülemez hatlardan” dedi ciddiyetle. Niko’nun, ona hayran bakışları, Dmitri’ye ne kadar saygı duyduğunu gösteriyordu.

“Yüz taramasından bir şey çıkmadı mı?” dedi bakışlarını benden çekerek.

“Hayır efendim” Niko bu ekibin teknoloji dehasıydı sanırım.

“Bize yeni gelen görev için Türkiye bağlantılarımızı kullanarak bir görüşme ayarla” dedi sertçe verdiği emir ona dikkatle bakmamı sağladı.

Ne demişti o Türkiye bağlantıları mı?

Ona dikkatle baktığımı fark eden Dmitri’nin gözleri hemen yüzümde gezindi. Gözlerimi hızla ondan kaçırarak hala açık kapıya baktım.

Birisi mi gelecekti?

“Saçların hala ıslak mı Katre?” dedi beni afallatan bir soruyla. Yüzümü hızla ona çevirdim duş aldığımı anlamıştı.

“Hayır ” dedim sesim neden kısık çıkmıştı bilmiyorum. Oturduğum bej koltukta rahatsızca kıpırdandım. Diğerleri de sessizce bizi izliyordu.

“O zaman gel” dedi emredici bir tonda. “ Birlikte dışarı çıkacağız” Alex şaşkınca Dmitri’ye baktı.

Diğerlerine kararsız bir bakış atıp ayağa kalktım. Benim kararsızlığımı hisseden Dmitri burnundan sertçe bir nefes verdi.

“Isırmayacağım Katre. En azından ben değil” dedi eğlenen bir sesle. Ne kastettiğini anlamamıştım ya da onu bu kadar eğlendiren şeyin ne olduğunu. Zihnime giren görüntü sadece Dmitri’nin beyaz dişlerinin tenime değen kısmıydı.

Şimdi nereden çıkmıştı bu ısırmak?

Kendimi toplayıp ahşap açık kapıya, onun yanın gittim. Dışarıdan gelen hava buz gibiydi ve benim montum şu an burada değildi. Bu eve ilk geldiğim kıyafetlerimi bir daha hiç görmemiştim. Hoş onlarda zaten benim değildi.

Dmitri hiç düşünmeden üzerindeki kamuflaj montu hızlıca çıkardı. Karşımda sadece asker yeşili tişörtü ve pantolonu ile kaldı. Bana hızlıca uzattığı montu hiç düşünmeden aldım çünkü dışarısı fazla soğuktu. Gurur yapacak durumda değildim şu an. Giydiğim kamuflaj mont bana fazlasıyla büyüktü, ellerim kol kısımlarının içinde kalmıştı. Uzunluğu da kalçamı örtüp siyah kotumun olduğu bacaklarımın üst bölümünü kapatmıştı. Önünü kapadığımda çam kokusuyla karışık kehribar tüm bedenime yayıldı. Mont hala onun sıcaklığı ile kaplıydı.

Dmtiri’ye baktığımda kirli sakallarının arasındaki dudağının kenarı muzipçe kıvrıldığını gördüm. Onu ilk defa böyle görüyordum. Grilerindeki nefret biraz gizlenmiş yüzünde memnun bir ifade vardı. Benim ona baktığımı fark edince hemen kendini toplayıp bana geniş sırtını döndü.

Kendisi önümde kısa kollu bir şekilde ahşap verandaya yürüdü. Bende hemen vestiyerden küçük botlarımı giyip iplerini sıkıca bağladım. En son ayağıma bunları Sergei giydirmişti. Onu nasıl olduğunu düşünmeden edemedim umarım benden daha iyi bir durumda olduğunu dilemekten başka yapabileceğim bir şey yoktu.

Bu eve geldiğimden beri dışarıya hiç çıkmamıştım. Hava çok soğuktu. Dmitri önümde kısa kollu tişörtüyle nasıl duruyordu bilmiyordum. Ona hava gayet günlük güneşlikti sanki. Ahşap merdivenleri hızlıca inen adımları karlı bahçeye tekrar ayakbastı. Onu gören Sibirya kurdu neşeyle kuyruğunu sallamaya ve onun etrafında dönmeye başladı.

Ben hala verandadaydım. O koca kurdu orada olduğu sürece buradan tek adım atmazdım. Benim merdivenleri inmediğimi gören Dmitri bana kısaca bakıp pantolonun cebinden bir sigara çıkardı. Yavaşça ateşlediği sigara, kalın dudaklarında yerini aldı.

Beni neden dışarı çıkarmıştı?

Sigarayı derin nefeslerle çekerken yarısına getirmişti bile. Kurdu sonunda önünde oturmuş sahibinin emirlerini bekliyordu.

“Daha ne kadar bekleyeceksin Katre” dedi içtiği sigaranın arasından. Bana yandan bir bakış atıp sağ kaşını havaya kaldırdı.

“Ne istiyorsun Volkov” dedim anlaşmamıza ithafen. Ağzımda sigara yoktu ama neredeyse onun kadar duman çıkıyordu dudaklarımdan.

“Yanıma gel” dedi sigarayı sağ eline alıp dudaklarından çekti.

“Kurdun orada olduğu sürece asla gelmem” dedim kollarımı önümde birleştirip.

“Dışarı bunun için çıktık zaten onunla tanışman gerekiyor” dedi benden bakışlarını çekip Korsha’ya çevirerek. Korsha buz mavisi gözlerle bana bakıyordu. Sanki ne konuştuğumuzu anlıyor benim tepkimi merak ediyordu.

“Hayır beni ısırabilir “ dedim ciddiyetle. Dmitri bana yok artık dercesine baktı. Grileri üzerimde gezindi. “Sen söyledin ama içeride ” dedim inat ederek. Korsha bu cevabıma sertçe uludu.

“Bak işte beni ısırmak istiyor” dedim sanırım biraz korkmuştum. Daha önce Sibirya kurduna hiç yaklaşmamıştım o yüzden sonuçlarını bilemiyordum hele ki sahibi Dmitri’yse hiç güvenemiyordum.

Dmitri başının karlı zemine eğip, elinin birini pantolonun cebine soktu. Yanaklarının içlerini ısırıyor kendini gülmemek için zor tutuyor gibiydi. Sonunda yüzünü bana çevirdi.

“Eğer kendin gelmezsen Katre seni zorla indiririm oradan” dedi kalın sesindeki bariz tehdit beni bu sefer korkutmadı. Ona meydan okumak isteyen tarafım baskın geldi.

Ne kadar ileriye gidebilir ki.

“Gel de indir o zaman” dedim bir cesaret. Dmitri sözlerimi duyunca afalladı. Grileri hızlıca gözlerimi buldu. Korsha’nın da kulakları hızla dikleşti. O bile inanamamıştı meydan okumama.

“Sen bilirsin” diyerek elindeki bitmiş izmariti attı. Diğer elini pantolonundan çıkarıp karlı zeminde bulunduğum verandaya hızlıca yaklaştı.

Öfkeli miydi o?

“Dur. Dur ben kendim gelirim şaka yaptım” demeye kalmadan verandaya çıkmıştı bile, adımlarım onun merdivenleri çıkması ile geri geri gitti ta ki sırtım ahşap kapıya değene kadar.

O ise karşımda düz bir ifadeyle bana yavaşça yaklaştı. Onun her adımında karnımdaki minik hareketliliğe anlam veremedim. Kalbim gürültüyle atmaya başladı. Gözlerinin grileri koyu bir renk aldı.

“Bana dokunursan seni mahvederim” dedim yüzümü ona kaldırıp sertçe. Bir müddet yüzüme baktı.

“Et bakalım” diyerek iri ellerini bana çoktan uzatmıştı bile. Ben daha nasıl olduğunu anlamadın beni sağ omuzuna boş bir çuval gibi rahatça atmıştı. Çığlığım beyaz ormanda yankılandı. Ekibin diğerleri de suratlarında eğlenen bir ifadeyle camdan bize bakıyordu. Onlardan bana yardım gelmeyeceğini anladım. Ellerimi yumruk yapıp sert sırtına bir iki defa indirdim ama bana mısın demedi.

“İndir beni çabuk. Sana dokunma demiştim.” Dedim son kez ona vurarak.

Uzun saçlarım neredeyse karlara değecekti. İri koluyla bacaklarımı saran kasları oldukça sertti. Uzun zamandır spor yaptığı beni tek hamlede kaldırmasında belliydi. Merdivenleri inip beni Korsha’nın bulunduğu yere omzunda bir atkı taşıyormuşçasına hiç nefeslenmeden getirdi.

Beni karlı zemine hızla indirince bir an başım döndü, dengimi bulamadım ellerim Dmitri’nin geniş göğsünde istemsizce yerini aldı. Uzun saçlarım beni indirirken birkaç teli onun sert kirli sakallarına takıldı.

Düz çehresi ifadesizdi. Onun ne düşündüğünü anlamak zordu. Asi dalgalı saçları rüzgarla savruldu. Griliklerin beni hapsedip bir daha bırakmayacağını söyler gibi bakması içimdeki karmaşaya bir benzin döküp yakmışçasına alevlendirdi.

“Ahhh…” çığlığım aramızdaki elektrik akımına balyoz gibi indi. Kalçamda hissettiğim hafif acıyla kaşlarım çatıldı. Başımı çevirip arkama baktığımda Korsha’nın koca ağzı kalçamın bir kısmını kaplamıştı. Dişlerini içeri geçirmemiş sadece ağzını açıp üstümdeki kamuflajla kotumu dişlerinin arasına almıştı. Benim şok olmuş suratıma bakan buz mavisi bakışlar oldukça soğuktu.

Bu kurdu sevmemiştim. Beni resmen ısırmıştı.

Ben kurduna bakarken ellerimin altındaki kasları titredi. Dmitri’nin dudaklarından dökülen boğuk, erkeksi kahkahasını duymak; beni kalçamdan bir kurdun ısırmasından daha fazla şaşırtmıştı. Yüzümü ona döndüm.

“Korsha. Otpustil devushku” Korsha. Bırak kızı. Derinden gelen kahkahasının arasından çıkan sesi eğlenen bir oğlan çocuğunun sesiyle eşdeğerdi. Gözleri kısılmış, kirli sakallarının arasındaki kalın dudakları boylu boyunca iki yanına uzanmıştı. Bana beyaz dişlerini göstererek gülmesiyle mideme yumruk yemişim gibi midemin kasılmasına neden oldu.

Ekipteki diğer üyelerin cama vurarak güldüklerinin buradan bile duyabiliyordum en çok Viktor’un sesi geliyordu. Ona bunun hesabını soracaktım ama önce şu karşımdaki adama haddini bildirmeliydim. Korsha, Dmitri’nin eğlenen bir sesle verdiği emirle hemen benden uzaklaşıp sahibinin yanına gitti. Hala göğsünde duran ellerimde Dmitri’yi öyle bir kaktırdım ki boşluğuna geldi sanırım, benden iki adım geriye tökezledi. Yüzündeki bilmiş gülümseyen ifadesi hızla kayboldu.

“Hani ısırmıyordu köpeğin” dedim sertçe. Onu bu kadar ileriye ittirdiğime bende şaşırmıştım ama bu dudaklarımın zaferle kıvrılmasına engel değildi.

“Köpek değil o. Bir daha öyle söyleme” dedi ciddiyetle. Başını yanındaki kurda çevirip devam etti. “Alınıyor böyle söyleyince sonra daha saldırgan oluyor. Öyle değil mi oğlum?” Böyle söyleyince Korsha derince uludu. Bu sefer Dmitri’nin dudakları zaferle kıvrıldı. Bana yandan bir bakış atıp sağ kaşını havaya kaldırdı.

Küstah adam bu seferde beni kurduyla tehdit ediyor.

Kurdun ağzındaki sivri beyaz dişler benim onunla tanışmama kesinlikle engeldi hem de biraz önce o dişler kalçamdayken.

“Onunla tanışmak istemiyorum.” Dedim pes eden bir sesle kollarımı göğsümde birleştirdim. Dmitri bana dönerek bir adım yaklaştı ve kurdu da onu takip etti.

“Gelme.” Sesim yüksek çıkmıştı. “O da geliyor seninle ama.” Dedim biraz tedirginlikle. Dmtri bir süre paniklemiş yüzüme baktı. Saçlarım rüzgarla aramızda savruldu.

“Elini ver Katre” dedi sakince. O sıra Dmitri iri elini bana uzatmıştı. Kararsızlıkla baktım gri gözlerine.

“Hadi Katre ver elini. Ben yanındayım güven bana sana zarar vermez” dedi kalın sesinden dökülen kelimelerin her biri bir teminattı. Yeşil gözlerim onun üzerinde ve kurdunda dolaştı. Elimi yavaşça ona uzattım güven bana diyen sesi ona koşulsuz gitmemi sağlayacak kadar beni etkisi altına almıştı. İnce parmaklarımı onun dışarıda bile sıcacık olan büyük avucuna bıraktım. Benim elim onun aksine buz gibiydi. Elimi avucuna hapsetmesiyle beni bir adım yanına çekti.

Kalbimdeki sıkışma kurdundan korktuğum için olmasını diledim.

“Bu evde kalıyorsan Korsha ile anlaşmak zorundasın Katre” dedi uzlaşmacı bir sesle. Sıcak avucundaki elimi Korsha’nın başına yaklaştırınca bedenim kasıldı ama onun güven veren sesi bedenimdeki gerginliğe iyi gelmişti. Derin bir nefes alıp elimi onun kontrolüne bıraktım. Biraz daha ona yaklaşıp geniş göğsüne sokuldum ondan gelen kehribarlar beni sakinleştiriyordu.

Sanırım bu görüntüye bakamayacaktım. Benim ona sokulmamla tişörtün altındaki göğsü bir taş gibi sertleşti.

“yebat’” kahretsin kısıkça küfür etmesiyle yüzümü, onun zaten bana dönük olan yüzüne çevirdim. Bana kaşları çatılı bir şekilde kısaca bakıp, elimi Korsha’nın başının üzerine koydu. Siyah yumuşacık başına değen parmaklarım biraz gıdıklandı. Bana saldırıp saldırmayacağını bilemediğim kurduna dönüp baktığımda ise buz mavisi gözleri zevkle parıldadı. Kuyruğunu hızla sallayan Korsha sanırım beni sevmişti. Değil mi?

Elimi onun elinin altında biraz daha hareketlendirip Korsha’nın siyah postunu okşayınca iri elini üzerimden çekti. Korsha’nın beni kabullendiğini o da anlamıştı. Bizden bir iki adım arkaya gidip beni kurduyla bıraktı. Elimin üzerinden çekilen sıcak elle parmaklarım üşümüştü ama Korsha’nında kalın postu baya iş görürdü.

Bu his bana dün rüyamda Korsha’yı gördüğümü hatırlatmıştı. Rüyamda kendisi de kurduyla neredeyse aynı kokuyordu. Biraz başımı eğip onun kalın postuna yüzümü yaklaştırdım ama normal bir köpek gibi kokuyordu, sanırım bu sadece bilinçaltımdan kaynaklanmıştı.

Korsha, bana biraz daha sokulup bacağıma doğru geldi. Elim artık onun kulaklarının arkasını gitti ve yavaşça onu kaşımaya başladım, bu hareketimle Korsha önümde yatıp ön patilerini kaldırınca daha fazlasını istediğini anladım. Ona istediğini hemen verdim.

Dudaklarımdan çıkan kıkırtılara Korsha’nın şen uluyuşları takip etti. Ne zaman böyle gülümsediğimi hatırlamıyorum. Ya da en son ne zaman eğlendiğimi aylardır kendimi unuttuğumu ve kaybettiğimi düşünmüştüm ama Korsha ile geçirdiğim kısa zaman bana eski Katre’yi hatırlatmıştı.

Bir an her şeyi unuttum. Bizden birkaç adım arkamızda kalan Dmitri’ye bakıp, Korsha’yla nasıl anlaştığımızı göstermek için gülümseyen dudaklarımla ona baktım.

Neden ondan bir onay veya takdir beklediğimi bilmiyordum. Gri gözleri benim gülümseyen dudaklarımda gezindi. Elinde, ne zaman yaktığını bilmediğim sigarasını atıp yavaşça bize doğru gelmeye başladı. Benim diz çökmüş bedenimin yanıma gelip biraz eğildi. Gölgesi üzerimi bir dağ gibi kapladı.

İri elini bana uzattı. Gri gözlerinde minik pırıltılar dans ediyordu.

“Molodets moya doch’” Aferin kızıma.

Karakteristik sesinden çıkan kelimelerle yutkunamadım. Benim muhtemelen anlamayacağımı düşündüğü için Rusça kullanmıştı ama anlamıştım. Bunu anlamış olmak ise beni mahvetti.

Yıllardır nefret dolu gözleri olan, o adamdan duymayı beklediğim bu iki kelimeyi yine, beni düşmanın gönderdiği bir ajan sanan bu adamdan duymak; kafa karıştırıcı derecede gururumu okşamıştı. Gözlerimde beliren zamansız mutluluğu ondan saklayamadım. Onun sertçe yutkunmasıyla ikimizde kendine getirdi, bende elimi onun büyük sıcak avucuna koydum. Tam beni kaldıracağı zaman karlı araziye güçlü bir motor sesiyle giren araçlar başımızı o yöne çevirmeye sebep oldu.

Üç tane, art arda gelen siyah jeepler zincirli tekerlekleriyle Dmtiri’yle bulunduğumuz karlı bahçeye kadar geldiler. Korsha çoktan kalkmış ikimizin önüne bir saldırı varmış gibi korumaya geçmişti. Sivri kulaklar dikleşmiş, kuyruğu sertçe kasılmıştı. Dmitri’nin beni karlı zeminden hızla çekip ayağa kaldırması saniyesini almadı.

En son böyle bir arabada kaza yaptığım için dikkatlice Dmitri’ye biraz yaklaştım. Ona güvenerek göğsüne yaklaşmamı hiç yadırgamadı. Sanki yerim her zaman onun sert göğsü olmuştu. İri eli belime çıkıp beni kendine biraz daha yaklaştırdı. Her gece duyumsadığım çam kokusuyla karışık kehribar aramızda dans ederek ciğerlerime sızdı.

İkimiz de yan yana, arabadan inen onun askerlerine bakmaya başladık;

Gazap ekibinin şeflerine.

 

 

 

 

 

 

 

Yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın ne kadar oy ve yorum olursa o kadar çok kişiye ulaşırız.

 

İnstagramda @valekizi0 ve @beyazgecekitap adreslerinde bölümlerle ilgili reelseler var ve çoğu Dmitri’nin ağzından cümleler içeriyor. Beni takip etmeyi unutmayın

 

Evettt bir bölümün daha sonundayız. Katre, gün geçtikçe Dmitri’ye çekiliyordur.

 

Gazap ekibinin şefleri ile tanışacak olan Katre’yi çok önemli bir görev bekliyordur.

 

Bu bölümde Kerem’in nasıl öldürüldüğünü ve Katre ile arasındaki dostluğu gördük.

 

Haftaya yine uzun bir bölümle görüşmek üzere…

 

Bölüm : 20.03.2025 20:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...