
Rahat uykunun kollarından şöminenin çıtırtılarıyla uyanmıştım ama sadece uykunun kollarında değildim. Birilerinin de kalın ve sıcak kollarının arasındaydım. Yoğun kehribar kokusunun arasında gözlerimi hızla açmamla, Dmitri’nin sert ve çıplak göğsünü görmem bir oldu.
Onun geniş yatağında, onun göğsüne sokulmam oldukça tuhaftı. İnce kaşlarımı çatarak dün geceyi düşünmeye başladım. Mikhail’in soğuk elleriyle gördüğüm kabusu hatırlamamla yutkunamadım. Boğazımda ki yumruyla, yüzümü biraz kaldırıp onun uykudayken bile gergin duran çehresine baktım.
Can yakacak derece güzel olan yüzü kalbimin sıkışmasına neden oldu. Onun yatağında onun kollarında olmak neden bana yabancı gelmiyordu. Neden bu kadar huzurluydu içim. Ben derin düşüncelerin içinde boğulurken hala onun beni saran kollarının arasında olduğumu hatırlamamla derin bir nefes alıp artık uyandığıma göre bu yataktan bir an önce çıkmam gerektiğini fark ettim.
Kalın ve sıcak kollarının arasında yavaşça hareket edip siyah yorganı üzerimden çektim. Onu uyandırmamaya çalışarak yataktan kalkıp onun dolabına yöneldim. Keşke yatarken bacaklarımı kapatan bir şey giyseydim diye düşünmeden edemedim.
Kabus görüp onun kollarına atılacağını düşünemedik Katrecim.
Lena’nın bana verdiği buz mavisi kot ve mint yeşili kayık yaka yumuşacık kazağı alıp banyoya yöneldim. Üzerimi hızla değiştirip yüzüme buz gibi suyu çapınca bir nebze kendime gelip benim bu karlı dağda ne işimin olduğunu soğuk bir şekilde kendime hatırlattım.
Bir daha onun yatağına gitmeyeceğim dediğim her dakika onun yatağında gözlerimi açmam trajikomikti.
Üzerime geçirdiğim buz mavisi kot tam bedenime göreydi. Kalçalarımı sıkıca saran kot ve üzerindeki mint yeşili kazak ruh halimin tam tersiydi ama renklerin enerjisine inanıyordum. Aynaya bakıp dalgalı saçlarımı bir düzene koydum.
Gece Dmitri’nin parmaklarının saçlarımda şefkatle gezindiğini fark etmemle göğsümün derinliklerindeki kilitli kapının şiddetle titrediğini anladım.
Ne zamandır hayatımdaydı da o kapıya ulaşmıştı gri gözlerin sahibi. İçeride terk edilen küçük Katre ve onun saçını bir kez bile okşamamış babasıyla olan soğuk anıları vardı. Demek ki bir adamın saçlarıma bir dokunuşu yetiyormuş o kapıya ulaşması için.
Yeşil gözlerim dolmak üzereyken kendimi hızla toparladım. Derin bir nefes alarak omuzlarımı dikleştirdim. Gözlerim bu seferde boynumdaki kurt dövmemde gezindi. Gece Dmitri’nin parmaklarının bu dövmeye değdiğini belli belirsiz hatırlıyordum.
İçimin derinliklerinde; köklerinin Kıraç topraklarda kuruduğunu sandığım beyaz kasımpatılarla banyodan çıktım.
Geniş yatak boştu. İçerisi hafiften soğumaya başlamıştı. Bakışlarımı geniş Fransız cama çevirdiğimde onu gördüm. Dmitri, altında sadece siyah bir kotla terasındaydı. Yüzü bana dönük; geniş sırtı karlı manzaraya, ayrı bir manzaraydı.
Çıplak ve kaslı göğsü dışarının soğukluğundan hiç etkilenmemiş gibi oldukça rahattı.
Dudaklarının arasındaki sigarayı derince içine çekerken karanlık gri gözleri beni esir aldı. Daha gece o geniş kollarının arasında olduğumu düşünmek kalbimin istemsizce sıkışmasına neden oldu.
Ona doğru gitmeli miyim diye düşünürken Dmitri, bana arkasını dönüp önündeki trabzanlara dayandığında onun benimle konuşmak istemediğini anlamıştım.
İçimde incinen küçük nokta kimsesiz kalmış gibi titredi onun soğuk kışında. Sırtındaki küçük deniz dalgası dövmesini görmemle ihanete uğrayan yaralı bir adam olduğunu hatırlamam bir oldu. Yutkunamadım. Onun yaşadıkları bana kıyasla daha ağırdı. İkimizde kötü şeyler yaşamış; o sevdiği kadın tarafından ihanete uğrarken bense sevilmediğim babam tarafından terk edilmiştim.
Güvendiğim her insan beni bir şekilde kullanmıştı. İlk önce bana soy adını veren adamla başlayan bu döngüye, beni hiç düşünmeden satan korumam Mert dahil olmuştu. Bu silsileye, karşımda; sırtında ihanetin izini taşıyan bu adamında dahil olup olmayacağını merak ettim.
Bana arkasını dönen Dmitri muhtemelen gece o halime acımış beni kucağında uyutmuştu. Değilse düşmanları tarafından evine gönderilen bir ajan olduğunu düşündüğü kadını kollarına almaya pek meraklı bir adam değildi.
Ona doğru gitmek isteyen adımlarım onun bana arkasını dönmesiyle doğruca aşağı indi. Aşağı indiğim zaman ekibin diğer üyeleri salonda oturmuş kendi aralarında eğleniyorlardı. Onlar beni daha görmemişti. Alex; yine üzerinde mavi bir gömlek ve pantolonla, bej rengi koltukta oturmuş, yüzünde eğlenen bir gülümsemeyle diğerlerini izliyordu.
Viktor ve Niko her zamanki askeri formalarıylaydı. Salonun ortasında; boğuşur gibi sesler çıkarıyorlardı, sanırım dövüş sanatının inceliklerini uygulamalı olarak konuşuyorlardı. Hayır. Viktor resmen kükrüyordu.
Viktor bu ekibin dövüş sanatında uzmanıydı sanırım. Niko’ya yumruğun nasıl atılması gerektiğini ve gelen hamleden nasıl kaçması gerektiğini anlatıyordu. Hayır. Bağırıyordu. Zavallı Niko onun bu işlerle pek ilgisi yok gibi Viktor’un elinden kurtulmaya çalışıyordu. Onların bu görüntüsüne kıkırdaman edemedim. Yüksek çıkan kıkırtım bu eğlencenin kesilip tüm gözlerin üzerime çevrilmesine neden oldu.
Onları gizlice izlediğimi düşünmemeleri için mutfağa doğru bir adım atıp, “Kahvaltı hazırlayacaktım” dedim çekingen bir sesle. Viktor bana eğlenen gözlerle bakıp, “Sana en iyi yumruk nasıl atılır göstereyim mi Katre” dedi muzip bir sesle.
Onlara ülkemden kaçırılmadan önce, savunma için çantamda sadece biber gazı taşıdığımı söylemedim. Viktor’un ağzına benimle dalga geçeceği bir malzeme vermek istemiyordum. Zaten dün Korsha benim kalçamı ısırdığı için oldukça malzeme vermiştim.
Ellerimi kaldırıp tam hayır diyeceğim sıra Dmitri tüm heybetiyle merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Tüm konuşmaları duyduğu için söyledikleri beni şoka uğrattı.
“Hadi bakalım benim küçük ajanım marifetlerini Viktor’a göster de bizde görelim ” dedi merdivenlerin sonunda.
Benim küçük ajanım derken ne sanıyordu beni
Ağzım açık bir şekilde kalakaldım. Biraz önce Viktor’un, Niko’ya hızla gelen yumruğunu görmüştüm. Niko alışkın olduğu için hemen başını çekmesiyle Viktor’un yumruğu boşa savrulmuştu. Benim o yumruklardan kurtulmam mümkün değildi. Dmitri hızla arkamdan geçip üzerine geçirdiği siyah gömleğiyle ahşap kapıya gitti.
“Dışarı gelin karlı zemin idman için en ideal yer” dedi hafif eğlenen bir sesle. Bu sözleri sanırım Viktor’aydı değilse ben askeri değildim ve kesinlikle idman falan yapmayacaktım.
Dmitri, kapıyı açıp tam dışarı çıkacağı zaman, Lena’nın açık kapıda, eli havada kalmıştı. Şen sesiyle şakıdı resmen.
“Günaydın Dmitri bir yere mi gidiyordunuz?” Lena üzerine siyah bir tayt ve onun üzerine bordo kalın bir kazak giymişti. Siyah şişme montu ellerinin arasındaydı. Kısa kahve saçlarıyla karşımda gördüğüm kız sabah sabah bayağı enerjikti, benim aksime.
Çünkü onun karlı zeminde idmanı yoktu.
Dmitri, cevap vermeyince iri mavimsi gözlerini arkamdaki Viktor’a çevirdi.
“Hoş geldin sevgilim Katre ile bahçede idman yapacağız” dedi eğlenen sesiyle Viktor.
Viktor, Lena ile konuşunca sanki uysal bir kedi gibi oluyordu. Tavırları onun yanında yüz seksen derece değişiyordu resmen. Lena sevgilisinin bu sözlerine, endişeli gözlerini üzerime çevirdi.
O kadar kötü müydü bu idman?
Şu an biraz korkamaya ve endişelenmeye başlamıştım. Dmitri bir baş hareketiyle Vikor’a emrini vermişti. Dmitri ve Viktor ahşap verandaya çıkarken Lena’da sevgilisine cilveyle yaklaşıp onun kirli sakallarına sulu bir öpücük kondurdu. Onu kısaca selamlayıp benim yanıma geldi.
“Merhaba Katre nasılsın?” dedi elindeki ceketi salondaki sehpaya atarak. Melodik sesi odada yankılanırken diğerlerine de kısaca selam verdi.
“İyiyim Lena sen nasılsın?” dedim onunkine kıyasla sönük bir sesle ellerini önünde bağlayarak kulağıma eğildi.
“Dün Anna ile sabaha kadar seni ve Dimitri’yi konuştuk.” dedi eğlenceli bir sesle. Ona kaşlarımı hafifçe çatarak baktım. Beni ve Dmitri’yi aynı cümlede kullanıp bu kadar eğlenmesi bence normal değildi.
Tam ağzımı açıp nedenini soracağım sıra dışarıdan Dmitri’nin sabırsız sesi duyuldu.
“Katre seni bekliyoruz.” Dedi hızlıca
Beklemeyin kardeşim beni beklemeyin diye bağırmak istiyordum.
Bu sefer üstümde kazak olmasından kaynaklı dışarı çıkarken mont almamıştım. Botlarımı sıkıca bağlayıp merdivenden ineceğim zaman Korsha hemen ayaklarımın dibine gelmiş kulaklarını dikip kuyruğunu neşeyle sallamaya başlamıştı. Sanırım onunla tekrar oynayacağımı zannetmişti.
Aklıma gelen hin fikirle Viktor’a baktım. Bakalım Dmitri’nin asi kurdu benim sözümü dinleyecek miydi?
“Korsha oğlum” dedim sevimlice. Hemen bana daha fazla yaklaşıp buz mavisi gözlerini dudaklarıma dikti, benden çıkacak olan emri hevesle beklediğini fark etmemle dudağımın bir ucu zevkle kıvrıldı.
“Isır oğlum Viktor’u” sesli söylediğim bu emir, Viktor’un yüzünü beyazlatırken Dmitri’den de gülmekle şaşırmak arasında bir ses çıkmasına neden olmuştu.
Korsha, emrimi ikiletmeden arkasına dönüp iki adım uzağındaki Viktor’a doğru hızla atılmasına neden oldu. Benim arkamdan gelen Lena, hala verandadaydı. Korsha’nın, üstüne atıldığı sevgilisini görünce o da kocaman gülerek onların yanına doğru geçmişti.
Verandadan gelen gülme sesleri Alex ve Niko’ya aitti. Beni ısırırken de böyle gülüp eğlenmişlerdi ama en çokta Viktor gülmüştü.
Viktor altta Korsha üstte onun yanında Korsayı sevgilisinin üstünden almaya çalışan Lena, bu görüntü benimde kocaman gülmeme sebep olmuştu.
İzlenmenin verdiği hisle yeşil gözlerim, Dmitri’nin yüzünü buldu. Onunsa zaten gri gözleri yanaklarımda çıkan gamzelerdeydi. Onun güçlü yutkunuşunu buradan bile duymuştum. Ellerini göğsünde birleştirmiş kalın kollarındaki kumaş kasılmıştı.
Bana başıyla yerdeki askerlerini işaret edip, “Korsha ben hariç kimseden emir almaz ilginç” dedi biraz şaşırarak. Yüzünden ukala bir gülümseme geçti.
“Kimden emir aldıysa tekrar ondan emir almadan geri gelmez” dedi onları göstererek. Yani Viktor’un üzerinden yalnızca benim emrimle geri çekilecekti. Bu daha çok eğlenmeme neden oldu.
“Katre alsana üstümden saldığın kurdunu.” Viktor karlı zeminde Korsha’nın altında bayağı bir can çekiştikten sonra o beklenen emri verdim. Bu sadece Lena’nın endişeli yüzüne üzüldüğüm içindi.
“Korsa gel oğlum” dedim yüksek sesle. Anında kulakları dikleşip dişlerinin arasındaki kamuflaj pantolonu bıraktı. Az daha Vikor’un malum yerlerini yiyecek olan Korsha, yanıma hızlıca gelip yüzüme takdir bekleyen bir ifadeyle baktı. Karşımda arka ayaklarının üzerine oturmuş hevesle bana bakıyordu.
“Aferin oğluma” dedim buz mavisi gözleri hızlıca kapanıp açıldı. Bu arada Viktor ayağa kalkmış biraz parçalanmış pantolonu ile üzerindeki karları temizliyordu. Lena sevgilisinin bu hallerine muzipçe gülümseyip o da sevgilisine yardım etmeye başladı.
Gerçekten de ısırmıştı. Dün beni ısırması böyle değildi, dişlerini üzerime geçirmemiş sadece dokundurmuştu.
Viktor’un karanlık ela gözleri yavaşça üzerime çevrildi. Tişörtünün altından belli olan kasları tamamen taşlaşmıştı.
Sanırım onu kızdırmıştım tam da idmandan önce. Olacak iş miydi şimdi bu
“Gel bakalım Katre Hanım” dedi sert sesiyle. Lena ve Dmitri kenara çekilmiş Viktor ve ben karşılıklı kalmıştık.
“Ben… Ben üzgünüm aslında ısır demeyecektim.” Dedim kararsız bir sesle. Viktor, bu söylediklerime dudağının bir köşesini yukarı kaldırıp, “Umarım öyledir” diyerek koca bir adım atarak bana daha çok yaklaştı. Bense biraz daha karlı zeminde sağa gidip ondan biraz uzaklaştım. Benim bu hamleme o tekrar adım atarak yanıma yaklaştı. O bana yaklaştıkça ben kaçıyordum. Şimdi birbirimizin gözlerine bakıp karlı zeminde küçük bir daire çiziyorduk.
Onların gözünde ben bir katildim. Bir ajandım. Sanırım beni gerçekten tehlikeli görüyorlardı.
Viktor bu oyundan sıkılmış gibi üzerime tek hamlede gelip beni omzumdan tuttuğu gibi karlı zemine sırtüstü, deyim yerindeyse gömdü. Dudaklarımdan çıkan çığlıkla, Korsha hemen başıma gelmişti. Bir bana bakıyor bir Viktor’a bakıyordu. Viktor’un havadaki yumruğunu görünce daha fazla çığlık attım.
“Neden kendini savunmuyorsun Katre” dedi tepemde dikilip bizi izleyen çokbilmiş Dmitri. Elleri bu sefer ceplerindeydi. Sanki bir film izliyormuş gibi bizi izliyordu. Lena’nın gözleri ve hülyalı bakışları, Viktor’un geniş omuzlarındaydı. Bana burada ne yapılıyordu umurunda değil gibiydi.
“Ne yapmam gerekiyor ki” dedim pürüzlü bir sesle. Viktor hemen üzerimden kalkıp bana iri elini uzattı. Ona karasız gözlerle bakınca Dmitri hiç düşünmeden elini benim soğuk elime sarıp ben tek hamlede ayağa kaldırdı. Gözleri saliselik vücudumu arşınladı. İyi olduğumu anladığında elleri yine ceplerini buldu.
Viktor, karşımda şimdi iki yumruğunu kaldırıp dirseklerinden bükmüş savunma pozisyonunu almıştı.
Sanırım aynı şeyi benimde yapmam gerekiyordu. Ellerimi bende yumruk yapıp aynı onun gibi dirseklerimden büktüm. Neredeyse yüzüme kadar çıkarmıştım yumruklarımı.
“Yumruklarını biraz indir” dedi sertçe Dimitri. Onun emrine itaat edip biraz yumruklarımı indirdim.
“Katre bacaklarını omuz hizasında aç canım” Lena’nın direktif veren sesi kulaklarıma ulaşır ulaşmaz bacaklarımı biraz açtım.
“Şimdi Katre vur bana” dedi Viktor ciddiyetle. Ona sanki, ben uzaylıyım demiş gibi gözlerimi irileştirerek baktım.
Ne demişti o vur bana mı?
“Hadi Katre göster marifetini” Viktor yerinde durmuyor arada zıplıyor arada hafifçe bana yaklaşıyordu. Yerinde durmayan adama nasıl vuracaktım ki hayatımda hiç yumruk atmamıştım ben.
Yumruk olan sağ elimi güzelce sıktım. Viktor, bir sağ bir sola hafifçe adımlıyordu. Öne doğru bir adım atıp gözlerimi sıkıca kapatarak yumruğu savurdum. Gözlerim kapalı olduğu için başım dönmüş dengemi kaybetmiştim. Yumruğumda zaten daha onun bedenine ulaşmadan boşluğa gelip beni yere düşürmüştü. Bu sefer bana kimse dokunmadan yere sırtüstü uzanan bedenim soğuk karla ikinci defa buluştu.
Gözlerimi açtığımda üzerime eğilip birbirine şaşkınca bakan üç kafa ve bir kurt vardı.
Korsa şaşkınca uludu.
“Sen gerçekten dövüşmeyi bilmiyor musun?” dedi Viktor şaşkınlıkla.
“İyi misin Katre?” bu sefer Lena sevgilisine hülyalı bakışlarını kesip bana odaklanmıştı.
“Tabi gerçekten iyi bir oyuncu değilse” dedi Dmitri şüpheci bir sesle. İkinci kere elini bana uzatan Dmitri’ye öfkeyle bakıp elimi ona uzatmadım, tek seferde ayağa kalkmaya çalıştım. Biraz tökezleyince Dmitri tekrar bana uzanacakken dengemi sağlayıp ondan bir adım uzaklaştım. Üzerimdeki karları sinirle silkeledim. Dağılan saçlarımı arkaya atıp gardımı almaya çalıştım.
“Bu sefer ben sana vuracağım Katre” dedi Viktor hafif kararsız bir sesle. İkimizde karşılıklı olarak birbirimize bakıyorduk ben onun yumruğundan nasıl kaçacağımı düşünürken savunma pozisyonu aldım yine yumruk yaptığım ellerimi yüzüme kadar çıkardım.
“Ellerini biraz indir Katre” dedi gıcık olduğum o ses.
Çok biliyorsan sen dövüş diye geçirdim içimden.
Lena’nın şok olmuş gözlerini görmem ve Viktor’un uyarı öksürüklerini duymamla sanırım içimden söylememiştim.
Yanaklarım hızla yanarken Dmitri’nin sert nefeslerini duymaya başladım ama gözlerim o tarafa bir kez bile dönmedi. Burada şu an daha önemli bir işim vardı birazdan Viktor’un yumruğunu savuşturacaktım.
Yumruk ne taraftan gelirse Katre sadece başını o taraftan çekeceksin kızım hadi göreyim seni.
Kendi kendime verdiğim gaz işe yaramış, onun hareketlerine iyice odaklanmıştım. Tam onun sağ yumruğu bana doğru gelirken ben başımı sola çekeceğim sıra, ormanın ilerisinden gelen bir el silah sesi kanımın donmasına neden oldu. Bakışlarımın istemeden sese dönmesiyle aniden yüzümün yanına inen yumruk beni tek hamlede nakavt etti.
Yere üçüncü ve son kez inen sırtımla karları ezip anında yığıldım. Görüşüm kararmaya başlamadan önce Dmitri’nin kükremeyi andıran sesi ile Vikor’un üzerine atladığını gördüm.
“Ne yapıyorsun Viktor. Yebat” kahretsin.
En son gördüğüm Lena’nın endişeyle açılmış mavimsi gözleriydi. Tamamen karanlığa gömülmeden kehribar kokulu adam tarafından sıkıca kucaklandım.
***
Gözlerimi daha açmadan şöminenin çıtırtısı kulaklarıma ulaştı. Sol yanağıma sanırım birisi buz tutuyordu ve bu narin eller Lena’dan başkasına ait olamayacak kadar küçüktü. Onların sesini duymamla gözlerimi açmaktan vazgeçmiştim. Sol yanağımdaki sızıyı alan buz beni biraz rahatlatmıştı.
“Nasıl oldu anlamadım patron üzgünüm” dedi Viktor. sesi gerçekten üzgün ve pişman gibiydi.
“Ona tüm gücümle vurmamıştım bile.” Diye devam etti aynı ses.
“Sana, kıza vur mu dedim Viktor” dedi sinirli ve sert bir ses. Bu sesi nerede duysam tanıyacağımı biliyordum artık. İçimi titreten tını Dmitri’den başkasına ait olamazdı.
“Bir daha ona zarar veren olursa karşısında beni bulur! ” dedi yüksek çıkan sesiyle bulunduğumuz oda nerdeyse gümbürdedi. Sert adımları ahşap zemini hızlıca arşınlıyordu.
“Kızın hiç dövüş bilgisi yok Dmitri zaten kız senin sandığın gibi biri..” dedi Alex ama cümleyi Dmitri’nin sert sözleri bir bıçak gibi kesti.
“Zaten size kalsa Marina’da masumdu. Peki ne oldu sonra?” dedi geçmişin hatırlamanın buruk ve öfkeli sesiyle. Odada çıt bile çıkmıyordu. “Karışmayın benim işime” diyerek ahşap zemindeki adım sesleri bizden biraz uzaklaştı.
Ne düşüneceğimi bilemiyordum. Kafam karmakarışıktı. Hem benim için endişelenip hem de bana güvenmemesi bana oldukça tuhaf hissettiriyordu. Onun yarasının çok derinlerde olduğunu düşünmeden edemedim.
Onun uzaklaşmasıyla daha fazla gizli bir şekilde onları dinlemek istemedim. Yavaşça açılan gözlerimle alt kattaki geniş salonda olduğumuzu anladım bej rengi koltuğa uzanmıştım. Başım Lena’nın dizlerinin üzerindeydi. Mavimsi gözleri direk yüzümü bulunca kocaman gülümsedi.
“Ayıldın sonunda senin için endişelendim” dedi sesindeki endişeyi gerçekten hissetmiştim. Onun kucağından kalkıp otururken karşıma hemen Viktor gelmiş mahcup ela gözleriyle bana bakıyordu. O konuşmadan direkt konuya girdim.
“Senin suçun değildi. Dikkatim dağılmıştı.” Dedim gülümsemeye çalışarak “Dikkatim dağılmasaydı o yumruğu savuştururdum.” Dedim ona cesaret vererek.
“Yine de özür dilerim” dedi Viktor yavaşça. Benim sözlerimden aramızda bir sıkıntı olmadığını anlamasıyla bana göz kırpıp yanımdaki sevgilisinin yanına oturdu. Odada bir tek Niko yoktu. Alex şöminenin başında ayaktaydı. Kirli sakallı çehresi biraz gergindi. Nedeninin biraz önce konunun Marina’ya gelmesinden kaynaklı olduğunu biliyordum. Dmitri bizden uzakta utfak alanındaydı. Gözlerini kısaca üzerimde gezinip en son yüzümde durdu. Dişlerini sıktığını buradan bile görüyordum.
Aramızdaki bakışmayı bölen dış kapının sesiydi. Niko aceleyle içeri girip askeri üniformasıyla hemen komutanının yanına gitti. Kısık bir şekilde konuştuklarından bir şey duymamıştım. Bir sorun olduğunu anlayan Alex adımlarını mutfağa yönlendirdi.
“Alex hadi çıkıyoruz birisi son günlerde fazla meraklı” dedi mutfaktan çıkarak.
“İcabına bakmak lazım” adımları bizi görünce durdu. Viktor ve Lena çoktan ayaklanmıştı. Komutanlarının yanına doğru gidecekken Dmitri tek el hareketiyle onları durdurdu.
“Siz burada kalın sadece ben ve Alex yeteriz” dedi yüzü kısa bir an bana değdi.
“Kızı koruyun yeter” diyerek imalı sözlerini Viktor’a söyledi. Benim gözlerime bir kez bile bakmadan Alex’le çoktan dışarı çıkmışlardı. Onları buraya gelerek ne kadar tehlikeye attığımı yeni yeni fark ediyordum. Belki de gelen Mikhail’di. Dün gelmişti, pekala bugünde gelebilirdi. Eğer buraya Dmitri ve Alex’i atlatıp gelirse ne olacaktı.
Mikhail beni buradan resmen saçımı sürükleyerek çıkarırdı. Lena hafifçe kolumu okşayınca derin düşüncelerden dalıp onun minyon yüzüne baktım.
“Gel Katre hadi ben kahvaltıyı hazırladım bir şeyler yiyelim.” Dedi bir anne şefkatiyle bu teklifine hayır diyecek gücüm yoktu. Aslında aç hissetmiyordum ama yemezsem günden güne güçten düşecektim. Lena, Viktor ben ve Niko, Lena’nın hazırladığı kahvaltıyı yemek için mutfak masasının etrafında toplandık. Aslında burada onlarla bu masada oturmamamı Dmitri bana sert bir dille ifade etmişti. Kararsızlığımı hisseden Viktor, hadi ama der gibi bakıp sandalyemi hemen çekti.
“Hadi Katre otur bakalım.” Dedi hala mahcup bir sesle. Kovulduğum masaya tekrar oturdum ve içimdeki isyankar kızın söylediklerine şu an için kulaklarımı kapattım.
Masaya oturdum ama yavaşça yediğim ekmek sanki ağzımda büyüyor gibiydi. Daha fazla devam edemeyeceğimi hissettiğimde elimdeki kızarmış ekmeği yavaşça tabağıma geri bıraktım. Lena’nın sofraya portakal suyu koymasına şu an çok sevinmiştim. Bir dikişte yarısını içtim.
Onlar kendi arasında benden önceki ilişkilerine dayanarak ettikleri bir sohbetin içerisindeydiler. Dışarı giden komutanları hakkında biraz bile endişelenmediklerini görmek şaşırmama neden oldu. Sanırım bu duruma alışkındılar ama ya başlarına kötü bir şey gelirse ya da daha kötüsü vurulurlarsa ondan da mı endişe etmiyorlardı.
“Onlar için endişeli değil misiniz?” dedim birden. Onların koyu sohbetlerine bodoslama dalarak. Üçünün de gözleri bana dönmüştü. Onları eleştirir tarzda da değil de merak ettiğim için sormuştum aslında. Niko hemen öne atıldı, gülen yüzü ciddiydi.
“Yüzbaşıma neden hayalet asker dediklerini biliyor musun Katre” dedi beğeni dolu bir sesle. Ben yavaşça başımı sallayınca devam etti. Kerem’in gözleriyle neredeyse aynı renk olan gözlerini benim yeşil gözlerime dikti.
“Çünkü o elleri ve ayakları bağlıyken bile on adamı yere serer. Çünkü onun hareketlerini kimse göremez. O kadar hızlıdır ki iki eliyle aynı anda silah kullanır ki küçük bir orduyu tek başına bertaraf etmişliği bile var. Gözlerimle görmesem kurşunun ondan çıktığına inanmam” dedi sesinden gurur akıyordu. Komutanını gerçekten seviyordu. Mavi gözlerindeki hayranlık bir abiye hayranlıkla aynıydı. Niko, Dmitri’yi abisi yerine koymuş onun yaptıklarına hayranlık duyuyordu.
“Sende endişe etme Katre, Dmitri bu ekibin lideri ve Alex’te en iyi keskin nişancımızdır” dedi Viktor.
Viktor bunları bana söylerken bir yandan da Lena’nın bileğindeki siyah bilekliklerin olduğu yeri yavaşça bir öpücük kondurdu. Lena’nın buğulu gözleri, Viktor’un ela gözlerine aşkla tutundu.
Lena’nın bugünde gördüğüm siyah bilekliklerin karanlık bir geçmişi vardı. Aklıma gelen senaryo, böyle neşeli ve enerjik bir kıza hiç uymuyordu ama bileklikler her iki bileğini sıkıca kaplıyordu. Sanki bir yara izini kapatmak için oradaydılar. Viktor’un bunu bilerek onu yaralarından öptüğünü düşünüyordum. Yaralarından öpen bir adam bulduğu için şanlı olan Lena’ya imrenerek baktım.
Derin bir nefes aldığımda daha fazla yiyemeyeceğimi anladığım. Lena’ya kısaca teşekkür edip geniş camın önündeki bej koltuğa sığındım.
Aradan geçen uzun zamanla yeşil gözlerim istemeden de olsa onu beklemişti. Ekibin diğer kalanları odalarına çekilmiş yanımda sadece Lena kalmıştı.
“Onun için endişelenme” dedi elini benim elimin üzerine koyup.
Dmitri için endişeli miydim?
İtiraf etmek istemesem de bir yanım onun sağ salim yanıma dönmesini istiyordu.
“Endişeli değilim” dedim kısıkça gözlerimi ondan kaçırarak tekrar karlı ormana çevirdim. Duygularımı bir çırpıda gözlerimden anlamasını beklemiyordum.
“Akşam geliyorsun değil mi?” dedi minyon yüzünü bana yaklaştırıp.
“Nereye” dedim ona başımı çevirip. Dmitri bu evden çıkmama kesinlikle izin vermezdi.
Ne demişti o? burası her gün sana cehennem Katre.
“İki gün önce başarılı bir operasyondan çıktık. Her kim başarılı bir operasyon yaparsa onun evinde kutlama olur tüm Gazap ekibiyle.” Dedi şen sesiyle.
Kararsız bakışlarımı onun iri mavimsi gözlerinde gezdirdim. Tüm Gazap ekibinin olduğu yerde benim ne işim vardı ki? Lena kararsızlığımı fark etmiş ince parmaklarını omuzlarıma çıkarmıştı.
“Hadi Katre lütfen” dedi tekrar ince çıkan melodik sesiyle. Şimdi bakışları üzgün bir kedi gibiydi. Karar verme yetkim var mıydı bilmiyorum ama Lena’yı kırmak istemiyordum.
“Tamam gelirim” dedim tereddütle hala gidip gidemeyeceğimden emin değildim.
“Dmitri’yi sorun etme o bu eğlencelerimize asla katılmaz.” Dedi Lena açıklama yaparak. Karnım yine sızlayınca gözlerimi kapatıp yüzümü buruşturmamak için küçük bir çaba sarf ettim. Lena hemen fark edip omuzumdaki elini sıkmıştı.
“Neyin var Katre” dedi endişeli bir sesle devam etti. “Yere düşünce bir yerini mi incittin acaba?” dedi kendi kendine düşünür gibi.
Gözlerimi açıp, “Hayır dedim düşmemle ilgisi yok karnım ağrıyor biraz” dedim bir çocuk gibi. Lena bana bir süre bakınca gözleri sonunda anladıklarıyla sakince kapanıp açıldı. Bu kızlara özgü durumu konuşmasak bile anlamıştı.
“Yanımdaki paketi odana bırakırım” dedi anlayışla gülümseyerek. Benden parti için olur onayı alan Lena yanımdan sevinçle kalkıp üst kata doğru deyim yerindeyse seke seke gitti. Viktor’un odasına girmeden önce kısa saçlarını düzenlemeye çalışması gülümseme neden oldu.
Alt katta tek başına beklediğim adamdan karlı ormanda hiçbir iz yoktu. Şömine usulca yanmaya devam ederken aradan saatler geçmiş yavaşça kar yağışı başlamıştı. Oturup durmaktan sırtım ağrımıştı. Ayağa kalkıp geniş şöminenin yanındaki içki barına geldim. Dün gece içtiği kadehi hala burada standın üstündeydi. Daha çok vodka olduğunu düşündüğüm standın arkasındaki raflarda birkaç viski ve şarap olduğunu gördüm. Onu sadece sek vodka içerken görmüştüm. Elinde kırmızı şarapla Dmitri gibi sert bir adamı hayal edemedim.
Zaten niye hayal ediyoruz ki Katrecim.
Bakışlarımı bardan çekip geniş camdan dışarı çevirdim. Beyaz ormanın ilerisinde gördüğüm hareketlilikle göğsüm sıkıştı. Korsha, karlı ormandan hızla çıkıp kulübeye doğru koşuyordu. Arkasından gelen siyah jeep’i yeni fark ediyordum. Kükreyerek gelen arabayı Alex kullanıyordu. Giderken arabayla gitmediklerine emindim.
Araba kulübenin önünde durunca Alex ve Dmitri arabadan tek atlayışa indiler. Dmitri’nin üstü başı kan içindeydi. Bu görüntüyle nefes alamadım. Kalbim sanki bir el tarafından sıkılıyormuş gibi yüreğime bir sızı girdi.
Yaralanmış mıydı? Yüzü ve boynundan akan kanlarla ne düşüneceğimi bilemedim. Sağ kolunun üst tarafında da bir çizik vardı ve kan yavaşça sızıyordu. Asi siyah saçları dağılmış, yüzünde amansız bir öfke vardı.
Bu duruşuyla sanki yıkılmaz bir çınar ağacı gibiydi. Hayır. Onun kendisi bu karlı ormanın ta kendisiydi. Üzerinde öyle bir güç vardı ki tüm Rusya’nın tek hakimi o gibiydi.
Gri gözleri, gözlerime yerleşti. Yüzümde ne gördüyse çehresindeki öfkeyi biraz dizginledi. Geride onun için endişeli bir kadın görmek onun bana gelen adımlarını sekteye uğrattı. Alex, onun omzuna elini koyana kadar benim yüzümden gözlerini çekmedi. Alex’in omzuna elini koymasıyla sıkılı çenesi kasıldı.
Canı mı yanıyordu?
Hemen şöminenin önünden geçip ahşap kapıyı açtım. Rüzgarla birlikte kan ve kehribar kokusu beni karşıladı. Üzerindeki kanların hepsi ona mı aitti bilmiyorum ama endişeli gözlerim hızla omzundan başka bir yara izi aramaya başladı.
“Benim kanım değil Katre” dedi beni sakinleştirmek ister gibi yavaş ve kontrollü konuşmuştu. Uzun bir süre üzerinde gezinen bakışlarım,“Ben de iyiyim Katre ” diyerek Alex’in alıngan sesiyle kesildi. Gerçekten Dmitri’ye bakmaktan Alex’i fark etmemiştim bile. Yanaklarım hızla pembeleşirken gözlerimi Dmitri’den çektim.
“İyi misiniz?” dedim endişeyle. Sorum ikisineydi.
“Evet Katre yabancılar itinayla temizlendi.” Dedi gururla Alex. “Dmitri’nin bir ara dikkati dağıldı ama kendini hızla toparladı. Dikkati dağılmasa bu omzundaki kesi de olmazdı.” Dedi üzerindeki ceketini çıkarırken Alex.
“Abartma Alex sıradan bir sıyrık işte.” Dedi Dmitri üzerindeki kamuflaj ceketi çıkarırken. Sesi umursamaz bir tınıya büründü.
Rusya’nın hayalet askeri olarak anılan yüzbaşının neden dikkati dağılmıştı ki? Bana hiç profesyonel gelmedi bu durum yani.
Dmitri yanımdan geçip merdivenlere doğru çıkarken arkasına dönmeden konuştu.
“Katre yukarı gel” dedi merdivenleri çıkarken söylediği bu sözlere ne yapacağımı bilemedim. Benim hareket etmediğimi fark etmesiyle başını bana çevirdi.
“Pansuman yapacaksın hadi” dedi biraz sert bir sesle. Dışarıda sanırım yorulmuştu, sesi bir kemanın yayı kadar gerildi.
“Tamam ama ben daha önce hiç pansuman yapmadım.” Dedim kararsız bir sesle. Bir taraftan da onun çıktığı merdivenleri çıkıyordum. Geniş holü geçip onun açık bıraktığı kapıdan girdim. Kendisi direk banyo kapısına yöneldi.
“Beş dakika bekle geliyorum hemen” diyerek bana bakmadan banyoya ilerledi. Aradan iki dakika geçmeden su sesi odayı kapladı. Ben de ayakta durmuş onun nasıl yaralandığını düşünüyordum. Ellerimle önüme gelen perçemlerimi becerebildiğim kadarıyla kulaklarımın arkasına sıkıştırıp tüm saçımı sırtıma attım. Üzerimdeki mint yeşili kazakla hafiften terlemeye başlamıştım.
Odanın kapısı açılınca Dmitri’yi duş almış bir şekilde karşımda buldum. Bu sefer altında siyah bir kotu vardı ama üst kısmı tamamen açıktı. Siyah saçlarını tam kurulamadığı için su damlaları direk geniş göğsünden kaslı karnına oradan da-
daha fazla aşağıya bakamdım. Yüzüm hızla kızarırken, onun gri gözleri baştan beri benim yüzümdeydi.
Onu dikkatlice incelemem hoşuna gitmiş gibi siyah kirli sakallarının arasındaki kalın dudağının bir ucu yukarı kalktı.
Bir elinde pansuman kutusuyla yanımdan geçip geniş yatağın ucuna oturdu. Uzun bacaklarını açıp o boşluğa yerleşmem için başıyla kısa bir emir verdi. Derin bir nefes alırken, ona itaat eden adımlarım yavaşça ona doğru gitti. Midemin altından karnıma giden lavlara dişlerimi yavaşça sıkarak engel olmaya çalıştım.
Boyu benden bayağı uzun olduğu için o otururken bile benden kısa durmuyordu. Beni görmek içi başını kaldırmasına gerek olmuyordu. Asi siyah tutamlarından buram buram gelen şampuan ve kehribar kokusu nedensizce kalbimin atışlarının hızlanmasına neden oldu. Ona her yaklaştığımda, kontrol edilemez anlamadığım güçlü bir his tüm bedenimi ele geçiriyordu. Bunu nasıl durduracağımı bilmiyordum.
Ya da durdurmak istediğimi.
Sağ kolunun üstündeki ince sıyrıktan yavaşça kan sızmasıyla kendimi toparladım. Şimdiye kadar koluna bakmak hiç aklıma gelmemişti nedense. Beni yukarı çağırmasının asıl nedeni buyken hemde.
“Kolun kanıyor” dedim yutkunarak. İnce parmaklarım, yatağın yanına koyduğu pansuman çantasına uzandı. Saçlarımda benimle birlikte eğilmiş, onun sert göğsüne ve koluna ipek gibi serildi.
“Ne yapmam gerekiyor” dedim bana yakın olan yüzene bakarak.
Sanki ona soru sormamışım gibi gözleri dikkatle onun tenine değen saçlarımda gezindi. Sağlam kolunun parmakları, üzerine eğilmemle ona değen saçlarımın ucunda gezinip bir parçasını parmağına doladı. Dudakları kararsızlıkla açılıp kapandı.
Saçlarımda gezinen tanıdık his yeniden alev aldı. Buraya geldiğimden beri sanki her gece o parmaklar saçlarımda gezinmişti. Dün gece hariç dün gerçekten saçlarımı okşamıştı. O anı hiç unutmuyorum. Ne yapacağımı bilemedim.
Kolundaki kanı görmemle,
“Volkov” dedim hızlıca. Kan kolunda ince bir şerit halinde dirseğine kadar akmaya başladı. Biraz panik içeren çıkan sesim onu kendine getirmeyi başardı.
“Geçen sefer bacağına yaptığım pansumanın aynısını sende bana yapacaksın”. Dedi gayet normal bir şey söylüyor gibi. Sanki ben her gün pansuman yapıyormuşum gibi yüzünde imalı bir ifade vardı.
“Daha önce görevlerinde hiç yaralanmadın mı küçük ajanım” dedi alaycı bir sesle. Hala ajan olmadığıma ikna olmuş değildi.
Elime çantadan bir pamuk alıp önce akan kanı kesik olan yere kadar silip temizledim ama yaraya değdirmedim.
“Sana ajan olmadığımı söylediğim değil mi? Neden anlamak istemiyorsun” dedim nereyse kucağındaydım. Aralıklı duran uzun bacaklarının arasın giren bedenim oldukça gergindi. Sesimde bu gerginlikten nasibini almış pürüzlü ve sert çıkmıştı.
Elimdeki pamuğu kenara koyup çantadan tekrar temiz bir pamuk alıp üzerine geçen sefer damlattığı koyu kırmızı sıvıyı bende aynı şekilde yaptım. Tam yaranın üzerine değdireceğim sıra, bileğim onu iri eli tarafından bir kelepçe gibi beni tutup kendine çekti.
Kaşlarımı hafif çatarak yüzüne baktığım sıra gri gözlerine nefret hızla yayıldı. Alnına dökülen asi nemli saçları neredeyse alnıma değecek kadar birbirimize yakındık. Diğer elimi dengemi sağlamak için onun sol omzuna koydum. Geniş ve sert omzu elimin altında kasıldı. Sıkılı dişlerinin arasında yüzüme tıslarcasına konuştu.
“Bugün öldürdüğüm adamın son nefesinde hangi ismi bağırdığını biliyor musun?” dedi karanlık sesi beni kucağında bir heykel gibi hareketsiz bıraktı. Onun ifadesiz bakan gözlerine endişeyle baktım.
Kimi öldürmüştü? Ne demişti öldürdüğü kişi?
Beynimden hızla geçen düşünceler, onun kalın dudaklarından çıkan ismimle, zihnimin bir ayna gibi kırılmasına neden oldu.
“Katre” dedi. Yeşil gözlerimin içine ifadesiz grilerini dikerek.
Buz kesen bedenimle doğduğumdan beri duyduğum ismimi şuan duymamayı diledim.
Biraz önce birini öldürdüğünü ve bu adımın son nefesinde benim adımı söylediğini söylüyordu.
Dün gelen Mikhail bugün de gelmiş miydi? Öldürdüğü kişi o muydu? Daha ne kadarını biliyordu?
Yüzüne karmakarışık sorularla sessizce baktım.
Onun odasında, onun yatağında ve onun kucağında onun grilerindeki şüpheyi nasıl yok edeceğimi düşünmeye başladım.
Evettt uzun bir bölümün sonuna geldik Katre giderek köşeye sıkışıyordur.
Kafanıza takılan bir yer var mı?
Yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın haftaya uzun bir bölümle görüşmek üzere
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.3k Okunma |
2.83k Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |