

Ben emniyet kemerini çözerken o da benim gözlerimden saten kumaşı çözdü. Uzun zaman karanlıkta kalınca gözlerimi birkaç defa kırpıp onu bana bakan kirli sakallı çehresinde gezdirdim. Bana bir şey demeden kapıyı açıp hızla benim olduğum tarafa geldi. Ben kapıyı açmaya kalmadan Dmitri benim için açıp bana inmem için elini uzattı.
Onun elini bir daha tutacağımı sanıyorsa çok fena yanılıyordu. Sol elimi onun siyah kadife ceketinin koluna koyup arabadan yavaşça indim. Kaşları çatık duran Dmitri’ye bakmamaya çalıştım. Onun siyah jeep’inden inmemle aynı Dmitri’nin ahşap kulübesi gibi büyük bir kulübe beni karşıladı.
Renkli loş ışıkları ve içeriden gelen yüksek sesli müzik göğsümü titreştirdi. Dmitri, beni ahşap merdivenlere yönlendirdiğinde eli belime çıktı beyaz kürkten bile hissettiğim iri ve sıcak eli beni bu yabancı ortamda yalnız bırakmıyordu.
Büyük ahşap verandaya çıktığımızda dört kişi dışarıda oturmuştu. Üç erkek bir kızdan oluşan sivil ve şık giyimli ekibin bizi görünce eğlenceli kahkahaları birden kesildi.
Hayır Dmitri’yi burada görünce kesildi.
“Ne perestavay veselit’sya” Eğlenmeye devam edin. Rusça verdiği emirle gerilen askerler biraz rahatladı ama komutanlarını ilk defa kutlamada gördükleri için şaşkındılar. Çekik gözlü askerin gözleri yavaşça bana dönerken Dmitri beni onlarla tanıştırma gereği duymadan yüksek müziğin geldiği ahşap kapıdan içeri kattı. İçeriye girmemle hafif loş ve kalabalık bir ortam beni karşıladı.
Anna, kızıl afetin saçları bir alev gibi sırtına dökülmüş, benimkine benzer beyaz kısa bir elbise ile karşımızda belirdi. Bize doğru gelirken arkamdaki Dmitri’yi görmek onu pek fazla şaşırtmadı ama yine de mavi gözlerini kısarak komutanına baktı. Sanırım Alex çoktan ona Yüzbaşının geleceğini söylemişti.
Anna bana eğilip sıkıca sarılınca ne yapacağımı bilememiş ellerim havada kalakalmıştım. Böyle sıcak bir karşılama beklemiyordum açıkçası.
“Hoş geldin Katre kutlamamıza” dedi yüzüme genişçe gülümseyip ceketimi almak için hareketlendi. Beyaz kürkü çıkarıp ona verdim. Şimdi hepten çıplak hissediyordum. Elim boynumdaki kolyeye çıkacağı zaman onu Dmitri’nin çıkardığını hatırlayınca hemen elimi geri indirdim.
“Yüzbaşım şeref verdiniz” dedi imalı bir sesle Anna. Sanki buraya neden geldiğini biliyor gibi konuşmuştu. Dmitri’nin arkamdaki bedeni sıkıntıyla gerildi. Sanırım bu tür eğlenceleri sevmiyordu.
“Çikolata partine bir de ben geleyim dedim” dedi Dmitri üzerindeki ceketi çıkarıp gömleğinin kollarını kıvırırken. Müzik çok yüksekti ama duyduğum kelime ile gözlerim resmen parlamıştı.
Çikolata partisi mi dedi o? Tanrım ağzımın suyu şuracıkta hemen akıverecekti. Hemen o yeme kısmına geçmek için ne yapmak gerekiyordu acaba.
Ben çikolataları düşünürken Dmitri’nin eli yine belimi buldu. Beni kendi eviyle planı aynı olan salona yönlendirdi. İçeriye girmemizle yaklaşık on kişinin bakışları bizi buldu. Yüksek müzik bile sanki sessizliğe gömülmüş gibi tüm gözler üzerimizdeydi. Bedenim biraz daha gerilince Dimitri’nin belimdeki elinin parmakları yavaşça hareket etti. Gerildiğimi sanırım o da anlamıştı. Lena, Viktorun güçlü kollarından çıkıp yanımıza geldi.
“Dmitri seni burada görmek ne hoş” dedi şakıyan bir sesle. Kısacık saçları sanki ıslak gibi arkaya taramış mavimsi gözleri çok iri gözükmüştü. Üzerinde; boyundan bağlamalı fuşya rengi kısa bir elbise vardı ve onu çok kadınsı göstermişti.
Komutanlarını selamladıktan sonra bana sarılacağını bildiğim için bende ona sarıldım. Bu kız gerçekten beni sıcacık hissettiriyordu. Üzerimdeki elbiseye bakıp, “Elbise çok yakışmış” dedi melodik sesle.
“Öyle değil mi komutanım” diye devam eden şen ses. Dmitri’nin, “idare eder” demesiyle kesildi.
İdare eder mi?
Bu adamın tipi olmadığımı biliyordum ama bence gayet hoş olmuştum.
Karşımızdaki koltukta rahatça oturan ekip, komutanlarının odaya gelmesiyle ayaklandılar. İvan yeşil gözlerini benden bir an olsun ayırmıyordu. Benimse gözlerim İvan’ın yanındaki sarışındaydı. Gece mavisi kısa elbisesi, uzun bacaklarını gözler önüne seriyordu. Kolları kapalı olan elbisenin göbek deliğine kadar olan göğüs dekoltesi neredeyse benim gözlerimi yerinden oynattıracaktı.
Dmitri benim yanımdan geçerek karşıdaki koltuğa oturup bir ayağını diğer dizine attı.
“Eğlencenize devam edin” dedi Anna’nın ona verdiği sek vodkayı yudumlarken. Lena beni kendi oturdukları alana götürmüş, ben Niko’nun yanına geçmiştim. Lena da diğer yanıma geçip hemen benimle sohbet etmeye başlamıştı.
Benimse gözlerim Dmitri’nin hemen yamacına oturan Viktoria’daydı. Sol elinin parmakları yavaşça, Dmitri’nin ensesine değen beyaz gömleğin sınırlarında dolanıyordu. Kırmızı rengine boyalı dudaklarından çıkan isimle şaşırmadan edemedim.
Ona Dmitri demişti. Oysa bana sadece kendi kulübesindeki adamların ona böyle seslendiği ve diğer herkes için Volkov’um dediğini bir an olsun unutmuyordum. Lena’yı ayrı tutuyorum.
Gözlerimi onların üstünden alıp karşımdaki adama yönlendirdim. İvan, şöminenin önündeki berjere oturmuş sabit bakışları benim üzerimdeydi. Elindeki kadehini; bakışlarını benim gözlerimden hiç çekmeden yudumlaya devam ediyordu. Arada ayakta dans eden üç beş kişi onun yeşil gözlerini üzerimden alıyordu. Koluma yavaşça dolanan narin parmaklarla bana beş dakikadır bir şey anlatan Lena’ya döndüm.
“Ne diyorsun Katre?” dedi gözlerimin içine bakıp.
Ne sormuştu bana?
“Ne sormuştun? sanırım müzikten duymadım” dedim en basit bahaneye sığınırken. Oturduğum için bacaklarımı saran siyah kısa elbise biraz daha açılmıştı. Rahatsızca kıpırdandım. Aslında Antalya’da bazen beni garson olarak çalıştıran barda ki etek boylarımız bu şekildeydi. Bu tarz müzik ve alkollü ortamlara yeterince maruz kalmıştım ama nedense burada kendimi Dmitri’nin evindeki gibi rahat hissedemiyordum.
“Belki de biraz bizim kulübemizde kalırsın.” Dedi Lena. Ona alayla gülümsedim.
“Dmitri’nin bunu onaylayacağını sanmıyorum Lena” dedim buraya gelirken bile gözlerimi bağlayan adam hayatta beni buraya göndermezdi.
Zaten onların tek açığında buradan kaçmayı planlıyordum. Dmitri’de bunu hissedip beni bir an olsun gözetmensiz bırakmıyordu.
“Lena lavabo ne tarafta” dedim. Kalabalık beni biraz bunaltmıştı.
“Merdivenlerin altındaki ikinci kapı ” dedi bir elini yanındaki sevgilisinin dövmeli omzuna koyarak. Ayağa kalkıp Dmitri’ye kısaca baktığımda biraz şaşırmıştım. Koltukta Viktoria ile aralarında epey bir mesafe vardı. Üstelik Viktoira’nın yüzü bayağı bir asıktı.
İçimde sevinen bir tarafı yok sayamadım. Buz mavisi gözlerinde hüzünden çok hırs ateşi vardı. Yüksek müzikte dans edenlerin arasından geçip mutfağın önüne geldiğimde Alex’i ve onun yanında olmaktan rahatsızmış gibi duran Anna’yı gördüm. Alex, Anna’nın kolunu tutmuş onu tam yanından gidecekken durdurmuş gibiydi.
“Ya ne izmenyal tebe” Seni aldatmadım.
Alex’in yakarışını bu müzikte bile duymuştum ve şok olmuştum.
Ne yani onlar birlikte miydi?
Anna, Alex’e yaklaşıp öfkeyle onun orman yeşili gözlerine baktı.
“Ya znayu, chto vizhu” Ne gördüğümü biliyorum.
Anna ona kızıl saçlarını savurup arkasını döneceği zaman hemen mutfağın önünden hızlıca geçtim. Soldan ikinci kapıyı açarak kendimi lavaboya attım.
Alex gerçekten de kızıl afeti aldatmış mıydı yani?
Alex’in bunu yapacağına aslında şaşırmamam gerekiyordu değil mi sonuçta Kerem’de hayatıma bir nevi beni kullanarak dahil olmuştu insanlara güvenmemem gerektiğini çoktan anlamam gerekiyordu.
Ellerimi ve yüzümü soğuk suya buladıktan sonra özenle onları kuruladım. Aynadaki aksim bana biraz yabancıydı. Boynumdaki kurtsa tek yoldaşımdı. Kendimi asla unutturmayacak tek ayrıntı. Büyükçe yutkunup kendimi loş koridora atmamla sert bir bedene çarpmam bir oldu ben düşmeyeyim diye soğuk eller belimi buldu.
Onun yüzüne baktığımda çarptığım adamın İvan olduğunu görmemle ondan bir adım uzaklaşıp sırtımı koridorun duvarına yasladım. İri bedeninde yayılan alkol kokusu oldukça fazlaydı ve bu benim anında gerilmeme neden olmuştu. Sarhoş adamlarla pek iyi bir anım yoktu.
“Katre neden Dmitri’nin yanındasın” dedi üzerime biraz fazla eğilip. Nefesinden gelen ağır vodka midemi alt üst etti. Ondan daha fazla uzaklaşmak istedim ama arkamdaki duvar ve basık koridor buna hiç yardımcı olmuyordu.
“Uzak dur benden” dedim onu biraz ittirip. Ellerimi onun üzerinde daha fazla durdurmak istemedim. Ellerimi çekeceğim sıra soğuk elleriyle benim bileklerimi tutup bana daha fazla yaklaşmasıyla korkuyla yutkundum.
“Sana yardım edeceğimi söyledim” dedi müziğe inat fısıltılı bir sesle. Ondan yardım falan istemiyordum. Neden anlamıyordu beni. Bileklerimi sertçe onun elinden çektim. Bu hareketime yeşil gözler yavaşça karardı. Tam üstüme eğileceği sıra onun koluna yapışan iri parmaklar bunu engelledi.
İkimizde onu sertçe tutan adama baktık. Alex, zaten biraz önceden sinirli olan bedeni gerilmiş üzerime yılışık şekilde eğilen İvan’a bakıyordu.
“Kızı rahat bırak, Dmitri duyarsa kötü olur” dedi sertçe. İvan bu sözlerle benden biraz uzaklaşıp alayla güldü.
“O kucağındaki sarışınla ilgileniyor şu an yalnız” dedi bilmiş bir sesle. Duyduklarımla şaşırmadan edemedim. Daha biraz önce mesafeli oturan ikili nasıl olmuşta kucak kucağa gelmişti. İçimde yangın varmışçasına kaynayan kanımı kontrol altına almakta zorlandım. Nedensizce bir öfke tüm bedenimi ele geçiriyordu. Adımlarım loş koridoru arşınlayıp onların bulunduğu salona geldi. Dans eden Gazap ekibin üyelerinden onları zor görmüştüm ama gördüğüm görüntü içimdeki yangının istemsizce taşmasına neden oldu.
Viktoria gece mavisi kısa elbisesiyle Dmitri’nin araladığı bacağının birine oturmuş ojeli uzun parmakları beyaz gömleğin ev sahipliği yaptığı geniş göğsündeydi. Dmitri’nin yüzünü görünmüyordu ama bence şu an gayet memnundu değilse sarışını üzerinden atardı değil mi?
Sinirle gözlerimi kapayıp yönümü kimsenin olmadığı mutfağa yönlendirdim. Boğazım bir yangın çıkmışçasına yanıyor, koca bir yumru geçmek için savaş veriyordu. İnce omuzlarım gerilmiş uzun topuklu botların üzerinde duran bedenim kaskatı olmuştu.
Mutfağa girmemle burnuma sızan has kakao aroması beni bir an duraksatmıştı. Tezgahın üzerinde bin bir çeşit ev yapımı olduğu belli olan çikolatalar vardı. Gözlerimden neredeyse kalp fışkıracaktı. Gerilen bedenime en iyi gelecek yoğun kakao aroması olan çikolataydı.
Hemen tezgaha yanaşıp çikolatalara yakından baktım. Hangisini seçeceğime karar verememiş, en son kırmızı kadife kapalı olan kutuyu açmıştım. Diğerleri üstü açık bir şekilde görücüye çıkmıştı ama bu kapalı kutu resmen beni çağırıyordu. Paketi açmamla koku beni neredeyse inletecekti. Ağzım sulanmış gelecek olan o tat için heyecanlanmıştım.
Dmitri’ye öfkemi çikolatalardan çıkarabilirdim bence.
Hiç düşünmeden parmaklarımın arasına aldığım çikolatayı dudaklarımın arasına gönderdim. Tanrım. Tadı o kadar müthişti ki daha önce böyle bir çikolata yememiştim.
Bu çikolata ise benim daha önce yediklerim neydi.
Gözlerim kapanmış, başım biraz geriye gitmişti. Kendimi teslim ettiğim bu yoğun haz gözlerimi sulandırmış, bedenimdeki gerilen her kası serbest bırakmıştı. Hiç hareket etmeden ağzıma attığım ikinci çikolatayla tat daha da artmış. Haz iki katına çıkmıştı. Bu sefer ağzımın içinden minik bir inleme firar etmişti. Damağımdaki hisle gözlerimi açtığımda sol gözümden küçük bir yaş yuvarlandı.
Karşımdaki küçük pencerede kendi yansımamın arkasında Dmitri’nin heybetli yansıması eşlik etti. Bir omzunu kapıya dayayarak içtiği sigara ile beni izliyordu. Onu gördüğümü biliyordu. İkimizde konuşmadan bir süre birbirimize baktık. Ben ağzıma üçüncü çikolatayı atarken o da bana doğru yavaşça yürüdü. Ben hala ona dönmemiş onun hareketlerini karşımdaki camdan yansıyan görüntüden izliyordum.
Bedenim gereğinden fazla gevşemişti. Hafifçe bulanan zihnimle neler olduğunu anlamaya çalıştım. Ağzımdaki çikolata ilk yediğimle aynı hazzı hala nasıl veriyordu anlamıyordum. Yedikçe insanın yiyesi geliyordu.
“Çikolata yerken ağlayan tek kadınsın” dedi. Karanlık sesi karamel saçlarımın arasına sızdı. Bedeni arkamda bana fazlasıyla yakındı. Ondan gelen yoğun kehribar, vodka ve sigara kokusunu duyumsamak karnımın hızla kasılmasına neden oldu. Ona cevap vermeyecek kadar damağımdaki kakaonun esiri olmuştum.
İri parmakları saçlarımı sol omuzuma toplayıp sırtımı açıkta bıraktı.
Dudaklarından kaçan koca bir siktire neyin sebep olabileceğini sonradan anlayan zihnim gittikçe bulanmaya başladı ama Dmitri’nin sırtımda gördüğü kırbacın izine tepki verdiğini anlayacak kadarcık kendindeydim.
Elinin biri hala saçlarımdaydı ama her zamanki gibi nazik değildi. Bu sefer kaskatı olmuştu. Diğer elinin parmaklarının ucu yara izine yavaşça dokundu. Sırtım bu dokunuşu ile kasıldı. Dokunduğu aslında bedenim değil içimdeki yaralardı. O yaraları saran koyu bir sesle konuştu.
“Yaşıyor mu?” dedi sert bir sesle.
Nefesi enseme öyle yakındı ki bir an ne sorduğunu unuttum. Ağzıma attığım dördüncü çikolatayı boğazımdan gönderirken arkadan gelen yüksek müziğin arasından benim kısık sesimi duyacağından emin değildim.
“Hayır” dedim boğukça. Bordonun hakim olduğu dudağımın bir ucu kıvrılırken devam ettim.
“En acı şekilde öldü.” Dedim. Mikhail’i kasıklarından vurup öldüren adama.
“Ama emri veren yaşıyor” dedim dudaklarım bu sefer de üzgünce bükülürken Vladimir’i ona şikayet ettiğimi fark etmeyecek kadar kafam yerinde değildi şu an.
Dmitri’ye kafam bulanıkken söylediklerim yüzünden yaranın üzerinde gezen parmakları sırtımdan aşağı kaydı. Belimin en ince noktasında durdu.
“Korktuğun ne varsa” dedi sesi baskındı. Enseme yalayıp geçen vodkalı nefesi ise sıcacıktı.
“Sen iste hepsini yok ederim Katre” dedi belimdeki eli beni sıkıca sararken. İşte şimdi yediğim çikolatalarda bir sorun olduğunu anladım. Dmitri benim için bunları söylemezdi ama bedenim ve zihnim arkadan yükselen müziğin çoktan esiri olmuştu. Tek yapmak istediğim dans etmekti. Müzik ise Antalya barında çalışan bir kıza göre oldukça tanıdıktı.
Jony- love your voice
Yarı Rusça yarı İngilizce olan müzik yavaşça bedenime sızıyor her hücremi hareket ettiriyordu. Sırtımı onu sıcak ve sert göğsüne dayayıp kalçalarımı hareket ettirince bedeni gergince kasıldı. Beyaz gömleğinin yumuşak dokusu benim açıkta kalan sırtıma bir tüy misali dokunuyordu.
“Katre” boğuk sesi sağ kulağımda dans ederken bende ona yaslı bir şekilde ellerimi havaya kaldırıp kendimi dansın ritmine kaptırdım.
Dmitri bende bir sorun olduğunu yeni anlamış gibi,
“ iyi misin sen” dedi hafif kafası karışmış bir sesle üzerimden eğilip tezgaha bakınca yediğim özel paketteki çikolatayı gördü.
“Yebat Anna ” kahretsin Anna dişlerinin arasından çıkan sesli küfrü duymak beni nedensizce gülümsetti. Yüzüme yandan bakan suratı şu an oldukça endişeliydi. Bense hala onun kollarında dans etmeye çalışıyordum.
“Kaç tene yedin güzelim bundan sen?” dedi gri gözleri sanki endişeli gibiydi. Ama ben onları biraz bulanık görüyordum. Beni kendine çevirdi.
Hem bana güzelim mi demişti o? işte kafam şu an tamamen gitmişti.
“Tipim değilsin dediğin kadına güzelim mi diyorsun?” dedim kelimeleri zor toplaştırıp. Bana da bir gülme gelmişti zamansız. Kahkaha atmak isteyen dudaklarımı ısırdım. Bana biraz daha yaklaşınca görüş açım onun iki düğmesi açık geniş göğsünü saran beyaz gömleği oldu. Arasından görünen pürüzsüz teni kafamı karıştırıyordu.
Elleri sıkıca belimi kavradı bu hareketiyle dans eden bedenim durdu. Gözlerindeki karanlık beni tek nefeste yutacak kadar büyüdü.
“Volkov bir sorun var” dedi kapıda beliren bir asker ona bakınca dışarda gördüğüm askerlerden biri olduğunu anlamam bulanık zihnimle uzun sürdü.
Dmitri askere bakmadan, “Şimdi değil” dedi sıkılı dişlerinin arasından ama askerin gitmeye hiç niyeti yoktu.
“Moskova göreviyle ilgili Efendim” dedi bu seferde genç asker. Bu Dmitri için yeterli olmuştu. Belimi saran sıcak ellerini bırakmadan kulağıma fısıldadı.
“Sakın Katre bu halde kıpırdama bile hemen geliyorum” dedi. Yanımdan ayrılmadan önümdeki kadife çikolata paketini de almayı unutmadı. Ona biraz sızlansam da çikolataları almasına engel olmadım. Midem bu seferde biraz bulanmaya başlamıştı.
Mutfakta tek başıma kalınca yönümü karlı geceye çevirdim. Müziğin ritmine kaptıran bedenimle yavaşça dans ediyordum. Gözlerimi biraz dinlendirmek için kapattığımda ensemde buz gibi bir nefes hissettim. Arkamdaki beden kesinlikle Dmitri değildi. Onun ona özel kehribar kokusunu nerde duyumsasam tanırdım ama arkamdaki sert ellerin sahibinden sadece yoğun bir alkol kokusu geliyordu. Gözlerimi açınca arkamda gördüğüm bir çift yeşil gözün açlıkla parladığını gördüm. Endişe; damarlarımda gezen alkolden maalesef ki daha yavaştı.
“Bedenin bu dans için yaratılmış tatlım” dedi iğrenç sesi bana vahşice ölen Mikhail’i hatırlattı.
Beni tek hamlede çevirince karamel saçlarım savruldu. Tezgaha yaslanan bedenime yaklaşan iri bedeni, korkuyla titrememe neden oldu. Ellerimle onu ittirmek için siyah gömleğine bastırdım. Yüzüme dikkatli bakınca kafamın yerinde olmadığını anladı.
Sakallarının arasındaki dudağı zevkle yukarı kalktı. Büyük elleri ince omuzlarımı kavrayınca, “Bırak dokunma!” diye bağırdım ama müzik sesinden birinin duyacağından emin değildim. Elleri omuzlarımı bırakıp bu seferde ince belime dolandı.
Üzerime daha fazla eğilen yüzüyle bu sefer daha şiddetli bağırdım.
“Dmitri!” dudaklarımdan çıkan isim benim en ihtiyaç duyduğum zamanda istemsizce çıkmıştı. Gözlerimi kapatmış, tırnaklarımı karşıdaki sapık adama geçirmiştim.
Üzerimdeki adamın aniden çekilmesiyle gözlerimi açtım. Dmtiri ne zaman mutfağa dalmıştı bilmiyorum ama altına aldığı İvan’ın yüzüne şiddetle yumruk atmaya başlamıştı. Bense korkuyla sırtım tezgaha dayalı, ıslak gözlerle onlara bakıyordum.
“Sana kıza dokunma demiştim.” dedi ölüm kadar soğuk bir sesle.
Müzik kesilmiş, Alex bulunduğumuz yere hızlıca gelmişti. İvan’ı kanlar içinde bırakan Dmitri’yi onun üzerinden kaldırmaya çalışıyordu. Tek başına kaldıramayacağını anlayınca Viktor’da gelip, Dmitri’yi kaldırıp yerdeki kanlar içinde kalan İvan’dan bir iki adım uzaklaştırdılar.
“O, albayın yeğeni Dmitri” dedi Alex endişe ile devam etti. “Öldürecektin az daha sakinleş biraz” dedi Dmitri’yi biraz daha asılıp.
Artık ekibin hepsi bulunduğumuz yere toplaşmış meraklı gözlerle komutanlarını izliyorlardı. Beyaz gömleği, altındaki kaslarla gerilmiş ellerinin üstünden kanlar yere damlıyordu.
“ Moskova görevinde yoksun İvan” dedi sesi hala hıncını alamamış öfkeyle sarmaldı. “İki hafta uzaklaştırıldın.” Dedi kollarını arkadaşlarından çekip.
Viktoria kapının önünde çatılı kaşları ile Dmitri ve benden gözlerini alamıyordu. Yüzünde yoğun bir öfke vardı. Göğsündeki elleri yumruk olmuş, İnce omuzlar kaskatı olmuştu.
“Herkes işine baksın hadi” dedi ince bir ses. Anna hemen ortalığı toparlamak için iki arkadaşına İvan’ı gösterdi. Adamlar İvan’ı yerden kaldırıp merdivenlerin oradaki lavaboya götürdüler. Müzik yeniden başlamış. Ekibin çoğu bulunduğumuz yerden mırıltıyla ayrılmıştı.
Ben hala tezgaha yaslıydım ama titreyen bacaklarımın üzerinde zor duruyordum. Dmitri iki adımda karşımda durdu. Ona bakan yeşil gözlerim onun öfkeyle buzlanmış gri gözlerine çıktı. Yüzümde ne gördü bilmiyorum ama çatılı kaşlarının altındaki grilerin öfkesi giderek parçalandı. Eli yüzüme çıkacağı zaman durmuş, benim onun dokunuşundan rahatsız olacağımı düşünmüştü ama ben, oldukça sarhoş bedenimi kontrol edemeyip onun kehribar kokusuna sığındım. Geniş göğsüne sokulmamla elleri direk sırtımı ve saçlarımı buldu.
Beni tek hamlede kucağına aldı. Başımı onun hızla atan kalp atışlarına yaslayıp gözlerimi kapattım.
Onun kollarında olmak neden bu kadar iyi geliyordu bana
Mutfaktan çıktık. Beni yönlendirdiği yerin dış kapı olduğunu anlayacak kadar algım açıktı. Birisi ceketlerimizi üzerime bıraktı.
“Dmitri olanlar için üzgünüm” dedi endişeli bir ses bu Anna’nın sesiydi.
“Özel çikolataların içinde ne var” dedi beni sıkıca sararken Anna’nın özrüne hiç cevap vermeden.
“Albent” dedi Anna sıkıntılı nefes vererek.
“Anna” dedi dişlerinin arasından.
“Ne kadar yemiş” Anna şimdi daha endişeliydi.
“Saydığım kadarıyla beş” bunu bana bakarak söylemişti çünkü nefesi saçlarımın üzerini okşamıştı.
“Ne” dedi şaşıran bir edayla Anna.
“Onu kusturman gerek o zaman Dmitri çok üzgünüm” dedi biz kapıdan çıkarken son duyduğum ses buydu.
Kesinlikle kusmayacaktım ve bir daha çikolata yemeyecektim.
Karlı havaya çıkmamızla titreyerek onun kucağına daha çok sokuldum. Beni saran kolları kasıldı ve beni mümkünmüş gibi göğsüne daha çok bastırdı. Arabanın yanına gelince beni kucağından indireceğini düşünüp ellerimi onun boynuna doladım.
“Hayır” diye mırıldanarak ona iyice sokuldum.
Kesinlikle kafam yerinde değildi.
“Merak etme küçük tilki seni bırakmayacağım” dedi kalın ve muzip bir sesle. Onun sözleriyle rahatlayan başımı onun kehribar kokusunun kaynağına çevirdim. Boynuna çok yakın olan burnum onun kaynağından sızan taze çam kokusunun arasından sıyrılan kehribarları ahenkle kabul ediyordu. Sarhoşluğum daha da artmıştı.
O rahatça benimle birlikte jeep’ine binip çoktan arabayı çalıştırdı. Üzerimdeki ceketleri yan koltuğa atınca titredim.
“Isıtıcıyı açtım birazdan ısınırsın daha sıkı sarıl” dedi sert bir sesle. Ona daha fazla sokulan bedenim onu bir daha bırakmak istemiyor gibi sarıldı.
Aradan uzun bir süre geçmiş, ben ısıtıcıdan gelen sıcaklıkla gevşemiştim. Onun kucağında gözlerim kapalı yayılmıştım. Belki de biraz uyumuştum. Yoğun bir mide bulantısıyla yüzüm buruştu.
“Çikolataya bu kadar düşkün olduğunu bilmiyordum” dedi sıcak nefesi benim buruşan yüzümdeydi. Arabayı ben kucağındayken rahatça kullanıyordu. Giderken sanki daha kısa süren yol bana oldukça uzun gelmişti. Ben biraz daha uykuya dalarken araba yavaşça durdu.
Üzerime yan koltuktan ceketlerimizi sıkıca örtüp benimle birlikte arabadan dikkatlice indi. Soğuk hava resmen buz gibi derime saplandı. Ona biraz daha sokuldum.
“Dmitri” dedim üzgünce “Babam neden benden nefret ediyor?” dedim kırgınca. Masum sorumla karda ilerleyen bedeni aniden durdu. Belimde ve bacağımdaki kolları sertçe kasıldı. Ona ne dediğimi veya niye dediğimi anlayamayacak derecede kendimden geçmiştim.
Soğuk hava yüzüme çarpınca gözlerimi açıp onun sert duran kirli sakallı çehresine baktım. Çenesini sıkmaktan sanki dişleri kırılacak gibiydi. Gri gözleri ise anlayamadığım bir sahiplenme ile bana bakıyordu. Gözlerindeki nefreti olmadan ilk defa görüyordum bu grileri ama yarına hatırlayıp hatırlamayacağım bile meçhuldü.
Gözlerim tekrar kapanmış onun taş gibi sert göğsüne tekrar düşmüştü. Dmitri bir müddet daha bekledi ve ben tekrar titreyince hızlı adımlarla beni kendi kulübesine götürdü. Merdivenleri çıkıp beni yumuşak bir zemine yatırdığını hayal meyal hatırlıyorum. Ayağımdaki botları çıkarırken mide bulantım dayanılmayacak bir hal aldı ve yataktan başımı zor kaldırdım.
Benim kusacağımı anlayan Dmitri beni geniş kollarına tekrar alıp odasındaki lavaboya götürdü. Klozetin önüne oturunca onun yanımdan gitmeyen bedenini elimle ittirdim.
“Hadi Katre güzelim çıkar hepsini” dedi ilgili bir sesle. Onun yanında kusacak değildim ama midem çoktan yediğim yoğun alkollü çikolataları geri göndermişti.
Saçlarımı nazikçe arkamda toplayan adamın önünde ne yediysem çıkardım. Diğer eli bir yandan sırtımı sıvazlıyordu. Bir on dakika kustuktan sonra ağzımı peçeteyle silip beni yerden kaldırdı. Gözlerimi şimdi daha çok açık tutabiliyorum.
Yan tarafta açtığı duşun ılık suyuna kendi bedeniyle beni, üzerimizdekilerle sokması bir oldu. Çakır keyif halim ile direk tepemden akan soğuk suya girince birden Vladmir’in beni, deposunda soğuk su ile boğmaya çalıştığı anı hatırladım.
Çığlığımla ona sokulmamı beklemiyordu. Suyun soğuk geldiğini düşünmüş olmalı ki bir eli belimdeyken diğer elinle suyun ayarını ısıttı. Ben hala onun göğsüne sokulmuş titremeye devam edince yoğun küfürlerin arasından suyu kapatarak beni tekrar kucağına aldı.
“Artık ben varım Katre hiçbir şeyden korkmana gerek yok” dedi sahiplenici sesine inanmak isteyen tarafım o kadar baskındı ki gözlerimi kapatıp ona sokulmadan edemedim. Beni kendi yatağına kendisiyle birlikte yatırınca ona biraz daha sokuldum. Parmakları yarı ıslak saçlarımda dolaşmaya başladı. Dudaklarının belli belirsiz sıcak baskısının ardından çıkan mırıltıları yarın hatırlamayı diledim.
“V etu temnuyu zimnyuyu poru aromat oranzhevykh tsvetov prines mne vesnu.”
Bu karanlık kışta bana portakal çiçeklerinin kokusu baharı getirdi.
Evett bir bölümün daha sonuna geldik.
Yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın.
Gelecek hafta uzun bir bölümle görüşmek üzere.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.3k Okunma |
2.83k Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |