
13. Bölüm
Benim naçiz vücudum bir gün elbette bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
❤️🤍Mustafa Kemal ATATÜRK
🕯️⚖️🪄🐚✨🦪☄️
Aleyna Çelik'in Mahkeme Günü... (Çilen'in ağzından...)
Tükenmez kalemin arkasını tekrardan ses çıkartmadan ve yavaşça kafama vurdum. Yanımdaki hakimin, "Sanık Baran Arkan duruşmaya hazırsın." Baran'ın avukatına da dönüp, "Sanığın avukatı Işıl Arkan hazırsınız." deyip, önde bilgisayara yazı yazan katibe duruşmaya geldikleriyle ilgili bir cümle yazdırdı.
Gözüm Baran'ın arkasındaki yakınlar için ayrılmış alana kaydı, bütün Alev timi, Kaner, amcam ve tanımadığım birkaç kişi daha vardı. Gözümü hepsinin üstünde gezdirirken Barın'la göz göze geldik, onu inceledim üstünde beyaz tişört ve siyah pantolon vardı, onu ilk kez beyaz bir şey giyerken görüyordum.
Yakışmıştı, aslında o vücuduyla ne giyerse yakışırdı...
Of ne diyorum ben ya? Göz temasımızı kestim.
Hakim bana dönerek, "Savcım iddianameyi okuyun lütfen." dedi.
"Sanık Baran Arkan eski sevgilisi Aleyna Çelik'i gece saat 3.35 sularında bir inşaat alanında boynundan bıçakla keserek öldürdüğü iddia ediliyor." dedim yüksek herkesin duyabileceği sesle ve duruşma başlamıştı.
Hakim önce Baran'ı sonra tanıkları, Anıl'ı ve ona yardım edenleri dinledi, avukatlar eşliğinde savunmalar yapıldı.
Sıra hakimin kararına gelmişti. Hakim "Karar." dediğinde herkes ayağı kalktı, "Sanık Anıl Badal'ın Türk Ceza Kanunumuzun 82. maddesine göre kasten öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına, sanık Selim Gürsoy ve Faruk Yürek'in Türk Ceza Kanunumuzun 39. maddesinde göre cinayetin işlenmesine yardım etmekten on beş yıl hapis cezasına (...) Son olarak sanık Baran Arkan'ın suçsuzluğuna ve serbest kalmasına karar verilmiştir." hakimin daha sözü bitmeden yakınların bulunduğu yerden yükselen bir sevinç sesleri gelmişti.
Amcamla göz göze geldik, gözlerindeki tek ifade 'büyük bir gururdu'.
Onun sayesinde şu an buradaydım o olmasa muhtemelen şu an annemin bir tane şirketinin saçma sapan bir müdürü olurdum, evet belki daha fazla kazanırdım, evet belki daha basit ve daha tehlikesiz bir hayatım olurdu ama manyak derecede tutulmuştum işte Cumhuriyet Savcılığına.
(Allah'ım nasip ettt yarabimm )
Mahkeme bittiği için, eşyalarımı topladım, koridorda odama doğru ilerlerken gördüğüm manzarayla durdum.
Annesi ve üvey babası olduğunu düşündüğüm kişiler sıkı sıkı Baran'a sarılıyorlardı hatta annesi biraz ağlıyordu, Baran'ın avukatı yani ablası kafasını Barın'ın omzuna koymuş gülümseyerek onları izliyordu bir yandan da "Sen bir daha o içkiye ağzını sür nasıl yırtıyorum o ağzını." Barın'a dönüp, " Yok içki ikinize de yaramıyor." diyordu.
En azından birileri mutluydu.
"Çilen." diye seslenilmesiyle arkamdan iki tane kol sarılmıştı bu kişinin amcam olduğunu sesinden anlamıştım. Fakat bir tek ben duymamıştım bunu Barın'ın ailesi de duymuştu onlarında gözleri bizim olduğumuz tarafa dönmüştü.
Amcam, "Gel seni kayınvalidenle tanıştırayım." dedi sadece benim duyabileceğim bir sesle, Barın'ın annesini göstererek.
"Amca! dedim ya yok öyle bir şey diye. Hem ailecek vakit geçiriyorlar rahatsız etmeyelim." dedim.
"Bir şey olmaz gel." dedi. Belimden hafifçe tutarak onlara doğru yönlendirdi.
Yanlarına geldiğimizde amcam sanki yemiş yıllık dostuymuş gibi Barın'ın babasıyla tokalaşıp, "Devrem, geçmiş olsun Allah bir daha yaşatmasın böyle bir iftirayı, çektiler cezalarını şerefsiz puş-" diyecekken Barın'ın annesiyle göz göze gelince, "Neyse işte onlarla, bak sizi yeğenimle tanıştırayım gerçi siz biraz tanıyorsunuz ama." dedi ve bana baktı.
Annesine gülümseyerek, elimi uzatıp, "Çilen." dedim.
Elimi tutup tokalaşırken, "Sena." dedi o da tatlı tatlı gülümseyerek.
"Memnun oldum Sena hanım-"
"Rica ediyorum Sena abla de." dedi gülümseyerek.
Amcam, "Bence anne de diyebilirsin aslında, ya da kayınvalidişkom falanda alternatifler arasında." dedi gülerek.
"Amca!"
Barın'ın bıyık altından güldüğünü gördüm.
Sena abla bir Barın'a bir bana bakıyordu, "Sevgili misiniz?" dedi mutlu bir sesle.
Amcam. "İnşallah." dedi.
Barın belimden tuttu.
Ne yapıyordu?
Belimden tutunca amcamın kaşları çatmıştı.
Annesine beni gösterip, "İster misin böyle kızıl kafa bir gelin?" dedi.
"Barın o elini çek yoksa sike- yani kırarım." deyince gülüp elini belimden çekti.
Ona ters ters bakıp Sena ablaya, "Hayır amcam yanlış anladı ve keçi inadı tuttu yine. Barın sende mi bir şey söylesen?" dedim Barın'a bakarak.
Barın, "Yok ben almayayım, rahatım burada." dedi.
Sadece onun duyacağı ses tonuyla, "Şerefsiz pisliğin tekisin." dedim.
Barın, "Bu biraz fazla içtendi kızıl kafa." dedi gülerek.
Elimi babasına uzattım, elimi tutarken, "Oktan abi de lütfen yani tabi istersen baba da diyebilirsin." dedi amcama uyup gülerek.
"Memnun oldum Oktan abi." dedim gülümseyerek bir yandan da amcama kötü kötü bakıyordum.
"Keşke sorguda da bu kadar güler yüzlü olsaydın." dedi alayla Baran.
"Umarım bir daha böyle bir şeye bulaşmazsın, çok zordu oldu çünkü masum olduğunu ispatlamak." dedim cidden çok zor olmuştu masum olduğunu ispatlamak ve bunları bir hafta içinde yapmak.
Sıra en çok tanışmak istediğim kişiye yani Işıl'a geldi yani hâlâ My Little Pony izleyen ablasına geldi Neredeyse beline gelen ve doğal rengi olduğu belli olan sarı saçları, Barın'ınkilerle aynı renk gözleri, küçücük bir yüzü vardı, galiba highlighter sürmeyi seviyordu çünkü yüzü biraz parlıyordu ve benden biraz uzundu, elimi uzatacakken sıkıca sarıldı, geri çekilirken, "Çok memnun oldum Çilencim, içimden bir ses seninle iyi anlaşacağımızı söylüyor." dedi cıvıl cıvıl bir ses ve içten bir gülümsemeyle.
Çok tatlı bir kızdı.
Amcamın, Oktan abiyle çocukluk arkadaşı olduklarını ve şu an Oktan abilerin, amcamda kaldıklarını, Işıl'ınsa burada bürosu olduğunu öğrenmiştim, gerçekten karakteri de kendisi de ismi gibi ışıl ışıldı.
Biraz sohbet ettikten sonra odama geri dönüp yarım kalan diğer dosyalarıma biraz göz gezdirmeye başladım.
Kapı çalıca, kapıdaki kişiyi daha fazla bekletmemek adına, "Gel." dediğimde içeri önce yüzü sonra elindeki iki çiçek buketi ve küçük bir hediye paketiyle Barın girdi.
Biraz kaşlarımı çattım.
Bana mı almıştı? Hemen heveslenmeyelim bence belki sevgilisine falan almıştır. Ama o gün Kaner'e sevgilim yok demişti?
Elindeki ilk buketi uzattı, beyaz - mavi lalelerden ve ortada üç tane beyaz gülden oluşan bir buketti, "Bu buket hoşgeldin demek için ve evet biliyorum çok erken oldu." dedi ne diyeceğimi anlayıp.
Buketi alıp, "Teşekkür ederim çok güzeller." dedim.
Benim lale sevdiğimi biliyor muydu yoksa sallamıştı da mı tutmuştu?
"Benim lale sevdiğimi nereden biliyorsun?" dedim.
"Aslında biraz tahmin yürüttüm, balkonunda ve odanda bir sürü lale ve zambak var, Ortak balkonumuza da laleler ekmişsin. Çok zor olmadı yani." dedi.
Tam bir şey söyleyecekken ikinci buketi yani zambak buketini uzattı, "Bu da, bu gün için yani, mahkeme için gerçekten çok emek verdin baya yoruldun, hiç şikayet bile etmedin ve bunları bir haftada yaptın. Baran aldı bunu, daha doğrusu ben aldım çünkü zevkli biri olduğu söylenemez, onun adına." dedi.
Uzattığı buketi almadım, "Barın bu benim işim. Şikayet etmek gibi bir seçeneyim yok, ki olsa da etmem."
"Sen olmasan Baran'ın suçsuzluğu ortaya belki de çıkmazdı. Bu buketi Baran için al olur mu?" dedi.
Buketi alırken, "Alayım bari çok ısrar ettin." dedim.
Zambaklardan birini burnuma yaklaştırıp kokladım. Çok güzel kokuyordu, istemsizce dudaklarım kıvrıldı.
Elindeki hediye paketini uzattığında, "Bu ne için?" dedim.
Barın yüzünden bu gün biraz şımarmıştım.
"Önce aç."
Hediye paketini elinden alıp üstündeki beyaz kurdeleyi ve kapağını açtım, gördüğüm şeyle gözlerim ve ağzım kocaman açıldı.
Küçük bir çığlık atıp elimle ağzımı kapattım.
Bana bulamadığım o Armut reçeli figürünü almıştı!
Ne yaptığımı bilemeyerek mutluluktan Barın'a sıkıca sarıldım. Bedeninin kas kastı kesildiğini hissettim.
Ağzımın kulaklarıma kadar çıktığına emindim.
"Nereden buldun? Nasıl buldun? Kimden buldun? Kiminle buldun? Ne zaman buldun? Üretimi durmamış mı?" dedim heyecanla sorularımı sıralarken geri çekilmiş ona bakıyordum.
"Bu kadar mutlu olacağını bilsem çok daha önce alırdım." dedi gülümseyerek. Mahcup ve biraz üzgünce, "Bu özür amaçlı." dediğinde kaşlarımı çatıp ona baktım.
Neden özür diliyordu?
"Neden?" dedim.
"Geçen gün sana biraz sesimi yükselttim, normalde asla yapmam o anki sinirle, kontrolümü kaybettim gibi oldu." dedi mahcupça.
"Barın, Hurma'nın hain olup olmadığını anlamak için yaptık ya? Öyle yapman gerekiyordu ve yaptın da. Gerçi onları Kaner söyleyecekti ama rolleri değiştiniz galiba." dedim.
Hurma, kimse onun hakkında konuştuğumuzu anlamasın diye Haktan'a taktığımız isimdi daha doğrusu Arel'in taktığı isimdi, 'Önceden yediğin hurmalar şimdi gelir götünü tırmalar.' deyip zorla o ismi koydurmuştu.
Bir elini ensesine atarken, "Ha! Evet rolleri değiştik." dedi ve gözünü kaçırdı.
"Eray albay bu gün tekrar toplanmamızı söyledi." dedi.
Hafta sonu karargahta toplanmamız dikkat çekeceği ve başka yerlerde çok güvenli olmadığı için Haktan'ın benim sandığı telefondan bilgi alıp almadığını bilmiyorduk
"Onun gerçekten hain olmadığını umuyorum." dedim ama bütün oklar onu gösteriyordu.
Biliyordum...
"Omuz omuza bir sürü göreve gittik. Bunu yaptıysa..." dedi hayal kırıklığıyla.
Biliyordu... Ama kabullenemiyordu.
Destek vermek amacıyla omzunu pat patladım, "Hadi karargaha geçelim." dedim.
Bu gün beni kimse üzemezdi.
🕯️⚖️🪄🐚✨🦪☄️
İki hafta sonra, Benay'ın ağzından...
Etrafıma baktım, neredeydi bu lanet otoparkın çıkışı?
Yaklaşık on beş dakikadır otoparkın yayalar için olan çıkışını bulmaya çalışıyorum ama her seferinde dönüp dolaşıp tekrar motorumun yanında buluyordum kendimi.
Ben burayı yapan mimarın...
"Yolunu mu kaybettin kırmızı başlıklı kız?" diye bir erkek sesi geldi arkamdan, zaten sinirliydim bir de başka bir aptalla uğraşamazdım.
Arkama dönüp kimin seslendiğine baktım, askerdi yani karargahta askeri kamuflaj giydiğine göre askerdi her halde, dalgalı kumral saçları, daha yeni kestiği belli olan sakalları ve deve gibi uzun boyu vardı, taktığım kırmızı ressam şapkama bakıyordu.
Anlamıyordum erkeklere bu boyu belediye mi dağıtıyordu? Dağıtıyorlarsa keşke bana da verselerdi azıcık...
Bir saniye bu şey neden bana kırmızı başlıklı kız demişti?
Lan bu adam deli olmasın.
Ama karargahtayız?
Çilen ben senin geldiğin karargahın...
Cevap vermeden adamın suratına mal mal baktığımı fark edince, "Evet kayboldum da, kurt musun oğlum sen ne masaldaki kurt gibi soruyorsun?" dedim, kaşlarım biraz daha çatılmıştı.
Galiba centilmen çıktığını düşündüğü sesiyle, "Korkuttum galiba? Üzgünüm sizin gibi güzel bir hanımefendiyi korkutmak isteyeceğim son şey bile değil." dedi yavşak.
İğrenir gibi baktım, "Ben ve senden korkmak?" kahkaha attım ve biraz yüzüne yaklaşıp fısıldayarak, "Neler yaptığımı bilsen karşıma çıkmaya kendin korkarsın aslan parçası. Yaya çıkış yolunu biliyorsan göster bilmiyorsan defol yoksa bütün sinirimi senden çıkarırım." dedim.
İnsanlara cidden tahammül edemiyordum.
Benden böyle bir şey beklemiyor olacak ki, yüzünde bir afallama vardı.
Kaşlarını biraz çatarak, "Kimsiniz? Sizi burada gördüğümü hatırlamıyorum, kimliğinizi verir misiniz?" dedi.
Cidden bunu sormak aklına yeni mi gelmişti?
"Kapıdan geçebildiğime göre sence terörist olabilir miyim?" dedim göz devirerek, "Üstelik ne malum sizin de asker olduğunuz belki kimliğimi çalmaya çalışıyorsunuz?" dedim haklı olarak.
Şu an daha da sinirlenmiştim.
"Kamuflaj giydiğime göre?" dedi aptal yavşak.
"Her kamuflaj giyen asker oluyor da benim mi haberim yok?" dedim üste çıkmaya çalışarak.
Bu sefer ciddi bir sesle, "Hanımefendi kimliğinizi verin zorluk çıkarmayın!" dedi.
"Önce siz askeri kimliğinizi göstereceksiniz! Hem zorluk çıkartırsam ne olurmuş?" dedim ona doğru bir adım atarken.
İnatsa inat!
Yapmayacağımı anlayınca, "Allah'ım bana sabır ver, çattık yine bir manyağa, normali de denk gelmez zaten bana! Hep manyak hep manyak!"
Adamı böyle delirtirler işte!
"Çatın canım çattın hem de en zır delisine çattın Allah sabır versin." dedim.
Sinirle, "Amin!" dedi.
Şey... Adamı biraz sinirlendirmiş olabilirdim...
Ama ben sinirliyken yanıma gelmek onun suçuydu... Ben masumdum yani...
Kamuflajının ceplerinden birinden bir askeri kimlik çıkartıp uzattı. Göz ucuyla baktım,
Teğmen Aras Korkmaz
"Oldu mu?" dedi tahammül edemiyormuş gibi.
Çantamdan savcı kimliğimi çıkarırken, "Oldu asker beycim." dedim tatlı bir sesle.
Kimliğimi uzattım, incelerken, "Savcı mısın?" dedi.
"Evet asker beycim?" dedim.
"Tayininiz buraya mı çıktı? Ve az önceki şeyler için özür dilerim." dedi.
Özür dilemeyi bilen bir erkek? Türünün son örneği!
"Evet ve şu an sivilim savcı değilim ama biraz daha burada durursak katil olmayacağımın garantisini veremem." dedim.
"Bu taraftan." deyip yürümeye başladı, onu takip ettim.
Tayinim buraya çıksın diye tabiri caizse götümü yırtmıştım. Çilen'le liseden beri neredeyse hiç ayrılmamıştık, hatta hep aynı sınıflarda okumuştuk, o yüzden bir aydır ahiretlik bacımı göremediğim için içimde çok büyük bir boşluk hissi oluşuyordu, alışamamıştım bir türlü yokluğuna.
O yelloz anası bu durumdan memnun olmasa da bir şey yapamıyordu çünkü babam şirketlerinden birinin ortağıydı. Babama Çilen'in annesini anlatınca sorun çıkartmasın diye satın almıştı. Çilen'i yalnız bırakmak istemiyordum çünkü Araf Şehit olduğundan beri psikolojik olarak en dipteydi ve bazen ilaçlarını içmiyordu Kızıl kelle.
"Siz kime gelmiştiniz?" dedi ciddiyetle.
"Çilen'e geldim ama bir kaç gün sonra burada savcı olarak çalışmaya başlayacağım Asker bey." dedim, bir asansöre binmiştik.
Çilen'in haberi yoktu geldiğimden hatta karşı dairesini altığım ve eşyalarımı bile yerleştirdiğim gibi küçücük (!) detaylardan da haberi yoktu.
Kaşlarını çattı, "Çilen'e mi? Haber vereyim bir." dedi telefonunu çıkartırken.
"Dur! Sürpriz yapacağım! Yaklaşık beş yüz kilometredir sürpriz yapmak için onu aramadım senin yüzünden mahvolursa geldiğim yolu senin müsait bir yerine-" diyecekken kendimi tutup küfür etmedim.
Şu an Çilen burada olsa 'Edep sen ne güzel şeysin.' derdi.
Kendi kendime güldüm.
Bana kaşlarını çatarak bakıyordu.
Galiba... Kafadan kontak olduğumu anladı.
Asansörün kapıları açılınca etrafa baktım.
Çilen ben yokken kesin yalnız hissetmiştir ve kesin beni özlüyordur.
Oha! Burası çok güzeldi özellikle ortadaki şelaleli süs havuzu tam birisi sinirlendirince içine atmalıktı.
"Barın!"
Yan taraftan gelen Çilen'in sesiyle oraya döndüm.
Basketbol sahasıydı, içinde Çilen ve Kaner'in de olduğu yaklaşık beş - altı kişi karşılıklı şınav çekiyordu başlarında Eray amca vardı. Çilen'in yanındaki adam tek elle şınav çekerken aynı zamanda da gülerek onunla uğraşıyordu, Çilen'e bakarken gözlerinin ışıldadığına yemin edebilirdim.
Kaşlarımı çattım.
Bu adam... Bir yerden tanıdık geliyordu...
Ama nereden?
Çilen'in diğer yanındaki adam, yanımdaki Aras'ı görünce sinirle, "Komutanım! Af edersiniz ama, bu Aras p*ştu neden şınav çekmiyor? Saygılar ve sevgiler. " diye bağırınca herkesin gözü bizi bulmuştu.
Çilen beni görünce olduğu yer düşüp, "Ahh!" diye inledi ama hızla kalktı, koşarak yanıma geliyordu.
Yani çita gibi üstünüze gelen bir kızıl kelle olduğunu düşünün.
Ne yapacağını anlayınca, "Gelme üstüme katil!" dedim Kırgın çiçekler Meral gibi.
"Benay!"
Ne olduğunu anlamadan üstüme atladı ayı! İkimiz de yereydik.
"Oha! Ayı!" dedim.
Kemiklerimi hissetmiyordum!
"Çil! Kalksana lan üstümden! Kemiklerim kırıldı! Ambulans! Tesisatçı! Mühendis bir şey çağırın." dedim abartarak Çil benim bu hallerime alıştığı için bir şey demedi.
Üstümden kalkarken kocaman gülüyordu.
"Ne zaman geldin? Nasıl geldin? Neyle geldin? Kiminle geldin? Uçakla mı geldin? Arabayla mı? Neden haber vermedin-" sorularını sıralarken araya girip, "Çil ." deyince sustu ve tekrar sarıldı, bu sefer bende kollarımı dolamıştım.
Özlemiştim bu kızıl kafayı.
Yıllardır nereyse hiç ayrılmamıştık, lisede ve üniversitede aynı sınıfta okumuştuk. Evlerimizi hep karşılıklı almıştık hatta bu yüzden bir kadınla kavga ettiğimi hatırlıyordum.
Eray amcanın sesiyle geri çekildik, "Şınav pozisyonu al!"
Hadi ama ciddi miydi yoldan gelmiştim?!
"Eray amcacım en sevdiğim amcam yoldan geldim kurban olduğum?" dedim kafamı yana yatırıp dudağımı biraz büzerken.
"Şınav pozisyonu al!" dedi daha sert bir sesle.
Kahretsin! Acımasız adam! Ama yanakları çok tontişti bu yüzden kızamıyordum.
Ona kötü kötü baktım, Çilen'in geldiği yere doğru yürüyüp en sona geçtim yanıma da Aras gelmişti.
Eray amca, "En baştan başlıyoruz." dedi.
Ben homurdanmalarını beklerken onlar sadece kafalarını sallamıştı.
Eray amaca, "Bir!" deyince şınav çekmeye başladık.
Gözüm az önce Çil'le uğraşan adamı buldu, o ise zaten bana bakıyordu.
Göz göze gelince küçük bir baş selamı verdi, gözümü biraz kısarak ona baktım. Sonunda kime benzettiğimi bulamayınca gözümü ondan çekip Çil'e baktım. Anlından boncuk boncuk terler akıyordu. Yandan bir el, mendille terlerini sildi.
Çil, o adama dönüp, "Bu gün keyfiniz yerinde bakıyorum Barın bey yüzbaşım?" dedi alayla.
Barın mı? Bu adam, beni arayıp yarım saat aralıksız sövdüğü adam mıydı?
"Yerinde kızıl savcım hanım yerinde." dedi o da Çilen gibi.
Çilen'e karşı ilgisi olduğu belli oluyordu ya da ben anlamıştım?
Çil'in diğer yanındaki az önce bağıran adam beni göstererek, "Çilsiz Çilen bu kim?" dedi.
Çil'in konuşmasına izin vermeden, "Benay, Çil'in yakın arkadaşıyım, hatta kardeşi." dedim.
Adam şokla Çil'e dönüp, "Çilsiz Çilen sen beni aldatıyor musun? Beni beni Bihter'ini? Hem de ismi uydu olan bir kızla." dedi.
Ne oluyordu lanet yerde lan!
Kaşlarımı çatıp, "Yalnız isim Ay değil Benay bu bir, ikincisi, sen benim Çil'imin nereden Bihter'i oluyorsun bir Bihter olunacaksa ben buradayım merak etme bebeğim." dedim.
Hayır ne münasebetti yani?
O da kaşlarını çatarak, "Bende öyle dedim Ay bu bir. İkincisi, nereden senin Çil'in oluyormuş? Üçüncüsü, ne vizyonsuz bir isim?" dedi.
Ben bu çocuğu döverim.
"Diyene bak, Çilsiz Çilen ne be-"
Kaner, "Yeter ulan başım şişti!" dedi biraz sesini yükselerek, yorgunluğu sesinden belli oluyordu.
Yaşlılık belirtisi. Bunu Kaner'e söylesem kesin ağzıma sıçardı.
O çocuğun yanındaki kadın biraz gülümseyerek, "Balca." dedi, galiba o da askerdi. Belirgin kol ve omuz kasları vardı bunu çoğu kişiye yakıştırmasam da bu kıza yakışmış hatta baya havalı duruyordu.
"Benay." dedim bende gülümseyerek.
O çocuk fısıldayarak, "Bozuk uydu!" dedi.
Çil, "Arel." dedi nazikçe uyararak.
Niye bu kadar nazikçe uyarmıştı?
"Bu ne samimiyet lan! Biz tanıştıktan bir ay sonra birbirimizin saçını yolmuştuk." dedim Çil'e.
Çil güldü ve, "Saçımın yarısı elinde kalmıştı." dedi.
"Kolumu kıran sen değilmişsin gibi konuşuyorsun." dedim.
Arel, "Oha! Cidden yaptın mı?" dedi.
Gerçekten kırmıştı şerefsiz, ama derslerde benim yazmam gereken yerleri de yazmak zorunda kalmıştı.
"Ne yapabilirim amcam öğretmişti." dedi saçma bir savunma yaparak.
"Sen de hazır karşımda biri var deneyeyim dedin?" dedim gülerek, kafasını sallayıp o da güldü.
Kaner ve Barın dışında herkes bize 'Siz manyak mısınız?' bakışı atıyordu Kaner'i anlardım o alışmıştı ama Barın? Neden hiç şaşırmamıştı? Ya da şaşırmamış gibi mi davranıyordu?
Bu adamda bir şeyler vardı. Hissediyordum ve genelde hislerim beni yanıltmazdı.
Aras, "Siz kaç yıldır arkadaşsınız ki?" dedi.
Çil, "Lise birden beri." dedi, buradaki kimseyi tanımadığım yeni aklına gelmiş olmalı ki, yanındaki o adamı göstererek, "Barın." dedi.
Çil'le aramızda imali bir bakışma geçti. O bakışmayla onun o adam olduğunu anlamıştım.
Kaner'in yanındaki hiç konuşmayan ve diğerlerine göre daha sert yüz hatlarına sahip adamı göstererek, "Pars." dedi.
"Hepiniz asker misiniz?" dedim.
Aras, "Evet." dedi.
Az önce fark etmemiştim ama baya belirgin kol kasları var. Şınav çekerken daha da belirgin olmuştu.
İzlerken yutkunduğumu fark edince, kafamı direk çevirdim. Bayadır şınav çekmediğim için kollarım acayip ağrımıştı.
Eray amca yanıma gelip sırtıma bir ağırlık koydu, "Hayırdır Benay hanım yorulmuş gibisin?" dedi.
Kollarım acayip ağrıyordu.
Yoruldum dersem daha çok çektirirdi.
"Yok be ihtiyar ne yorulması ben sen miyim? Yaşlanmadık daha senin kadar." dedim.
Bir ağırlık daha koyup, "İyi o zaman ben de hamladın sandım." dedi.
Bu adam eğitim konusunda gerçekten bu kadar katı olmak zorunda mıydı?
Barın, "Sizin mesleğiniz ne?" diye sordu. Gözlerinde anlamlandıramadığım bir ifade gördüm.
"Savcıyım." dediğimde çok kısa bir anda olsa gözlerinde gururu ve özlemi gördüm.
Bu adamda kesin bir şey var.
Bir süre sessizlik oldu. Bu sessizlikten rahatsız olarak aklıma gelen şeyle Kaner'e, "Kaner benim Koreli bir akrabam vardı ya onların Kumsal yaşlarında oğulları var biliyor musun?" dedim.
Kumsal, Kaner'in dört yaşındaki kızıydı ve Türkçe şarkılar kadar olmasa da Kore şarkıları dinliyordu, bazı şarkıcılara ve Korelilere aşıktı.
Kaşlarını çatıp, "Ne yapabiliriz bize ne?" dedi ne demek istediğimi anlamıştı ama anlamamazlıktan geliyordu.
Arel denen çocuk arayan girip, "Yani sana Koreli damat geliyor diyor." dedi.
"Uzak durun lan kızımdan!" dedi.
"Aa ama Kaner şimdi Koreli bir damadın olsa ne güzel olmaz mı?" dedim daha da çıldırtarak.
"Olmaz benim kızım evlenmeyecek babasının yanında, dizinin dibinde olacak." dedi.
Aras, "Geçen gün Barınla evlenebilir miyim diye soruyordu." dedi gülerek.
Gülünce belediye çukuru gibi gamzeleri ortaya çıkıyordu. Yüzünü az önce bu kadar yakından görmediğim için gözlerini de tam göremediğimi fark ediyordum. Gamzesine dokunmamak için büyük bir çaba sarf ettim.
"Barın p*çi büyü yaptı kesin ya da kızımın aklını çelip kandırdı kızımı, yoksa Barın tipsizine kim baksın?" dedi Barın'a bakarak.
Barın, "Senin kızın aşık olduysa ben ne yapabilirim?" dedi gülerek.
Kaner, "Kes lan! Yemin ederim hepinizi boğari köpek balıklarına yemek niyetine yediririm." dedi.
Konu kızı olunca her şeyi karşısına alıyordu.
Çilen'in yüzünde buruk bir gülümseme vardı.
Kumsal, Çilen'in küçüklüğünün kopyasıydı resmen, kızı olsa o kadar benzerdi, her zaman Araf'la bir kızı olsa nasıl olurdu diye düşünürdü...
Arel mutlu bir sesle, "Acemiler geliyor! Sonunda benimde ayak işlerimi yaptırabileceğim birileri geliyor!" dedi. Bahçeye gelen büyük bir askeri otobüsten inen bizden küçük oldukları belli olan askerleri gösteriyordu
Galiba rütbesi en düşük oydu.
Barın, "Ayak işi yapmaya gelmiyorlar eğitim almaya geliyorlar Arel." dedi.
"Aynı şey? Eğitim adı altında bana tuvaletleri ve pis donlarınızı yıkattığınızı hatırlıyorum lan ben! Ağzımı açtırmayım valla susmam." dedi yüzünü buruşturarak.
Barın daha fazla uğraşmak istemediği için konuşmamıştı.
Eray amca çalan telefonuyla konuştuktan sonra gitmesi gerektiğini ve bu günlük bittiğini söyleyince hepimiz yere uzanmıştık, bende Çil'in dizine kafamı koydum.
Arel denen çocuk yorulduğuyla ilgili şeyler söyleyip o da Çil'in diğer dizine kafasını koydu.
Kaşlarımı çattım, bu çocuk fazla oluyordu ama. Çilen'in dizi sonsuza kadar bana rezerveydi!
Biraz kafamı kaldırıp, kafasını Çil'in dizinden çektim, daha doğrusu kafası yere çarpmış olabilir. Ama... Yanlışlıkla kesinlikle...
"Ahh! Manyak mısın kızım sen? Nasıl kıskanç bir şeysin?"
"Sal arkadaşımı kene gibi yapışmışsın." Çil'e döndüm, "Merak etme kurtardım seni." dedim ve kafamı yeniden rahatça dizine koydum.
Çil kafasını 'Sen iflah olmazsın' der gibi salladı.
🕯️⚖️🪄🐚✨🦪☄️
Bölüm sonuu ballarr
🕯️Benay hakkında ne düşünüyorsunuzz?
🌕Sizce Benay, Barın'ın Araf olduğunu anlayacak mı?
🕯️Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın 🌷
Seviliyorsunuzzz 🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |