
7.Bölüm
Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler; ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır...
-Oğuz Atay
🕯️⚖️🪄🐚✨🦪☄️
Asansörün kapısı açılınca ikimizinde bakışları kapıya döndü. Kapıda amcamı ve onun imalı bakışlarını gördüm.
İşte şimdi bitmiştim.
Hayır, ben değil Barın bitmişti...
Amcam hiç bir zaman kısıtlayıcı biri olmamıştı, özellikle böyle konularda, hatta ara sıra 'Sevgilin var mı?' diye yanıma gelir, olumsuz cevap verince 'Kızım git sevgili falan yap tek eğlencemi elinden almaya hakkın yok!' derdi. Evet, amcam eğlenmek için sevgilim olmasını istiyordu fakat o fazlasıyla eğlenirken karşı taraf ecel terleri döküyordu. Benim çok fazla sevgilim olamamıştı, olduğu zamanlarda lise zamanlarıydı o zamanki bir kaç sevgilime yapmıştı.
O öldüğünden beri hiç sevgilim olmamıştı...
Alya yani amcamın kızı biraz çapkın biriydi, her getirdiği kişiye amcam ahiret soruları sorar, o soruları geçenlere 'Ben albayım düşmanım çok olur, sen benim kızımı koruyamazsın ben sana biraz dövüşmeyi falan öğreteyim.' der, 'dövüş eğitimi' adı altında o kişiyi döverdi. Zaten onda sonra o ilişki çok uzun sürmezdi. Ayrılınca 'Aaa neden ayrıldınız, çok yakışıyordunuz halbuki.' derdi sanki o hiç bir şey yapmamış gibi. Amcamın en sevdiği hobisi buydu.
Barın'a bakarken amcanın yüzünde hem şaşırmış hem de şeytani bir gülümseme vardı.
Yeni avını bulmuştu...
"Amca?" dedim tatlı çıkarmaya çalıştığım sesimle. Barın biraz geri çekilmişti.
Amcam hala Barın'a bakarken, "Çilen?" dedi tek kaşını kaldırarak.
Korkarak "Amca?" dedim.
Amcam gülümseyerek bana döndü.
Ben bu gülümsemeyi biliyordum.
"Çilen yıllar sonra seni böyle görmek... Keşke sevgilin olduğunu bana söyleseydin güzel kızım." dedi şevkatle.
"Amca biz sevgili değiliz." dedim.
"Flörtleşiyor musunuz?"dedi.
"Hayır." dedim kaşlarımı çatarak.
"Ha... Sevgili olma aşamasındasınız? Bir saniye yoksa evlendiniz mi?" dedi.
"Ne! Hayır evli falan değiliz, sevgili olma aşamasında da değiliz, hem o ne ya? Ve sen nerden biliyorsun?" dedim.
"Çilen korkmana gerek yok, Barın'a biraz daha yumuşak davranırım, sevdiğim birirsi zaten kendisi." Barın'a iğrenerek baktı, bana tekrar gülümseyerek bakıp devam etti, "Siz demek sevgili olduğunuz için tanışıyordunuz. Çilen insan mı yiyorum ben Allah aşkına! Niye bana söylemedin?" dedi.
Hayır dövüyorsun...
"Amca valla biz-" lafımı kesti.
Elinde telefonu olmasına rağmen "Aaa ben telefonumu unutmuşum, tüh... Gidip telefonumu alıyım." dedi.
"Amca telefonun elinde ya." dedim, elindeki telefonu göstererek.
"Unuttum dediysem unutmuşumdur. Allah Allah ya şimdiki gençlede her halta karışır oldu." Barın'a bakıp "Çok eğleneceğiz seninle." dedi ve yandaki asansöre bindi.
Bu öküz niye hiç konuşmamıştı?
Ona baktım "Azıcık sende konussaydın keşke." dedim, Asansörden çıkıp yürürken.
"Bir Barın atasözü, bir amcayla bir yiğen arasına girilmez demiş bilmiyor musun? O yüzden konuşmadım yoksa konuşurdum." dedi.
"Ne zaman demiş onu?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Az önce." dedi hafifçe sırıtarak.
"Sen şimdi gülüyorsun ama bir kaç güne gülemiyeceksin." dedim, bahçenin arka tarafında doğru yürüyorduk.
"Neden?" dedi.
Ona biraz amcamı ve yaptıklarını anlattım.
"Peki o testleri geçince ne oluyor?" dedi.
O kadar şey anlatmıştım, içinde merak ettığı tek şey bu muydu?
"Açıkçası bunu bende bilmiyorum daha önce amcamın o saçma testlerini geçen olmadı." dedim.
Ağzının içinde bir şeyler mırıldandı fakat ne dediğini anlayamayınca, "Anlamadım?" dedim. "Yok bir şey." dedi.
🕯️⚖️🪄🐚✨🦪☄️
Ne kadar yürüdük bilmiyorum ama yağmur hafif hafif çiselemeye başlamıştı. Tek ses yağmurun yere vurma sesi ve benim topuklu ayakkabılarımın çıkarttığı sesdi.
Topuklu ayakkabılarımın çıkarttığı bu sesi seviyordum, küçükken annemin giyinme odasına gider topuklu ayakkabılarını giyerdim ve genelde ya anneme ya da evdeki çalışanlara yakalanırdım. Annemin en sevmediği şeylerden biri eşyalarına izinsiz dokunulmasıydı, ceza alırdım, en sevdiğim oyuncağım havuç kafamı alırdı, onsuz uyuyamadığımı bildiği halde bir hafta vermezdi ve ben bir hafta uykusuz gezerdim o yaşta, bu verdiği cezalarının en hafifiydi...

(Bilmyenler için bahsettiği havuç kafa bu🤍✨ Damla'nın dolabındaki havuç kafa 🪄💖)
Annem de babamda fazlasıyla işkoliklerdi, tek düşündükleri işleriydi... Babam askerdi zaten görevlerden dolayı eve doğru düzgün gelmezdi, evde olduğu zamanlarda çalışma odasında olurdu, bazen akşam yemeklerine katılırdı ve misafir geldiğinde olurdu, dışardan sanki çok mutlu hiç bir sıkıntısı olmayan bir aileymişiz gibi davranıyorlardı.
Annem ise babasından miras kalan üç şirketin CEO'suydu her zaman şirketteydi hatta bazen geceleri bile gelmezdi. Bazı hafta sonları evde olurdu onda da ya çalışma odasında olur ya da arkadaşlarıyla bahçede eğleniyor olurdu.
Kısacası umurlarında bile değildik.
Çok denemiştim, gerçekten çok denemiştim biraz benimle ilgilensinler diye, sürekli evden kaçardım, kendimi bilerek hasta ederdim, sürekli evdeki eşyaları kırardım. Orta okulda olurda belki biraz olsun ilgilerini çeker biraz olsun ilgilenirler diye sigaraya başlamıştım fakat onların söyledikleri tek şey 'olabilir' olmuştu ve ben bir daha o sigarayı bırakamamıştım.
Lise ikideyken artık ilgi çekmeye çalışmaktan gerçekten çok yorulmuştum son çare olarak babamın en sevmediği en nefret ettiği şey olan uyuşturucuyu kullanıyormuş gibi yapmıştım.
Çilen Lise ikideyken o akşam...(Çilen'in ağzından)
Bir insan bir şeyi içinde ne kadar tutabilirdi?
Bir yıl?
Altı yıl?
On yıl?
Yaklaşık on altı yıldır, on altı dile çok kolay geliyordu fakat hiç kolay değildi annemden ve babamdan sevilmeyi istemek, güçlü olmaya çalışmak, ilgilerini çekmeye çalışırken sürekli azar işitip, ceza almak...
Bende mi sorun vardı?
Galiba bende sorun vardı.
Ben... Ben sadece sevilmek istemiştim hem de çok istemiştim.
Babam hâlâ karşımda bağırıyordu, salondaydık amcamlar da buradaydı, amcam babamı sakinleştirmeye çalışıyordu, amcam biliyordu böyle bir şey yapmayacağımı ama babam bilmiyordu çünkü benimle oturtup doğru düzgün konuşmamıştı bile.
Annemin nefretle ve kınayan bakışları maruz kalıyordum her zamanki gibi, hiç bir zaman sevgiyle bakmamıştı, üstünde kırmızı pahalı olduğu fazlasıyla belli olan bir elbise, ayaklarında siyah topuklu ayakkabı, dolgun dudaklarında kırmızı parlak bir ruj vardı, benimle aynı renk saçlarını topuz yapmış önlerden bir kaç tutam saç bırakmıştı. Oturduğu koltuktan kalkma gereksinimi bile duymamıştı.
Ayçin yengem az önce beni sakinleştirmek için bir şeyler söylüyordu fakat şu an neredeydi bilmiyordum.
Daha fazla burda kalmak istemiyorumdum.
Kapıya doğru gidecek babam amcamı ittirdi kolumu tutup beni durdur, ben daha ne olduğunu anlamadan tokat attı.
Altı yaşımda babamın bana doğru düzgün hiç dokunmadığını fark etmiştim. O zamanlar yazı yazmayı yada sayıları bilmediğim için babam bana ne zaman dokunsa dolabımın arkasına bir çizik atardım o zamandan beni buna devam ettim. Bana ilk kez bir gün içinde iki kere dokunmuştu.
Dolabımın arkasında sadece on tane çizik vardı...
Halının üstüne düştüm, canım acıyordu fakat vurduğu için değil, beni tanımadığı, kendi kızının ne yapıp ne yapmadığını bile bilmediği için canım acıyordu.
Şu ana kadar hiç kimsenin yanında ağlamıştım, annemle babamın yanında ilgi çekmek için de ağlamamıştım hep tek başıma kendime sarılarak ağlamıştım. Başkasının yanında ağlamak bana hep zayıflık gibi geliyordu.
Artık dayanamıyorum...
Bir anda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Ayağa kalktım, "Görmüyorsunuz değil mi? Görmüyorsunuz." diye bağırdım hıçkırıklarımın arasında.
Annem ve babama baktım, ikisi de boş gözlerle bana bakıyordu "Gerçekten görmüyorsunuz," dedim farkına varmış bir şekilde. Devam ettim, "Napıyorum? Nasılım? Neredeyim? Bilmiyorsunuz! Nasıl hissediyorum biliyorsunuz! Biraz ilgilenmeniz için, biraz sevmeniz için, kaç kere belki biraz nasihat verirsiniz, benim iyiliğimi düşündüğünüzü hissederim diye, saçma sapan insanlarla arkadaşlık ettiğimi, kaç kere bilerek kolumu bacağımı kırdığımı, kaç kere belki biraz başımda durur, biraz kafamı okşarsınız diye bilerek kendimi hasta ettigimi bilmiyorsunuz! Bir kere bile başımda durmadınız zaten." diye bağırdım.
Anneme döndüm "Allah aşkına söylesene ya benim en sevdiğim yemek ne?" dedim.
Annem, "Bamya." dedi.
Alerjim vardı...
Annem bir kere bize kendi eliyle bamya yapmıştı, ben alerjim olduğu halde sırf o yaptı diye nerdeyse bütün tencereyi yemiştim ve bütün gece karın ağrısından ve kusmaktan uyuyamamıştım.
Ağlamam biraz daha şiddetlendi "Alerjim olduğu, sırf sen yaptın diye yediğimi bilmiyorsun! Bütün gece kusmaktan ve karın ağrısındam uyuyamadığımı bilmiyorsun!" dedim.
Kapıda bana getirdiği elindeki su dolu bardağı ile ağlayan Ayçin yengemi gösterdim " Ayçin yengem bile biliyor, sırf ben mutlu olayım diye her onlara gittiğimde yapıyor. Nerden biliyor sence? Laf arasında bir kere söylemiştim unutmamış ya, aaa gerçi sen senin düşmanınmışım gibi konuşmuyordun benimle değil mi yaa?" dedim.
Babama döndüm " Yapmak istediğim mesleği biliyor musun?" dedim.
Babam, "Doktor." dediğinde kahkaha attım fakat bu mutlu bir kahkaha değildi. "Eşit ağırlık seçeceğimi bile bilmiyorsun!" Babanın yanındaki amcamı gösterdim, "Amcam biliyor ama. Benim savcı olmak istediğimi biliyor! Ben doğru karar veriyim diye savclık hakkında daha çok bilgi alıyım diye kaç tane savcıyla görüştürdü bilmiyorsun," elindeki uyuşturucuyu gösterdim, "O zıkkımı içmeyeceğimi bilmiyorsun, bilmiyorsunuz!" dedim.
"Neden bilmiyorsunuz! Neden?" dedim bağırarak.
Annem ve babamın aynı anda "Nankörlük etmeyi kes Çilen!" dediler.
Daha önce onları üzülmesin diye böyle bir konuşma yapmamıştım fakat ben onların umrunda bile değildim, üzülmem umurlarında bile değildi.
"Haklısınız ben nankörlük ediyorum." dedim. "Ben nankörlük ediyorum deme? Ben nankörlük ediyorum." dedim fısıldayarak. Hızlı adımlarla odama çıktım.
Odama çıktıktan birkaç dakika sonra içeri amcam ve yengem girdi, yengem şevkatle "Çilen iyi misin güzelim, benimki de soru iyi değilsin tabi." dedi, yanıma gelip sıkıca sarıldı.
Yatakta oturuyordum önümde eğilip ellerimi tuttu. Amcam da yanıma oturdu. Yengem, "Çilen güzelim biz sana bir şey söylemek istiyoruz, az önce olanlar için değil yanlış anlama bayadır düşünüyorduk bunu, bizimle yaşamak ister misin? Senin burda kalman hiç içime sinmiyor." dedi kabul etmeyeceğimden korkar gibi.
Amcam, "Seni dövüş ve silah alanında geliştiririm, savcı olmak kolay değil düşmanın çok olur." dedi.
Yengem amcamın koluna vurup, "Küçücük kıza dövüşmeyi mi öğreticeksin?" Bana döndü "Galiba bir dağ ayısıyla evliyim, hem ben daha güzel dövüşmeyi öğretirim. Ben öğreteceğim ve amcanı da döveriz birlikte." dedi.
🕯️⚖️🪄🐚✨🦪☄️
Günümüz...
Lise ikide annemlere yaşadığım o kavgadan sonra amcamlarda kalmaya başlamıştım, amcam, yengem bazen dövüş hocaları sayesinde dövüşmeyi ve silah kullanmayı çok iyi bir şekilde öğrenmiştim. On sekiz yaşıma gelince kendi evime çıkmıştım.
Annemlerle ayda yılda bir kez telefonla konuşurduk, yaklaşık iki buçuk, üç yıldır yüz yüze görüşmemiştik fakat beni şaşırtarak her doğum günümde hediye gönderirlerdi, içimdeki o küçük Çilen hâlâ sevgi istese de o günden sonra nerde durmam gerektiğini biliyor kendimi tutuyordum ve en önemlisi kendimi sevmeyi öğrenmiştim.
Annem ve babamın beni sevmemesinin sebebinin kendim olduğunu sanardım fakat o gün sorunun bende değil onlarda olduğunu çok iyi bir şekilde öğrenmiştim.
Barın'a dönüp "Daha ne kadar yürüyeceğiz? Yoruldum." dedim. Ayaklarım gerçekten çok ağrımaya başlamıştı.
Barın, "Az kaldı, hem bir metre topuklu ayakkabıyla tabi yorulursun, sabahtan beri 'tak tuk' sesiyle başım ağrıdı, çıkar bence ayağından." dedi.
Durup ona döndüm, ben durunca o da durup bana döndü, uysal bir sesle "O zaman şöyle yapalım," hiçte uysal olmayan bir sesle devam ettim, "Kulaklarını kapat çünkü seni burda bırakırım ama topuklu ayakkabımı çıkarmam." dedim, gülümseyerek yürümeye devam ettim.
Arkamdan "Hasbin Allah. Normalide denk gelmez zaten bana. Nerde manyak nerde deli var hepsi beni bulur zaten." dediğini duydum.
Yanımda yürürken, son bir umut, "Gerçekten çok ses çıkartıyor?" dedi bebeklerime, "Kulaklarını kapat o zaman Barın." dedim.
Resmen bebeklerime laf etmişti pis kutup ayısı.
Yola baktım, yerde küçücük turuncu tüyleri olan bir şey vardı ne olduğu belli olmuyordu.
Tam Barın'ın basacağı yerde olduğunu fark edince "Dur!" dedim, önüne geçip durması için ellerimle omuzlarıni tuttum.
Ne olduğunu anlamamış olucak ki, "Niye durduk ve beni taciz etmeyi bırakır mısın?" dedi ellerimi göstererek. Ne vardı ki ellerimde?
Ellerime baktım.
Elim...
Omzunda değil göğüslerindeydi.
Bunu fark etmemle direk elimi çektim "Dur diye omzuna şey ediceken şey oldu. Pardon fark etmemiştim." dedim.
"Niye durduk?" dedi. "Az kalsın basıyordun." dedim yerdeki tüylü şeyi göstererek.
Turuncu tüylü şeyin yanına gidip eğildim. "O ne?" dedi.
"Bilmiyorum bakıcam." dedim. Elimi tüylü şeye doğru uzatmış dokunucaken, Barın elimi tuttu, "Bilmediğin şeylere dokunma kızıl kafa." dedi.
"Hayır, dokunucam merak ediyorum ne olduğunu." dedim. "Tamam ben bakarım ne olduğuna." dedi, elini uzatıp dokunacaken durup bana baktı, "Ya zehirli bir bitkiyse ve burda senin yüzünden ölürsem?" dedi.
Kaşlarımı çatıp, " Of tamam ya, sal ben bakarım, bir de asker olucaksın." dedim elimi tekrar uzattım elimi tuttu, "Sana bak demedim zehirliyse senin yüzünden ölmüş olurum." dedi. Elini tüylü şeye uzatıp tuttunca o şey hareket etmeye başladı, taşların arasından kafasını çıkartıp "Miyav" dedi. Turuncu yer yer beyaz tüyleri olan yavru bir kediydi.
Bu şey çok tatlı!
Barın ensesinden tutup kaldırırken patisinin taşa sıkıştığını görüp, patisini kurtadı. "Ensesinden tutma!" diye kızdım.
"Kediler ensesini hissetmiyor." dedi.
"Yinede tutma, senin ensenden tutup kaldırsam hoşuna gider mi?" dedim.
Güldü, "Ensemden tutup kaldıramayacağın kadar ağırım kızıl kafa. Kediyi kurtardığına göre gidelim artık." dedi kediyi yere bırakırken.
Onu burada mı bırakıcaktık?
"Onu burda mı bırakacağız?" dedim. Kediyi düzgünce elime aldım.
Elimden daha küçüktü.

(Kediyi bunun gibi hayal edebilirsiniz 🫶🏻)
"Annesi buralardadır." dedi.
Kedinin ağzına baktım dişleri çıkmaya başlamıştı, yani annesi onu bırakmıştı muhtemelen.
"Dişleri çıkmaya başlamış yani annesi muhtemelen malesef bırakmış." dedim üzgünce.
"Annesi bıraktıysa kendi başının çaresine bakabilir diye bırakmıştır." dedi öküz.
Kedi biraz titriyordu "Kendi başının çaresine bakamaz, az önce ayağı sıkışmıştı hem biraz yağmur yağıyor hasta olur ve sen az kalsın basıyordun." dedim.
"Kurtardık sonuçta, bence hâlâ kendi başının çaresine bakabilir." dedi hayvan.
Hava o kadar soğuk değildi ama üşüyor gibiydi.
"Bakamaz o yüzden bizimle geliyor." dedim cübbemi çıkartıp tutması için Barın'a verdim, tuttu üzerimdeki bleyze ceketi kediye sardım ve cübbemi tekrar giydim yürümeye devam ettik.
"Ya o kedi pireli ise kızıl panda?" dedi.
Bırakmam için mi söylüyordu? Eğer öyleyse bu kediyi asla burda bırakmazdım.
"Bu kedi muhtemelen dört veya beş haftalık ve bu yaşta gelenekle çok pire olmuyor kedilerde, pireli ise de ben bakarım bir şey olmaz, hem sen nasıl bir kutup ayısı, öküzsün biraz daha dışarda kalırsa hasta olucak." dedim.
İki elini hafifçe kaldırıp, "Tamam sakin ol kızıl bir şey demedim. Sen nerden biliyorsun bu kadar bilgiyi?" dedi.
Adam ol böyle!
"Küçüken sokakta bulduğum bütün kedileri kapşonumun, tişörtümün, çantamın falan içine koyar gizlice evimizin bahçesinde beslerdim. Karşı komşumuz veterinerdi ona soraradım biraz kendim araştırırdım. Önceki evimde de kedim vardı da ordaki arkadaşıma bıraktım." dedim.
"Neden gizlice besliyordun ki?" dedi.
"Çünkü annem kedilerden, hatta cins olmayan bütün hayvanlardan nefret ediyor. Bende o zamanlar gördüğüm her kediyi eve götürüp beslenmek istiyordum." dedim.
Zamanla kedilerin sayısı yirmiyi geçince annem bahçede kedi olduğunu anlamış hepsini sokağa atmıştı, biri dışında o da cins olduğu için atmamıştı. Ve iki öğün yemek verdirmemiş, üç gün odamda kilitlenmişti beni, sekiz yaşımadaydım.
🕯️⚖️🪄🐚✨🦪☄️
🪄Bölüm sonu ballarımmm 💗✨ çooook uzun bir bölümdü, umarım beğenmişsinizdir🤍💓
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınnnnnn💗
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere ballarımm 🩷 kocaman öptümm😽
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |