
Oslo alevler içindeydi. Az önceki helikopter muhtelemen Tøyen park yakınlarına düşmüştü. Magnus, derin derin nefesler alırken, Frida'nın boynuna sarılmasıyla irkildi. Frida'nın gözlerine bakınca ileride yanan şehri gördü bir kez daha. Yutkundu. Frida'ya sımsıkı sarıldı.
Gözyaşları omzunu ıslatıyordu. Kötü bir kabusun içinde gibiydiler. Magnus derin bir nefes alarak kendini geri çekti. Alevlerin buraya ulaşması çok uzun sürmeyecekti. "Gitmemiz gerek." dedi Magnus, sesindeki dehşeti gizlemeye çalışarak.
Frida şaşkın gözlerle Magnus'a bakarken, seçeneğinin olmadığını biliyordu. Olayları romantize etmenin kimseye faydası olmayacaktı. Derin bir iç çekti. İnce parmaklarıyla gözyaşlarını sildikten sonra Magnus'a baktı. Tekrar sarıldı.
O sırada, ileride bir patlama daha gerçekleşti. Uçuşan metal parçacıklar sağa sola savrulurken, Oslo'nun gökyüzü aydınlandı. Magnus refleks olarak eğilip, kollarını Frida'nın üzerine siper etti. Elini tutup hızlıca terastan indiler.
"Dört dakika!" dedi. Frida, ne demek istediğini anlamışçasına kafasını salladı. Magnus, hızlıca kasanın arkasında duran sırt çantasını alarak, kasanın içindeki tüm paraları, kalem ve kağıtla birlikte çantanın ön gözüne koyduktan sonra hızlıca üst raftaki çekmeceyi açıp elini ileri doğru uzattı.
Pasaportları ve gizlediği bir miktar parayı da aldıktan sonra mutfağa yöneldi. Yiyebilecekleri her şeyi hızlıca çantaya doldurduktan sonra, soldaki askılıktan montunu alıp giydi. Arka taraftaki küçük bölmeden şapkasını alıp çantanın içine koydu.
Frida ise yedek şarjların hepsini toplayıp, kitapların üstünde duran el fenerini çantasına attıktan sonra, birkaç mumla birlikte geri geldi. Elindeki mumları alıp almamak arasında kararsız kalmıştı.
Magnus kafasını olumlu anlamda sallayınca hızlıca onları da çantaya koyduktan sonra, koltuğun üzerine bıraktığı günlüğünü ve en sevdiği kitap olan "Jane Eyre"i de çantasının içine koyduktan sonra, üzerine montunu giydi.
Magnus kepengi kaldırmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Kepengib arkasında her ne varsa, kepengi sıkıştırıyor, açılmasına engel oluyordu. Magnus montun içinde kan ter içinde kalmıştı. Kepengi tüm gücüyle havaya kaldırmaya çalışmıştı ama başaramamıştı.
Derin bir nefes alıp tekrar denedi. Nafile. "Arka taraftaki girişi kullanalım" dedi Frida. Magnus kafasını salladı. Hızlıca ceplerini yokladı. Anahtarları bulamıyordu . "Anahtarları gördün mü?" diye sordu. Frida kafasını iki yana salladı.
Tekrardan hızlıca dükkanın içine dağılıp anahtarı aradılar. Frida arka taraftan seslendi "Burada!". Magnus alnına yapışan kıvırcık, sarı saçlarını eliyle geriye doğru ittikten sonra hızlıca arka tarafa gitti. Frida kapıyı açmış bekliyordu. Hızlıda dükkandan çıktılar.
Frida merdivenlerden bir adım atıp durakladı. Magnus "Ne oldu?" diye sordu. Frida "Son bir kez bakma fırsatım bile olmadı." Dedi. Magnus, dudaklarını ısırdı. Elini tutup yürümeye devam etti. Frida kafasını kaldırıp son bir kez arka kapısı açık dükkana baktı.
Henüz ilerlemişlerdi ki, büyük bir ses daha duyuldu. Frida arkasını döndüğünde, alevlerin ilerden yükseldiğini gördü. Muhtelemen dükkanın güneye bakan kısmı artık yoktu.
Frida elleriyle yüzünü kapatıp olduğu yere oturdu. Magnus eğilip ona sarıldı. "Tüm emeklerimiz gitti Magnus, tüm hayallerimiz. Tüm kitaplarımız." Magnus, Frida'nın kafasını kollarının arasına alıp kocaman bir öpücük kondurdu. "Ama bak biz hala buradayız." dedi, kendi söylediğine inanmak isteyerek.
Elinden tutup yavaşça Frida'yı ayağa kaldırdı. Gidebilecek hiçbir yer yoktu. İlerideki dükkanın kapalı kepengine neon turuncu spreyle yazılmış yazıyı gördü. "Fortsett å leve!"
İstemsizce gülümsedi. Frida şaşkınlıkla ona baktı. Magnus "Bak bu bir işaret. Yaşamaya devam edeceğiz." dedi. Frida yanıp yok olan şehre bakarken. "Şimdi nereye gideceğiz?" diye sordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 613 Okunma |
172 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |