En sevdiği çizgifilmi neşeyle izliyordu küçük kız. Bir yandan da şarkısını söylüyordu.
"Tinkiii vinkiii dipçiii lala pooo" diyerek etrafında dönüyordu.
Salonun giriş kapısında 7 yaşındaki Ömer belirmişti. Gözünün önüne gelen koyu kahve saçlarını elleri ile geriye iteledi, kehribar rengi gözlerini etrafta gezdirdi, önce saate baktı, en sevdiği çizgifilm pokemon başlamak üzereydi.
Gözlerini saatten çekerek televizyona odakladı, teletabileri hiç sevmezdi, hemen yüzünü ekşitti ve kafasını televizyonun karşısında şarkı söyleyerek dans eden küçük kıza çevirdi. Onu böyle görünce yüzünde ufak bir tebessüm belirmişti. Her ne kadar anlaşamasalarda yaşadıkları lojmandaki tek yakın arkadaşı oydu. Kavga ederler fakat iki dakika sonra geri barışırlardı, ev halkı bu hallerine o kadar alışmıştı ki Meyra'nın attığı çığlığa karşılık kimse ortama koşarak girmemişti.
Ömer çoktan kumandayı alarak kanalı değiştirmiş ve koltuğa yayılmıştı bile. Ne olduğunu anlayamayan Meyra inanılmaz bir çığlık attıktan sonra etrafina bakındı fakat dans etmekten dağılmış kahverengi saçlarından bir şey göremediği için minik elleri ile saçlarını geriye savurdu, ardından gri gözleri ile tekrar etrafa bakındı işte şimdi her şey daha net görünüyordu. Tekrar neler olduğunu anlamak için etrafina bakıyordu ki yan koltukta heyecanlı bir şekilde pokemon izleyen Ömer'i gördü. Küçük kız göz yaşlarını silerek ve akan burnunu çekerek sinirle oturduğu yerden kalktı.
Hedefi belliydi, Ömer'e doğru giderek omzuna bir yumruk attı.
"Napıyosun ya hemen telepatimi aç." diyerek bağırmaya başladı.
Ömer neye uğradığını şaşırmış bir halde elini darbe yediği omzuna götürdü ve acıyla sızlanmaya başladı.
"Ne yapıyorsun kızım." dedi öfkeyle. "Ayrıca telepati değil teletabi onun adı." diyerek yanlışını düzeltti.1
Bu yanlışı umursamayarak cümlesini yineledi "telepatimi aç dedim sana." ağlamaklı sesi daha da yükseldi.
Dünyanın en mızmız kızı falan olabilirdi, herkes katlanabilirdi fakat Ömer bu küçük kıza asla tahammül edemezdi o yüzden pek umursamadan çizgifilmini izlemeye devam etti.
Meyra koşarak içeriye annesinin yanına içerdeki yaşadığı kendince çok önemli olan olayı anlatmaya gitti. Elif ve Ceyda çok koyu ve bir o kadar da samimi bir sohbetin içindeydiler. Eşleri Hakan ve İbrahim asker olduğu için oturdukları lojmanda tanışıp kaynaşmışlardı. Onlar görevdeyken hemen bir araya gelir çoğu zaman da birbirlerinde kalırlardı.
Mutfağa ışık hızıyla giren Meyra kayıp kıçının üzerine oturunca Elif biranda ayaklanıp kızının yanına gitti.
Endişeyle "biraz yavaş olsana kızım" diyerek kızın sağına soluna baktı. Hiçbir şeyi olmadığını anlayınca mavi gözlerini merakla kızına çevirdi.
"Ne bu acelen kızım, bir şey mi oldu."
Annesinin bu can alıcı sorusuyla gözleri doldu. "Ömey izlediğim çizcifilmi değiştirdiiiiğğğ" dedi ağlayarak.
Ceyda hemen araya girdi "tatlım birazda o izlesin, ondan sonra sen devam edersin."
"Hayır istemiyoruuuğğmm" diyerek ağlamasını şiddetlendirmişti.
Elif kafasını umutsuzca iki yana salladı. Çok huysuz bir kızı vardı, eşi Hakan'ın onu çok şımarttığının sonucu olduğunu düşünmekte haklıydı. Hakan pek severdi kızını, tek çocuktu Meyra bu yüzden Hakan üzerine çok titrerdi. Meyra'da babasını çok severdi çok düşkündü fakat işinden dolayı çok nadir görebiliyordu onu bu da küçük kızın canını çok sıkıyordu. Babası yokken annesi ile vakit geçirmeyi elbette çok seviyordu fakat babasının yeri çok ayrıydı.
Elif kızını alıp odasına götürdü uyuttuktan sonra üstünü bir güzel örttükten sonra eşine oldukça benzeyen kızının her bir noktasını incelemeye başladı. Ona baktıkça Hakan gözlerinin önüne geliyor ve belki de bir nebze olsun içindeki özlemi gideriyordu. Kızının alnına küçük bir öpücük kondurduktan sonra sessizce odanın kapısını kapatıp içerden ayrıldı.
****
Önündeki evrakları tek tek imzaladıktan sonra kağıtları dosyanın arasına koyarak karşısında bekleyen askere verdi, asker selamını verip odadan ayrıldı. Günün yorgunluğu ile Hakan başını oturduğu sandalyeye yaslayarak rahatlamaya çalıştı. Sandalyesini, arkasında duran cama çevirip dışarıyı izlemeye başladı.
Kapının birden açılmasıyla şiddetle "Lan olum ahıra mı giriyorsunuz." diyerek arkasına döndü. Karşısında öylece dikilen İbrahim'i görünce daha da sinirlendi "Kardeşim kapıyı kırsaydın."
Sırıttı İbrahim "Yok devrem albay kızar şimdi hiç uğraşamam."
Hakan kafasını yana çevirip bir ya sabır çekti. "Noldu? Niye geldin?"
"Canım sıkıldı bir devremi ziyaret edeyim dedim." Hâlâ sırıtmakla meşguldü.
İbrahim bu söz karşısında daha da keyiflendi ve masanın hemen önünde duran koltuğa geçip oturdu. "Yok kardeşim ben tercihimi karımdan yana kullandım."
Hakan arkadaşına ters bakışlar atarak sandalyesine ilerledi "Zevzeklik yapmada söyle niye geldin."
İbrahim yayıldığı koltukta dikleşip ciddiyetle arkadaşına baktı, yalandan öksürüp boğazını temizledi "Devrem diyorum ki senin kızı benim oğlana alsak mı?"
İbrahim her zaman aynı konuyu açtığı için Hakan onu gördüğünde otomatik olarak kan beynine sıçrıyordu, yine öyle olmuştu.
"Lan olum saçmalama" diye kükredi.
"Niye devrem fena mı dünür oluruz hem." diyerek Hasan'ın damarına basmaya devam ediyordu.
Hakan öfkeyle dişlerini sıkarak masanın üstünden arkadaşına daha çok yaklaştı "Lan devrem çocuklar daha küçük ne alması ne istemesinden bahsediyorsun." Yerine geri oturup devam etti "Zaten büyük olsalarda kızımı vermem kimseye."
Bu sözler karşısında İbrahim neşeyle kahkaha attı.
"Dünyada ki tek kızı olan adam sensin sanki hareketlere bak" daha çok gülmeye başladı.
"Evet benim, oğlun var diye kıskanma." Diyerek son sözünü söylemişti.
Evet ibrahim bir kızı olsun hep istemişti fakat nasibine düşen Ömer gibi bir erkek çocuğu olmuştu. Diğerlerine göre daha sakin, akıllı bir çocuktu bununla övünmeyi de severdi İbrahim fakat Meyra gibi de bir kız çocuğu olsun isterdi. Bunun içinde Meyra'yı aileye katmak daha makuldü onun için.
Çocukların büyümesini beklemek epey bir zaman alacaktı ama o bu konu hakkında arkadaşına dalaşmaya devam edecekti çünkü Hakan'ı sinirlendirmek onun için inanılmaz keyifli bir aktiviteydi.
Uzun uzun konuştuktan sonra yemekhaneye indiler. İşler uzun olduğu için evde aileleri ile birlikte yemek yiyememişlerdi. Bu durum ikisi için de oldukça can sıkıcıydı. Sohbet edip, gülerek yemeklerini yemeye devam ettiler. Aynı sırada arkadan yükselen bir askerin sesi ile neler oldugunu anlamaya çalışıyorlardı. Asker bağırarak içeriye girdi. "ÇABUK TOPARLANIN ETRAFI TERÖRİSTLER SARMIŞ" diyerek bağırmaya devam etti.
Hakan ve İbrahim keskin ve sert gözleri ile etrafi tararken bir yandan da bellerindeki silahı alıp farklı noktalara sindiler ve siper aldılar. Dışarıda ateş açan her bir teröristi indirmeye başladılar. Hakan İbrahim'e onu koruması için işaret verdikten sonra ateş açarak karşısında ki duvara sindi.
Hakan dışarıyı kolaçan ederek beş adım ilerisinde duran İbrahim'e döndü "Sayıları çok fazla ve çok uzaktalar bu silahla onları indirmemiz çok zor, diğer silahları almaya gidiyorum." diyerek yerinden ayaklandı.
İbrahim başıyla arkadaşını onaylandıktan sonra onu korumak için ateş açmaya devam etti. Hakan tam ayaklanıp gidiyordu ki önüne düşen bomba ile olduğu yerde öylece kaldı. Pimi çekilmişti. Patlaması an meselesiydi. Hemen ordan uzaklaşmaya çalıştı fakat önündeki sisten dolayı nereye gittiğini göremiyordu. Patlayan bombanın etkisiyle arkasında duran duvara savrulmuştu.
İbrahim etraftaki toz ve dumandan bir şey göremeyince arkadaşı adına endişelenmeye başlamıştı.
"HAKAN!" diye bağırarak ayaklanıyordu ki acıyla geri olduğu yere oturdu elini sağ bacağına atıp geri yüzüne çevirdi. Elinde ki kanı görünce pek umursamadı ama kan kaybı çok fazlaydı. Bombanın etkisiyle bacağında çok fazla sayıda cam parçaları gelmişti. Buna aldırış etmeden etrafina bakınmaya başladı. Sol tarafında ki duvarın dibinde yatan askeri görünce hemen yanına gitti. Hakan yerde öylece yatıyordu. Kafasından gelen kanı görerek daha da panik olmaya başladı.
"Kardeşim uyan. Şuan değil, şimdi değil." Diyerek ağlamaya başladı.
Normalde ağlamazdı askerdi o, dik duruşlu, keskin bakışlı, heybetli görünüşü ile düşmana korku salan dosta güven veren bir askerdi. Ama en yakın dostu şuan kanlar içinde yerde yatıyordu bu yüzden göz yaşlarına hakim olamadı. Elini boynuna götürerek yaşayıp yaşamadığına baktı, yaşamıyordu.
Astsubay Kıdemli Üstçavuş Hakan PEKEL şehit düşmüştü.
Ve o gün o karakola düzenlenen hain saldırıda pek çok asker şehit düşmüştü. Pek çok çocuk babasız, pek çok ana, baba evlatsız kalmıştı. Haberleri ise sadece ailelerine gitmişti. Onları ailelerinden başka kimse hatırlamayacaktı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |