Kulağımın dibinde ısrarla çalan telefon sesiyle gözlerimi aralamaya çalıştım, odanın içine dolan güneş yüzünden bunu yapmakta oldukça zorlanmıştım fakat sonunda başarmıştım. Telefonu alıp beni bu saatte arayanın kim olduğuna baktım. Ekrandaki isim şaşırtmamıştı, en yakın arkadaşım Eflin arıyordu. Yine ne diyecekti acaba açıkçası bazen çok konuşuyordu ama seviyordum bu kızı. Telefonu açıp hoparlöre aldım. Kendimi geri yatağa bıraktım.
Uykulu bir sesle "Bugün ne diyeceksin." dedim.
Heyecanlı sesi solmuştu "Kırıcısın Meyra."
"Tamam tamam noldu söyle hadi."
Giden heyecanını tekrar toparlayarak bunu sesine de yansıttı " İş için Şırnak'a gidiyorum. Uzun bir aradan sonra sahalara geri dönüyorum."
Eflin fotoğrafçıydı. Kendisi gibi inanılmaz güzellikte fotoğraflar çekiyordu. Ufak bir ameliyat olduğu için uzun süre işe gidememişti. Sanırım şimdi de Şırnak kültürünü ve haklını tanımlamak için oraya giderek fotoğraflar çekecekti. İşini hevesle yapan insanları uzun bir süredir çok kıskanıyorum çünkü ben henüz atanıp mesleğimin başına bile geçememiştim.
Yatakta doğrulup derin bir nefes çektim. "Senin adına çok sevindim."
"Teşekkür ederim ve sanırım sende benimle geliyorsun." dedi gülerek.
Anlamayan bir yüz ifadesine büründüm bunu sesli de dile getirdim "Nasıl yani." Anlık bocalamıştım, neyden bahsediyordu bu kız.
Heyecanlı bir sesle "Sen artık bakmaktan korktuğun için şifreni bana vermiştin ya, bu sabah açıklanmış ben de senin adına girip bakmak istedim ve Şırnak'a benimle beraber geliyorsun." dedi.
Yeni uyandığım için idrak edemiyordum. Hemen yataktan kalktım, leptopu açıp sisteme girdim. Gerçekten Şırnak'a atanmıştım. Uzun süre şaşkınlıkla erana baktığım için tefonun ucunda bana seslenen Eflin'i unutup hemen geri döndüm.
"Ev bakmak için yarın gitmemiz gerekiyor."
"Tamamdır yarın havaalanında görüşürüz." Diyerek telefonu kapattım. Üzerimi değişip, içeride kahvaltı hazırlayan annemin yanına gittim. Kurban olduğum yine erkenden kalkmış döktürmüştü bile. Sofrada bir ben eksiktim bunu da tamamlamak için "Günaydın valide sultan" diyerek yerime kuruldum.
Bana karşılık vererek yanımda ki sandalyeye oturdu. "Bugün pek bir mutlusun." dedi şaşkın bir ifade ile çünkü genelde mutlu uyanmazdım.
"Şırnak'a atanmışım" dedim hemen.
Çay koyan eli anlık durdu sonra koymaya devam etti. "Şırnak'ta ne işin var kızım bosver tekrar hazırlan sınava, hem tek başına ne yapacaksın oralarda." diye soruları peş peşe sıraladı.
Çalışmaktan saçıma aklar düşmüş bana yeniden hazırlan diyor tövbeler olsun.
Ters bir bakış attım. "Saçmalama anne tekrar hazırlanamam, ayrıca tek başıma değilim Eflin'de benimle beraber gelecek işe tekrar dönüyormuş."
Umursamaz bir ifade ile "Ne desem vazgeçmeyeceksin değil mi?"
"Evet." dedim çayımı keyifle yudumlarken.
Tam söze girecekti ki kapı çalınca ayaklanıp kapıyı açmaya gitti. Karşı komşumuz Meral abla gelmişti. Annemin binada tek anlaştığı kişi olabilirdi, çok tatlı ve birazda süslü biriydi. Mutfağa kıvıra kıvıra girdi, kahvaltı sofrasını görünce "Kız Elif, kaynanam sevecek beni herhalde." diyerek annemin koluna hafifçe vurdu.
Annemle aynı anda kahkahayı patlattık.
"Meral sen önce kocayı bul kaynanan sonra sever seni."
Meral abla biraz evde kalmıştı daha doğrusu annesi gelen her görücüye hastayım ben, bana bakıyor veremem kimseye deyip geri yolluyormuş. Bu da onun kaderiydi.
Neşeyle gülmeye devam ederken "Annem haklı Meral ablacım nasıl biriyle evleneceksin çok merak ediyorum." dedim
"Kız sen kendine bak hele. Hadi bana gelenleri annem çeviriyor, sen 26 yaşına gelmişsin ilk gelene git bence sonra yaş aldıkça zor oluyor."
"Ben evlenmeyi tercih etmiyorum ablacım bu şekilde kafam çok rahat teşekkürler." elimi yok almıyım der gibi göğsüme koydum.
Biranda annem başka konu açtı. "Meyra, ev tutmak yerine diyorum ki İbrahim amcangilde mi kalsan yavrum?"
Yılların vermiş olduğu yorgunluk ile beyazlamış saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırdı. Bana dönüp melül melül baktı.
İbrahim amcayı uzun zamandır görmüyordum. Ceyda teyze ile annem görüntülü konuşup görüşmeye devam ediyorlardı onun dışında babamın ölümünden sonra defin icin Ankara'ya geldiğimiz ve burda kalmaya devam ettiğimiz için hiç görmemiştim onları. İbrahim amca da bacağını kaybetmişti, fakat bir süre masa başı iş yapmaya devam etmiş sonra emekli olmuştu. Ceyda teyze ile Şırnak'ta kalmaya devam etmişlerdi.
Annemin bu düşüncesine ters bir bakış attım. "Saçmalama anne milletin düzenini bozmaya ne gerek var ayrıca Eflin yanımda olacak rahat edemez biz en iyisi ev tutalım."
Sen bilirsin ifadesiyle omuzlarını kaldırıp indirdi.
Meral abla merakla araya girdi. "Kız kim bu İbrahim?"
Annemin dalgın bakışlarını fark edince cevabı ben verdim. "Babamın askerde yakın arkadaşıydı."
Aydınlanmış gibi gözlerini açtı bu duygusunu cümlelere de döktü "Hee şu senin lojmanda yakın olduğun arkadaşının eşi mi?" Diyerek annemin omzunu dürttü.
Eski konular, özellikle babam konuda geçtiği zaman hep böyle uzaklara dalıp giderdi. Zordu bir insanın eşini, hayat arkadaşını, yol arkadaşını kaybetmesi. Günlerce kendini odaya kapatmıştı. Hiçbirimizle konuşmaz, gece bana sarılarak uyurdu. Babamdan ona geriye kalan tek şey parmağından hiç çıkarmadığı kendi alyansı ve boynunda taşıdığı babamın alyansıydı. Bir de bendim.
Daldığı yerden gözünü çekerek Meral ablaya bakıp kafa salladı.
"Ay Elif bunların bir de oğlu yok muydu?"
"Evet vardı." Bana doğru döndü. "Ömer'de asker olmuş."
"Yaa ne güzel" dedim umursamaz ve sevimsiz bir şekilde.
"Ben artık kaçıyorum yarın yola çıkıcaz malum eşyalarımı hazırlamam lazım." diyerek ortamdan sıyrılmaya başarmıştım.
Odama girip birkaç parça kıyafet alıp küçük bavuluma yerleştirdim. Bütün işlerimi hallettikten sonra akşam hava almak için dışarıya çıktım. Şimdi sahil kenarına gidip oturmak vardı ama üzgünüm Ankara'da yaşıyordum.
Ömer asker olmuştu demek, küçükken de yakışıklıydı şimdi de öyle midir acaba? Ya da beni hatırlıyor mudur?Kafamdaki bin tane soruyla eve yürümeye başladım.Bu ayazda dışarı çıkmak saçmalıktı zaten. Eve girer girmez üstümü değiştirip yatağa bıraktım kendimi.
Sabah annemin dürtmesi ile zar zor gözlerimi araladım.
"5 dakika daha anne" diyerek elimle 5 işareti yaptım.
Biranda aklıma havaalanına gideceğim gelince aniden yatakta doğrulup ışık hızından daha hızlı bir şekilde telefonu alarak saate baktım, derin bir oh çektim daha 2 saatim vardı. Kendimi geri yatağa bıraktım.
Annem tutup kolumdan çekti "Hemen kalkmazsan uçağı kaçıracaksın."
Oflayarak geri doğruldum. Hazırlanıp mutfağa geçtim. Tabağıma zeytin, peynir koyarken annemde bir yandan çayları dolduruyordu. Bir yandan da göz ucuyla bana bakıyordu. Görmediğimi sanıyordu ama bu bakışı havada yakalamıştım. Ona baktığımı fark edince gözlerini geri çekti. Belli ki bir şey diyecekti ama bir türlü söyleyemiyordu. "Noldu söyle hadi." diye söze girdim.
Anlamamış bir ifadeye büründü ama yemezler valide sultan o baklayı ağzından çıkaracaktın.
"Belli ki bir şey söyleyeceksin, söyle hadi."
Çaydanlığı masaya bırakarak yerine yerleşti. Elimi elinin içine aldı. "Kızım gel inat etme Ömer'e haber verelim sizi almaya gelsin."
Evet başlıyoruz gene. Gerçekten KPSS sınavına tekrar hazırlanıp başka bir yere atanmak şuan çok makul gelmişti ama benim bünye bunu bir daha kaldıramayacağı için hemen vazgeçtim bu düşünceden.
Gözlerimi devirdim. "Saçmalama anne kaç yaşına gelmişiz, kocaman adam gelip bizi niye alsın? Taksiyle gideriz."
Annem bıkmış bir ifade ile bana baktıktan sonra önüne dönüp kahvaltısını yapmaya başladı. Onu kırmak istemezdim ama gerek olduğunu düşünmüyordum. İki üç şaka yaparak gönlünü aldıktan sonra gönül rahatlığı ile sofradan kalktım. Her şeyimin hazır olduğundan emin olduktan sonra annemle vedalaşarak evden ayrıldım.
Eflin ile beraber buluşup havaalına geçtik. Uçağa ilk defa binmiyordum fakat çok heyecanlıydım. Sanırım yeni bir hayata başlayacağım içindi bu heyecan.
1 saatlik kısa uçuşumuzun ardından Şırnak'a gelmiştik. Uçaktan inip bavullarımızıda aldıktan sonra taksi beklemek için dışarı çıktık. Etrafıma bakınmaya başladım, fazlasıyla dağ ve taş vardı. Belki de annem haklıydı tekrar sınava girip denizli bir şehir yazmalıydım. Ankara'yı da seviyorum yanlış anlaşılmasın ama deniz de iyidir be.
Artık bu saatten sonra yakınmanın bir anlamı yok. Sonunda o beyaz önlüğü giyip mesleğimin başına geçecektim. Dünyanın en kutsal mesleği bence buydu.
Hen ne demiş Hz. Ali, "Bana bir harf kırk yıl kölesi olurum."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |