3. Bölüm

3. BÖLÜM

Vespera
vesperaa__

Önümde çılgınlar gibi koşturan çocukları tebessüm ile seyrediyor bir yandan da kahvemi yudumluyordum. Hava oldukça soğuktu yanıma pek kalın bir şey almadığım için ilk maaşım ile alışveriş yapmak farz olmuştu.

Aniden yediğim top darbesi ile yerimden ayaklandım. Elimde ki kahve üstüme dökülmüştü ve sanırım alevler içinde yanıyordum. Panik halinde çantamdan peçete çıkartmaya çalıştım. Sanki kara bir delik açılmış ve ordan düşüp gitmişti, asla bulamıyordum. Arkamdan uzanan peçeteyi görünce anlık uçarak bana geldiğini düşündüm. Sanırım çok panik bir insan olduğum için hayal de görmeye başlamıştım. Peçetenin ucunda ki eli görünce birisinin uzattığı düşüncesi ile akıl sağlığım yerinde olduğu için bir kez daha şükrettim. Peçeteyi alıp "Teşekkür ederim." diyerek üstümü silerken arkamı döndüm.

Tok bir sesin "Rica ederim." diyerek bana gülümsediğini görünce bir besmele çektim. Kimdi bu yakışıklı beyefendi şimdi.
"Yeni atanan öğretmen sizsiniz sanırım?" diyerek devam etti.

"Evet, benim. Siz kimsiniz?" diye boş bir soru sordum.

"Bende burda öğretmenim. Yeni bir hocanın geldiği ve bahçede nöbetçi olduğu söylenince bir yanına uğramak istedim."

Kibar kadın modumu açtım hemen. "Yaa ne kadar düşüncelesiniz, teşekkür ediyorum."

Güldü. "Rica ederim ne demek sonuçta meslektaşız, bir hayırlı olsun demek lazım."

Tam söze girecektimki çalan zil sesiyle kelimelerimi geri yuttum. Okul bitiş zili çalmıştı. Çok şükür sonunda eve gidip dinlenebilecektim ayrıca üstümü de değiştirebilecektim. Memnun olduğumu belli ederek kafamı kaldırıp indirdim. Tam yanından ayrılıyordum ki "İsminiz ne acaba?" deyiverdi.

Afallamış bir halde yüzüne baktım. "M-meyra" diyerek durduk yere kekelemiştim. Niye öyle olmuştu? Tamam yakışıklı biriydi de karşısında kekeleyecek kadar da düşmemiştim. Hemen toparlamak adına, "Sizin isminiz ne?" diye sordum.

"Emre." dedi düz bir sesle.

"Memnun oldum." diyerek gülümsedim ve yanından ayrıldım.

İçeri girerek eşyalarımı toparladım. Yazel'in arabası olduğu için beraber gelip gidiyorduk. O da benim gibi öğretmendi aynı zamanda ev arkadaşımdı. Hafif kumral saçları ve oldukça şık giyimi ile güzel bir hanımefendiydi.

Okul ve ev arası yakın olduğu için 20 dakikaya varmıştık bile. Eve girip hemen üzerimi değiştirip kendimi koltuğa attım.
İçeriden Neva gelip yanıma oturdu. "Günün nasıl geçti diycem ama belli ki yorucu geçmiş." dedi benden daha yorgun bir hâl ile.

Neva'da doktordu. Nöbetten geldiği çok belliydi. Yazel, Neva ve ben aynı evde yaşıyorduk. Eflin iş için daha merkezi bir yerden ev tutmuştu. İşinden vakit buldukça görüşüyorduk.

Gözlerimde ki yorgunluğu anlaması için yandan bir bakış attım. "Hiç sorma çok yorucuydu." Bir yandan da kanalda neler var diye bakınıyordum.

"Bu dursun." diyerek içeri daldı Yazel. Esra Erol, olmazsa olmazıydı. O da yanımda ki koltuğa bıraktı kendini. Pür dikkat televizyona kitledi kendini. Yeni uyanmış olmasına rağmen Neva'da yanımda uyuya kalmıştı. Kadının uyuması bile çekiciydi sarı saçları ve mavi renk olan gözleri ile fena biriydi. Alacak kişinin yaşadığını tekrar kendimce onayladım.

İçeriden çalan telefonum ile odama gittim. Bilmediğim bir numara yazıyordu ekranda. "Buyrun, kimsiniz?" diyerek yanıtladım.
Duyduğum ses çok tanıdık gelmişti. Ceyda teyze olduğuna kalıbımı basardım. Annemle sık sık konuştukları için biliyordum sesini. Numaramı da büyük ihtimalle içi rahat etmediği için annem vermişti.

"Meyracım, nasılsın? Ceyda teyzen ben." diyerek düşüncelerimi onaylamış oldu.

"İyiyim Ceyda teyzecim. Sen nasılsın?" diyerek kibar bir şekilde yaklaşmıştım. Kötü yaklaşmam için bir sebep yoktu zaten ortada.

"Bende iyiyim teşekkür ederim." duraksadı, sonra devam etti. "Buraya öğretmen olarak atanmışsın. Çok sevindim."

"Evet, teşekkür ederim." Arkadan orta kalınlıkta bir ses Ceyda teyzeye kiminle konuştuğunu soruyordu. Benimle konuştuğu cevabını alınca telefonda ki ince ses biranda değişmişti.
"Meyra!" diye şaşıran bir erkek sesi duydum. "Kızım, nasılsın? İbrahim amcan ben." diye devam edince anlamıştım kim olduğunu. Anlık kalbim sızlamıştı. 20 yıldır ne görüyordum ne de sesini duyuyordum. Bir an ne diyeceğimi bilememiştim. Sesi o kadar umut doluydu ki sanki yıllardır kaybettiği şeyi bulmuş gibiydi.

"Teşekkür ederim İbrahim amca, iyiyim sen nasılsın?" diyerek aynı konuşma döngüsüne girmiştik.

"Sağolasın, şükür iyiyiz. Senin sesini duyunca daha da iyi oldum."

Karşılıklı bir sessizlik olmuştu. Bu durumu Ceyda teyze bozmuştu. "Kızım sen nerde kalıyorsun?"

"Gittiğim okula yakın bir ev bulduk, ev arkadaşlarım da var merak etmeyin beni." diyerek içlerine su serpemeye çalışıyordum. Sanırım başarılı olmuştum.

"İyi bari." dedi ibrahim amca. "Bizim Ömer'de asker oldu." Sesi oldukça heyecanlı çıkıyordu, anlam verememiştim.

"Ya ne kadar güzel. Senin ve babam gibi olmayı hep çok istemişti zaten." Babamı lafa katınca anlık duraksadım sonra devam ettim. "Başarmış demek."

"Ay evet kızım sorma. Hiç olmasını istemedim ama inadım inat işte istedi mi yapacak." dedi Ceyda teyze. "Neyse kızım biz seni daha fazla tutmayalım, istediğin zaman bize de gelebilirsin. Sakın çekinme." dedi tatlı sesi.

Teşekkür ederek telefonu kapattım. Karnımdan gelen tuhaf sesler de olmasa acıktığımı anlamayacaktım. Biran önce yiyip yatmak istiyordum. İçerden gelen güzel kokuları takip ederek mutfağa ulaştım. Yazel döktürmüştü gene. Bu kız bu işte usta falan olabilirdi, onu alanda yaşamıştı.

"Bugün konuştuğun çocuk." durdu, devam etti "Emre hoca, baya samimi gördüm sizi." dedi imalı bir ses tonuyla.

Ağzıma kızarttığı patatesleri atmakla meşguldüm. "Saçmalama ne samimiyeti." diyerek göz devirdim.

"Hadi hadi yeme beni şimdi, hoş çocuk." diyerek göz kırptı Yazel.

"Evet hoş çocuk. Yakışıklıya hoş demek sevaptır." Uydurma be kızım.

Neva gülerek içeri girdi. "Yazel'in anlattığına göre baya samimi konuşuyormuşsunuz."

Ona da ayrı bir göz devirdim. "Peçete verdi diye teşekkür ettim ne abarttınız. Ayrıca benim aşkla meşkle işim olmaz." derken bir yandan sofradaki yerime kuruldum.

Tatlı tatlı yemeklerimizi yerken gözüm Neva'ya kaydı. Oldukça düşünceliydi, Karadeniz'de gemileri batmıştı galiba. Dalgınlığının gitmesi adına elimi gözünün önüne getirerek salladım. "Hayırdır çok düşüncelisin."

Hemen dönüp bana baktı. "Yorgunluktan, dalmışım öyle." Yemedim bu lafı tabiki.

"Söyle hadi bir şey olmuş belli ki." İmalı bir bakış attım.

"Bakma bana öyle, bir şey yok dedim ya."

Ters bakışlarımı tehdit eder gibi üstünde tutmaya devam edince nihayet söylemeye karar vermişti.

"Bugün" yutkundu. "Bir asker geldi, kolundan vurulmuş. Kurşunu çıkarıp, dikiş attım." Bize bakmadan yemeğini yemeye devam etti.

"Eeee, bu kadar mı?" dedi Yazel.

"Bunu mu düşünüyordun." diye ekledim bende.

"Hoş bir bey olduğu için biraz gönlüm kaymış olabilir." diyerek tepkilerimize bakmak için alttan bir bakış attı.

"Aaaaaa" diyerek benim de yerime tepkisini koymuştu Yazel. Çok teşekkür ediyordum gerçekten.

"Ay neyse, bugünlük bu kadar yeter. Ben yatıyorum." diyerek zengin kalkışı yapıp gitmişti. Daha doğrusu kaçmıştı ama bu konular benden kaçmazdı.

Yorgunluğun ve yemek yemenin vermiş olduğu çöküş ile zoraki bulaşıkları hallettikten sonra kendimi yatağa bıraktım. Oldukça zor birgün olmuştu. Bu işi bu kadar yorucu hayal etmemiştim. Belki de beni yoran işim değil düşüncelerimdi.

****

Eskiden okula gitmekten nefret eden, büyüyüncede öğretmen olup her sabah okula giden enayi bendim evet... Yeni birgüne daha uyanmıştım şükür. Telefonuma gelen iki üç mesajı cevapladıktan sonra yerimden kalkıp dağılmış saçımı düzenledim. Hazırlanıp elimi yüzümü yıkadıktan sonra yine mis gibi kokan mutfağa yöneldim. Karşımda tam bir serpme kahvaltı gibi duran masaya geçip oturdum. Kızlarda yerlerine yerleşirken ben yemeye başlamıştım bile.

"Meyra, İbrahim kim?" diyerek ortaya bir soru atmıştı Neva.

"O kim?" sorusuna soruyla karşılık vermiştim.

"Ben de sana soruyorum. Kim o?"

Sanırım İbrahim amcayı soruyordu. Anlık aydınlanma yaşayarak cevap verdim. "Babamın eski bir arkadaşı. Onlarda burda yaşıyorlar."

Hmm anladım der gibi kafasını salladı.

İlk geldiğimde birbirimizi tanımak amaçlı sorular yöneltirken babamın şehit düştüğünü anlatmıştım, fakat pek detaya inmek istememiştim. Geçmişi ısıtıp ısıtıp önümüze koymanın bir anlamı yoktu sonuçta.

Okumam gereken kağıtları okulda unuttuğum için Yazel'den önce çıkmıştım. Oldukça soğuk bir havası vardı buranın ama hafif kar yağdığı için az da olsa yumuşamıştı. Kara basarken çıkan o sesin vermiş olduğu keyifle ilerlerken farketmeden soğuktan donmuş olan suyun üzerine bastım. Kayıp popomun üzerine oturacakken son anda biri beni tutmuştu. Okula yakın olduğum için Emre'nin gelip yardım etmiş olacağını düşünürken kafamı çevirmem ile dev bir cüsseyle karşılaşmam bir olmuştu.

Üzerinde siyah boğazlı kazak, kot bir pantolon ve hepsinin üstünde deri bir ceket olan, sinek kaydı traşı ve sonrasında sürdüğü losyonunun kokusu ile dehşet biri karşımda duruyordu. Rabbim özene bezene yaratmış maşallah.

Hâlâ kollarının arasında olduğumu fark edince hemen kendimi toparladım. Yüzüne baktım. O da bana baktı. Sanki bir yerden tanıyordum ama asla çıkaramamıştım.

"İyi misin?" dedi tok sesiyle.

"İyiyim teşekkür ederim." diyerek üstümü başımı düzelttim.

Yüzüme o kadar çok bakmıştı ki sanki bir şey arıyor gibiydi. Sonunda bulmuş gibi şaşkın bir ifadeyle "Meyra" deyince kalmıştım öyle. İsmimi nerden biliyordu? Üstümde beyaz önlüğüm de yoktu halbuki.

Şaşkın bir ifadeyle, "Adımı nerden biliyorsun?" dedim.

Yüzünde hiç mimik oynamıyordu. "Ömer ben. Hatırlamadın mı?"

Alık alık yüzüne baktım. O Ömer bu Ömer olamazdı. İmkansızdı bence. Tamam bir insan büyüyünce değişirdi ama bu arkadaş baya evrime kafa göz dalmıştı. Ya da beni kandırıyordu.

"Türkiye'de bir sürü Ömer var." diyerek kendimi onun bu kişi olmadığına ikna etmeye çalışıyordum.

Açık kahve gözleri ve keskin bakışları üzerimdeyken bir adım yaklaşmıştı bana. Sanki yüzüme daha çok bakarsan tanırsın demek istiyordu. Öyle de oldu. Sol kaşının üstünde ki ufak yara ve hemen yanında ki ben işaretinden tanımıştım. Bakışlarında da çok anlam yüklüydü fakat o da benim gibi geçmişi açmak istememişti sanırım. Onun yerine "Neden buraya geldin?" demeyi tercih etti.

"Buraya atandım çünkü." Oldukça makul bir cevaptı.

"Küçükken de net cevaplar verirdin, hâlâ öyle olman şaşırtıcı gelmedi."

"İnsan 7'sinde neyse 70'inde de öyle olurmuş." Ters bir bakış attım.

"Kesinlikle, katılıyorum." derken oldukça ciddiydi.

İnsan bir yok canım estağfurullah derdi. Formunu korumuş ama aklını korumayı unutmuş sanırım. Bu laf karşısında gözlerimi devirdim.

Çalan okul zili ortamdan kurtulmak için bahanem olmuştu. Bir şey demeden yanından ayrıldım. Hemen bir tuvalete kendimi atıp kapıyı kapattım. Sırtımı kapıya yaslayarak elimi de kalbime götürdüm. Sanki ağzımda atıyordu. Nefes alış verişlerimi düzeltmeye çalıştım. Biraz daha sakinleşmiştim.

Uzun zamandır aklınızda olan çocukluk arkadaşınızı canlı canlı görünce böyle şeyler yaşamanız bence çok normaldi. Ya da değildi. Ne saçmalıyorum ben. Onu unutmam gerekirken sürekli aklımda olması da pek hoş değildi.

Annelerimiz her ne kadar telefondan görüşse de ne ben onu görmüştüm ne de o beni. Askeri okulda olduğu için ailesi ile zor görüşen birini görmeyi beklemekte saçmalıktı zaten. Belki resmimi görmüştür bilemiyorum ama ona olan hislerimi hiçbir zaman görmemişti. Ben izin vermemiştim buna. Bir başka zaman, aynı şehirde bu sefer iki yetişkin olarak karşılaşmak ise oldukça ağır gelmişti kalbime.

Bölüm : 05.11.2024 21:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...