"Tamam hanımefendi çalınan çantanızı bulucaz sakin olur musunuz?" dedi Sezgi. oldukça sert bakıyordu karşısında söylenen kadına. At kuyruğu yaptığı saçını iki yana sıktı, derin bir nefes aldıktan sonra kadını dinlemeye devam etti.
"Her şeyim içindeydi komiser hanım lütfen bulun çantamı." Ağlayarak dizlerine vuruyordu kadın.
"Biraz fazla abartmıyor musunuz hanımefendi?" dedi Sezgi'nin başında, kollarını iki yana bağlamış dikilen Ali. Kadına ters bakışlar atmakla meşguldü.
Dönüp Ali'ye baktı Sezgi. "Ali susta işine bak."
Sezgi kadına geri döndü, tam konuşacakken içeri başka bir adam girdi. Gözlerini kadından çekerek içeri giren kişiye baktı Sezgi. Oldukça tanıdık bir yüz karşısında duruyordu. Ne işi var bunun burda diye düşünmeden edemedi.
Elindeki çantayı göstererek, "Sanırım bunu arıyorsunuz komiserim." dedi Atakan. Çantayı kadına verdi.
"Çok teşekkür ederim, ne kadar teşekkür etsem az." diyerek minnettar olduğunu her iki tarafada belli ettikten sonra çantasını alıp odadan ayrıldı.
"Siz nerde buldunuz bu çantayı komutanım." dedi Ali.
"Kapkaççı salak herifin tekiymiş. Kaçarken bana çarptı ben de buraya getirdim, arkadaşlara teslim ettim." derken gözü Sezgi'deydi.
Bu bakışları fark eden Ali, "Ben dışarıdayım komiserim." diyerek dışarı çıktı.
Atakan önünde duran deri koltuğa oturdu. Bu oturuşa anlam veremeyen Sezgi ortamda ki sessizliği bozdu.
"Çantayı getirdiğinize göre burda işiniz bitti komutanım. Gidebilirsiniz." diyerek eliyle kapıyı işaret etti.
"Neden kovuyorsunuz komiserim." İmalı imalı bakmaya devam etti Atakan.
2 yıl önce yollarını ayırdığı bu adamla tekrar karşılaşmak pek hoş olmamıştı. Çünkü her ne kadar öfkeli olsa da içinde ona olan sevgisi taze bir şekilde duruyordu.
Gözlerini önündeki dosyalara dikti. "İşlerim var lütfen çıkar mısınız?" Eline kalem alıp bir şeyler çizmeye başladı. Ama neyin altını çizdiği hakkında en ufak fikri yoktu.
Görmezden gelinmek Atakan'ın pek hoşuna gitmemişti. Konuyu uzatmanın pekde anlamı yoktu. 2 yıldır Sezgi'nin yanına gelmek için bahane arıyordu. Aradığı bahane ayağına gelmişti. Daha fazla susup ayrı kalmazdı. Hafifçe öne eğilip Sezgi'nin elinde şekilden şekle giren kalemi alıp masaya geri koydu.
"Niye gözlerime bakmıyorsun." dedi Atakan.
Elinden alınan kalem yüzünden eli eliyle temas edince yıllardır içinde tuttuğu duygulara anlık hakim olamamış ve kalbi sızlamıştı. Sorduğu soru karşısında da koyu kahve gözlerini Atakan'ın gözlerine dikti. Derin bir nefes aldı. "Şuan bakıyorum."
"Sezgi. Aramızdaki bu boşluğu doldurmanın vakti gelmedi mi?" derken oldukça ciddiydi.
"Bizim aramızda bir boşluk yok Atakan."
"Var." diyerek devam etti. "Beni dinlemeden benden ayrıldın ya hani. 2 yıl sonunda kendimi açıklayıp boşluğu doldurmama izin verecek misin? Yoksa gidiyorum ben."
Göz devirdi Sezgi. "Dinleyecek bir şey yok. Gidebilirsin."
Hm öyle mi bakışı atıp oturduğu koltuktan kalktı odadan çıktı.
"Bir de bunun keyfi ile uğraşıcaz herhalde." diye söylenirken masadan kalkıp Atakan'ın arkasından çıktı.
Kapı sesini duyup arkasına döndü Atakan. "Affettin beni dimi?"
"Ne münasebet git başımdan." diyerek yanından ayrıldı. Gerçekten uğraşacak gibi duruyordu.
****
Bu seferki iş görüşmesinde de başarısız olduğu için kapıyı hızla çarpıp dışarı çıktı Ceylin. Neden kimsenin iş vermediğini bir türlü anlayamıyordu.
"Tecrübeli birini istiyorlarmış. Çok saçma. İşe almazsanız nasıl tecrübe kazanacağız." diye söylenirken bir yandan da arabasına doğru ilerliyordu. Çıktığı binaya ters bir bakış atıp arabasına bindi.
Sakinleşmek için radyodan güzel bir müzik açtı. Bu işe alınmama olaylarını her zamanki gibi amcasına anlatmak icin onun yanına gitti. Askeriyenin önüne arabasını park ettikten sonra dışarı çıktı. Hedefi belliydi amcasının odasına doğru ilerlemeye başladı. Kapıyı çalıp içeriye girdi. Masanın hemen önünde bulunan koltukta oturan askerlere bakmadan edemedi. Mert ve Cihan önünde gayet dik ve heybetli bir şekilde oturuyordu.
"Bölmüyorum umarım." derken oldukça kibardı.
Yeğenini burda görünce biraz tedirgin olsa da yine de mutlu gibi görünmeye çalıştı Hasan. "Yok kızım, gelebilirsin." diyerek kapıda bekleyen Ceylin'i içeriye davet etti.
"Müsaadenizle bizde çıkalım albayım." dedi Cihan.
Kafasıyla onaylayan bir işaret yaptı Hasan.
Odadan çıkacakken Ceylin'e ufaktan bakmadan emedi Cihan. Oldukça güzel bir o kadar da masum ve tatlı bir kızdı. Kahverengi saçları ve yeşil tonlarında göz rengi, yanağına sürdüğü pembe allığı ile yine aklını başından almıştı.
Hasan bu bakışı farketmişti ama susmuştu. "Korktuğum başıma geldi." diyerek kendi duyabileceği şekilde mırıldandı.
Bu bakışlardan gözünü çekerek amcasına döndü Ceylin. "Bir şey mi dedin amca?"
"Yok kızım. Sen niye gelmiştin?"
Önünde duran koltuğa yerleşti. "Yine işe alınamadım." dedi üzgün bir ifade ile.
Hasan da koltuğunu çekip oturdu. Ellerine masanın üzerine koydu. "Bak kızım burda kalmak zorunda değilsin. Sen bence İstanbul'a geri dön. Orda daha rahat iş bulursun."
Ters ters baktı amcasına. Oldukça net bir ifadeyle, "Burda kalıcam." diyerek bir hışımla yerinden kalktı ve odadan çıktı. Bütün ailesi umutsuz vaka değilmiş gibi bir de amcası ile uğraşıyordu. Dışarıya çıkınca durdu, derin bir nefes aldı, yürümeye devam etti.
Hemen sağ tarafında büyük bir ağacın altındaki çardakta oturan Cihan'ı gördü. Şarkı dinliyordu. Ne dinlediğini tam duymak için birkaç adım daha attı. Özdemir Erdoğan'dan 'Gurbet' şarkısı kulaklarına dolmaya başladı.
Kime desem derdimi ben bulutlar.
Bizi dost bildiklerimiz vurdular.
Bu noktada Cihan dertli bir şekilde eşlik etti Özdemir abiye.
"Birde gurbet yarası var hepsinden deriiinnn, söyleyin memleketten bir haber mi vaaarrrr."
Yoksa yarin gözyaşları mı bu yağmurlar.
"Pek bir dertlisin." diyerek yanına yanaştı Ceylin.
Cihan, yanına gelen kızı görünce hemen toparlandı. Komutanı gelse böyle bir hazır ola geçmezdi. "Yok ya ne derdi." dedi.
Hı anlamadık sanki bakışı attı Ceylin.
"Bakma öyle. Asker olmak zor." Bu noktada daha da dertlendi Cihan.
"Orası öyle tabi." Ne diyeceğini bilememişti Ceylin. Bu söze ne denirdi ki.
"Sen." dedi durdu Cihan. Karşısında duran Ceylin'in arkasında beliren bedene baktı. Beden ona baktı. Hasan Albay karşısında dikiliyordu. Elini kolunu nereye koyacağını bilemeyerek el mecbur hazır ola geçti.
Güldü bu hareketine Ceylin. "Napıyosun ya. Ben üssün değilim merak etme."
Üssün alası arkanda duruyor demek vardı ama diyemedi. Kaş göz yaparak arkasını dönmesini bekledi. Nihayet amcasının varlığını arkasında hissedip dönmüştü Ceylin.
"A-amca senin burda ne işin var?" dedi şok bir ifade ile.
"Burası askeriye ya yeğenim. Ben de burda çalışıyorum. Askerim ne yapıyor diye bakmaya geldim." diyerek Cihan'ın yanına geçti. Sırtına öyle bir vurdu ki bağırsaklarım yerde mi diye anlık yere baktı Cihan. Çok şükür yoktu. Aldığı darbenin acısını belli etmemeye çalıştı.
"Napıyorsun amca öldü çocuk." diye öne atıldı.
"Asker adama bir şey olmaz." Dönüp Cihan'a baktı Hasan. "Dimi evladım."
Sırtına yediği darbenin acısıyla zoraki cevap verdi Cihan. "Evet komutanım."
"Aferin." diyerek ensesine vurdu bu sefer. Gereken mesajı verdiğini düşünüyordu.
Hasan, bu ikilinin aralarında bir şeyler olmadan yetişmiş olduğunu düşünüyordu fakat yanılıyordu. Ceylin'in Şırnak'a geldiği günden beri içinde kendine bile kabul ettiremediği duygular vardı. Cihan onu her gördüğünde eli ayağı birbirine dolaşıyordu. Sağolsun Hasan Albay'ı her seferinde böldüğü için iki cümleden fazlasını kuramıyordu.
Ceylin'in koyu yeşile çalan ceylan gözleri ile melül melül ona bakması da kalbini bir hayli yoruyordu. İmkanı olsa kalbini söküp ona verip 'al birazda sen taşı' diyecekti.
Bu bakışların kaçtığını fark edince ona daha fazla işkence çektirmek istemeyen Ceylin ortamdan uzaklaşmaya karar verdi. "Şey ben artık gideyim. Görüşürüz amca."
"Mümkünse başka bir yerde görüşelim yeğenim." derken hâlâ Cihan'ın ensesini sıkmakla meşguldü.
Ters bir bakış atıp ortamı terk etti Ceylin.
Sinirle yanında duran askerine döndü Hasan. "Akıllı ol üstçavuşum almıyım aklını." diyerek elini ensesinden çekti Hasan.
Ceylin'in gittiğinden emin olduktan sonra içeri girdi.
Bu ikilinin sürekli bir araya gelmesi pek hoşuna gitmiyordu. Kezâ Cihan'da Hasan Albay'dan pek memnun değildi. Sürekli aralarına giriyor oluşu onu deli ediyordu ama Albay yeğenine yanık olmakta onun suçuydu. En iyisi zamana bırakmak diye düşünerek Gurbet şarkısını dinlemeye devam etti.
Özdemir Asaf'ında dediği gibi;
"Her şeyi zamana bıraktık.
Zamanımız var mı bilmeden."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |