7. Bölüm

7. BÖLÜM

Vespera
vesperaa__

Telefonuma gelen tonla cevapsız arama ve mesajları cevaplamak için elime aldım. Bütün bildirimler Neva'dan gelmişti. Mesajlarda, hemen ona geri dönmem gerektiği yazıyordu. Aklımda türlü senaryolar kurduktan sonra arama kısmına girip ismine dokundum. Tedirgin bir şekilde telefonu kulağıma götürüp açmasını bekledim. Telefon açılınca hemen cevap verdim. "Önemli bir şey mi var?"

Yok kızım önemli olmadığı için 1500 kere arayıp mesaj atmış.

Endişeli bir sesle cevap verdi. "Çabuk hastaneye gel."

Daha da tedirgin olmuştum. "Birine bir şey mi oldu Neva? Meraktan öldüreceksin."

"Dediğimi yapıp hastaneye gelir misin?"

Yerimden ayaklandım. "Tamam geliyorum." diyerek telefonu kapattım. Montumu ve çantamı alarak öğretmenler odasından çıktım. Bir yandan da taksi çağırmakla meşguldüm.

"Ne bu acele? Nereye gidiyorsun?" diyerek yanımda belirdi Emre. O da benimle beraber birer birer merdivenleri iniyordu.

"Hastaneye gidiyorum. Arkadaşım acil gelmemi söyledi." derken gözüm hâlâ telefondaydı.

"Taksiye gerek yok ben bırakırım seni. Hem motorla daha hızlı gideriz." dedi.

Motorla gitmek çok makul bir fikirdi fakat ona binme fikri pek makul değildi. Canımı yolda bulmamıştım sonuçta. Telefondan gözümü çekerek Emre'ye odaklandım. "Teşekkür ederim, taksi ile giderim." dedim.

"Belli ki çok acil, inat etme de gel bırakayım." diyerek ısrar etmeye devam etti.

"Peki tamam ama çok hızlı sürme." diyerek telefonu çantama koydum.

O iş bende bakışı attı. Kesin hızlı gidecekti. Yanmıştım. Hız korkum vardı benim. Ne diye kabul etmiştim bu saçma teklifi. Yapacak bir şey yoktu mecbur binecektik.

Motorun yanına geldiğimizde takmam için siyah bir kask verdi. Motoru da, verdiği kask gibi siyah ve oldukça güzel bir motordu. Emre kaskını takmış motora binmişti bile. Ben hayatımda hiç kask takmadığım için biraz cebelleşiyordum. Sağolsun bu cebelleşmemi fark edip bana döndü. Taktığı kasktan yüzü tam belli olmasa da kısılan gözlerinden bana güldüğünü anlamıştım. Ufak bir göz devirmiştim. Mesajı almış olmalı ki kısılan gözleri tekrar eski halini aldı.

Kaskımı taktıktan sonra motora bindim. Arkadan tutunmayı tercih etmiştim fakat ani yaptığı hız ile ona tutunmak zorunda kalmıştım. Biran önce varmak için bildiğim tüm duaları okumaya başladım. Dediği gibi arabadan daha kısa bir süre de hastaneye varmıştık. Emre'nin yardımı ile kaskımı çıkarıp hızlı adımlarla içeriye girdim. Neva'nın odasını bildiğim için o tarafa doğru yürümeye başladım. Odasının biraz gerisinde bulunan yoğun bakımın önünde ağlayan bir kadın, yanında da onu teselli eden bir adam vardı. Onların hemen karşısında da ayakta bekleyen askerler vardı. Bu yüzler oldukça tanıdıktı. Olduğum yerde öylece kalmıştım. İçlerinden birine bir şey olmuş olma endişesi ile etrafa bakınırken karşıdan beyaz önlüğü ile Neva yanıma geldi.

"Kime ne oldu?" dedim endişe ile.

"Ömer ve Atakan..." dedi, durdu. Niye susmuştu. Ne olmuştu onlara?

Dönüp ona baktım. Cümlenin devamını bekledim. Devam etti. "Operasyonda vurulmuşlar. Merak etme ameliyat iyi geçti ama her ihtimale karşı yoğun bakımda tutmamız gerekiyor." dedi.

Bir süre olduğum yerse sessizce bekledim. Kalbime inanılmaz bir yük binmişti. Sanki birisi beni çivi ile çakmış gibi hareket edemedim. Omzumda hissettiğim el ile bir anlık irkildim.

"İyi misin?" dedi Emre kısık bir sesle.

Kafamı çevirip yüzüne boş boş baktım. Sonra tekrar önüme dönüp ilerlemeye başladım. Sandalyede çaresizce oturan Ceyda teyzenin yanına geldim. Dönüp şaşkın bir ifade ile bana baktı. Beni burada beklemiyordu sanırım. Yerinden kalkıp bana sarıldı. Acısı büyüktü. Sanki birazını bana veriyormuş gibiydi. Bu sarılmaya karşılık yükünü bir nebze de olsa hafifletmeye çalıştım.

Neva yanımızda belirdi. Eliyle Ceyda teyzenin omzunu sıvazlayıp ağlamasını dindirmeye çalıştı. "Ceyda hanım lütfen biraz daha sakin kalmaya çalışın." Dönüp yoğun bakım camından içeride yatan Ömer ve Atakan'a baktı. "Onlar bu vatanın güçlü askerleri ve evlatları. Eminim iyi olacaklar." diyerek bize döndü ve tebessüm etti.

Ceyda teyzeye döndüm bir nebze de olsa rahatlamış gibiydi. Ben ona bakınca o da bana baktı. Tebessüm etti. Eliyle saçımı sonra yanağımı okşadı. "Uzun zaman oldu, ne kadar güzelleşmişsin." dedi.

E herhalde Ceyda teyzecim ne sandın bizi demek vardı lakin ortam pek müsait değildi. Bunu başka bir zaman hatırlatıp düşüncelerimi dile getirecektim. Onun yerine buruk bir tebessüm ile karşılık verdim.

Arkasında oturduğu yerden İbrahim amcam lafa girdi. "Hanım bizim kızı ilk defa görmüyorsun ki." diyerek çok mantıklı bir cümle kurmuştu. İbrahim amca, Ceyda teyzeye göre daha dik duruyordu. E netice de eski asker, eski topraktı. Bilirdi bu acıları. Dostunu ve nice silah arkadaşlarını, uğruna savaştığı bu topraklara gömmüştü. Zordu fakat alışmıştı. Evladı da yaşadığı için şükür ediyor bu yüzden dik duruyordu.

"Acısı var kadının İbrahim amca, ne dediğini mi biliyor." diye lafa girdi Alper.

"Haklısın." derken ağır ağır başını aşağı yukarı sallamıştı İbrahim amca.
Dönüp Neva'ya bir şeyler söyleyecekken polis üniforması ile koşar adımlarla yanımıza gelen kadın yüzünden laflarımı geri yutmuştum. Merakla kadını dinlemeye başladım.

"Durumları nasıl? Ne zaman uyanırlar?" diye soruları peş peşe sıraladı.

"Siz kimsiniz?" diye çok makul bir soru sordu Neva.

"İçerde yatanların arkadaşıyım." Net bir cevap olmuştu.

Neva gerekli açıklamayı yaparken ben kadını süzmekle meşguldüm. Vallahi çok güzel kadındı. Onu yiyen bakışlarımı fark etmiş olmalı ki sert gözleri ile bana döndü.

"Siz kimsiniz?"

Cidden kimdim ben. Ömer'in bir şeyi değildim. Çocukken arkadaştık peki ya şimdi? Sallamasyon bir cevap verdim. "Ömer, eski bir arkadaşım." Yeterli bir cevaptı. "Adım Meyra." diyerek elimi ona doğru uzattım.

"Sezgi." diyerek karşılık verdi.

Mert aradaki gerginliği ve sessizliği bozarak araya girdi. "Atakan komutanım uyandı." diyerek hepimize heyecanlı bir şekilde baktı.

Olduğum yerden biraz daha ilerleyerek cama yanaştım. Atakan uyanmış fakat Ömer hâlâ uyuyordu. Biraz içim acımıştı. İçimdeki hislere karşılık bulamasam bile netice de bir husumetimiz vardı.

Sezgi biranda öne atılıp içeri girmek istedi. Yoğun bakımda oldukları için üstüne bir şeyler geçirip girmişti içeri. Uzun bir süre sonra Atakan'ı normal odaya aldılar. Herkes orada beklerken Ceyda teyze, İbrahim amca ve ben hâlâ Ömer'in uyanmasını bekliyorduk. Kolumdaki saate baktım. Epey geç olmuştu. Neyse ki sabah okul yoktu, bu yüzden rahattım.

Yanımda hissettiğim beden ile kafamı hafifçe yana çevirdim. Emre yanımda duruyordu. Hâlâ gitmemiş miydi? Şuan bunu düşünemezdim ama kibarlıktan sormak durumda kaldım.

"Sen hâlâ gitmedin mi?"

Gözlerini camdan çekerek bana odakladı. "Sen gitmeyince gitmek istemedim. Eve bırakayım seni. Geç oldu zaten."

"Yok teşekkür ederim, ben biraz daha burada kalacağım." diyerek buruk bir tebessüm ettim.

Aramıza Neva girdi. "Sabah tekrar gelirsin. Ben sabaha kadar nöbetteyim zaten." Hafifçe kulağıma eğildi. "Uyanırsa haber veririm sana." diyerek geri çekildi.

Bu imalı sözüne imalı bir bakış attım. Bakışmalar ile anlaşabildiğim insanlara bayılıyordum. Konuşmaya ne lüzum vardı yani. Dönüp tekrar Ömer'e baktıktan sonra derin bir iç çektim. Yavaş adımlarla hastaneden çıkmıştık. Derin bir nefes aldım, hastane havası her zaman çok basık ve sıkıcı gelmiştir bana.

Burada her yer birbirine yakın olduğu ve altımızda motor olduğu için kısa süre de eve gelmiştik. Emre'ye teşekkür ederek eve girdim. Yazel'in uyumuş olma düşüncesi ile sessizce kapıyı açıp içeriye girdim. Bıraktığı kapı aralığından içeriye göz attım. Tahmin ettiğim gibi uyuyordu. Montumu asarak bende odama geçtim o kadar yorgundum ki üzerimi değiştirmeden kendimi yatağa attım.

Çalan telefonum sesiyle gözlerimi aralamaya çalıştım. Hava hâlâ karanlıktı. Önce saate dönüp baktım, sabahın 5'inde kimdi bu. Şafak operasyonuna ben gidiyordum herhalde. Oflayarak telefonu açtım.

Uykulu bir sesle, "Kimsiniz?" dedim.

"Ömer uyandı." Neva'nın tek bir cümlesi ayılmama yetmişti.

Telefonu kapatıp zaten giyinik olan üstüme montumu geçirip evden çıktım. Şuan taksi bekleyecek zamanım olmadığı için koşar adımlar ile hastaneye gitmeye başladım. Hiçbir kuvvet beni bu saatte, bu ayazda hastaneye kadar yürütmezdi ama ortada çok daha farklı hisler olduğu için her şeyi yapabilirdim. Tek taraflı olduğunu da bir kez daha vurgulamak isterim.

Bu düşünceler ile ilerlerken ne zaman geldiğimi fark etmeden yine aynı hızla hastaneye giriş yaptım. Yoğun bakımın önüne gelmiştim bile fakat içeride yatan kimse yoktu. Telaşla sağıma soluma baktım. Hani uyanmıştı bu çocuk. Önümde beliren Nevaya yapıştım hemen.

"Ömer nerde." dedim telaşla. Bu ne telaş be kızım sakin ol az dedi içimden bir ses. Şuan onu hiç dinleyemezdim.

Sanki içimdeki ses Neva'ymış gibi cevap verdi. "Biraz sakin olur musun? Normal odaya aldık." derken beni odaya götürüyordu.

İçeriye girmem için eliyle gir işareti yaptı. Yavaşça kapıyı açıp içeriye girdim. Gözleri kapalıydı. İlaçların etkisi ile uyuyordu sanırım. Yatağın yanında duran sandalyeyi sessizce çekip yanına oturdum. Uzun bir süre ne diyeceğimi bilemez bir şekilde öylece bekledim.

Elimde hissettiğim el ile gözlerimi araladım. Yavaşça kafamı kaldırdım. Uyuya kalmıştım ve her yerim tutulmuştu. Tutulan boynuma elimi götürdüm. Ömer uyanmıştı ve şuan eli elimin üstündeydi. Birden elimi çekme isteği hissettim.

"Ne işin var burda." dedi yorgun sesiyle.

"Neva uyandığını söyleyince sabah gelmiştim ama ilaçların etkisiyle geri uyumuşsun sanırım. Bende beklerken uyuya kalmışım." dedim tek nefeste. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki her an ağzımdan çıkıp dile gelebilirdi.

"Gerek yoktu buraya kadar yorulmana. Yine de sağol."

"Rica ederim." dedim utana sıkıla. "Daha iyi misin?" diyerek devam ettim.

Tavana bakarken, "İyiyim." dedi sadece.

Kolunda bir bıçak yarası vardı. Karın bölgesine de bir kurşun yemişti. Buna rağmen iyiyim demesi takdire şayandı. Ayağa kalkarak alkışlamamak için kendimi zor tutmuştum.

Kapının açılma sesiyle kafamı o yöne çevirdim. Ceyda teyze ve İbrahim amca gelmişti. Aniden ayağı kalktım.

"Otur kızım otur." diyerek içeri girdi Ceyda teyze.

"Oo bizim kızda burdaymış." diyerek arkasından İbrahim amca sırıtarak girdi. Ellerini arkaya bağlamış tam bir baba edasıyla yatağın diğer tarafına geçip koltuğa oturdu.

"Şey ben çıkayım siz rahat edin." diyerek tam çıkmaya meylediyordum ki Ömer'in lafıyla yine ayaklarıma çiviler çakılmıştı.

"Gerek yok, kal." diye oldukça rahat bir cümle kurmuştu.

Bu cümlesine karşılık İbrahim amcaya ve Ceyda teyzeye bakmıştım gayet mutlulardı. Dönüp Ömer'e baktım. Dışarıya göre boş ama bana göre anlamlı bakışlar atmakla meşguldü. Umarım düşündüğüm şey olmuyordur. Aksi halde benim bünye bunu hiç kaldırmayabilirdi. Aslında kaldirabilirdi. Neden olmasındı. Kaçmanın da bir mantığı yoktu zaten. Ziyadesi ile yorulmuştu bu bünye zaten.

Hem ne demiş Mevlâna;
"Kahverengi dallardan pembe çiçekler açtığına göre, ümitsizliğe gerek yok."

Bölüm : 28.04.2025 15:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...