
Voldemort tüm müritlerini çağırmıştı.
Crabe, goyle, Avery, Nott, parkinson ve malfoy. Hepsinden tek tek hesap sordu. Daha sonra birisi geldi. Diğer ölüm yiyenlerden farklı bir maskesi vardı.
diğerlerinin aksine beyaz bir kululetası vardı. Her yeri bembeyazdı. Saçlarını saklamıştı belli olmuyordu. Voldemort gelen kişiye bir hazineymişcesine baktı.
"Ah gel alexandra. Onun kim olduğunu biliyor musun potter? Aslında tanıyorsun.." dedi ve kıs kıs güldü. " kendisi benim en yakın dostum. Aramıza yeni katıldı. Ona bu ismi ben verdim. Alexsandra... savaşçı ve koruyucu demek.
Kendisi benim leydim olur. "
Harry'nin kafası karışmıştı ne demek tanıyordu? Maskesinden dolayı asla anlaşılmıyordu kim olduğu. Gözleri de karanlıkta belli olmuyordu.
"Her neyse. Çöz onu kılkuyruk."
***
"Sana nasıl düello edileceğini öğrettiler mi, Harry Potter?" diye sordu, kırmızı gözleri karanlıkta parıldıyordu. Bu sözcüklerle birlikte Harry, sanki daha önce yaşadığı bir hayata aitmiş gibi, iki yıl önce Hogwarts'ta kısa süreyle katıldığı Düello Kulübü'nü hatırladı.
Orada tek öğrendiği şey, Silahsız Bırakma büyüsü, Expelliarmus'tu. Ve, eğer yapabilse bile, çevresini otuzdan fazla Ölüm Yiyen çevirmişken, Voldemort'u asasından yoksun bırakmak ne işe yarardı ki? Onu bu durum için donatacak bir şey hiç öğrenmemişti.
Moody'nin her zaman uyardığı şeyle karşı karşıya olduğunu biliyordu. Önüne geçilmez Avada Kedavra laneti ve Voldemort haklıydı, bu sefer annesi onun uğruna ölmek için orada değildi. Tamamen korunmasızdı. Voldemort, "Karşılıklı eğiliyoruz, Harry," dedi, biraz eğildi, ama yılan yüzü gibi yüzünü Harry'ye dönük tuttu. "Haydi, bütün inceliklere uymalıyız... Dumbledore senin kibar davranmanı isterdi. Ölüm karşısında eğil, Harry..."
Ölüm Yiyen'ler yine gülüyorlardı. Voldemort'un dudaksız ağzı gülümsüyordu. Harry eğilmedi. Voldemort'un onu öldürmeden önce onunla oyun oynamasına izin vermeyecekti, ona bu zevki tattırmayacaktı. "Eğil, dedim." Voldemort asasını kaldırdı ve Harry sanki muazzam büyüklükte, görünmez bir el onu amansızca ileri doğru itiyormuş gibi omurgasının büküldüğünü hissetti; Ölüm Yiyen'ler daha da gürültülü kahkahalar attılar. Voldemort usulca, "Çok iyi," dedi, o asasını kaldırırken Harry'nin üstündeki baskı da azaldı.
"Ve şimdi bir erkek gibi benim karşıma çıkacaksın; sırtın dik ve gururlu, babanın öldüğü gibi... Ve şimdi de düelloya başlıyoruz." Voldemort asasını kaldırdı ve Harry daha kendini koruyacak bir şey yapamadan, hareket bile edemeden, Cruciatus laneti onu tekrar çarptı.
Acı öyle yoğun, öyle yakıcıydı ki, nerede olduğunun bile farkında değildi artık. Akkor kesilmiş bıçaklar teninin her santimini deliyordu, başı kesinlikle acıdan patlayacaktı; hayatında haykırmadığı kadar yüksek sesle haykırıyordu. Ve sonra durdu. Harry yana yuvarlandı ve güçlükle ayağa kalktı.
Tıpkı eli kesildiği zaman Kılkuyruk'un titrediği gibi, kontrolsüzce titriyordu; sendeleyerek yan yan gidip, seyreden Ölüm Yiyen'lerin oluşturduğu duvara çarptı; onlar da onu geriye, Voldemort'a doğru ittiler. "Küçük bir mola," dedi Voldemort, yarıktan farksız burun delikleri heyecandan titriyordu, "Küçük bir mola... Acıdı, değil mi, Harry? Sana bunu tekrar yapmamı istemezsin, değil mi?"
Tüm ölüm yiyenler gülüyordu.
Alexsandra hariç.
Harry cevap vermedi. Kıza baktı bir umut ile. Cedric gibi ölecekti, o acımasız kırmızı gözler ona öyle diyordu, ölecekti ve bu konuda yapabileceği hiçbir şey yoktu ama onun oyununa uymayacaktı. Voldemort'a boyun eğmeyecekti, yalvarmayacaktı. Voldemort usulca, "Sana bunu tekrar yapmamı ister misin diye sordum," dedi. "Bana cevap ver! Imperio!" Ve Harry, hayatında üçüncü kez, aklından bütün düşüncelerin silindiği hissini duydu.
Ah, ne mutluluktu düşünmemek, yüzüyor gibiydi, rüya görüyordu... Bana hayır de yeter... Hayır de... Bana hayır de yeter... Başının gerisindeki daha baskın bir ses, demeyeceğim, dedi, cevap vermeyeceğim...
"YAPMAYACAĞIM!" Ve Harry'nin ağzından bu söz çıktı; mezarlıkta yankılandı. Rüya hali, sanki üstüne soğuk su dökülmüş gibi bir anda ortadan kalktı. Cruciatus lanetinin bedeninin her yanında bıraktığı acılar bir anda geri döndü; nerede olduğunu ve neyle karşı karşıya olduğunu da bir anda fark etti.
"Yapmayacak mısın?" dedi Voldemort yavaşça, Ölüm Yiyen'ler artık gülmüyorlardı. "Hayır demeyecek misin? Harry, itaat, sana ölmenden önce öğretmem gereken bir erdem, belki bir doz daha acı gerek, ha?"
Voldemort asasını kaldırdı, ama bu sefer Harry hazırdı; Quidditch eğitiminden gelen reflekslerle kendini yanlamasına yere attı; Voldemort'un babasının mermer mezar taşının arkasına yuvarlandı ve lanet kendisini es geçerken, taşın çatladığını duydu. Ölüm Yiyen'ler gülerken, Voldemort'un gittikçe yaklaşan yumuşak, soğuk sesi, "Saklambaç oynamıyoruz, Harry," dedi. "Benden saklanamazsın. Yoksa bu, düellomuzdan bezdiğin anlamına mı geliyor? Benim artık işi bitirmemi tercih ettiğin anlamına mı geliyor? Çık oradan, Harry, çık oradan da oyna; öyleyse, çabuk olacak, hatta acısız bile olabilir; ben bilemem; ben hiç ölmedim..."
Harry mezar taşının arkasına çömeldi, sonunun geldiğini anladı. Hiç umut yoktu, hiç yardım da yoktu. Asası ondan uzaktaydı.
Voldemort'un daha da yakına geldiğini duyarken, sadece bir tek şey biliyordu, korku ya da mantığın ötesinde olan bir şey: Burada, saklambaç oynayan bir çocuk gibi çömelmiş halde ölmeyecekti; Voldemort'un ayakları dibine diz çökmüş halde ölmeyecekti, babası gibi dimdik ölecekti ve kendini savunmaya çalışarak ölecekti, savunmak mümkün olmasa bile.
"Alexsandra sen artık git, fazla dikkat çekmeden." Dedi alexsandra ise cevap vermeden sadece kafasını sallayıp biraz uzaklaştı. Harry bir şeye daha dikkat etti Alexsandra eğilmemişti. Uzaklaşırken ise kimseye görünmeden Harry'nin önüne asasını itti .
Harry bir anlığına şaşırsada hemen kendini toparladı.
Harry ayağa kalktı, asasını elinde sımsıkı kavradı, önünde tuttu ve kendini mezar taşının yanından öne doğru atıp Voldemort'la yüz yüze geldi. Voldemort hazırdı. Harry, "Expelliarmus!" diye bağırırken, Voldemort da, "Avada Kedavra!"
diye feryat etti. Tam Harry'nin asasından kırmızı bir ışık seli fırlarken, Voldemort'un asasından da yeşil bir ışık seli fışkırdı, havada buluştular.
Ve birden Harry'nin asası, sanki içinden bir elektrik akımı geçiyormuşçasına titreşmeye koyuldu; eli onu sıkı sıkı sarmıştı; istese de bırakamazdı zaten ve dar bir ışık huzmesi iki asayı birbirine bağladı; bu ışın kırmızı da, yeşil de değildi, parlak ve koyu bir altın şansıydı. Şaşkın bakışlarla ışını izleyen Harry, Voldemort'un uzun, beyaz parmaklarıyla kavradığı asanın da sallanıp titreştiğini gördü. Ve sonra hiçbir şey Harry'yi buna hazırlayamazdı, ayaklarının yerden kesildiğini hissetti. O da, Voldemort'da havaya yükselmişlerdi, asaları hâlâ o parlak altın sarısı ışık ipliğiyle birbirine bağlıydı. Voldemort'un babasının mezar taşından kayarak uzaklaştılar ve açık, mezarların olmadığı bir toprak parçasında durdular.
Ölüm Yiyen'ler haykırıyordu. Voldemort'dan talimat istiyorlardı; yaklaşıyorlar, Harry ile Voldemort'un çevresindeki çemberi yeniden oluşturuyorlardı, yılan kıvrıla kıvrıla hemen arkalarından geliyordu, bazı Ölüm Yiyen'ler asalarını çekmişlerdi. Harry ile Voldemort'u birbirine bağlayan altın ışık ipliği küçük parçalara ayrıldı; ama asalar birbirlerine bağlı kaldılar, Harry ile Voldemort'un tepesinde, çevrelerinde birbirlerini çaprazlamasına kesen bir ışın daha kavisler çizdi; ta ki, ikisi altın rengi, kubbe biçimi bir ağ ile sarılana kadar. Işıktan kafesin ötesinde Ölüm Yiyen'ler çakal gibi dolaşıp daireler çiziyorlardı, çığlıkları şimdi tuhaf bir şekilde bastırılmıştı.
Voldemort, "Hiçbir şey yapmayın!" diye haykırdı, Ölüm Yiyen'lere. Harry onun kırmızı gözlerinin olup bitenler karşısında hayretle açılmış olduğunu gördü, asasını hâlâ Harry'ninkine bağlı tutan ışık ipliğini koparmak için mücadele ettiğini gördü. Harry kendi asasına iki eliyle daha da sıkı sarıldı ve altın iplik kopmadı. Voldemort, Ölüm Yiyen'lere, "Ben size emir vermeden hiçbir şey yapmayın!" diye bağırdı
Asalarının ucundan bir ışık huzmesi çıktı ve bir beden gözüktü.Harry'de annesinin hayalet yüzüne baktı.
"Lilith bize haber verdi, Baban da geliyor," dedi annesi usulca. "Seni görmek istiyor, her şey yoluna girecek, sıkı tut..." Geldi de, önce başı, sonra bedeni; uzun boylu ve Harry gibi dağınık saçlı bir adamın, James Potter'ın dumanlı, gölgeli bedeni Voldemort'un asasının ucundan tomurcuklandı, yere düştü ve karısı gibi doğruldu. Harry'ye yaklaştı, eğilip ona baktı, diğerlerininki gibi uzaktan gelen, yankılanan bir sesle konuştu.
Ama usulca konuştu ki, kurbanları çevresinde dolanırken yüzü korkudan moraran Voldemort duymasın. "Bağlantı kopunca sadece birkaç saniye daha kalacağız ama sana zaman sağlayacağız. Anahtara gitmelisin, seni Hogwarts'a götürür, anlıyor musun, Harry?" "Evet," diye soludu Harry, parmaklarından kayıp gitmekte olan asasını tutmak için var gücüyle mücadele ediyordu
Voldemort'un kırmızı gözleri karanlıkta alev gibi parladı. Harry onun ağzının bir gülümsemeyle büküldüğünü gördü, asasını kaldırdığını gördü. "Accio!" diye bağırdı Harry, asasını Üçbüyücü Kupası'na doğrultarak. Kupa havalanıp ona doğru süzüldü.
Harry onu sapından yakaladı Voldemort'un öfke çığlığını duyduğu anda, göbeğinin gerisindeki, Anahtar'ın çalıştığını gösteren sarsılmayı da hissetmişti. Anahtar onu bir rüzgâr ve renk anaforu içinde hızla götürüyordu. Birden sahada buldu kendini.
______________________________
Sizce,
bu gizemli kız kim?
Harry 'e neden yardım etti?
🖤🪄
1220 kelime
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.32k Okunma |
625 Oy |
0 Takip |
62 Bölümlü Kitap |