
"APTAL MISIN SEN?" Lily nin öfkesi madam porfmey'i bile korkutacak olmuş ki uzakta bekliyordu " Ya daha kötü bişey olsaydı draco?"
Sarışın çocuk sırıttı " benim için endişelenmişsin bakıyorum da lils?"
" Hiç te bil- ( draconun bakışlarını gördü ) lanet olsun evet kes sesini " ve sarıldılar
" barıştık mı " "evet"
***
Sonunda Lupin odaya girdiğinde, bizim konuşmamızda bitmişti. Lupin belli belirsiz gülümsedi ve eski püskü çantasını öğretmen masasının üstüne koydu. Her zamanki gibi pejmürdeydi, ama en son gördüğümden beri daha sağlıklı görünüyordu. Sanki arada birkaç iyi yemek yemiş gibiydi.
"İyi günler," dedi. "Lütfen kitaplarınızı kaldırıp çantalarınıza koyar mısınız? Bugünkü dersimiz, uygulamalı bir ders olacak. Sadece asalarınıza ihtiyacınız var." Herkes hazır olunca, "Peki öyleyse," dedi Profesör Lupin.
"Lütfen, beni izler misiniz." Hem şaşıran, hem meraklanan sınıf ayağa kalktı, sınıftan çıkan Profesör Lupin'i izledim bende onlar gibi. Profesör bizim önümüze düşüp ıssız bir koridordan geçti, köşeyi dönünce hortlak Peeves'le karşılaştık. Havada tepe üstü uçar gibi durmuş, en yakındaki anahtar deliğine çiklet tıkıyordu.
Peeves, Profesör Lupin yarım metre kadar ötesine gelmeden başını kaldırmadı, sonra kıvrık tırnaklı ayağını oynatarak şarkı söylemeye başladı.
"Deli lüleli Lupin," diye şakıdı Peeves. "Deli leli Lupin, deli lüleli Lupin -" Hemen hemen her zamanki kadar kaba ve başa çıkılmaz görünen Peeves genelde öğretmenlere biraz saygı gösterirdi. Dönüp Profesör Lupin'e baktım, tatlı tatlı, "Ben senin yerinde olsam çikleti o anahtar deliğinden çıkarırdım, Peeves," dedi. "Yoksa Bay Filch süpürgelerini içeri koyamaz."
Filch, Hogwarts'ın hademesiydi. Öğrencilere ve evet, Peeves'e karşı da sürekli savaş ilan etmiş, kötü huylu, başarısız bir büyücü daha doğrusu bir kofti.
Ne var ki, Peeves, Profesör Lupin'in dediklerine aldırmadı. Dilini dudaklarının arasından çıkarıp hızla üfleyerek tükürüklü bir pırrrt sesi çıkarmakla yetindi. Profesör Lupin hafifçe içini çekti ve asasını çıkardı. Omzunun üstünden sınıfa, "Bu, yararlı ve küçük bir büyüdür," dedi. "Lütfen dikkatle bakın." Asasını omuz hizasına kaldırdı ve, "Waddiwasi!" diyerek Peeves'e doğrulttu.
Çiklet kurşun hızıyla anahtar deliğinden fırlayıp dosdoğru Peeves'in sol burun deliğine daldı. Peeves tepe üstü dönüp düzeldi ve lanet ederek hızla uzaklaştı. Dean Thomas hayret içinde, "Süperdi, efendim!" dedi. "Teşekkür ederim, Dean," dedi Profesör Lupin, asasını ortadan kaldırarak.
"Devam edelim mi?" Yeniden yola düştük, öğrenciler pejmürde Profesör Lupin'i artan bir saygıyla süzüyorlardı, bu açıkça belliydi. Bizi ikinci bir koridordan geçirdi ve öğretmenler odasının tam önünde durdu.
"İçeri buyurun," dedi kapıyı açıp yana çekilerek. Eski, dağınık iskemlelerle dolu, uzun, duvarları ahşap kaplamalı bir oda olan öğretmenler odasında, bir öğretmen hariç, kimse yoktu. Profesör Snape alçak bir koltukta oturuyordu, biz içeri girerken dönüp baktı. Gözleri pırıl pırıl parlıyordu, ağzının kenarında pis ve alaylı bir gülüş vardı.
Profesör Lupin içeri girip kapıyı kapamaya kalkışınca Snape, "Açık bırak, Lupin" dedi. "Buna tanık olmamayı tercih ederim." Ayağa kalktı, kara cüppesi arkasında dalgalanarak bizim yanımızdan geçti.
Kapıya gelince olduğu yerde döndü ve, "Herhalde seni uyaran olmamıştır, Lupin" dedi. "Ama bu sınıfta Neville Longbottom var. Ona zor bir şeyi emanet etmemeni tavsiye ederim. Tabii, Bayan Granger kulağına talimatları fısıldamıyorsa." "Operasyonun ilk aşamasında bana Neville'in yardımcı olacağını umuyordum," dedi, Lupin. "Ve eminim hayran olunacak bir performans gösterecek."
Neville'in yüzü, böyle bir şey mümkünse eğer, daha da kızardı. Snape dudak büktü, sonra da kapıyı çarparak çıkıp gitti.
Profesör Lupin, eliyle sınıfı odanın ucuna doğru çağırarak, "Şimdi," dedi. Burada öğretmenlerin yedek cüppelerini bulundurdukları eski bir gardıroptan başka bir şey yoktu. Profesör Lupin yanına gidince, gardırop birden yalpalayıp duvara çarptı.
Çocuklardan kimi korkuyla geriye atlarken, Profesör Lupin sükûnetle, "Kaygılanacak bir şey yok," dedi. "Orada bir Böcürt var." "Böcürt'ler karanlık, kapalı yerleri severler," dedi Profesör Lupin. "Gardıropları, yatakların altındaki boşlukları, lavaboların altındaki dolapları, bir keresinde birinin sarkaçlı, büyük bir saat içine saklandığını bile görmüştüm. Böcürt ise buraya dün öğleden sonra geldi. Ben de, acaba üçüncü sınıflara uygulama yapmam için öğretmenler burayı bana bırakır mı diye Müdüre sordum."
"O zaman, kendimize soracağımız ilk soru şu: Böcürt nedir?"
Lily Hemen elini kaldırdı. "Bir biçim değiştiricidir," dedi. "Bizi en fazla neyin korkutacağını düşünüyorsa onun biçimine bürünür." Profesör Lupin, "Ben bile daha iyi anlatamazdım, Bayan Black." dedi, fakat lily ile asla ama asla göz teması kurmadı.
"Öyleyse karanlıkta oturan Böcürt henüz bir biçime bürünmüş değil. Kapının öbür yanındaki kişiyi en fazla neyin korkutacağını bilmiyor. Tek başına olduğu vakit bir Böcürt'ün neye benzediğini kimse bilmez. Ama ben onu dışarı çıkardığım anda, her birimizin en çok korktuğu şey olacak. Yani," dedi Profesör Lupin.
Neville'in korkudan ağzından biraz tükürük saçmaya başlamasını görmezlikten gelerek, "Daha başlamadan Böcürt'e karşı büyük bir avantajımız var. Ne olduğunu fark ettin mi, Harry?"
"Şey, çok kalabalık olduğumuz için hangi biçime bürüneceğini bilemez de ondan mı?"
"Tam dediğin gibi," dedi Profesör Lupin, Hermione de biraz hayal kırıklığına uğramış görünerek elini indirdi. "Bir Böcürt'le başa çıkmak için yanınızda birilerinin olması her zaman en iyisidir. Aklı karışır. Ne olmalı acaba, başsız bir ceset mi, et yiyen bir sümüklüböcek mi? Bir seferinde bir Böcürt'ün tam da bu hatayı işlediğini görmüştüm, aynı anda iki kişiyi birden korkutmaya çalıştı, yarı yarıya sümüklüböceğe dönüştü. Doğrusu, hiç de korkutucu değil. Bir Böcürt'ü püskürten büyü basittir, ama zihin gücü gerektirir. Anlıyorsunuz ya, Böcürt'lerin işini asıl bitiren şey kahkahadır. Yapmanız gereken, onu eğlenceli bulacağınız bir biçime bürünmeye zorlamaktır.
Büyüyü önce asasız deneyeceğiz. Arkamdan tekrarlayın lütfen, Riddikulus!"
Sınıf hep bir ağızdan, "Riddikulus!" dedi
"Bu ders saçmalukus." dedi yanımda ki Draco, arkamızda duran Crabbe ve Goyle da kafalarını salladı.
"İyi. Çok iyi. Ama korkarım bu kolay bölümüydü. Çünkü bu kelime tek başına yeterli değil. İşte sen de bu noktada devreye giriyorsun, Neville."
Gardırop yeniden sarsıldı, ama idama gidiyormuş gibi öne çıkan Neville ondan fazla sarsılıyordu. "Şimdi, Neville," dedi Profesör Lupin. "Önce şunu sorayım: Seni dünyada en çok korkutan şey nedir dersin?" Neville'in dudakları kıpırdadı, ama ses çıkmadı.
Profesör Lupin neşeyle, "Pardon, Neville, duyamadım," dedi. Neville, sanki birisi ona yardım etsin diye yalvarıyormuş gibi, çaresizce etrafına bakındı. Sonra da zar zor duyulan bir sesle, adeta fısıldayarak, "Profesör Snape," dedi. Hemen hemen herkes güldü. Neville bile özür dilercesine sırttı.
Ancak Profesör Lupin düşünceli görünüyordu. "Demek Profesör Snape... hımm... Neville, sanırım ninenle birlikte oturuyorsun, değil mi?" "Şey, evet," dedi Neville, tedirgin bir şekilde. "Ama Böcürt'ün ona dönüşmesini de istemiyorum." "Hayır, hayır, beni yanlış anladın," dedi Profesör Lupin. Şimdi gülümsüyordu. "Acaba bize ninenin genelde ne tür şeyler giydiğini söyleyebilir misin?" Neville şaşırmış göründü, ama cevap da verdi: "Eh, hep aynı şapkayı giyer. Yüksek bir şapka, tepesinde de doldurulmuş bir akbaba var. Ve uzun bir elbise, normalde, yeşil, bazen de tilki kürkünden bir eşarp." "Peki ya çanta?" diye tüyo verdi Profesör Lupin. "Büyük, kırmızı bir çanta," dedi Neville.
"Tamam öyleyse. O giysileri çok canlı bir şekilde gözünün önüne getirebiliyor musun, Neville? Zihninin gözünde onları görebiliyor musun?" Neville, pek de emin olmadan, "Evet," dedi.
Lily lupinin ne yapmaya çalıştığını anlamıştı.
Belli ki arkasından ne geleceğini merak ediyordu. Lupin, "Böcürt bu dolaptan dışarı fırlayınca ve seni görünce, Neville," dedi, "Profesör Snape'in biçimine bürünecek. Sen de asanı kaldıracaksın, böyle ve 'Riddikulus' diye bağıracaksın, ninenin giysileri üzerinde var gücünle yoğunlaşacaksın.
Her şey yolunda giderse, Profesör Böcürt Snape, o yeşil elbiseyi giyip, o akbabalı şapkayı takmak ve büyük, kırmızı çantayı taşımak zorunda kalacak."
Herkes kahkahayı bastı. " KESİN SESİNİZİ " dedi lily ve lupine ise ters ters baktı. Gardırop daha da şiddetle yalpaladı. "Eğer Neville başarılı olursa, Böcürt büyük bir ihtimalle dikkatini sırayla hepimize çevirecek," dedi Profesör Lupin. "Şimdi hepinizin bir dakikanızı ayırıp sizi en fazla korkutan şeyi düşünmenizi ve ne yapıp da onu komik görünmeye zorlayacağınızı hayal etmenizi istiyorum."
Herkes sustu. Düşündüm. Dünyada beni en çok korkutan şey ne olabilirdi? Profesör Lupin, "Herkes hazır mı?" diye sordu. "Neville, geriye çekileceğiz," dedi Profesör Lupin. "Önünde açık bir alan olsun, tamam mı? Bir sonrakini ben öne çıksın diye çağıracağım. Hadi bakalım, hepiniz geriye çekilin ki, Neville rahat rahat çalışsın."
Hepsi geriye, duvarların dibine çekilerek Neville'i gardırobun yanında tek başına bıraktı. Neville solgun ve korkmuş görünüyordu, ama cüppesinin kollarını sıvamıştı ve asasını hazır tutuyordu. Kendi asasını da gardırop kapısının topuzuna yöneltmiş olan Profesör Lupin, "Üçe kadar sayıyorum, Neville," dedi. "Bir, iki, üç, şimdi!" Profesör Lupin'in asasının ucundan kıvılcımlar fışkırarak kapının topuzuna çarptı
Kapı bir hamlede açıldı. Kanca burunlu ve tehdit edici görünen Profesör Snape dışarı çıktı, gözlerinden şimşekler çakarak Neville'e baktı. Neville geriledi, asasını kaldırdı, ağzını açtı, ama ses çıkmadı. Snape, cüppesinin içine elini atarak, onun üzerine yürüyordu. "R-r-riddikulus!" diye ciyakladı Neville. Kırbaç şakırtısı gibi bir ses duyuldu. Snape sendeledi. Sırtında uzun, dantelli bir elbise, başında da tepesinde güve yenikli bir akbabanın bulunduğu yüksek bir şapka vardı şimdi. Elinde koskocaman, kırmızı bir çanta taşıyordu.
kafası karışan Böcürt tereddüt etti ve Profesör Lupin bağırdı: "Parvati! Öne çık!" Parvati, yüzünde kararlı bir ifadeyle, öne yürüdü. Snape ona döndü. Bir şrak sesi daha duyuldu. Şimdi Snape'in yerinde kan lekeleri içinde, sargılı bir mumya duruyordu. Görmeyen yüzü Parvati'ye çevriliydi. Yavaş yavaş, ayaklarını sürüyüp kaskatı kollarını havaya kaldırarak ona doğru yürümeye başladı. "Riddikulus!" diye haykırdı Parvati. Sargılardan biri mumyanın ayağı dibinde çözüldü, mumyanın ayağı sargıya takıldı, yüzükoyun yere düştü, kafası yuvarlanıp gitti.
"Aklı karıştı!'' diye bağırdı Lupin. "Başarıyoruz! Dean!" Dean hızla öne yürüdü. Şrak! Gözbebeği kopuk bir el oldu; el fırlayıp dönerek döşemede yengeç gibi sürünmeye koyuldu. "Riddikulus!" diye feryat etti Dean. Bir çat sesi duyuldu, el bir fare kapanına sıkıştı. "Mükemmel! Sıra sende, Ron!" Ron öne fırladı. Şrak! Birçok kişi çığlık attı. İki metre boyunda, baştan aşağı tüylü dev bir örümcek, kıskaçlarını tehdit edici şekilde şaklatarak Ron'un üzerine yürüyordu. Sonra "Riddikulus!" diye böğürdü Ron ve örümceğin bacakları yok oldu. Yuvarlanmaya başladı. Lavender Brown viyaklayarak onun önünden kaçtı ve benim ayaklarımın dibinde durdu
böcürt bi kaç kez hızlı şekilde şekil değiştirdikten sonra bir anda bana benzeyen kısa, kızıl fakat benim saçlarımın aksine düz kahverengi gözlü bir kız duruyordu önünde ise
Draco, narcissa, severus , albus'un cesetleri vardı kız sırtını bize dönüp oturdu ve "küçük sırrını bilmelerini istemezsin değil mi vindemiatrix?" Dedi lily cesetlere odaklanmıştı ama "RİDDİCULUS" diye bağırdı ve böcürt bir çiçek bahçesine döndü.
Lily şok içerisindeydi draco ona destek verircesine sarıldı. "Ben buradayım"
Daha sonra potter'ın ruh emiciye dönüşen böcürtü ile lily 'in gözleri beyaz rengini aldı
Lupin potter 'ın önüne geçti ve böcürt dolunay'a dönüştü ve lupin ise onu bir balona çevirerek dolaba geri tıktı
lily kendine geldiğinde bunun bir görü olduğunu anladı ve "Expecto patronum" dedi asasından bir maral çıktı ve böcürtü dolabın içine kovaladı.
"Lily..." diye fısıldadı profesör sonra kendine geldi ve dersi bitirdi daha sonra ise "bayan black siz bekler misiniz?" "Tabi"
1629 kelime 😧
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.32k Okunma |
625 Oy |
0 Takip |
62 Bölümlü Kitap |