11. Bölüm

“11.Bölüm Od”

esra
wolffcuub

"11. Bölüm Od"

 

Od; ateş , aşk ateşi.

 

  

 

Zaman insanın en büyük güvencesiydi. Zamana güvenirsen zaman seni yarı yolda bırakmazdı.

 

Kötülüğün her tonu yavaşça benliğine süzüldüğünde iyileşmen için gerekli olan tek şey zamanın verdiği güvencedir.

 

İyileşme bir süreç zaman ise iyileşmenin en büyük adımıdır.

 

Ben bütün kötülükleri unutmadan evvel her şeyi zamana bırakmış o insandım. Her şeyi gören, duyan, bilen ama sağır olandım.Yanlıştı bu. Yalanın farkında zamana yayılan bir süreçte ayaklarıma dolanacağını bildiğim o kara yanlış.

 

Bazı insanlar çaresizlikten beslenirdi. Karşında gördüğün insanın güçsüzlüğü senin elinde olan güce ışık tutardı. Güç zehirdi karşımda duran adam ise yılanın tekiydi. Zehir onun için yaşama bağlanmak demekti.

 

Motorunu kapattığım araba ıssız, şehirden kilometrelerce uzakta bir dağın yamacında sonraki adımını bilmeden öylecene duruyordu.

 

Güneş hala yerine dururken sıcaklığı içimde titremeye başlayan esintiyi durduramamıştı.

 

Altı arabanın iki yanında duran takım elbiseli adamlar robot misali elleri önde bağlanmış gözlerini kırpmadan arabada duran bana bakıyorlardı.

 

Konvoyun arasında olan camları siyah film kaplı uzun arabanın kapısı takım elbiseli bir adam tarafında açılırken ellerimi direksiyondan yavaşça çektim.

 

Siyah rugan ayakkabılarını dışarı çıkardıktan saniyeler sonra krem rengi takımıyla birlikte ayağa doğruldu.

 

Aramızda olan metrelere rağmen gözümün içine doğru bakıyordu. Hasta ruhu yavaşça gülümserken dizlerime değen parmaklarım kasıldı.

 

Birkaç adım attığında arkasında duran bir deste adam hazır ol da beklemeye devam etti.

 

İçinde olduğum arabaya yabancıydım. Tedirginliğimden Helin bir şeyler olduğunu anlamıştı ama ona sonra anlatacağımı şimdi bu evden çıkmamız gerektiğini söyleyince onun arabasıyla birlikte çıkmıştık. Şebnem ve Helin'i çarşıya bıraktıktan sonra bu dağ başına yalnız gelmiştim.

 

İçimde korkunun zerresi yoktu çünkü karşımdaki adam hasta ruhlu bir adamdı fakat bana zarar vermek onun ölmesiyle eş değerdi.

 

Kapıyı itip açtığımda sertçe arkamdan geri kapattım.

 

Beni gördüğünde yüzüne yayılan gülümsemesi midemi bulandırıyordu. Yaklaştıkça son gördüğüm halinden daha beter gibiydi. Uzayan saçları sakalları ile birleşmiş hastalıklı ten rengi kırışıklıklarıyla dolmuştu.

 

Adımları korkmadan ona doğru atıp az mesafe kala durdum.

 

Kollarını büyükçe açıp sararmış dişleriyle selamladı beni.

 

"Sevgili Rona seni o kadar özlemişim ki artık rüyalarıma girmeye başlamıştın." Arkamdan rüzgâr estiğinde sertçe havayı içine çekti. "Ah o kokun, kokunun tiryakisiyim."

 

"Ne istiyorsun benden kısa kes Karakoyun?"Onu her defasında görmek bana aynı duyguları yaşatıyordu. Nefret büyük bir duyguydu ona duyduğum his büyük bir boşluktu. Savrulduğum boşlukta duvarlara vuran canımın acısını hissediyordum sadece o karşımdayken.

 

"Sen nereye ben oraya, hala anlayamadın mı bunu?" Hareketlenip pantolonunun cebindeki elini çıkarttı. "Ben olmazsam sen yaşayamazsın öyle demişti baban yıllar önce değil mi?"

 

Büyük bir damgalı olan yüzüklü elini kaldırıp yanağıma dokundurmak isteyince tutup geri ittim.

 

"Bana sakın dokunmaya kalkma!"

 

"Yoksa ne olur müstakbel kocan beni mi öldürür?"

 

Sonraki adımını tahmin etmesi zor bir adam değil basit kurallarla oynardı her defasında. Şuan bir güç gösterisi sergiliyordu.

 

Takıntısı bendim onun. Aramızdaki yaş farkı onu daha da cezbettiğinden beni korurken bir süre sonra ben ondan korunmaya başlamıştım.

 

"Ne istiyorsun dedim sana! İstediğin her zaman beni ayağına çağıramazsın sen şu etrafımıza baksana neredeyiz eceline mi susadın sen?"

 

Ağzını açıp güldüğünde öndeki iki sarı dişi görünüyordu. Baştan aşağıya mide bulandırıcıydı.

 

"Seni görmek istedim hem de ait olduğun yerde. Mardin'e nasılda güzel yakışmışsın."

 

Adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattı. "Seni koruduğum adamla evlenecekmişsin doğru mu diye bakmaya geldim?"

 

"Buradan ölünün çıkmasını istemiyorsan defol git sakin bir daha bana ulaşmaya kalkma seninle bir işim yok benim pisliğine geri dön."

 

Adım attığım an kolumdan tutup hızla kendine çekti.

 

"Ben senin babanın kullanıp köşeye attığı adamı değilim, ben seni yıllarca o ağa bulmasın diye ruh gibi sakladım sen kalkıp o adamla mı evleneceksin lan şimdi?"

 

"Bırak kolumu Cengiz yoksa senin için hiç iyi olmayacak defol git buradan."

 

"Öyle kolay değil Rona Hanım, o işler öyle olmuyor artık. Ben seni yıllarca keyfimden mi korudum lan. Madem evlenecektin benimle evlenseydin o zaman, yıllarca peşinde köpek ettin beni."

 

Parmakları montun altından bile hissediliyordu ama biraz daha kolumu bırakmazsa artık bir kolu kalmayacaktı.

 

"Seni kimseye kolay kolay yar etmem, sen benimsin." Kolumu sıkıştırıp kulağıma nefesini vererek konuştuğu anda büyük alanda tekerleklerin toprakta çıkardığı çığlığı yankılandı. Kulakları sağır edecek o ses başımı döndürmüştü arkamı dönemiyordum ama oradan büyük sesler geliyordu.

 

Cengiz'in yüzünün şekli değiştiğinde güçlü bir ses daha duyuldu, Cengiz hızla sarsıldığında açık rengi takımının koluma uzanan tarafı koyu renge bulanmıştı.

 

Bedenine değen kurşunla sertçe sendelediğinde bende birkaç adım sarsılmıştım.

 

Burada olmasını isteyeceğim son kişi bile o değilken Doğu'nun gözlerinin içindeki büyük yangınla göz göze kalmıştım.

 

Öne doğru uzattığı eli ateşlenen silahı tutarken gözlerini ten bir an üstümden ayırmadı.

 

Arkası koca bir boşlukken olduğum yerdeki bütün tabancalar ona dönüktü o an. "Sakın ateş etmeyin!" diye haykırdım arkamda duran adamlara. Kolunu tutan Cengiz'e doğru atıldım. "Seni paramparça ederim sakın ona ateş etmesinler."

 

İki kolum birden tutulduğunda büyük bir kıskaca alınmıştım. Beni tutan sıktıkça sıkıyor nefes almamı bile engelliyordu.

 

Havaya tekrar bir el ateş edildiğinde Doğu büyük bir sesle bağırdı.

 

"O kadını hemen bırakmazsan buraya hepiniz için bir mezar kazarım. Ellerini ondan çek!"

 

Bedenimi saran eller gevşemişti ama ayrılmamıştı.

 

Cengiz'in acıdan buruşan yüzü hafifçe sırıtmaya zorluyordu kendisini.

 

"Bizde seni bekliyorduk damat bey hoş geldiniz ama puanınızı bir yerden kırmalıyım beni daha önceden bulmanızı beklerdim. Zayıf bir karşılama oldu."

 

"Kimsin lan sen? Hangi cesaretle karıma dokunursun sen?"

 

Cengiz yanıma gelip başını gülerek sallamaya başladı. "Kimsin diyor bana görüyor musun?" Bütün takımı kanı içerisinde kalmıştı ama bu onu bile önemsemiyordu.

 

"Ne garip şu âdem oğlu ya sen gel bir hayatı cehenneme çevirmek için yeminler ver ama biri o hayatı yaşatmak için çabalasın sonra sen gel hesap sor."

 

Doğu'nun bakışları benim üzerimde gidip geliyordu Cengiz'in söylediklerini hazmetmeye çalışıyor gibiydi

 

"Ben Cengiz Karakoyun Rona'yı yıllardır senden koruyan adam ve aynı amanda uzatmalı erkek arkadaşıyım."

 

Kulaklarım büyük bir uğultuyla çınlıyorken gözlerim ileriyi onun gözlerini seçemiyordu sanki. Kolunun yavaşça indiğini görebiliyordum silahını artık tutmayı bırakmıştı.

 

Kelimeler boğazıma dizilmişken sesim içeriden bile duyulmuyordu. Bu durum onun karşısında düşeceğim en aciz durumdu ama tek kelime konuşamadım o an.

 

Karşısında yalan söyleyen adam vardı. Ama benim canımı acıtan ondan gelecek zarara karşı beni koruduğunu söyleyen adamın karşısında kalmış olmasıydı.

 

Nefesini kısa mesafeden duyduğumda karşımda duruyordu. Beni saran kollar yavaşça geri çekildi ama ben adım atamadım.

 

"Ne dedin sen?"

 

"Duydun işte, hangisini anlamadın tekrar edeyim istersen?"

 

"Kes sesini!" İçimdeki ses sonunda dışarıya ulaştığında midemi bulandıran o sese döndüm. "Tek kelime daha edersen kimseye gerek kalmadan seni ben öldüreceğim."

 

Büyük kahkahayla birlikte başını geriye attığında Doğu'ya seslendi. "Hep böyle cesaretlidir dikkat et seni bir damla suda boğabilir."

 

Doğu'nun gözleri kısa bir an da açılıp kapandığında herkesin silahının bize dönmesinin sağlandığı o hareketi yaptı.

 

Kolumdan çekip beni arkasına aldığında koca bedeninin arkasında kaybolmuştum.

 

Eli hala bileğime sarılmışken onda daha önce hiç şahit olmadığım bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

 

"Bir daha seni karımın yanında görürsem o senin son günün olur duydun mu lan beni? Kalan hayatını da benim sikmemi istemiyorsa siktir git buradan bir daha haritada bile bakma lan bu şehre."

 

Cengiz'in yüzünü göremiyordum ama konuşamadığına eminim.

 

"Karımı bana gelene kadar koruduğun için sana teşekkür borçluyum o yüzden seni öldürmeyeceğim, yukarıdaki sana bir şans daha verdi iyi kullan. Ama bir daha ona gözün bile değerse senin kemiklerini köpeklere yem ederim."

 

"Duydun mu lan beni?" Karşısından cevap alamamak onu sinirlendirmişti ama cevap beklemeden beni de yanına alıp arkasını döndü.

 

Arkamızda bize dönen mermileri bırakarak ilerideki arabaya doğru yürüdük.

 

Büyük adımlarına yetişmem için daha hızlı adımlar atıyordum bu da koşuyormuşum gibi görünüyordu. Eli bileğimi sert şekilde sararken kaçacakmışım gibi tutuyordu.

 

"Doğu," diye seslendim.

 

"Arabaya bin Rona!" Diye adeta dişlerinin arasında konuştu.

 

Kapıyı açıp binmemi bekleyip önden yürüyerek kendi koltuğuna geçti.

 

Kolunu koltuğumun arkasına dayayarak arabayı geri geri çıkardığında direksiyonu hızla sağa çevirip arabayı düzleyip patika yola girdi.

 

Büyüklü küçüklü taşlar arabanın iskeletine çarpıp sesler çıkarttığında ortamdaki tek ses bağıran motorun sesi ve hızla dönen lastiklerdi.

 

Parmak boğumları sertçe direksiyonu kavradığında kan akışı kesilmiş bembeyaz olmuştu.

 

"Doğu bak ben,"

 

"Ne işin vardı senin orada o herifle onca silahlı adamın içinde?" Arabada sesi büyük gürültüyle patlıyordu.

 

"Bana bir şey yapmaz o doğu sakinleşir misin biraz."

 

"Bana bir şey yapmaz diyor ya yapmaz diyor." Sinirden gülüyordu ama ben buna daha çok gerilmiştim.

 

"Silahlar sana dönüktü lan sana. Ben gelmesem ne olacaktı Rona? Sen ne olsun istiyorsun söyle bana."

 

"Ben bir şey olsun istemiyorum dinler misin beni artık?" Ellerim ona uzanan ama bu onu daha çok sinirlenirmiş gibi yüzü daha çok kızardı.

 

"Sevgili miydiniz onunla?"

 

" Sen iyice saçmaladın ne sevgilisinden bahsediyorsun sen beni neyle itham ediyorsun?" Artık bende o kadar sakin değildim. Bende ona bağırıyordum.

 

"Ne işin var dağ başında o zaman canını ne için tehlikeye attın, neden aklına bana haber vermek gelmedi? Evden hırsız gibi çıkmışsınız."

 

"Veremezdim çünkü ne yapacağı belli olmayan biri herhangi biri gitse ona zarar verebilirdi ama bana vermez."

 

Kolu beni sertçe koltuğa bastırdığında arabada sert frenle durmuştu.

 

"Ne demek sana vermez senin özelliğin ne Rona? Hayatında mıydı adam , o yüzden mi bu evliliğe o kadar direndin?"

 

"Sen iyice saçmaladın, anlatmama izin vermiyorsan benim hakkımda da fikir yürütemezsin Ağa!"

 

"Ne işin vardı orada adamla neden gittin aklım almıyor lan ne sikime yalnız başına gittin oraya!"

 

"Düzgün konuş yeter ben saatlerce senin bu bağırışlarını mı dinleyeceğim eve götür beni."

 

Oturduğu yerden yan dönerek direksiyondan güç aldı. Üstüme doğru hafifçe eğildiğinde kokusu üstüme sinecek kadar yakındaydı.

 

"Sakın beni kendinle sınamaya kalkma,"başını sağa sola salladı "Sakın!"

 

"O Adamın yalan söylediğini biliyorsun." dedim onaylamak isteyerek.

 

Sakince karşılık verdi sözüme. "Biliyorum, o adamın kim olduğunu da biliyorum ama senin oraya yalnız başına gitmeni anlamıyorum."

 

"Ben bunu yapmak zorundaydım, yalnız gitmeseydim ne yapacağını bilemezdim."

 

"Hayır," diye sözümü kesti. "Sen artık hiçbir şey yapmaya mecbur kalmakta, yalnız olmakta zorunda değilsin. Sen bir Karahanlı olacaksan her şey senin dediğin gibi olmalı. Bir daha sakın benden habersiz bir şey yapma yeter."

 

Az önce kükreyen halinden eser kalmamış gibiydi bende onunla birlikte sakince ellerimi birleştirip konuşmasını dinliyordum.

 

"Seni ne diye getirtti oraya?" Sakin konuşmaya çalışıyordu ama alttaki sinirini anlayabiliyordum.

 

"Evden çıkmazsam geleceğini söyledi, buna izin veremezdim Doğu. Benim yüzünden kimsenin zarar görmesini kaldıramam anlıyor musun beni?"

 

"Peki ya sen zarar görseydin o zaman ben bunu nasıl kaldıracaktım, sen bunu anlıyor musun?"

 

Kokusu soluk bahar gibiydi ardı güneş gibi ama kasveti genzimi yakıyor gibide. Gölgesi üstüme düşmüş yüzü yüzüme yaklaşmıştı.

 

"Anlamıyorum."Diyebildim. Ben artık hiçbir şeyi anlamayacak kadar doluyum. "Ama anlatırsan dinlerim."

 

Dudağı hafif kıvrıldı. "Ben idrak ettiğimde söz sana da anlatacağım ama şimdi değil Rona, şimdi değil."

 

Gözlerim dudağı ve batan güneşe rağmen yerli yerinde olan elaları arasında gidip geliyordu. Zamanın bu anda durmasını istiyordum. Bütün gürültüler onun yanında susmuşken ben anda hapsolmak istedim. Duygularım büyük bir ihtilale hazırlanıyor gibiydi kimin galip geleceği belli olmayan ama silahların kuşanıldığı o harp.

 

🦋

 

  

"Rona saçmalama tabii ki de bekârlığa veda partinde bu iğrenç kot pantolonu giyemezsin, şiddet canlısı bir insan değilim ama beni buna itiyorsun." Elimden aldığı pantolonu kapıdan giren Helin'in ayaklarının önüne fırlattı.

 

Helin ayaklarına çarpan askıyla irkilip geri çekildi. "Gir minik helvam konunun seninle hiçbir alakası yok."

 

"Abla çok özür dilerim abim arayıp seni isteyince ben biraz tedirgin oldum yanımıza gelince de söylemek zorunda kaldım." Helin geldiğimden beri beni gördüğü her noktada sıkıştırıp üzüntüsünü dile getiriyordu.

 

"Helvam yeter ama sende tamam dedi ya kız, bütün olumsuzlukları ardımızda bırakıyoruz ve her şeyi pozitivize ediyoruz sakın tek kelime olumsuz şey çağırmayın bugün bizim günümüz."

 

"Önemi yok Helin sen doğru olanı yaptın abine yalan söylemen doğru olmazdı yine de her şey için teşekkür ederim."

 

Üstünde pudra pembe kısa elbisenin içinde prenses gibi duruyordu. Belli ki o da Şebnem'in elinden geçmişti.

 

"Tamam yeter bu kadar drama al şunu bak Ağamız senin için uğraşmış seçmiş neden uyuzluk yapıyorsun."

 

Siyah askının içinde duran elbise odaya geldiğimde dolaba asılmış bir şekilde duruyordu. Elbisenin üstüne iğneyle asılmış notu uzun süre beynimin köşesine kazımak için okumuştum.

 

Elbisenin kusuruna bakma senin ellerinden çıkmadığı belli ama söz veriyorum bir daha ki giydiğin elbise sana layık olacak.

D.

 

Parmaklarımın arasında sıkıştırdığım notu katlayıp şebnem Helin'le konuşurken kısa konsolun çekmecesine koyup kapattım.

 

"Elbiseye kusur bulamazsın Rona sende çok beğendin biliyorum." Elbisenin etek kısmını incelerken meraklı gözlerle bana döndü.

 

"Ağamız zevkli sana da böyle koca yakışırdı."

 

"Ver şebnem tamam yeter ver giyeceğim." Askıyı elinden çekip banyoya doğru yürüdüm. Kapıyı kapattığımda uzun zamandır elbiseyi inceleme isteği dolup taşmıştı içime.

 

Elbise ince askılı üstü kat tül detaylı bir elbiseydi. Tülü iç elbisesinden yirmi santim daha uzundu. Bu da ona ayrı bir hava katmıştı. Elbisenin üstüne dikilmiş gümüş boncuklardan fiyonk desenleri varken askısının iki yanında da siyah kurdeleler vardı.

 

 

 

 

 

Hem şık hem de canlı bir hava ile tasarlanmış bu elbise beni kendine hayran bırakmıştı.

 

Elbisenin yanında olan fermuarı açıp yavaşça içerisine girdim. Belimi saran elbise göğüs kısmından tam olarak oturmuştu. Aynada kendimi görmek bana uzun zamandır olmadığım bir ruh hali içerisine sokmuştu. Hareket ettikçe katları yavaşça havalanıyordu ve onlar havalandıkça benim yüzüm bir nebze daha gülüyordu. Aynaya baktığımda aslında ne kadar yorgun olduğumu görebiliyordum.

 

Kırgındım, kızgındım artık kendimde güçlü olmak namına hiçbir his hissetmiyordum. Batan bir geminin için sadece son kez manzarayı izlemek istiyormuş gibiydim.

 

Güzel günleri hatırlamak artık aklıma bile gelmiyordu. Her şey sanki buraya adım attığımdan itibaren sıfırlanmış gibiydi kendimi yeni bir sayfanın ilk cümlesi gibi hissediyordum. Cümleye nasıl devam edileceği hakkında en ufak bir fikrim yokken aslında merak da etmiyordum.

 

Neyin nasıl olacak düşüncesi beni her seferinde kamçılamışken artık düşünmek istemiyordum. Aynaya yansıyan şimdilerde yorgun ama yine de savaşçı o kadın tekrar kendini savaşmaya hazır hissettiğinde onu seve seve ortaya çıkartacaktım. Ama şimdi aciz ruhum hiçbir şey düşünmeden biraz öylece durmak istiyor ve ben de ona bunu borçluyum.

 

 

Şebnem saçlarımı zorla yakmak pahasına en yüksek derecede fon çektikten sonra elbiseye yarışır bir şekilde siyah farlı bol göz kalemli bir makyaj yapmıştı. Onunla her ne kadar savaşsam da en son kırmızı ruju son derece dikkatli bir şekilde dudaklarıma çerçeveleyip sürmüştü.

 

"Rona abla o kadar güzel oldun ki hep o sayfalarda verdiğin pozlardaki gibi oldun."

 

Şebnem gözlerini devirerek bana baktı. "Yani o kadar paspal görünüyordun ki ben bile tanımadım seni Rona ilk gördüğümde, kendine gelmen lazım kızım bugün de ilk günün ama merak etme kendine gelene kadar seni hiç yalnız bırakmayacağım."

 

"Ben de bundan korkuyorum ya." Kısık sesle küçük bir serzenişte bulunmuştum.

 

"Hadi ayağa kalk da şu ayakkabıları da giy." Altı kırmızı olan Stilettoları önüme bıraktığında terlikten çıkartıp ayaklarımı yavaşça içine soktum.

 

Odada bir boy aynası yoktu nasıl göründüğüm hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama tekrardan topuklu ayakkabıların ve gösterişli elbiselerin içinde olmak beni rahat hissettirmişti.

 

"Artık hazırsak çıkalım sürprizlerimi görmen için sabırsızlanıyorum."

 

Şebnem önden koşarak kapıya ulaştığında kolundan tutup çevirdim. "Şebnem İstanbul'da değiliz lütfen nerede olduğumuzu unuttuğun bir organizasyon yapmamış ol."

 

"Lütfen bir kez hiçbir şey düşünmeyip sadece bana güvenir misin bugün deli gibi eğleneceğiz kızım sen yarın Evleniyorsun her zaman olmuyor ya bu."

 

Elimden kolunu sıyırıp topuklarını yere vura vura merdivenlerden inmeye başladı.

 

"Asma suratını en fazla ne yapabilir ki?" Helin sonrasında neler yaşayacağımızı düşünmeden kurduğu o cümlenin cevabını en güzel şekilde alacağından emin olarak basımı sallayıp odadan çıktım.

 

 

💃🏻

 

"Gerçekten şu ana kadar çok iyi geldik Şebnem umarım her şey bu sakinlikle ilerler."

 

Şebnem elinde tuttuğu rakı bardağını kafasının üzerinde çevirerek, "Daha hiçbir şey görmediniz sakin olun ve sadece eğlenmenize bakın."

 

Geldiğimiz yer Mardin'in şehir merkezinde bulunan bir eğlence kulübüydü içeri girdiğimde çok çok şaşırmıştım çünkü böylelerini ancak İstanbul'da görebilirdik. Loş ışığın altında uzun bir sahnenin kenarlarına konulan masaların en başında oturuyorduk.

 

Şebnem kulübü bugün bizim için kapatmışken İstanbul'dan birkaç arkadaşımızı daha getirmişti. Helin'in de birkaç kız arkadaşı varken herkes gayet eğleniyor gibiydi.

 

Sürekli değişen müzik insanları her havaya sokuyordu. Şebnem'in verdiği belli olan playlist'ten sonra Helin bir ara olaya el atarak birkaç tur halay bile çekmişlerdi. Şebnem halay başı olmak adına hiçbir şey bilmiyorken en son mendili kafasının üstünde çevirip çeşitli akrobasi hareketleri yaparken görmüştüm.

 

Ben önümdeki tabağa yumulmuş aç olan karnımı doyurmaya çalışırken yanıma arada İstanbul'dan gelen arkadaşlarım uğruyordu.

 

Şebnem her şeyi ve herkesi o kadar iyi yöne yönetmişti ki herkes olayın absürtlüğünü ya da aceleciliğini yadırgamadan normal bir bekarlığa veda partisine gelmişler gibi davranıyordu.

 

İnce bardağı dudağıma götürdüğüm sırada elimden çekilerek sertçe masaya vuruldu. "Gerçekten üstümü basımı yırtacağım artık, kızım kalk bir nazlan yeni gelin gibi bir kıvırt ben bu kadar insanı bir araya getirmek için neler yaptım sen biliyor musun?"

 

"Şebnem," deyip masanın üzerindeki eline uzandım "Gerçekten çok teşekkür ederim benim için bu kadar uğraşman beni çok mutlu ediyor iyi ki varsın iyi ki benim arkadaşımsın bunu sakın unutma."

 

"Ya Roni'm bak yapma makyajım bakacak ne kadar uğraştım bunun için haberin var mı senin hadi kalk beni mutlu etmek istiyorsan biraz oyna karşılıklı oynayalım eski günlerdeki gibi."

 

Elime uzanıp beni kaldırdığında ben de ona daha fazla direnmedim.

 

Zaten dolu olan pist benim gelmemle büyük Islıklar ve büyük alkışlarla ortayı açıp geçmem için beni bekliyordu.

 

Şarkı tekrar en yüksek tonda çalmaya başladığında artık bende ne olduğunu umursamadan dans etmeye başladım.

 

🕯️

 

Nemrudun kızı yandırdı bizi

 

Çarptı sillesini felek misali

 

Sil yazımızı kurtar bizi

 

Çarptı sillesini felek misali

 

Mevlam gör bizi

 

Rohat rakı bardağını Doğu'nun önünde duran kadehe vurup ellerini sallamaya devam etti.

 

Rohat Şebnem'in hazırladığı bekarlığa veda partisi için koşuşturduktan sonra kendisi de bir organizasyon yapmak için fazlasıyla heyecanlanmıştı.

 

Buraların ünlü olan sıra geceleri aklına gelen ilk şey olurken üstünde oturduğu minderde dahada havalanıp u şeklinde olan masanın diğer uçunda oturan kuzenlerine doğru türküyü söyleme devam etti.

 

Doğu ara sıra telefonuna bakıp adamlarını arayıp kapıdan haber alıyordu.

 

Üç araba korumasını Rona'ların oldukları mekânın kapısına yollamıştı ama yine de içi rahat etmiyordu.

 

Rohatın bakışları tekrar onu bulduğunda umursamadan korumaları bir mesaj daha attı.

 

"Delirdin artık tamam oğlum evleneceksin ordu yollamışsın kapıya zaten bir şey olmaz rahat ol, son bekarsın gecenin keyfini çıkarsanana."

 

Masadaki rakı bardağının kafasına dikip tekrar doldurması için yanındaki kardeşini uzattı.

 

"Boş boş konuşup durma Rohat ne işimiz var oğlum bizim burada eğlence yapmanın zamanı mı çok istiyorsan kendin gelseydin."

 

Rohat önlerinde duran adamların çalıp söylediği türküye eşlik ederken doğuya cevap vermemeyi tercih etmişti.

 

Ocağım söndü nasıl beladır

 

Bırakıp gittin bu devrandır

 

Dünya gözünden ker beladır

 

Son kısımda Rohat ellerini kaldırıp sertçe doğuya doğru haykırmıştı Allah'tan bulasın.

 

Hozan sessizce önündeki şalgamı yudumladığı anlarda aynı zamanda kız kardeşi Helin'in sosyal medyasını attığı hikayeleri izliyordu.

 

Kız tarafı daha fazla eğlenirken şu an onların yanında olmayı diledi kendi kendine.

 

Rohat abisinin düzenlediği erkek erkeğe sanki hiç görüşmüyorlarmış gibi bütün kuzen akranlarını topladı saçma bir sıra gecesinden başka hiçbir şey olmuyordu.

 

Hikayeleri tek tek izleyip Helin'in telefonu havaya kaldırarak herkesi gösterip bağırarak şarkı söylediği anları iç çekerek izledi.

 

Sayfadan çıkıp ana ekrana geldiğinde tekrar Helin'in profilinin çevresi kırmızı halkayla renklenmişti.

 

Hozan Helin'in yeni attığı hikâye tıkladığında gördükleri onda şok etkisi yaratmıştı.

 

Telefon ilk başta Helin'le Şebnem'in bağırarak şarkı söylediği kısımda iken kamera yavaşça dönüp yengesi Rona'yı gösteriyordu. Buraya kadar her şey normalken ekrana birden dansöz kıyafeti giymiş bir erkek belirliyordu.

 

Hozan geçen hikâyeye tekrar geri dönüp izlediğinde yine aynı şokla karşılaşmıştı.

 

Saniyeler sonra telefon elinden çekilip alındığında abisi Doğu sert bir ifadesiyle başa sarılan hikayeleri izledi.

 

Sıra en son ki hikâye geldiğinde Hozan'ın kulakları çoktan çınlamaya başlamış ve yavaşça abisinden uzaklaşmaya başlamıştı.

 

Hozan yavaşça ayaklanıp köşede çıkardığı ayakkabılarını ulaşmıştı bile.

 

Söylenen türküler devam ettikçe Doğu sesi fullediği videoyu en dikkatli gözlerle izlemeye başladı.

 

İlk başta Rona'yı eğlenirken görmek onun mutlu ederken bir süre sonra beyninde dönen sinyaller başına tokmakla vuruyormuş hissi uyandırıyordu.

 

Kırmızı her tarafı açık kıyafetin içindeki adam sırtını Rona'ya dayamış birlikte çalan hareketli şarkıyla birlikte dans ediyorlardı.

 

Rona'nın son derece yerinde olan keyfi ve adamın uzattığı eli havada tutmasıyla ve etrafında dönmesi ile birlikte Doğu'yu patlatan son damla olmuştu.

"Fırat çabuk arabayı hazırla."

 

Telefonu elinde sıkıp sertçe ayağa doğruluğunda onunla birlikte yanındakiler de doğrulmuştu.

 

Kimseye tek kelime etmeden hızla ayakkabılarına yöneldiğinde onunla birlikte söyleyen Rohat da yaşanacak kıyametten haberdardı.

 

Kapıdan çıkmaları ile birlikte korumalar eski hallerini almış ve arabalara doluşmuşlardı. Doğu büyük koruma konvoyuyla kısa bir süre sonra Rona'ların bulunduğu gece kulübüne varmışlardı.

 

Doğu büyük bir öfkeyle kapıda duran adamlarına baktığında hızla büyük demir kapıdan içeri girmişti.

 

Hareketli bir şarkının sesi uzun koridordan bile duyulurken doğu sert adımlarını atıp kızların bulunduğu salona giriş yapmıştı bile.

 

Büyük bir topluluk vardı fakat Rona gözükmüyordu.

 

Doğu olduğu yeri fark ettiğinde aslında bundan rahatsız olmuştu onu rahatsız eden daha başka şeylerde vardı videoda gördüğü bir adamın Rona ile o kadar yakın temastan dans etmesi onun bütün sinir hücrelerini harekete geçirmişti.

 

Kimse Doğu Ağa'nın müstakbel eşiyle o kadar yakın bir temasta bulunamazdı bilmiyorlarsa onu bugün burada öğreneceklerdi.

 

Yorulup masalarına geri döndüğünde artık Helin Şebnem ve adamla birlikte dans eden Rona'yı görebiliyordu. Onu ilk fark eden Helin olurken yanındaki Şebnem'in koluna dokunup ve Rohat'ı görmesini sağladı.

 

Rohat, Doğu kadar olmasa da onun da kız kıza olacaklarını söyledikleri bir yerde erkek bir dansçı görmek sinirlendirmişti.

 

Şebnem Rohat'ı gördüğünde gülümseyerek el sallamış ama bir şeylerin yolunda gitmediğini anladığında kolunu yavaşça aşağı indirmişti.

 

Sonra gözleri Doğu'yu bulduğunda ise hızla Rona'ya dönüp inden geçerek dans eden kadını durdurmaya çalışmıştı.

 

"Rona!" diye seslendi.

 

Rona Şebnem'in tuttuğu kolunu kaldırarak dans etmeye devam etti.

 

Sonu ölüm olsa da sevenler vazgeçer mi?

 

Seven sevdiğini bir kalemde siler mi?

 

Rona etrafındaki insanlarla şarkının remix halini ondan beklenmeyecek bir şekilde söylemeye başladı.

 

Şebnem ve Helin hem Doğu'nun gelişine hem de Rona'nın bu şarkıyı baştan sona yaşayarak söylemesine şok olarak büyük platformun üstünde öylece kala kalmışlardı.

 

Nasıl unuttun beni söyle hele esmerim?

 

Uy uy esmere libiramı ney dere

 

Rona şarkının Kürtçe kısmına da eşlik edip şarkıyı bitirdiğinde dansçı adamı arkadaşlarıyla birlikte bırakıp donmuş bir şekilde olan arkadaşı ve Helin'in yanına doğru yürüdü.

 

"Uzun zamandır bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum gerçekten size çok teşekkür ederim." Rona büyük bir heyecanla aynı anda hem Helin'e hem de Şebnem'e sarılmıştı.

 

Şebnem ve Helin tepki vermeden Doğu'ya bakmaya devam ederken Rona ikisinden ayrılıp çalan diğer şarkıya eşlik ederek yanlarından ayrıldı.

 

Sahneye atlamadan masada duran alkol bardağını alıp kafasına geçirdiğinde büyük bir mutluluk dans eden insanların arasına karışmıştı.

 

"Ne yapalım amcaoğlu," dedi Rohat Şebneme bakarak.

 

"Kendini gidip kefenle Rohat bu geceden sonra seni gömeceğim."

 

"Yemin ederim bu karı kılıklı adamdan haberim yoktu olsa izin verir miyim?"

 

"Abi adam yengeye elini uzatıyor vurayım mı?" Diye bağırdı Fırat arkadan.

 

"Abi yenge," dedi Hozan birden.

 

"Doğu'nun gözleri pisteki Rona'yı bulduğunda daha fazla olduğu yerde duramayıp ileri atıldı.

 

"He hozan he yengen."

 

Helin'in yanında geçerken çatık kaşlarını ona çevirip kabalığa doğru girdi.

 

Birkaç kadına değmeden adamla karşılıklı göbek adan Rona'yı bulup kolunu tuttu.

 

"Aaa bakın müstakbel kocam geldi." Rona mutlulukla Doğu'ya bakıp seslenmişti.

 

Doğu başka zaman olsa o kelime için satırlar döşeyebilecekken Rona'nın karşısında ona yapışarak dans etmeye çalışan bir adam olduğundan buna zamanı yoktu.

 

Kadınların bakışları Doğu'ya döndüğünde dans eden adamın bakışları da dönmüştü.

 

Büyük bir beğeniyle Doğu'yu süzdüğünde Rona'nın koluna vurup, "Kız kapmışsın esmer güzelini oynarsın tabii böyle."

 

Rona kahkaha attığında Doğu'nun bakışları gülüşüne takılmıştı.

 

Gülüyordu çok güzel gülüyordu. Onu ilk defa bu kadar mutlu görmüştü ki buraya şimdi geldiği için şanslıydı.

 

"Doğu neden geldin, burada bekarlığa veda partim var erkekler giremez git."

 

Ellerini göğsüne dayayıp onu yürütmeye çalışıyordu fakat bu normal zamanda bile zorken içtikleri ona hiç yardımcı olmuyordu.

 

"Eğlence bitti Rona iyi gözükmüyorsun, yarın başım ağrıyor diye beynimin etini yiyeceksin, gidelim."

 

Rona, Doğu'nun tuttuğu elini parmaklarını içerisinden çekip ayaklarını olduğu yere basıp "Hayır bu benim partim yarın evleniyorum düğünüm var benim."

 

"Biliyorum Rona benimle evleniyorsun."

 

Rona her şeyi unutmuş gibi davranıyordu ki büyük bir şokla yarı kapalı gözlerini açtı.

 

"Gerçekten mi?" Sonra çapkınca gülümseyip bir elini beline atıp "İyi bir seçim olmuş."

 

Doğu'nun çatılan kasları yavaşça gevşediğinde o an gülmemek onun için zordu.

 

"Eve gidelim ve biraz dinlen yarın çok işimiz var."

 

Rona yaklaşarak ellerini doğunun karnına bastırdı meraklı bir sesle "Ne gibi işlerimiz mesela?"

 

Doğu'nun yüzünü görebilmek için yukarıya kaldırdığı başı Doğu'yu daha çok germişti bu kadar fazla yakında ve Rona ona dokunurken derin bir nefes çektiği içine.

 

"Rona yapma güzelim."

 

Bu onu utandırmış gibi tek eline dudağına bastırıp şirin sesle "Güzelin miyim gerçekten?" Diye şakıdı.

 

"Güzelsin, çok güzelsin."

 

Rona son sözlerini duymamıştım ama sanki onu duyuyormuş gibi hafifçe gülümsemişti.

 

Elini sıyırıp yavaşça beline sarmıştı Bence de bu kadar yeter beni eve götür doğu.

 

Artık uyku moduna geçmiş mayışmış bedenini güç almak için karşısındaki adamın sırtına sarmıştı. Doğu o an buz keserken ızdırabın son vermek adına tek bir hareketle eğilip kollarını ayaklarının altından geçirip onun kucağına almıştı.

 

Rona ayaklarının havalandığını hissettiğinde kısık bir kıkırdamayla doğunun kulağına yavaşça nefesini vermişti.

 

Helin abisine koşar adımla yetişip yanına gelmişti "Biz Şebnem ablayla misafirleri yolcu ettikten sonra geliriz abi.

 

Doğu kafasını salladığında Rona'nın uyanmaması için büyük adımlarla gece kulübünden çıkmıştı.

 

Hozan ve Rohat'a gerekli talimatları verdiğinde korumasından aldığı anahtarla önce Rona'yı ön koltuğa yerleştirip kemerini bağlamış sonra da kendisi sürücü koltuğuna geçmişti.

 

Saat gece yarısına yaklaşırken Midyat'a gitmek için yola çıkmıştı.

 

Rona'nın yüzü ona dönükken ara sıra gözlerini aralayıp Doğu'nun olduğunu gördüğünde tekrar uyumaya devam etmişti.

 

Doğu sık sık onun yüzünü izlediğinde bir süre nefes alışverişlerini dinledi sadece.

 

Rona her nefes aldığında Doğu da nefes aldı. Rona her nefeste Doğu'ya can oldu...

 

Doğunun arabası konağın bahçesinde durduğunda kapıdaki korumalar hariç kimse ayakta değildi.

 

Doğu yavaşça arabanın motorunu kapattığında arabanın ön tarafından dolanıp Rona'nın tarafına geçti.

 

Rona'nın uyanmamasına dikkat ederek kemeri çıkardığında başını göğsüne yaslayıp kollarını bacaklarının altından geçirip havalandırdı.

 

Konaktan içeri yavaş hareketlerle geçtiğinde dikkatlice merdivenden çıkıp Rona'nın kaldığı odanın kapısında durdu birkaç kez Rona'yı uyandırmayı düşünmüştü ama onun uzun süredir uyuyamama ihtimali göz önünde bulundurarak yavaşça odanın kapısını açıp onunla birlikte içeri girdi.

 

Dikkatlice Rona'yı yatağın üzerine bıraktığında o ayağında olan onu rahatsız ettiğini düşündüğü topuklu ayakkabılarını bir çırpıda çıkartıp yere bıraktı.

 

Kısa bir an onun için seçtiği elbiseyi onun üstünde görmek, hatta ona bu kadar yakıştığını görmek Doğunun içinde tarif edilemez duyguları yeşertmişti.

 

Mardin sıcaktı ama geceleri serin olurdu bu yüzden Rona'nın ayaklarının altında kalan ince pikeyi yavaşça açıp üstüne serdi.

 

Artık odadan çıkması gerekiyordu ama onu burada tutan buraya bağlayan çıkmasını engelleyen bir şey vardı. Bir süre sadece Rona'nın yüzünü izledi.

 

Kırmızı rujla renklendirdiği dolgun dudaklara takıldı ilk gözleri, sonra biçimde dudaklarına, sivri çenesine, uyurken bile çatık duran kaşlarını ezberine çizdi. Rona bir ressamın en güzel eseri gibiydi. Bir kadın uyuyorken bile uyanık haliyle eşdeğerdi. Her zaman ciddi duran yüzü savaşa hazır bakışları onun güç maskesiydi.

 

Doğu'nun bilmeden Rona'yı yaşattığı kafes içindeki hayatı onu günlerde uykusuz bırakmıştı artık ona güzel bir hayat vermek istiyordu seçtikleri değil zorunda bırakıldıkları hayatı onun için kolaylaştırmak hatta her daim yanında tutmak istiyordu.

 

Fakat korkuyordu Rona'nın onun yanında durmak istememesinden onsuz yaşamı tercih etmesinden korkuyordu.

 

Bir ay önce varlığından habersiz kadının artık her nefesinden haberdar olmak istiyordu.

 

Onun için bencilce bir istekti ama bu hayatta hiçbir şey kendisi için yapmamış kendisi için hiçbir şey istememişken o kadını artık deli gibi istiyordu.

 

Bu hisleri hep ona yabancıydı atan bir kalbin oluşunu onu ilk gördüğü anda anlamıştı kalbi ilk kez bir kadın için Rona için çarpmıştı. Bu tanıdığı hiçbir kadın gibi değildi.

 

Onun neyi ciddiye alıp almadığını bilemezdin. Sözleri açıkken bile bir gizlilik içeriyordu bu hayata tırnaklarıyla gelmiş, kanadığında yarısını bile kapatmamış bir kadındı o işte bu yüzden ona verecek hiçbir şey yoktu.

 

Tek bir şey vardı, Rona'nın eksikliğini çektiğini düşündüğü tek bir şey. Aile.

 

Doğu, Rona isterse tek başına onun için bir aile olurdu.

 

Rona'nın yüzünü kapatan saçının bir tutamını eliyle geri ittiğinde artık çıkmak için arkasını dönüyordu ki sıcak elini saran soğuk bir parmak olmuştu.

 

"Gitme Doğu."

 

 

Bölüm Sonu.

Bölüm : 03.01.2025 21:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...