6. Bölüm

“6.Bölüm Tarumâr”

esra
wolffcuub

"Karmakarışık. Darmadağınık. Perişan."

 

6.Bölüm Tarumâr

 

Çoğu zaman çok düşünüp çok konuşurdum zihnimin fikrime yansıma yapmasına izin verirdim. Kelimler ağzımdan sıralanırken ben yanlışımı eksiğimi fazlamı görürdüm fakat o an tek bir saniye mantıklı olanı düşmeye izin vermemiştim kendime. Biliyordum durup düşünseydim bu arabadan adım attığımda zikrettiğim sözcükler babamı hedef almayacaktı.

 

Ağzımdan çıkan kelimeler bu kurak topraklara bile ayazı getirecek kadar kuvvetli ve sertti. Kimse nefes dahi almıyor gibiydi, duyduklarının gerçekliğini sorguluyorlardı. Elimin altında olan elin yavaşça parmaklarıma geçtiğine hissediyordum sanki ne yaptığımı anlamış gibi bana destek verip dik durmamı sağlıyordu. Doğu arkamda kalmıştı ben ise namluyla onun arasında.

 

Babamı defalarca üzgün görmüştüm. Benden her ayrılmak zorunda kaldığında dönüp arabanın arka camından baktığım vakitlerde yüzünde oluşan ifade acıdan başka bir şey değildi. Yine ve tekrar yüzünü kaplayan hüzün benim için onunlaydı.

 

Herkes birileri için yaptığı hataların üstünü örtmeye çalıştığında kurduğu cümleler bana yabancıydı. Çünkü ben yaptığım hatalarında başkalarının hatalarının da bedelini en muhtaç yaşımda ödemiştim, o yüzden bundan sonra ağzımdan çıkan sözler önümdeki bana dönük namlunun kurşunundan daha çok acı verirdi.

 

"Ne diyorsun sen Rona?" Her gün tıraş olduğunu çok sonradan öğrendiğim yüzünde kırlaşmış, sakalları uzamıştı belki eskiden bu kadar beyaz değildi babamın.

 

"Ne söylediğimi duydun baba! Bu kadar şaşıracak ne var o gün o avluda zaten sen bu kararı kabul etmedin mi?"

 

"Ben bir şeyi kabul etmedim Rona?" Elindeki tabanca bağırmasıyla birlikte titremişti.

 

Elimin içine ki parmaklarını hızla çekip beni namlunun ucundan arkasına alan Doğu'ya sesimi bile çıkartamamıştım.

 

"Kendine mukayyet ol ağa o namlunun ucu bir daha ona değmesin." Fırat yanıma geldiğinde boşlukta kalan bedenime o siper oldu. Yüzünde her zamanki ifadesinden uzak gergin bir bakış vardı. Karşımızda duran adamlara karşı çok zayıftık ama Doğun'un adamlarının ne de Doğu'nun yüzün de tek bir endişe yoktu.

 

"Neyle tehdit ettin kızımı? Sana onu bulaştırma kardeşini sana getireceğim dedim."

 

Öne doğru adım attığımda Fırat'ın kolunu uzatıp gidişimi engellemesiyle ilk kez ona karşı gelmedim.

 

"Rona ne dedi o sana? Korkma kızım sana hiçbir şey yapamaz gel benimle."

 

Önümü kapatan Doğu'ydu ama sola adım atıp kendimi açığa çıkartmak istememek benim tercihim olmuştum. Onun arkasına saklanmak uzun zaman sonra beni iyi hissettiren tek eylem olmuştu. Sürekli en önde koşmak, yanlış anlaşılmamak için haykırmak boğazımı yırtmıştı. Şimdi sadece dinleniyordum, tekrar bağırabilmek için. Biliyorum tek kelime etsem olduğum yere çöker bütün gün ağlardım. Boğazımdaki yumru tek kelimemi bekliyordu, yaşlar tek bir zayıf an kolluyordu, o yüzden Doğu'nun arkasında durmaya devam ettim.

 

Sanki konuşamayacağımı anlamış gibi sözlerimi devralmıştı. "Rona hiçbir şeyi zorla kabul etmedi, Dilan gelirse yine baş tacımdır ama müstakbel karımı o istemeden hiçbir yere götüremezsin."

 

Artık ağır gelen gözlerimi son kelimesiyle birlikte usulca kapattım. Bütün seslere sağır olurken sanki kalbim bana kendini duyurmak için çabalıyordu. Yüzümden aşağıya ince bir sıvı süzüldü. Soldan akan tek bir damla yaştı o. Ben defalarca kırık kalbimin bin parçaya bölünmüş hali için ağlamıştım ama bu tek damla yaş tüm parçalarımı birleştiren olmuştu.

 

Şimdi istersen beni vur şerefim üzerine yemin olsun ki kanımın peşine kimse düşmeyecek ama Rona'yı almak için arkamdaki bütün adamları geçmek zorunda kalacaksın yine de kızın seninle gelmeyecek.

 

Önümdeki haraketlilikle gözlerimi anında açtım. Fırat geçmem için yana çekildiğinde Doğu'nun sağında duran elinin yavaşça açıldığını gördüm, gelmemi bekliyordu.

 

Ben bu yola çıkmış bu yolda kimseyi kaybetmemeye yemin etmiş, bu topraklardan sürülmüş o küçük kız çocuğu, bundan sonra kimse benim güçsüzlüğümü göremeyecekti emin olduğum tek şey ise önümde duran bu adamın bana bunu vereceğiydi.

 

Parmaklarını sıkıntıyla birkaç kez oynattı sanki boş kaldığı için endişe duymuş gibi.

 

Fırat'ın açtığı boşluktan adım atıp elimi büyük elin arasına geçirdim.

 

Babam karşımda sanki on yıl yaşlanmış gibiydi. Karşısında benim olduğumun farkına yeni varmış gibi birleşen ellerimize çevirdi başını. Sonra hızla yüzüme baktı. Gözlerimin ta içine annemin kopyası olan gözlerimi izledi, özür diledi kendince. İçinde kopan feryatlara şahit olmamı istedi önce, sonra dayanamayıp çevirdi gözlerini.

 

"Senin yüzünden gözünden düşen tek damla yaşa, ağzında çıkan bir ah'a seni kurban ederim, duydun mu beni? Kimin ağasısın kimin efendisisin umurumda değil öleceğimi bilsem onu senden koparıp alırım." Bu sanki bana sön sözleri gibiydi, zorunlu bir vedanın içindeymiş gibi konuşuyordu. Bundan sonrası yokmuş gibi yine beni arkasında bırakmaya hazırlanıyordu.

 

Bana bakmıyordu bütün öfkesi Doğu'yaydı. Doğu ise onu onayladı. Başını hafifçe eğdi.

 

Son kez dönüp bakmadı bana arkasını döndü ağır ağır yürüdü hatta bir an tekrar döneceğini düşündüm fakat adımlarını arabasına çevirip zorda olsa binip gitti. Arkasından temkinle indirilen silahlardan kısa bir süre sonra toza karışmış arabaların uzaklaşan teker sesleri kalmıştı.

 

Hep onlar benim gidişimi izlemişlerdi. Veda eden bendim, bu yüzden vedalardan yıllar boyunca nefret ettim. Ben zamanımın en güzel anıların yerini en acı vedalara bırakmıştım. Şimdi bir vedaya daha şahit olmuştum, yine bana yapılan ama bu sefer o kadar güçsüz hissetmiyordum. O kadar acıtmamıştı sanki bu sefer. Kalbim ince ince sızlarken kanamıyordum. Üstünü örtmeyi başardım diye düşünürken tenimi yakan parmak uçlarıma değen sıcaklığın hareket etmesiyle aslında soruma cevap almıştım bile.

 

"Arabaya geçelim gün doğmadan İstanbul'da olalım." Parmaklarımız yavaşça ayrıldı, çeken ben değildim.

 

Araba sesleri artık tamamen kesilmişti, gitmişti Adem İpekoğlu. "Affeder mi sence beni?" Geri dönen var mı diye yola bakıyordum aynı anda.

 

"Sen affettin mi?" Kalbime sanki geçmişten bir darbe indirmeye niyeti var gibiydi.

 

"Hep." Ben değil darbe alan kalbim cevap vermişti sorusuna.

 

Elini ileriye doğru uzatıp arabaya geçmemi işaret ettiğinde zorluk çıkarmadım geldiğim yerden tekrar bindim.

 

Hayata geç kalmıştım, yaşamaya, çocukluğuma ama bana da geç kalmışlardı. Peki neden ben kendimi suçlu gibi hissediyordum?

 

 

🔗

 

Korku bir insanın aklına girdi mi mürekkebin beyaz kağıda yayılma hızı kadar rahatça tüm vücuda yayılır. Bir insanın ölmesinden korkarsın, bir insanı ilelebet görmemekten korkarsın ama yeni bulduğun bir insanın sakladığın yüreğinden kayıp gitmesi asıl o zaman korkunun en feci yüzüyle tanışırdın.

 

Kadın gelmiş ve geçmişti hiç biri onun gönlünde bir yeri yoktu, sevmeyi denemişti alışmaya. Ama onun belli kalıpları vardı o kalıba giremeyen herkes onun gönül kapısından içeri giremezdi. Sevda meselesi mühim meseleydi ama onun buna vakti yoktu. Bazıları ona sevdaya kör sanırdı.

 

 

Memleketinin ileri gelenlerinin bu adamla akraba olabilmek için öne sürdükleri kararları elinin tersiyle itmişti. Onunla sevdalık etmek isteyen kızlara gözü bile değmemişti. Ama sen kadere karşı gelemezdin. Yeryüzüne inemden belli olan kaderin ağı onun için usul usul yavaşça örülmüştü.

 

Seçtikleri gün gelir ayaklarına dolanacaktı, adım atmak onun için ızdırap olacaktı. Ondan gitmek ise en büyük sınavı.

 

 

Zaman zaman uykusundan uyanan kadına tekrar dönüp iki dakika bir yaptığı gibi kontrol etti.

 

İlk bir saat uyumamak için direnmişti ama düşünceleri onu yemeden o uykuya yenik düşmüştü. Uyuduğu andan itibaren ortamı saran sessilik canını sıkmıştı, arabanın içi büyük bir uğultuyla dolarken tekrar uyanıp konuşmasını istemek delilikti.

 

İlk anlardan itibaren Fırat'la uğraşmış sonra kendisine dönüp bir daha onunla bir yere gitmeyeciğini defalarca söylemişti.

 

 

Fırat'la arada göz göze geldiği dikiz aynasından kendini toparlamayı deniyordu ama Fırat onun kadına bakarken değişen yüz ifadesini çoktan görmüştü bile. Fırat için büyük bir sorundu bu. Felaketti kendini bu arabadakilerle birlikte uçuyorumdan atmak istiyordu fakat kendini biraz daha tutacaktı.

 

 

"Abi klimaya biraz kısabilir miyim alttan alttan vuruyor mabadım dondu yeminime kuran." Dikiz aynasından Doğu'ya çevirdiği gözlerini büyük mana ile büyütmüştü.

 

"Uyanır kısarsan, soğukta uyumayı seviyor belli ki." Ela gözleri başı camın kenarına yaslı ceketine sarılmış kadına dokundu.

 

"Aman abim uyanması illallah ettim ya makineli tüfek maşallah sokucak lafıda bitmiyor."

 

Bakışları tekrar aynada birleşince Fırat gereken cevabı almıştı.

 

 

"Abi birileri var." Hızla giden araba ani frenle durunca ard arda gelen arabalar son anda çarpmaktan kurtulmuşlardı.

 

 

"Kimler?" Bir eli koruma içgüdüsü ile kadının bedeninin üstüne kapanırken bedenini ileriye itti.

 

"Adem İpekoğlu!"

 

Aynı anda patlayan kurşunun sesi bu onlara bir davetti. Burdayım diyordu Adem, bir kez daha kızını arkasında bırakmamaya yemin etmişti.

 

Patlayan sesle birlikte Rona kendini öne doğru atınca yüzünü koltuğa vurmaması için eli ile yüzünü yavaşça durdurmuştu doğu.

Bir şey olmadı sakin ol dedi ılıman çıkan sesiyle ama Rona'nın korkması ona yanlış şeyler yaptırabilirdi.

 

Hala kendinde değildi olduğu yeri algılayamıyor gibiydi. Diğer eli omzuna dik durması için baskı yapmaya başladı.

 

Fırat acele eden bir tavırla kendini dışarı atmıştı.

 

Yüzü kadının korku dolu yüzünde takılı kalmıştı düşünmemesi gereken şu an beynini kemiriyordu.

 

 

"Rona sakın arabadan inme sakın! Yaptığımız anlaşmayı unutma." O adam korkuyla bir kez daha o gün orada tanışmıştı. Adlandırmıyordu ama korkuyordu. Hiç onda olmayan birini kaybetme ihtimali sanki onun cezası gibiydi.

 

 

"Ne oluyor Doğu?" İsmini zikretmesi bile ona girecek kurşun yarasının üstünü kapatan bir pamuk kadar naifti.

 

Babasının orada olduğunu bilmek işte o an Ronanın vermesi gereken bir sınavının ilk sorusuydu.

 

"Baba." Diye zikretti defalarca. Bırakabilirdi artık her şeye lanet edip. Dilan bir hayat seçmişti, o güçlüydü her şeye karşı gelebilirdi belki yoksul baba bile onu anlardı ama o an o ihtimalleri düşünmedi bile.

 

 

O giderse her şey biter diye düşündü. Bağlılık, bağımlılık, muhtaçlık; hangisi bu hissin tanımıysa hepsine kabuldu ama onun gitmesini reddetti.

 

 

"Rona inersen onunla gidersen her şey mahvolur." Durdurmayı denedi ama kalbi neyi geçirse dudakları onu zikretti. Hissediyordu korkuyuda en dibine kadar. Kalbi atıyordu varlığını belli edercesine bu sefer susturmadı diz çöküp kaderine yenildi. Elleri usulca o yumuşak tenine dokundu, bu his ona cenneti bahşediyordu.

 

 

Anlamıştı onu belkide gözlerinde görmüştü.

"Tamam, tamam inmeyeceğim." Şu an umurunda olan ne şanı neden iminin sonuna gelen unvanıydı. O sadece bu anda kalmak istedi. Kadının toprağa can veren gözleri onunla son kez birleşti, korkunun esamesi yoktu kararlılıkla konuştu. Söz veriyorum git gitmeyeceğim babamla.

 

Adamın adımları her zaman dik kendinden emin korkusuzdu. Attığı adımın sonucunu hiçbir zaman düşünmez sadece akan yolu takip ederdi ama ilk defa yüreği sızlamıştı... Sızı ince ince tüm bedenini tesiri altına alırken ilk defa öne doğru adımlarına emri veriyordu.

 

Yanılmıştı ilk defa. Gönlü yankılanıyor hatta yanıyor gibiydi Kalbinin ve aklının esiri ilk o gün olmuştu b adam.

 

Adamlar geçmesi için yolundan çekildiğinde artık yüzünde en soğuk duruşu vardı. Doğu Karahanlı tam olarak buydu. İçi yanarken dışarıya buz kesen o adamdı.

 

"Ben seni kalıbını adamı sanırdım Karahanlı. Sen o genç yaşında karşıma dikilen adam değilsin. Olamamışsın." Bir babanın en çaresiz hali tam olarak karşısındaydı Doğu'nun. Bu durum onu üzmüş müydü bu muallaktı ama bildiği tek ise ya Dilan ya Rona'ydı.

 

"Oğlunun namussuzluğundan sonra karşıma geçip adamlıktan bahsedecek son insan bile değilsin. Hala hangi yüzle karşıma çıkabiliyorsun. Köpeklerini önümden çek." Arkaya doğru adım atma istemişti Doğu ama onu durduran soğuk namlunun sıcak göğsüne bıraktığı ağırlığı olmuştu.

 

Ölmek onu için mühim mesele değildi bu namlu ona çok kez kalkmıştı ama bugün ilk defa bu silahtan korkuyordu. Koruduğu, koruması gereken biri vardı. Onu beklerdi.

 

Sanki cenneteydi ve sesi kulaklarına aklaşıyordu, feryattı bu isyan gibi sesli kısa bir an gözleri kapanıp açıldı Doğu'nun.

 

"Baba silahını indir." Rona arabadan inmişti, Adem'in onu görmesini engellemek istermiş gibi daha çok yaklaştı namluya. Karşısındaki adam sanki ilk kez nefes alırmış gibi soludu ama parmakları kızının sözleri ile kasları zonkladı.

 

"Baba silahını indir!"

 

Artık herkes ona bakıyordu. Koşup onu saklamak istedi ama faydasızdı.

 

"Babam Rona'm gel kurban olduğum seni almaya geldim."

 

Tekrar bağırdı yüksek sesle. "Baba silahını indir." Doğu kokusun hissediyordu yaklaşıyordu Rona ona. Rüzgâr estikçe meftun eden kokusu burnuna doluyordu.

 

"Kızma bana geç kaldım, gel hadi gözümün nuru." Derin nefes aldı doğu. Rona adı gibiydi ışıktı nurdu. Aydınlatandı. Onu bile aydınlatmıştı. Onu görmek güneşin doğmayacağın düşünülen kara gecede sonra gelen ilk ışığı gibiydi. O umuttu Doğu için.

 

"Baba." dedi son kez. Bu ses doğuyu germişti çünkü o kadın yamandı. Korkusuzdu en az onun kadar deliydi.

 

Sert adım sesleri toprakta duyulup namlu ile can arasına girdi. Bu ilk vefası oldu Doğu için. İlk kez o değil biri onun önüne geçmişti.

 

Ama koku hemen genç adamı sardığı parmaklarını dolağı kolunu arkasına çekmeye çalıştı. "Rona çekil" sesindeki tını bu insanların duyduğu ilk zayıflık olmuştu.

 

Sanki her şeyin yolunda olduğunu görmek istermiş gibi küçük eli koca parmaklara dolanıp sıkmıştı. Doğu hiç isyan etmemişti her şeye eyvallah demişti ama bu his onu öldürecekti ama ilk öce yaşamasını sevdirecek hayatının ilk kelimelerini işitti.

 

"Silahını kocamın üzerinden çek."

 

🔗

 

Kul plan yaparmış kaderde buna gülermiş derdi annem beni yine bir koşuşturma içinde gördüğünde. Çalışmak ruhumu dillendirirdi susturur. Kedimi unuttururdu. Ama şirketten içeriye girdiğimde kulağımda ilk bu söz yankılanmıştı. Kaç gün olmuştu sahi. Onca plan hepsi çöptü artık.

 

Korku içinde adım atarken aramda tanımadığım bir adam vardı. Doğu aşağıda bekleyeceğini söylediğinde bir adamını beni gözetlemesi için peşime takmıştı.

 

Korku dolu gözler bana dönerken herkes başka bir düşence içindeydi. Birden ortadan kaybolamam herkesi yangın içinde bırakmış gibi olmuştum. Üzgündüm. Asansör ofisime çıkarken gözlerimin dolmaması için çaba sarf ediyordum.

 

Demir kapı yavaşça açıldığında sırayla meraklı gözlerin beni beklediğini gördüm. Hepsini endişeli yüzü beni daha üzerken onlara nasıl bir bahane bulacağımı düşünmeye fırsatım bile olmamıştı.

 

Yüzümden daha çok kıyafetlerimi izlerken nasıl gördürdüğümü hayal etmek bile istemiyordum çünkü üstümde beni son gördükleri parçaların içindeydim.

 

"Ay skandal!" Ceyhun büyük bir tepki verine ipin bir yerden kopması gerektiğini anlamıştım. "Ay Rona Hanımcım Allah'ım tövbeler olsun siz neredesiniz yahu?"

 

"Günlerce size ulaşmaya denedik."

 

"Gülşah Hanım yeni elbiselerin son halini görmek istedi çok mahcubuz ona Rona Hanım."

 

Sırayla herkes hep bir ağızdan konuşurken kendimi masadaki ile boğmak istiyordum. Kafam kazan gibiydi. Ben saatler önce racon keserken şimdi dilsiz gibi kalmıştım.

 

Çiçek cidden de kendi toprağında açıyordu.

 

"Çocuklar sakin olun ama cidden önemli bir şey yok sadece kafa tatiline çıktım."

 

"Bize haber vermeden!" Dedi Ceyhun

 

"Ertesi güne prova varken!" Dedi Melek.

 

"Lansman çekimine elbise kalıbı çıkartınken mi Rona Hanım?" Dedi Lina yüksek sesle. Ne yazık ki hepsi haklıydı bu asla benlik hareketler değildi. İşim her şeyden önce gelirdi, "Elimde olmayan sebepler gerçekleşti." Dedim sakince. "Eminim ki halletmişsinizdir şimdi her şeyi hallederiz. "

 

Bu onlar için yeterli değildi fazlasını istiyorlardı. "Neredeydiniz cidden Rona Hanım." Arkamı dönecekten duyduğum sesle başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. "Ronicim!" diye artık sesinden gelen her duyguyu karşısındaki yansıtan o gelmişti. "Nerede oluğunu ben hemen söyleyeyim Neşeciğim. Rona Hanımınız düğününü planlamaya kaybolmuş, bu da işte müstakbel eniştemiz." Hayır hayır hayır. Bunu yapmış olmasın lütfen lütfen.

 

Kapının önünde bebek sarısı saçlarını hemen yanında işaret parmağıyla doğuyu gösteren şebnem vardı. Gerçekten şimdi cinnet geçirecektim. "Sen hiç zahmet etme canım biz eniştemle tanıştık." Uzun tırnaklarını severmiş gibi koluma batırdığımda sadece kaşlarımı kaldırıyorumdur. "Sus Şebnem," diye fısıldadım ama durmuyordu. "Ay bir baktım otoparka giremiyorum sürü ile araba. Ne oluyor canım dedim çıktım çekin arabanızı dedim. Biri ters düz konuşmaya kalktı sağ olsun eniştem halletti onun adamıymış arabayı da alıp park ettiler çok teşekkürler tekrar."

 

Doğu döndüğümde onu inceleyen gözlerden rahatsız olmuş gibi değildi hatta bir haber gibi sadece bana bakıyordu.

 

"Ben burada çalışıyorum moda editörüyüm deyince kendisi de buranın sahibinin müstakbel eşi olduğunu söyledi."

 

"Ay skandal!" Ceyhun tekrara ayılıp bayılırken bende kendimi atacaktım bir yere. Şebnem sinir içinde dönerken kafasını sen görürüsün diye salladı. Masada çember içinde dedikodu başlayınca şebnemde bir de kendini oraya kaptırıp en yakın arkadaşının dedikodu için yanımdan ayrıldı.

 

"Ne yapıyorsun sen, neden öyle söylüyorsun?"

 

"Sende söyledin, bende bir sakınca görmedim." Dedi umursamaz şekilde.

 

"Sen delirdin mi iş yerim burası benim hele ki Şebnem'e." Elimi alnıma vururken ateşi çıkmıştı.

 

"Ne deseydim arkadaşım falan mı, hiç bana göre değil." Resmen benimle alay ediyordu.

 

"Kanlım deseydin, yalanda değil. Tamda sana göre." Dişlerimi sıka sıkan konuşurken makası alıp şebnemin dilini kesmemek için zor duruyordum. Arada dönüp bana kınayıcı bakışlar atarken Ceyhun'la dedikodu yapmaya devam ediyordu. Rezil olmuştum herkese.

 

"İşin bittiyse çıkalım."

 

"Bitmedi işim falan sen gelmeseydin halledecektim şimdi nasıl toplayacağım tüm bunları."

 

Konuşan gruba döndüğümde hepsi cayır cayır yanıyordu ellerinde bilgilerle kendilerini daha çok merak ettiriyorlardı.

 

"Şebnem" diye kısıkça selendim ona. Hemen duyup dönmüştü.

 

"Lütfen" dedim dudaklarımı oynatarak. Hemen anladı. Yüzü değişti kalıbından çıktı yüksekçe bağırdı.

"Tamam nedir bu haliniz dağılın hemen raporları toplayıp arabama yollayın biz Rona Hanımla beraber bakacağız. Hadi Hadi seri."

 

"Teşekkür ederim "dedim. Gülümsedi sadece. Fazlasıyla kırılmıştı bana.

 

"Sen daha fazla durma burada böyle berbat görünüyorsun. Sürpriz yumurta enişteyle beraber eve gidin gözümü kanatıyorsun bu halinle."

 

Yine de her şeye rağmen kıyamamıştı bana. Bu onun sevgi diliydi, biz birbirimizin dilini bilirdik. Çünkü biz farklı ailelerin aynı yerden kırılmış çocuklarıydık sadece birbirimizin şansı olmuştuk.

 

"Dinlen biraz akşam uğrayacağım topukların sıkmaya şimdi defol." Kolumdan tutup beni asansöre kadar kovalamıştı. Doğu'nun ne yaptığını göremiyordum ama arkamdan gelen kokusunu duyuyordum.

 

"Umarım bir Passat'lı da bana bulmuşsundur yoksa dizinden vuracağım."

 

Asansöre kadar koyup gittiğimden emin olana kadarda kapıdan ayrılmıştı. Kimsenin bizi güçsüz görmesine tahammülü yoktu.

 

Doğu'nun nefes alışverişleri bile sinirimi bozuyordu şu an.

 

"Yavaşça nefs alıp ver."

 

"Emredersin."

 

"Bana cevap verme."

 

"Sebep?"

 

"Her şeyi mahvettin bütün ofis beni konuşuyor şimdi."

 

"Yalan bir şey demedim."

 

"Kocam olduğunu söylemişsin."

 

"Müstakbel dedim. Daha gerçekleşmedi."

 

"Sus benimle bir süre konuşma sinirlerimi bozuyorsun."

 

"Eyvallah."

 

Kapı açıldığında havuç Fırat bana bakmamaya gayret ederek ben geçene kadar aracın kapısını tutmuş sonra kapatmıştı. Şu an o bile daha çekilesiydi.

 

iNereye gediyoruz ağabey ?" dedi Fırat'a dikiz yanasından Doğu'ya bakarak. Doğu'da bana bakara "Rona Hanım tarif ederse evine gideceğiz."

 

"Sanki bilmiyorsun?" diye adete çemkirdim.

 

"Biliyorum sadece aramızı düzeltmeye çalışıyordum."

 

"Sen özel hayata saygısı olmayan bir adamsın."

 

Dudakları keyiflenmiş gibi yarım ağız gülümsedikten başını Fırat'a çevirdi. "Nişantaşı'na Fırat."

 

 

 

Araba konvoyu sitenin önünde beklerken Fırat'ın arabası açılan kapalı otoparktan yavaşça rampayı indi.

 

Üç kapıda aynı anda açıldığında Asansöre yönelen Doğuya baktım. "Sen nereye?"

 

"Yukarıya."

 

"Yok sen gelmiyorsun bir de seni orada çekemeyeceğim."

 

Asansörün düğmesini art arda basıyordum. "Buraya neden geldiğimizi unutma Rona? Yarın geri döneceğiz."

 

Gerçek buydu. Emaneten gelmiştim evime, işime geri dönmek zorundaydım. Ruhumu sıkıntı bastığında moralim dahada bozuluyordu.

 

"Unutmadım! Sayende de unutmuyorum, sen peşimde her an dolaştıkça ben içinde olduğun girdaptan çıkamıyorum zaten."

 

"Rona ben kötü bir şey söylemedim."

 

"Tamam! Yeterli cidden açıklamaya gerek yok Doğu. Bir yere kaçmayacağım, kaçsam da bulursun. O yüzden işim bitince yanına geleceğim, istediğin yere gidebilirsin şimdi."

 

Asansör kapısı yüzüne kapandığında göz pınarlarımın içi adeta sızlıyordu. Güçlü olma numarası artık işe yaramıyordu. Ayaklarım yere basmak istemiyordu. Kimseyi duymak konuşmak istemiyordum. Yalnızlığım baş başa kalmak eski hayatıma geri dönmek istiyorum.

 

Anahtarı zorlukla deliğe soktuğunda çantamın içinden çıkartmak bile dakikalarımı almıştı.

 

Kapıyı açıp içeri girdiğimde sırtımı yasladığım demir soğukluğu içime işleye işleye kendimi yere bastırdım.

 

Önümde yollar değil tek bir yol vardı artık. Karanlıktı ama sanki sonunda ışık var gibiydi. Kötü hissetmiyordum ama itilmiş bir hayatta mecbur bir mutluluk ruhumu asıl acıtan buydu.

 

Sevgisiz büyümüş her çocuğun tek bir mutluluk kırıntısına el uzatma acizliği benim de lanetimdi. Her şey yoluna girdi sanırken beni bekleyen yeni yolların olduğunu görmüştüm ben. Doğu kötü biri değildi ailesine sahip çıkmaya çalışan erken yaşta büyümek zorunda kalan bir adamdı sadece. Belki onun yerinde olsa yapacaklarım başka şekilde olurdu ama o öyle büyümüştü. Gördüğü her şeyi bilincine işlemiş, gözü önünde yaşananı doğru saymıştı. Şimdi ise biz onunla bir anlaşma yapmıştık üç ayın sonunda ise değişen bir şey olacaksa bile ben oradan çekip gitmiş olacaktım.

 

Zorla ayağa kalktığımda önce üstümdekilerden kurtulup bir daha giymemek üzere bütün parçaları kenara savurdum.

 

Suyu sıcak olarak ayarladığımda elime gelen bütün duş jellerini karıştırıp ince telli lifin üstüne boşalttım.

 

Lif köpürdükçe tenime sürttüğüm her yerde büyük bir sızı kalıyordu.

 

Saatler sürdü yıkanmam. Dakikalarsa sıcak suyun bedenimi kaynatmasına izin verdim. Su tenime her değdiğinde lifin değen noktaları kıpkırmızı olmuştu.

 

Küçük baş havlusuyla saçımın ıslaklığını aldığımda büyük havluyu bedenime sardım.

 

Aynanın buğusunu sildiğimde bu görüntüyle uzun zamandır karşılaşmamıştım. Çökmüştüm. Ayakta kalmaya zorlandıkça debelenip daha çok batmış gibiydim. Gözlerimin altı artık daha da kararmıştı. Dudaklarım günler sonra nemle karşılaştığı için bütün derimi soymuş yer yer kanamıştı.

 

Nemlendiriciyi alıp dudağıma yaydığımda içeriden zil sesi gelmişti.

 

Havluyu üzerimden attığımda odama doğru koşmuştum ama kapı öyle bir çalıyordu ki biri can veriyordu sanki arkasında.

 

Hem zile basıp hem de kapıya vurduğunda yere attığım havluyu tekrar bedenime sarıp kapıya gittim.

 

Kapıyı hızla açtığımda alnının ortasında belirginleşen damarı ve kızarmış yüzüyle birlikte Doğu görmemle bir adım geriledim.

 

"Neden geldin?"

 

Sadece yüzüme bakıyordu ve sanki düzgün konuşmak için zorlanıyor gibiydi.

 

İşaret parmağını uzattığında "Aşağıda bir tane kılkuyruğu bizimkiler yukarı çıkmak isterken yakalamışlar sevgilisiyim demiş."

 

Kelimeleri üstüne basa basa çıkarttığında burnundan aldığı hızlı nefes alışverişleri boş koridorda yankılanırken tutulmuş dilimle sadece ona bakıyordum

 

Bölüm Sonu.

Bölüm : 03.01.2025 21:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...