7. Bölüm

“7.Bölüm Yazılmış Kader"

esra
wolffcuub

"7. bölüm. Yazılan Kader"

 

Ellerinin parmak boğumlarında kalan kızarıklık be kir kaç damla kan vardı. O kadar hızlı nefes alıp veriyordu ki sanki buraya koşarak çıkmış gibiydi. "Sevgilim mi?"

 

"Neyse ne ondan işte."

 

"Benim mi sevgilimmiş?"

 

"Sevgilim diye bahsetme şu lavuktan." Kendini daha çok sinirlendirir gibi dudaklarının arasında birkaç şey yuvarladı. Ela gözleri puslanmıştı. Onu tanısam hayal kırıklığı yaşadığını düşünürdüm ama ona dair hiçbir şey bilmiyordum.

 

"Benim sevgilim yok, her kimse dalga geçmiş sizinle."

 

"Yedi dayağını oturdu aşağıya kıl yumağı."Kimden bahsettiğini merak etmiştim ama komik duruyordu. Senkron nefes alıp verirken parmaklarını açıp kapatıyordu. Eline tekrar baktığımda kanlar parmak aralarına süzülüp kurumuştu. Kapıyı geri ekip içeriye buyur ettim.

 

"Geç içeriye de parmaklarının üstünü kapa hareket ettirince yara kanar. Bende üstümü giyinip geliyorum." Karşısında beyaz bir havluylaydım rahatsız olmamıştım çünkü gözünü yüzümden başka bir yere çevirmemişti.

 

Önce biraz düşünmüş sonra eşikten adım atıp girmişti. "İlk yardım kiti konsolun altında ki çekmecede sen alabilirsin." Uzun koridora girdiğimde ne yaptığıyla ilgilenmemiştim.

 

"Ben senin yaranı sarmıştım sen sarmayacak mısın?" Odaya girecekken Arkamdan seslenmişti. Dizim onu onaylarmış gibi ince bir sızı şeklinde bana kendisini hatırlattı o anda."

 

"Yaranı sarmamı mı istiyorsun?" Boynumu ona çevirip bakarken aramızda koridor sanki uzun bir köprü gibiydi o başında ben sonunda.

 

Ağır ağır sallarken başını hafifçe gülümsedim.

 

"Yaramı sarmanı istiyorum. Kapanması zaman alır ama sar en azından." Ne çok yaramız vardı karşılıklı, yara yarayı tanırdı ben onu ilk gördüğüm de yaradaşım olduğunu anlamıştım oysaki.

 

"Açmadığım yarayı kapatmam ben Doğu Ağa, yarın kapanmazsa mesuliyet bana kalır."

 

"Yara açmadığını mı düşünüyorsun?" Kelimeleri sanki bana değildi, üstüme alınmıyordum. Ortada açılan bir yara varsa acıyı tek kendisinin çektiğini düşünemezdi.

 

"Açtıysam da kendin kapa, ben öyle yaptım çünkü Doğu ağa kısa zamanda yaralarımızı yarıştıracak olursak ağzını bile açmaya hakkın olmaz."

 

Önünde olduğum odanın kapısını açıp girdiğimde sertçe kapatmıştım. Dakikalar sonra da dış kapının aynı sertlikte kapandığını duydum.

 

Üstümdeki havluyu sertçe yere fırlattım. Yara dediği bende de vardı. Ben tekrar bir hayatı geride bırakacak korkusu yaşamıştım. İliklerime kadar kanarken benim içimde de büyük yaralar açılmıştı. Sürgün edilmiş şehre tutsak düşmüştüm. Suçum olmadan ikinci kez ölmüştüm ben, peki ben kime isyan edecektim. Herkes bana ağlarken bana kim ağlayacaktı.

 

Annemi özlemiştim. Uzun zaman olmuştu onu görmeyeli. En büyüm kırgınlığım onayken en çok onu özlüyordum. Bir insanın sevdiği ve nefret etmek istediği kişi aynı olunca kalp atmayı bırakıyordu.

 

Köşeye attığım çantayı alıp içinden şarjı bitmiş telefonumu çıkarttım. Yatağımın yanındaki prize soktuğumda üstüme bol siyah eşofman takımı giymiştim. Saçlarıma dokunmamıştım çünkü onlarla uğraşacak halim yoktu. Su damlaları ensemden geçerken tişörtümü şimdiden ıslanmıştı ama umursamadım.

 

Telefonum açıldığında yavaşça sırtımı yatağın başlığına yasladım. Her zaman dağ gibi duruşum artık bir şeye yaslanmak istiyordu çünkü dağlarda yıkılıyormuş. Ben yıkılmıştım.

 

İkinciye düşünmedim parmağımın değdiği isme tıklarken. İkinci çalışta annemin o kadife sesi ilk günkü huzuru ile doldu kulağıma.

 

"Anneciğim kurban olduğum." Dedi yavaşça. Aramam onu mutlu etmişti.

 

"Anne" diyebildim kısıkça. Güçlü maskem düşüyordu tutmuyordum.

 

"Söyle annem söyle bana nasılsın keça min." (kızım)

 

"Anne canım çok yanıyor." İlk damla yavaşça akıp gitti yüzümde tutamamıştım. Kaç yaşında olursam olayım ne kadar kendime güçlü kalmayı aşılasam da ben aslınsa terk edilen o yurttaki kız çocuğuydum.

 

"Ağlama Rona, yalvarırım ağlama güzel gözlüm. Elim sana ulaşamazken kokunu içime çekemezken ağlama kızım." Annem gördüğüm o kısa sürede koynunda yatırırdı beni ama ben gideceğim günü düşünmekten annemin saçlarımda dolaşan parmaklarına sevinemezdim gideceğim günü düşünür üzülürdüm.

 

Gözüm kapıdaysa kapıya yakın otururdum. Kalkıp gitmek yük olmasın diye. Ayaklarıma dolanan zincirler sana acı verse de sen gerçeği ta en derinde hissederdin.

 

"Anne benden neden bir kez daha vazgeçtiniz?" Bu cümle bana acı vermiyordu çünkü alışmak tenine değen kızgın demir hep aynı yere denk gelirse artık orası uyuşmuş olurdu.

 

"Senden hiçbir zaman geçmedik biz Rona'm. Biz sadece seni korumak istedik." Sustu sonra devam edemedi.

 

Kimse görmüyor diye göz yaşlarımı serbest bırakmıştım.

 

"Koruyamadınız ama anne bak ben evleniyorum hem de kim için? Sevdiğinin koynunda olan abim için. Hiç mi içiniz sızlamadı anne hiç mi bizim bir kızımız var demediniz?"

 

"Yemin ederim sana yüreğim dağlandı Rona. Ağabeyin Dilan'la gelince almadım eve bağırdım çağırdım kovdum ama el mahkûm kurban olduğum kız hamile Rona."

 

Kız hamile.

 

Kız hamile.

 

Kız hamile.

 

Ses üç kez ağır darbelerle indirdi sözlerini beynime. Yankılar artık canımı yakarken annemin sesi boğuk geliyordu. Telefon elimden düşmüştü.

 

Her şey bitmişti artık. Anlaşmanın bit önemi yoktu. Oyunun bir önemi yoktu. Benim hayatım artık bir adamın elinde o koca konakta tutsaktı.

 

Neye inanmıştım ne bekliyordum hiç düşünmemiştim ama Doğu'nun sadece üç ay demesine inanmamıştım. Ben ilk kez birinin sözlerine inanmıştım ama her şey boşunaydı.

 

Üç ay sonra hiçbir şey olmamış gibi arkamı dönüp çekip gitmeği düşünmem aptallıktı. Hiçbir ihtimali düşünmeden kabul etmiş olmam aptallıktı. Doğu bunu biliyordu Dilan'ının öylesine dönüp gelmeyeceğini biliyordu benimle bir kumar oynamıştı.

 

Annem son kez adımı bağırdığında telefonu kulağıma götürdüm. "Kaç aylık?" sadece.

 

"Dört" dedi annem.

 

"Orada mı kalıyorlar?" dedim. Ne düşündüğümü ne yapacağımı bilmez bir haldeydim.

 

"Buradalar, dışarı çıktıklarında ikisi de ölür Rona."

 

"Onlar senin kızından ölmesini isterken sen onları kendi evine mi sakladın Adalet Hanım? Sen kızına nasıl kıyabildin üstelik ikinci kez?"

 

"Olan oldu Rona elimden ne gelirdi? Baban benimle konuşmuyor abini görmemek için eve bile gelmiyor. Sen gelmem demişsin ona o günden beridir ağzına lokma sokmuyor."

 

Arkamdan yasımı tutan tek babamdı. "Sende kabullenmişsin elden ne gelir artık? Daha kim ölsün Rona??Kim can versin daha? Sen bunu ailen için yapıyorsun."

 

Ailem benim için tek bir şey yapmazken ben kendimi ikinci kez feda ediyordum.

 

"Daha kimsenin haberi yok Dilan tembih etti ailem duymasın diye sende kimseye deme kızım o evdeyken."

 

"Yapılana seni de karıştırıyorlar Adalet Hanım sende durmuş kızına değil kızının katillerine kucak açıyorsun. İnsan iki kez öldürülmez Adalet İpekoğlu. Siz beni ikinciye toprağa koydunuz ben artık sizin soyadınıza bile lanet ettim. Bana verdiğiniz her şeyi size devredeceğim sizin bir çöpünüz bile geçmez artık bana."

 

Telefonu karşımdaki boy aynasına fırlattığımda camlar paramparça olup bütün etrafa yayılmıştı aynı benim gibiydi. Ben artık darmadağınıktım. Parçalarım dört bir yana dağılmıştı. Toplanabilmek artık bana çok ıraktı.

 

Yarın sabah ilk önce üstümde olan annemin fabrikasını geri anneme geçirecektim. Sahip olduğum aile şirketindeki hislerimi satacaktım. Olduğum konuma tırnaklarımla gelmiş olsam da beni en tepede bekleyen bir koltuk vardı ve onu ben inşa etmemiştim. Annemin bana 18. yaş günü hediyesiydi babasından kalan tekstil fabrikası. Bu zamana kadar çizimlerimle büyüyen fabrika zamanla holdingleşecek ve şirket haline gelecek kadar büyümüştü. Ama artık onlara dokunamazdım.

 

Zamanında bana verilen haklar sanki zamanı geldiğinde bana silah olarak kullanabilmek içindi. Minnet duygusu bu dünyadaki en korkunç ve bencilce olan şeydi. Benim hayatım parayla biçilemezdi. Satın alınacak bir hayatım yoktu.

 

Kapı art arda çalınınca kalkıp kapıyı açtım. Doğu geldiyse sabah gitmek istediğimi söyleyecektim. Sanki artık buraya da ait değil gibiydim.

 

Kapıyı açtığımda Şebnem elindeki poşetleri sürükleyerek kendini içeriye atmıştı.

 

"Kış uykusuna mı yattın neden açmıyorsun kapıyı? Telefonunda kapalı trip mi atıyorsun enişteye ilk günden he."

 

Mutfak tezgahına poşetleri bırakırken bende salona geçip koltuğa oturmuştum.

 

Elinde iki kadehle gelince birini bana uzatıp kendini oturduğum koltuğa attı.

 

"Bir girls night ihtiyacın var diye düşündüm kaçak. Anlat bakalım neler oluyor?"

 

Tek elimde kadeh asılı kalırken diğer kolumu koltuğa yaslanış başımı da avucumun içine yaslanıştım.

 

Şebnem benim güvenli bölgemdi. Uzun süreden sonra yaşadığımı hissetmiştim. Bebek sarısı saçlarını tepesinde topuz yaparken yargılamadan beni dinlemeye hazırdı.

 

"Nerden başlamam gerektiğini bilmiyorum Şebo." Kadehi dudaklarıma yaslarken kan kırmızıyı bir süre ağzımda tuttum.

 

"Nerden başlarsan başla Ronim yeter ki derdine ortak olayım."

 

Şanslıydım belki de. Her şey üst üste gelirken şebnem bana gönderilmiş bir armağandı. Küçük Rona'nın ellerinden tutmuş geride kaldığı düşündüğü hayata sokmuştu onu.

 

"Normal başladı her şey o gün." Diye başladım lafa.

 

"Akşam lansman toplantısı vardı ona gitmek için çıktım. Sonra giriş kat boştu hiç kimse yoktu. Birkaç takım elbiseli adam geldi, benimle gelmeniz lazım dedi."

 

iE sende adamı dövdün değil mi?" Beni iyi tanıyordu.

 

"Kolunu kırdım." Derken ikimizde güldük.

 

"Sonra bilimcim gitti gözlerimi açtığımda Mardin'deydim Şebnem."

 

Mardin dediğimde Şebnem'in gözleri kocaman açılmıştı. O benim bütün hikayemi biliyordu. Ondan bu zamana kadar hiçbir şey saklamadım.

 

"İnanmıyorum. Gitmek için her yolu denediğin Mardin mi, nasıl olabilir?"

 

"Şirkette gördüğün Doğu o getirtmiş beni. Yeni bir dava yeni bir kan davası. Yıllardır peşimi bırakmayan kan yine beni buldu."

 

Gözlerim yine dolmuştu bugün hiç kuru kalmamışlardı zaten.

 

"Meğer Mardin değil Doğu'ymuş beni sürgün eden. Oymuş bize orayı yasaklı kılan. Babamın kurşunu onların canını yakmış." Şebnem elini kolumu uzatmıştı. Duymak bile zorken yaşamak büyük zorluktu.

 

"Hal böyleyken abim hiçbir şeyi umursamamış ve düşman ailenin kızına sevdalanmış kaçırmış Şebnem. Abim ne olacağını düşünmeden yapmış bunu. Ölmeği bile umursamamış ama ölmesini de hesaba katmamış gibi."

 

"Abin kız mı kaçırmış inanmıyorum ya pes artık. Bu işin ucunun sana dokunacağını ben bile bilirim bu yaptığı bencillik Rona."

 

"Bencillik Şebnem. Tek bir kez yüz yüze gelsem neden beni düşünmedin diyeceğim ama saklanıyorlar annem saklıyor oğlunu ve gelinini."

 

"Peki Doğu senden ne istiyor?" Dedi duyacaklarından korkarak.

 

"Evlenmemi, onunla evlenmemi." Dedim.

 

"Töre böyle. Berdel diyorlar. Yeni bir düşmanlık olmaması için iki aile birbirine kız veriyor bir taraf vazgeçmediği sürece de bu iki evlilik sürüyor."

 

"Vazgeç o zaman Rona evlenecek misin?"

 

"Evlenmeden berdel düşmüyor Şebnem. Bu yüzden Doğu ile bir anlaşma yaptık. Üç ay sonra boşanacaktık ve o kardeşine geri kavuşacak bende hayatıma ama," dedim devamı gelmiyordu. Gerçeği konuşmak dilime zor geliyordu.

 

"Ne oldu ama ne, konuşsana kızım?"

 

"Dilan, Doğu'nun kardeşi hamileymiş Şebnem. Çocuk var artık. O varken biz nasıl boşanacağız. O benim yeğenim ben doğmamış yeğenimin ailesini nasıl yıkacağım sen söyle?"

 

Şebnemim dili tutulmuş ne söyleyeceğini bilmiyordu. Kafası da karışmıştı ama her şey ortadaydı aslında.

 

Ben evliliği kabul etmesem çekip gidersem Doğu beni durdurmazdı ama durmazdı da. Ağabeyim ölürdü, belki de karnında çocuğuyla Dilan'da. Benin gücüm buna yetmezdi. Yüreğim bu kadarını kaldıramıyordu.

 

Elim ayağım buz kesmiş sanki kapana kısılmış gibiydim.

 

"Evlenecek misin onunla Rona? Hayatın ne olacak fabrika senin sayende dönüyor bu hayatı bırakamazsın Mardin'de yaşarken nasıl buraya hükmedeceksin. Senin iki haftalık yokluğunda bile üç kriz atlattık."

 

Elimdeki kadehi eğilip orta sehpaya bıraktım. "Ben fabrikayı anneme geri devredeceğim Şebnem. Şirketin hisselerinde yarısını sana devredip yarısını satacağım. Senin de emeğin çok fazla. Sen olmasaydın buralara gelemezdi."

 

Oda kadehi sertçe bıraktığımda bana kızmıştı. Kaşları çatık şekilde bana döndü.

 

"Onların hepsi senin hakkın. Neyi kime devrediyorsun sen delirdin mi? Senin emeğinle dolu o şirketin her yanı. Sen olmasaydın ne o fabrika ne de şirket bu kadar büyürdü. Neden kendine bunu yapıyorsun?"

 

"Yapamam Şebnem ne kadar emek vermiş olsam da arkamda annemin gücü vardı. Bir yerden sonra belki baştan başlarım ama şimdi değil."

 

"Neden bir de sen kendine eziyet çektiriyorsun? Ben biliyorum çektiğin acıyı. Günlerce uyumadın Rona. O modacılar çizimlerini görsün diye kapılarında sabahladın. Biri kötü bir şey demesin diye kendini kör ettin o sayfalarda, bunu yapmana asla izin vermeyeceğim!"

 

"Karar benim kararım Şebnem, ben elimle kurdum yine ben yıkıyorum. Ben aileme sırtımı dayağımda daha sekiz yaşındaydım onlarda beni sahipsiz bırakıp gittiler. Sonra kendime yaslandım yine aynısını yapacağım. Belki onlar için değil ama o doğmamış bebek için yapacağım. O ailenin bir çocuğun daha hakkına girmesine izin vermeyeceğim!"

 

"Evleneceksin ve beş parasız kalacaksın öyle mi mesleksiz işsiz güçsüz oturup kocanı mı bekleyeceksin? Kızım sen delirdin mi ben bu musun, nerde senin sınırların nerede hayat felsefen?"

 

Ayağa kalktığımda ayağımı masaya vurmuştum ve üstündeki kan kırmızı şarap beyaz halıyı rengiyle boyamıştı.

 

"Ben buyum demek ki bu kadarmışım daha gücüm yokmuş benim anladın mı? Bana da karışmaya kalkma yoksa seni de kırmak istemiyorum."

 

Şebnem'de hızla ayağa kalkıp karşıma dikildi. "Yanlış yapıyorsun duydun mu beni çok yanlış? Evlenmek belki senin elinde değil ona karışamayacağım ama tırnaklarınla kazıdığını bir başkasının eline bırakmana asla izin vermeyeceğim!"

 

Çantasını koluna takip demir kapıyı sertçe vurup çıkmıştı.

 

Elimden bir şey gelmiyordu. Günler geçiyordu ama sanki hepsi anlamsızdı. Yeni gün umutla doğmuyordu artık. Güneş benim için aydınlanmıyordu. Eskiden bir yanım karanlıktayken artık tamamın ona esirdi.

 

O gece güneşin doğuşunu izledim. Bunu sık sık yapardım. Ruhum daraldığında güneşi beklerdim. O günde öyle yaptım.

 

Yavaş yavaş şafak söktü önce, sonra martılar yer değiştirdi büyük bir gürültü ile. Güneş büyük bir ahenkle doğdu. Gök yüzü artık aydınlıktı. Elimdeki kahveyi dudaklarıma görürken kollarıma sardığım şala biraz daha sarıldım. Artık eylülün sonrandaydık. Mardin orada olduğum günlerde sıcaktı ama İstanbul da artık sonbahar karışlanmıştı.

 

Kahvem bitmişti. Telefondan saate baktığımda Saat yediye geliyordu. Dün gece avukatı aramış ve ofisine gideceğimi söylemiştim. Sonrasında Doğuya sabah işim bittikten sonra dönebileceğimizi söylediğim mesaj attığımda sadece tamam demekle yetinmişti.

 

Ayağa kalkıp içeri gidecekken dikkatimi birkaç araba çekmişti. Yüksekteydim ama seçebiliyordum. Bunlar Doğunun dün bize eşlik eden korumalarının arabasıydı. Gözlerim onu aradığında tam tahmin ettiğim gibi onu da görmüştüm. Diğer arabalardan biraz daha uzak sokağın başında evime dökük olarak park edilmişti araba. Sanki orada beni izlediğini hissettim ama içini görmem imkansızdı hem uzak hem de filmli camlardı.

 

Gözlerim biraz daha oyalandı araba üstünde sonra yavaşça içeri geçip perdeyi çektim. Tüm gece aşağıda mı beklemişti. Ben bir otele gitmiş olabileceğini düşünmüştüm.

 

İçeri geçtiğimde kapı önüne dizdiğim valizleri gördüm. Buraya tekrar gelip biraz daha eşya almam gerekecekti ama bunlar beni bir süre idare ederdi. Dün gece uyku tutmayınca eşyalarımı toplamıştım. Toplarken birkaç kez ağlamıştım. Kendime başka bir hayat planım vardı. Birkaç yıla Roma'ya taşınmak istiyordum. Paris'te bir defile düzenlemek. İsviçre'de uzun bir kar tatili yapmak. Ama her şeyi ertelemek elimde patlamıştı.

 

Mardin'de olmak aslında bana güvende hissettiriyordu. Artık kimseden saklanmamak bir yana oraya ayrı bit şekilde çekinilmiştim. İlk öğrendiğimde Doğudan nefret etmeyi denemiştim onu yüzünden bu halde olduğumu düşünmüştüm.

 

Ama aslında o da ailesinin intikamını almak isteyen biriydi. Bize zarar vermemek izin aslında sürmüştü ailemi belki benden haberi yeni olmuştu. Nerden bilecekti varlığı bilmediği birine zarar verdiğini?

 

Dün geceden hazırladığım parçaları yatağın üzerinden aldığımdan tek tek giymiştim. Saçıma fön geçtiğimde kabarmaması için çiçek esanslı sprey sıkmıştım. Bir süre makyaj yapmamak beni mutsuz hissettirmişti o yüzden istediğim gibi makyajımı yapmıştım. Son kez aynada kendime baktığımda deri ceketi bağlayıp çantamı koluma taktım.

 

 

 

Bu eve uzun süre belki girmeyecektim ama veda da edemezdim. Arkamı dönüp son kez bakmadım vedalar bana çaresizliğimi hatırlatırdı o yüzden normal bir günmüş gibi anahtarı elime alıp kapıyı çektim.

 

Asansör sıfırıncı kata geldiğinde siteden çıktım. Demir kapının ilerisinde olan arabalardan beni görünce inen arabalardan sonra karşı kaldırımda Doğu'nun geldiğimi gördüm.

 

Uzaktan sert ve soğuk duruşuyla yanıma kadar geldiğinden üzerimdekilere bakıp yüzümü inceledi. "Nereye gidiyorsun?" Dün gece sadece işimin olduğunu söylemiştim o da üstelememiştim sorsaydı söylerdim ama umursamamıştı.

 

"Biraz işim var, sonra seni ararım neredeysen gelirim çıkarız yola." Tam olarak havaya uygun giyinmiştim. Hava puslu ve kasvetliydi.

 

Doğu'nun gözleri kızarmıştı yorgun gibi gözüküyordu ve pantolonu oturma yerinden fazla kırılmıştı. Onu bu dağınık halde gördüğüm nadir zamanlar vardı.

 

"Ben seni bırakırım gideceğin yere." Gömleğinin ilk iki düğmesi açıktı ama her zamanki gibi ceketi üstündeydi. Onu hiç normal kıyafetlerle görmediğimi fark etmiştim.

 

"Lüzumu yok işim kısa zaten." Elimde tuttuğum anahtarı ona uzattım. "Kapının önündeki valizleri arabaya taşısan yeter ben gelince de hemen çıkarız."

 

Doğu'nun arkasında Fırat'ı gördüğümde gülmemek için yanaklarının içini dişliyordu.

 

"Asansöre yük bindirmek yasak Fırat, Ağabeyinle siz taşırsınız artık on beş katı."

 

Fırat ona laf atmamla yine günü zehir olmuş gibi başka yöne bakmıştı. Bana beslediği nefret daha başka bir şey gibiydi benim Doğu'nun etrafında olmam onu sinirlendiriyor sanki.

 

"Rona tek başına gitme biri seninle gelsin. Tek yollamam seni."

 

"Ben bunca seni tek başımaydım Doğu Ağa şimdi kimsenin korumasına ihtiyacım yok."

 

Çantamdan çıkardığım arabanın kumandasını uzatırken kolumdan hızla tutulup yere çekilmiştim.

 

Üst üste gelen kurşun sesleriyle çığlık atmıştım. Arabayı önümüze siper ederken camları tek tek kırılıp üstümüze düşüyordu. Bir ağırlık üstüme yüklenince kokusundan Doğu olduğunu anladım üstüme kapanmıştı.

 

Bir eliyle başımı yerde tutmaya çalışıyor. Diğeriyle de silahını ateşlemişti.

 

Ortalık birden büyük gürültülerle yankılanırken kurşun sesleri giderek çoğalmıştı.

 

 

Bölüm Sonu.

Bölüm : 03.01.2025 21:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş