9. Bölüm

“9.Bölüm Yürek Yangını”

esra
wolffcuub

Cengiz OZKAN Bir ay doğar ilk akşamdan geceden; Doğu'nun son sahnede dinlediği türkü.

 

🔥

 

"9. bölüm Yürek Yangını"

 

 

Düşman olmak düşmanlık yapmak benim bildiğim iş değildi. Bana sevmek öğretilmişti annem değil belki babam değil belki ama müdüre anne sev demişti bize. Yüksek gelen dağı sev, takılıp düştüğün taşı çiçeği böceği sev. Sev ki sevilesin. İyi bak ki iyi olsun derdi. İyi bakmak benim için zordu o zamanlar ama sevdim. Sevilmedim yine de dibine kadar sevdim.

 

Nefret etmedim kimseden bunca şeye rağmen.

 

Tabancanın namlusu bu sefer bana değil abime dönüktü. Bana hakkım olan şey hiçbir zaman verilmemişti ama artık susmalara katlanamıyordum.

 

Annem bağırdı önce "Rona ne yapıyorsun!" dedi. Yanıma yaklaşmaya çalışınca elimle durdurdum onu.

 

"Sakın!" dedim düz sesle. "Bu benimle onun arasında."

 

iMerhaba abi dedim kara gözlerine bakarak." Mutlu duruyordu benim aksime, keyfi yerindeydi.

 

"Ne yapmaya çalışıyorsun Rona, indir silahını."

 

"Neden beni sevmedin?" dedim hiç uzatmadan, herkes buz kesmişti. Çünkü bu başıma gelen her şey sevgisizliktendi Önceleri kimseyi sevemez sanırdım ama Barana İpekoğlu sevmişti, sevmemesi gereken birini hem de.

 

Ne saçmalıyorsun çek şunu patlayacak şimdi?

 

Neden beni sevmedin dedim sana? boğazım yırtılmış gibi bir acı vardı içimde.

 

Küçüktüm uzaktaydım ama yine de rahat bırakmadınız beni, ben daha bu aileye ne yapmam gerekiyor. Neyin bedeli lan bu? Ne yaptım ben size.

 

Önünde olduğu mutfağın arkasından bir kadın çıktı. Simsiyah saçlıydı saçını salmıştı. Ela gözleri vardı bu oydu, bu onun kardeşiydi.

 

Baranın arkasında dururken tek eliyle karnını tutuyordu.

 

"Hayatımı çaldınız! Çocukluğumu yerle bir ettiniz. Bir size hasret büyüdüm bir de bu topraklara bu muydu karşılığı söylesene! Ben senin kardeşin değil miyim neden yaptın bana bunu?"

 

Elim titrerken yönü değişen silah onları korkutuyordu. Annem yalvarıyordu ama sesi net ulaşamıyordu bana.

 

"Onun abisi neler yaptı onun için." Silahım değil ama yaşlı gözlerim buldu Dilan'ı.

 

"Buldu beni herkesten sakladığınız kızınızı buldu. Sürgün ettiği toprağa geri soktu. Onun için yaptı, kız kardeşi için. Sen neden karşıma bile çıkmadın konuşsana?"

 

Dilan kolunu önündeki adama sardı öne çıkmak istedi ama Baran izin vermedi. "Sen neden yaptın, beni biliyordun, bu kadar bencil misin sen? Bile bile neden beni ateşe attın."

 

Dilan'a bağırırken kendimde değildim artık, ağlıyordu içli içli ama cevap veremiyordu.

 

"Size hakkım helal değil." Bir adım geriye adım atıp daha çok bağırdım. "Duydun mu İpekoğluları sana hakkım helal değil. Ben buradan düğün günü beyaz gelinlikle çıkıp kefenle bile gelmeyeceğim bunu alın nereye yazarsanız yazın siz zaten ben yokmuşum gibi davranmaya alışkınsınız." Elim titredi defalarca kez.

 

"Bir şeyi merak ediyorum," dedim. Boğazım acıyordu artık. "Benim mutsuzluğumun üzerine kurduğun yuvan sağlam kalacak mı inanın çok merak ediyorum."

 

"Hata yaptım." Dedi. Hata yaptığını düşündüğü için değil namlu Dilan'a dönük olduğu için yalvaran gözlerle bakıyordu bana. Canım yanıyordu defalarca kez olduğu gibi, sanki bütün bedenime kızgın demirler batırıyorlardı. Burada kimse bu dayanılmaz acımı anlayamazdı. Onlar kaybetmemişti, onlar yoldan çıkmamıştı. Ben kuru kalabalık içinde olan üstüne basılan bir ruhum sadece onlar için.

 

"Yemin ederim ki bir gram pişman olduğunu bilsem, sana verilen bir şansı daha beni yakmayacağına dair inancım olsa gözümden tek bir damla yaş düşmez."

 

Bir adım öne adım attığında gidecek yerleri yoktu kapana kısılmışlardı. Birileri gelip gidiyordu mırıltılar ardı ama hiçbiri beni bastıramıyordu. Kimsenin beni durdurmaya da cesareti yoktu.

 

"Bana gelseydin yardım isteseydin sana canımı bile verirdim, senin benim için yapmayacağını bile bile hem de ama neden beni sırtımdan bıçaklayan sen oldun, Ben sana ne yaptım?"

 

"Ben denedim söylemeyi, gelmeyi ama seni tehlikeye atmak istemedim, seni kimse bilmiyordur bulamazlar sandım aklımın ucundan bile geçmedi bu."

 

Dalga geçer gibi konuşuyordu yalan bütün iliklerine işlemişti o Dilan'a giden bütün yolları kabul etmiş ardına bile bakmamıştı. Kimi bırakmış kim onun için can vermiş her zamanki gibi onu bağlamamıştı.

 

"Sus daha fazla küçülme seni hep sevdası için herkese kör biri gibi hatırlayayım bırak daha fazla çirkinleşme."

Dilan benimle göz göze bile gelmiyor arada karnını sarıyor sonra koruması gerekiyormuş gibi yanındaki adamın koluna dolanıyordu.

 

Bir adım daha attım bu son adımım oldu ona. "Ölümle karşı karşıya gelmek nasıl hissettiriyor?"

 

Rengi bezi atmış tek kelime etmeye gücü kalmamıştı beni tanırdı beni tanıdığı için neler yapabileceğimi kestiremiyordu.

 

"Yalvarırım sana bak bir çocuğum olacak babasız büyümesin Rona yeğenin o senin sen kaldıramazsın bunu ikimize de yapma."

 

"Ama sen yaptın!" Kelimeler diken olup batıyordu dilime. Konuşmak istemiyordum ama konuşmadan kimse beni anlamıyordu.

 

"Özür dilerim, affet beni." dedi. Şimdi ikimizde sadece birbirimize bakıyorduk. Kara gözleri mavi gözlerime ilişmişti belki de ilk defa bana abu kadar uzun bakıyordu.

 

"Neden bana bunu sen yaptın?" diye tekrarladım defalarca içimden. O içimde bile sessiz kaldı.

 

"Ben özür dilerim asıl abi "dedim. Parmağım tetiğin üstündeyken tek bir an titrememişti bile. Kurşun büyük bir gürültüyle patladığında canı yanan bendim. Bedenimi büyük bir ağırlık kaplayınca başım yere son anda çarpmaktan kurtulmuştu. Birileri çığlık atıyordu. Birileri bağırıyor ama kulaklarım hepsini reddediyordu. Yere düşmüştüm ben mi vurulmuştum.

 

O kokuyu sardı yine etraf. Belli ki vurulmuştum son anımdada onu duyuyordum. Aç gözlerini dedi büyük uğultu. O an sımsıkı kapattığımı fark bile etmemişim.

 

"Rona!" dedi. Artık emindim o gelmişti buradaydı.

 

Yumuşak eli acıdığını düşündüğü başımda gezindi yavaşça. Gözlerim açıldığında hiçbir yerim yerle temas etmeden onun kollarının arasındaydım. Silah ayaklarımın ucundaydı. "Doğu." dedim.

 

"Doğu."

 

"Hayır," dedi "hayır yapmadın" Gözlerim anlamasına yetmişti. Sözcüklerime sağır adam gözlerimden anlamıştı.

 

Yavaşça kaldırdım başımı Dilan yüzünü sevdasının göğsüne dayamış arkasını dönmüştü. Annem yere eğilmiş kalbini tutmuştu. Fırat'ı gördüm belli belirsiz korku içindeydi.

 

"Gidelim buradan Doğu." Kulağına eğilmiş yavaşça soluklanıyordum. Yardım istiyordum ondan. Ayaklarım sanki gücünü kesmişti benden.

 

Ayağa kalkıp beni de kaldırmış doğrulmama yardım etmişti. Doğu kurşunla can düşmanının arasına girmişti az önce bu ağırlık onun yüzündeki en belirgin ifadeydi. Buna ben sebep olmuştum. Ayağa kalktığımda Dilan'a baktım, sonra Doğu'ya ama Doğu'nun gözü yanlışlıkla bile ona değmemişti.

 

"Gidelim" dedi. Yüzünü kapıya çevirerek. Ağır ağır adımlar attım ki sonra durdum olduğum yerde. Son kez baktım o yüze. Yüzünde acı vardı korku bütün bedenini sarmıştı ama tek zerresi bile ban ait değildi. Önüne doğru yürüyünce doğu ne yapacağımı anlamış büyük adımlarla yanıma gelmişti. Ama benim artık gözüm bile değmezdi onlara. Onlarla başka şekilde hesaplaşacaktım.

 

Baran İpekoğlunun önüne kadar geldiğimde sert nefes alışverişleri burnunda öfkeyle çıkıyordu.

 

"Bu konak şahidim ki bir daha ki karşılaşmamızda silahımdan çıkıp sana değmeyen kurşunun ruhunu delip geçtiğinden emin olacağım işte biz orada eşitleneceğiz seninle Baran."

 

Kimseye bakmadan geçip gitmiştim önlerinden. Annemin çöküş hali yüreğime kor vermiş ama ona dönüp bakmamıştım açılan kapı beni tekrar dışında bıraktığında arkamı dönüp bakmadım.

 

Dönüp bakarsam yapamazdım, bu yolda geçmişe yer yoktu. Kapı kapanmış beni alışkın olduğum kimsesizliğimle baş başa bırakmıştı artık kimseden hesap soramazdım.

 

Doğu arabaya binmek için beni bekliyordu. İleride olan arabaya binip sertçe kapıyı çektiğimde Doğu hiç beklemeden arabayı çalıştırmıştı.

 

Konuşmuyordu çünkü bana bakmıyordu bile. Araba hızlandıkça hızlandı, parmak boğumları direksiyonu sıkmaktan kansız kalıp beyazlıyordu tek şeritli yolda arabaları sollayarak daha çok hızlanıyordu. Benim emniyet kemerim takılıydı ama onun susturucusu vardı.

 

Tekrar bir araba bize korna çaldığında geriye değil dümdüz ileriye bakıyordu. "Yavaşla Doğu."

 

Beni duymuyordu. "Doğu yavaşla dedim sana. Öldüreceksin bizi."

 

"Sen ne yapacaktın az önce!" diye bağırdı öfkeyle. "Kendini öldürecektin şimdi neden korkuyorsun?"

 

Sesi arabada döşemelerine çarpıp geçerken sanki ellerini boğazıma geçirmiş gibiydi. "CEZA MI KESECETİN!"

 

"Doğu dur!" dedim tekrar. Arabalardan son an da kurtuluyor sonra tekrar gaza basıyordu.

 

"BARAN'A MI CEZA VERECEKTİN KONUŞSANA. ÜZÜLÜR MÜ SANDIN ARKANDAN, SENİ ELİN KIZINA DEĞİŞMİŞ ADAM ARKANDAN ÜZÜLÜR MÜ SANDIN!"

 

Ellerim titriyordu nefesim daralıyordu. Ben silahı kendime çevirirken bile bu kadar korkmamıştım şimdi neden korkuyordum ölmekten?

 

"Doğu lütfen," dedim. Nefes alamıyordum ellerim boğazıma gitti. Güç bela emniyet kemerini gevşetmeye çalıştım.

 

"Ölmek istiyorsun öyle mi? Ölelim o zaman Rona." Karşıdan gelen uzun kamyon üst üste kornaya basıyordu ama araba son hızla onun üstüne doğru gidiyordu.

 

Bitti dedim. Bitiyor Rona dedi Doğu. Acım bitiyor Rona. Huzur beni kollarına davet ediyor hissediyorum.

 

Ama Doğu. Doğu bu hayatta yaşamayı hak ediyordu, ondan tekrar bir yaşam almaya hakkım yoktu. Yaşamaksa mesele bu sefer onun için yaşayacaktım

 

Son anda direksiyonu sağa çevirdiğimde araba büyük bir gürültü ile çıktı yoldan. Uzun bir yol sürüklendik bilinçsizce. Çok ses vardı etrafta seçemiyordum ama araba sert bir frenle yolun tersine yönünü çevirerek durmuştu. Kemer beni tutmuştu ama Doğu sertçe öne çarpıp geri düşmüştü.

 

"Doğu!" dedim.Diye bağırdım elim önüne düşen başına gitti hemen. "Doğu iyi misin kalk lütfen aç gözünü."

 

Kanlar saçlarının arasında kaşına kadar indiğinde elimle başını bastırdım. "Aç gözün aç Doğu hayır lütfen."

 

Her şey asıl şimdi bitmiş gibi hissediyordum Ela gözlerini göremediğim her saniye asıl şimdi bitmişim gibi hissettiriyordu. Kaybetmek yeni baş gösteriyor gibiydi.

 

Dudakları aralandı yavaşça. "Korkma" dedi mırıltıyla. Gözlerini hala açmamıştı, açmayana kadarda iyi değildi biliyorum.

 

"Doğu aç gözlerini," dedim ağlayarak. Ben az önce kendi ölümüme silah çekmiştim ama Doğu'nun göremediğim gözlerine ağlıyordum. Öfkeliydim kendime, acımın beni etkisi almasına izin vermiştim ben ama ilk defa cezasını ben çekmemiştim.

 

Cama sertçe vurulduğunda Fırat can havliyle durmadan cama vuruyordu. "Abi. Abi açın iyi misiniz?" Bağırıyordu, etraf kalabalıklaşmış siren sesleri geliyordu uzaktan. Elimi kanayan başından çekmeyerek kapıların kilidine açan düğmeye bastım. Fırat anında kapıyı açtığında büyük bir acıyla baktı Doğu'ya. Abi iyi misin?Konuş benimle."

 

"Rona iyi misin?" dedi hızla. Başımı sallayabildim sadece çünkü göz yaşları akıp Doğu'yu net görmemi engelliyordu. Elimin tersiyle hızla sildim ama yeniden doğunu gözlerini görememişti. Ambulans önümüzde durduğunda biri hızla doğuya müdahale ediyordu. Başına yasladığım elimi geri çekince hemen üstüne müdahale etmişlerdi.

 

Boynuna boyunluk takarken benim de kapım açılmıştı. Hanımefendi yavaşça dönün bana boynunuza bakalım bir yerinizden ağrınız var mı? Bana da boyunluk takarken ben geriye bakmaya çalışıyordum. "Doğu iyi mi? diyebildim sadece.

 

"Hanımefendi onunla ilgileniyorlar siz lütfen yönünüzü bana çevirir misiniz?"

 

"Hayır, hayır bırak iyiyim ben Doğuya bakacağım."

 

Sedye sesi geldiğinde yavaşça Doğu'yu çıkarıp sedyeye yatırdılar. Gözlerime ışık tutan kadını geri itip sedyeye koştum. Boynuna boyunluk takılmıştı. Beyaz gömleği kan içinde kalmıştı. "Doğu aç lütfen gözlerini korkuyorum."

 

"Yenge dur bırak götürsünler hastaneye bizde gideceğiz." dedi Fırat beni geri çekmeye çalışıyordu.

 

 

"Bırak hayır açsın gözünü Fırat" dedim. Sedye ambulansa yüklenmeden hızla gidip elini sıktım Elim yanağına değdi soğuktu kanlar yüzüne yayılıyordu. "Özür dilerim özür dilerim." dedim.

 

"Ro-na." dedi kısıkça gözleri yavaşça açılıyordu ama gücü yok gibiydi. Yanağına gelen kan bile gözlerinin elasını kapayamamıştı açtığı kısa mesafeden bile can veriyordu. "İyiyim, Fırat'la git." dedi yavaşça. Sonra gözleri tekrar kapandı. Fırat beni bu sefer geri çekebildiğinde hızla kapanan kapıdan sonra ambulans sirenleri açıp büyük gürültüyle gitti. Ben ise sadece arkasından bakakalmıştım.

 

Elimin değdiği her şey yanıp yakılıyor. Onun yerinde benim olmam gerekirken ben sadece arkasından bakıyordum.

 

"Gidelim, hadi." dedi Fırat. İçim çıkarak ağlamak istiyordum, dolmuştum taşacaktım. Ellerim hissizleşiyordu ama bırakmadım kendimi çünkü Doğu gitmişti beni kimse yerden kaldırmazdı. O beni kaldırabilecek güce gelene kadar tutacaktım kendimi.

 

Kader benim için zor olanı yazarken ben yaşadığım hayatın zorluğunu kenara itmiş sadece anın büyüsüne kapılmıştım. Küçükken yaşanan her şey insana en zoruymuş gibi gelirdi ya bende işte yere düşünce kanayan dizlerimin artık kabuk tuttuğunu düşünür önüme bakardım.

 

Ama taşlar gitmemişti... Yine önümdelerdi, bu sefer onları görememiş gafil avlanmıştım. Kuru toprak yüreğim taşlaşmışken tek bir damla kan yetmişti ıslatmaya. Yabancıydım bu meseleye. Kalbim sızlıyordu, korkum vardı ama endişem kendime değildi. Pek mühim bir düşüncem vardı ki kendime açıklayamadığım işte o benim kalbimi yerinden sökerdi ben sadece bunu biliyordum.

 

Soğuk be ilaç kokan koca bir bekleme salonunda tırnaklarımı kanatırcasına yoluyordum kenarlarını.

 

Doğu'yu acile almışlardı ben ise kapanan perdenin arkasında dakikalarca kalmıştım. En son doktor bilgi vermek için geleceğini söylediğinde yavaşça çıkıp olduğum sandalyeye çökmüştüm.

 

Hayat ne garipti benim için son zamanlarda. Ölümle yaşam arasında gidip gelirken ölüme çeyrek kala yaşamayı değil yaşatmayı seçmiştim. Bunu bana seçtiren ise oydu, onun ela gözleriydi.

 

Acilin kapısı açıldığında ben yaklaşık bir saattir oturduğum koltuktan kalktım.

 

Elleri cebinde yaklaşan Doktor "Doğu Karahanlı'nın eşi misiniz?" dedi.

 

Değildim. "Hayır." dedim. Kısa bir an ne olduğumuzu düşümdüm. Ben onu ölüme itendim ya da yaşatmaya karar veren. Yarası ya da yaradaşı.

 

"Biz beraberdik arabada, nasıl durumu iyi mi?"

 

Hayati riski yok boynu hızla öne düştüğünde direksiyondan aldığı darbeyle bilinci kısa süreliğine kapanmıştı. Ama şanslıymış ki boynu kırılmamış emniyet kemeri takmaması onu felakete sürükleyebilirdi.

 

Bana o kadar sinirlenmiş gibi dönmüştü ki kemer umurunda bile olmamıştı.

 

Başındaki yarayı kapattık önemli bir şey değil iki günde bir pansuman yaparsanız izi dahi kalmaz. Şimdi bilinci yerinde ağrı kesici yapmamızı reddetti ama birkaç saat müsaade altında kalmalı.

 

"Tamam ben onu kalmasına ikna ederim teşekkür ederiz." dedim yanından çıkarken.

 

Hemşire onu servise çıkardıklarını söylediğinde Fırat'la yukarı kata çıkıyorduk.

 

Asansörden inerken yer ayağımın altından kaydığında son anda demir çubuklara yaslanmıştım. Saatlerdir başım dönüyordu ama ayağa kalkmadığım için tetiklenmemişti.

 

"İyi misin yenge, inat etme gel sana da bir baksınlar, röntgen falan çekerler belki."

 

Kolumu çektiğimde gözlerimi açtım. "İyiyim ben başım döndü sadece."

 

Kapıyı açıp içeri girdiğimde gözleri diğer tarafa dönüktü, birinin geldiğini duyunca kapıya baktı.

 

Beyaz gömleğindeki kanlar kuruyup kuru bir kal almıştı. Yaklaşınca gür saçlarının ardındaki küçük sargı bezini gördüm. Halinden memnun değilmiş gibi suratında da memnuniyetsiz bir ifade vardı.

 

"Rona iyi misin baktılar mı sana?" dedi.

 

Sırtını yaşlandığı başlıkta dikleşerek bana konuşuyordu. Kolundaki serum ağaya kalkmasına şu anlık engeldi.

 

"İyiyim ben bir şeyim yok. Sen nasılsın acıyor mu bir yerin?" Yatağa yaklaşıp baş ucuna kadar yürüdüm.

 

"Taktılar saçma sapan şeyleri her yerime iyiyim dedim başımı vurunca gözüm karardı sadece çıkalım gidelim hadi."

 

Üstündeki pikeyi iğrenerek gelişigüzel yere fırlattı.

 

"Abi kurban olayım bir dur ya bir iki saat gözlem altında kalacaksın beyin kanaması geçirebilme ihtimalin varmış."

 

"Oğlum ben kendimi bilmiyor muyum lan yok kanamam falan beynim yerinde ama birazdan seninki olmayacak." Ayaklarını yere koyduğunda ayakkabına uzandı.

 

"Çık lan önümden."

 

"Doğu," dedim."

 

"Du Dur," demek istiyordum ama sanki içime konuşuyordum. Serin bir soğukluk vücuduma ürperti yayarken olduğum yerde ayaklarım yere sağlam basamadı o an.

 

Başım hızla dönerken sonrası benim için büyük bir boşluktu.

 

 

🔗

 

Rona'nın bedeni Az önce Doğu'nun yattığı yatakta yatarken odanın penceresinde altıncı sigarasını söndüren Doğu son bir saatte yaptığı şeyi yapıp Rona'nın nefes alışverişini izledi.

 

Sağ koluna takılı olan seruma kızarak bakarken içinden bir küfür daha etti.

 

O serumu ona takabilmek için kolunu defalarca delmişlerdi. Doğu hemşirenin başında onu izlerken hemşirenin titrek elleri ona hiç yardımcı olmuyordu. Damarları çok zayıf demişti genç hemşire Doğu kendini tutarken daha kalifiyeli bir hemşire gelip ikinci kez deldiği tenime kelebeği takip gitmişti.

 

Rona'nın yüzünde acı çeken ifadesiyle uyurken az önce gelen doktorda düşen değerlerini sıralamıştı üst üste. Bu değerlerle nasıl ayakta durduğuna şaşırdığını söylemişti. Sanki günlerdir yemek yememiş gibi açlık kan şekeri en düşükte tansiyonu ise gereksiz yükselişteydi.

 

Kazanın etkisiyle de birlikte daha fazla ayakta kalamamış ve Doğu'nun iyi olduğunu gördüğünde artık kendinden geçmişti.

 

Son sigarada söndüğünde kapı hafifçe çalınıp aralanmıştı. Fırat izin isteyerek içer girmiş getirdiği suları yavaşça Rona'nın ayak ucundaki masaya bırakmıştı.

 

"Senin yattığın yeri bile kısandı yemin ederim senin koltuğunda gözü vardı yengenin. Ama yakışır yengeme nasıl racon kesti öyle."

 

Doğu Fırat'ı Rona'yı kontrol etmek için aradığında ulaşılmayan telefondan sonra bir şeyler döndüğünü anlamıştı.

 

Bir arkadaşını ziyaret için Siirt'e yola çıktığında annesinden gelen telefonla hızla yönünü Diyarbakır'a çevirmişti.

 

Rona'nın gözü kara korkusuz biri olması onun için işleri ilk günden zor bile duruma sokmuştu. Bir anı bir anını tutmazken aklından geçenleri tahmin etmek Doğuyu bu zamana kadar en çok zorlayan şey olmuştu.

 

Konağın açık kapısından Rona'yı gördüğünde ise yüreği sanki kuş olup uçmuş gibiydi. Elinde bir silah vardı. Titriyordu işaret parmağı tetiğe değip kalkarken korktuğunu anlamıştı. Herkes kördü, herkes kendi canının derdine düşmüştü. Silahın dönük olduğu insanlara baktı Baran ve Dilan birbirlerine sokulmuş korkuyla Rona'ya bakıyorlardı. Dilan'ı görmek Doğu için tarifsiz bir acıydı.

 

Tutup almak istemişti kardeşini, ait olduğu yere götürmek istedi ama artık hiçbir şey eskisi gibi olamazdı. Onun kalbi haykırırken o bastırdığı duygusuna daha fazla sağır kalamıyordu.

 

Çaresizlik ayağına pranga ellerin kelepçe olmuştu.

 

Kadına baktı, kadınsa gördüğü şey korku değildi asla korkmuyordu acı değildi kendine bile acımıyordu çünkü. Doğu bu hissi bilirdi, defalarca tanık olmuştu aynada bu hisse.

 

Rona'nın elindeki namlunun bir sonraki hedefi açıktı hızla namlu kadının bedenine dönerken Doğu sertçe kadının bedenine çarpıp elini yere itmişti.

 

Silah patlamıştı. Kurşun ise bedenleri birbirlerine siper olan bu iki kişiye değmişti.

 

Doğu Rona'yı yaşatmış, Rona Doğu için yaşamıştı.

 

🔗

 

  

Yol boyunca konuşmamıştık çünkü Doğu'nun kızgın bakışları zaman zaman üstümdeydi. İlk uyandığımda zorla ağzıma bir şeyler vermeye çalışmış sonrasında uzun bir destansı manilerle neden yemek yemediğimi, sürekli onun benim de peşimde mi olacağını artık onlarla masada üç öğün yiyeceğimi söylemişti.

 

Fırat'ın dediğine göre Doğu gitmek istediği için ben en iyi fikir olarak bayılmış numarası yapmıştım ve bu işe yaramıştı ona göre. Beni bir kaç kez tebrik etmişti.

 

Fırat'ın bu saçma fikrine doğu öfkelenince ben sadece sessizce onları dinlemiştim. Çünkü en ufak hareketimde Doğu'nun dikkatini çekiyordum ve söylenmelerine devam ediyordu.

 

Saatler önce yaşadığımız şeyi ikimizde yanmamış gibi davrandığımızda konunun açılmamasına seviniyordum çünkü bir açıklamam ya da mantıklı bir sebebim yoktu.

 

Bazen sadece içimdeki sesi dinlerdim sorgulamadan tartmadan acı çekerdim ama yine de dinlerdim ama bu sefer oyunumu bozdan da Doğu'ydu ve bunun için ona minnettardım.

 

Kapıdaki adamlar kapımı açtığında Berfin Hanım koşarak merdivenlerden iniyordu.

 

"İyi misin oğlum?" Korku dolu bakışları altında sıkıca Doğu'ya sarılıyordu.

 

"Kurban olayım ne oldu sana böyle neden dikkat etmiyorsun oğlum sen?"

 

"Ana iyiyim ben bir şey yok abartma."

 

"Abi" dedi üzgün sesiyle Hozan sarıldığında. Onun da keskin ve soğuk yüz hatlarına rağmen Doğu'ya yaklaşımı küçük bir çocuk gibiydi. "Çok korkuttun abi bizi. Gelmesinler demişsin birde merak ettik."

 

Helin önce bana baktığında beni fark eden ilk o oldu. "İyi misin abla? Sende arabadaymışsın."

 

Gözlerimin onları izlerken dolduğunu açıp kapattığımda yanağıma düşen damladan anlamıştım.

 

Hızla kendimi toplayıp Helin'in uzattığı eline dokundum. "Ben iyiyim ama abin araba kullanmanın temel kurallarını bilmediği için kendisi biraz hasar gördü ama geçecek." dedim.

 

Helin gidip abisinin kolunun altına girdiğinde Doğu hafifçe gülümsemişti.

 

"Geçmiş olsun kızım ben size bir kemik suyuna çorba yapayım hemen kendinize gelirsiniz."

 

"Sağ olun Berfin Hanım."

 

Elini çektiğinde bize de dinlenmemizi söylemişti.

 

Avludan içeri girerken ben sona kalmıştım Berfin Hanım'ı mutfağa girmeden yakalamış ve yavaşça seslendim.

 

"Berfin Hanım."

 

"Söyle kızım," dedi.

 

"Ben konuştum Dilan buradan çıkacak düğün günü bende oradan."

 

Hemen bal rengi gözlerine yaşlar dolmuştu. Dudağı belli belirsiz titremişti. Dilan'ı çok özlüyordu her seferinde de acısı ilk an gibi canlanıyordu.

 

"İyi miydi?" dedi yavaşça kimsenin duymasını istemeden.

 

Başımı salladığım gülümsedim sonra hali gözlerimin önüne geldi. Eli karnını öyle bir sarıyordu ki bana bakmak bile ona zarar verecekmiş gibi korkuyordu.

 

"İyilerdi çok iyi görünüyordu karnı belirginleşmişti," dedim.

 

Göz yaşlarını akıtarak gülümsedi sözüme. "İyi olsun." Diyebildi sadece. Sadece artık iyiliğini isteyebiliyordu.

 

Eli birden havalandığında dağılmış önden çıkmış perçemime gitti, yavaşça zarar vermekten korkarak kulağımın arkasına sıkıştırdı.

 

"Şimdi sende iyi ol güzel gözlüm. Kuş kadar kaldın artık senin evin burası seni böyle görmek bizi çok üzüyor."

 

Eli yanağımda sıcaklığını yayarken Berfin Hanım'ın benimle böyle konuşması bendeki boşluğu her seferinde daha da sızlatıyordu.

 

Güçlü kadındı. Gözlerinin ardındaki acıyı bir tek benimle paylaşıyordu. Benim soyum ona zarar vermişken o benim çocukluğuma üzülüyordu. Ben ise olan her şeye üzülüyordum öyle ki kendime bile sıra çok sonra geliyordu.

 

"Siz çok iyi bir insansınız Berfin Hanım bana karşı davranışlarınız için çok teşekkür ederim ama benim için her şey çok zor. Yabancı bir hayatın içindeyim, burası herkes bana yabancı ama deneyeceğim, iyi olmayı deneyeceğim sağ olun."

 

Acıyla gülümsediğinde kolumu okşayıp mutfağa girmişti bende bir şey demeden yukarı çıkıp odaya girdim. Bu oda artık bana tanıdıktı. Kapıyı kapattığım an güvenli bölgede gibiydim.

 

Ayakkabımı çıkartıp çıplak ayaklarla bastım zemine. Deri montu çıkartıp yatağın üstüne attım.

 

Valizleri açıp üstte olan parçalardan en rahatını giyip üstüme geçirdim.

 

Banyoda aynada kendimle yalnız kaldığımda. Fazla gözüm yoktu. Su birikintisini yüzüme her vurduğum soğuk ince ince sızıyordu bedenime.

 

Ellerim tezgâhın iki yanından güç alırken damlalar hızla yüzümden akıp gidiyordu.

 

Gözlerimle baş başaydım. Yorgun bakıyordum aynada kendime. Duruşum eğikti. Ağrım vardı... Sırtımda sanki tonlarca yük ve ben kambur gibiydim.

 

Öfkeliydim bu aynada ilk kez kendime baktığımda. İçimde büyük nefretler vardı bütün limanları yakacak kadar güçlüydüm.

 

Ortasında durduğum odayı yerle bir etmiştim ilk gün. Bu ev bu evdekiler bana düşmanken şimdi sığındığım yerdi. Ne zaman bu hale düşmüştüm ne zaman düşmanın evinde güvende hissetmiştim?

 

Birkaç hafta önceki Rona'yı düşündüm duvarda ki saat on biri gösterirken gözlerim doluyordu.

 

Şebnem'leydim neredeyse her akşam. Şebnem eğlenmeyi sever beni de gittiği her yere zorla götürürdü. Ellerimi zorla havaya kaldırdı ben onunla dans etmeyi reddettiğimde. Bir anımız aklıma geldiğinde dolan gözlerimle gülümsedim. Burnumu içine çekip ışığı söndürdüm. Aç hissetmiyordum bu yüzden hemen uyumak istiyordum.

 

Yatağa girip pikeyi üstüme örtüp sıkıca sarıldım.

 

Yatağın bir yanı hep soğuktu benim evimde, şimdide her yanı soğuktu. Tanıdıklığın içindeki yabancıydım ben sanki. Sağa döndüm sonra sola tekrar sağa döndüğümde saat artık gece bir'e geliyordu.

 

Düşündüğümün aksine kimse gelmemişti odaya. Kapalı ışığı gören rahatsız etmek istemedi diye düşümdüm.

 

Gözlerim artık yorgunluk çekerken sanki bilincim kapanmayı uyumayı reddediyordu. Ruhum sıkılıyordu.

 

Tam o anda açık olan penceremden ılık bir esindi doldu odaya. Pencere kendiliğinden açıldığında perdeyi dışarı doğru çekti.

 

Ayağa kalktığımda perdeyi geri çekmek için ileriye doğru bedenimi uzattığımda ince ince bir adamın sesi doldu kulağıma o anda.

 

Yumuşak bir sesti ince ince doluyordu kulağıma. Sesin nerden geldiğini merak ettiğimde perdeyi önümden çekip bahçeyi aradım.

 

Kısık bir ışıkla bahçenin sağında kalan verandadan geliyordu ses. Kısık ışık titrerken mum olduğunu anlamıştım ama orada oturanı seçemiyordum.

 

Bir ay doğar ilk akşamdan geceden neyden neydem geceden...

 

Naif sazın bittiği yerden ruhumu dinlendiren ses yayıldı Mardin'in kör gecesinde.

 

Geri çekildiğimde üstüme yatağa attığım ceketi alıp ayağıma terlikleri giyip çıktım.

 

Yavaş adımlarla merdiveni inmeye çalıştığımda salonun kapalı olan kapısını açıp yavaşça arkamdan geri kapattım. Konağın gerisinde kalan verandaya doğru yürümeye başladım.

 

Yaklaştıkça ses dahada netleşiyordu.

 

Uyan uyan yar sinene sar beni...

 

Dağlar kışımış yolcum üşümüş nasıl edem ben.

 

Doğu'da türküye eşlik ederken elindeki sigarayı içine çekip yavaşça dışarıya doğru üfledi. Duman mumun alevinde yavaş yavaş gökyüzüne karışırken ben verandanın tahta kısmına yaslanmış onu izlemeye başladım.

 

Uyan uyan yâr sinene sar beni.

 

Gözlerini kapattığında kaşları çatılmıştı. Sözleri sanki içine izliyordu öyle ki benim geldiğimin farkında bile değildi.

 

Dağlar harâmı açma yaramı perişânım ben.

 

Ardından tekrar saz girdiğinde uzun uzun dilendi gözleri kapalı.

 

Adım atıp üstünde oturduğu minderli tahtadan oturaklara oturdum yavaşça. Geldiğimi anlayıp gözlerini açıp bana baktığında göz göze gelmiştik.

 

"Ne yapıyorsun burada neden uyumadın?"

 

"Uyku tutmadı," dedim omuzlarımı silkerek.

 

Masaya uzanıp telefona dokunduğunda bende kolunu tutup durdurmuştum. "Kapatma kalsın."

 

Bana baktı bir süre sonra nefes alarak geriye yaslandı.

 

Türkü devam ederken bir sigara daha yaktı. Türküyü söyler diye bekledim ama eşlik etmedi bir ara dönüp baktı sözler canını yakmış gibi ama tek kelime etmedi.

 

"Neden gittin bugün oraya?" Sesi hayal kırıklığı ile doluydu. Sorunun cevabından korkuyordu ben ise söylemekten çekiniyordum.

 

"Gitmem gerekiyordu, gözlerine bakmam belki de sadece nasıl olduklarını merak ettim," omzumu kaldırıp indirdim. "Bilmiyorum ya da..."

 

"Neden silahı kendine çevirdin ben gelmeseydim kendini vuracaktın."

 

Sigarasını büyük bir nefesle çekti.

 

"Bitsin istedim Doğu. Her şey zaten bitti bana gerek kalmadı burada."

 

"Ne bitti?" dedi kaşlarını çatmıştı bitmemiş sigarasını söndürüp küllüğü uzağa itti. "Biten ne Rona?"

 

"Aramızdaki anlaşma Doğu. Değil üç ya yirmi üç yıl bile bu konaktan gidemeyeceğim." Başımı kaldırıp nefes aldım birkaç kez. Kendime kabul ettirmek tekrar etmek zordu. Sanki buraya kelepçelenmiştim ve ben debelendikçe her yerim kesikle doluyordu.

 

"Dilan hamile. Ben bir çocuğa yeğenime bunu yapamam."

 

Konuşmuyordu Doğu dönüp bakacak cesaretim de yoktu o an ilk defa ona bakmatan korkuyordum. Ela gözlerinde ki yıkılışın bana nasıl hissettireceğinden haberizken bakamadım ona.

 

 

Bunu ona benim mi söylemem gerekirdi bilmiyorum ama bilmek hakkıydı çünkü anlaşmayı o yapmıştı.

 

"Hamile öyle mi? dedi. Hayal kırıklığı bünyeye bir kez girdi mi onun yaşattığı hissi her akla geldiğinde tenine değen acıları silmek zordu. Doğu ise ikinci kez yıkılmıştı.

 

 

"Hamile," dedim onu tekrar ederek. "Bitti her şey, hayatım, davam, anlaşmamız her şey bitti Doğu."

 

Başını eğip ellerinin arasına aldı. Acı çekiyordu belki de. Yıkılmıştı. Onu yıkan neydi bunu düşünmek bile beni üzmeye yetiyordu. Bu hayat benim olduğu kadar Doğu'nda. Ona yüklemem sıfatlardan yıllarca yorgundu şimdi ise ondan yeni bir vasıf isteniyordu. Düşmanının kızına kocalık yapmak.

 

Elim omzuna değdi. "İyi misin Doğu, başında ki yaramı ağırdı?"

 

"Sızı ruhumda Rona, bedenim iyi." Başını kaldırıp gözlerimin içine bakınca acısını görmemi istiyor gibiydi. Aramızda duran mumun alevi hızla titrerken ela gözlerinin duruşu değişti birkaç defa.

 

"Acımız bir Doğu."

 

"Değil Rona. Acımız artık bir değil senin acın benden daha ağır."

 

Dudaklarım titremişti. Yüzümü saklamadım ondan hemen ardından solumdan yaş aktı yavaşça.

 

"Ben senin ruhunu bir kez parçalamışken ikinciye senden bunu nasıl isterim söyle bana." Ellerini bacaklarının ortasında birleştirdi konuşmaya zorlanıyordu gözlerime bakmak istemiyordu ben ise ela gözlerini görmek istiyordum. Ağlamamı ondan saklamadım o da yüzünü saklamasın istedim.

 

Yönümü ona döndüğümde bacaklarımın ikisi de ona değiyordu.

 

"Ben senin canını bilmeden çok yakmışım sana toprağını yasaklamışım şimdi ise nasıl burada tutarım seni Rona?"

 

Ellerini birbirine sürttü, karşımda şimdi Doğu ağa yoktu sadece Doğu vardı ,benimle konuşan Doğu'ydu. Herkese gizlenen herkesten saklanan o adamdı.

 

"Ben böyle olsun istemedim, amacım Dilan'ı eve getirmekti ama olmadı Rona. Ben yine sana zarar verdim affet beni. Seni yine mecbur ettim bilmediğin hayata."

 

Bütün yüzüm ıslakken benden ilk kez biri af diliyordu. Biri bana yaptığı haksızlığı kabul etmiş benden onu affetmemi istiyordu. Beni yakanda söndürende aynı adamdı...

 

Elimi bacağına koydum ama yine de yüzünü dönemdi bana.

 

"Bana bak Doğu, gözlerini görememe izin ver."

 

Aciz ruhumun küçük istediydi gözlerini görmek. O bakarsa bana her şey hallolur gibi hissediyordum çünkü.

 

"Sen, senden istenileni yaptın ben yandıysam sende yandın o yangında. Tek suçlu değilsin." dediğimde başını çevirmişti bana.

 

Yaşlıydı gözlerinin kenarı. Mumun turuncu alevi yüzümüze vururken gözlerinin ardı kızarıktı.

 

"Küçüktün Doğu aileni korudun, benim vebalim sana değil. Kendine kızma artık."

 

Çok düşündüm tenine değmeyi ama yapamadım.

 

"Kader diyeceğiz Doğu. Denedik değişmedi diyeceğiz.Senden bir şey beklemem sadece o bebek dünyaya gelsin onun hayatı benim gibi parçalanmasın istiyorum. Bunu yapabilir misin yeğenin için?"

 

Bizi birleştiren bir bebek olmuştu o bebek ikisizinde kanından olandı.

 

"Yapma" dedi acı çeker gibi.

 

"Beni daha fazla yakma Rona," dedi. Biz maskesizdik. Silahlarımızı indirmiş en savunmasız halimizleydik.

 

Gözlerini kapatıp açtığında tek damla yaşı süzüldü sakallarına doğru.

 

Parmaklarım acısını dindirmek ister gibi kapandı yaşın üzerine.

 

"Ben yangınım Doğu." Sakallarını okşarken gözleri kısa bir an kapanıp açıldı.

 

"Sen yürek yangınısın Rona," dedi küçük harflerle.

 

Uzun ince parmaklarım yüzünün üstünde dururken gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu.

 

"Bırak yanalım o zaman."

 

 

Bölüm sonu.

 

Bölüm : 03.01.2025 21:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...