••••••••
Bölüm 47
–“ Umarım bu videoyu izleyen arasında sen de varsındır sevgilim. ” Sesi bir kere daha titriyordu. Sevgilim deyişinin her hatırası genç kızın zihninden hızlıca geçerken sözlerine devam ediyordu genç adam.
–“ Özür dilerim, sana anlatamadıklarım için, canını yaktığım için, sebep olduğum her kötü şey için… Çok özür dilerim. Beni affetmeni beklemiyorum. Buna hakkım yok, farkındayım. ”
Mahzun bir tavırla kameraya bakan kara gözleri Berfu'nun artık hiçbir tarife sığmayan hasretini daha da yüceltiyor, daha da arttırıyordu. Ona sarılma arzusuyla titriyordu Berfu, onu çoktan affettiğini, af dilemesine bile gerek görmediğini söyleyebilmek arzusuyla titriyordu.
–“ Seni tanıyacağımı bilseydim eğer… ” diyordu Ayvaz, gerçek duygularını dile getirdiğine dair şüpheye yer bırakmayacak bir ses tonuyla. –“ Hayatıma dâhil olacağını tahmin edebilseydim, bu geleceği değiştirmek adına elimden geleni yapardım. Ama sen birden bire çıktın ortaya. ” Gülümsüyor ve elini yüreğinin üstüne koyuyordu, sanki dudağına dizilen sözcüklerin oradan kopup geldiğini anlatmak ister gibi. –“ Karanlık dünyamda birden beliren küçük bir ışık huzmesiydin. Sahip olduğum tek aydınlıktın. Seni kaybetmemek için elimden gelen her şeyi yapıyorum, yemin ederim. ” Ses onunda biriken çaresizlik en duygusuz bakışları bile gözyaşlarıyla süsleyebilecek cinstendi.
–“ Ama bu videoyu izliyorsan eğer, demek ki başaramamışım. Demek ki olmamış. Bunun için senden çok özür diliyorum. ”
Sonra tekrar Ayvaz'ın sesini duyuyordu. Artık daha hisli, daha güzel akseden sesini…
–“ Eğer bundan önce hiç söylemediysem… ” diyordu genç adam ve durup gülümsüyordu. –“ Neden bilmiyorum ama insana söylemek zor geliyor. Karşılıksız olmasından korkuyorsun sanırım. ” Gülümsemesi siliniyordu yüzünden ve hafifçe omuz silkiyordu. Derin bir nefes alıyor ve devam ediyordu konuşmaya, Berfu'yu nasıl bir hâle soktuğunu hiç bilmeden. –“ Eğer bundan önce hiç söylemediysem şimdi, sana veda ederken söylemek istiyorum. Seni çok ama çok seviyorum. Yaşayan herkesten, her şeyden daha- ”
Berfu'nun hıçkırıklarının artması Nezih Bey’in videoyu durdurmasına neden olmuştu.
–“ Yaşayan herkesten, her şeyden daha çok! ” Kaldığı yerden konuşmasını sürdürüyordu Ayvaz. Kara gözlerinde titrek ışıltıyla ve boğuklaşan sesiyle devam ediyordu yüz yüzeyken dillendirmeye cesaret edemediği aşkını anlatmaya. –“ Daha önce hiç kimseyi sevmediğim ve asla sevemeyeceğim gibi. Küçük cadım, sevgilim, inatçı keçim, en anlamlı yanım… Çok özür dilerim. Çok çok çok özür dilerim. ”
Genç adamın yanağından bir damla gözyaşı süzülüyordu durakladığında. Güzel gözleri nemlenince bambaşka bakıyordu. Berfu'yu öldürecek kadar içten, onun kalbini atmaktan vazgeçirecek kadar muhteşem bakıyordu.
Sonra birden kaşları kararlılıkla çatılıyordu kara saçlı prensin. –“ Beni unutmanı istiyorum güzelim. ” diyordu dudakları, ne dediklerinden haberleri yokmuş gibi.
–“ Bana dair her şeyi çöpe atmanı, beni aklından, kalbinden silip çıkarmanı ve hayatına devam etmeni istiyorum. ” Durup yutkunmak zorunda kalıyordu Ayvaz. Ve tekrar, bu sefer kısık ve titrek bir sesle, kameraya bakmadan devam ediyordu sözlerine. Berfu onu omuzlarından tutup sarsmak, saçmaladığını göstermek ve kendine getirmek isterken genç adam inatla sürdürüyordu konuşmasını. –“ Sevgini gerçekten hak edecek bir adam bulmanı istiyorum. Seni seven ve senin de sevebileceğin birini… Mutlu olmanı ve bunun için ne gerekiyorsa yapmanı istiyorum. Gerekirse benden nefret etmeni… Gerekirse bütün anılarımızı, yaşadığımız her anı ateşe vermeni istiyorum. Ve bir kere daha özür diliyorum, seni kendi cehennemime sürüklediğim için. Ve son kez… ”
Bakışları tekrar kameraya dönüyordu, bu sefer son sözleri söyleyeceğinin bilincinde olarak. –“ Seni çok seviyorum. Şimdi ve daima, bütün varlığımla. Her nerede olursam olayım, ister dünyanın öbür ucunda, ister bambaşka bir yerde… Kalbim daima ve yalnızca senin için atacak. Eğer durmuşsa bile, senin adınla duracak. Söz veriyorum. Seni seviyorum. ”
***
Özel uçağının cam kenarındaki koltuğunda hafifçe başını arkaya dayayarak gözlerini yumdu. Yüzünü gözlerinin önüne getirmeye çalıştı. Hiç unutmamıştı ki, izin vermemişti bunun için kendine. Zaten istese de o güzel yüzü unutabileceğini sanmıyordu. Aklına, kalbinin en kuytularına öyle kazınmıştı ki Berfu, söküp atmak mümkün değildi. Ayvaz'ın da böyle bir çabası yoktu. Zaman zaman onu sevmenin acı verdiği anlar olmuştu. Hasretinin içini sonu gelmez bir biçimde yaktığı anlar...
Her anını özlemle geçirmişti evet ama bazı zamanlar oluyordu ki Berfu bir mahrumiyetten öteye geçiyordu. Boğazında kocaman, Ayvaz'ın asla yok edemeyeceği bir yumru hâlini alıyordu. Kalbinin orta yerindeki nefesini kesen bu yükle günlerini sürdürmeyi öğrenmişti öğrenmesine ama, böyle de yaşanmıyordu ki işte. Berfu'suz geçen her an cehennemi yaşatıyordu adama. Ve şimdi bu geri dönüş yolunda, tıpkı giderken olduğu gibi bilinmezliklerle doluydu içi. Berfu'nun iyi olduğunu biliyordu. Ayda bir, hep aynı saatte bir mesaj alıyordu Berfu'nun iyi olduğuna, sağlıklı olduğuna dair. Bunun için minnettardı.
Ama yine de... Berfu'nun karşısına çıkabilmek için cesaretini toplamalıydı. Dinlemeyeceğini, kendisini görmek istemeyeceğini tahmin ediyordu. Ayvaz'dan nefret ediyor olmalıydı. Hangi kadın ona yaşatılanı hakedebilirdi ki? Sevgilisinin onu terkettiğini düşünerek, her anını ondan nefret ederek geçirmiş olmalıydı. Ama olsundu. İçinde sonsuz bir umut yumağı yaşatıyordu Ayvaz. Berfu'nun kalbinin kıyısında köşesinde kalma ihtimali olan o aşka güveniyordu.
Evin önüne doğru yürürken bahçede yanan ateşin odun kokusu burnuna geldi. O tarafa doğru yürüdü. Evin son köşesini dönüp bahçeye ulaştığında öylece durdu. Hayal görüyordu.
O kadar çok düşünmüştü ki Ayvaz'ı, artık hayal görmeye başlamıştı. Ocağın başında ateşi karıştıran adamı Ayvaz'a benzettiğinden emindi. Aklını yitirmek üzere olduğundan emindi. Birisinin gelip kendisini uyandıracağından emindi. Daha önce de defalarca yaşamıştı bunu. Uyanmak için zorladı kendisini. Ayakları onu o hayale doğru götürüyordu. Yine hayal kırıklığına uğrayacağını bilerek uyanmak istedi. Başaramayınca koluna tırnaklarını geçirdi. Canı yanıyordu. Yani? Uyanıktı! Hayal görmüyordu demek!
Artık kıpırdayamıyordu. Ayakları ne ileri ne de geri gidiyordu. Ateşin başındaki hayal ise kendisine yaklaşıyordu. O hayal o kadar gerçekti ki. Gözlerinde yine aynı aşk ile bakıyordu. Ayırmadığı gözleri ile tüm aşkını haykırıyordu. Berfu benzerlikten emin de olsa içini kaplayan sevince ve heyecana engel olamıyordu. Bu kadar benzerlik olamaz diyordu. Bu nasıl olabilir. Ya oysa? Ya ölmemişse?
Gözleri karşısındaki hayalden surete değdiğinde kalbinin bir anlığına durduğunu hissetti genç kız. Karşısında duran hayalet, içindeki enkaza büyük depremler salacak kadar gerçekçiydi. Öyle yakın, öyle canlıydı ki nefesini tutup elini kalbinin üzerine koydu Berfu. Bunu yapmasa yüreği dışarı fırlayacaktı sanki.
Beyni neden ona böyle bir işkence sunuyordu acaba? Ayvaz'ın hayalleriyle yaşamaya alışkındı ama sureti ilk defa böyle canlı bir şekilde beliriyordu karşısında. İlk defa bu kadar yakın, bu kadar güzel görüyordu onu. Niye?
Kulaklarına dolan sesle tüylerinin diken diken olduğunu hissetti genç kız. Bu kadarı da fazlaydı ama. Nasıl olurda sesi bu berrak gelebilirdi kulağa?
Gözlerini sımsıkı yumdu bir anda. Böyle güzel bir hayalden kopmak canını yaksa da aklını kaçırmaya tahammül edemezdi. Olmayan bir insanı var olarak görmek, üstelik böylesine gerçekçi, böylesine yakın tasavvur etmek tehlikeliydi.
Gözlerini açmadan önce derince bir nefes aldı. Hayalinden ayrılacak olmanın acısı yüreğine yayılırken ince bir sızıyla yayılırken göz kapaklarını araladı.
Ama hâlâ oradaydı! Gitmemişti.
Bir milim bile kıpırdamadan capcanlı karşısında duruyordu.
İçine dolan sevinç ve korku, aşk ve heyecan damarlarına taştı. Bir yandan tereddüt dolu bir adım atarken bir yandan da hayaletini ürkütmekten korkuyordu. Ona dokununca küllere dönüşüp parmakları arasında dolmasından korkuyordu. Ama inkâr edilemez bir çekimle ona doğru yaklaşmaktan da alıkoyamıyordu kendini.
Sesi çıkmamıştı. Tekrar denedi.
Evet bu kez sesi duyulacak kadar yüksekti. En azından kendi kulağına gelmişti. O erkek de duymuş olmalıydı ki yanıt verdi.
Bir iki adım atmayı denedi. Başarınca durmaksızın yürüdü ve Berfu'sunun adım adım kendine yaklaştığını gören Ayvaz, dudaklarından kopan sessiz iniltiyi ve ona sormadan hareket eden ayaklarını engelleyememişti. Aralarındaki dört beş metrelik mesafeyi hızla kapattı. Bir adım bile kalmayana dek yaklaştı Berfu’ya. Hasret kaldığı gözleri kendi gözlerine hapsederek, kokusunun ciğerlerini tarumar etmesine izin vererek yaklaştı.
Yaklaştı ama dokunmadı. Dokunamadı.
O an öyle bir andı ki zaman durdu. İnsanlar dondu. Her şey silindi, sadece ikisi kaldı kainatta. Yıldızlar yalnızca onlar için parladı. Yeryüzündeki bütün notalar hizaya girerek hiç duyulmamış bir aşk şarkısı çalmaya başladı. Sözler kavuşmaktan bahsediyordu. Yıldızlar, onlar için parlayan yıldızlar, ışıklarıyla hasreti eritiyordu aralarında. Genç adam elini kaldırıp Berfu'nun yüzüne yaklaştırırken ve dokunmadan okşarken aşık olduğu o simayı, bütün kainat kavuşmalarına şahitlik ediyordu.
Bir yakarış gibi döküldü bu isim Berfu'nun dudaklarından. Gözlerine dolan yaşları engelleyemezken bu anın gerçek olmasını diledi. Bu anı yitirmemeyi diledi hiç yoktan. Gerçek değilse bile bu anda ölüp gitmek, eriyip yitmek istedi.
–“ Gerçek misin? Gerçekten sen misin? ”
Hayır, cevabını duymaktansa yok olup gitmeyi yeğlerdi.
–“ Benim. ” Dedi genç adam boğuk ve titrek sesiyle.
Yutkundu Berfu ve dudaklarına yayılan umut dolu gülümsemeyle karıştırdı gözyaşlarını.
–“ Dokununca yok olmayacağına söz verecek misin? ”
Onun gözlerinde kendi yansımasına bakarken “ Söz veriyorum, ” dedi genç adam.
–“ Eğer beni bir kez daha kabul edersen hiçbir yere gitmeyeceğim. Söz veriyorum. ”
Parmak uçlarında yükselip elini Ayvaz'ın yanağına koydu genç kız. Teninin altında hissettiği doku ve sıcaklık gerçekti. Yaşlarla ıslanmış, sımsıcak bakışlarla kendisini süzen kara gözler gerçekti. Ayvaz'dı bu. Hiç olmadığı kadar oydu hem de. Ve buradaydı. Dönmüştü.
Bu sefer kül olup parmaklarının arasında dolan şey hasretti. Yok olup giden, ağır ağır silinen şey acıydı.
Parmakları genç adamın tenini hafif hafif okşarken ve o başını eğip kendisini o hafif dokunuşlara teslim ederken küçük bir dokunuşun koca bir boşluğu alt edebilmesine şaşıyordu Berfu.
–“ Gerçekten buradasın. ” Diye mırıldanırken genç adamın kollarını beline doladığını hissetti. Vakit kaybetmeden ona sarılmalıydı. Ki öyle de yaptı. İçinde birikmiş tüm hasret zerreciklerini yok etmek istercesine sarıldı genç adama. Yüzünü boynuna gömdü.
–“ Buradayım. ” Ayvaz'ın sesi bir fısıltıdan ibaretti ama çığlık çığlık büyüyordu Berfu'nun içinde.
–“ Seni öyle çok özledim ki… ” Öyle bir söylüyordu ki son cümlesini, hasret utanıyordu onları ayırdığı için. Aralarına giren her gün azaba sürükleniyordu bu kısa ve derin cümleyle.
–“ Geleceğini biliyordum. ” Dedi Berfu.
Bir anda Berfu'yu kaybetmeye dair bütün endişelerinin ne kadar yersiz olduğunu fark etti genç adam. Berfu onundu. Onun Berfu'suydu kollarındaki. Ve Ayvaz artık emindi, onları ayırabilecek bir mesafe yoktu yeryüzünde. Olamazdı da.
Tam öpecekti ki kendini geri çekti Berfu. Soru dolu bakışlarla bakmaya başladı gözlerinin içine.
Ayvaz yaşıyordu. Kesin hafızasını yitirmişti. Yoksa bunca zaman öldü sanmasına, acı içinde kıvranmasına izin vermezdi. Oysa Ayvaz “ Berfu, sevgilim ” hitap edip demişti. Hafızasını yitirmiş olsa bile mutlaka anımsamıştı ki bugün buradaydılar. Ya da hiç hafızasını kaybetmemişti... Çünkü öyle olsa Özgür ona söylerdi değil mi? Ya da Rüzgar?
Ayvaz, kendisini kızgınlıkla bakan gözleri yumuşatmak için yeniden “Berfu, sevgilim!” demişti ama bu kez cümlesi bitmeden yüzünde patlayan tokatla sersemlemişti.
İlk anın şaşkınlığından sonra Berfu'nun kızgınlığı su üstüne çıkmıştı. Ayvaz kızmasını bekliyordu ama tokadı beklememişti. Yine de ona kızamıyordu. Ne dese ne yapsa hakkıydı sonuçta. Kendisi Berfu'nun üzgün olsa da hayatta olduğunu bilerek yaşarken, sevgilisi acıların içinde kıvranmıştı. Özgür'den her dinlediği içini yakmıştı. İkisi de iki haftadır acı içindeydi ama bunun nedeni Berfu'nun korunmasıydı. Bunu aşkına, canından çok sevdiğine anlatabileceğini biliyordu. Oysa o an Berfu sadece öldüğünü sandığı sevgilisini bulmanın sevinci ile çektiği acının intikamı arasında gidip geliyordu.
–“ Berfu, lütfen dinle beni bir. ” sesindeki yalvaran ifade Berfu'yu yumuşatmaya yeterli değildi. Ölmediğini bilmenin mutluluğunu sonra yaşayacaktı. Şu an kızgınlığını içinden atması gerektiğini biliyordu. Tüm hırsını sözlere döktü.
–“ Neyi? Yaşadığını, hafızanın yerinde olduğunu ama beni aramadığını mı söyleyeceksin? Öldün sandığım süre boyunca hayatta olduğunu ama bana haber verme gereği duymadığını mı? Yoksa Özgür'ün bile bildiğini benim bilmemin önemsiz olduğunu mu? ”
Kollarından sıyrılmış bir adım geri gidip bağırmaya başlamıştı. Bağırarak söylediği her cümlenin sonunda ayağını yere vuruyordu. Arkasından gelen Özgür ile Elif'in farkında değildi. Deniz fenerinin bekçisi ve Rüzgar’ın da camdan onları izlediğini bilmiyordu. Tek bildiği sevgilisinin öldü sandığı süre boyunca hayatta olduğu ve acı çekmesine ses çıkarmadığıydı.
Ayvaz yüzündeki parmak izlerinin farkında bile değildi. Sadece Berfu'ya sarılmak ve bunca gündür çektirdiği acılar için özür dilemek istiyordu. Özürle halledilecek şeyler değildi ama o an mecburdu. Kollarını yeniden beline dolayıp kendisine çektiğinde Berfu kendisini geri çekmeye çalıştı. Ayvaz sımsıkı sarılmaya devam ettikçe Berfu kendisini geri çekiyordu. Başını uzaklaştırabildiği kadar geri atıp gözlerine dimdik baktı. İlk gördüğü andan beri aşık olduğu gözlerin içinde kayboldu yine. O gözlerde de aşkı gördü. Özlemi gördü. Ama en çok da yoğun üzüntüyü gördü. İşte o an biraz daha yumuşadı. Ayvaz da acı çekmişti. Kendisi kadar olmasa da acı çekmişti. Ne demişti Ayvaz? 'Seni asla isteyerek üzmem!'
Ayvaz sözünden dönecek biri değildi. Bu sözü vermiş ise kendi isteği dışında sözünü tutamamış demekti. Aşkından daha fazla uzak durmak istemiyor, kaybettiğine inandığı anda bulduğu sevgilisine doya doya sarılmak her noktasını tek tek öpmek istiyordu. Yine de Berfu damarı tutmuştu bir kere. Bundan kolay dönemezdi hemen.
–“ Neden beni haberdar etmedin? Neden sustun bunca gün? ”
–“ Güzelim, tüm bunları zorunlu yaptığımı düşünemiyor musun? Ben seni bu kadar severken bu kadar üzmeyi ister miyim hiç? Savcılık istedi. Lütfen inan bana. Senin hayatın tehlikedeydi. Sana bir şey olacak korkusu ile nasıl durduğumu hayal bile edemezsin. Ben öldü sanıldığım için artık tehlikede değildim ama sen beni denize atanın hedefiydin. Bu nasıl bir duygu bilemezsin. Her gün hayatının tehlikede olduğunu bilerek yaşamak nasıl bilemezsin. Ben orda öldüm öldüm dirildim seni her an kaybedecek olmanın korkusuyla yaşadım. ”
Ayvaz bir nefeste sıralamıştı kendi yaşadıklarını. Berfu hâlâ kızgınlıkla bakmaya çalışıyordu ama içinde yükselen sevinci de saklayamıyordu. Ayvaz ölmemişti ama en az kendisi kadar acı çekerek uzak durmuştu ondan. İçindeki kızgınlığın geçtiğini hissetti. O yaşadıklarının acısını ayrıca çıkartacaktı ama şu an artık tek yaşamak istediği sevinçti. Bundan daha güzel bir şey düşünemiyordu. O ilk kızgınlık geçtikten sonra yavaşça sarıldı. Etrafında olanların farkında değildi. Sadece sarıldığı beli her geçen an biraz daha sıkıyor ve kokusunu derin derin içine çekiyordu. Ayvaz da artık sevgilisinin içindeki savaşı bitirdiğini anlamıştı. Büyük bir sevgiyle sarıldı. Yüzünün her noktasını öpüyor her öpücüğünden sonra da “Seni seviyorum” diyordu. İkisi de izleyen gözlere aldırmıyordu. Az önce yaşanan gelgitlerin ardından şu an dünya yansa umurları olmayacaktı. Berfu, Ayvaz'ın çok özlediği kokusunu içine çekti ve gözlerini açtı.
Sonra hışımla kafasını kaldırdı. Özgür ile Elif'e baktı. Özgür mahcup bakışlarını kaçırıyor, Elif ise Berfu'nun yapamadığını yapıyor, ağlıyordu.
–“ Siz gerçekten biliyor muydunuz? ” sesinde sitem vardı ama mutluluk daha baskındı. Yanıt Özgür'den geldi.
–“ Ben o gece öğrendim. Çok üzgünüm ama senden ve Elif'den bile gizlemem şarttı. Bunun acısının çıkacağını bilsem de o an senin hayatın her şeyden daha değerliydi. Hadi içeri girelim de rahat rahat konuşalım. Ayakta duramayacak kadar yorgunum. ”
Elif de Berfu da Özgür'ü günlerdir yaşadığı huzursuzluğun ardında yatanın Ayvaz'ı gizlemek olduğunu anlamıştı artık. Özgür de iki arkadaşın bu konuda canına okuyacağını da çok iyi biliyordu. Dörtlü kısa süre birbirine baktı. Artık dördü de huzurluydu. Ayvaz, “ Siz geçin, biz de geliriz şimdi. ”
Ayvaz bahçedekiler gidene kadar bekledi. Sonra sevgilisinin çenesinden tutup yüzünü yukarı kaldırdı.
–“ Her şey için çok çok özür dilerim. Seni üzmeyi hiç istemedim ama inan mecburdum. Beni affettiğini söyle. ”
–“ Sen bir daha benden bir şey gizlemeyeceğine ve yüz yaşına kadar yaşayıp benim yanımda olacağına söz ver! ”
–“ Son nefesime kadar seni sevip kocan olarak yanında olacağım. Umarım Allah yüz yaşından da çok ömür verir bize. Her anımı seninle geçireceğim yılları yaşamak, seninle didişmek o kadar güzel olacak ki. ”
–“ Elbette güzel olacak. Hadi girelim içeri. Herkes bizi bekliyor. ”
–“ Biraz daha bekleyecekler. Seni doya doya öpmeden bir adım atmam. ” Sözü bittiğinde çoktan öpmeye başlamıştı bile. Berfu haftalardır hasret kaldığı dudakların tadını aldığında tüm kızgınlığı geçmişti. Ayvaz dudaklarından uzaklaştığında isyan etse de duydukları ile mutlu oldu.
–“ Berfu, doğum günün kutlu olsun sevgilim. ”
–“ Evet gerçekten doğum günüm bugün. Seni buldum ya yeniden doğdum sanki. ”
*****
–“ Gerçekten, öyle büyük aşk varsa, mantıksız bir durum değil mi? Eflatun ne demiş: ‘Aşkın bulunduğu yerde aklın işi yoktur.’ ”
–“ Ama bu çok saçma.. İnsan aklını kaybetmeyi niye istesin ki? Akıl en önemli hazinesidir insanoğlunun.. ”
–“ Hani şu sol üst köşede kalp denilen bir organ var ya Berfucuğum, onun için aşk gerekli olabilir.. ”
–“ A evet, şu organ.. Hani kan pompalıyor.. ”
–“ Ne duygusuzluk.. Böyle büyük konuşuyorsun ya.. Başına bir gelecek var senin.. ”
–“ Sanmıyorum. Bir yerde aşk tanımı okumuştum. İki insanın, aklı mantığı hiçe sayıp, bir süreliğine birbirine bağlanmasıymış.. Bence bu iyi bir şey değil.. Eğer gerçek aşk buysa, bu bir zaaf.. ”
–“ Sen de zaaflardan pek hoşlanmazsın.. ”
–“ Kendini gülünç duruma düşürenlerden hoşlanmam.. Mesela bir insan, istediği kadar yüksek mevkide olsun, en küçük bir yapmacıklığında, kibirinde, başkasına tepeden bakmasında benim için biter.. Zaafı büyüktür. Yoksa ben insani zaaflardan bahsetmiyorum.. Aşk için gülünç duruma düşmek de bence olmaması gereken bir zaaf.. ”
–“ Aşk konusunda bu kadar bilgili olduğunun farkında değildim.. Çok ilginç, devam et.. ”
–“ İstediğin kadar dalga geç Elifciğim.. Şöyle düşünüyorum: Bence gerçek aşkın iki taraflı olması çok zor.. Çünkü diyelim ki, sadece diyelim, ben birine, akıl mantığı hiçe sayacak şekilde aşık oldum.. Bunun için de her şeyden vazgeçtim, ben ben olmaktan çıktım. Karşımdaki eğer, aşık olabileceğim kadar değerli biriyse, benim bu zaafa kapılmış, kendimi hiçe sayan halime asla aşık olmaz, olmamalı.. ”
–“ Ne diyorsun Allah aşkına, hiçbir şey anlamadım.. ”
–“ Diğer taraftan, diyelim ki, sadece diyelim, bana da biri, akıl mantığı ayaklar altına alacak, hatta gururunu yok sayacak şekilde aşık oldu. Madem büyük aşk, böyle olmalı değil mi? Ama ben de eğer, o kişinin böylesine aşık olabileceği kıymette biriysem, bu aşırı zaaf içindeki adama karşılık vermemem gerekir.. ”
–“ Ay şimdi bayılacağım şuracıkta! ”
–“ Sonuçta bu bahsettiğin büyük aşk, sadece tek taraflı olabilir. Buna engel olacak tek şey, iki tarafın da birbirini aynı anda başlayarak, eşit oranda sevmesi.. Bunun da çok mümkün olabileceğini sanmıyorum. Bu durumda, büyük aşk deniyorsa, bir taraf, diğer tarafı kullanıyor demektir.. Ya da yaşanan, aşk değil, ‘aşkcık’ tır.. ”
–“ Sen ne zaman aşk konusunda uzman oldun. Karıştırdın kafamı iyice.. Herkes bu kadar düşünmeye kalksa kimse birbirine aşık olmaz zaten Berfucuğum.. ”
–“ Ben de onu diyorum ya. Düşünseler olmazlar.. İnsan bile bile aklını kaybetmek ister mi? Çok mantıksız çokk.. ”
–“ Anlaşıldı, sen bu aralar yine o tuhaf felsefe kitaplarından okumuşsun belli.. Şurada iki satır aşktan bahsedelim dedik, kafamı çorbaya çevirdin. Yarın sana derhal bir kaç tane Barbara Cartland getiriyorum. Oku da normale dön.. ”
–“ Ne Barbara Cartland ı canım? Biz onları annenin kitaplığından alıp, küçükken okumaz mıydık? ”
–“ Demek ki şimdi de ihtiyacın var.. Aşk hakkındaki tuhaf fikirlerinden kurtulman gerek. Seni ancak aşk romanları düzeltir.. ”
–“ Hiç sanmam. Klasik romanlarda aşk hikayelerinin çoğu kötü biter. Basit aşk romanlarında ise aşk çok yüceltilir. Sanki dünyada başka değer yoktur. Oysa aksine fikirler de var.. Mesela, aslında aşk, açığa vurulamayan şehvet duygusuymuş. ”
–“ Tamam, sustum ” dedi Berfu, masum masum..
Hayran hayran kara gözlüsünü seyre dalmışken kulağında en yakın arkadaşının sesi duyulmuştu biraz alaycı gülümsemeyle.
–“ Neymiş Berfucuğum, büyük konuşmamak gerekiyormuş hayatta dimi. ”
–“ Ne büyük konuşmasından bahsediyorsun Elif ya dediğinden hiçbir şey anlamıyorum ”
–“ Aşk diyorum güzel arkadaşım aşk insana dediğini yutturur. ” keyif dolu gülümsemesiyle konuşurken eğlendiği her hâlinden belliydi. Tam o anda arkadaşının anlatmak istediğini çok iyi anlamıştı Berfu. Anlamıştı da anlamazlıktan gelmişti. Yıllar evvel yaptıkları konuşmadan bahsediyordu, o zamanlar aşk hakkında dalga geçercesine konuşmasından. Nerden bilebilirdi ki aşkın deryasında böyle bir adam için yüzeceğini…
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.89k Okunma |
364 Oy |
0 Takip |
64 Bölümlü Kitap |