
************************************************
Düğünün yapılacağı salona geldiklerinde ve Deniz bir kere daha Ali'nin koluna girdiğinde genç adam bu hisse engel olamayacağını fark etti. Hemen ardından da aslında bu duyguya aşina olduğunu. Kalbindeki bu çarpıntıyı tanıyordu genç adam. Sanki ta ezelden kulağına fısıldanmış bir şarkının nakaratını hatırlar gibi hatırlıyordu. Deniz'e baktığı bazı anlarda, mesela genç kızı uyandırmaya gidip onu suratında çocuksu bir ifadeyle uyurken gördüğü sabahlarda ya da kitap okurken kaşlarını çatıp dudaklarını büzdüğünde, işte yine böyle hissediyordu. Fakat bu kadar şiddetli değil.
İçeri girdiklerinde ve Deniz'in nefes kesici görüntüsü ortamın ışıklarıyla daha da büyüleyici bir hâle geldiğinde Ali bu geceden nasıl sağ çıkacağını bilmiyordu. Her an bu şiddetli duygunun pençesine daha çok sıkışıyor, kaçmak istedikçe yakalanıyordu sanki. Genç kız arkadaşlarıyla konuşurken soğuk bir şeyler içmenin iyi geleceğini düşünmüştü ama ne çare; hiçbir şey içindeki ateşi söndürecek kadar serin olamazmış gibi geliyordu.
Dans etmeye başladıklarında işler daha da kötüleşmişti. Eli Deniz’in belini bulduğunda ve kokusu etrafını saracak kadar ona yakın olduğunda. Ali dans etmekten nefret ederdi ama bu gece müzik hiç susmasın istiyordu. Aynı şarkı sonsuz kere tekrar etsin ve Deniz kolları arasında öylece kalsın doyasıya dans etmek istiyordu… Aptalcaydı evet, fakat kendine, böyle hissetmeye engel olamıyordu. Ayaklarında derman kalamayana kadar dans edebilirdi onunla. Deniz elini onun omzunda oynattığında ya da gözleri gözlerine değdiğinde, gülüşü dudağını utangaç bir edayla yokladığında ya da yalnızca öyle durduğunda, konuştuğunda, sustuğunda, gözlerini kaçırdığında… Nefes alışı bile genç adamın kalbinde mutlak bir tepkiye, küçük ya da büyük depremlere sebep oluyordu bu gece. Boğazını kurutan tüm bu şeylerden bir an için sıyrılmak, hiç değilse etkilerini azaltmak istiyordu genç adam.
Konuşmayı denedi. Küçük bir yutkunma sonrası dudakları aralanıp konuşabilmişti.
“ Çok güzel olmuşsun.” Söyleyecek başka bir şey bulamadığı için lanet ediyordu kendisine. Oysaki gözlerinin içine bakarak daha neler söylemek geçiyordu da içinden konuşma yetisini kaybetmiş gibiydi karşısında.
Deniz yavaşça tebessüm etti.
“ Teşekkür ederim. Sen de öyle. ”
Genç kızın tebessümünün, kalbinin üzerindeki etkisini görmezden gelmeye çalışarak küçük bir kahkaha attı Ali.
“ Ben de mi güzel olmuşum? ”
Deniz önce genişçe gülümsedi ardından yavaşça omuz silkti.
“ Benim kadar olmasa da… ”
Bu cevabın tam olarak hangi noktası onu kışkırtmıştı bilmiyordu ama yüzünde büyüyen gülüşüyle genç kızı daha çok kendine çekti Ali ve yüzüne doğru fısıldadı yumuşak bir sesle.
“ Bu kadar güzel olmamalısın. ”
“ Niçin? ” diye sorarken sesinin titreyişine engel olamamıştı genç kız. Heyecanla alıp verdiği nefesler genç adamın yüzüne çarpıyordu.
“ Çünkü, ” diye söze başladıktan sonra genç kızın kokusuyla kapanan gözkapaklarına aldırmadan gülümsedi genç adam. Ne söylediğini bilmiyordu. Sarhoş olmuş gibiydi. Sanki başka bir benlik içine girmiş, kontrolü ele geçirmiş ve ona asla söylemeyeceği şeyler söyletiyordu bu gece.
“ Çünkü, ” diye söze tekrardan girmiş devamını getirememişti. Aklını dolduran tek şey kollarındaki genç kıza sıkı sıkı sarılmaktı. O da öyle yapmıştı.
Sarıldı. Danstan ziyade birbirlerine sarılarak dönüp durdukları garip bir olaya dönmüştü her şey; umurunda değildi. O an içinde dağılan duygunun ne olduğunu biliyordu ve bununla tek başına yüzleşecek gücü yoktu.
Aşık oluyordu.
Belki de çoktan olmuştu bile.
Çoktan aşkın çukuruna düşmüştü.
Bu kalp çarpıntılarının, bu naif duygularının içinde yeri yoktu ama oluyordu işte. Korktuğu başına geliyordu. Teslim olamayacağı, yenilemeyeceği, ne pahasına olursa olsun kazanmak olduğu bir savaşa giriyordu genç adam. Kendine hâkim olamıyordu. Deniz'di ve oradaydı işte. Ondan nasıl kaçabilirdi ki? Varlığını nasıl inkar edebilirdi? Eninde sonunda buna yenileceğinin farkında değil miydi?
Farkındaydı elbette ve olan olmuştu.
O an, Deniz'in yanında durdukça ondan uzak kalamayacağını anladığı o an, gitmeye karar verdi. Bu düşünce, yani buralardan çekip gitmek fikri bir süredir aklında dönüp duruyordu ama tam bir karara varamamıştı. Şimdi kalbi bu aşk denen, onun sonunu getirecek duygunun kıskacındayken kaçması gerektiğini biliyordu. Yıllardır babasına karşı direnmekte üstün bir başarı göstermişti, şimdi teslim olursa, kendini aşka ve Deniz'e teslim ederse babasının kazanacağını ve sonsuza dek kendisine ait bir hayatının olmayacağını biliyordu.
Genç kıza biraz daha sıkı sarılırken, Allah biliyor ya gitmeyi zerre kadar istemiyordu, bir kere daha işe yaramayacağını bile bile başka bir hayatı yaşıyor olmalarını diledi. Her şeyin istekleri dahilinde gelişebileceği bambaşka bir dünya. Öyle bir dünyada yaşıyor olsalar muhtemelen şimdi, dudakları Deniz'in önce alnına, sonra yanağına ve ondan sonra dudaklarına değerdi. Sonra da sıcak bir sesle fısıldardı.
“ Seni seviyorum, benimle evlenir misin? ”
“ Ne? ” diye genç kızdan gelen tepkiyle sesli olarak dillendirdiğini anlamıştı Ali. Küçük bir yutkunma sonrası gözlerini kırpmadan cesurca yüzüne karşı “ Evlen benimle ” demişti. Gözlerinin denizine bakarken dediğini tekrar ederek daha sesli bir şekilde “ evlen benimle Deniz'im. ” diye konuşup soluk bırakmıştı. Deniz ise hiç beklemediği anda gelen teklife ne cevap vereceğine şaşırmıştı kısa bir zaman.
“ Deniz ”
“ Alii ”
“ Tamam farkındayım yüzüksüz teklif olmaz haklısın böyle söylemekle olmadı ama.. ”
Konuşması yarıda kalmıştı çünkü Deniz, sessizce bir şey demeden kollarını boynuna dolandırıp sıkıca sarılmıştı. Vakit kaybetmeden karşılığını verip de daha sıkı şekilde sarıp sarmalamıştı.
“ Evlenelim Alim. ”
Sözlerini duymasıyla daha sıkı ne kadar sarılabilinirse sarılmıştı. Göz kapaklarını kapatıp da cennete kavuşmuş gibi yüzündeki gülümsemeyle anın büyüsüne kapılmıştı ne de olsa cennetine kavuşmamış mıydı?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |