
***********************************
(..) Tiramisu Güzeline Yazılan Satırlar
“ Ey tiramisuyu anlamlı kılan kadın… Ruhunun gamlı şarkısını dinlemeye yürek yetiremeyen bir adamın aşkıyla sınanmaktan daha kötü kaderler de var demek isterdim sana. Gözlerine çalınmış yeşilleri, sinendeki baharı ve tenindeki beyazı hak etmeyen bir adama gönlünü kaptırmaktan çok daha beterleri var deyip güzel yüreğine biraz su serpmek isterdim. Ellerini, o çok güzel pamuk ellerini ellerimin içine alıp, bunu yapmaya layık olmadığımı bilerek üstelik, sonra bana yedi iklimde yedi ayrı infaz biçen gözlerinin yedi kat yeşiline bakıp, bir de saçlarının kahvemsi kızılından sıcak rüzgarlarla bana esen kokunu içime çekip bundan daha büyük acılar da var demek isterdim. Bak, derdim o zaman, bak ben seni, senin güzelliğini, ben sana ait hiçbir şeyi, ben senin divan şairlerine gazeller yazdıran güzel gözlerini, şu ince ve beyaz ellerini, ben senin nefesini hiç hak etmiyorum derdim. Sanki sen bunları bilmiyormuşsun, sanki bunca zamandır anlamamışsın gibi bunları söylerdim.
Yıldızsız gecelerde oturup gülüşlerini saydığımı yine söyleyemezdim. Her seferinde dudaklarının aynı ritimle kıvrılışını sanki kendimi bildiğim gibi ezbere bildiğimi ve gülüşünün tüm yıldızları ve tüm çiçekleri, hatta bütün renkleri kıskandırdığını söyleyemezdim. Saçlarını savurduğunda ben o tellerin içinde uçuşan gün ışığının yerinde olmayı senin karşındaki şu adam olmaya tercih ederim diyemezdim. Senin gözlerin benim baharı ezberlediğim iki mısra desem sen de inanmazdın zaten. Nereye koştuğunu bilmeyen öfkeli bir çocuğun tutkulu adımlarıyla başladığım yolda serseri de oldum şair de desem, gülerdin. Öyle benim aklımı başımdan alan gerçek gülüşlerinle değil, bana inanmayan, ağlayamadığım için gülüyorum dediğin gülüşlerinle gülerdin. Ben içimdeki öfkeyi de aşkı da sana biledim diyemezdim. Her yolumun menzili sendin, her sabahın güneşi, her baharın çiçeği, sonbaharın hüznü sendin. Benim hayatım sendin be kadın. Bir tek sendin. Sadece sen.
Düşünsene ellerini layıkıyla tutabilseydim… Aramıza kimseler girmeseydi… Yalnız sen ve ben kalsaydık da bizden gayrısını görmeseydik… Düşünsene yürüdüğüm yollar senin yürüdüğün yollara bağlansaydı da adımlarımızı dikenler kanatmasaydı… Bir düşünsene… düşün..
Şimdi ben Kaf dağını aşıp Zümrüd-ü Anka’nın kanadındaki en parlak tüyü koparıp getirsem sana. Dağları delip sular çıkarsam. Yeryüzünün bütün çöllerini adım adım yürüyüp aşkından divaneye dönsem. Tüm dünyayı alsam karşıma.
Ya da küçük bir serçeyi alıp avucuna bıraksam. Senden güzel olmasın, dünyanın en güzel çiçeğini saçlarını süslemenin faziletiyle onurlandırsam…
Ben şimdi ne yapsam da sen gitmesen? Ben şimdi, şu efkârlı başımı ellerimin arasına alıp bana çaldığın şarkıların hüzünlerinden kendime idamlar biçmeyi bırakıp ne yapsam da sen gitmesen?
Gitme demekten bile aciz dilim. Gitme, beni bırakma. Nasıl denir Allah’ım? Gitme, benden beş paralık adam etmez ama sen yine de gitme denir mi hiç? Çok üzdüm bak seni, gitme yine üzeyim, bırakma beni çünkü hak etsem bile kaldıramam bunu denir mi? Denmez.
Ama gitme. Allah belamı versin ama gitme kadın. Gitme. Ben de bunu kaldıracak yürek yok, bırakma beni. Ne olur bırakma beni. Gitme.. Hep benle kal hiç gitme… ”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |