
Çalan alarm sesini kesip de yatağın içinde boş boş tavana bakmaya devam etmiştim. Çoktan uyanmıştım, beynimin içindeki kovarcasına git deyişi dönüp durmuştu sürekli. Kafayı çevirip de pencereye bakmıştım, kalkmış mıdır acaba? Üzerimde ki örtüyü kaldırıp da yavaşça yattığım yerden kalkmıştım. Yalın ayak küçük adımlarla dün bana bağıran o adama bakmaya gitmiştim söz geçiremediğim yüreğim yüzünden. Beni umursamayan adamı salakça merak ediyordum. Perdeyi çok hafif aralayıp da dairesine baktığımda görünmüyordu. Yine mi yok olmuştu ortadan?
Benim onu izlememem gerekirdi değil mi, ne hâli varsa görsün demem ama yapamıyordum. Dedim ya söz geçiremiyordum kendime. Odamda geçirdiğim sürenin yarıdan fazlası o adamı izlerken geçiyordu. Nasıl geçiyordu bilmiyorum ama zaman çok hızlı akıp gidiyordu sanki. Öyle ki aydınlanan günü geceye çeviriyordum. Onu göremediğim anlar da Oğuz Atay'ın Olric'i gibi benim de iç sesim duyuluyordu ve bana kızmakla kızmamak arasında bir şey fısıldıyordu.
Avucumun içinde o gün arakladığım anahtar, ayaklarım benim bir parçam değilmiş gibi benden hür takılarak onun kaldığı daireye doğru emin adımlarla ilerliyordu. Soluksuz çıktığım merdivenlerin ardından daire kapısının önüne gelmiştim.
İçeriye sessizce adım atıp da aynı sessizlikle kapıyı ardından kapatmıştım. Parmak uçlarımda ilerleyip de nerede olduğuna bakınmıştım. Mutfak ve salonun boş olmasıyla yönümü yatak oda tarafına çevirmiştim. Neden buradayım ve neden gitmeyip bakmaya gidiyordum bilmiyorum. Cidden bilmiyordum, ya çok saftım ya da salak. Odanın olduğu kapının önüne gelmemle nefesimi tutmuştum. Aralık olan kapının arasından içeriye doğru bakmamla yüzüstü yatakta yattığını görmüştüm. Uyurken ne kadar da zararsız ve tatlı görünüyordu. Kıpırdanması ile başını diğer tarafa doğru çeviriyorken kendimi geri çekmiştim ve saklanmıştım duvarın arkasına. Kapıyı açıp çıkarsa göremeyecek gibi. Tekrardan kafayı uzatıp da baktığımda uyuduğunu görmüştüm. Aynı sessizlikle kapının yanından uzaklaşarak parmak ucunda dış kapıya yönelmiştim yüzümde aptal bir gülümseme. Tam kapıya doğru adım atmıştım ki gözüme çarpan bir şey olmuştu. Bir iki saniyeliğine bakış açıma giren. Ve söz dinlemeyen asi ruhum devreye girerek gitmek üzere olan bedenini o şeye bakmak için çevirmişti. Yanlış bir şey yaptığımı bile bile masanın yanına giderek o karalanmış her bir beyaz kağıtları tek tek elime alıp bakmıştım.
Kağıtlarda ne yazılı sizce ?
Ne olduğunu anlamamakla birlikte sıralamasını da karıştırmıştım. Ben kim düzgün bir iş yapmak kimdi. Elime yüzüme bulaştırmazsam olmazdı. Karışmamışlar gibi ellerimin arasından yere savrulmuşlardı. Ben tutmaya çalıştıkça etrafa saçılmışlardı. Bir of çekip de kağıtlara sövmekle beraber kendi beceriksizliğimi de çıkartıyordum aradan. Yakalanmasam iyi. Ne diye burnumu sokuyorsam. Neyse ki birkaç dakikanın sonunda kağıtları bir araya getirmiştim ve bulduğum yere masanın üzerine bırakmıştım. Bırakmasına da sıralamanın karıştığını anlamazdı umarım. Masanın bir o tarafına bir bu tarafına çekerek kağıtların yerini hatırlamaya çalışıyordum. Bir iki oynamadan sonra bırakmıştım tam orta noktasında. Üste kalan kağıda karalanmış bir iki cümle dikkatimi çekmişti ve yazılanları içimden okumakla da kalmayarak dıştan da okumuştum.
–“ Kadın, adamın siyahında bir yer edinmeye çalışıyordu fakat bilmediği bir şey vardı adam simsiyahtı. Kadının ki gibi renkli bir dünyası yoktu ve onun hayatı gibi bir renkli hayatın içinde olamazdı. Ya kadını kendi siyah dünyasına çekip de renkli hayatını mahvedecekti ya da siyah dünyasında ölüp gidecekti.. ”
Okuduklarımı algılamaya çalışırken arkamı dönerek gitmek için harekette bulunmuştum ki gördüğüm bedenle aklım çıkmıştı. Bir film izlermiş gibi kollarını birbirine dolamış, öldürücü bakışlarla bakıyordu kapının pervazına dayanmış bir şekilde. O bana öylece bakarken ben bu durumdan nasıl kurtulacağımı düşünmeye çalışıyordum. Ayaklarım benden hür takılarak ona doğru yürümeye başlamışlardı. Kaçmam gereken yerde ona doğru çekiliyor gibiydim. Tam yakınına geldiğim de birbirine dolandırdığı ellerini çözmüştü ve sol kolunu kapının pervazına koyup da geçmemem için önümü kapatmıştı. Engel koymuştu koluyla. Başım yerde geçmek için izin istemiştim kısık sesle. Aynı zamanda da geçmek için hamle yapmıştım ki koluyla birlikte sol bacağını da dayamıştı pervaza.
–“ Sandalyeye oturtayım mı kendin gidip oturur musun? ”
Beynim bu cümleyi bekliyormuş gibi komutunu alır almaz sandalyenin olduğu yere doğru adımlamıştı. Sandalyeye oturarak sorduğu sorusuna cevabımı vermemle bana ne yapacağını da düşünmeye başlamıştı. Elim kolum bağlı celladımın gelmesini bekliyordum masa başında. Önümde bu durumda olmamın sebebi kağıt parçaları. Parça pincik etmemek için zor tutuyordum kendimi. Benim oturduğumu görmesiyle olduğu pozisyonu bozup da masanın yanına gelmişti ve oturduğum sandalyenin arkasına geçmesiyle başım yerde olmasına rağmen göz kapaklarım kapanmıştı.
–“ Yapacak bir şey yok. Bu saatten sonra ” deyip de susmuştu ve birkaç saniye sonra sesi tam kulağımın dibinde duyulmuştu ve “ sende bu işin içindesin artık! ” demişti.
–“ Ne işi? Ben bir şey görmedim gerçekten bırak gideyim. ”
–“ Hah, görmemişmiş. Çocuk mu var karşında. Kağıtları karıştırmak yetmezmiş gibi düşürüp de sıralamasını da karıştırdığını gördüm. Hatta yazılanları okuduğunu da. Hiç boşuna konuşma. ”
Sert dille konuşması yerinden sıçramama neden oluyordu. Arkamda dikilmeyi bırakıp da sandalyeyi sertçe çekerek oturmuştu.
–“ Bana ne yapacaksın? ”
Ve sen adam..
Bu kadar karmaşık olmak zorunda mısın...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.33k Okunma |
5.73k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |