31. Bölüm

•Bölüm 27 🖤🖤

selin özgen
writerladyy

 

Odama geldiğimden beri ışıksız karanlık bir ortamda hiçbir şey yapmadan oturuyordum. Ve bir anda gelen hissiyatla oturduğum yerden ayaklanarak masa başına geçmiştim. Masa lambasının düğmesine basıp da odayı hafiften aydınlatmıştım ve dosyanın içinden aldığım A4 kağıdını önüme koyarak yazmaya başlamıştım gecenin sessizliğin de beynimden geçenleri kağıda dökmeye. Aslına bakarsanız ne yazılacağını düşünmeye de gerek yoktu ki ben bir hafta içerisinde bizim hikâyemizi kaleme alacaktım, yazıya dökebildiğim kadarıyla tâbi. Beni kovmuş olmasına rağmen bittiğinde ona teslim edecektim. Ve sabahın ilk ışıklarına kadar kalemim hiç susmayarak yazdıkça yazıyordu, ellerimin ağırmaya başlamasıyla duraksamıştım dinlenmek için.

 

Sandalyeye sırtımı dayadığım da önümdeki kağıtlara şöyle bir göz atmıştım. Kenarda biriken kağıt topluluğuna. Henüz bir isim bulamamıştım hikâyeye. Odanın içinin yavaştan aydınlanmasıyla lambanın düğmesini kapatmıştım. Kafamı çevirip de pencereye baktığımda onun ne yaptığını merak ederek bakmak geçmişti içimden ama kalkıp bakmamıştım. Bedenimi öne doğru vererek kaldığım yerden yazmaya devam etmiştim. Yazdıklarımın yanına birkaç kağıt daha ekledikten sonra hepsini bir araya getirerek dosyanın içinde toplamıştım. Ve bir iki saatliğine uyumak için yatağıma geçmiştim.

 

Uyanmam çok sürmemişti ve bir patlama ile uykumdan sıçrayarak uyanmıştım. Sanki bir silah sesiydi. Yataktan hızlıca kalkarak pencereye koşmuştum, nereden geldiğine bakmak için. Pencereyi açıp baktığımda hiçbir hareketlilik yoktu, o duyulan seste duyulmamıştı bir daha. İçeriye girmek için hareketlendiğim sırada apartmanın kapısından dışarıya adım atmıştı, siyahlara bürünmüş bir şekilde. Kafayı kaldırıp da olduğum pencereye bakmasıyla göz göze gelmiştik. Baktığımı fark etmişti ve ben gözlerimi kaçırmak yerine gözlerinin içine dik dik bakmaya devam etmiştim. Aynı şekilde o da bakmıştı bir süre. Sonrasında arkasını dönüp de hızlıca gözden kaybolmuştu. Arkasından gidişini seyrettikten sonra içeri geçerek pencereyi kapatmıştım.

 

Siyah bir dosyanın içerisine dün gece ele aldığım A4 kağıtlarının hepsini bir perçinleyerek toparlamıştım. Küçük bir not kağıdına da ;

 

Hikâyenin adı yok, okuyup bir isim bulursunuz.

Devamını da bir iki gün içerisinde yazıp getiririm.

 

Yazarak yazdığım kağıtların en üstüne koymuştum. Dosyanın ağzını kapatarak masanın üzerine bırakmıştım ve dolabımın karşısına geçerek üstümü değiştirdim. Kenardan montumu üzerime geçirdikten sonra masanın üzerinde ki dosyayı kolumun altına sıkıştırmıştım. Telefonu da cebime koyarak unuttuğum bir şey var mı diye etrafa göz attıktan sonra sessizce odadan çıkmıştım. Vakit kaybetmeden adamın olduğu daireye doğru yol almaya başlamıştım. Dairenin olduğu kata geldiğim de dosyayı nereye bırakacağıma karar veremedim. Önce kapının önünde ki paspasa sonrasında kapının kulpuna sıkıştırmaya çalışmıştım. İç sesim duyularak “ ya o gelene kadar başkası alırsa ” demişti. Kendimde vermek istemiyordum. Merdivenlere oturup da gelmesini mi beklesem? Diye düşünerek uygulamaya geçmiştim ve merdivene oturarak gelmesini bekliyordum.

 

Bekle bekle sıkılmakla beraber daha fazla dayanamamıştım ve oturduğum yerden gitmek için kalkmıştım. Dosyaya son bir kez bakarak merdivenlere yönelmiştim ve bir iki merdiven inmemle apartman kapısının sertçe kapatılmasıyla birlikte birinin yukarıya geldiğini fark etmiştim. Görünmeden o olup olmadığına bakmaya çalışıyordum fakat göremiyordum. Yakalanmamak için geldiğim gibi geri çıkararak bir üst kata çıkmıştım hızlıca. Nefes nefese kalmış bir şekilde soluklanırken görünmeden aşağıya bakıyordum. Kapının yanında dikilmesiyle kafamı geri çekmiştim hemen. Az kalsın yakalanıyordum! Kapının sesine kulak kesilmiştim, bakamadığım için. Birkaç dakika sonra duyulmuştu o ses. Rahat bir soluk verip de temkinli bir şekilde merdivenleri inip de onun olduğu kapının önünden geçerek merdivene adım atmıştım ki arkamdan kapı açılarak o sert sesi duyulmuştu.

 

–“ Nereye kaçıyorsun küçük fare? ”

 

“ Kaçamayan fare ” diye içimden düzelterek yavaş çekimde önümü dönmüştüm. Gözlerinden başka her yere bakarak “ kaçmıyordum ki.. arkadaşıma gelmiştim ” diyerek yukarı katı göstererek birkaç saniyeliğine yüzümü ona döndüğümde yukarı merdivenlere doğru baktıktan sonra bana bakmıştı “ şimdi de gidiyordum ” demiştim ve gitmek için geriye dönüş yapıyordum ki “ yalnız o senin arkadaş çoktan taşınmış haberin yok ” diyerek yalanımı yüzüme vurmuştu. Bu kadar çabuk mu çıkmak zorundaydı yalanım ya?

 

Yalanıma kaldığım yerden devam etmeye çalışarak “ ya öyleymiş bende kapı açılmayınca ” diye bir şeyler gevelerken lafımı keserek “ içeri gel! ” diyerek arkasını dönüp de odaya gitmişti kapıyı açık bırakarak.

 

–“ Yok, benim eve gitmem gerekiyor ”

 

–“ Kapat kapıyı içeri gel Hazel!! ”

 

Odanın içinden öyle bir bağırarak konuşmuştu ki ayaklarım benden hür takılarak dediğini yapmıştı ve kapıyı da ardımdan kapatmıştım. Kapatmamla birlikte dairenin kendine has kokusu burnuma gelmişti. Yavaş bir şekilde yürüyerek odaya gittiğimde o gece ki gibi koltuğun köşesine kurularak ayaklarını orta sehpanın üzerine bırakmıştı. Sigarası yoktu. Benim bıraktığım ( buna bırakmak denirse tâbi ) siyah dosya elindeydi. Odanın içine adım atmamla birlikte dosyanın kapağını açması bir olmuştu. Hemen kapının karşısında ki masanın sandalyesini çekip oturmuştum, o otur demeden. Tam karşısından değilde yandan bakıyordum. İçindeki kağıtları dışarıya çıkartarak dosyayı kenara fırlatmıştı. Üzerine iliştirdiğim not kağıdı da üstüne düşmüştü. Kağıt topluluğunu bacaklarının üzerine bırakarak not kağıdını parmaklarının arasına almıştı. O yazdığım satırları okurken yüzümü yere eğmiştim ve buradan nasıl giderim diye düşünmeye başlamıştım. Kağıtların hışırtısı kulağıma ulaştığında onlara baktığını anlamıştım.

 

–“ Dün gece mi yazdın? ”

 

Dalgınlığıma gelip de kafamla evet anlamında sallamıştım ki bakmadığını düşünerek sesli bir şekilde “ evet ” demiştim sadece. O evet bile zor çıkmıştı dudaklarımdan.

 

–“ Masanın üzerinde A4 kağıdı ve kalem olacak ” demişti ne sert ne de yumuşak bir tonda. Aynı dilde konuşuyor olmamıza rağmen söylediğini idrak edememiştim ve “ anlamadım ” demiştim yüzümü yerden kaldırıp da ona doğru çevirirken. Aynı şekilde kafasını bana doğru çevirerek elinde tuttuğu kağıtları havaya kaldırıp sallarken “ ben bunları okurken sende devamını yazarsın orada boş oturacağına ” demişti.

 

–“ Yazamam ki ”

 

–“ O nedenmiş küçük hanım? ”

 

–“ Ben.. biri varken yazamıyorum yalnız olmam gerekiyor ve genelde gece ilham gelir bana ”

 

Toparlanıp da elinde ki kağıtları sehpanın üzerine bırakmıştı. Ayağa kalkıp da “ kahveni nasıl içersin? ” diye sormuştu. “ Yok, ben içmeyeyim geç olmadan gideyim ” diyerek sandalyeden kalkıştığım da eliyle omzumdan iterek beni sandalyeye geri oturtturmuştu ve “ ben kahveleri yapana kadar düşünürsün ” demişti. Bir şey diyerek itiraz etmemi beklemeden odadan çıkıp da mutfağa geçmişti. Daire kapısıyla aramda ki mesafeye bakıp da koşarak iki dakika da ulaşabileceğim yerdi ama yakalanma ihtimalim de vardı. Yavaşça oturduğum sandalyeden ayağa kalkmıştım ki “ gitmeyi deneme bile! ” demişti sanki görüyormuş gibi. Kalktığım gibi geri oturmuştum ve devamını düşünmeye başlamıştım, belki bitirirsem gitmeme izin verebilirdi. Aldım elime kalemi kağıda yazdığım kadar üstünü karalamam daha fazlaydı. Beynimi oraya yönlendirip de tekrardan yazmaya çalışıyordum ki yan taraftan kupa bardağını masanın üzerine bırakmıştı. Siyah bir kupa bardağı. “ Teşekkür ederim ” dememle kafasını sallamıştı sadece. Kalktığı yere geri oturarak bardağını koltuğun kenarına bırakmıştı. Aynı benimki gibiydi bardağı. Kağıtları eline alarak bana doğru kafasını çevirirken yüzümü önüme dönmüştüm. Bakmamaya çalışırken kendime telkinde bulunuyordum. Zihnimin içinde olması yetmezmiş gibi aynı ortamda bulunmamız, kalp çarpıntısı. Yazmak yerine bıraktığı bardağa uzanmıştım. İçmeden önce kahvenin kokusunu içime çekmiştim, sanki ilk defa kahve kokusu alıyormuşum gibi. Gözlerimi kapatarak bir süre kahvenin kokusuyla içimi doldurmuştum. Dudaklarım aralanıp da minik bir yudum almamla kokusu gibi içindeki o tatlı sıvı tat da ağzımın içinden boğazlarıma doğru yol almıştı. Bir yudum daha aldıktan sonra göz kapaklarım aralanmıştı ve elimde tuttuğum bardağı masanın üzerine bırakırken “ kahveyi nasıl içtiğimi nereden bildin? O da mı araştırman sonucu? ” diye sormuştum.

 

–“ Yok, o benim gözlemim. ”

 

Önündeki kağıtlarda yazılanlara pür dikkat kesilmiş yüzünde en ufak bir mimik oynamadan okuyordu. Beğenmiş miydi yoksa ne saçma sapan bir şey diyerek eleştiri de mi bulunuyordu? Kahvesinden bir yudum alıp bardağı kenara bırakırken “ sen kahveni nasıl içersin? ” diye sormuştum. İçimdeki meraklı küçük kız çıkmıştı. Sorduğum soruyu duymazlıktan gelip de “ işine odaklansan iyi olur ” demişti. “ Söylesen ne olurdu ” diye mırıldanmıştım ve yazdığım kağıda geri dönüp de yazmaya kaldığım yerden devam etmiştim. Ara ara kahvemi yudumlarken kaçamak bakışlarla ne yaptığına bakıyordum. Kahvenin sonuna geldiğim de sadece bir iki sayfa bir şey yazabilmiştim, o da oldu mu bilinmez.

 

 

 

 

Ve sen adam..

 

Senin hakkında en ufak bir bilgiye bile muhtaç bu kadını ne zaman fark edeceksin?

 

 

Bölüm : 22.12.2024 16:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...