35. Bölüm

•Bölüm 31 🖤🖤

selin özgen
writerladyy

 

Saçlarımın arasında dolaşan el yüzümü yanağım da dolaşmaya başlamıştı, bir tüy gibi hissettirmeyecek şekilde. Öyle hafifti ki dokunuşları varla yok arası gibiydi. O sımsıcak hisseden bedenim dokunuşun uzaklaşmasıyla birlikte buz kesmişti. Bir soğukluk sarmıştı her yanımı. Gözlerimi açtığımda karanlık bir ortamda kıvrıldığım koltukta uzanıyordum. Pencereden yansıyan ışığın sayesinde karşı koltuğa baktığımda boştu. Ses çıkartmamaya dikkat ederek yattığım yerden kalkarak ayaklanmadan önce etrafa bakınmıştım. Parmak uçlarında ilerleyerek oda kapısından koridora çıkmıştım ki bir duvara toslamamla sersemlemiştim. Karanlıkta ya kapıyı hesap edememiştim ya da orta yerde benim bilmediğim bir duvar vardı. Çarpmanın etkisiyle kendime gelmeye çalışırken bulunduğum ortam bir anda aydınlanmıştı ve tosladığım şeyin duvar olmadığını anlamıştım geçte olsa. Ben aval aval yüzüne bakarken onun yüzünde boş bir ifade vardı. Dudaklarımı aralayıp konuşma yapacakken benden önce davranarak o konuşmuştu.

 

–“ Karanlıkta önünü göremiyorsun sanırım ”

 

–“ Normal değil mi, karanlık ya ortam ”

 

–“ Başka bir şeye değilde Karanlığa odaklanırsan bir zaman sonra görebilmeye başlarsın ”

 

Lafımı söyler giderim hesabı yanımdan geçip gitmişti. Hiçbir şey demeden yavaşça dönüş yaparak arkasından bakmıştım, bakış açımdan çıkana kadar. O bana bir şey mi ima etmişti yoksa bana mı öyle geldi? Bakışlarımı ardından çekip de önüme dönmüştüm. Gitmeyip de koridorun orta yerinde çakılı kalmıştım. Olduğum yerde kaldığımı fark etmemle birlikte tekrardan odaya gitmek için harekette bulunmuştum ki tekrardan toslamama az kalmıştı. Neyse ki son anda kupa bardağının ikimizden birine dökülmesine birkaç adım geriye gitmesiyle o kurtarmıştı.

 

–“ Şey ben.. özür dilerim ”

 

–“ Bu ikinci olacak ve ortam da aydınlık bu sefer. Karanlıkla alakalı değil anlaşılan. ”

 

–“ Ne demeye çalışıyorsun yani ben bilerek mi yapıyorum bunu mu ima ediyorsun? ”

 

–“ Öyle bir şey ima etmedim ben. Karanlıkla alakasının olmadığını söyledim sadece ”

 

–“ Neyle alakalıymış o zaman? ”

 

Sorumu es geçerek yine yanımdan geçip gitmişti bu sefer odasına yönelmişti. Durmak yerine peşinden gitmiştim bende. Elindeki bardağı yatağın yanındaki şifonyere bırakmak üzereyken odaya adımımı atmıştım.

 

–“ Evet, seni bekliyorum. Bir şey demeyecek misin? ”

 

Yokmuşum gibi tavır takınarak pencerenin yanına gitmişti ve hafif aralamıştı. Perdeyi çekmeyerek açık bırakmıştı köşesinden. Kapı da bir asker gibi dikilmiş cevap vermesini bekliyordum. O ise konuşmak yerine bana doğru yaklaşmıştı. Yaklaşmıştı yaklaşmıştı ve geçip giderek odadan ayrılmıştı. Gece gece köşe kapmaca oynamaya başlamıştık. Vakit kaybetmeden arkasından gitmiştim ve son anda kapattığı kapıyı açmaktan vazgeçmiştim. Oraya girecek hâlim yoktu. Kapıdan az uzaklaşarak duvara yaslanıp da kapının açılmasını beklemeye başlamıştım. Nasıl olsa o yerde yatılı kalacak hâli yoktu ve o kapı açılacaktı bir zaman sonra.

 

Kapının açılmasıyla birlikte yaslandığım duvardan çekilip de dik pozisyona geçmiştim. Beni gördüğüne şaşırmış bir hâlde baktıktan sonra lambanın ışığını söndürüp de üzerimdeki bakışlarını çekerek odasına yönelmişti. Odanın kapısına dikildiğim de yatağın kenarına oturmuş bir şekilde bulmuştum.

 

–“ Ne diye dolanıyorsun peşimde? ”

 

–“ Sorumun cevabını istiyorum, bir soru sordum ve sende cevap vermedin. ”

 

–“ Cevabımı duymayı gerçekten istiyor musun? ”

 

Kafasını yerden kaldırıp da bakmasıyla nereye bakacağımı şaşırmıştım. Yüzüme düşen saç tutamlarımı kulaklarımın arasına sıkıştırarak “ tâbi ki bir şey söyledin gerisini de getirmeni isterim yani ” demiştim. “ Tamam o zaman ” diyerek oturduğu yerden kalkmasıyla olan heyecan iki katına çıkmıştı. Nasıl duracağımı ne yapacağımı bilememiştim. Ben ara ara bakarken onun bakışları üzerimdeydi. Bana doğru attığı her bir adımıyla kalbimin göğüs kafesime vuruşu bir oluyordu. İstemsiz bir şekilde geri adımlar atarak kapıya dayanmıştım ve bedenimin kapıyla buluşmasıyla geri gidecek yerimin kalmadığını anlamıştım.

 

–“ Yine bir toslama oldu ama bu sefer bana değil. Sorunun cevabını kendin aldın bence ”

 

Hafif bir gülümseme ile sözlerini taçlandırarak odadan gitmişti ve kendime gelerek bir soluk vermiştim. Cevabını duymak için can atarken duyacağım şeyden neden bu kadar korkmuştum bilmiyorum. Kapıyla arama mesafe koyup da çeki düzen vermiştim kendime. Odadan çıkmadan önce şöyle bir etrafa bakınmıştım ve yatağın yanına giderek yastığa el değdirmeden dokunmuştum. Hızlıca odadan çıkarak koridoru bitirip de daire kapısının yanına gelmiştim ki duraksamıştım. Gitmeden önce son bir kez uzaktan bakmak istemiştim. Yavaşça kapının yanına gidip de görünmemeye çalışarak baktığımda koltukta aynı köşesinde oturuyordu. Karanlık ortamda pencereden yansıyan ışığın ve parmaklarının arasında tuttuğu sigarasının ateşinin içinde sessizce duruyordu.

 

Sigarasından nefes çekip de dumanını solurken sesi duyulmuştu belli belirsiz bir şekilde mırıldanma karışımı.

 

–“ Hayatımda ilk defa, ilk defa birilerinin bana ihtiyacı var olduğunu hissettim. ”

 

–“ Esas benim sana ihtiyacım var. Yanımda olmana ihtiyacım var. Elimi tutmana ihtiyacım var, başımı omzuna yaslamaya ihtiyacım var, benim ihtiyacım var. Benim! ”

 

–“ Bırakmıyorlar. ” demişti kendi kendine konuşmaya devam ederek. Sessizce durmak yerine o çenemi tutamayarak soru sormuştum yine.

 

–“ Kim? ”

 

–“ Onlar. ”

 

–“ Onlar kim? ”

 

–“ Onlar işte. Her seferinde tamam diyorum ama beni karanlık ormanın içine çekmeyi başarıyorlar. Ama benim yakamı bırakmayacaklar. Bırakmayacaklar. Bende kaçmaktan, pes etmekten vaz geçmekten çok yoruldum. Anlıyor musun? Yoruldum. ”

 

–“ Anlamıyorum. ” demiştim beklemeden. Kapının yanından ayrılıp da içeriye girmiştim. Onun sigarasını içmesini fırsat bilip de konuşmaya devam etmiştim. Nasıl olsa ikimizin de dudaklarının mührü açılmıştı.

 

–“ Onların sana ihtiyacı var benim. Benim yok mu? Ben.. yoruldum asıl. Ben. Sana iyi gelmeye çalışmaktan, seni kendine getirmeye çalışmaktan yoruldum. Yaralarını sarmaya çalıştıkça ruhumda yaralar açıyorsun farkında değilsin. ”

 

–“ Seni de yaralarım dedim, uzak dur benden diye kaç kere haykırdım. Duymadın. ”

 

–“ Duymazlıktan gelmiş olamaz mıyım? Yaralarını yaram belledim ben. Seni sevmeme izin ver bırak seveyim. İzin ver iyileştireyim seni. ”

 

Gözlerini kaçırıp da başını hayır anlamında iki yana sallamıştı birkaç kez. Yüzünü avuçlarımın arasına alıp da gözlerime bakmasını sağlamıştım. Parmak ucunda yükselmiş yüzünün her bir ayrıntısını inceleyerek “ seni seviyorum adamım ” demiştim. O iki kelime dökülmüştü sonunda dudağımdan. Sonunda yüzüne karşı aşkımı dile getirmiştim. Ne olacaksa olsundu artık.

 

Bileklerimden tutup da yavaşça canımı yakmadan yüzündeki ellerimi çekmişti, hiçbir şey demeden. Bir kelime bile dökülmemişti dudaklarından. Arkasını dönüp de uzaklaşmıştı. Darma dağınık bir hâlde gidişini seyrederken, içinde yangın yeliyle kaçmıştı kaçmasına oradan ama. Her nereye giderse gitsin içindeki ateş de onunla geliyordu farkında değildi. Cayır cayır yandığının farkında değildi, yaktığının olmadığı gibi.

 

 

***

 

O günden sonra onu bir daha görmemiştim. Ne evine uğramıştı ne de karşıma çıkmıştı. Hiç var olmamış gibi yok olup gitmişti sanki hayatımdan. Pencerenin pervazına dayanıp da gelişi ne kadar sürerse sürsün beklemiştim. Beklemiştim, gelmemişti. Gelmeyecekti. Perdeyi olduğu gibi bırakıp da odadan dışarı atmıştım kendini. Dört duvar arasında kaldıkça kafamda kurmaya devam edecektim. Evin önüne çıktığımda bakışlarım birkaç dakikalığına onun kaldığı daireye çevrilmişti.

 

Hava almak için çıktığım yolda ilerleyip de iyi gelecek yere doğru adımlamıştım. Sevincimi de hüznümü de deniz kenarında ki banka akıtmıştım. Deniz havası iyi hissettiriyordu. Dalgın bir şekilde yol alırken yabancı bir sokağa girdiğimi fark etmiştim. Çıkmaz bir sokağa. Geriye dönüş yapıp da geçtiğim yerden tekrardan giderek sokaktan çıkacakken kulaklıklarım da işittiğim sesler ile yolun ortasında kalakalmıştım. Olduğum yerde tam tur dönüp de seslerin nerden geldiğini algılamaya çalışmıştım. Nereden geldiğini çözmeye çalışırken bir inşaat alanından koşarak telaş ve korku içerisinde adamlar dışarı fırlamıştı. İçlerinden birinin sesi duyulmuştu o anlarda “ adam ölmemiştir değil mi abi? ” diye bir soru yöneltmişti yanındaki adama.

 

–“ Ne saçmalıyorsun oğlum mal mısın nesin zor da kalırsanız öldürün demedi mi abi? ”

 

–“ Dedi dedi de .. ”

 

–“ Yürü hadi yürü yakalanmadan gidelim! ”

 

Konuşmalarını işitmemle elim ağzıma gitmişti. Adamların görmemesi için çöp konteynerın arkasına gizlenip de gitmelerini beklemiştim, koşarak kaçmak istesem dikkatlerini çekebilirdim. Kenardan çıkıp baktığımda sokak bomboştu, kimse yoktu. Olduğum yerden hızlıca ayrılıp da adamların az evvel çıktıkları yere doğru koşmuştum ve hiç düşünmeden içeri dalmıştım. Etrafa bakına bakına yürüyüp de o dedikleri adamın nerde olduğunu arıyordum. Duvarın dibinde sırtını dayamış bir eli sol göğsünün altındaki bir yere dayalı yarı oturur vaziyette biri çarpmıştı gözüme. Olduğu yere yaklaştıkça daha çok gözler önüne serilmişti ne hâlde olduğu. Başındaki şapkasından yüzü görünmüyordu, siyah giyinimliydi. Ah diye inlerken kalkmaya çalışıyordu ama gücü yoktu hareket etmeye.

 

Çığlığımla kafasını yerden kaldırıp baktığında o gözlerle karşılaşmıştım. Bir yabancı diye beklerken sevdiğim adamın yaralandığını görünce içim gitmişti. Gözyaşları içinde yanına koşup da bir elim omuz başında diğer elimi de tuttuğu yaranın üzerine koymuştum.

 

–“ Hemen bir hastaneye gitmeliyiz ”

 

–“ Olmaz, hastaneye gidemem. Eve götür beni. ”

 

–“ Ne demek gidemem, ölebilirsin çok kan kaybetmişsin ve.. ”

 

–“ Ah... Ne dediysem onu yap başka da bir şey sorma. Saç bandını ver! "

 

–“ Ne? ”

 

–“ Saç ban..dını diyorum ver! ”

 

Kafamdaki saç bandını hızlıca çözüp de yarasına bastırmıştım daha fazla kan kaybetmemesi için. Sağ kolunu omzuma atıp da yerden kalkmasına yardımcı olmuştum ve yavaş bir şekilde yürümeye başlamıştık. Yürümekte zorluk çektiğini görsem de bir şey diyememiştim. Sokağa çıkamadan duraksamasıyla bende durmuştum. Bandana kırmızı rengine bürünmüştü bile, yüzü ise kasılmaktan bir hâl olmuştu.

 

–“ İyi misin, bak yürümekte zorluk çekiyorsun inat etme de.. ”

 

–“ Bir sus kızım car car ne konuştun. Havanın kararmasını beklemeliyiz bu hâlde gidene kadar milletin dikkatini çekebiliriz. ”

 

–“ Havanın kararmasını beklemek mi? Nerden baksan 5 saat var. O kadar dayanacağını mı sanıyorsun? ”

 

Kendimden geçmiş bir hâlde bağrınırken adamın dikkati başka yerde gibiydi. Boşuna konuşuyor gibiydim beni duymuyordu bile. Ne zaman duymuştu ki? Bir anlık el çabukluğu ile olduğumuz yerin duvarına yapıştırıp da eliyle de ağzımı kapatmıştı susmam için. Canım sert duvara çarptırılmakla yanmasıyla birlikte kocaman olmuş gözlerle dudaklarımı oynatmaya çalışarak konuşmaya çalışıyordum elinin altından. Az evvel şuradan şuraya gitmekte zorlanan adam, bir anda kaplana dönüşmüştü karşımda. Ne olmuştu da bu hâle gelmiştik şimdi?

 

–“ O iti her nerdeyse bulun. Ölüp ölmediğini görmek istiyorum hemen! ”

 

Boş binada ses yankılanmıştı, sert ve keskin çıkmıştı. Etraftan duyulan ayak seslerinden kapana kısıldıklarını anlamıştı. Tek olsa bir yolunu bulurdu ama kızın burada olması hiç iyi olmamıştı. Hem de hiç! Kendini iyicene siper ederken pantolonunun cebini yoklayıp siyah kaplamalı çakısını( bıçağını) çıkartmıştı. Çok küçük harflerle sesi duyulmayacak şekilde “ her ne olursa olsun buradan çıkmayacaksın. ” demişti. Korku dolu ağlamaklı gözlerle gözlerinin içine bakarak kafamı sessizce iki yana sallıyordum. Olmaz, hayır dercesine.

 

–“ Çıkmayacaksın şeker küpüm. Ben seni buradan gelip alana kadar olduğun yere gizleneceksin. ”

 

–“ Gitme.. Yaralısın. Öldürecekler seni duymadın mı? ”

 

Her zaman olduğu gibi dediğimi dinlemeyip de köşeden gelen giden var mı diye baktıktan sonra başka bir köşeye doğru koşmuştu ses yapmadan. Başka bir taş duvarın arkasına. Elinde tuttuğu çakıyı sıkıca kavrayıp karşıda bıraktığı benim durumuma bakmıştı. Köşeye sinmiş bir hâlde korku dolu gözlerle ona bakıyordum. Birkaç dakika daha olduğu yerde kaldıktan sonra başka bir duvarın arkasına doğru koşup da uzaklaşmıştı oradan. Adamlar onun yerini bulmadan o onları indirmeye çalışacaktı, bu hâlde nasıl yapacaksa. Yanımda gelmelerini bekleseydi beni de tehlikeye atmış olacağı düşüncesiyle gitmişti. Beni düşünmüştü, kendini düşüneceği yerde. Gidişini kenardan gizlice bakıp da karanlık köşeye sinerek gelmesini beklemeye başlamıştım.

 

O iğrenç herifin sesi duyulmuştu tekrardan ve dalga edercesine sevdiğim adama sesleniyordu. O iğrenç sesi yetmezmiş gibi o pis kahkahası da duyulmuştu. Kız, köşede ona bir şey olmaması için dualar ederken adam biraz daha yaklaşmıştı o iğrenç herifin yanına. Bir bir onu indirmeye gelenleri kendi indirmişti görünmeden. Yarası da çok kanamıştı, öyle ki takati kalmamıştı ama dayanmalıydı. Eli yarasına gidip de inlerken kızı bulup bulmadıklarından endişe ediyordu. Tek bir duvar kalmıştı, geçeceği.

 

–“ Hadi ama her nerdeysen çık çok uzadı bu mevzu. ”

 

Bir iğrenç gülüşten sonra “ karşıma kendin gelirsen canını bağışlaya bilirim. Hemen öldürmem yani ” diyerek tekrardan gülmüştü. Çok kan kaybetmiş olmasından gözü kararıp da başı dönmeye başlamıştı. Baktığı yerler gidip geliyor yerinde durmuyordu. Kafasını hızlıca sallayarak kendine gelmeye çalışmıştı. Daha değil! Şimdi değil.

 

–“ Abi yok hiçbir yerde gitmiş olmasın. ”

 

–“ Nereye gider lan yaralı adam. Doğru düzgün arayın burda bir yerdedir. ”

 

Elini bastıra bildiği kadarıyla yarasına bastırmıştı ve görünmeden nerede olduğuna bakınmıştı. Ondan başka kimsenin olmadığını görünce kontrollü bir şekilde olduğu yerden sessizce çıkıp da tam arkasından boğazına yapışmıştı. Sağ kolunu iyice boynuna dolayıp kendi bedenine yapıştırırken şah damarının üzerine çakının ucunu dayamıştı.

 

–“ Senin canını almadan bir yere gitmem kesik. Doğru dedin onu burdayım hâlâ.”

 

Elleriyle boğazındaki kolunu çekmeye çalışırken konuşmaya çalışıyordu zorlukla. “ Ne yaptığını sanıyorsun bırak beni? ” demişti. Geri geri giderlerken etrafa bakınmaya devam ediyordu.

 

–“ Bırakacağım ama öldüğünde. ”

 

–“ Yapma. Gitmene izin veririm hayatını yaşamaya devam edersin yine ”

 

–“ Hayatımı yaşamak mı? Ölüp ölüp diriliyorum lan ben. ”

 

–“ Yapma.. ”

 

–“ Sen haklıydın kesik, bu dünya ikimize birden fazlaydı ve birinin ölmeden bu işin sonu gelmeyecek! Ve bugün burada her şey bitecek. Bugün bu işe son vereceğim. ”

 

–“ Yapma! Beni öldürürsen ne olacağını çok iyi biliyorsun. O kız da.. ”

 

–“ Kapat o lanet çeneni. Çok uzadı bu mevzu artık. Artık bitti ”

 

–“ O kız yüzünden yanlış yapıyorsun yapma. Senin kim olduğunu öğrendiğin de yüzüne bakmayacak. ”

 

Sağa sola bakınmaktan üstüne yarasından dikkati alt üst olmuştu dengesini kaybederek yere düşmesiyle o da üzerine düşmüştü ama kaçmasına izin vermeyerek ayaklarını birbirine dolamıştı hemen. Boğazını öyle bir sıkıyordu ki öksürmeye başlayarak kıpkırmızı olmuştu yüzü. Kulağına doğru yaklaşıp da

 

–“ Öleceksin kesik. Dünya bir pislikten kurtulacak. O kız yaşayacak bensiz de olsa ama sen öleceksin ”

 

Can havliyle öyle bir kendinden geçip de sıkmıştı ki kıpırdanması durmasıyla birlikte konuşmaya çalışması da kesilmişti. Öyle ki elleri de düşmüştü yere. Üzerinden savurup attığında birkaç tur dönerek yerde gözleri açık bir şekilde kalmıştı. Dişlerini sıkarak yerden zorlukla kalkmıştı. Ayağını yerde sürükleyerek başına gitmişti ve üzerine tükürerek kızın yanına gitmeye başlamıştı. Her adımında yere kan damlıyordu, canının yanması da cabası. Ayaklarını sürerek düşe kalka kızın olduğu yerin az bir mesafesinde arkasından bir ses duyulmuştu.

 

–“ Sende öleceksin! ” ( lakap bul)

 

Buz kral

Ekşi surat

Sessiz kurt

 

 

Olduğu yerde kalıp da gözlerini kapatıp açmıştı. Konuşup da yalvarmak yerine silahı ateşlemesini bekliyordu. Soğuk namlunun ucu birkaç metre uzaklıktaydı, hissedebiliyordu. Ve silahın ateşlemek için hazırlanma sesi duyulmuştu. Buraya kadarmış demek. “ Hoşçakal şeker küpüm ” diye mırıldandı. Bir hızla çakıyı saplamak için bedenine dönmüştü ki arkasına yüz üstü yere kapaklanmıştı. Şaşırmış bir hâlde sere serpe yerde yatan bedenden bakışlarını kaldırıp da karşıya baktığında elinde nerede bulduğunu bilmediği tahta parçasıyla gözü yaşlı bir şekilde gözlerinin içine bakıyordu.

 

–“ Ah söz dinlemeyen şeker küpüm. ”

 

Elindeki tahta parçasının parmaklarının arasından kayıp yere düşüşüyle birlikte koşup da bir hızla adamın kollarına atlamıştı. Öyle ki yaralı olduğu aklından çıkıp da sıkıca beline sarmıştı kollarını, korkudan tir tir titreyen bedeniyle. Canının yanışını hiçe sayarak kendisine sığınan bedeni iyicene çekmişti kendine ve kollarının arasına almıştı. Yerde ki bedene bakıp da acı içersinde gülümserken kız adamın göğsünde gözyaşlarını akıtıyordu.

 

 

 

 

 

 

Ve sen adam..

 

 

 

Ne kadar uzaksan o kadar yakınım sana... ne kadar kaçarsan o kadar gelirim sana...

 

 

 

Telafi ettiğimi düşünüyorum kendimi. Yeterince uzun bir bölümle geldim umarım severek okumuşsunuzdur. Yazarınızı mutlu etseniz ve yorumlara boğsanız. Bir uzun bölüm daha gelir belki ❤

 

 

Bölüm : 10.01.2025 13:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...