
Elimde ilkyardım çantası ve tam karşımda ter döken yarı çıplak bir beden vardı. Her geçen saniyede ellerim gittikçe daha fazla titremeye başlamıştı. Titrememin etkisiyle çanta yeri boylamıştı. Güçsüz bir hâlde olmasına rağmen sert bir üslupla sesi duyulmuştu.
–“ Daha ne bekliyorsun, yap artık şunu! ”
–“ Yapamam, olmaz. Ambulansı arıyorum hastaneye gidiyoruz ”
Telefonun nerde olduğuna bakındıktan sonra olduğu yerden hemen alıp da numaraya tuşlayacakken “ bırak o telefonu, canını yakmak istemiyorum ” demişti tehditvari konuşarak.
–“ Neden anlamak istemiyorsun hastaneye gitmen gerekiyor yaran derin yapabileceğim bir şey yok benim ”
–“ Var! Ben temizledim gelip dikeceksin sadece ”
Küçük bir kahkaha atmıştım söylediğine. Ufak bir şey yapmamı istiyormuş gibi söylemesi güldürtmüştü beni. Birkaç saniye sonra eski ruh hâlime dönerek “ delirdin herhalde ne dediğini bilmiyorsun şuan ve.. ” lafımın devamını getiremeden konuşmam yarıda kesilmişti.
–“ Altı üstü dikeceksin kızım amma uzatıp tatava yaptın. Tamam git evine ben hallederim. ”
Yaranın olduğu yere elini kapatarak doğrulmuştu yattığı yerden ve orta sehpanın üzerine fırlattığım çantayı almıştı. Dikiş için gereken malzemeleri sehpanın üzerine dizdikten sonra çantayı fırlatmıştı kenara. Tekrardan üzerinde bezi gezdirerek temizlemişti orayı. Dikmek için eline iğneyi almıştı ve dikmeye başlamadan önce “ dikiş dersi vermiyorum ne diye bekliyorsun orada ” demişti. Hiçbir şey demeden arkamı dönüp hızlıca odadan çıkmıştım. Fakat daire kapısının yanında durmuştu ayaklarım. Aynı hızda geri gittiğim de dikişe başlamıştı. Tam deriye batırmak üzereyken elini tutmuştum.
–“ Geri kalanı ben yaparım ”
–“ İstemez ben hallederim ”
Elinden almıştım ve aynı onun tonunda “ edersin de daha fazla acı çekmeden bitsin bu iş ” demiştim. Canını yakmamaya dikkat etmeye çalışarak kaldığı yerden devam edecektim, nasıl yapacağımı bilmeden. Ben düşünmemeye çalışarak dikmeye hazırlanırken kenarda ki şişeyi kafasına dikmişti tek solukta.
–“ Cidden mi ya bu hâlde de içtiğine inanamıyorum ”
–“ Acıyı hissetmemek için içiyorum uyuşturmak için kendimi. ”
–“ Ben.. ”
–“ Dik artık şunu. Dik! ”
Son dikişi de yaparak yarayı elimden geldiğince kapatmıştım. Kafayı kaldırıp da baktığımda odanın başka bir noktasına odaklanmıştı bakışları.
–“ O adamlar senden ne.. ”
Bakışları aynı yerde sabit kalmış bir şekilde “ eyvallah ” demişti lafımı yarıda bırakarak. Oturduğum yerden kalkarken “ eyvallahına eyvallah o zaman ” demiştim. Bir iki adım ilerleyerek yanından uzaklaşmıştım ki ardımdan sesi duyulmuştu kısık tonda belli belirsiz.
–“ Bugünü o adamları falan unut. Ne sen o yere geldin ne de ben seni gördüm küçük kız ”
Söylediğine gözlerimi devirmiştim olduğum yerde kalarak. Hiçbir şey demeden bir iki adım atarak yürümüştüm ki tekrardan sesi duyulmuştu ardımdan.
–“ Sen benden ne istiyorsun ya? Gerçekten ama ne istiyorsun? Ya sen benden ne bekliyorsun? Ne olacağını bekliyorsun Hazel? Ne bekliyorsun ne? ”
–“ Ben sana ne yaptım Hazar? Ben sana hiçbir şey yapmadım ki. Niye bana böyle davranıyorsun? Neden beni görmezden gelmeye çalışıyorsun? Neden yıkmaya çalıştığım o duvarı tekrar tekrar örüyorsun aramıza? Neden böyle taş oluyorsun? Neden canımı yakmak için uğraşıyorsun? Neden? ”
–“ Ben seni mutlu edemem anlıyor musun? Ben senin o küçük hayallerine göre yaşayamam. Ben hayatımı nasıl istersem öyle yaşarım. Anladın mı beni? Ben senin kahramanın veya prensin falan değilim anla artık. ”
–“ İşte senin hayatın değil işte benim de hayatım neden anlamak istemiyorsun. Ya sen ne zaman ikimizle ilgili iyi hissetsen mahvetmek için her şeyi yapıyorsun her seferinde ağzına sıçıyorsun. Her seferinde kaçıyorsun, her seferinde uzaklaşıyorsun. Her seferinde bizi o dipsiz kuyuya atıyorsun her seferinde.. ”
–“ Ben değişmedim anladın. Ben senin ilk tanıdığın adamım. Ne bekliyorsun benden? Sen hayatında ilişki yaşamamışsındır ki ilişki yaşamak nedir bilmiyorsundur.. ”
–“ Sen bilmiyorsun asıl. ”
Kafasını yana çevirip de “ bırak ya ne konuşuyorsam ” bakışı atmıştı gözlerini devirerek. Konuşmasa da bakışlarıyla anlatıyordu bana. Gözlerimi kaçırmadan olduğu gibi ona bakarak konuşmaya devam etmiştim.
–“ Gerçekten birine sahip olmak ne demek onu bilmiyorsun. ”
Karşılıklı konuşurken yalandan gülümseyerek pencerenin yanına gitmişti ve arkasını dönmüştü bana. Hiçbir şey demeden öylece dışarıya bakmaya başlamıştı. Susup gitmek yerine söyleyeceklerimi dile getirmeye devam etmiştim, o başlatmıştı sonuçta.
–“ Sen bana ne yapıyorsun asıl? Ne yapıyorsun sen? Yaşarken öldürmeye mi çalışıyorsun ne yapıyorsun? Sana dokunmuş kim varsa cayır cayır yanıyor kendini kurtaramıyor be. Sende sonra o buzdolabı gözünle insanın suratına bakıyorsun. Neden? Çünkü sen bataklıksın. Sana dokunanı böyle içine çekiyorsun sen. Kendi karanlığına çekiyorsun. Çünkü sen buz kalplisin, duvarsın. Kaktüssün ya da bir kirpi dokunmaya çalıştıkça dikenlerin batıyor. Niye yapıyorsun niye? Neden? ”
Karşısındaki haykırışlarımı yine duymazlıktan gelip de arkasını dönüp gitmişti. Her zaman olduğu gibi kaçmıştı, kaçmayı seçmişti kalıp kendiyle savaşmak yerine. Attığı her adımda kendini bedenen uzaklaştırdığı gibi ruhen de uzaklaştırıyordu benden. Koşması gereken yerde kopartıyordu. Kanatıyordu açtığı yarayı kabuk bağlatıp kapatmak yerine.
“ Ve bir cinayet daha işledim bugün. Onu da öldürdüm, onu da diğerlerinin yanına gömdüm. Onu da yüreğime gömdüm. Şimdi köşe bucak kaçıyorum tüm sevdalardan. Kendimle yüzleşmeye bile cesaretim yok artık. Kimseyi sevmeye de cesaretim yok artık. Ah ulan ah ömrüm boyunca hep kaçacak mıyım bu sevdalardan? Hep korkacak mıyım bu sevdalardan? Hep katil mi olacağım bu sevdalardan. Hep katil mi olacağım? ”
☁️☁️☁️
–“ Böyle içimde bir öfke var bastıramıyorum onu anladın mı? İyi değilim yani. Değilim. ”
–“ Niye bu kadar öfkelisin peki? ”
–“ Dünyanın en büyük lüksü ne biliyor musun? Yani benim için. Böyle bir yere birine ait olabilmek. En büyük gücü de o ait olduğun şeylere sahip çıkabilmek. Ben bunu yuvacıktan öğrendim sonuç olarak. Ama ne ait olduğum yere ne de ait olduğumu düşündüğüm kişiye sahip çıkamadım. Bu benim çok ağrıma gidiyor. Çok! Onu da yakamam. Yapamam bunu. Yapamam. Ama o bunu anlamıyor Deli fişek. Anlamıyor. Bir görsen o kadar bembeyaz tertemiz biri ki adeta melek.. ben onu siyaha boyayamam ki kirli hayatıma nasıl alırım sen söyle.. ”
Konuşmanın arasında telefonuna gelen mesajla tüm dengesi altüst olmuştu ve sinirleri tepesine çıkmıştı. Yüzünün kasılmasıyla birlikte boynunda ki damarı atmaya başlamıştı.
–“ Noldu kral, canını sıkacak ne mesajı aldın? ”
Bir rüzgar gibi oturduğu yerden kalkarak gözden kaybolmuştu, mesaj da yazan yere doğru..
******
Bulunduğum yerin kapısı sert bir şekilde açılarak içeriye adımını atmıştı. Kırılarak demek daha doğru olur, kapının sağlam olduğundan şüpheliyim keza o girişle sağlam kalamaz. Sinirli bir hâlde yanımıza gelerek o sert kendine has üslubuyla sorusunu yöneltmişti. Hoş ne zaman yumuşak konuşmuştu ki.
–“ Sen ne yapmaya çalışıyorsun? ”
–“ Ne? ”
–“ Ne falan deme? ” demişti sert bir şekilde. Gözlerimin içine bakmaya devam ederken konuşmasına da devam etmişti kaldığı yerden.
–“ Ne yapmaya çalışıyorsun? Bu herifle neden bu evdesin? Ya kızım ben sana söylemedim mi? Söylemedim mi bulaşma diye? Ya oynaşacak başka birini bulamadın mı? Bula bula bunu mu buldun kendine? Bunu mu yakıştırdın kendine? Bunu mu? ”
Tiksindirici bir ifadeyle yanımdaki kişiye bakmıştı, bir çöpe bakıyormuş gibi. Çöpe de değil bir pisliğe bakarmış gibi. İğrenircesine..
–“ Ben niye buradayım? Kimin yüzünden burdayım niye durdurmadın beni? Niye sırtını döndün bana? Neden çekip gittin? ”
Diye sormuştum yüzüne karşı. Oturduğum yerden ayaklanarak tam karşısına geçmiştim ve bir şey demesini beklemeden konuşmaya devam etmiştim, içimden geçenleri söylemeye. Yeterdi sustuğum içime attığım. Yeterdi sessiz kalışlarım. Yeterdi alttan alışlarım.
–“ Şimdi gelmiş bana hesap soruyorsun öyle mi? Bütün günahlar benim olsun tamam. Her şeyin suçlusu benim yine tamam. Ona da tamam. Senin her şeye hakkın var tabii. Günlerce be günlerce seni sevmemem için hırpaladın beni şimdi de sevmem için. Hiç zahmet etme kimsenin aşkı sonsuz değildir kral bey. Başardın. ”
Dirseğime dokunan elle bakışların da ki çekimden kurtulmuştum. O elin sahibine bakış attığımda Barkın'dı. Hazar'ın bir pislikmiş gibi baktığı kişi, üzerine atlamamak için kendini zor tuttuğu kişi. Hazar'ın yerine bana gülümseyerek bakan, değerli hissettiren kişi. Beni isteyen kişi. Elini sert bir şekilde indirerek Barkın'ı az öteye iteklemişti benden. Sanki bir mikropmuş gibi uzaklaştırmıştı benden.
–“ Sen kime dokunduğunu sanıyorsun ”
–“ Asıl senin bu havaların kime? Kız seni istemiyor işte dostum duydun uza şimdi ”
Çekişmelerini hiç karışmadan duvarın köşesinden izliyordum. Bu aralarında geçen konuşma ve birbirlerine öldürücü bakışlar atmaları.. benim içindi. Benim! Bense öylece onlara bakıyordum uzaktan, bir film izlermiş gibi. Kafayı yana çevirip de yalandan gülümsemişti Barkın'ın söylediğine. Yüzündeki gülümseme birkaç saniye içerisinde silinip de ciddi yüz ifadesine geri dönmüştü tekrardan.
–“ Bu seni hiç alakadar etmez, o Hazelle benim aramda anladın. ”
–“ Benimle Hazel arasındaki münasebette seni ilgilendirmez o zaman. ”
–“ Yok, o öyle değil işte. Hazel'i ilgilendiren her şey bak altını çizerek söylüyorum her şey beni de ilgilendirir. Anladın? ”
Aralarında mesafe kalmayacak şekilde burun buruna olmuş bir vaziyette gözlerinin içine bakarlarken uzaktan “ ilgilendirmez! ” demiştim. Sesim çıkmıştı sonunda. Konuşmaya dâhil olarak. Öldürücü bakışlar atmasalar da ikisi de bakışlarını benim tarafıma çevirmişti. Benim varlığımı yeni fark ediyorlarmış gibi bakıyorlardı yüzüme. Ki yeni fark ediyorlardı da. Elimi havaya kaldırıp bende burdayım aloo dememek için zor tuttum kendimi. İkisinin yüzü arasında bakışlarım gidip gelirken konuşmaya devam etmiştim kendimden emin bir şekilde.
–“ Bilmem farkında mısınız ki gördüğüm kadarıyla değilsiniz beyler ama benim hayatım üzerinden ikinizde kararlar alıyorsunuz ve bana sorma gereği bile duymadan. Bu benim canımı sıkıyor. Neyim ben sizin için bir oyuncak ya da kukla mı? Hazel şunu yap Hazel bunu yap Hazel git Hazel gel ne bu ya. Hatta bende burdayım yokmuşum gibi davranıyorsunuz ya, davranmaktan vazgeçin. Bıktım artık bu tavırlarınızdan bıktım artık ikinizi de.. ”
Avazım çıktığı kadar yüzlerine bağırıyordum, üzerime üzerime gelirken son sözümü de söyleyip gidecekken götürülmeye başlanmıştım. Bileğimden kavrayıp da peşinden sürüklüyordu beni, o beni hayatında istemeyen umursamaz adam. O'nunla gitmemek için direniyordum ayaklarımı sürüyordum bırakır diye ama duymuyordu. Bir anda durarak geriye dönüş yapmasıyla tamam dedim bırakacak beni şimdi, ama öyle olmadı. Engellemeye gelen Barkın'a öyle bir çakmıştı ki yumruğunun şiddetinden çocuğu yere sermişti.
–“ Ne yaptığını sanıyorsun sen ya.. ”
Aynı hızda geriye dönüş yapmakla kalmayarak öyle bir tek omzuna yatırmıştı ki beni ne ara o pozisyona geldiğimi anlayamamıştım. O da yetmezmiş gibi gitmemek için direttiğim yolu baş aşağı gidiyordum. Sırtına geçirdiğim yumruklar bana mısın demiyordu. İşlemiyordu bile, un çuvalı yapmıştı adam beni.
–“ İndir beni indir!! ” yumruklarımı bir iki indiriyordum sırtına. O ise hiçbir şey yokmuş gibi yolda yürüme havasındaydı. Sanki yürüyüşe çıkmışcasına. Sanki sırtında ben yokmuşum gibi.
–“ Ne zaman rahat duracaksın? ”
–“ Beni bıraktığın da. ”
İçim dışıma çıkmış bir hâlde yolculuk yaparken pes etmiştim artık, vurmayı bırakıp da sessizce durmuştum. “ Hani bıraktığımda rahat duracaktın bakıyorum da çabuk pes ettin ” demişti dalga geçer gibi ses tonunda. Kafamı kaldırıp da etrafa bakmaya çalıştığım da tüm gözler bizim üzerimizdeydi. Nasıl olmasın ki? Kısık sesle “ herkes bize bakıyor senin yüzünden ” demiştim başımı aşağıya döndürerek.
–“ Zorluk çıkartmadan yürüseydin böyle olmazdı. ”
–“ Beni baş aşağı getirip de sırtına almasaydın asıl böyle olmazdı, gerek yoktu! ”
Sırtından yere indirmesiyle ağzıma gelen midem geri yerine gitmişti. Sersemlemiş bir hâlde karşısında dururken bakışlarımı kaçırmamıştım.
–“ Beni sinir etmek için o herifle görüşüyorsun değil mi? Sırf benim ayarlarımla oynamak için yapıyorsun bunu. Beni cezalandırmak için. Canımı yakmak için seni bırakıp gittiğim için yapıyorsun bunu. Öyle olduğunu söylesene Hazel. Konuşsana! Konuş. ”
Kollarımı birbirine dolayarak karşısında rahat pozisyonuma geçmiştim ve “ hayır! İstediğim için görüşüyorum onunla. Seninle hiçbir alakası yok ” demiştim. Evet, ilk defa karşısında rahat bir şekilde konuşuyordum. İğrenç bir şey söylemişim gibi yüzünü ekşitmişti. Sinirlenmişti ama öyle görünmemeye çalışarak konuşmaya çalışıyordu. İlk defa sert üslupla konuşmaya çalışmak yerine konuşacağı kelimeleri seçerek kullanıyor gibiydi. Yüz kasları onu ele veriyordu farkında değildi. Onu o kadar iyi tanıyordum işte ama o bunun farkında bile değildi. Ses tonunu ayarlamaya çalışarak “ yapma Hazel. Yapma, yapma bunu! ” demişti. Sonlara doğru güçlükle çıkmıştı söz ağzından.
–“ Ne yapıp yapmayacağımı sana soracak değilim. Benim hayatım ve ben hayatımı nasıl istersem öyle yaşarım Hazar! ”
Yüzüne karşı son bakışımı da atarak arkamı dönüp gitmiştim, evin yakınlarındaydık. Kollarım birbirine bağlı bir şekilde hızlıca köşeyi dönerek gözden kaybolmuştum. Döner dönmez de evin duvarına elimi dayayarak soluklanmıştım. Vakit kaybetmeden kendime gelerek yürümeye devam etmiştim. Ne mutluydum ne de hüzünlü sayesinde karmakarışık bir hâldeydim. Ve bende artık hissizleşmiştim..
Daire kapısından içeri adımımı atmıştım ki kendime gelemeden sorgu memuru karşımda belirmişti. Sırayla mı veriyorlardı bana anlamıyorum ki. Kapıyı kapatmamla birlikte aralıksız laflarını sıralamaya başlamıştı.
–“ Neredeydin? Neden haber vermeden gidiyorsun? Ne bu yüzünün hâli senin? Yine o adamın yanına mı gittin yoksa? Kızım sen aptal mısın seni istemeyen birinin peşine düşüyorsun? ”
Sorularının ardı arkası kesilmiyordu, cevabını almıyor olsa da o sormaya devam ediyordu. Odama gidip de kaçmaya çalışmıştım ama ne mümkündü. Peşimden gelip de soluksuz konuşuyordu. Son raddenin de sonuna gelmiş olunmalı ki “Yeter! ” diye avazım çıktığı kadar bağırmamla sesi kesilmişti. Geriye dönüş yapmamla birlikte olduğu yerde şaşkın bir şekilde bana bakarken yakalamıştım. Böyle bir tepkiyi beklemiyor olacak ki afallamış görünüyordu.
–“ Tamam, sus artık sus. O adamı seviyorum ben neden anlamak istemiyorsun. Neden? Seviyorum. Duydun mu beni seviyorum onu? ”
–“ Seninkisi gelip geçici bir heves sadece sevgi sanıyorsun bunu. ”
–“ Bana küçük muamelesi yapmaktan vazgeç artık. Kendi hayatını yaktın şimdi de benim hayatımı mı yakmak istiyorsun? Senin gibi sevmediğim biriyle evlenmem ben parası var diye. Sen evlen onunla alışıksın nasılsa evlenmeye. Parasının var oluşu yeter de artar sana. Kendini yamarsın her türlü nasılsa. Beni rahat bırak. ”
Şiddetli bir şekilde sağ yanağıma inen tokat darbesiyle yüzüm yana dönmüştü. Hiç beklemeden yüzümü ona çevirmiştim, bu attığı ilk tokatı değildi. Ne zaman aksini savunsam yaptığı şeydi.
–“ İstesen de istemesen de olacak anladın mı? Hele bir numara çevirmeye çalışıp kaçırmaya kalkış onları bak gör ne yapıyorum sana. ”
Her zaman ki tehditvari konuşmasını yapıp arkasını dönmüş gidiyorken “ elinden geleni ardına koyma o zaman bu iş olmayacak ” demiştim. Kapıyı sert bir şekilde kapatmasıyla elimi yanağıma değdirmiştim. Vurduğu yer acıyor olsa da kalbimin ağrısı kadar değildi. Yatağımın uc köşesine geçip oturmuştum.
Hazar'la olmayacaktı belki ama bir başkasıyla da olmayacaktı. O yer onunla birlikte kül olmuştu bir kere yeşeremezdi.
Elim telefonuma gidip de mesaj yerine girmiştim. Gönderilen kısma onun numarasını ekleyip mesaj yazılan yere geçmiştim.
“ Bu gece seni tamamen gömüyorum kalbimin en kuytu yerine. Ne sen ne de bir başkası olmayacak o yerde. İstediğin gibi. ”
Yazmıştım yazmasına ama elim gönder tuşuna gitmemişti. Gidememişti. Kapının sert bir şekilde açılışıyla birlikte üzerinde olan parmağım gönder tuşuna kaymıştı ve yazdığım mesaj saniyeler içerisinde iletilmişti. Geri almaya çalışıp göndermemiş olmayı istiyor olsam da teslim edildi raporunu almıştım bir kere. Çok geçti artık, mesajım telefonuna gitmişti. O mesaj kanatlanarak ona doğru uçup gitmişti sanki gözlerimin önünden..
Ve sen adam..
Ne yapmaya çalışıyorsun inan anlamıyorum ama hissettiğim tek bir şey var sol tarafımın acısı..
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.33k Okunma |
5.73k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |