39. Bölüm

•Bölüm 35 🖤🖤

selin özgen
writerladyy

 

“ Bakma bana öyle. Kötü oluyorum. ” diye fısıldadı genç kızın güzel gözlerine.

 

–“ Sen öyle baktıkça… Her şeyi yapabilecekmişim gibi hissediyorum. ”

 

Kız, bu sözler üzerine utanarak ve yine ne yapacağını bilemeyerek başını eğip onu bakışlarının esaretinden kurtarınca ise susuz kalmış bir balığın çırpınışında buldu kendini Hazar. Uzandı. Hazel'in çenesine dokunarak o mahmur bakışların yine kendine dönmesini sağladı.

 

–“ Ne yapıyorsun bana doğru söyle. Söyle de kurtulup gideyim buradan. ”

 

Hazel yutkundu. Birden bire neydi bu şimdi? Neyi yanlış yapmıştı da Hazar’ı böyle celallendirmişti. Nasıl bakıyordu ki ona? Her an aşık olabilecek gibi mi? Yoksa çoktan aşka bulanmış gibi mi? Nasıl?

 

“ Ben… ” diye mırıldandı kafasındaki sorular onu boğacakken. Ama mırıldanışı Hazar’ın ani çıkışı ile yarım kaldı.

 

“ Bak… Bak benden adam olmaz tamam mı? ” dedi sigarasından bir nefes daha çekip dumanını hızla dışarı üflerken. Sonra gözlerini kapattı. Yutkundu. Koca bir yutkunuş. Bu sefer sigaradan değil de temiz havadan derin bir nefes sığdırdı ciğerlerine. Gözlerini açıp ürkek bir ceylanın güzelliğiyle kendisini izleyen suskun kıza baktı bir kere daha. İçindeki serzenişe rağmen küçük bir fısıltıyla konuştu.

 

–“ Sana bakınca olmak istediğim adam olamam ben. ”

 

Hazel sanki onun ne demek istediğini o söylemeden çok evvel anlamış gibi başını salladı sessizce. Oysa hiçbir şey anladığı yoktu. Şüphesiz ki yaşadığı en saçma anlardan biriydi bu an. En azından o zaman ona öyle gelmişti.

 

Bir süre sessizce bekledi. Sonra merak dolu bir sesle, çekinerek içinde kıvranıp duran o soruyu sordu.

 

–“ Bana bakınca… Nasıl bir adam olmak istiyorsun ki sen? ”

 

Ne diyeceğini bilememe sırası Hazar’daydı şimdi. Düşünmeden konuşmuştu. Konuşmazsa patlayacağını hissettiği için ağzına geleni söylemişti. Peki, şimdi ne diyecekti bu sorusuna? Ne cevap verecekti bu soruya? Ah, bu kız öyle güzel bakmasa kalkıp giderdi bu yerden. Ama onun yüzünde, bakışlarında kıyamadığı bir şeyler vardı. Bu cevabı hak ediyorum dercesine durgun ve berraktı Hazel'in bakışları. Yüzündeki ifade ise… Ah Hazar hangi sıfatı yakıştırsındı ki o güzel surete? Ne dese az kalacaktı. Ne dese eksik…

 

–“ Doğru adam olmak istiyorum. ”

 

Ne söylediğini, daha doğru aklından geçeni sesli söylediğini fark edince kendisine sessiz bir küfür savurarak elindeki sigarayı söndürdü genç adam. Ne ara söylediğinden haberi olmayan bir adam hâline gelmişti bilmiyordu. Ama bu durum canını sıkıyordu. Ne ara düşündüklerini dile getirir hâle gelmişti, ne ara sözlerin esiri olmuştu.

 

Aptalsın oğlum. Biraz daha konuşsan kıza aşkını ilan edeceksin. Kalk. Git. Bakma arkana.

 

Ama gidemiyordu ki. Olmuyordu. Onu orada tutan bir şeyler vardı. Hazel ona bir şey yapıyordu. Kötü bir şey. Korkunç bir şey.

 

Muhteşem bir şey.

 

Genç kız kalbinin büyüdüğünü, büyüdüğünü ve bütün göğüs kafesini kaplayacak kadar kabardığını hissediyordu. Sözcükler boğazına sıkışıyor, elleri terliyordu. İçinde aklı başında olan bir ses kalkıp gitmesini söylüyordu. Kalk git yoksa kalpten gideceksin diyordu o ses ona.

 

Ama olmuyordu. Kalkıp gidemiyordu. Tek yapabildiği dilinin ucunda biriken sözcükleri söylemekten ibaretti. Bundan başkası gelmemişti elinden. Aklından geçeni söylemezse boğulup gidecekmiş gibi sessizce mırıldanmıştı.

 

–“ Belki doğru adamsındır. ”

 

Fısıltısı çığlık gibi düştü aralarına. Fısıltısı karanlık gecedeki tek yıldız gibi parladı. Fısıltısı onun yanaklarını hepten pespembe keserken Hazar’ın kalbini tekletti. Söylediği üç kelime bir girdap oldu amansız denizlerde. Döndü, büyüdü. İçine çekti etrafta ne varsa. Her şey ve herkes nihayetinde yok olduğunda, yeryüzünde yalnız ikisi kaldığında kendinde konuşacak gücü buldu Hazar.

 

“ Ya değilsem? ” diye sordu.

 

–“ Üzerim seni. Çok hem de. Bir bilsen… Pisliğin tekiyim. ”

 

 

 

 

Ne yaptığının farkında olmadan elini Hazel'e doğru uzattı ve yanağına dokundu nazikçe. Gül yaprağını sevmekten farksızdı bu. İpekten yumuşak teni parmaklarının ucunu sızlatıyordu adeta. “ Ama sen öyle güzelsin ki… ” diye fısıldadı sessizce. Sözleri dalgaların sesine binip öyle dolmuştu Hazel'in kulaklarına.

 

–“ Öyle güzelsin ki dokunsam kaybolacak gibisin. Söylesene, gerçek misin? ”

 

Genç kız gözlerini kapadı yavaşça ve yüzünü genç adamın eline yasladı. Oysa bu, ne kadar da yanlıştı! Nasıl da yapmaması gereken şeyler yapıyordu böyle! Nasıl da yanlış bir adama kaptırıyordu gönlünü yavaş yavaş. Ve nasıl da memnundu yüreği içine çekildiği bu karmaşadan. Bu adamın eli nasıl da sıcaktı…

 

“ En sevdiğin renk ne Hazar? ” diye mırıldandı hafif bir yutkunma eşliğinde. Göz kapaklarını hâlâ aralamamış, yüzünü hâlâ geri çekmemişti.

 

“ Mavi. ” dedi Hazar ve içinden tamamladı. Ama yalnızca gözlerindeki tonu yalnızca o mavi…

 

Hazel gülümsedi.

 

–“ Ben en çok kırmızıyı severim. ”

 

“ Sana da çok yakışır. ” diye mırıldandı genç adam. Hazel'i ateş kırmızısı bir elbisenin içinde hayal etmek bile kalp atışlarının hızlanmasına yetmişti. Bu kız, eğer biraz daha güzel olursa Hazar’ı öldürebileceğinin farkında mıydı acaba?

 

Yüzündeki gülümseme iyice genişleyip mahçup bir sırıtışa dönüştüğünde araladı Hazel gözkapaklarını. “ Teşekkür ederim. ” diye mırıldandıktan sonra ani bir kararla ve hızla ayağa kalktı. Gözlerini irice açıp mahçup bir tavırla gülümseyerek “ Artık gitmem gerek. ” dedi. Bu sırada Hazar da ayaklanmıştı ve genç kız onu görmek için kafasını kaldırmak zorunda kalıyordu. Gözlerine vuran cılız güneş ışığı bakışlarını kısmasına neden oluyordu.

 

“ Nereye? ” dedi Hazar şaşkınca.

 

–“ Daha yeni yeni konuşmaya başladık. Sen… Sen demiştin ki… ”

 

Neden bu kadar telaşlandığına anlam veremeyerek tek elini saçlarının arasına götürdü. Oyun parkından eve dönmeye zorlanan bir çocuğun inadıyla asılmıştı yakışıklı suratı. “ Beni tanımak istediğini söylemiştin beni merak ettiğini. ” diye fısıltıyla eklerken Hazel'i kalmaya ikna edecek bir şeyler düşünüyordu. Acaba onu korkutmuş muydu da böyle birden ayaklanmıştı genç kız?

 

“ Evet, ” dedi Hazel onaylayarak. “ İstiyorum da zaten. Çok çok çok istiyorum. ” Sonra yutkunup başını öne eğdi.

 

–“ Bak mesela bugün en sevdiğin rengi öğrendim. Yarın da en sevdiğin yemeği merak edeceğim, anlıyor musun? ”

 

Hazar içine hızla yayılan ferahlıkla genişçe gülümsedi.

 

–“ Anlıyorum. Evet, haklısın. ”

 

Başını aşağı yukarı sallarken ve elleri ceplerinde olduğu yerde yaylanırken kendisini lisede, gizli kaçak sevdiği kızla görüşen aptal bir âşık gibi hissediyordu. Ama bu histen şikayetçi değildi. Hazel'i yarın da göreceği haberini aldıktan sonra herhangi bir şeyden şikayetçi olmayı pek düşünemiyordu.

 

“ Hoşça kal… ” diye mırıldandı Hazel, geriye doğru bir adım atarken.

 

–“ Yarın yine burada, aynı saatte. Tamam mı? ”

 

“ Tamam. ” dedi Hazar neşeyle.

 

Ardından genç kıza doğru hızlı iki adım atarak aralarındaki mesafeyi kapattı. Onun geri çekilmesine izin vermeden eğilerek yanağına küçük bir öpücük kondurdu.

 

–“ Hoşça kal… ”

 

Hazel utangaç bir tebessümle başını eğip uzaklaşmaya başlarken Hazar göğsünün isim koyamadığı bir duyguyla genişlediğini hissetti. Hazel uzaklaştıkça içinde bir boşluk büyüyordu da büyüyordu sanki. Gözlerini kapatarak iç çekti. Bir an önce yarın olsun isterdi. Gözlerini açtığı an tekrar Hazel'i yanında bulmak isterdi. Ama bunun mümkün olmadığını bilerek boynunu büktü. Ve baş başa kaldığı maviliğe çevirdi gözlerini. İlginçti ki çok sevdiği bu koca deniz, Hazel'in gözleriyle karşılaştığı günden beri endamını yitirmiş gibiydi. Hâlâ güzeldi. Ama Hazar artık biliyordu ki, bu koca denizde arayıp da bulamadığı huzur iki küçük gözbebeğine gizlenmişti.

 

 

 

 

Ve sen adam..

 

 

O kadar derin duygular saklı ki içinde o kadar çok çekiyorsun ki beni kendine durduramıyorum sana doğru koşan kalbimi. İkimizde salsak kalplerimizi bir bütün olabilir miydik sahi?

 

 

Bölüm : 23.01.2025 19:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...